31 Mart 2014 Pazartesi



GARSON, DEMLİ ÇAY GETİR HELE!

nasılsın?
gel otur yanıma...
"-garson!
demli bir çay arkadaşa!"
çok oldu görüşmeyeli,
nerdesin,
ne iş yapıyorsun?
çok zaman oldu görüşmeyeli...
beni sorma,
yengeni kaybettikten sonra,
toparlayamadım kendimi...
bozuldu da işim gücüm...
bir ara döndüm memlekete...
dedim rahmetli babamdan kalan,
tarlayı ekip biçem...
koca köyde kimse kalmamış,
herkes bir şehire kök salmış,
bir başıma koca köyde,
köylük yerde er kalmamış...
sanki kıran gelmiş memlekete,
kim eke, kim biçe...
koca yazılar bomboş,
ahırlar viran,
herkes bir şehire salınmış...
çok duramadım, anlıyacağın,
döndüm bende mezarıma,
bu beton yığınına...
bizin köyden ibraamı bilin,
hemen yandaki sitede,
güvenlik işi varmış,
gelsin görüşek diye haber salmış...
Hey gidi Allaam hey,
sen kalk bırak gel,
memlekette onca arazinin sahipliğini de,
burda bekçisi ol zenginin malının!
...
"-garson çayları tazele!"
vaktin yoksa tutmayım,
ee sende ne var ne yok!
anlatsana!
büyüdü mü çocuklar,
oğlanı askere saldın mı,
kızı gocaya sattın mı?
insan insanın kurdu olmuş,
bu yaban elde...
dedim ya,
kanserden kaybedince yengeni,
yitirdim dengemi...
çoluk çocukta vermeyince mevlam,
kaldım koca dünyada bir başıma...
...
insanın işi ters gitmeye görsün,
bozulunca ahvalim,
ortağım olan,
kardeşim dediğim halilim,
son çelmeyi takınca bana,
iki seksen uzandım,
boylu boyunca...
...
kanser dediler,
yediğinden içtiğinden,
belki gamından kederinden,
...
çağın hastalığıymış bu illet,
kırılıyor bütün millet,
kaybedince yengeni,
yitirdim dengemi!
...
bak bu avuçlarımda,
tuuttuğum çay varya,
çernobilden beri,
illet nedeni?
...
neyse...beni boşver!
benim derdim bitmez.
sen anlat hele,
kimleri görüyon,
eskilerden koca şehirde?
...
-garson!
hesap gardaş!
hay Allah...
bozukluğum kalmamış...
...
yav hale bak sen,
çayı ben ısmarlayacakken,
mahcup oldum hemşehrim,
neyse...
bi dahakine ben öderim!

fehmi demirbağ

30 Mart 2014 Pazar



31 mart çapulcu ayaklanması


1897...
teodor hertz...
herze peşinde...
emmanuel karaso ile,
ittihad ve terakki  fırkası olmazdan önce,
dernek olarak siyonizmin hizmetinde!

ortadoğunun gizli kardinalinin,
yaşadığı yıllardan,
çok önce, can çekişiyordu,
ümmetin son kalesi...
o ki,
şatafatıyla,
oturduğu,
cizvit kalesinde,
beddualar,
türetiyordu...
...
Resneli niyazi bey
gibileri,
ve komutanları,
Mahmut şevket paşa,
yürüdüler,
meclis-i mebusan üstüne...
...
13 nisana bağlanan günde,
yani 31 martta!
önlerinde din adamları,
şeriat isterüz deyu!
uyu türkiyem uyu!
tarih tekerrürmüş yani...
yaşananlar bugünmüş hani...
...
Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti,
ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu seçti,
hükûmet üyeleri de tek tek istifa etti.
İsyancıların kurduğu yeni hükümet,
İngilizler tarafından desteklendi...
bugün gibi...
yine ingiliz,
yine ahmaklık!
31 mart ayaklanmasında,
askerler ön sırada,
üniformalar osmanlı,
lakin askerler yabancı...
ayak takımından bazıları,
galeyana geldi,
isyana katıldı!
ve
isyanı harekat ordusu bastırdı
gelişen olaylar,
nihayet devleti batırdı...
31 mart,
ve arkasından,
1 nisan...
şaka gibi...
Alman yanlısı,
ittihak terakkinin beslemeleri,
terakkinin farkında,
olmaksızın...
ingilizin tuzağına,
düşüverdi...
...
kızıl sultan dedikleri,
adamın suyunu kaynatanlar,
bilemediler,
memleketin yanışını...
göremediler...
politik ikballeri uğruna,
yatırdılar memleketi,
musalla taşına...
...
o günlerden,
bu günlere,
31 mart ayaklanması,
gezide provası...
...
önde din adamları,
himmet aşkına,
hizmet uğruna...
hezimet,
milletin şanına!
...
nerdesin Akif,
zaman,
safahat zamanı!
...
kork! söner bu şafaklarda,
ey nazlı hilal!
kendi evladın saf tutmuşsa,
garbın afakıyla!
...
31 martta...
tarih...
tekerrürü yazacak!
...
içimizdeki beyinsizler yüzünden,
bizi helak eder misin diyen,
musanın soyunca...

fehmi demirbağ

29 Mart 2014 Cumartesi



DİKKAT! DİKKAT! SON UYARI! 

kayıt dışı ülkemin,
kayıt dışı ekonomisi...
ekonominin başında,
rizeli bir kaptan...
ve ülkemin önceden yapılmış,
gizli anlaşmaları!
verilen sözler,
edilen yeminler...
geri dönülmez,
akşamlarında,
ufuksuz türkiyem!
500 milyar dolarlık,
afganistandan başlayan,
uyuşturucu ekonomisi,
beslenen teröristleri,
kimine gerilla,
özgürlük savaşçıları!
anlat sam amca anlat,
külahıma!
silah sektörü,
ilaç sektörü,
sektörülen ülkem,
türkiyem!
...
erdemliler hareketinden,
mamül; adalet ve kalkınma partisi,
milli görüşten bozma yani!
adaletçiler bir yana,
kalkınmacılar bir...
...aradan geçen 12 koca yıl!
yılan, yıkılan millet!
yılan bir kısım kudret!
...
filan da falan!
...
becerdi de bazı şeyleri kasımpaşa'lı,
hayal edilemiyecek şeyleri...
hemde bir başına,
tüm kadrosuna rağmen!
kadro;
bir kısmı abdestli kapitalist,
bir kısmı haybeye iyiniyetli!
bir kısmı, kısım kısım!
...
ardından gezi olayları!
yol tıkalı,
üç dönem kudurtmakta,
bazılarını!
kudurmada sam amca!
ortadoğu yeni bir,
dizayn olmada!
...
koynunda beslenen yılan,
17 aralıkta,
sokar bizim başbakanı!
...
eğer doğruysa,
kelime-i tevhidden,
muhammedur resulullahı çıkarmak!
yemişim okullarını,
bekleme benden,
buna göz yummak!
...
hoca!
the hoca!
cıa/meat!
hizmet mi?
hezimet mi?
ya da kime?
...
bunun adına murted olmak,
denir!
haltınız yanında
ayakkabı kutuları,
pek masum gelir!
...
türkçe olimpiyatları dediniz,
eyvallah da!
samanyolunuzda,
bizim kuzulara ne izlettiniz?
...
akp tukaka da!
chp...mhp...ya da başka "p"
ilaç mı, Allahaşkına!
...
anlasanıza!
bu parti-marti meselesi değil!
ya da cemaat!
dökülüyoruz,
cümbür cemaat!
...
bakın misal;
bizim betoncu akp belediyelerine,
yeni seçim döneminde,
projelerine!
hep inşaat- hep-hep!
...
ilimden bahseden,
irfandan,
kültürden,
sanattan!
yok-yok-yok!
halimiz yine ..ok!
...
başımıza bir heyula
ve kopan kıyamet!
ve bir musibet,
bin nasihatten de evla!
...
bir de şu dinlenme olayları,
baktım da listeye,
içerledim!
herkes dinleniyor da şu memlekette,
arkadaş!
bir beni dinleyen yok!,

...
misal soran yok!
ne cemaate,
makbuzsuz zekatları...
ne de...
seçim harcamalarına dökülen,
trilyonları...
...
anlamam arkadaş!
bir belediye başkanı,
ne maaş alır?
üç kuruşluk maaşa,
trilyonları,
neden yatırır?
...
sistemi soran yok!
suçlayan da!
...
aslında asıl kavga,
sen çok,
ben az yiyom kavgası!
...
yine de!
bu seçimi akparti almalı,
türkiyenin bu son şansı!
...
hele bekleyin seçim sonrasını,
...
ah! neler olacak, neler!
...
en heyecanlı yerinde keseyim!
araya reklam gireyim!
...
filanca inşaatın sunduğu,
kurtlar vadisi,
reklamlardan sonra,
devam edecek!

