7 Mayıs 2021 Cuma

DÜN DÜNDÜR MÜDÜR? Madem konu mazi ya da nostalji... Son günlerde sosyal medya'da 20'li yaşım diye bir furya var; herkes eski fotoğraflarını paylaşıp duruyor. Sahi 20 yıl öncesine gidecek olsanız nasıl bir insanlar karşılaşırdınız ve o sizi nasıl karşılardı. Bu durumu yıllar öncesinden Can Yücel tasvirlemiş bile. “Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim” diye düşündüm. Mutfak işinden de anlarım. Donattım sofrayı. Bayağı uğraştım. Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim. Bayağı da para gitti. Birinin yediğini öbürü yemez. Ötekinin içtiğini beriki içmez. Dört kişilik sofra kurdum. Mumları da yaktım. Bak hepsi, Erick Satie severdi. Hatırladım. Müziği de ayarladım. Geldiler. 20 yaşında ben, 35 yaşımda ben, 40 yaşımda ben ve bugünkü ben dördümüz. Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum. Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim. Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu. Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi. Yatıştırayım dedim. “Sen karışma moruk” dediler. Büyük hır çıktı. Komşular alttan üstten duvarlara vurdular. Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı. Evin de içine ettiler. Bende kabahat. Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine … Gelelim konunun bir başka yönüne; bunu da bir başka hikaye-anı ile aktarayım. Rahmetli Prof. Dr. Saffet Solak’tan bir hatıra okuyacaksınız. "Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Konya'ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Gençtim, bekârdım. Küçük bir beldeydi gittiğim yer. İlk gece bir eve misafir olmuştum. Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum. Bir müddet daha geçti; yine bir hareket yoktu. Evin büyüğü olan Hace anneye utana sıkıla: "Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?" dedim. Hace anne: "Evlâdım treni bekliyoruz. Az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz" dedi. Merak ettim, tekrar sordum: "Trenden sizin bir yakınınız mı inecek?" Hacı anne: "Hayır evlâdım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulamazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, "ışığı yanan bir ev" bulsun diye bekliyoruz." Konya Ovası'nda, ya da bir başka yerinde Türkiye'nin, trenden inen yabancılar için "ışığı yanan evler" yerinde hâlâ duruyor mudur? Yabancılar, yorgun bedenlerini yün yataklarda dinlendirmeye devam ediyorlar mı? Aç bir köpeğin önüne bir kap yemek bırakan kadınlar yaşıyorlar mı? Kuşlara yuva yapan mimarlar sahi şimdi neredeler? Bu güzel insanlar, atlarına binip gitmişler. Bizler, atlarına binip giden güzel insanlara sahip bir medeniyetin yetimleriyiz. Çekip gidenlerin doldurulmamış boşluklarında savrulup duran yoksullarız. *** 20 yıl öncesine gidelim gitmesine de... Bir de dijitalcilerin tuzaklarına da düşmeyelim. Yüz tanıma sistemlerine katkıda bulunmayalım; hem de gönüllüce. *** Hoş bir saniye öncesine bile dönmek mümkün değil. Bir saniye sonrası ise kaçınılmaz. Bir saniye öncesinden dersler çıkardık mı? Bir saniye sonrasını da ziyan etmeyelim bari. Şimdi esas olan yani. Dünle yarın arasında ezmeyelim bugünlerimizi. FEHMİ DEMİRBAĞ
Matematikle aranız nasıl? Misal kaç çocuk doğmakta dakikada dünyada, umud içinde; mavi ya da pembe cıbınlarıyla-tulumlarıyla? Misal dakikada kaç çocuk ölmekte hastalıktan ya da açlıktan? Hangi çocuk nasıl tutunmakta hayata? Salgınlardan, savaşlardan kaç çocuk yetim kalmakta? Kaç ders kitabı bahseder misal çocuklardan; onların güvenli geleceklerinden; kurbağaların iç organlarından bahsettiği kadar? Hangi bilim kurulu dert edinir dünyanın acı çeken çocuklarını? Oysa çocukları katledilen, toprak ana şahittir olup bitene de; yazık ki elinden bir şey gelmez onun da! Çünkü o da kimyasal yöntemlerle kurallara uygun şekilde bilimsel metodlarla kahrolmakta! Kaç çocuk öldürülür? Silahla ya da fast food menüleriyle? Kaç çocuk tecavüze uğrar? Kaç azgının iştahına meze? Kaç çocuğun organları satılır? Kaç geberesice biraz daha soluk alsın diye? Kaç çocuk sürgündür dünya coğrafyasında? Kaçının bedeni sahillerde sere serpe? Matematikle aranız nasıl? Mazeretlerimiz, gözyaşlarını siliyor mu masumiyetin? Tarihin dehlizlerinde