20 Ocak 2021 Çarşamba

YOZLAŞMAYA KARŞI TÜRKÇE TİŞÖRT


Karikatürist-Yazar Fehmi Demirbağ, Türkiye'de son yıllarda birçok sektörde tabela ve marka isimlerinin özellikle İngilizce olarak seçilmesi ve bu şekilde yaşanan kültürel yozlaşmaya dikkat çekmek amacıyla Türkçe tişört üretimi yapmaya başladı.
Küresel emperyalizm, savaşlarla yapamadığı tahribatı kültürel yozlaşma ile yapmaya çalışıyor. Özellikle son 20 yılda sokak ve caddelerde hemen her gün karşılaştığımız tabela isimleri ve markaların birçoğunun, batıdan ithal edilen isimler olduğu göze çarpıyor. Söz konusu yabancı terim ve sloganları kullananların çoğunun bunun tam olarak ne manaya geldiğini bilmemesi ve sadece telafuzunun kulağa hoş gelmesi sebebiyle tercih etmesi de olayın vahametini açıkça ortaya koyuyor.

Kültür, gelenek ve dini açıdan çok zengin bir geçmişe sahip olmamıza rağmen yaşanan bu dönüşüm akıllara 'Kültürel olarak işgal mi edildik?' sorusunu getiriyor.


Yaşanan bu dönüşüme 'dur' demek ve özellikle gençlerin kendi değerlerine, kültürüne sahip çıkması adına 'Türkçe tişört' hareketini başlatan Yazar-Karikatürist Fehmi Demirbağ, ürettiği ürünlerle hem gençlere güzel bir mesaj vermek hem de gençler arasında oluşan marka tutkusu ve gereksiz rekabetin önüne geçmeyi amaçlıyor.

Yaptığı çalışmalar hakkında İLKHA muhabirine konuşan Demirbağ, batının kültürel yozlaşma çalışmalarına karşı değer ve inançlarımıza uygun terimlerle gençliğe mesaj vermek istediğini söyledi.

"Dünü olmayanların yarınları da olmaz"

Demirbağ, "1894 yılında ilk defa Türkçe-İngilizce sözlüğü hazırlayan James Redhouse 120 bin Türkçe kelime ile karşılaşıyor. Bu kelime zenginliğinin karşısında hayretlerini gizleyemez. Bu kelime sayısını harf devrimi, muasırlaşma derken kaybettik. Bugün okullarda en fazla 10 bin kelime ile üniversitelerimizde 250 kelime ile konuşan bir nesil üretmeye başladık. Dilimiz kimliğimizdir. Dilini yitiren topluluklar bir şekilde dinlerinden de uzaklaşıyor. Dinini kaybedenlerin de dün ile bağlantıları kesiliyor. Dünü olmayanların da yarınları olmayacak." dedi.

"Marka düşkünlüğüne, lüzumsuz rekabete dur demek için Türkçe tişört dedik"

Yabancı markalaşmaya, yozlaşmasına karşı bir tavır koymak, dikkat çekmek adına Türkçe tişörtü yaptıklarını söyleyen Demirbağ, "Bir taraftan üretmediğimiz şeyler için dışarıya ciddi bedeller ödüyoruz. Tekstil üreten bir ülkesiyiz. Ürettiklerimizi tekrardan Kapıkule gümrüğünden geri alıyoruz. 17milyar dolar ihracatımızı 34 milyar dolar ithalat olarak geri alıyoruz. İşin ekonomik boyutu, kültürel boyutu, aidiyet boyutu var. 'Dilimiz kimliğimizdir' mantığıyla yola çıkarak Türkçe tişörtü ürettik. İstiyoruz ki, bugün Merter'i, Laleli'si, Osmanbey'i Bursa'sı hatta Denizli'si yani kendi ürettiklerimize kendi tabelalarımızı, markalarımızı, etiketlerimizi koyalım. Bu kompleks (karmaşık) ve eziklik bizi gençler üzerinden bitirecek. Bu marka düşkünlüğü özellikle çocuklar arasında lüzumsuz bir rekabete de sebebiyet veriyor. Buna dikkat çekmek, dur demek için 'Türkçe tişört' dedik." diye konuştu.

"Kültürel olarak birçok yönden kuşatıldık"

Hadis ve ayetlerin manasını içeren kısa terimlerle güzeli ve iyiyi anlatmaya çalıştığını belirten Demirbağ, şunları kaydetti:

En basitinden 'gülümse' diye yazıyoruz. Bu, 'Müminin mümine gülümsemesi sadakadır' hadisinin karşılığıdır. İlla ki buna hadis demeye gerek yok. Bizim atasözlerimiz de Kur'an ayetleri, Efendimizin hadislerinin hayatımıza tezahürüdür. Dolayısıyla kendi tavırlarımızı ortaya koymalıyız. Dilde yozlaşma tişörtte çok yoğun yaşanıyor. Öyle bir noktaya geldi ki ABD Erbil'i ilk işgal ettiğinde 100 bin tane tişört dağıttı. Irak halkı ile dalga geçmek için İngilizce yazılar (hakaret ve küfür içerikli) yazılar yazdı. Tesettürlü bacımız 'kiss me (beni öp)' yazısıyla dolaşıyor. Yazıların içeriği de ilginç. Delikanlı namaza duruyor ama sırtında 'no god (tanrı yok)' yazıyor. Bu yozlaşmayı sadece burada değil bir dönem müzikte de gördük. Bir dönem Eminem diye bir şarkıcının 'Buraya köpekler ve Türkler giremez' diye şarkı sözleri vardı. Delikanlılar da bu sözleri dinlerken kafa sallıyordu. Karşı taraf istediği şekilde dalga geçip aklımızla da alay ediyor. Bunu çizgi filmlerde, çocuk edebiyatında görüyoruz. AVM'lerin isimleri değişti. İstanbul'un adını bile sitelerle değiştirdik. Sadece kıyafetle değil tüm kavramlarla kuşatıldık. Hukuk dilimiz eski Türkçeydi ama bunu, tıptaki dilimizi kaybettik. Bir taraftan İbni Sina'nın kitabı Batı'da 600 sene okutuldu diye hava atıyoruz ama öte yandan Latince tıp eğitimi alıyoruz. Yani kendi kendimizle çelişiyoruz. Bir taraftan gelecekle ilgili de yeni nesile bir şey aktaramıyoruz. Çerçeveyi böyle görmek gerekir.
"Şeksizlik ve şüphesizlik noktasında bir rabbi işaret eden inancın var"

Demirbağ, "'Açken sen sen değilsin' diye bir reklam var. Söz çok güzel. Eğer duygusal anlamda, ruhen açsan sen sen değilsin. Dolayısıyla açlığınızı gidermek için ambalajlı ürünlere yöneliyorsunuz. Batının ne kadar değeri varsa almış oluyorsunuz. Hâlbuki senin sofranda, senin kültüründe tok tutacak çok sayıda gıdan var. Şeksizlik ve şüphesizlik noktasında bir rabbi işaret eden bir inancın var. Tek bir harfi bile değişmeyen Kur'an-ı Kerim'in var. Onu açıp okusana. Orada Alemlerin Efendisi diye işaret edilen tek önerimizi Peygamberimiz var. Onun fedakârlıklarına bak, onu rol model al. Allah aşkına Fatih Sultan Mehmet mi? Marks mı?" şeklinde konuştu. (İLKHA)
https://ilkha.com/kultur/kuresel-emperyalizm-degerlerimizi-kulturel-yozlasmayla-tahrip-ediyor-149503

HAYATIMIZ REKLAMLAR

7 Ocak 2021 Perşembe

MALATYA ÜZERİNDEN TEKSTİL SEKTÖRÜ-FİKİR FABRİKASI


TEKSTİL SEKTÖRÜ...

 ÇAY VE SİMİT


1600’lü yıllar…
Çay ve simit… Bu ikili hele ki İstanbul’da yaşıyorsanız maziye daldığınızda yaşanmışlıklarıyla hayatınızın en güzel kartpostal hatıralarını oluştururlar. Hele boğazda vapurla yolculuk yapıyorken avucunuzun arasındaysa çay bardağı sıcacık… Sonra da diğer elinizde tuttuğunuz simitten bir parça kopartıp bindiğiniz vapuru peşi sıra kovalayan martılara atıveriyorsanız…Çay ve simit yazılmadık şiirlerin unutulmaz mısralarında yerini almaya hazırdır. Yazıyı sabırla bitirdiğinizde çay ve simit’e dair bambaşka ifadelendirmelerle karşılaşacaksınız. Neler öğreneceksiniz, neler!
Önce simitten bahsedeceğim. Simit’in tarihi 1600’ lü yıllara dayanmaktadır. Eğer simit’in dünyanın başka neresinde olduğunu ayrıca merak ediyorsanız bilin ki, başka bir ülkede olmadığını göreceksiniz. Bu yüzyıllarda sultan sofralarında, saray mutfağında da yerini almayı başarmıştır. Aslında simit bir bakıma saraylı idi. Bazı padişahların, ramazan aylarında iftar davetleri sonrası yollarda saf tutan askerlere simit hediye edildiği biliniyor. Dolayısıyla simide, "padişah hediyesi" sayılacak kadar değer veriliyordu. Ama ben size gurabanın ziyafeti susamlı tavuktan bahsetmeyeceğim, John Smith’den bahsedeceğim. Birazdan… Konuları birbirlerine ilintilemeyi unutmayalım lütfen. Hiçbir şey tek başına bir şey değildir. Her şey bir bütünün parçalarıdır. Parçaları bir araya getirin ve öyle bakın olaylara ve hatta yaradılışa!

Şimde, çay’a gelirsek… 1600’lü yılların başlangıcında Çin kökenli çayın Avrupa’yla tanıştığı yıl olarak tarihe geçer. 1635 yılından sonra, Hollanda ve Fransa, Avrupa’da çay tüketimine öncülük eden ülkeler olurlar. İlk demlik örneklerinin Çin’den Avrupa’ya ulaşması ise 1650’li yıllarda gerçekleşir.
Çayın Amerika’ya ulaşmasına öncülük edenler bugünün New York olarak anılan New Amsterdam’a yerleşen Hollandalı koloniler, Amerika’nın ilk çay tiryakileri olarak tarihe geçerler. 1800’lü yıllarda, Avrupa ve Amerika’da yavaş yavaş çay endüstrisi boy göstermeye başlar.
Thomas Lipton’un ilk dükkanı da 1871 yılında, İngiltere / Glasgow'da hizmete girer. 1890 yılına gelindiğinde Thomas Lipton, Seylan’da ilk çay tarlasını satın alır. Hindistan’dan getirilen çay tohumları 1903 yılından itibaren Kenya ’da yeşermeye başlar.
Amerika’da sıcak havalarda çay satmakta zorlanan Richard Blechynden, çayı soğuk halde sunmayı akıl eder. Amerika kökenli Ice tea kavramı da işte bu tesadüfle doğar. Poşet çayın keşfi ise 1908 yılında gerçekleşir.
Üst sınıflara hitap eden pahalı bir içecek olmaktan uzaklaşarak gitgide herkes tarafından tüketilen bir içecek haline gelen çay, çeşitli yeniliklerle birlikte gelişmeye devam eder. Bundan sonra anlatacağımız olaylar silsilesi ise çay ve tütün ilişkisi üzerine olacaktır. Hani tiryakinin çay ve cigarayı bütünleştirdiği o manzum fotoğraf! İlerleyen bölümlerde tütün savaşlarını irdeleyeceğiz.
Satır arasına şunu da ekleyeyim. Bu bilgiler kitabın ilerleyen bölümlerinde daha da pekiştirilecektir. İngilizlerin işgal kuvvetlerinden olan Doğu Hindistan Kumpanyası (şirketi) Boston'a dört tane çay gemisi gönderir. Ancak gönderilen gemilerden mallar indirilmez. Bu daha önceden alınmış bir karardır. Hatta gelen mallar "köleliğin tohumları oldukları" gerekçesiyle geri çevrilir. İngiliz sömürgeciliğine itiraz eden Amerikanın yeni yerleşimcileri ise sömürgecilikte level atlamışlardır. İroniktir yani… Mallar geri indirilmediği gibi, gemiler de geri gönderilir. Ancak geri gönderilen gemiler Britanya'dan tekrar Amerika'ya dönerler. Bu sefer de vali Hutchinson gemileri limanda tutar ve vergileri ödemesini ister. 16 Aralık gecesi tedhişçi sons of liberty'den 130 mohawk (kızılderili) giyimli adam, bütün çayları gemiden suya boşaltır. Yaklaşık 3.2 milyon dolarlık bir zarar bırakırlar. Bu olay Amerika'nın en temeline yapılan bir saldırı olarak algılandığı için ses getirir. Townshend ve çay yasaları Amerika kolonilerinin "kendi kendini vergilendirme" kararına aykırı düşmüştür. Koloniler kendi düzenlerinde devam edemedikleri için İngiltere karşıtı olmuş ve bağımsızlık savaşı'nda kendilerine bir neden bulmuşlardır. Boston tea party (Boston çay partisi) de onlar için bağımsızlık yolunda bir nevi ilk kurşundur da denebilir.
Gelelim simit’e. John Smith’e! İngiltere'de doğmuştu. 1580'da o kasaba kilisesinde vaftiz edilmişti. Babası oranın asil toprak sahibi olan Lord’dan toprak kiralayan bir ortakçı çiftçi idi. John Smith o zamanların şartlarına göre için iyi bir eğitim almıştı.
16 yaşında iken babası ölmüş ve John Smith'de evini bırakarak Avrupa'da paralı askerliğe başlamıştır. Önce bahriye kalyonlarında denizci oldu. Sonra Fransa Kralı IV. Henri'nin, özellikle Hollanda bölgesinde, İspanyollara karşı yaptığı savaşlarda Fransız ordusunda bulundu. Hollanda'lıların İspanyollara karşı yaptıkları bağımsızlık savaşları sırasında İspanya İmparatoru II. Filip ordularına karşı savaşan Hollanda ordusunda paralı asker olarak görev yaptı. Sonra Akdeniz'e geçti ve bu denizde korsanlık yapan Hıristiyan gemilerinde korsan olarak çalıştı.
Sonra Macaristan ve Erdel'e gitti ve buralarda paralı askerlik yaptı. 1593-1606 Osmanlı-Avusturya Savaşı sırasında Avusturya ordularında kiralık askerdi.
Buraya küçük bir anekdot bırakayım. Haçova meydan muharebesini bilin isterim. Smith’in de katıldığı bu savaştan almamız gereken dersler bulunmaktadır.
1595’te ölen Sultan 3. Murad’ın yerine 3. Mehmed tahta geçmişti. Yeni Padişah tahta geçişinin üzerinden çok zaman geçmeden, büyük bir yenilgi haberiyle sarsıldı. 70 bin kişilik büyük bir Avusturya ordusu, Mehmed Paşa komutasındaki Estergon Kalesi’ni ele geçirmişti. Vezirleri Padişah’a dedesi Kanuni Sultan Süleyman gibi sefere çıkması gerektiğini söylüyorlardı. Devrin en önemli ulemalarından ve kendi hocası olan Hoca Saadettin Efendi’nin de teşvikiyle, uzun bir aradan sonra Padişah, ordunun başında 25 Haziran 1596’da İstanbul’dan hareket etti. Ordu, 12 Ekim’de Eğri Kalesi’ni fethetti. İki ordu da, 22 Ekim 1596’da Haçova sahrasında karşı karşıya geldi.
100.000 kişilik Avusturya imparatorluk ordusu Alman, İspanyol, papalık, Floransa, Macar, Çek ve Leh’lerin paralı askerlerinden meydana geliyordu. Osmanlı kuvvetleri de hemen hemen aynı sayıda idi. Osmanlı ordusu klasik savaş düzeni almıştı; merkezde padişah ve vezirler bulunuyordu, sağ ve sol kolda Anadolu ve Rumeli askeri dizildi. İki gün süren Haçova muharebesinin birinci gününde, Avusturyalıların birlikleri püskürtülmüş ve düşmana ağır kayıplar verdirmişti. Bir süre sonra Osmanlı askerleri dağıldılar. Kısa anlatmaya çalışıyorum. Merkeze hücum ederek müdafaa hattını yaran Habsburg kuvvetleri buradaki ağırlıkları, hazine ve eşya sandıklarını yağmalamaya başladılar.
Ordunun hazinesini muhafaza eden sipahi ve yeniçeriler de mağlup olmuş, düşman, hazine sandıkları üzerine çıkarak, bayraklarını sandıklarının üzerine dikip, sevinçten dans etmeye başlamıştı.