FEHMİ DEMİRBAĞ


HANGİMİZ DAHA KÖTÜYÜZ?

siz yüksek teknoloji ürünü,
silahlarınızla,
yaldızlı sözlerin arkasına,
sığınıpta...
milyonlarca çocuğu,
katlederken...
ben içimin yanmışlığıyla,
ananızı seveyim,
kötü kadının çocukları desem,
hangimiz daha kötü oluruz,
ey demokrasi havarisi,
zalim amerika!

ve siz,
yüksek teknoloji ürünü,
laboratuarlarınızda,
hastalıklar üretipte,
milyonları,
kitlesel kıyıma uğratırken,
ben ananızı seveyim,
kötü kadının çocukları desem,
içimin yanmışlığıyla,
hangimiz daha kötü oluruz,
insancıl batı?
...
siz ki,
yüksek teknoloji ürünü,
tuzaklarınızla,
dökülmedik yaş,
akıtılmadık kan bırakmazken,
emperyalist düzeninizle,
ben,
can havliyle,
ananızı seveyim,
kötü kadının çocukları desem,
hangimiz daha kötüyüz,
ey uygar dünya!
...
belki,
ben şiirimin sonunda,
özür dilerim insanlardan,
ya siz,
nasıl bağışlanacaksınız,
özrünüzü duyar mı,
ölü çocuklar!
...
lanet olsun sana,
lanetlenmiş,
şeytana
kul olan,
amerika!
...
ben bir başıma,
olsam da,
senden korkmuyor,
ve meydan okuyorum sana!
sen ki nemrut,
belki bende,
bir sivrisinek!
...
laf kalabalığında,
yalnızım,
yanında olsa da bizden birileri,
senden nefret etmek,
benim,
iman esaslarımdan biri!
...
dilimde sana nefret söylemi,
senin elinde,
kardeşlerimin kanı,
zulmune,
gücüm yetmese de,
şimdilik,
bil ki,
kendi,
kabusların,
katilin olacak!
...

fehmi demirbağ

28 Mart 2014 Cuma


MUKADDESATÇI SOL

kutsallarım var,
mukaddesatım!
ezanım, bayrağım,
illa ki vatanım,
hele ki kitabım!
bir müslümanım,
safım ne sağda,
ne solda,
mukaddesatta!
mukaddesatçıyım!
...
sağcılık dediler,
kapitalizme,
solculuk,
kominizme,
her ikisine mabed,
kutsalları,
materyalizm de!
...
bu memlekette,
kimlik gerek,
beşeri bir kimlik,
ideoloji olup ta,
kaosta son bulan!
...
sağcı olmalıymışım,
illa ki ya da solcu...
ikiside aslında,
cehenneme yolcu!
...
kitabı sağından verilenlermiş,
güya sağcılar...
solcular...geçiniz,
onlar dünden cehennemlik!
...
sağcılık;
bana göre pespayelik!
solculuk;
tam kepazelik!
...
değişen ne,
memleketimde?
iktidar,
sağcı da olsa, solcu da,
zindancı değişir,
zindan aynı!
...
kazananı batı,
kaybedeni,
unutan mukaddesatı!
...
ideolojiler,
deliler gömleğidir,
beşeriyete giydirilen...
...
sömürge isen,
ha solcusun
ha sağcı...
sırtımızdaki semer,
aynısı!
...
illaki bişey mi olmalıyım,
deyin ki bana,
mukaddesatçı solcu!
aha da bunu ben uydurdum,
ne telavivden,
berlinden,
newyorktan,
moskovadan...
özbe öz bu topraklardan!
...
kutsalcıyım yani,
sol dan kastım,
kalbimin olduğu yer,
duygu illa ki!
...
adım da fehmi ya;
anlayışlı olmak hani,
empati!
kendini,
karşındakinin yerine koymak!
...
yani ne kominist,
ne faşist!
kemalist!
ne kızıl,
ne yeşil!
ne cı ne cu,
ne de cemaat!
ya da bilmem ne?
ben ki fehminist!
...
siz bana,
yine de,
kısaca,
müslüman deyin!
...
sloganımızda hazır;
yaşasın,
tam bağımsız,
müslüman türkiye...
kahrolsun,
işgalci batı!


fehmi demirbağ



Aklıma ne geldi; söyliim mi?

Seçimlerden hemen sonra...AKP yi hemen ikiye bölelim. Adaletçiler ve Kalkınmacılar diye. Pensilvanyadaki zat hemen gelsin ülkeye ve geçsin kalkınmacıların başına. Yok şekerim var, yol gidemem derse yerine vekaleten idris naim şahin koltuğa uygun isim olarak düşünülebilir. MHP ve CHP ise ulusalcı-milliyetçiler olarak birleşmeliler.
her tarafın küskünleri ise, misal CHP' nin...BDP' ye...AKP'ninkiler saadete...
tedbili mekanda ferahlık vardır.

hemen erken seçime gidimelidir.

parlemento karar almalıdır. pardon meclis. özerkliğimizi ilan edip Amerikaya bağlanmalıyız.

Eyalet başkentimiz mubarek topraklar olan pensilvanya olabilir. Pensilvanya hikmetli bir kelimedir. içinde işaretler barındırmaktadır. "van" en önemli işarettir. van demek canavar demektir. e... başımızdaki idarecilerimiz bir canavar değil midir?

Ancak canavarların soyu tükenmiştir. Soy ne demektir. Başta oğlan çocuğu...yani yöneticilerimizin çocukları...başbakanın...tape demektir yani. yani mucize büyük, bu kasetler iktidarsızlık getirecektir.

pensil ise dikkatle baktığınızda pen olarak kalemi...ve bir nebze olsun erkek tenasül organına işaret eder. pen kalemdir...neden? sosyal paylaşım sitelerine...twittere...facebook a işaret eder...

tenasül meselesi ise mubareğin hizmet ve himmet yolunda yaptığı aile birliğinden yaptığı fedakarlığa işarettir.

her taraf işaretlerle birşeyleri işaret ederken işaretsiz kalmanın anlamı nedir ki?

"sır kapısı" bu akşam samanyolu tv de aralanıyor. detayları konuk olarak katılacağım programda açıklayacağım.

tayyip beyin sesi neden kısıldı, hiç merak eden var mı? nasılda unutkansınız; hocamızın ettiği bedduaları nasılda unuttunuz?

abiler, ablalar...gece gündüz fetih suresini okuyorlar...
akepenin mübarekleri de gece gündüz fetih suresini okuyorlar...

kalkınmacıları mı?
onlarda egemen zihniyetin öncülüğünde allahtan bağışlanma için makara suresinden ayet sallıyorlar....

geldi çattı 30 mart...

ben oyumu önce akepeye verecem...istikrar sürsün diye...
sonra chepeye...sarıgül açsın kardşlik için diye...hem mr. efendi buyurdu.
mhepeyide oylayacağım...devletimi sevdiğim için. bahçemizde sarıgüller açacak neticede...

fazla oyum olursa pay edeceğim diğerlerine de...

doğu sorunundan kurtuluyoruz şükür, bdp özerklik ilan edeceğiz dedi ya...bir komşu devletimiz daha olacak sıfır sorun için!

YAŞASIN DEMOKRASİ derken...türkçe olimpiyatlarında görüşmek üzere...

by by my friend!

not; çankaya noterinden bahsedemedim....unuttum...ama merak etmeyin seçimlerden sonra ençok onu konuşacağız...


fehmi demirbağ

AKSIRINCAYA TIKSIRINCAYA KADAR YIYIN EFENDILER!


ben bu yazıyı çok yıllar önce kaleme aldım. siz şu an 

yaşıyorsunuz yazılanları.


