PALYAÇOLUK YAPIYORUZ
Sinema sanatınin etkisi satir aralarina boraktığı notlarla devam ediyor. Potemkin zırhlısı, Yurttaş Kane, We for Vendetta derken aslinda hesaplasmalara sahne oluyor beyaz perde. Bir yanda hegemonlar ve diger yanda çaresiz insan yığınları. Uzun uzun sinemayı konuşmak lazım aslinda. Ya da sanatı. Kitleler uzerindeki etkileri irdelemek lazım.
Bizim mahalle anlamaz boyle şeylerden. Köylüdurler, koylü kurnazlikları barizdir ama. Bunun içindir ki çağı okuyamazlar ve asrin idrakine soyletemezler İslamı.
Görgüsuzlüğe yapışıp kaliverirler o kadar. Okumayı sevmezler. Düşünmeyi de sevmezler. Kalaylamaya bayılirlar amma. Slogancılik bariz reflekslerindendir.
Ha bizim mahalle böyle de sehrin diger mahalleleri farklı mı? Al birini vur ötekine.
Biri dincilik uzerine egzersizlidir diğerleri de dinsizlik. Akıl ya yoktur olan da tutulmustur. Hasıli cehalet batağinda çırpinır dururuz mutemadiyen, hep birlikte.
Vesselam...Kelamimıza gelisek...Bir filmden soz edeceğim. Joker filminde, yalnızlık ve alaycılık çağında, kendine özgü yol seçmek isteyen herhangi bir ruhun ne kadar örselendiğini de mesaj olarak okumak mümkün. “İnsanlar kaba !!” diye isyan edişiyle zaten Joker’in durumu sloganlaştırdığını görüyoruz ama azılı bir seri katile dönüşü, seyirciyi şoke etmiyor değil. Notre Dame’ın Kamburu gibi izlediğimiz yakın plan sırt çekimlerinde aklıma Wim Wenders’in ”Million Dollar Hotel” filminde dedektif Mel Gibson’un kamburu ve oteldeki bütün marjinal karakterlerin, habere susamış gazetecilerden daha hümanist olduğu temayı akla getiriyor. Robert De Niro’nun talk show sunucusu rolünde oynaması bir tesadüf değil elbet, ”Taxi Driver” filmine göz kırpıyor yönetmen. Film, anarşik ve düzen yıkıcı sistem eleştirisini, bir sosyopatın hastalığı ve kasvetli çizgiromanvari duruşunun etkisiyle dengeliyor, her tür yoruma açıyor. ”Fight Club” filmindeki Tyler Durden gibi zamanla özgüveni yüksek hatta narsizm sınırlarını aşan bir alter-ego yaratıyor. Sadece güçlülerin ayakta kalabildiği acımasız kapitalist düzende, yalnızca gülümseyip insanları güldürmenin geçerliliğini yitirdiğini düşünmesine ve acımasız olması gerektiğine inanıp raydan çıkmasına dehşetle şahit oluyoruz. İlginçtir ki Joker karakteri, seyircinin empatisini de üzerinde tutmayı filmin ilk yarısına kadar başarıyor. En kanlı cinayeti işlerken bile kendisine iyi davranmış olan cüce’yi sağ bırakarak kendi orman kanunlarını koyan ve sosyopatlığının ardındaki ince duyarlılığı gösteren karmaşık bir karakter izliyoruz. Bu durum filmi daha derinlikli, karakteri daha katmanlı kılıyor. Zenginler ile fakirlerin acımasızlaşan savaşı, kapitalist düzenin her daim süregelen bir gerçeği olarak evrensel bir tema ve geçerliliğini koruyacak bir senaryo. Arthur (Joker)’un hayattaki tek varlığı annesine değişen tavrı ve şiddeti, gözümde karakteri yaralı bir ruhtan öte bir psikopata çevirdi. Joaquin Phoenix'in performansı oldukça etkileyici... Filmin görkemli rock müzikleri ve coşkulu Frank Sinatra klasikleri seyirciye şahane bir soundtrack sunuyor. Send in the Clowns ve That’s Life, Smile olarak şarkı seçimlerini ayakta alkışlamak gerekir...