Düşman askeri, hazine sandıklarına bayrak dikecek kadar otağ-ı hümayuna yaklaşınca padişah Üçüncü Mehmed’in hayret ve endişesi iyice artmıştı. O sırada yanında bulunan hocası Sadeddin Efendi’ye, "Efendi, şimdiden sonra çare ve tedbir nedir?" diye sormuştu. Metanetini muhafaza eden Hoca Sadeddin Efendi, "Padişahım, lazım olan yerinizde sabit ve kararlı durmaktır; cengin hali budur" diyerek Padişah’ı sakinleştirmişti. Ancak bazı düşman askerleri padişahın otağına kadar gelmiş, burada Padişah’ı koruma derdine düşen Enderun ağaları tarafından öldürülmüştü. Savaş, bu derece aleyhte gelişirken, harp talihi beklenmedik bir şekilde Türklerin lehine dönmüştü. Osmanlı karargahındaki seyis, aşçı, deveci, katırcı ve karakullukçu denilen hademe grubu, yağmaya dalan düşman askerlerine karşı kepçe, çadır kazması, balta ve odunlarla hücuma kalkarak, önlerine geleni tepelemeye koyuldular ve "Kafir kaçtı!" diye bağırmaya başladılar. Bu sesin etkisiyle düşman askerleri paniğe kapıldı. Toparlanıp hücuma geçen Osmanlı kuvvetleri karşısında müttefikler panik halinde kaçmaya başladılar; büyük bir kısmı da bataklığa sürülerek imha edildi ve böylece kesin bir zafer kazanılmış oldu. Osmanlı ordusunun zaferle biten en büyük meydan savaşlarından birini teşkil eden Haçova mücadelesi, dönemin tarihçileri tarafından Çaldıran ve Mohaç savaşlarından bile daha üstün tutulmuş Savaşın ertesi günü yapılan yoklama sonucu Haçova'dan kaçtıkları veya savaşa katılmadıkları tesbit edilip timarları ve ulufeleri ellerinden alınan askerler Anadolu'da Celali gruplarına katılarak karışıklıkların artmasına yol açmışlardır.
Tarihte yaşanılan bütün olaylar başka olayların tetiklemesiyle başka olaylara evrilmişlerdir. Biz Smith’in hikayesine devam edelim. 1602'de bir Kırım Hanlığı süvari birliği ile yapılan bir çarpışmada John Smith yaralı düşer ve esir olarak alınarak İstanbul'a gönderilir. John Smith hatıralarında bir Osmanlı-Türk ileri geleni tarafından köle olarak satın alındığını ve bu kişi tarafından Rum asıllı genç bir cariyesine köle olarak verildiğini ifade etmektedir. Yine hatıralarında John Smith bu cariyenin kendisine aşık olduğunu ve onu daha iyi sahibe göndermek üzere, Kırım'da bulunan cariyenin ağabeyine bir mektupla gönderdiğini yazmaktadır. Yine hatıralarına göre yeni sahibi ona iyi muamele etmemiştir. Bunun üzerine John Smith yeni sahibini öldürerek Türk kıyafetinde çaldığı bir at ile Don Nehri üzerinde bulunan bir Rus Çarlığı kalesine kaçar. Oradan Lehistan üzerinden güney Avrupa'ya oradan da Kuzey Afrika'ya geçer ve oradan da nihayet 1604'te İngiltere'ye döner.
Sonradan hatıralarını yazan John Smith bu hatıralarında bu gençlik yılları maceralarını abarttığı da ortadadır. Ama her halukarda sonraki Amerika maceraları daha ilgi çekici olduğu için 1604'e kadar maceraları üzerinde pek derin araştırma bulunmamaktadır.
Eylül 1608 ile Ağustos 1609 arasında Virginia bölgesindeki oluşturulan bu Virjinya kolonisinin lideridir. Ardında bıraktığı yazılarda kendi rolünü abartmaya eğilimli olduğu için, tarihçiler anlatılarının ne kadarının gerçek olduğu konusunda şüphe taşırlar.
İlk İngiliz yerleşimleri sırasında Virjinya'da yaşayan kızılderili reisi olan Powhatan ile kızı Pocahontas arasındaki kavgayı anlatan mektubu ile ünlenmiştir. Smith, Pocahontas'ın babasının kendisini öldürmek istediğini ve o an için 11 yaşında olan kızının onu kurtardığını duygusal bir dille anlatmış ve Pocahontas Amerikan folklorunun kahramanlarından biri haline gelmiştir.
Pocahontas’ın asıl adı Matoaka'dır. Pocahontas ise 'şımartılmış' anlamına gelen bir lakaptır. 1612 yılında, Pocahontas 17 yaşındayken, köle ve işçi arayışı içinde olan İngilizler'in tuzağına düşer. Bir yıla yakın bir süre Jamestown'da tutsak edildi. Şef powhatan'dan memnun olmayan bir grup İngiliz yerleşimci, Pocahontas'ı fidye için bir ingiliz gemisine kaçırmak adına Pocahontas'ın kabilesine rakip bir yerli kabileye para öder. Bir gece ay ışığı altında gezen Pocahontas'ı yakalarlar ve gemiye götürürler. Geminin kaptanı Pocahontas'ın yakalanmasını emretti ve ardından bakır bir ibrikle yardım eden yerlilere ek ödeme yaptı. Kızılderili grupları arasında çekişmeler vardı ve İngilizler de bunu kendi lehlerine bir duruma çevirmişti.
(Kral James ve James İncili konusunda biraz araştırın derim. Hatta eliniz değmişken Bakire Mary konusunu…Hani Virginia tütünü üzerinden ele alıyoruz ya tarihi…Herşeyi de bizden beklemeyin be kardeşim.) Bu sırada John Smith ile de arkadaş olur. Tutsaklığı sırasında, 28 yaşındaki İngiliz dul tütün tüccarı olan John Rolfe, Pocahontas'tan hoşlanır. Rolfe'un asıl amacı yerli bir prensesle evlenerek gücüne güç katmak ve yaptığı tütün sömürgeciliğinde çalışacak yerli işçiler bulmaktır. Rolfe, Pocahontas'a onunla evlenirse, onu buradan kurtaracağını söyler ve Pocahontas’da bu teklifi kabul eder. Böylece ilk defa bir şefin kızı, bir İngiliz ile evlenmiş olur.Rolfe, Virginia Valisi'ne evlenme isteğini şu şekilde açıklar: "Eğitimi kaba, davranışları barbarca, soyu lanetli bir kafir ile tarım işletmesinin yararı, ülkemizin onuru, Tanrı'nın yüceltilmesi, kendi kurtuluşum ve dinsiz bir yaratığı gerçek Tanrı'ya ve İsa dinine döndürmek..."
Pocahontas Hristiyan olmasının ardından Rebecca Rolfe adını alır. İbrahim peygamberin oğlu İshak’ın eşi, Yakup peygamberin annesi Harran’lı Rebaka’nın adıdır. Bu evlilik sayesinde Pocahontas'ın babası Powhatan, kabilesi ile İngilizler arasındaki barış da pekişti. Algonquin'ların şefi Powhatan, İngilizler adına yiyecek toplaması gerektiğine inandırıldı ve ona İngilizler tarafından "Algonquinlerin Kralı" adı takıldı. O sırada kıtlık çeken ilk İngiliz yerleşimcileri Pocahontas sayesinde açlıktan kurtarıldı. Powhatan, kızını John Rolfe'ye verince, İngilizlerin dostu olduğuna inandığını gösterdi. Pocahontas, evlendikten kısa bir süre sonra Rolfe ile Thomas Rolfe adında bir çocuk sahibi oldu. 1616 yılında Rolfe, Pocahontas'ı Londra'ya götürdü. Pocahontas, burada vaftiz edildi. Ancak, Londra'nın havasına ve iklimine hiç alışamadı. Vücudu da bağışıklık sisteminin bilmediği hastalıklar kaptı. Ayrıca yaşadığı yeri de özlemeye başladı. Pocahontas, geri dönmek için birkaç girişimde bulundu, ancak hiçbiri başarılı olamadı. 21 yaşında öldü. Cesedi Gravesend'da yakıldı.
1618 yılında babası Powhatan öldü ve İngilizler’in onu hayatı boyunca kullandıklarını anlayan Algonquinler intikam almak istedi. Ancak İngiliz silahlarının gücünü küçümsediler. Kısa bir süre sonra sekiz bin Algonquin'den yalnızca bin kadarı kalmıştı.
Pocahontas'ın trajik gerçek yaşam öyküsü aşırı basitleştirmeler ile doğrudan yalanlarla doludur ve bu sahtekarlıkların her biri de gerçeklikten uzaktır.
Pocahontas hakkındaki gerçek, popüler kültürde sunulan parlak ve neşeli, colors of the wind şarkısı söyleyip saçlarını rüzgarla dans ettiren versiyonundan çok uzak derecede üzücüdür. İngiliz yerleşimcilerle olan etkileşimi, o dönemden beklediğimiz şiddette ve önyargılı şekilde gerçekleşmişti. Pocahontas'ın kendisi hala ilham verici ve önemli bir tarihsel figürdür, ancak gerçek yaşam öyküsü farklı geçmişlere sahip kızılderililer arasındaki ortak durumlar hakkında iyi hissettiren bir hikaye değildir.
John Smith, Pocahontas tarafından kurtarılması ya da onunla yaşadığı iddia edilen aşk hakkında 15 yıl kadar hiç yazmadı. Dahası Smith, Pocahontas ile maceralarının gerçekleştiği söylenen süre boyunca seyir defterine bolca yazdı ancak Pocahontas'tan nedense hiç bahsetmedi. Smith nihayet Pocahontas hakkında yazmaya başladığında, Pocahontas farklı bir İngilizle evlenmişti. Pocahontas, eşi ile çapraz atlantik ziyaretleri sayesinde İngiltere'de zaten ünlüydü ve Smith de bu ünden yararlanmak için Pocahontas ile ilgili aşk hikayesini yazdı. Oradayken, Pocahontas bazı nüfuzlu kimselerin onur konuğu olarak oyunlara katıldı ve hatta kral ve kraliçeyle tanıştı. Ayrıca John Smith'e rastladı ancak onunla tek bir kelime bile konuşmadı.
Pocahontas 14 yaşında yetişkinliğe doğru ilerlerken evlilik çağına geldiğinde kendisi için özenli bir değişiklik sürecine girdi. Şefin kızı olarak modaya yön verici olma gayretindeydi ve tek askılı bir geyik derisi elbise giydiği biliniyordu, bu da arkadaşları arasında moda oldu. Ayrıca derisini geleneksel dövmelerle kaplattı. Avrupa modasını oraya yerleşen İngilizlerden gören Pocahontas, sonradan yerel Avrupa modasına adapte olmak adına tıpkı onlar gibi giyinmeye başladı ve şapkalar takmaya başladı.
John Smith ve Pocahontas'ın herhangi bir romantik ilişkisi olsaydı bile birbirlerine hiçbir zaman evlilik bağı ile bağlanmamışlardır. Pocahontas, hayatında iki kez evlenmişti. İlk eşi 14 yaşındayken evlendiği kocoum olarak bilinen bir kızılderili savaşçıydı. Kocoum ile aşk için evlenmesine rağmen evliliği iyi geçmedi.
Jamestown'da fidye için tutulurken, Pocahontas'a Avrupa gelenekleri, dili ve dini aşılandı. Başlangıçta işkence gördü ve devamında büyük bir asimilasyon süreci başladı. Baskılı eğitimi, Pocahontas'ı İngiliz sömürgecilerinin yerli Amerikalılar’la müzakerelerde kullanması için uygun bir diplomat haline dönüştürdü. Garip bir şekilde Pocahontas babasına, kendi kaçırılmasıyla başlayan gergin süreci yatıştırmak için gönderildi. Pocahontas, babasına İngilizler’den memnun olduğunu ve iki grup arasında daha fazla kan dökülmesini engellemek istediğini bildirdi. Ancak evine dönmekten ziyade onlarla birlikte kalarak bu barışı sağladı. Halkının ölmesini istemiyordu ve İngiliz dayatması onu buna zorlamıştı.
Pocahontas'ın hikayesi, İngilizler için barışın ve yerlileri kendi dinlerine geçirmenin sembolü haline gelmişti. İngiliz kültürüne asimilasyon, tüm kızılderili halkının Hristiyanlığa dönüştürülmesi ve gerekli olan her konuda Kızılderililer’in medenileştirilmesi esastı.
Biraz da John Rolfe’den bahsedelim. Kuzey Amerika'nın ilk İngiliz yerleşimcilerinden biriydi. Virginia Kolonisinde bir ihracat mahsulü olarak ilk başarılı tütün ekimi ile tanınır .
Amerikan yerlileri Avrupalılar kıtaya gelmeden önce tütün kullanmaktaydılar. İlk Avrupalı yerleşimciler tütün içmeyi Kızılderililerden öğrenerek tütünü daha sonra gittikçe popüler olacağı Avrupa'ya taşıdılar. Amerikan Yerlileri arasında tütün eğlence amacıyla değil ayinlerinde ve ancak deneyimli şamanlarınca dini gerekçelerle kullanmalarına karşın Avrupalılar tütünü eğlence ve vakit geçirme amacıyla yaygınlaştırdılar. Aynı zamanda ilaç formunda kullanmışlardı ki günümüzün kanser ilaçlarına eşdeğer tutuluyordu.
Tütün aynı zamanda Amerika'nın güneyinin hızla sömürgeleştirilmesine de yol açmıştır. İlk sömürge yayılımının ardında tütün üretimini arttırma isteği de bulunmaktaydı. Avrupalılar Amerika'ya getirdikleri zenci kölelerle açtıkları alanlarda tütün ekimi yapmaya başladılar.
Tütün 1500 yıllarında Küba, Dominik gibi Antil adalarından İspanyol gemicileri vasıtasıyla İspanya'ya ve oradan Avrupa'ya yayılmıştır. Anadolu'ya ise Osmanlı İmparatorluğu zamanında 1600’lü yılların başlarında Venedikli tüccarlar tarafından sokulmuş ve kullanılışı kısa bir zamanda yayılmıştır.
Rolfe , İngiltere’de doğdu, 1585'te vaftiz edildi. O sırada İspanya, kazançlı tütün ticareti üzerinde sanal bir tekele sahipti. Yeni Dünya'daki çoğu İspanyol kolonisi tütün yetiştiriciliğine daha elverişli güney iklimlerinde bulunuyordu. İngiliz yerleşim yerlerinden Jamestown ise bu dengenin değişeceği yer olarak tarihe geçmiştir. Tütün tüketimi arttıkça ticaret dengesi İngiltere ve İspanya arasındaki ilişkiler ciddi şekilde etkilenmeye başladı. Rolfe, İngiltere'nin Virginia'daki yeni kolonisinde tütün yetiştirerek İspanyol ithalatını azaltma fırsatını gören çok sayıda işadamından biriydi. İspanya, İspanyol olmayan bir kişiye bu tür tohumları satan herkese ölüm cezası vermesine rağmen, bir şekilde özel bir popüler türden kendisiyle birlikte almak için tohumlar elde etmiş, ardından da yetiştirmişti .
Tescilli Virginia Company of London'ın bir projesi olan Jamestown (Sömürgeciliğin arkasında bu Company’leri yani şirketleri iyi araştırmak lazım.), ilk yerleşimciler grubu tarafından 1607'de kurulmuştu. Bu koloni, daha önceki İngiliz yerleşimleri kadar sorunlu olduğunu kanıtladı.Buraya yardım filoları gönderildi. Bu tedarik filolarından birinde Rolfe ve eşi Sarah Hacker’de vardı. Bermuda civarında bazı yolcu ve mürettebat bu yolculuğu tamamlamadı. Bazıları ölmüş ya da öldürülmüş, denizde kaybolmuştu. Bermuda'da gömülü kalanlar arasında Rolfe'nin karısı ve bebek kızı da vardı. Başka bir yardım filosunun gelişiyle oldu Jamestown'un terk edilmesinin önlendi ve koloninin geride kalanları hayatta kaldı. Rolfe'de oraya yerleştikten sonra uzun süredir ertelenen tütün işine başladı.
İspanya ile Avrupa pazarları için rekabet ederken, İspanyol yerleşimlerinin keyif aldığı sıcak iklimlerin yanında bir sorun daha vardı. Virginia'dan gelen yerli tütün İngiliz yerleşimciler tarafından beğenilmediği gibi İngiltere pazarına da hitap etmedi. Bununla birlikte Rolfe , beraberinde getirdiği elde edilmesi zor İspanyol tohumlarını kullanarak daha makbul türler getirmek istedi. Kuzey Amerika'da tütün bitkilerini ticari olarak yetiştiren ilk kişi oldu; 1612'de başlayan bu tatlı tütünün ihracatı, Virginia Kolonisi'ni karlı bir girişime dönüştürmesine yardımcı oldu. 400 yıl sonra bugün bile tütün, Virginia'nın ekonomisinde önemli bir yere sahip.
FEHMİ DEMİRBAĞ