Bu satirlar “Ramazan Ikliminin” manevi havasinin tüm yürekleri isittigi, soguk bir Istanbul aksaminda kaleme alinmakta...
“Küresel hesaplar ve tekstil” üstbasligi altinda dergimiz Tekstil Türkiye’nin yayin hayatina basladigi günlerden beridir ki en zor yazi olmakta...
Içim öfke dolu ve asabim bozuk!
Bu ne duyarsizlik! Bu ne biteviye bir adeviyyet! (Ilme ve hakikate karsi)
Hemki Ramazan! Bir nebze rahatliyorum. Mehmet Akif ötelerden sakinlestirmeye çalisiyor beni: Müslümanlik nerede/ Bizden geçmis insanlik bile/ Kaç hakiki müslüman gördümse/ Hepsi Makberdedir/ Müslümanlik bilmem amma/ Galiba göklerdedir.
Ve Hz.Musa’nin duasi acziyetimi dile getirmekte: “Içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin Rabbim!”
Ya da Horosani sakin olmami gerektiren reçeteyi asirlar öncesinden koymakta önüme: “Onlar serrinden emin olduklari için dostlarini kendilerinden uzak tuttular. Düsmanlarini kazanmak için kendilerine yakin tuttular. Yakin tuttuklari düsmanlari dost olmadi. Ancak uzak tuttuklari dostlari düsman oldu. Herkes düsman safinda toplaninca yikilmalari mukadder oldu.”
Bir Kafkas göçmeni olan babamin (yani çerkez) üzerimdeki haklarini düsünüyorum an be an! O ki beni vatana-millete faydali bir evlat olmak için yetistirdigi mesajini her daim taze tutmaktadir. Aynen Seyh Edebali’nin Osmanciga mesaji gibi:
“Ogul,
Insanlar vardir, safak vaktinde dogar, aksam ezaninda ölürler. Avun oglum avun. Güçlüsün, kuvvetlisin, akillisin, kelamlisin.
Ama;
Bunlari nerede, nasil kullanacagini bilmezsen sabah rüzgarinda savrulursun gidersin. Öfken ve nefsin bir olup aklini yener. Daima sabirli, sebatli ve iradene sahip olasin. Dünya senin gözlerinin gördügü gibi büyük degildir. Bütün fethedilememis gizemler, bilinmeyenler, ancak; senin fazilet ve erdemlerinle gün isigina çikacaktir.
Anani, Atani say, bereket büyüklerle beraberdir.
Bu dünyada inancini kaybedersen yesilken çorak olur, çöllere dönersin. Açik sözlü ol. Her sözü üstüne alma. Gördün söyleme, bildin bilme. Sevildigin yere sik gidip gelme, kalkar muhabbetin itibar olmaz.
üç kisiye aci:
Cahiller arasindaki alime, zenginden fakir düsene, hatirli iken itibarini kaybedene. Unutma ki! Yüksekte yer tutanlar asagidakiler kadar emniyette degildir.
Hakli oldugun mücadeleden korkma. Bilesin ki atin iyisine doru, yigidin iyisine deli derler”...

Her sey 96’da basladi. Reel ekonomi dedim. 1,5 yillik bir çaba ile “lasiad”i kurdum, “kellim kellim la yen fag” üniversitesine gittim! tis! esnafina gittim! tis!
Dernekler, hükümet v.s yine tis! paneller düzenledim! tis! verdim! tis oglu tis! radyo bravo dedim! tis kere tis! konser yapmak istedim! 14 Mart’ta gazetelere ilan verdim!
Pamuk eller cebe dedim! milletvekili aday adayi oldum! AKP’ye rapor yazdim. 5T dedim. Tekstil-Turizm-Tarim-Tasimacilik-Teknoloji ve Türkiye sevgisi! Yok oglu yok!
Patla sodom ve gomore! 2005 dedim: Haykirdim! Tik yok! fis çok! TGRT ekranlarina tasindim! Görüntü güzel, ses yok!
Müsiad’da tekstil danismanligi yaptim! Eyvah kere ey-vah! Tim, Tobb, Tusiad, Lasiad, Mesiad, Gisad, Tgsd, Evsiad… ad… ad… ad… Yaklasmakta maalesef bekle-nen milad!

Ben Fehmi Demirbag! Ben kimim ki? Bir isçi çocugu!
Sen ki nasil olurda illümüniatiye kafa tutan! Sen ki nasil olurda ”yeniden büyük Türkiye” dersin? “Sana mi düstü bu yük” ya da banel bir ifade ile “Milletin derdi seni mi gerdi?” KDV’nin %18 oldugu bir Romüs Romülüs düzenini sen mi engelleyeceksin! “Yiyin efendiler yiyin, aksirincaya tiksirincaya kadar”

Milyon kere eyvah!
Hem ki Atikali'de ki Özdogan Giyim’den taksitli alisveris yapanlar çoktan unuttular Ayasofya’yi! Teblig için Ana-dolu’yu arsinlayanlar simdi birer TV yildizi. Tadil-i er-kanci agabeyler mehdiliklerine ara verdiler; hepsi birer Kemalist oldular! Leopar tanklarinin sesi Çiragan Sara-yinin balo salonlarindan duyulmaz oldu. Ne olmus yani Mehmetçigin basina çuval geçirilmisse! Biz hayati zaten “oyun ve eglenceden” ibaret bilenlerden degil miyiz?
Vazgeçemedigimiz oyun ise “köse kapmaca!”

Endülüs gitti ve söndü isigimiz!
Saltanat, satafat,sefahat!
Unutuldu kiyam ve kiraat!
-ve heyhat!
Teferruat ya da füruat!
Türbe yesilini benetton ya da Amerikan dolarinin yesiliyle kim degistirdi?
Ah Zarifoglu ah!
Kalem neyi yazsin kardesim!
“Iyiligi yayginlastirip kötülügü engelleme noktasinda zaafa düstügümüzde Allah elbette içimizden kötülerimizi basimiza musallat edecektir! Iyilerin duasi bir kavim kendini degistirmedikçe yeterli olacak midir?
“Batilinin korkulu rüyasi” Türkiye nerde, batinin Taseron ülkesi Türkiye, nerde?
“Tam ve bagimsiz Türkiye’nin hayali yoksa gerçekten hayal mi?
Peki ey agalar, beyler, efendiler, abiler, falan, filan!
Sagcisinin milliyetçi, solcusunun yurtsever oldugu bu kargasayi “Netekim” kim siparis vermisti ülkeme? Neden di cennet vatan ülkemde, cehennem hayati yasadigimiz? Insan kalitemiz nitelik itibariyle “Etik dezenfarmasyona” (!?) nasil tabi tutulmustu? Alemin kömürdü, petroldü, hidrojendi, atomdu derken seyreyledigi gidisati biz hala neden “tezek yakarak” isindigimiz ortamlarda yorumlamak zorundayiz. Cübbeleriyle “Populist paradigma” pesinde kosan yurdum insanlarinin ululari bu arada hangi bulus ve kesifleriyle bilim dünyasina adlarini yazdirdilar ki? Bilimsellik adina tek bildikleri hijyen kelimesi. Onu da rahatlikla 17-21 yas arasi türbanli kizlara basarili bir biçimde uygulamaktalar.
Ömrümün içini bosalttiginizi bildigim için bankalarin yada devletin içini de bosaltmanizin mantigini anlamaktayim. Ikiyüz bin sokak çocugunu bir slalom marifetiyle “Tinerci” diye geçistirmenizin marifetini ise saskinlikla izliyorum. Milli kutlamalarinizin manevi hazzini yapmis oldugunuz kürsüden kükremelerinizle yine ibretle izlemekteyim. Hem ki herbirimizin babasi “Devlet” ise devletin, imzayi her kim atiyorsa o oldugunu da biliyorum. Yani benim amcam, dayim, halam... Yani biz... Yani ben... Yani elbette bu millet adam olmaz. Ben ne kadar adamsam... “Bir kavim kendini degistirmedikçe, Allah onlari degistirmez” in anlamini da ancak ayna karsisinda çözebiliyorum ve kendime çok aciyarak üzülüyorum: Zavalli ben, zavalli biz! Peki dogmamis torunlarimizin simdiden kabahati ne?
“Allah’in ayetlerini az bir deger karsiligi satanlar” bu sorularin cevaplarini siz verebilir misiniz?