filan tarihten misallemeler verirken sayılar rakamlar nasıl bir döngüdeler? Roma arenalarında kaç masumun soluğu aslan pençelerinde? Yanlış hesap dönmezken artık Bağdat'tan sayılar ne ifade ediyorlar bize? Günümüzün İngiltere’si, Amerika’sı, İsrail’i, Rus’u, Çin’i gibi, bir zamanların Moğollar'ı vardı. Dünya imtihan dünyası malum! Yaklaşık 750 İslam şehrini viran etmişlerdi. Tıpkı günümüzde olduğu gibi, uzak bir beldedeki İslam şehri Moğollar tarafından istila edildiğinde, uzaktaki Müslümanlar; “Moğollar buraya nasıl gelecek, bana ne!” demiş, kardeşlerinin feryatlarına duyarsız kalmış, ancak çok geçmeden o zulüm alevi kendi bacalarını da tutuşturmuş, işte o vakit uyanmışlar, dizlerini dövmüşler, ama iş işten geçtikten sonra, yani Basra, Bağdat, Buhara gibi şahane beldeler viran olduktan sonra… Tarih dediğiniz şeyde rakamlardan ibaret değil mi? Yaşanmadı mı yoksa o anlatılanlar? Gelmedi mi yoksa daha önce 224 bin peygamber? Gelmedi mi Firavun, Nemrut; Karun? Zalimler diye bir şey duymadınız mı, hadi duymayız ya mazlumların seslerini? Matematikle aranız nasıl? Tesbih çekerken bilmem kaç misli sevaplar umarken ki kadar bereketli mi rakamlarınız? Zekat verirken küsuratlar mı gelmekte işinize? Ya da oynadığınız iddiada, bahiste kar oranlarınız ne? Alırken ve verirken aynı rakamlarla mı işinizi görmektesiniz? İki kere iki cidden kaç? Borsadan bahsetsem, mevduat hesaplarından, gecelik repolardan?...Ama bahsetmeyeyim mi ne yani hesap gününden? Ne yani yapanın yanına kar mı kalsın yaşanılanlar? Sayılı ömrünüzün dakikalarından fazlaca almayayım da sadede geleyim hemen? Rakamlarla aranız nasıl, elbette siz daha iyisini bilirsiniz! Elbette Çanakkale şehidlerinin sayısından bahsetmeyi seversiniz de, Çanakkale neden işgal edilir sormazsınız nedense? 29 Ekim bayramdır kurulan yeni devlet adına da kaybedilen imparatorluğa figan eden yok; adeta kurtulduk nidaları verilen kurtuluş savaşının Osmanlıya karşı olduğunadır. Ama bilmeniz gereken bir şeyden haberdar etmek istiyorum sizleri. Sonra demedi demeyin, feryatı figan eylemeyin! Arkadaşlar, dostlar, kardeşler! Yurttaşlar! Ülke nüfusumuzun 25 milyon'u... Yani üçte biri... 12 yaşın altında... Bebeği, çocuğu, genci bol olan bir ülkeyiz. Şimdi rakamları iyi takip edin! Önümüzdeki 10 yıl içinde bu çocuklar yaklaşık 18 yaş ortalamasında olacaklar. Gelecek bekleyen gençler! Yani bu çocukları nasıl yetiştirirsek bu aynı zamanda şu demektir; ülkenin gidişatı da o şekilde olacak! Peki çocuklarımızı yetiştirmeyi becerebiliyor muyuz? Okullarda, sokaklarda çocuklar bizim çocuklarımız mı? Her geçen gün artan uyuşturucu ve bilumum kötü alışkanlıklardan çocuklarımızı korumak adına ne yapıyoruz? Ensestlik, deizm, almış başını gidiyor. Oku dediğimiz çocuklarımıza %90 tercüme eserlerle hitap etmeye çalışıyoruz. Hoş 25 milyonu öğrenci olan ülkemde nüfusa oranla okuma alışkanlığı %2. Okuyoruz ama, gazel, martaval! Peki çocuklarımızı nasıl yetiştireceğiz. Fullbright etkisindeki milli eğitimle buraya kadar... Üniversitelerimizin durumu ortada; intihalci öğretim üyeleri hazin bırakıyor ahvalimizi. Ya informal eğitim desem? Yerli sinemamız ortada; yersiz! Yerli kültür pespaye olmuş? Markalar işgalci kolluk kuvvetleri! Hamasetle bu işlerin içinden çıkabileceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz? Matematikle aranız nasıl? Bizim gayet iyi! Biz kim miyiz? Biz karamsar tabloların, istatistiklerin elbette farkındayız. Ancak karanlığa küfredilmemesi, aksine mum yakılmasından yanayız. İnanmış birlerin nice binleri perişan ettiği okumalar yaptık biz. Biz birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz içindir diyenlerdeniz! Mücadeleden yanayız. Gayretten yanayız. Seferden yanayız. Her şeyden yana bu bizim bireysel imtihanımız; ömür süremiz bittiğinde Rabbimize elimizden geleni yapmaya çalıştık diyenlerden olmak istiyoruz. Yüzlerce yıl sonra tarih olduğumuzda birileri 2000 li yıllarda hak için hakikat için birileri uğraş vermiş desinler diye, şimdiden onları diri tutmak için mücadeledeyiz. Bütün sorunların farkındayız. Bütün sorunlara karşı gerçekçi çözüm öneri ve uygulamalarımız da var. Matematikle aranız nasıl? Eğer bize katılırsanız biz bir fazla olacağız!