Bu arada vizyonda olan Recep İvedik filminin 6. sından nasıl bahsedeyim ki? O da ayrı bir sosyolojik trawma!
Milli vE İslami filmlerden de bahsetmek isterdim. Lakin bosa nefes tuketmiş olurum.
Bizim mahalle anlamaz boyle şeylerden. Köylüdurler, koylü kurnazlikları barizdir ama. Bunun içindir ki çağı okuyamazlar ve asrin idrakine soyletemezler İslamı.
Görgüsuzlüğe yapışıp kaliverirler o kadar. Okumayı sevmezler. Düşünmeyi de sevmezler. Kalaylamaya bayılirlar amma. Slogancılik bariz reflekslerindendir.
Ha bizim mahalle böyle de sehrin diger mahalleleri farklı mı? Al birini vur ötekine.
Biri dincilik uzerine egzersizlidir diğerleri de dinsizlik. Akıl ya yoktur olan da tutulmustur. Hasıli cehalet batağinda çırpinır dururuz mutemadiyen, hep birlikte.
Vesselam...Kelamimıza gelisek...Bir filmden soz edeceğim. Joker filminde, yalnızlık ve alaycılık çağında, kendine özgü yol seçmek isteyen herhangi bir ruhun ne kadar örselendiğini de mesaj olarak okumak mümkün. “İnsanlar kaba !!” diye isyan edişiyle zaten Joker’in durumu sloganlaştırdığını görüyoruz ama azılı bir seri katile dönüşü, seyirciyi şoke etmiyor değil. Notre Dame’ın Kamburu gibi izlediğimiz yakın plan sırt çekimlerinde aklıma Wim Wenders’in ”Million Dollar Hotel” filminde dedektif Mel Gibson’un kamburu ve oteldeki bütün marjinal karakterlerin, habere susamış gazetecilerden daha hümanist olduğu temayı akla getiriyor. Robert De Niro’nun talk show sunucusu rolünde oynaması bir tesadüf değil elbet, ”Taxi Driver” filmine göz kırpıyor yönetmen. Film, anarşik ve düzen yıkıcı sistem eleştirisini, bir sosyopatın hastalığı ve kasvetli çizgiromanvari duruşunun etkisiyle dengeliyor, her tür yoruma açıyor. ”Fight Club” filmindeki Tyler Durden gibi zamanla özgüveni yüksek hatta narsizm sınırlarını aşan bir alter-ego yaratıyor. Sadece güçlülerin ayakta kalabildiği acımasız kapitalist düzende, yalnızca gülümseyip insanları güldürmenin geçerliliğini yitirdiğini düşünmesine ve acımasız olması gerektiğine inanıp raydan çıkmasına dehşetle şahit oluyoruz. İlginçtir ki Joker karakteri, seyircinin empatisini de üzerinde tutmayı filmin ilk yarısına kadar başarıyor. En kanlı cinayeti işlerken bile kendisine iyi davranmış olan cüce’yi sağ bırakarak kendi orman kanunlarını koyan ve sosyopatlığının ardındaki ince duyarlılığı gösteren karmaşık bir karakter izliyoruz. Bu durum filmi daha derinlikli, karakteri daha katmanlı kılıyor. Zenginler ile fakirlerin acımasızlaşan savaşı, kapitalist düzenin her daim süregelen bir gerçeği olarak evrensel bir tema ve geçerliliğini koruyacak bir senaryo. Arthur (Joker)’un hayattaki tek varlığı annesine değişen tavrı ve şiddeti, gözümde karakteri yaralı bir ruhtan öte bir psikopata çevirdi. Joaquin Phoenix'in performansı oldukça etkileyici... Filmin görkemli rock müzikleri ve coşkulu Frank Sinatra klasikleri seyirciye şahane bir soundtrack sunuyor. Send in the Clowns ve That’s Life, Smile olarak şarkı seçimlerini ayakta alkışlamak gerekir...
Bu arada vizyonda olan Recep İvedik filminin 6. sından nasıl bahsedeyim ki? O da ayrı bir sosyolojik trawma!
Milli vE İslami filmlerden de bahsetmek isterdim. Lakin bosa nefes tuketmiş olurum.
Fehmi Demirbağ