N’oluyoruz yahu?
Durkhaim, Engels, Marks, Darwin ve illaki Teoder Hertz!
Kelimelerimin feri tükenmek üzere!
“orada kimse var mi?” Hadi Satici beni anlamaz, Orakçiogluda! Yanarim yanarim bir Karahan’a derdimi anla-tamadim ya ben ona yanarim!
...Herkesin dolari kendine! Herkesin ihracati da herkesin iktidarida kendine! Muktedir olamayacaklara da yanlizca acirim o kadar!
Dert belli, dermanda!
Ancak “kalpleri mühürlenene “ne denebilir ki?
Gaflet içinde,dalalet içinde ve ihanet içinde olanlara!
Herkesin hesabini verecegi gün asikardir!
Bakalim makamlar, siskin banka hesaplari ve lailalar “hesap gününde “bir ise yarayacaklar mi?
Ne kadar “Marka" oldugumuzun tescillenecegi “o gün" malimizin “ne kadar “kaliteli”oldugunun da ayan beyan olacagi gündür!
O günde yine haykiracagim!
“Orada kimse var mi ?”
Sevgili okuyucu, kalemimin feri tükenmek üzere!
Ancak söylenecek sözü hemen hemen söyledim
Tekstil dedim, Türkiye dedim!
“orada kimse var mi” dedim!
Bir sise içinde mesajimi biraktim.

Benden bu kadar! Varim diyenlerle “yeni bir yol haritasinda” görüsmek üzere.
Yinede satirlarimi satirlamazdan evvel hiç olmazsa Kadir Koçdemir’e kulak verelim:
“Küresellesme gelismekte olan ülke-lerin tek bir Pazar haline gelen dün-yaya açilmasinin önündeki fiziki ve kültürel sinirlari ortadan kaldirmak-tadir. Dünya ile eklemlesen ülkeler rekabetin avantajlarindan istifade eder. Bu sebeple, küresellesme dünya üzerindeki gelismislik farklarini kal-dirarak gelismislik seviyesi bakimin-dan homojen bir dünya toplumu ya-ratan bir süreçtir. Bu süreç, gelis-mekte olan ülkelerin kalkinmalarini ve borç girdabindan kurtulmalarini saglayacaktir."