6 Ocak 2021 Çarşamba

 HEY CORÇ VERSENE BORÇ



Amerikan toplumunun kurucu ve egemen kimliği yakın döneme kadar genel olarak Avrupa, daha özel olarak da Anglo Sakson kültürü olageldi. 19’ncu yüzyılın başından 20’nci yüzyılın ortalarına kadar Amerikaya gelen bir çok göçmen, Yeni Dünyada tutunabilmek için kendilerinin veya çocuklarının isimlerini ‘Anglo Sakson’ kültüre adapte etme yoluna gitti. Örneğin, büyük göçmen dalgasıyla gelen İrlandalılar, 19’ncu yüzyılın ortalarından 20’nci yüzyılın ilk çeyreğine kadar toplumdan gördükleri büyük dışlanmayı aşıp kabul görebilmek için Terence, Dennis, Patrick gibi İrlandalı olduklarını bağıran isimler yerine William, George ve John gibi Anglo-Sakson evrende ‘kaybolabilecekleri’ isimler tercih ettiler.

Alman kökenli Amerikalılar da aynı şekilde, Karl, Otto, August, Hermann, Ludwig, Heinrich, Wolfgang, Albrecht, Wilhelm, Kurt, Hans, Rudolph, Johann gibi isimleri terk ettiler. Bunların Charles, Lewis, Henry, William, John, Frank gibi İngilizce versiyonları aldılar. Göçmen Vaclav’lar William olurken, Jaroslav’lar Jerry’e dönüştü. Bronislav’lar Barney olurken Stanislav’lar Stanley oldu.

1965 göçmen reformu ile Amerika’nın kapılarını Avrupa dışı göçmenlere de açması sonrası oluşan günümüz Amerikan toplumu ise, tarihin belki de en çoğulcu toplumunu oluşturduğu için isimler açısından da artık bu özelliğine yakışan çok renkli bir tablo oluşturuyor. Artık Amerikalıların isimlerinin anlamına bakmak, neredeyse artık bir ölçüde de olsa dünyadaki insan isimlerinin anlamlarına bakmak gibi…

Mevcut çeşitliliğine rağmen, Amerikalıların geleneksel isimlerini belli başlıklar altında kategorilere ayırmak de mümkün. Amerikan toplumunun temelindeki kültürü anlama adına da aydınlatıcı olabilecek bu gruplamaları elbette ki herkes farklı kriterlere göre yapabilir. Amerikan sinemasının, medyasının, popüler kültürünün son yarım yüzyılda küresel etkinliği nedeniyle, hiç bu ülkeye yolu düşmeyenlerin bile dağarcığına yerleşen bu isimleri, bu kültüre çok da aşina olmayanlar için biraz daha anlaşılır kılabilmek amacıyla bazı çok bilinen isimlerle birlikte kendimce bir gruplamaya tabi tuttum. Buyrun;

Cermen, Kelt ve Pagan kökenli isimler

Anglo Sakson kültürün atası olan Cermen kültüründen, Kelt ve Viking kültürleri ile Pagan dönemden günümüze kadar ulaşan bazı çok popüler isimler var.

Ortaçağ Avrupasında Cermen erkek isimleri oldukça popüler hale geldi. Öyle ki 1200 – 1700 yılları arasında Anglo-Sakson erkelerin yüzde 80’inden fazlasının isimleri, Henry, Robert, William, Richard, Thomas veya John’du. İngilizce’deki ‘’Tom, Dick and Harry’’ deyiminin ‘herkes’ anlamına gelmesi bundan dolayı… Belkıs Akkale’nin ‘herkes’ yerine ‘Ayşe-Fatma-Hayriye’yi kullanması gibi. Bizde ‘Ali-Veli’ veya ‘Ahmet-Mehmet’ gibi versiyonları da var. Fransızlar ‘Pierre et Paul’ ve Almanlar, ‘Heinz and Kunz’ (Heinrich ve Conrad’ın kısaltmaları) deyimlerini kullanır.

Aslında Cermen kökenli isimlerin çoğu da daha çok pagan dünyanın doğayla irtibatına uygun anlamlara sahip. Örneğin, Adolph ve Rudolph, sırasıyla ‘asil kurt’ ve ‘şanlı kurt’ demek. Birincisinin AdolfAlf (İskandinav evreninde), Aike, Adolfo gibi yazılışları da varken ikincisinin Rudy, Rodolfo gibi versiyonları da kullanılır.

Viking dillerinde ‘bilge kurt’ anlamına gelen ‘Radulf’, Norman işgali sonrasında Britanya’ya Ralph şeklinde geçmiş. Ralph Waldo Emerson’dan dolayı 19’ncu yüzyılda Yeni Dünya’da da oldukça popülerlik kazanmış. Aynı isim Latin dilleri evrenine ise ‘Raul’ olarak geçmiş.

Bernard bizim ‘iriyarı’nın anlamsal karşılığı olarak ‘ayıvari’ demek. Barney ise Bernard’ın değişmiş bir versiyonu. Bernardo, Bernardino, Bent gibi versiyonları var.

Ortaçağ Anglo-Sakson evrenindeki 6 popüler isimden sadece Thomas ve John, Hristiyanlık kökenli. Diğer dördü pagan Cermen isimler.

Henry, eski Cermen dilinde ‘bey’, ‘ağa’ anlamına geliyor. Almanların ‘Heinrich’i, İtalyanların Enrico’su, Hispanik kökenlilerin Enrique’si, İskandinavların Henrik’i, Hollandalıların ‘Hendrik’i de Henry’nin karşılıkları… ‘Harry’ de Henry’nin bir versiyonu. Fransız aksanının ‘r’ ile birlikte gelen ‘n’ harfini yutmasının meyvesi. Harrison da ‘Harry’nin oğlu’ demek. Harriet ve Henrietta bu ismin en popüler kadın versiyonları. ‘Hank’ ise Amerikan kültüründe adı ‘Henry’ olanlar için yakınları ve dostlarınca kullanılan kısaltma. İtalyanlar ‘Enzo’ şeklinde de kısaltabiliyor.

Robert ve Richard iki Norman ismi. Birincisi ‘Robin Hood’ ile diğeri ise ‘Aslan Yürekli Rişar’ ile yaygınlık kazanmış.

Richard, ‘kral’ ‘han’ gibi anlamlara gelen ‘Ric’ ile ‘cesur, sıkı’ anlamına gelen ‘hard’ın birleşiminden oluşmuş bir isim. Yani kısaca ‘Erhan’ diyebiliriz. Biz, Fransız telaffuzunu taklitle ‘Rişar’ diyoruz bu isme. Futbol spikerlerimiz ise ‘Reykart’ diyor. Latin kültürdeki karşılığı ‘Ricardo’ veya ‘Riccardo’. Amerikan kültüründe bu ismi taşıyanlara samimi oldukları insanlar “Dick“, “Dickie“, “Rich“, “Richie“, “Rick“, “Ricky” gibi kısaltma lakaplarından biriyle hitap eder.