Rakamlara ve müsahhas gözlemlere açikça ters olmasina ragmen, çok dillendirilen bir iddiadir. Önce bazi tesbitler: Insanligin % 80'i fakirdir. 1,3 milyar insan günde l dolardan daha az gelirle yetinmek zorundadir. 800 milyon kisinin yeterli gidasi yok-tur. Diger 800 milyon saglik hizmet-lerinden mahrumdur. Asgari 840 milyon kisi ne okuyabilmekte ne de yazabilmektedir. Gelismekte olan diye adlandirilan ülkelerde yaklasik 4,5 milyar insan yasamaktadir. Ho-mojen olmayan bu ülkeler 5 sinifa ayrilarak incele-nebilir:
1. Güney Asya kaplanlari (Malezya, Hongkong, Güney Kore, Tayvan, Singapur, Tayland)
2. Yogun sanayilesmis merkezlere sahip ülkeler Meksika, Arjantin, Brezilya, Hindistan, Çin)
3. OPEC ülkeleri.
4. Fakirlesen dogu bloku ya da eski "ikinci dünya",
5. Asiri fakirlesen ve dünyadan kopan güney ülkeleri (Afrika, Latin Ameri-ka'nin ve Asya'nin bir bölümü)
Küresellesme gelismekte olan ülke-lerdeki yoksullugu daha da derinles-tirmektedir. Birlesmis Milletler Teski-latina göre yillik kisi basina geliri 320 dolarin altinda ülkeler en az ge-lismis ülkelerdir. Bu durumdaki 48 ülkenin 42'si Afrika'dadir. Bu 42 ül-kede, 570 milyon kisi, ya da dünya nüfusunun % 12'si yasamaktadir.
Bu ülkelerin küresellesmeden istifade ettikleri iddiasi realite ile bagdasma-maktadir. 1960 yilinda 46 en fakir ülke dünya çapindaki mal ticaretinin % 1,4'ünü yapiyordu. Eger küresel-lesme bu ülkelere yariyorsa, bu payin artmasi gerekirdi. Ama tam aksi oldu: 90'li yillarin baslarina gelindiginde bu pay sadece % 0,6 civarinda idi. Azalis devam etti ve 1995'te pay % 0,4 oldu. 1980 yilinda 102 fakir ülke dünyadaki ihracatin % 7,9'una sahip iken, 1990'da ancak % 1,4'ünü ger-çeklestirebildiler. Sermaye hareketle-rinde de benzer bir durum var: 1980'lerin basinda dünyadaki sermaye hareketlerinin % 80'i ABD, Bati Avrupa ve Dogu Asya ekonomik bölgesi içinde cereyan ediyordu. Daha az gelismis ülkelerin 1982'de % 14 olan payi 1989'da sifira yaklasti. Aradaki ülkeler (2. grup) bir yana birakilirsa gelismekte olan ülkelerin büyük bölümü için kamusal bagislar ve çok uluslu yardimlar disinda hemen hemen hiçbir sermaye hareketi söz konusu degildir. Sermayenin girdigi yerlerin sermaye hareketi bilançosu ise hemen hemen her zaman negatiftir.
Bugün 358 Dolar milyarderi dünya-nin yarisi kadar servete sahiptir.
Gelismekte olan ülkelerin ticaretten ve sermaye hareketlerinden tecrit edilmesi, birinci ve üçüncü dünya arasindaki gelir uçurumunu daha da artirmaktadir. 1965'te en zengin yedi ülkede kisi basina düsen gelir en fakir 7 ülkenin 20 katiydi. 1995 yilinda bu oran 40 kat oldu. 1960 yilinda en zengin % 20 nüfus en fakir 20'nin 30 kati gelir elde ederken, 1960'da bu oran 60 katina çikti.
Gelismekte olan ülkelere yapilan ya-
tirimlar ayni zamanda bir sömürü örnegidir. Buralarda, kadinlar günde 6 saat fazla mesai yapmaktadir.
Çin'de batili markalar ve magazalar için üretim yapan fabrikalarda haf-tada 69 saat çalisilir. Haftada 7 is günü kaide haline gelmistir. Oysa Çin is hukuku azami 44 saate mü-saade etmektedir. Uzun çalisma zamanlari kaza riskini artirmakta, akord usulü çalisma ciddi hastalik-lara yol açmaktadir. Gelismekte olan ülkelerde sendika yok gibidir. Zaten uluslararasi sirketler sendikalardan hoslanmazlar. Sermaye çabucak bas-ka karli alanlara gidebilecegi için, isçiler de kendilerinin sömürülmesine razidir.Ama Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararasi Para Fonu ya da Dünya Bankasi gibi serbest ticaret sözcüle-rine göre kabahatli olan, gelismekte olan ülkelerin kendisidir.
Neo-liberal küresellesme projesi ge-lismekte olan ülkelerde fakir-zengin arasindaki uçurumu artirmaktadir. Bu süreçten sadece yeni bir yönetici elit sinif karli çikmaktadir. Üçüncü dünyadaki kitlesel sefaletin bu sekil-de ortadan kaldirilmasi mümkün degildir. Belki, en iyi ihtimalle kitlesel sefaletin ortasinda küçük adalar ya-ratilabilir. Ekonomi biliminde ifade edilen bir sanayinin çevresine yayil-masi ve dengeleyici etkide bulun-masi hadisesi burada geçerli degildir. Hindistan'da dünya bilgisayar piyasasi için programlanan metropol Bangoare çarpici bir örnektir: Çaresizlik ve sefalet içinde böyle bir metropolün mevcudiyeti, gelecek yüzyilin güzel, ileri teknoloji dünyasi hayallerine gölge düsürmektedir. Etrafi fakir insanlarla çevrilen bu metropollerin gelecekte ayakta kalmalari çok zordur. Gelir dagilimi bozukluklari Amerika’da bile gerginlik ve huzursuzluga yol açiyorsa, Hindistan ne yapacaktir?
Sanayilesmis ülkeler, bugün üçüncü dünya diye adlandirdiklari ülkeleri sadece tecrit etmekle kalmayip, ayni zamanda (bilhassa kolonilestirme çaginda) sömürmüslerdir. Gelismek-te olan ülkelerdeki artan sefalet ve yikilisin sebeplerinden biri de borç-lanmadir. Borç dagi son 10 yilda ikiye katlanmistir. Bu ülkelerin borç ana para ve faiz ödemeleri, borçlari-nin katlanmasindan baska bir ise yaramamaktadir.
Gelismekte olan ülkelerin 1993-96 arasinda borç ana para ve faizi olarak ödedikleri miktar da 2 trilyon dolardir. Baska bir ifade ile gelismekte olan ülkeler 2 kati bir borç batagina saplanmak için bu kadar ödemede bulunmuslardir.
Ülkeler borçlarini sadece Dolar yada Euro gibi paralarla ödeyebilir,
bu parayi da ihracatla elde edebilirler. Bu durum çok vahim sonuçlara yol açmaktadir: Halkin beslenmesi için gerekli olan tarim ihmal edilir, gida maddeleri ihraç edilir ve ihracata uygun ürünler üretilir. Arazi kullanimi yogunlasir, toprak fakirlesir ve çoraklasir. Ekonomi genellikle birkaç tarimsal ürüne ve dogal kaynaga bagimlidir. Karsilikli avantajlar böyle bir uzmanlasmaya yol açmistir. 70'li yillardan itibaren gelismekte olan ülkelerin ürünleri sanayi ülkelerinkine kiyasla daha ucuz hale gelmistir. Durum gittikçe daha da kötülesmektedir. Bu ülkeler ödeme kabiliyetini sürdürmek için daima daha fazla satmak zorundadir. Ulusötesi sirketleri memnun etmek için üretim maliyetlerini düsürmek, sendikalari yasaklamak, is koruma-sini zorlastirmak zorundadir. Rekabet bu ülkeler arasindaki farklari daha da keskinlestirmektedir.
Küresellesme denince esas itibariyla akla gelenler sunlardir:
* Mekanla ilgili mesafelerin önemi azalmaktadir. Mesafelerin asilma maliyeti düsmekte, sinirlar önemsiz
hale gelmektedir.
* Devlet seviyesinin altinda ve üstün-de entegrasyonlar ve olusumlar söz konusudur.
* Dünya ticareti dünya millî gelirin-den daha hizli artmaktadir.
* Uluslararasi malî piyasalarda dere-gülasyon, birbirine baglanma ve ag-lanma vardir.
* Yabanci dogrudan yatirimlar art-maktadir.
* Çok uluslu ya da ulus ötesi (trans-nasyonal) sirketler dünya siyasetin! belirleyen aktörlerden birisi haline
gelmektedir.
* Sermaye kolayca ülke sinirlari di-sina çikabilmekte ve istedigi yerde yogunlasabilmektedir.
* Sosyal ve kültürel tek tiplesme sü-reci yasanmaktadir.
* Ülkeler, sosyal gruplar ve fertler arasinda iletisim, etkilesim ve karsi-likli bagimliligin yogunluk ve kapsami
artmaktadir.
Bütün bunlar, ayni zamanda küre-sellesmenin olmadigini ispat etmek için de kullanilmaktadir. Mesela, dün
ya ticaretinin % 80'i üç büyük bölge (Kuzey Amerika-Kuzey Bati Avrupa ve Asya) arasinda gerçeklesmektedir Hatta bu ticaretin önemli bir bölümü de bölgeler arasi degil, bölge içi tica-rettir. Avrupa Birligi ülkelerinin yap-klari dis ticaretin % 60'i AB içi tica-rettir. Dünya ticaretinin % 84'ü dün-ya nüfusunun % 28'i arasinda ger-çeklesmektedir. Baska bir ifade ile, yukarida belirtilen hususlar dünya-nin tamami için geçerli degildir. Hatta belirtilen cografya içinde de küresel-lesme ve bölgecilik yan yanadir. Küre-sellesme sinirlari ortadan kaldirma-makta, bilakis yeni sinirlar (supran-asyonal bölgeler ve merkezler) ortaya çikarmaktadir. Bunun için globaliz-asyondan (küyerellesme) söz etmek gerektigi ileri sürülmektedir.
Küresellesme kaçinilmasi imkansiz bir kader degil, aksine bilinçli bir biçimde tatbik edilen bir projedir. Kü
resellesme diye tanimlanan gelismele-rin arkasinda devletlerin bilerek aldigi kararlar, yaptiklari anlasmalar ve kurduklari organizasyonlar vardir.
Belirtilen süreci, operasyonel olma-yan küresellesme yerine, sadece OE-CD dünyasi ve bunlara ilave edilebi-lecek birkaç ülkeyi kapsamak üzere, denasyonalizasyon süreci olarak is-imlendirmek daha uygundur.
Denasyonalizasyon, mal, hizmet, sermaye ve isgücünün mübadelesi veya üretiminde, tehdit ve savas risk-lerinde, çevre meselelerinde, kültür ve iletisimde sinir asan etkilesimlerin yogunlugunun ve kapsaminin artma-sidir. Bu etkilesim ve yogunlugu (yurtdisina çikan insan sayisi, yurt-disi telefon görüsmeleri gibi) belli parametrelerle ölçmemiz mümkün-dür. Diger yandan, denasyonalizas-yon kavrami konumuz bakimindan daha uygundur. Zira, yönetim cihazi olarak devletin rol ve fonksiyonlarin-daki degisime isaret etmektedir.
“Iletisim ve ulasimdaki bas donduru-cu gelismeler, dünya küresel bir köy haline getirmektedir. Bu zamana kadar kendisini ifade imkani bulama-yan kültürler, dinler, hayat anlayis ve tarzlari küresellesme ile birlikte yepyeni imkanlara kavusmaktadir. Hayatin bütün boyutlarim kavrayan rekabet, dünyayi çok kültürlü top-lumlar temeline getirmektedir."
Gazeteci, yönetici, siyasetçi ve bilim adamlari, yani konusmaya da karar hakkina sahip olanlar, seyahatlerin-
de genellikle kendileri gibi elitlerin ugradigi otellerde ayni televizyon ka-nalindan bilgi alirlar. Ödemelerini ayni kredi kartlari ile yapar, ayni gazeteleri okurlar. "Uluslar arasi mutfaktan" ayni seyleri yerler. Bu sebeple dünyanin her tarafindan aynilastigini sanirlar.
Sanayilesmis ülkelerin ortalama vatandaslarinin hayat tarzlari da pek farkli degildir: Çogu Japon mali televizyonlardan ayni (genellikle Amerikan) dizileri seyrederler. Müzik set-lerinden ayni disketleri dinlerler. Ulus ötesi sirketlere ait markalari kullanir, onlara ait magaza zincir-lerinden alisveris ederler. Cadde ve bulvarlari dolduran reklam afisleri, sehirler bir yana, ülkeler arasinda bile farklilik göstermez.
Küresellesme çogulculugu degil, daima ayni kaliba göre isleyen bir 'Madonna-Ekonomisi'ni desteklemektedir. Bu ekonomide tüketim, bilgilenme ve iletisim mallari tek tiples-mekte, ayni piyasa ve reklam manti-gina göre üretilip satilmaktadir. Bu-nun ne derece etkili oldugunu gör-mek için eski Dogu Avrupa ülkelerine bakmak yeterlidir.
Büyük marketlerdeki mal bollugu ve çesit çoklugu çogulculuga delalet et-memektedir. Karlilik kriteri çerçeve-sinde agir bir rekabet baskisi türlerin azalmasina yol açmaktadir: Bugün 1903 yilindaki mevcut olan sebze türlerinden vitrinlerde sadece % 3'ü kalmistir. 19. yüzyildaki 7.098 elma türünden 3.121'i yeterince karli olmadiklari için kaybolmustur. Mümkün oldugunca ucuz, kimyasal olarak zenginlestirilmis yüksek verimli ürünler rekabete dayanabilmektedir.
Reklamlar mal tanitmaya degil ihti-yaç üretmeye yöneliktir. Ürün aras-tirmasindan çok daha fazlasi piyasa
arastirmasi için harcanmaktadir. Strateji günümüz insanin ihtiyacini çektigi seylerin istismarina dayandi-rilmaktadir. Sanki sunulan bir mal degil de arzu edilen hayattir. Ne var ki saadet, emniyet ya da saglik gibi temel ihtiyaçlarin çikolata yada otomobil ile karsilanmasi mümkün degildir.
Reklam, moda, kültür-sanat sponsorlugu gibi taktiklerle karlar artirilmakta, objektif olmayan ve yayincinin
kanaatlerini aktaran medyanin da katkisiyla hayat metalastirilmaktadir. Neo liberal ideoloji, alternatifleri bogmaktadir. Medya holdingleri kimin ekmegini yiyorlarsa onun kilicim sallamaktadir.
Fransiz sosyologu Pierre Boudieu'nun da belirttigi gibi; küresellesme, esneklik büyük bir hayranlikla ifade di
len tilsimlar: Ama bunlarin ne anlama geldigi hiç bilinmiyor. Dini bir inançta oldugu gibi, belirsiz, flü kav-
ramlar tedavülde. Bunlar tabiî hakikatler olarak sunuluyor.Hiç kimse sasirmiyor, kimse sormuyor, her sey orta gibi görünüyor. Bu dinî ritüele göre dua edenlerin çogu ekonomi teorisi hakkinda hiçbir sey bilmiyor. Hatta vaat edilenle realite arasindaki asikar tezat bile neoliberal inanç cemaatini hiç ilgilendirmiyor. Siyaset sekillendirme zenginligini kaybetti. Düzenleme sanki bir küfür kelimesi haline geldi ve her türlü hatanin sebebi olarak gösteriliyor. Bütün ülkeler deregülasyon, özellestirme ve liberal-lestirmeyi slogan haline getirdi. Herkes dünya çapinda her seyde ve herkese karsi rekabet kabiliyetini haiz olmak istiyor. Öyle ki küresellesmenin bedelini ödeyenler bile bu beyin yikama operasyonundan nasibini almis gibi...

Yani birkez daha kendim söyledim kendim isittim galiba! Birkez daha sesleniyorum:

ORADA KIMSE VAR MI?

FEHMI DEMIRBAG

27 Mart 2014 Perşembe



TAZE BAHARLAR GEREK SANA


yıllar ki yığınak,
bir ömrün yorgunluğu,
korkak ruhuma sığınak!
ilacım,
tenhalarda ağlamak!
ölümlerden,
ölüm beğenmenin faslındayım,
sense aşk diyorsun bana,
nerden bileyim o dediğin şeyi,
hiç yaşamadım ki!
...
eğer aşk dediğin şey,
kışın bir çiçeğin açması ise,
kuru dalların meyveye durması,
ayazda bir güneş fırtınası,
yok yok...bilmedim,
bilemedim!
...
tasvirini kitaplardan okurum belki,
aşk acı demek bence,
geceler boyu lüzumsuz sancı,
sebebsiz susmalar,
hedefsiz sorular...
dahada çok beyin sarsıntısı,
kalp çarpıntısı...
ilaçsız hastalık yani!
...
geç...
unut beni...tıpkı filmlerdeki gibi,
çarptık,
kalabalıkta...değdik birbirimize,
yalnızca gözlerimiz,
değmedi bile sözlerimiz...
ne canım dedin,
ne canım senindir,
diyebildim...
...
benim yolum kısa,
senin yolun uzun,
bir yaşlı adamla,
genç bir kızın,
mutlu bir sonla,
bitmeyecek,
adına aşkı sen desende,
yarım bir hikayesi,
aslında...
...
sana taze heyecanlar,
buruk tatlar bana!
ben bu yükü çekemem,
bırak beni hemen şurada!
...
gönül kapında!

fehmi demirbağ


EY YAR!

bir kehribar nefeste gizledim seni,
amberden tütsüler arasında...
yar dedim,
başka da bir şey demeksizin!
...
kirpiklerinin ucuna saklandım,
gözbebeklerini emzirmek için,
yüreğimi kanatarak...
yar dedim, yarama tuz banarak!
...
kelime kelime damlalarımla,
bir kocaman sevda denizi,
uzun cümlelerimiz için,
ey! yar takatine sığındım!
...
mistik yanlarını sevdim en çok,
kalıcı olmanı,
ta yüreğimin en derinlerinde...
bir de,
ele avuca gelmezliğini!
ey! yar en çok ta bilinmezliğini!
....
beklemeni,
sabırla beklemeni...
semalar dolusu yıldızlar gibi,
bekleyipte,
güneş olup,
ısıtmanı sevdim!
...
ey! yar!
uçurum bakışlarını!

fehmi demirbağ


MAHALLENİN YARAMAZ VELEDİ

kasabanın şerifi,
kowboy sam amca,
okyanus berisi,
kraliçe elizabeti,
metres edinince,
nesebi gayri sahih,
doğan çocukları,
cüce izrael,
haylaz mı haylazdı.
haylazlıkta,
sınır tanımazdı!
tutturdu,
komşunun,
bahçesinden,
pay istemeye!
nil ile fırat,
dicle boyları,
kursağındaki plandı...
ve mahallenin,
tüp bebekleri,
laboratuarda,
üreyenleri...
misal el saudi..
bilumum,
diğerleri...
çete oluverdiler...
kırılmadık cam,
yıkılmadık yuva,
viran olmadık,
yurt bırakmadılar!
ümmet mahallesi,
kan revan...
seyredenler müslüman!
demokrasi sapanında,
taştan yürekler,
bu piçin elinde,
dur diyen yok,
hesap soran...
biri tutsun kulağından,
tutsun götürsün,
ana babasına...
...
ne gam?
...
baba başka,
ibnelikler peşinde!
ana; sürekli,
ifrit peydahlıyor!
...
şımarık piç,
mahallede,
terör estiriyor!
...
osman dede,
mahallenin eskisi,
hem yaşlı,
hem hastalıklı,
fırçalıyor torununu,
izraelin gazına gelmiş soyunu!
...
mahallenin,
camisinin imamı,
hoşgörü adına,
göz yumuyor,
bu itin evladına!
...
hırçınlık,
bıkkınlık!
derken...
o da ne?
one minute,
one minute!
...
külhan beyi,
mahallenin abisi,
atıyor narasını,
...
sesi sedası,
kesiliyor piçin!
...
anlık şaşkınlık!
uzun sürmez lakin,
bütün mahalleli,
uyanıp,
kendine gelmeli!
...
biri,
artık bu piçe,
haddini bildirmeli!

fehmi demirbağ





140 kez söyledim, dinlemedin!



bir mavi ecnebi kuş,
cik cik dedi,
yurdumun göğünde...
gagasında fitne,
kursağı dolu,
yuvası,
gezi parkında,
kayın ağacında...
...
zamanlı zamansız öter,
uykusunu kaçırır,
efendilerin...
...
mavi kuş,
mavi gökte,
hesapsız uçar...
taharet bilmez,
vara yoğa ..ıçar!
...
açsan pencereni,
girse odandan içeri,
sır tutmayı bilmez,
anlatır herkese,
evinde olup biteni!
...
güvercin küs,
o ormanımıza gireli,
barışın,
ve özgürlüğün kuşu,
ecnebi kuş oluverdi!
...
biz 140 harfin peşinde,
mavi ecnebi kuş,
başka hesapların...
...
anka kuşu idi,
hayallerimizin kuşu,
bu mavi ecnebi kuş,
artık hayallerimizin,
tek rengi!
...
duydum,
yakalamış,
ülkemin kralı bir av esnasında,
mavi ecnebi bir kuşu,
ziyafet çekmekmiş,
tek arzusu!
...
hocaların karnı beştir,
biri daim boştur,
ziyafeti duyan,
mr. hoca,
pay istemiş kraldan!
...
tutuşmuşlar kavgaya,
...
ben de merak ettim,
bu mavi ecnebi kuşun,
tadı nasıldır acaba?
...
şehrin kuşları,
serçe, karga, kumru,
martı ve güvercin,
out,
mavi ecnebi kuş,
in!
artık kemirisi,
moda olan ülkemde!

fehmi demirbağ

26 Mart 2014 Çarşamba




GÖKTEN YAĞAN YAĞMUR DEĞİL!