Robert, Cermen dilinde ‘şanlı ışık’ anlamında bir isim. İsmi Robert olanlar, dostlarınca günlük dilde BobBobby veya Bert şeklinde çağrılır. Rupert de bu ismin bir versiyonu. İspanyolca, İtalyanca ve Portekizcedeki karşılığı ise Roberto. Fransız dokunuşuyla ‘Robin’ şeklinde bozulmuş bir versiyonu kendi başına bir isme dönüşmüş. Sadece erkek ismi olan Robert’ın aksine Robin, ‘hercins (unisex)’ bir isim. Kadınlar arasında da bu ismi taşıyan sayısı da son çeyrek yüzyılda hızla artıyor.

Bert’, günümüz İngilizcesindeki ‘bright’ın (aydın, ışıklı)’ etimolojik kökeni. Osmanlı Türkçesinde ‘Ruşen’ isminin, halk dilinde ‘Ziya’nın karşılığı gibi. Türkçe isimlendirmede ışığı çokça ‘ay’ veya ‘nur’ ile sembolize ettiğimiz için içinde ‘bert’ geçen isimlerin Türkçe karşılıklarını ‘ay’lı ‘nur’lu ‘ziya’lı düşünüyorum. Örneğin ‘Albert’i ‘Ziyaeddin’ diye çevirmekten kendimi alamıyorum.  ‘Vatanın ışığı’ anlamına gelen Lambert’i ‘Ayhan’ diye çevirmekte bir çekince görmüyorum.

Bu ismin kökeni tek başına, ‘Bertha (Aynur)’ kadın ismiyle de karşımıza çıkıyor. Anglo-Sakson bir isim olan Bertha’nın Latin dillerindeki (İspanyolca, Portekizce, İtalyanca) karşılığı ise ‘Clara’. Clara’nın Fransızca dünyasından yayılan Claire versiyonu da popülerdir.

Eski Cermen dillerindeki ‘irade’ anlamındaki ‘will’ ile ‘koruyucu’ anlamındaki ‘helm’in birleşmesiyle oluşan ‘güçlü iradeli koruyucu’ anlamındaki ‘William’ da Pagan çağ kökenli bir başka popüler isim. Will, Willy, Bill, Billy gibi kendisi kadar popülerleşmiş kısaltmaları da var. Wilma bu ismin kadın versiyonu. Günümüzde Cermen kökenli bazı Avrupa dillerinde Wilhelm, İspanyolcada Guillermo, İrlanda dilinde Liam gibi karşılıkları da var.

Gerard veya Gerald en eski Cermen isimlerden biri. Bu ismin bozulmuş bir versiyonu olan Garrett kendi başına bir isme dönüşmüş. Bütün erken dönem Cermen isimler gibi ayrı anlama sahip iki kökten oluşur. ‘Ger’ yani mızrak ve ‘hard’ yani ‘sıkı, güçlü, cesur’. Latin dilleri evreninden Gerardo, Almanca evreninden Gerhardt, İtalyancadan Giraldi, Fransızcadan Giraud şekilleriyle de Amerika’ya taşınmış. İngilizce’de Gerry ve Jerry şeklinde kısaltması yapılırken, Hollanda dilinde Gert veya Geert, Almancada Gerd şeklinde kısaltmaları da var.

Arthur, isminin anlamsal kökeni hakkında kimse bir şey bilmiyor. Altıncı yüzyılda Saksonların işgaline direnişin efsanesi anlatılan ve gerçekte yaşayıp yaşamadığı bile bilinmeyen Briton kralı Arthur ile doğduktan sonra Britanya’da Ortaçağ’da popülerlik kazanmış bir isim.

‘Asalet’ anlamına gelen Alice’in kökeni, Fransızca ‘Adelais’ isminin kısaltılmış versiyonu olan AlisAdelais isminin Cermen evrenindeki karşılığı ise ‘Adelaide’. Bu Cermen ismin Adel, Heidi, Adela gibi kısaltılmış versiyonları da birer bağımsız isme dönüşmüş durumda. Alice isminin Victoria çağında popüler yapan iki faktörden biri Lewis Caroll’un Alice Harikalar Diyarında masalı diğeri ise Kralice Victoria’nın kızı Prenses Alice’di. ABD’de ise Theodore Roosevelt’in kızı Alice ile popülerlik kazandı. Son 50 yılda bu ismin Alicia, Alison gibi versiyonları da çok popüler isimlere dönüştü.

Ludwig, Cermen dilinde ‘şanlı savaşçı’, ‘cesur savaşçı’ yani kısaca ‘Alpay’ demek. Bu isim İngilizceye ‘Lewis’ ve Fransızca’ya ‘Louis’ olarak geçmiş.

Lawrence ismi ise Fransızca ‘Laurence’den İngiliz kültürüne geçmiş. Onun kaynağı ise Latince ‘Lauretumlu kişi’ anlamındaki Laurentius. Bu ismin ‘Laurent’, ‘Lauren’, ‘Lars’, ‘Lenz’ şeklinde versiyonları da var. Amerikan kültüründeki kısa versiyonu ise Larry. Aynı ismi Hispanik kültürdekiler ise Lorenzo veya ‘Renzo’ şeklinde kullanıyor. Yine İtalyan kökenliler de aynı şekilde ‘Enzo’ diyebiliyor. Loren, Lorena, Laurena gibi kadın versiyonları da kullanılıyor.

Ferdinand, ‘maceracı’, ‘seyyah’ gibi anlamlara gelen bir Cermen ismi. Avusturya Habsburg hanedanlığının 16’ncı yüzyılda İspanya’daki egemenliği sırasında İspanyol dünyasına ‘Fernando’ ve ‘Hernando’ şekillerinde geçmiş.

Anglo Sakson dünyadaki en popüler erkek isimlerden biri olan Alan ile ilgili olarak Britanya’da çok farklı köken teorileri var. Kelt dillerinde ‘kaya’, ‘yakışıklı’ gibi anlamlara geldiği teorisi güçlü. Bunun yanı sıra, 4’ncü yüzyılda Orta Asya’dan Avrupa’ya göçen Alan kavminden geldiği yönünde bir teori de var. Alanların bir kısmının bugünkü Fransa’nın bir bölgesine yerleşmesi ve bunun da Fransız erkek ismi Alain’in kökeni olduğunu belirtir bu teori. Buna göre Alan ismi daha sonra Normanların Britanya’yı işgali ile buraya taşındı. İsmin Allan, Allen, Alen gibi versiyonları da var. Alana, Alaina, Alayna gibi kadın versiyonları da sıkça karşımıza çıkabilir.

Anglo Sakson evreninde ‘Servet’ anlamına gelen ‘Ed’ kökü, bir çok isimde karşımıza çıkar. Edward ‘servetin koruyucusu’ demek. ‘Edmund’ ismi de aynı anlama gelir. Latin kökenlilerde ‘Eduardo’ olarak görürüz bu ismi. ‘Edgar’ ‘pahalı mızrak’ anlamına gelirken, ‘Edwin’ de, zengin dost anlamına gelir. Almanların, ‘Servet’ anlamına gelen Otto ismi ise özellikle Bismarck sonrası ABD’deki Alman kökenliler arasında da yaygın şekilde kullanılır olmuş. Amerikan kültüründe ismi Edward olanlar Ted, Teddy, Ned, Ed, Edwin veya Eddie gibi kısaltmalarla çağrılır.

‘Kartal gücü’ anlamındaki Arnold, Normanların Britanya’ya taşıdığı eski Cermen isimlerden biri. Ortaçağda popülaritesini yitiren isim, 19’ncu yüzyılda küllerinden yeniden doğmuş.

Alfred ismi de 9’ncu yüzyılda aynı isimli İngiliz Kralı sayesinde popülerleşmiş bir isim. Cermen mitolojisindeki ‘elf’ ile vekil anlamındaki ‘rad’in birleşmesiyle oluşmuş. ‘Elf vekili’ gibi bir anlamı var. Latino evreni bu ismi Alfredo şeklinde kullanıyor.

Roger, eski Cermen kültüründe ‘Tolga’ isminin karşılığı.

Charles bir başka popüler erkek ismi. Biz Fransızların telaffuzu ile bu ismi ‘Şarl’ olarak da biliyoruz. Sessiz sinema düşkünlerimiz içinse her daim ‘Şarlo’… Charles isminin, Alman dünyasındaki karşılığı Karl ve Hispanik dünyadaki karşılığı ise Carlos. Doğu Avrupa’da ‘Karol’ şeklinde de kullanılan bu isim, güneydoğu Avrupa dillerinde ise ‘kral’ oldu. Biz de ‘kral’ı onlardan aldık.

İsmin etimolojik kökeni kadim Cermen dilinde ‘özgür adam’ anlamına gelen ‘karlaz’ sözcüğü. Onun kökeni ise Cermen öncesi ana Hint-Avrupa dilindeki ‘karaz’. Bu, bizim argomuzun İran kültüründen aldığı ve ‘serbest ve lakayt takılan’, ‘alık’ gibi anlamlara da gelen ‘keriz’in de kökeni olabilir. Bakmak lazım. Aynı sözcüğün zaman içinde iki ayrı coğrafyanın birinde krala, birinde kerize evrilmesi olasılığı keyif verici. Hint-Avrupa dilleri tarihçisi Julius Pokorny ise, ‘karl’ın ‘aksakal’ veya ‘muhitin yaşlı büyüğü’ gibi anlamlara da sahip olduğunu belirtiyor. Aile büyüklerine ‘kal’ diyen ve Hint-Avrupa dil ailesinin bir üyesi olan Kürtçenin bu olasılığa kaşını kaldırarak bakması olası…

Almancadaki Karl’ın Amerikan kültüründe Carl şeklinde bir versiyonu da yaygın. CarlaKarlaCaroleCaroline, Carolina, Charlene ve Charlotte ise aynı ismin kadın versiyonları. Carrie adı ise Caroline adının kısaltma lakabıyken bağımsız bir isme dönüşmüş. Charles isminin ‘Charlie’ şeklinde kısaltması ise ABD’de son yıllarda hem kız hem erkek çocuklarına veriliyor. İngiliz kültüründe ise daha çok erkek çocuklarına veriliyor. Charlotte isminin, Lola, Lottie, Lotte gibi kısaltmaları da var. Amerikan kültüründe ismi Charles olanlar, dostlarınca ve yakınlarınca ‘Chuck’ diye çağrılır genelde.

Geoffrey, Cermen dilinde ‘tanrının selamı’, ‘tanrının barışı’ veya ‘tanrımisafiri’ anlamına gelen ‘Gottfried’ın Anglo Saksonlaşmış hali. Bildiğiniz ‘Abdusselam’ yani. ABD’de daha yaygın kullanılma şekli Jeffry. Bu ismin popüler kısaltması ise Jeff . ‘Jeffry’nin oğlu’ gibi bir anlama gelip, normalde soyadı olan Jefferson ismi sonradan isme de dönüşmüş. Bunun tek nedeni ise Thomas Jefferson değil…

Henry Mencken, 18’nci yüzyıl ortalarına kadar Amerikan toplumunda erkek çocuklarına annenin soy ismini de göbek isim olarak takma geleneği yüzünden, Stanley, Cecil, Howard, Douglas ve Duncan gibi Anglo Sakson kültürünün soy isimlerinin, Amerikan toplumunda isim olarak da yaygınlaşmasının gerekçesi olarak kaydediyor.

Cermen kültürün ‘cesur vekil’ veya ‘cesur müdafi’ anlamına gelen Konrad ismi Anglo Sakson dünyada karşımıza Conrad şeklinde çıkıyor. Kurt ismi ise bu ismin kısaltılmış versiyonundan türetilmiş ve sonradan kendi başına bağımsız bir isme dönüşmüş. Howard ise, eski İskandinav dilinde, aynı anlama gelen bir isim.

Bir başka Cermen kökenli isim Raymond, ‘bilge lider’, ‘koruyucu’ gibi anlamlara geliyor. Raymond, Ramiro, Rayner, Rein, Reingard hep bu isimle aynı anlam kökünden türemiş isimler. Aynı isim Hispanik kültürde olanlarda ise Ramon olan karşımıza çıkar. Bu ismin halk dilinde kısaltılmış versiyonu ‘Ray’ ve kadın versiyonu ise Ramona.

‘Yürek’, ‘vicdan’, ‘zeka’ gibi anlamlara gelebilen Cermen ismi Hugh, Latin dillerine ‘Hugo’ şeklinde geçmiş.

Pagan dönemden beri kullanılan bir başka isim ise ‘yavru kurt’ anlamına gelen Kelt kökenli ‘Conan’.

Erik veya Eric ise, İskandinav Kralı Kızıl Erik ile popülerleşmiş bir isim. ‘Daimi’ anlamındaki ‘ei’ ve ‘hükümdar’ anlamındaki ‘rikr’in birleşmesiyle oluşmuş bir isim. Frederic William Farrar’ın 1858 tarihli ‘Eric, or Little by Little‘ adlı çocuk romanı ile İngilizce kültür evreninde de popüler bir erkek ismine dönüşmüş. Erica veya Erika şeklinde kadın ismi versiyonu da vardır.