gökten yağmur yağmıyor ki,
gülsün çocuklar...
yağan bomba!
insanlık ki,
akıbeti imha!
taze bedenler,
ölürken,
nasıl gülsünler?
...
bir-iki- üç derken,
sayılacak milyonlar,
milyonlarca çocuğun,
yok edilen bedeni,
ve de ruhu,
bir tv spikerinin,
dudaklarına kazınacak!
"bugün Suriye'de,
meydana gelen patlamada!"
ve bu patlamanın sesini,
insanlar duymayacak...
...
körebe oyununda,
insanlık,
karanlık duyguların,
arkasında saklanbaç!
...
fabrikalar artık,
bencillikte üretiyor,
parlak ambalajlarında!
...
ben,
okumuş çocuğu memleketimin,
yanlış mı okuyorum ne?
ne bu olup bitenin adı?
mazlum ben değilsem,
olup bitenden bana ne!
...
kreasyonumda insafa yer yok,
gemisini kurtaran kaptan!
hem,
şu an acı çeken,
peygamberler coğrafyasının çocukları,
dedelerinin dedelerimize,
ihanetlerinin bedellerini,
üstlenmediler mi?
...
mazeretlerimiz,
gözyaşlarını silmiyor,
masumiyetin!
...
hem deden,
emin ol yaşasaydı,
bin kez daha ölürdü,
dedeleri,
ihanet etse de kendilerine,
bu masum bebelere!
...
yemende,
tam bir milyon deden,
ingilizin serpuşu,
değmesin diye namahreme,
çölleri yurt,
çölleri kabir edindiler!
...
sen,
ingilizin oyununa gelipte,
ihanet edersen asıl,
kendi dedene!
o ölümlerin,
ortağısındır!
böyle biline!
...
çocukları katledilen,
toprak ana,
şahittir,
olup bitene!

fehmi demirbağ





BİZ ÇERKESLER...

Çerkesler , dik duruşları, zarif endamları ve şık kıyafetleriyle, vakur tavırları ve kibar hareketleriyle sanki ömürlerini bu dağlarda, vahşi olaylar içinde değil, imparatorluk saraylarında geçirmişler gibiydiler. ... Elleri kama ve kılıçlarının kabzalarından hiç ayrılmıyordu. O akşam iki önemli şey öğrendim. Çerkesler, ülkelerinin güzel dağlarına, muhteşem vadilerine kutsal bir varlık gibi bağlıydılar ve ne servet, ne makam, ne şan, ne de hırs; onları asla bu sevgiden vazgeçiremeyeceği gibi, yurtlarını da asla unutmayacaklardır

250 SENE RUS' A KAFA TUT ARALIKSIZ...VE KAHPECE BİR SÜRGÜNE MARUZ KAL...100.000 LERİN SOYKIRIMLA SİLİNSİN HAYATTAN...KARADENİZE BALIKLARA YEM OLSUN...VE GERİDE KALANLAR O TABLONUN YASINA YILLARCA BALIK YEMESİNLER...GRİDE KALANLARIN DAĞILSINLAR DÜNYANIN DÖRT BİR YANINA...GİTTİĞİN YERLERDE ASİMİLASYONA UĞRA...TARİHİN GÖZYAŞI VARSA YAĞSIN ÜZERİMİZE! GEL ANADOLUYU MESKEN TUT...KUVVA-İ MİLLİYENİN ÖN SAFLARINDA SAF TUT! BİZ SÜRGÜNÜN ÇOCUKLARI; SİZ SAHİP ÇIKMASANIZ DA BU VATANIN KIYMETİNİ BİLİYORUZ!

RUS...SENİ BİZ BİLİRİZ...VE BİR DİĞER EMPERYALİST KARDEŞİN AMERİKAYI DA...BİZ GAVURA GÜVENMEYİZ GARDAŞ! DOMUZDAN POST, GAVURDAN DOST OLMAZ DA ONDAN!

ŞEYH ŞAMİL'İN TORUNLARIYIZ BİZ!


ZULME BOYUN EĞMEYEN!

VE İŞBİRLİKÇİLERİ DE İYİ BİLİRİZ...EFENDİLİĞİMİZE BAKIP TA BİZİ SAF BİLMEYİN! SAFLIĞIMIZ İLE KENDİ SAFLIĞINIZI KARIŞTIRMAYIN DA...

BEN, ÇERKESİM!

TÜRK MİLLETİNİN BİR FERDİ!

ÇÜNKÜ DİLİMDE BENİM, TEVHİD VAR!

BEN ÇERKESİM!

BU TOPRAKLARIN PARÇASI, ÜMMETİ MUHAMMEDİN MÜTEMEMMİM CÜZ-Ü!


BEN ÇERKESİM! BEN HEROTÜRK'ÜM!

----------


ÇERKESLERDE DÜĞÜN;

Çerkes düğünlerde damadın, düğünden bir-iki gün öncesinden ortalıkta görünmesi pek hoş karşılanmadığından, kendisine en yakın bulduğu bir arkadaşının evinde misafir edilirdi. Düğüncüler gelini eve getirdikten sonra damadın yakın arkadaşlarından bir grup (kızlı-erkekli) damadı ve oradaki (oluşturulan heyeti) arkadaşlarını ziyarete giderler

Kaşenlik ile başlayan evlilik aşamasında nişanlılık ve söz gibi durumlara pek rastlanmaz. Bunun en önemli nedeni kaçırma şeklinde evlenmenin gelenek ve göreneklerinde yer almasıdır. Gençler evlenmeye karar verdikten sonra maddi olanaksızlıklar, kendisinden büyük başka birinin evlenecek olması gibi nedenlerden dolayı kaçırma biçiminde evlenmeyi tercih ederler. Ancak Çerkes kültüründeki kaçırma şekli diğer uluslardan farklı olarak kendine özgü bir nitelik gösterir. Bu şekilde evliliğin olması nişan ve söz gibi törenlerin yapılmasını gerekli kılmamaktadır.
Yine kişiler zaten kaşenlik dönemlerinde birbirlerini yeterince tanıdıkları için ayrıca bu tür dönemlere gerek duymazlar. Ayrıca Çerkeslerde adetler kişilerin ilişkilerine çok fazla sınırlama getirdiği için bu döneme her iki tarafında katlanabilmesi zor olur. Çünkü nişanda büyüklerde işin içine girerler. Onlarla olan iletişimde konuşma ve görüşme yönünden bir takım güçlükler olduğu için kişiler nişanlı olarak kalmayı pek tercih etmezler. Ancak günümüzde söz ve nişanlılık dönemi Çerkesler arasında da yaygınlık kazanmıştır


Gerek evlenmeye karar veren gerek yalnız bir kaç toplantıda kaşen olan kişiler birbirlerini aileleri ile tanıştırmazlar. Arkadaşları ve o ortamda bulunan kişiler onların kaşen olduklarını bilir. Anne ve babalarına kaşen olduklarını söyleyip birbirlerini tanıştırmaları ayıp olarak karşılanır. Aileler kızın ya da erkeğin kaşenini toplumlardaki diğer kişilerden öğrenerek haberdar olurlar. Ancak evlenme zamanında ailelere bildirilir. Bu durumdan da yalnız anneye sözedilir. Kaşenlik adeti Çerkez toplumunda kızın ya da erkeğin evleneceği kişi hakkındaki kararı kendilerinin vermesini sağlar. Büyükler müdahale etmezler. Ancak evlenmek üzere kaşen tercihi yapan kişiler daha çok aile yapılarına uygun toplumsal kurallara ve adetlere uyacak kişileri tercih ederler. Bu nedenle birçok toplantıda kız, erkeğin ya da erkek de kızın hal ve hareketlerini kontrol eder.. Evlilik tercihi yaparken bu tip kişilerle yapmayı isterler. Çünkü Çerkes kültüründe toplumsal normlara uygun olarak hareket etmek gerekmektedir. Bireylerden görgü kurallarına gelenek ve göreneklere uygun davranış göstermesi beklenmektedir

Evlenmek amacıyla kaşen olan ve bunu söz altına alan genç kız ve erkekler bu durumda toplumdan ayrı bir yerde yalnız başlarına konuşamazlar. Onların yanlarında mutlaka arkadaşları da olmak durumundadır. Toplumun dışında ve toplumdan habersiz bir yerde konuşmaları yasaktır. Bu durum evleninceye kadar böyle devam eder

Kaşenliğin bir de ciddi boyutu vardır. Bu durumda birbirlerini beğenen kız ya da erkek evlenmek için arkadaşlık kurmak isterler. Eğer karşı taraf kabul etmişse diğer toplantılarda da görüşerek bu ilişkiyi devam ettirirler. Ancak ciddi kaşenlikte daha çok pisehluk ile başlamaktadır. Erkek bir kaç arkadaşını alarak kızın ya da onun herhangi bir akrabasının evine gider. Kızın da mutlaka yanında bir ya da bir kaç arkadaşı bulunmak durumundadır. Burada kıza kaşenlik teklifini sunar. Bu durumda kız ve erkek arkadaşlarının yanında teklifi değerlendirirler. Birbirlerinden beklentilerini ve isteklerini söylerler. Kaşenliğin her iki boyutunun da kendine özgü kuralları vardır. Kaşenlik eğer ciddi ise ve sonuçta evlilik düşüncesi ile kişiler birbirlerini tanımaya çalışıyorsa bu durumda toplantılarda şaka kaşenliği gibi ulu orta gündeme getirilmez. Bu durumda bir çok muhabbette bir araya gelebilirler, bir çok konudan konuşarak birbirlerini daha iyi tanımaya çalışırlar. Ancak ilişkileri diğer kaşenliğe göre resmiyet kazanır. Diğeri kadar serbest değildir. Her ne kadar bu kişiler evlilik kararıyla birbirlerini tanımaya çalışsalar da mutlaka evlenecekler diye bir koşul yoktur. Eğer bir engel söz konusu ise her iki taraf bu durumdan vazgeçebilir

Kişiler evlenmeye karar verirlerse bu kez kendi aralarında sözleşirler. Bu durumda da euç denilen bir armağan verilir. Euç söz karşılığı verilen maddi bir armağandır. Söz verdi anlamına gelir. Kaşenlik sonucunda evlenmeyi kabul etti demektir. Bu armağanı erkek bayandan ister. Bayan da kendi insiyatifinde bir armağan verir. Bu armağan bir boyun bağı, mendil, yüzük, bilezik olabilir. Erkek de bunun karşılığında kıza bir yüzük vermektedir.
Bu karşılıklı amağan verme durumu yalnız kız ve erkek arasında olmaz. Kızın ve erkeğin yanında arkadaşlarından ya da akrabalarından birkaç kişi bulunmak durumundadır. Söz verme ve armağan verme olayı onların tanıklığında olmaktadır


Pseluk ile başlayıp daha sonra da devam eden kaşenlik iki bölümü ayrılmaktadır. Bunlardan birisi şaka diğeri ise ciddi kaşenliktir. 

Şaka kaşenliğine semerko denmektedir. Bu durumda kişiler ciddi olmasalar bile yalnız o geceye ya da bir kaç geceye mahsus kaşen olabilirler. Burada amaç eğlenmek, birbirlerini tanımak bunu yaparken de hoş zaman geçirmektir. Şaka kaşenliğinde kız ve erkek birbirlerine sanki evleneceklermiş gibi övgü dolu sözler söyler


25 Mart 2014 Salı

adres arıyorum?



sorular bir değil, bin!
cevap; bir mezar dolusu!
sense akıl almanağım,
çul-çaput derdinde!
bilinmezlik ağacının tohumu,
içimde,
sonsuz ormanı saklayan,
...
çürümek istemiyorum!
hem ki,
topraksız neyim ki ben!

münbit bir vatan arzuluyorum!
göğünde albayrağım!
şebnem di,
arguvandı...
az bilinir çiçekler donatsın,
al yanaklı kızların,
şalvarlarını!
ellerinde sepetler,
sepetler dolusu elma!
elma ademden beri,
günahlara kefaret!
...
zaman...
akreple yelkovan elinde tutsak!
cevaplarım,
hayata dair!
her bir cevap,
bir başka soruya gebe!
ve yine,
o ecel kelime;
sabır; 
çaresize katık!
...
valla,
laf aramızda,
yeni yüzler istiyorum,
hayatımda...
başka bakış açıları...
eskittiğim yüzler,
hayatımı eskitti!
...
ben,
kalıplara sığmayan adam,
herkes ki,
bir kalıbın adamı!
...
usulca...
yüreğinde yer varsa,
bir köşesine;
sığar mıyım?

FEHMİ DEMİRBAĞ








MART BU, ADAMA KAZMA KÜREK YAKTIRIR!


şımarmayacaksın,
böbürlenmeyeceksin!
kibirlenmeyecek!
...
seni eşrefi mahluk edecek,
işte bu gerçek!
...
ya şimdi?
makamının kalıbına,
girenler...kalıplarını bozdular...
...
oysa,
katlederken
peygamberin ehlibeytini,
kanlı mızraklarına,
Allahın ayetlerini,
asıverdi, muaviyenin askeri...
...
şimdi,
çatal dillerde,
ayetler, hadisler!
Allahuekber diyerek,
Müslümanım diyen
Allah için katletti kardeşini!
...
Allah için,
kafire tebliğ edenler,
kafir bildi kardeşini!
...
Allah için,
birbirlerini yiyenler!
yemiyorum yeminizi!
...
tapeler, mapeler,
son nefese saklı,
geride,
ne çok heves kaldı.
...
Kiramen katibin,
sizden öte,
vazifenize talip,
binlerce çakma mümin!
...
akıllarını kiraya verenler,
nefsini put edinenler,
kolayca ululadı,
haketmez kodomanı!
...
ilim var mı? yok!
irfan, kültür, sanat!
yokoğlu yok!
ne var peki?
bağnazlık, yobazlık!
gani gani!
nerde, ilmi rehber edinen mümin?
nerdeler hani?
...
herkesin rabbi olmuş,
talimat vereni...
rızıkta veren onlar,
esirgeyip bağışlayan da!
söylesen bunu yüzlerine,
sümme haşa!
...
bir bakın hele,
siz,
onların helal kıldıklarını helal,
haram kıldıklarını,
haram kılmıyor musunuz?
hem ki,
neyin uğruna;
üç günlük dünya hatırına!
...
ey! iman edenler!
bir kez daha,
iman ediniz!
...
uğruna kavga ettiğiniz,
liderleriniz...
mazi olunca,
ne kalacak avuçlarınızda!
...
şeytan,
yaradılalı,
bu kadar mutlu olmamıştı...
ve melekler bu kadar üzgün!
...
iki paskalya yumurtası,
tokuşturuluyor,
sam amca tarafından,
olup biten aslında bu!
...
mart ayı,
cidden,
kazma kürek yaktırdı...
bir de yürekleri!

FEHMİ DEMİRBAĞ


son nefese saklı,
ne çok heves kaldı.








https://www.youtube.com/watch?v=-oc1B4icGeQ







ben buraya yıldızsız gecelerden geldim

http://fehmidemirbag.blogspot.com.tr/2013/10/ben-buraya-yildizsiz-gecelerden-geldim.html


GÜCE TAPANLAR ÜLKESİ

https://www.facebook.com/photo.php?v=397484770382109&set=vb.100003617676311&type=2&theater

TUZU KURULAR ÜLKESİ

https://www.facebook.com/photo.php?v=397490850381501&set=vb.100003617676311&type=2&theater

KELİMELERLE YAKIN TARİH

https://www.facebook.com/photo.php?v=397497213714198&set=vb.100003617676311&type=2&theater

MÜCAHİT

https://www.facebook.com/photo.php?v=397504703713449&set=vb.100003617676311&type=2&theater

BİR AMERİKAN RÜYASI!
https://www.facebook.com/photo.php?v=397686047028648&set=vb.100003617676311&type=2&theater

AŞK

https://www.facebook.com/photo.php?v=397513587045894&set=vb.100003617676311&type=2&theater

"O"

https://www.facebook.com/photo.php?v=397498503714069&set=vb.100003617676311&type=2&theater

İŞKENCE
https://www.facebook.com/photo.php?v=397881623675757&set=vb.100003617676311&type=2&theater

ezoterik OTTOMAN HİSTORİSİ

https://www.facebook.com/photo.php?v=397880383675881&set=vb.100003617676311&type=2&theater

KELİMELERLE DÜNYA TARİHİ

https://www.facebook.com/photo.php?v=398211396976113&set=vb.100003617676311&type=2&theater