Lee, eski İngilizcede ‘çayır’, ‘mera’, ‘tarla’ anlamına gelen ‘leah’tan türemiş bir soyadıydı. ABD’de ise Kuzey Güney savaşında Güneylilerin komutanı olan Robert Lee’nin soyadı, sonraki yıllarda ona hayran Güney eyaletlerinde hem kız hem de erkek çocuklarına takılan popüler bir isme dönüştü. İsmi Lee olan sarışınlara bakıp bakıp ‘bunun neresi Uzakdoğulu’ diye düşünmeyin diye bunu da kayda geçeyim.

Normalde coğrafi bir zemini ima eden bu kök, yer isimlerinin çocuklara verilmesi furyası nedeniyle çok sayıda isme kaynaklık eder. Örneğin Lord Kimberley’nin adının verildiği Güney Afrika şehri Kimberley, 20’nci yüzyılın ortalarından itibaren popüler bir kız adı oldu. Kısaca ‘Kim’ diye hitap edilir bu isimdekilere. Bu isimden esinlenilerek kehribar’ taşının İngilizcesi ve Arapçası olan ‘amber’den üretilmiş ‘Amberly’ de bir başka kız ismi. Diş budak (ash tree) ağaçlı tarla anlamındaki bir soyadı olan Ashley de zamanla bir isme dönüşmüş. ABD’de 1960’lara kadar erkek çocuklarına takılırmış ama son 50 yıldır çoğunlukla kız ismi olmuş. Beverly de ‘kunduz çayırı’ anlamındaki İngiliz kenti Beverly’den dolayı isimleşti. 19’ncu yüzyılda daha çok erkek ismiymiş. George Barr McCutcheon’ın 1904 tarihli ‘Beverly of Graustark’ adlı romanı ile popüler bir kız adına dönüşmüş.

Kelt kökenli Ross ismi de normalde yer adıyken önce soyadına ardından isme dönüştü. Sheldon ismi de aslında ‘sarp yamaçları olan vadi’ anlamında bir yer adı. Ancak sonradan önce soyadına sonra isme ve Big Bang Theory sonrası fiile dönüştü.

Şehir isimlerinin isim olarak konulması geleneği son yıllarda daha güçlendi. Sydney, Alexandria, Paris, Phoenix ve hatta London ve Brooklyn isimli gençlere rastlamamızın nedeni bu.

Jennifer, Güney Batı İngiltere’de konuşulan ve Kelt dillerinden biri olan Kernevekçe’de ‘peri’ anlamına gelen Gwenhwyfar’dan geliyor. Jen, Jenny, Jenna gibi kısaltmaları var.

Donald, Kelt dilinde ‘Hakan’, ‘dünya lideri’ demek. Cilve üstüne cilve… 20’nci yüzyıl başına kadar İskoç kökenliler arasında kullanılırken, son yüzyılda diğer kültürlerden Amerikalılar da kullanmaya başladı. Don, Donny, Donnie gibi kısaltmaları yapılır.

Cermen kökenli bir isim olan Frederick ise anlamsal olarak Türkçedeki ‘Orhan’ın karşılığı.

Ronald, eski Norveçce ‘ferman’ anlamındaki Rögnvald’ın İskoç dilindeki söylenişi. Aynı şekilde de Anglikanize olmuş. Reynard, Reinhard ile de akraba bir isim. Ronald’ın Ron, Roni, Ronnie gibi kısaltılmış formları var. Son yüzyılda Rona (Rhona) şeklinde feminen versiyonu da yaygın. Yine aynı ismin Fransız Renault ve Alman Reynold versiyonları da var. İspanyol ve Portekiz dili evrenindeki karşılığı ise Ronaldo. Portekizcede, aynı ailede birden fazla Ronaldo olduğunda, genç olanlara ‘Ronaldocuk’ anlamında ‘Ronaldinho’ denir. Paulinho, Serginho, Coutinho, Robinho gibi Brezilya isimlerinin ortak ve küçük sırrıdır bu. Amerikalılar ise ismin yanında ‘Junior’ anlamında ‘Jr’ ekleyerek çözüyor bunu. Dallas dizisi kuşağı ise JR’ı (Ceyar) kötülüğün sembolü gibi görür.

Yeri gelmişken kısa bir parantez açayım. Amerikalılar, ‘evcil isim’ anlamında ‘pet name’ diyor. Yani bir kişinin dostlarınca ve yaşı ondan büyükçe kişilerce çağrılma şekli.

Bazen isme bir küçültme eki takılmasıyla oluyor. Amerikan kültüründe sıça ‘-y’ ekiyle yapılır bu. John isminin Johnny, Daniel isminin Danny olması gibi. Farklı dillerde farklı eklerle de yapılır. Örneğin;

İtalyanların ‘-ino’, ‘-ina’ ekiyle (Georgino, Georgina gibi…) yaptıklarını, Fransızlar, ‘-ette’ ekiyle (Jeannette, Paulette, Antoinette) yaparlar. Yine Fransızlarda, ‘-on’ (Alison, Ninon) ve ot/otte ekleriyle de (Charlot, Charlotte, Margot) yapılabilir.

İspanyollarda ise ita/ito ekleriyle isim küçültme yapılır. Anita, Carlito, Pepito gibi…

Yine, Hollandalılarda -je/-the ekleri (Antje, Liesje and Maartje); İrlandalılarda -an/-in ekleri (Aidan, Kevin, Máirín, Ryan); Polonya ve Çekyalılarda -ek (Bolek, Jarek, Marek, Jurek ve Radek); Ruslarda -şa eki (Maria-Maşa, Mikhail-Maşa, Natalie-Nataşa) Macarlarda -ska (Annuska, Juliska ve Mariska); Diğer bazı Avrupa dillerinde -ka/-ko eki (Branka, Ivanka, Stanko ve Zlatko); Türkçede –cık/-cik eklerinin yanı sıra modern çağda –can eki (Mehmetçik, Fatmacık, Alican); Kürtçede –o eki (Ahmedo, Şakiro) yaklaşık olarak aynı fonksiyonu icra eder.

Harold, Cermen dilinde ‘güçlü ordu’ anlamına gelen ‘Hereweald’ın zamanla değişmiş hali. Walter ise ‘orduların hakimi’ anlamına gelen eski bir Cermen adı. Wat, Walt gibi kısaltmalara uğrar. Fransızca evreninde Gaultier, Hispanik evrende Gutierre şeklini almış bu isim.

Frank ismi, aslında günümüzde Fransızların da ataları arasında olan Cermen kavmi Franklardan geliyor. ‘Özgür insan’ gibi bir anlama gelen bu ismin asıl hali Francis. Fransızlar ‘François’ (Fransua) diyor, Almanlar ise ‘Franz’… ‘Fransa’ aslında bu ismin dişi versiyonudur. Latin evreninde Francesco ve Franco versiyonları var. Hristiyan dünyada ismi popüler yapan Fransiskan Keşişleri tarikatının kurucusu ünlü aziz Asisli Fransis’dir. Baba tarafından Frank kavminden olduğu için bu şekilde isimlendirilmiş. Hispanik kültürün adı ‘Francisco (Fransisko)’ olanlara ‘Paco (Pako)’ demesinin kaynağı ise takipçilerinin Aziz Fransis’e Latince ‘Pater Communitatis (Cemiyetimizin Babası)’ demeleri. Paco da Hispanik kültürdeki ‘küçültme’ ekiyle Paqito veya kızlarda Paqita’ya dönüşür. Francisco adının Hispanik dünyadaki bir başka kısaltması ise ‘Pancho (Panço)’. Yine, ‘Franklin’ de bu kökle ilgili bir isim. Asillerden olmayıp da özgür olan mülk sahiplerine denirmiş.

Kane’ ismi, ‘savaş’ anlamına gelen Kelt ismi Cathan’ın Anglo Saksonlaşmış hali.

Kutsal Kitap kökenli isimler

Batı Hristiyan toplumunda İncil’den çocuklarına isim bulma geleneği sanıldığı kadar eski değil. Protestanlığı doğuran Reformasyon ile başlamış bir gelenek bu. Öncesinde, çocuk isimlendirmesinde dini etki, sadece yortusu, Azizler takviminde, bebeğin doğum gününe denk gelen Aziz’in adının verilmesi ile sınırlı.

17’nci yüzyıldan itibaren Püriten sofuların dindarlığı, Ezra, Hiram, Ezekial, Zachariah, Elijah gibi Kutsal Kitap kaynaklı isimlerin Yeni Dünya’da hızla yaygınlaşmasına neden odu. İncil’de geçen her kelimeden isim koyma geleneği aldı yürüdü. Öyle ki ABD’de bir dönem kız çocuklarına Faith, Hope, Prudence takma akımı, bizde 80’li yılların sonunda oluşan Merve-Büşra-Kübra akımından bile çok daha güçlüydü.

İbranice kökenli isimler, Müslüman kültürünün egemen olduğu coğrafya gibi ABD’de de yaygın bir kullanıma sahip. Sonu ‘tanrı’ anlamındaki ‘el’ ile biten birçok isim İbranice kökenlidir. Örneğin bazı dillerde Immanuel versiyonu olan İspanyolcada ise ‘Manuel’ denen ‘Emanuel’ ismi ‘tanrı bizimle’ demek. İspanyol kültüründe ‘Manu’ ismi de aslında Manuel’in kısaltmasıdır. Emanuela, Manuela gibi kadın versiyonları da var.

Cebrail isminin karşılığı olan Gabriel ‘gücümü tanrıdan alıyorum’ demek. Gabriela ise bu ismin kadın versiyonu.

Mikail isminin karşılığı olan Michael, ‘tanrının benzersiz olduğunu’ ima eden bir isim. İncil’de şeytana karşı cennet ordularının komutanı gibi tasvir edildiği için, tarih boyunca Hristiyan askerlerin Azizi kabul edildi. MikeMic, Micky, Mick kısaltmaları var. Rusça Mikhail, bazı Doğu Avrupa dillerince Mihail, İspanyolca Miguel gibi versiyonları olan Michael ABD’de 20’nci yüzyıl boyunca en popüler erkek ismi oldu. Kadın versiyonu ise genel olarak Michelle’dir. Mitchel, Michael’ın bir başka söyleniş şeklidir ve kısaca Micth kullanılır bu isimdekiler için.

Kutsal Kitap’ta bir başka üst düzey melek adı olan Raphael veya Rafael ise, İngilizce evreninde hiçbir zaman popülerlik kazanamadı. Bununla beraber Avrupa ülkeleri veya Latin Amerika kökenli Amerikalılarda sıkça rastlanılabilecek bir isim.

Samuel, İbranice’de, ‘tanrının adı’, ‘tanrı buyurdu’ gibi anlamlara gelen bir isim. Yaygın yanlış kanının aksine bizdeki İsmail’in karşılığı değil. Bizdeki İsmail’in karşılığı Ishmael.

Samuel, Reformasyondan sonra Hristiyan dünyada popülerleşen isimlerden biri. Günlük dilde Sam, Sammy gibi kısaltmaları var. Samantha adı da, Samuel ile eski Yunancada ‘çiçek’ anlamına gelen Anthos’tan türetilen kadın adı Anthea’nın birleşmesiyle oluşturulmuş popüler bir kadın ismi.

Eski Yunancada ‘duru’ veya ‘aydınlık’ gibi anlamlara gelen Phoebe ise aslında Yunan mitolojisinde bir Titan’ın adı. Artemis’in büyükannesi. Reformasyon’dan sonra Hristiyan dünyada bu ismi popüler kılan ise, İncil’de geçen bu isimdeki erken dönem Hristiyan kadın lider. Shakespeare, Phebe şeklinde kullanmış. Bu arada Phoebe deyince aklıma geldi; Chandler, ‘kandilci’ demek. Büyük olasılıkla soyadlarının göbek isim olması furyasında isim olmuş. Hepinizin aklına gelen karakter gibi, özel bir öyküsü yok yani…

Jesus, İbranice’de ‘kurtarıcı’ anlamına gelen Joshua’nın (Caşua) Yunanca söylenmiş şeklidir. Anglo Sakson dünyada oğluna Jesus adı verme geleneği yoksa da Hispanik Amerikalılarda ‘Hezus’ diye telaffuz ettikleri bu ismi taşıyan çoktur. Hispanikler ismi Jesus olanlara günlük dilde ‘Chucho’ diye hitap eder.

İsa’nın bir başka adı ise ‘Mesih’ anlamındaki ‘Chris’tir. Yunanca ‘Hristo’nun Anglinakize olmuş halidir bu. Chris, Kris, Chip (ismi Charles olanlar da bazen Chip diye kısaltılır) gibi kısaltmaları var.

Christian ismi ‘’İsa’nın takipçisi’’ anlamına geliyor. Portekizcede Cristiano, kadınlarda Christa, Christina, Krista, Danimarkalı kadınlarda Christen (C ile yazılıyor), Kristine, Kristina, Christina gibi versiyonları var.

Christopher ise ‘İsa’nın destekçisi’ anlamına gelen Yunanca Hristoforos isminin Batı dillerine geçmiş telaffuz şeklidir. Kristofer şeklinde yazan kültürler de var. Hispanik versiyonu ise Cristobal’dır.

Ve tabii ki peygamber isimleri de Amerika’nın isim kültüründe oldukça geniş bir yer kaplar.

Bunların belki de en popüleri olan John İslam kültüründe ‘Yahya’ diye adlandırılan isim. İngiliz veya Amerikalı John, Leh ya da Flemenk Jan, Alman Hans, Fransız Jean, İtalyan Giovanni veya Gianni, İspanyol Juan, Fin dilinde Johannes ya da Joni, Slav dillerde İvanJan ve İvo, Keltik dillerde Sean veya Shawn, Portekizli João, Yunan Yannis veya İoannis hep Yahya isminin karşılıkları. Kadınlarda ise Johanna, Jane, Janet gibi versiyonları var.

Bu arada ‘Jon’un ‘John’ ismiyle bir ilgisi yok. Jon, bizde ‘Hüdaverdi’, ‘Tanrıverdi’, ‘Allahverdi’ veya ‘Hudeyda’ isimleri ile aynı anlama sahip ‘Jonathan’ın kısaltılmış versiyonu. Jonathan’ın ABD’de ‘Jon’ dışında ‘Nate’ şeklinde kısaltması da kullanılır.

‘Tanrıverdi’ anlamına yakın başka isimlere sahip Amerikalılar da var. Eski Yunan kökenli ‘Theodore’ isimi de ‘tanrıverdi’ demek. Yine, İbranice kökenli Matthew (Mathias) ve Nathaniel, Arap Amerikalılarda karşımıza çıkan Ataullah veya kadın isimleri Dorothy ve Godiva da ‘tanrıverdi’ anlamındaki isimler arasında. Theodore’un kadın versiyonu Theodora, günlük kullanımdaki kısa versiyonu ise Teo’dur. Theodore ismi Rus kökenli Amerikalılarda ‘Fyodor’, Bulgar kökenli Amerikalılarda ‘Todor’ şeklinde karşımıza çıkar.

Bir başka popüler peygamber ismi de Yusuf’un karşılığı olan Joseph’tir. Bu ismin günlük dilde JoJoeJoey gibi kısaltmaları var. Alman kökenliler ise Sepp şeklinde kısaltır bu ismi.  Yusuf, İspanyolca versiyonu Jose (Hoze), İtalyanca versiyonu Giuseppe ile de bu kültürlerden Amerikalılarda karşımıza çıkar. İtalyanlar ismi Giuseppe olan dostlarına kısaca ‘Peppe’ der. Hispanik kültürde de bu taklit edilir ve Jose olanların ismi, ‘Pepe’ şeklinde de kullanılır. Orada da durmaz, Pepito diye bir daha küçültürler.

Abraham, İbrahim’in Batı dillerindeki söylenişi. Kelime olarak ‘herkesin atası’ anlamındadır. Doğu Avrupa kültürü kökenli Abram versiyonu da yaygındır. Abe ve Avi gibi kısaltmalarıyla da karşımıza çıkar. Abraham Lincoln ile ABD’de bir dönem oldukça popülerleşmiş. İbrahim’in eşinin ‘asil kadın’ anlamındaki ismi Sarah da yaygın bir kadın adıdır. Sera, Sally, Sarina, Sara gibi kısaltmaları da var. İbrahim’in iki oğlundan Isaac (İshak) daha popülerdir. Zac, Zach şeklinde kısaltılır. Ishmael (İsmail) ise Moby Dick romanına rağmen çok yaygın değil.

Rebecca, İshak’ın eşi Refika’nın Hristiyan dünyadaki karşılığı. Reformasyondan sonra Hristiyan dünyada popülerleşti ve 17’nci yüzyılın Püriten sofularında popüler bir kız adına dönüştü. Rebeka, Becky gibi versiyonları da var.

Rebeka, Harran’lıydı. Harran adı, İbrahim peygamberin kardeşi Haran’dan geliyor. Harran bir başka çok popüler kadın isminin Jessica’nın da vatanı aslında. Bu ismin orijinali, İbranice ‘basiretli’ anlamındaki Yiskah’tan geliyor. Kutsal Kitap’ta İbrahim peygamberin yeğeni Iscah’ın adınının anglikanize edilmiş hali. Jessica şeklinde ilk kullanımı Shakespeare’in Venedikli Tacir oyununda bir karakteri bu şekilde adlandırmasıyla olmuş. O dönemde bazı İncil çevirilerinde Yiskah’ın Jeska şeklinde yazılmasından esinlendiği tahmin ediliyor.

İbrahim’in torunu olan Yakup ve ailesi de oldukça verimli bir isim kaynağı olmuş. Amerikan toplumunda Yakub’un birebir karşılığı olan ‘Jacob’ ismi, İbranice orijinali ‘Ya‘aqōv’un Avrupa dillerinde aldığı şekil. Çok popüler bir erkek adı olan James ismi de, Yakup’ isminin biraz değişmiş bir başka versiyonudur. Yakup’un Latince karşılığı olan Iacomus, eski Fransızca’ya James olarak geçip oradan da Anglo Sakson dünyaya aynı şekilde transfer olmuş. Jim, Jimmy, Jake, Jack, Jamie hep James isminin kısa versiyonları. Yine Yakup’un karşılığı olarak Fransızca kökenli Jacques ve dişi versiyonu Jacqueline de sıkça karşımıza çıkar. James’in İspanyolcadaki karşılığı ise Jaime. Bunun yanı sıra, Yakub’un Hispanik kökenliler arasında ‘Tiago’ veya ‘Thiago’ şeklindeki versiyonu da yaygındır. Hispanik kültürde Santiago (saint yago’nun birleşik hali) ve Santiago’nun daha hızlı söylenişinin zamanlı kısalmış versiyonu Diego veya San Diego olarak da karşımıza çıkar Yakup ismi.

Yakub’un 12 oğlunun en genci olan Benjamin’in (Bünyamin) adı İbranice ‘güneyin oğlu’ anlamına geliyor. Hristiyan dünyada Protestan Reformasyonundan sonra yaygınlık kazanmış. Bu isimdekilere dostları genellikle ‘Ben’, ‘Benny’, ‘Benji’ gibi kısaltmalarla hitap eder.

Rachel ismi de, Yakub’un ikinci karısı, Bünyamin ve Yusuf’un anneleri Rahil’in (Rahel) Batı dünyasındaki karşılığı. İbranice ‘koyun’ anlamına geliyor. Portekizce Rakuel, İspanyolca ve italyanca Raquel, Rusça Rahil, Fransızca Rachelle (Raşel), İskandinav dillerindeki Rakel gibi versiyonlarını taşıyan Amerikalılara rastlamak da mümkün.

Yakub’un en büyük oğlu olan Reuben de ismiyle hala yaşıyor. Aynı zamanda Aaron (Harun) ve Moses (Musa) peygamberlerin dedesi olan üçüncü oğlu Levi de Amerikan toplumunda çok sayıda erkeğin adını taşıdığı biri. Yakub’un beşinci oğlu ‘Dan’ın adı da hala yaşıyor. Yani tanıştığınız her Dan, otomatik olarak ‘Daniel’in kısaltması olmayabilir.

Adam, Adem’in karşılığı oldukça popüler bir erkek ismi. İtalyan kökenlilerde Adamo, Hispanik kökenlilerde Adan veya kısa formuyla ‘Addy’ olarak da karşımıza çıkabilir. Adem’in, ilk cinayeti içeren kıssalarıyla ünlü iki oğlu Abel (Habil) ve Cain (Kabil) ile Eski Ahit’e göre üçüncü oğlu Seth (Şit peygamber) de yine isimleri yaşayan peygamber kuşağı kişileri arasında. Adem’in eşi Eve (Havva), İbranice ‘nefes’ anlamına gelen kökten gelen bir isim. Helen dünyası ‘Zoe’ şeklinde tercüme etmiş bu ismi ki eski Yunanca’da ‘yaşam’ anlamına geliyor. Farklı kültür coğrafyalarından gelen Eva, Evita, Hava, Evelia gibi versiyonları da var.

Türkçe’de Davud dediğimiz peygamberin ismi olan David en popüler erkek isimlerinden biri. Dave, Davy, Davey kısaltılmalara uğrar. 

Elias veya Elijah (İlyas), Daniel (Danyal), Ezekiel (Zülküf), Noah (Nuh), Job (Eyüp), Jethro (Şuayb), Solomon (Süleyman), Zechariah (Zekeriya), Ezra (Üzeyir), Jonah/Jonas (Yunus) diğer bazı popüler peygamber isimleri.

Elizabeth, İbranice ‘Elişeva’nın Yunanca’ya geçişinde aldığı şekil. Elişeva, Tevrat’a göre Harun’un eşidir. İncilde ise Zekeriya’nın eşi ve Yahya’nın annesi olarak anılır. İslam inancında ise ‘İşa’ diye geçer bu isim ve Meryem’in annesi olan Hannah’ın kardeşi, Zekeriya’nın da annesi olarak kaydedilir. Isabella, Isabel, Lisa, Liz, Elise, Betty, Beth hep Elizabeth’in kısaltmaları veya değişmiş versiyonlarıdır.

Tevrat’ta anılan bir gelin olan Ruth ismi de Reformasyon döneminde Hristiyan dünyada yaygın bir kız ismine dönüşür. Ruth, dul kaldıktan sonra da Yahudi kayınvalidesinin yanından ayrılmaz ve ‘sen nereye ben oraya, senin dinin benim dinim, senin halkın benim halkım’ der. Yahudi doğmadığı halde Yahudiliğe geçenlerin Yahudiliğini kabul eden Yahudi görüşünün dayandığı temel öyküdür. Günümüz Amerikasında, Brooklyn ve New Jersey’deki Suriye kökenli bazı Yahudi grupları dışında neredeyse bütün Yahudi grupları, başka inançlardan isteyen kişilerin Yahudilik dinine geçişini kabul eder. ‘Ruth’ bu anlamda sosyal mesajı da yüksek bir isim.

İbranice Hannah da, Püritenlerden beri yaygın bir kadın ismi. ‘Tanrının lütfu’, ‘lütfiye’, ‘güzellik’ gibi anlamlara geliyor. Latince evrenine Anna, Anne, Ann, Ana verisyonlarıyla geçmiş. Meryem’in annesinin adının Anne veya Hannah olduğu kabul edildiği için Hristiyan dünyada yaygın bir kadın adı. Anne, İngiliz sosyal evreninde daha çok ‘Ann’ şeklinde geçiyor. ‘Ann’ isminin farklı bir söylenişi olan ‘Nancy’ de son iki yüzyılda bağımsız bir isme dönüştü. Ann isminin Anette, Anita, Aneta, Anabel gibi farklı versiyonları da kullanılıyor.

Magdalene, ‘Magdala-lı’ demek. İsa’nın Celile’nin Mecdel kasabasından olan takipçisi ‘Magdalalı Maria’dan (Mecdelli Meryem) dolayı popülerleşmiş bir kız ismi. İngiliz kültürüne Madeline şeklinde geçti. Lena, Linn, Alena, Alenka gibi versiyonları da var.

Natalie, Latince ‘Hz İsa’nın doğum günü’ demek. Türkçedeki ‘Mevlüde’ ismi ile aynı anlamsal işlevi görür. Rusça ismi Natalie olan kızlarına ‘Nataşa’ diye hitap eder. Doğrudan bu şekilde adlandırıldıkları da olur. Aynı ismin Rus kültür evreninde Taşa ve Talya şeklinde kısaltma versiyonları da var.

Martha, Arami dilinde ‘evin hanımefendisi’ anlamındaki Marta’dan geliyor. İncil’de geçen bir karakterin de adı olunca Hristiyan dünyada popüler bir isim olmuş. Kardeşi Lazarus ile beraber İsa’nın yeniden dirilişinin tanığı oldukları kaydediliyor.

Eski zamanlarda 6 Ocak’taki Epifani Yortusuna yakın dönemde doğan erkeklere Yunanca’da ‘tanrının tecellisi’ anlamında Theophanes ve kızlara da Theophania adı verilirmiş. Tiffany buradan gelen bir isim. Ortaçağ sıralarında bu gelenek yok oldu. Adını New York’taki ünlü mücevher mağazasından alan 1961 tarihli ‘Breakfast at Tiffany’s’ filmiyle beraber kız çocuklarına ‘Tiffany’ adı verilmesinde bir patlama yaşandı.

İsa’nın havarileri de birçok popüler ismin yaygınlık nedenidir.

Peter, 12 havariden biridir ve Hristiyan kilisesinin kurucusu olması nedeniyle Hristiyan dünyadaki en önemli dini şahsiyetlerden biridir. Katolik inancında ilk Papa olarak ve Ortodokslukta Birinci Antakya Patriği olarak görülür. Asıl adı Simon’dur. İsa ona Aramice ‘kaya’ anlamına gelen isimle hitap ettiği için ‘kaya’, Yunanca’ya Petros olarak çevrildi. Latince Petrus oldu. İspanyolca evreninde Pedro, Arapça esintili Butros, Rus etkili Petro, Fransız etkili Pierre, İtalyan Piero, Ermeni Bedros versiyonları ile de karşımıza çıkar. Pierce, bu ismin değişmiş bir versiyonudur. Amerikalılar bu isimden türettikleri ‘Pete’ adını da yaygın şekilde kullanır.

Thomas, İsa’nın 12 havarisinden birinin adı. Aramice de ‘ikiz’ anlamına gelen, ‘ta’oma’nın Yunanca İncillerde bu telaffuzla kaydedilmesiyle Batı Hristiyan dünyada Thomas oldu. Tom, Tommy, Tommie gibi kısaltmaları da vardır.

Andrew, eski Yunancada ‘adam’ ‘erkek’ anlamına gelen bir kökten doğan ‘Andreas’ isminden İngilizce evrenine geçmiş bir isim. Buradaki ‘erkek’ o günün kültürü çerçevesinde biyolojik cinsiyetten çok, ‘güçlü’, ‘cesur’ gibi anlamları ima eder. İtalyan kökenlilerde ‘Andrea’ şeklinde kullanılır. Diğer Batı kültürlerinde ise ‘Andrea’ genelde kız ismidir. İskandinav kökenliler Anders, Fransızlar Andree, Ruslar Andrei, İspanyollar Andreo veya Andrés şekillerinde kullanır bu ismi. Andrew, sıkça ‘Andy’ veya ‘Drew’ şeklinde kısaltmalarıyla da kullanılır. Batı toplumlarının hepsinde yaygın olmasının nedeni ise 12 havariden birinin adı olması nedeniyledir.

Philip ismi, Yunanca ‘atsever’ demek. ‘’Philos (sevmek)’’ ve ‘’hippos(at)’’ sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuş. Antik Yunan’da at sahibi olmak, çok zenginlere özgüydü. Dolayısıyla bu ismi taşımak bir tür asalet imasıydı. Makedon kralların adı olmasıyla Avrupa kültürlerinde de yayıldı. Ancak asıl popüleritesini 12 havariden birinin ismi olmasına borçlu. Roma’nın baskısına rağmen inancından dönmediği için Pamukkale yakınındaki Hierrapolis kentinde Roma askerlerince öldürüldüğüne inanılır. Phil, Flip, Feli, Philly, Lip, Pip, Pep ve Pippo gibi kısaltmaları var. Fransız ‘Philippe’, İspanyol veya Portekiz ‘Felipe’, Doğu Avrupa kökenli ‘Filip’ gibi versiyonlarıyla da karşımıza çıkar.

Paul, aslında antik çağda da kullanılan bir isim. Paullus diye bilinen ünlü bir Roma uygarlığı ailesi de var. Orijinalinde ‘küçük’, ‘mütevazı’ gibi anlamlara gelmesi nedeniyle bir ailede aynı ismi taşıyandan küçük olan için bir lakap olarak da kullanılırmış. Hristiyanlıkla beraber bu isimde patlama yaşanmasının nedeni ise Hristiyan kilisesinin oluşumunda oldukça önemli rol oynayan erken dönem Hristiyan büyüğü, Tarsuslu Aziz Paul’un adı olmasıdır. İbranice asıl ismi ‘Saul’dur ve bu da İsrail’in ilk kralı ‘Talut’un İbranice adıdır. Aynı zamanda Roma imparatorluğu tebası olduğu için Yunanca ‘Paulus’ adını da taşır. Büyük olasılıkla Paul, Saul’e benzediği için seçilir bu isim. Hispanik Pablo, Ermeni Boğos, Latin dillerde Paolo, İtalyan Paolino, Portekiz Paolinho, Rus Pavel versiyonlarına da sıkça rastlamak mümkün. Ruslar ismi Pavel olanlara ‘Paşa’ diye hitap eder. Yine bu ismin Paula, Pauline, Paulina ve Paulette gibi kadın adı versiyonları da yaygındır.

Mark, ‘savaş tanrısı Mars’a adanmış’ anlamındaki Latince ‘Mart-kos’un zamanla kısalmış haliyle oluşan çok popüler bir isim. Antik çağın en popüler üç erkek adından biri olan Marcus, Mark isminin de atası. Dört İncil’den biri olan Markos’u kaleme alan Evanjelist Markos nedeniyle Hristiyan dünyada oldukça popüler olmuştur. Marco, Marek, Marcos, Marquinhos, Marko gibi versiyonları da ile karşımıza çıkabilir.

Martin de Mark ile aynı kökten geliyor. ‘Harbi’ demek. Ünlü Fransız aziz ‘Saint Martin’ sebebiyle Hristiyanlar arasında popülerliği artmış. Martin Luther nedeniyle Protestanlar arasında popüler bir isme dönüşürken, son yarım yüzyılda da Martin Luther King nedeniyle siyah Amerikalılar arasında yaygın bir isme dönüştü.

Hristiyan azizler ve din büyüklerinin isimleri de birçok popüler ismin kaynağı olmasa da yaygınlık nedeni olabilir.

George, eski Yunanca’da ‘çiftçi, köylü, aile reisi’ gibi anlamlara geliyordu. Hristiyanlıktan çıkmayı reddettiği için MS 303 yılında öldürülen ve askerlerin azizi olarak kabul edilen Yunan kökenli Roma askeri Aziz Georgios nedeniyle Doğu Hristiyan dünyasında yaygın bir kullanıma kavuşmuş. Haçlı Seferleri sırasında onun öyküsünü öğrenen askerlerce Batı Avrupa evrenine de taşındı ismi. ‘’İngiltere’nin piri’’ olarak kabul edildi. Bununla beraber 18’nci yüzyıldaki Alman kökenli Birinci George’a kadar İngiltere’de nadiren kullanıldı. Sonrasında ismin kullanımı adeta patladı. ABD’nin kurucu ilk başkanı da bu adı taşıdığı için ABD’de oldukça popüler bir erkek ismi oldu. George ismi İspanyolca Jorge, Rusça Yuri, Almanca Jurgen, Rumca Yorgi veya Yorgos, İtalyanca Giorgio veya Gino, İskandinav Jorgen, Alman Jörg, kadınlarda Georgia, Georgina, Gina gibi kullanımlarıyla da oldukça popüler bir isimdir.

Stephen veya Stephan, Yunanca’da ‘zafer tacı’ demek. Aynı ismin Steven şeklinde bir versiyonu da yaygındır. Hristiyan kilisesinin ilk şehidi olan Aziz Stephen’den dolayı Hristiyan dünyada çok popülerdir. Steve veya Stevie şeklinde kısaltmaları da sıkça karşımıza çıkar. İspanyolca versiyonu Esteban, Şekspiryan versiyonu Stephano, Portekizce versiyonu Estêvão, Fransız versiyonu Étienne, İskandinav Stefan, kadın isimlerde StephanieEstefania gibi kullanımlarına da rastlarız.

Nicholas, eski Yunanca’da ‘halkın zaferi’ gibi bir anlama geliyor. İsmin popülerleşmesi, Noel Baba’ efsanesine ilham kaynağı olan Demreli Aziz Nikolas sayesinde olmuş. Amerikan kültüründe günlük dilde Nick, Colin, Nicky gibi kısaltmalar kullanılır. Nicole, Nina, Cosette, Colette gibi kadın verisyonları da var. Mika, Klaus, Collins, Nico, Nikolai, Kai, Niels gibi isimler de hep Nikolas’ın versiyonları…

Antik Roma’da bir yönetici sınıf ailesinin adı olan ‘Sergius’ da, İstanbul’da adına Küçük Ayasofya’nın inşa edildiği Aziz Sergius’tan sonra özellikle Doğu Hristiyan dünyasında popüler bir isim oldu. Ermeni kökenli Amerikalıların ‘Sarkis’ ve Rus kökenlilerin ‘Sergei’ şeklindeki isimleri Latin kökenlilerde ise Sergio şeklinde karşımıza çıkar.

Patrick, Latincede ‘asil’ anlamındaki ‘Patricius’tan geliyor. İrlanda’nun Hristiyanlaşmasında önemli rol oynayan 5’nci yüzyıl azizi Saint Patrick’ten dolayı özellikle İrlanda kökenliler arasında oldukça popüler bir isim. Rick, Ricky, Pat gibi kısaltmaları da kullanılır. Patricia en popüler kadın versiyonudur. Patricia ismi de, Patti, Trishia, Trish gibi şekillerde sıklıkla kısaltılır.

Dördüncü yüzyılda şehit edilen Azize İskenderiyeli Katerina’nın adının Anglikanize olmuş hali Katherine de çok yaygın bir kadın adı. Rus kültürünün popüler ettiği Katerina versiyonu da son yıllarda oldukça popüler. Farklı Hristiyan kültürlerde Kat, Kate, Kath, Karina, Katrina, Kaylie, Katya, Katyusha, Kay, Rina gibi kısa versiyonları da yaygın. Yine aynı ismin İrlanda dilindeki söylenişinden İngilizceye geçen Kathleen veya Cathleen ile Fransızca söylenişi olan Carine ve Danimarka dilindeki söylenişi olan Karen de yine İngilizcede kendi başına birer isme dönüşmüş durumda.

Timothy, antik Yunanca, yaklaşık çevirisiyle ‘Şerafettin’ anlamına gelen bir isim. 20’nci yüzyılın ortalarında oldukça popülerlik kazanmış. Hristiyanlığın ilk yüzyılındaki Efesli Aziz Timoteus sebebiyle Hristiyan dünyada yaygınlaşmış. Tim veya Timmy şeklinde kısaltılmaları da yaygın.

Sebastian, Latince ‘Sivaslı’ anlamındaki Sebastianus’tan (Sebastialı) geliyor. Sivas’ın Antik Yunan çağındaki adıydı Sebastia. Rus kökenlilerde bu isim Sevastian şeklinde yazılıyor. Sebastos, ‘haşmetmeab’ demek. Roma imparatorları için kullanılan ‘Augustus’ saygı ifadesinin Yunanca çevirisi bu. Üçüncü yüzyılda şehit edilen Aziz Sebastian nedeniyle Hristiyan dünyada oldukça popülerlik kazanan bir isim olmuş.

Xavier’ (Haviyer okunuyor) veya ‘Javier’ özellikle Hispanik dünyada popüler bir isim. Etimolojik kökeninin Bask dilinde ‘yeni ev’ anlamına gelen sözcük olduğu yolunda bir teori var. Ancak ismin popüler olmasının nedeni 16’ncı yüzyıl Katolik Azizi Fransis Xavier. Charlotte Mary Yonge ise, 1863 tarihli ‘Hristiyan İsimlerin Kökenleri’ kitabında ismin kaynağının Endülüs kültürü olduğunu ve ‘Cafer’ isminin İspanyol kültüründeki telaffuzundan geldiğini yazıyor.

Gregory, Latince Gregorius isminden geliyor ki onun da kaynağı kadim Yunanca’da ‘basiretli’ ‘gözü açık’ anlamlarına gelen ‘gregorios’. Gözlemek fiilinden geliyor. Halk etimolojisinde Latince ‘greg’ ile ‘sürü’ anlamı da kazandı. Onları gözetleyen çoban iması nedeniyle Papalar ve Azizler arasında popüler bir isim oldu. Aziz Büyük Gregory başta olmak üzere 16 Papa bu ismi kullandı. Aktör Gregory Peck ile birlikte ABD’de 1950’lerde en popüler erkek isimlerinden birine dönüştü. Değişik Hristiyan kültürlerde Reg, Gregg, Craig, Gregor, Ari, Kirkor, Gregoir gibi versiyonları var.

Malcolm, İrlandalı bir Aziz olan ve 500’lü yıllarda İskoçların Hristiyanlaşmasında önemli rol oynayan ‘Aziz Columba’nın takipçisi’ ifadesinden oluşmuş bir İskoç erkek ismi. Columba, Latince ‘güvercin’ demek ve yüzyıllarca hem kız hem de erkek ismi olarak kullanılmış. 10’ncu yüzyıldan itibaren dört İskoç kralı Malcolm ismine sahipti. Malcolm X’ten dolayı son yarım yüzyılda Amerikalı siyahlar arasında da popüler bir isim oldu.

Margaret ismi ise eski Yunanca’da ‘inci’ anlamına gelen Margarita’dan geliyor. Onun da kaynağı Sanskritçedeki ‘Manyari’. Dördüncü yüzyılda katledilen Azize Margaret’ten dolayı Ortaçağ Avrupa’sında bütün Hristiyan kültürlere yayıldı. Marjorie, Margareta, Gretel, Greta, Rita, Megan gibi versiyonları, Maggie, Mae, Marge, Meg, Peg, Peggy gibi kısaltmaları ile de sıkça karşımıza çıkan bir kadın ismidir.

Anthony ismi, antik Roma’daki ‘Antoni’ aşiretinden gelen bir isim. Mark Antony de bu aşirettendi. Bu ismi bütün Hristiyan dünyasında popüler yapan ise tarihteki ilk Hristiyan keşiş olan Mısırlı Aziz Antoni’dir. Fransız Antonin veya Antoine, İspanyol Antonio, Alman Anton versiyonları da var. Ortaçağda ise, İtalya’nın Padova kentinde yaşayan Portekizli Aziz Anthony nedeniyle yeniden popülerlik kazandı. Tony şeklinde kısaltılması çok yaygındır. ‘Neden Amerika’daki İtalyanların çoğunun adı Tony?’ diye İtalyanların hiç gülmediği bir şaka soruya konu olur. Yanıt, ‘İtalyan göçmenler gemilere bindiklerinde yakalarına takılan ‘to NY (New York’a doğru)’ yazısını yeni isimleri sanıp, Ellis Adasında isimleri sorulduğunda Tony dedikleri için’. Amerikan film endüstrisinde İtalyan kökenli Amerikalı mafya üyesi ismidir Tony. Şakayı her yerde yapmamak lazım.

Valentine, Latince ‘güçlü, zinde’ demek. 14 Şubat 269 yılında öldürülen Aziz Valentino, adını Sevgililer Gününe de veren azizdir.

Barbara, Yunancada ‘yabancı’ demek. Üçüncü yüzyılın ortalarında Hristiyan olduğunu öğrenen pagan babası tarafından öldürülen (babasının da aynı anda çakan şimşekle öldüğüne inanılır) Yunan kökenli Santa Barbara nedeniyle Hristiyan dünyada popüler bir isim olmuş.

Antik Latin ve Yunan kökenli bazı ünlü isimler

Bizim ‘İskender’ dediğimiz ismin karşılığı olan Alexander veya Aleksander bunların en ünlüsüdür. Yunanca ‘halkın muhafızı’ gibi bir anlamı var. Büyük İskender ile çok erken çağda küresel şöhret yakalamış bir isim. Alex, Lex gibi kısaltmalara uğrar. İskoç versiyonu olan ‘Alec’, İspanyol versiyonu olan Alejandro’nın yanı sıra Alexandria (İskenderiye) şeklinde kadın ismi olarak da sıkça rastlanır. Alexandr ismini taşıyan Rus erkeklere genelde ‘Saşa (sasha)’ diye hitap edilir. Ancak kızlarda Alexandra ismi yaygınlaştıkça, bu ismi taşıyan kızlara da Sasha adı takılmaya başlandı.
Hollanda ve bazı İskandinav kökenli toplumlardan olanlar İskender ismini Sander şeklinde taşırlar. Bazı Güney Avrupa kökenlilerde ise bu kısaltma Sandro şeklinde karşımıza çıkıyor. İskender’in kısaltmasının kız versiyonu ise ‘Sandra’. Sandra adının ise Sandy şekline dönüşmüş bir versiyonu daha var.

Leon’ Yunanca ‘arslan’ demek. Müslüman yoğunluklu coğrafyadaki genel karşılığı ise ‘Esat’. Bu isim Latince’ye ‘Leo’ olarak geçti ve Roma’dan Avrupa’nın her köşesine yayıldı. Yunanca ‘Leonidas’ ise ‘Arslanoğlu’ anlamına geliyor. Arslan’ın Ermenice karşılığı ise Levon.

Leonard ise bizim halk dilindeki ifadeyle ‘aslan parçası’ gibi bir anlama geliyor. Leo, Lennard, Lenny versiyonları da var. Bu isim Latin dillerinde ise ‘Leonardo’ olaral geçer. Lionel ise ‘Leon’un Fransızca evreninde yaşı genç ‘Leon’lar için kullanılan versiyonun zamanla bağımsız bir isme dönüşmesiyle karşımıza çıkan aynı anlamda bir başka isim. ‘Leona’ da, Leo’nun kadın versiyonu. Leonard demişken, Penny ismi de Homeros’un destanında Odysseus’un eşinin adı olan Penelope‘un halk dilinde kısaltılmış versiyonu.

Olivia, Latince ‘Zeytin ağacı’ demek. Bu şekilde ilk kez kullanımı ve ünlenmesi Shaekspeare’in 12’nci Gece oyunuyla olmuş. Oliver ise bu ismin erkek versiyonu. 17’nci yüzyılda askeri diktatör Oliver Cromwell nedeniyle Anglo Sakson dünyada popülaritesi düşmüş, 19’ncu yüzyılda ise Charles Dickens’in Oliver Twist romanıyla yeniden yükselmiş bir isim. Oliver isminin Amerikan kültüründe kısaltılmış lakabı ise ‘Noll’.

Roma’da ‘orman’ anlamına gelen ‘Silva’dan gelen Silvius da özellikle kadın versiyonu ‘Silvia’ ile yaşayan bir isim. Silvio şeklinde erkek ismi de var. Silvia, Roma’yı kuran Romulus ve Remus’un anneleriydi. Altıncı yüzyılda Azize Silvia ile özellikle İtalya’da yaygınlaştı. Shakespeare bu ismi İngiliz evrenine taşıyan kişi oldu. İngilizcede daha çok Sylvia şeklinde yazılıyor.

Dennis, Denis veya Dennys, Yunan mitolojisinde şarap tanrısı Dionysus’tan gelen bir isim. Denny, Deen, Den gibi kısaltmaları da kullanılır. Denise, Denisa, Deni, Denice, Deniece, Dione, ve Dionne gibi kadın versiyonları da var.

Eski Yunanca’da ‘zafer getiren’ anlamındaki Veronica veya Veronika’nın Latince ‘hakikat’ anlamındaki Veraiconica’dan geldiğini savunanlar da var. Nika, Nikki, Vera ve Ronnie gibi kısaltılmış versiyonlarına sahip kadınlar da çoktur.

Roma’nın ünlü aile adı Julianus’dan gelen Julian da çeşitli versiyonlarıyla popüler bir isim olarak varlığını sürdürüyor. Gençliği ima eden bir anlamı var. Fransız Julien, İtalyan Giuliano, İspanyol Julio (Hulyo) gibi versiyonlarının yanı sıra, Julia, Juliana, Julie gibi kadın isimleri olarak da karşımıza çıkar.

Zeus’un kızı Helen’in adı da popüler bir kız ismi. Rus kültüründe Alyona versiyonuyla yaygın. Rusça Yelena da aynı isim. Helene, Eleni, Alana gibi versiyonları da var.

Roma’nın savaş tanrıçası Victoria’nın adı karşımıza sıkça çıkar. Erkek versiyonu ‘Victor’dur. ‘Zafer’ isminin karşılığıdır. Vicky, Vickie, Vicki, Vic veya Tori şeklinde kısa formları da var. Yunan mitolojisinde ise savaş tanrıçası Nike’dir.

Ursula ‘uysal’ anlamına gelen Agnes (Hispaniklerde ‘Inez’ şeklinde karşımıza çıkar), ‘iyilikte güzellikte rakibe’ anlamındaki Emily, ‘sevimli’ yani ‘sevilmeye değer’ anlamındaki Amanda (Mandy şeklinde kısaltması da var) yaygın bazı Latince kökenli isimlerden bazıları…

Justin, Latince ‘adil’ anlamındaki Justinus’un İngiliz kültüründeki versiyonu. Justine (Adile) şeklinde kadın versiyonu da var.

Diana, Roma’da avcılığın, ormanların ve doğumun tanrıçası Diana’dan geliyor. Fransız versiyonu Diane de sıklıkla kullanılıyor.

Kadim Yunan kökenli bir isim olan Sofia da Batı dünyasında oldukça yaygın bir kız ismine dönüşmüş durumda. Türkçedeki anlamsal karşılığı ‘Bilge’ olabilecek bu ismin Sofie, Sonia ve Sonja gibi versiyonları da var.

Çeşitli kaynaklardan doğan bazı popüler isimler

Bazı isimler, aslında fiziksel özellikleri nedeniyle lakap olarak takıldıkları kişiler nedeniyle popülerleşmiş. Örneğin ‘Calvin’, aslında Latince kel demek. Protestan Reformasyonun liderlerinden Fransız teolog Jean Calvin’in (İngilizcede John Calvin) soyadı, Protestan dünyada popüler bir erkek ismi oldu.

Claude ise Latincede ‘topal’ demek. Ünlü bir Roma ailesinin soyadı oldu. 7’nci yüzyıldaki Aziz Claude’tan dolayı Hristiyanlar arasında isim olarak yayıldı. Ressam Claude Monet ile birlikte yeniden yaygınlık kazandı.

Melanie, Yunanca ‘koyu karanlık’ anlamından geliyor. Yunan mitolojisinde bir perinin adı olunca popüler bir kadın adı oldu. Melinda, Melania, Mel, Mindy, Melany gibi versiyonları da var.

Sosyal etkileşim de bir başka isim kaynağı. ABD’ye belli bir kültürden insanların adı olarak gelip, edebiyat, sanat veya kişisel ilişkilerle bir sonraki kuşakta farklı kültür kökenlilerin de benimsediği isimler de var.

Örneğin Alice’in Rus versiyonu olan Alisa, Yunan Mitolojisi kaynaklı ve erken dönem Yunanlı din şehidesi Larissa’dan gelen Larisa veya onun kısa formu ‘Lara’ son yıllarda popülerlik kazandı. Yunan mitolojisinde adı ‘barış’ anlamına gelen tanrıça İrene’nin Rusça söylenişi olan Irina da bunlardan biri. Üçüncü yüzyılda öldürülen aziz Tatyanus’un adının kadın versiyonu olan Tatyana ismi de Rus kökenliler dışında da kendine sahipler buluyor. Bir başka maktul aziz, Anastasius’un isminin kadın versiyonu olan Anastasia da bu şekilde yaygınlık kazanan bir başka isim. Gri’nin 50 Tonu romanının kahramanının adı olmasıyla bugünlerde tarihinin en popüler dönemini yaşıyor.

Slav kökenli Nadya veya Nadia da ABD’de oldukça popülerlik kazanan bir kız ismi. Fransız versiyonu Nadine olan bu ismin anlamı ‘umut’.

SusanSusanna, Suzy, İbranice kökenli bir isim ve ‘zambak’ demek. Sue şeklinde kullanıldığı da oluyor. Yine İbranice ‘menengiç ağacı’ anlamındaki ‘Elah’ da Batı dünyasına ‘Ayla’ şeklinde geçmiş. Heather, bizdeki Funda isminin karşılığı bir kız ismi. Daisy (Papatya), Rose veya Rosa (Gül), Jasmin (Yasemin), Lily (zambak), Violet (menekşe), Daphne (Defne) çiçek bahçesinden kadınlar için transfer edilen popüler isimlerden bazıları.

Scott, aslında ‘İskoçyalı’ anlamında bir soyadı iken isme dönüşmüş ve sonradan da İskoçya kökenli olmayanlar arasında da popülerleşmiş bir isim. Scot, Scotty, Scottie gibi versiyonları da var.

Bonnie, İskoç dilinin Fransızca ‘Bon’dan aldığı ve kadınlar için ‘hoş’, ‘alımlı’ anlamında kullandığı bir isim. 19’ncu yüzyılda İskoç göçmenlerle Amerika’ya taşınmış.

Bruce, İskoçların Amerika’ya kazandırdığı bir başka isim. Aslında Norman kökenli bir isim ve Fransa’daki Brix kentinin adı. 14’ncü yüzyılda İngilizlerden bağımsızlığı kazanan İskoç kahramanı Robert the Bruce (Brixli Robert) ile doğmuş bir isim. 19’ncu yüzyıldan beri İngilizce konuşulan dünyada popüler bir erkek ismi. Bruce Springsteen ile birlikte son çeyrek yüzyılda yeni bir popülerlik yaşıyor. Oscar, Keltik kültürde ‘aziz dost’ anlamına gelen bir isim.

Terence, İrlandalıların, ‘çete elebaşı’, ‘fitneci’ anlamlarına gelen ‘toirdhealbhach’ ifadesini Anglikanize etmeleriyle oluşmuş bir isim. Dini faaliyetlerinden dolayı bu şekilde adlandırılan İrlandalı azizler nedeniyle övünç kaynağı olarak İrlandalılar arasında popüler bir erkek adı olmuş. Amerika’da İrlandalı olmayanlar arasında yayılması ise ancak son yüzyılda oldu. Bu ismi taşıyanlara Terry diye hitap edilir genelde.

Kevin’ bir başka İrlandalı ismi. Orijinali, centilmen, yakışıklı anlamındaki Caoimhín. 20’nci yüzyıl Amerikasında İrlanda kökenli olmayanlar arasında da popülerleşti.

‘Asil’, ‘ulu’ anlamındaki Brian veya İrlandaca yazılışıyla Bryan, Vikinglerin İrlanda adasını işgalini engelleyen İrlanda kralı Brian Boru ile doğmuş bir isim. Bu nedenle İrlanda kökenliler arasında oldukça yaygın bir isim. Son dönemin bütün Amerikalılar arasında popüler bir başka İrlandalı ismi ise Ryan. İrlanda dilinde ‘küçük bey’ gibi bir anlama geliyor. Bu arada Rihanna’nın ise Ryan ile ilgisi yok. Bildiğimiz ‘reyhan’ın Bronx aksanlı bir telaffuzundan başka bir şey değil.

Siyah Amerikalılarda son yarım yüzyıldır başta Müslüman kültürü olmak üzere farklı kültürlerden isim edinme veya tamamen özgün bir isim uydurup sahiplenme eğilimi güçlendi. Aisha (Ayşe), Jamal (Cemal), Malik, Malaika (Melike), Imani (İman) bu trendin popüler isimleri arasında.

Popüler kültürün etkisi de isim dalgalanmalarında oldukça rol oynuyor. Örneğin, 19’ncu yüzyıl sonunda bir ara yaygınlaşılıp sonra kaybolan Samantha adı, 1960’lı yıllarda yayınlanan Tatlı Cadı dizisindeki Samantha karakteri ile bir anda en popüler kız isimlerinden birine dönüştü. Arya adı Game of Thrones dizisinin etkisi ile 2016 yılında en popüler kız isimlerinden biri oldu. Yine Obama’nın kızı Malia’nın adı da son yılların en popüler kız isimlerinden biri.

Eskiden çok sayıda kişiye az sayıda benzer isim verildiği için, bu kişileri ayırt etmek için lakaplar, kısaltmalar kullanılıyordu. Geleneksel isimlerin çok sayıda kısaltma veya farklılaşmış versiyonu olmasının temel nedeni bu. Ancak, özgün isimlerde ve farklı kültürlerden gelen isimlerdeki patlama, kısaltma veya lakap takma ihtiyacını da ortadan kaldırıyor. Sanatta, sporda, popüler kültürde, akademide, entelektüel yaşamda, iş dünyasında 100 yıl öncenin en açık fikirli Amerikalılarını bile şaşırtabilecek çeşitlilikte bir Amerikan isimleri kataloğu oluşmuş durumda.

Cemal Tunçdemir'e teşekkürlerimle...