Benimle evlenir misin?
AHVALİMİZ: Duydum ki eşcinsel evliliği (!) ile ilgili bir yasa tasarısı meclise getirilmek üzere imiş. Eee yaparsan bir homoyu sanat güneşi, aradan geçen zaman sosyalleşme adına kaçınılmaz sonuç olarak bu noktaya gelir de durur. Meseleyi bir de insan hakları kavramına sokarsan olacak sonuç legalleşen sapıklığın tescili olur. Peki birde bakanlığı olan aile denilen olgunun yani bu müessesenin içinde bulunduğu ahval nasıldır; hiç düşünen sorgulayan var mıdır? Düğünlerle, derneklerle kurulan, kutsal diye nitelendirilen bu yapının günümüz dünyasındaki durumu ne haldedir? Boşanmalar, aile cinnetleri gibi gündemlerle çaresizlik alametleri yaşıyan; evlat, yani gelecek yetiştiren bu kurumumuz homoların bile ait olmaya çalıştıkları normal diye nitelendirilen insanımızın evlilik ve aile yapısına bir göz atalım istedim. Herşey “ benimle evlenir misin?” diyerek başlar!Yasal olarak evlilik müessesesini kurmaya hak kazanmış bir kadın ve bir erkeğin karşılıklı bu rızalarını kanun ve toplum önünde beyan etmeleri ile aile kurumu tesis olunur. Bir kadın ile bir erkeğin nikah sözleşmeleri ile aile kurumuna adım atmaları usulen böyle iken asıl sorun evlenen bu çiftlerin ana-baba olmaya hazır olup olmadıkları olumlu cevap arzeden önemli bir konudur. Aile,insanlık tarihi boyunca var olan ve değişmeler karşısında sürekliliğini her zaman koruyan bir kurumdur.Bu güne kadar kurulmuş olan bütün medeniyetlerde,bütün hukuk sistemlerinde ve dinlerde toplumsal hayatı,birlik ve bütünlüğü sağlamaya yönelik düzenlemelerin esas objesi aile olmuştur.Hızla değişen dünyamızda insanın yaşayabilmesi ,bir bakıma en yakın çevresiyle olan ilişiklerine ve çevrenin kişilerin davranışları üzerindeki etkisini anlamasına bağlıdır.İnsanın en yakın çevresi evi ve ailesidir. Kişi veya aile olarak tüm insanlar,devamlı olarak değişen ,bir dünyada yaşamak ve bu dünyaya uyum sağlamak zorundadır.bir yandan sanayi ve teknolojideki değişikler aile yaşantısını da etkilemekte, kitle iletişim araçlarının da yardımıyla bu etkileşim artık çok hızlı olmaktadır.Nüfus durumunda,sosyal ve ekonomik yapıdaki değişmeler,doğrudan ve dolaylı olarak aileye yansımakta ve bunun sonucunda aile yaşamı devamlı olarak değişmektedir.Bu nedenle aile konusu işlenirken,ailenin durumu belirlenirken,ailenin içinde bulunduğu toplumdaki gelişme ve değişmeleri birlikte incelemek gerekmektedir.Ailenin bugünkü durumunu bilmek değişimleri izlemek için şart olmaktadır.Ancak bu sayede ;ailedeki değişimi analiz etmek, ailenin değişimine neden olan veya neden olacak faktörleri incelemek,aile refahını artırıcı yönde alınacak önlemlerin gerçekçi olmasına imkan sağlamak mümkün olacaktır. Aile ,insanoğlunun en derin eğitim etkilerini aldığı ,pek çok şeyler öğrendiği ve hayata hazırlandığı bir okuldur.Diğer yandan aile ,dünyaya masum ve boş bir kağıt özellikte gelen çocuğa hem ferdi hem de sosyal ve kültürel yönden kimlik kazandıran bir yerdir.Çocuğun şahsiyeti bir nevi aile eğitimi vasıtasıyla oluşmaktadır.Verdikleri eğitimle çocuklarının şahsiyetini çizen aileler ,dolayısıyla mensubu bulundukları milletinde şahsiyet ve kaderini çizmektedir.Bu sebepledir ki aile eğitiminin değeri ve sorumluluğu büyük önem arz etmektedir.En küçük toplum birimi olarak da tanımlanan aile insan yaşantısı içinde doğudan önce başlayan ve doğundan sonraki ilk gelişim yıllarından yaşamın sonuna değin etkinliğini sürdüren bir kurumdur.Ailenin çocuk üzerindeki etkilerinin kalıcı olduğu düşünüldüğünde aile kavramının önemi dağa da belirginleşmektedir.Çocuk ,bir topluluk içinde nasıl yaşanıldığını ailesinden görerek öğrenmektedir.Çocuk yetiştirmede amaç sağlıklı bir kişilik oluşturmaktır.Bütün toplumlarda aile kişiliğin ortaya çıkmasında ve gelişmesinde etkili olan ilk sosyal etkendir.İnsanın ihtiyaçlarına karşılık vermeyen bir aile yapısı,o insanın,dolayısıyla o toplumun temel yapı ve özelliğini de kısa veya uzun vadede derinden etkiler. ÖZÜRLÜ İNSAN, ÖZÜRLÜ TOPLUMAilenin dayandığı temel değer onun yansıyış şartları arasında insanın yaşam uzuvları olan beyin, kalp ile diğer organlar ve onların duyumları arasında ortaya çıkan uyumsuzluğu hatırlatabilir.Ki bu durumda olan insana özürlü diyoruz. Gerçi bu durumda olan insanlarda da normal insanlarda gördüğümüz organlar ,beden yapısı ve ihtiyaçlar küçük farklar dışında aynıdır. Fakat arada sırada bir ilişki kesikliği veya giderememe vb.. gibi durumlar söz konusudur. Tıpkı benzer şekilde ailenin dayadığı değer ile bu değerin yansıması gereken ortam ve şartlar arasında mütekabiliyet bir uyum ve uygunluk, bir ilişki eksikliği veya kesikliği söz konusu ise o taktirde ortada bir dizi önemli sorun var demektir. Bu sorunlar tıpkı bireyde olduğu gibi toplumun ifadelenmesinde de özürlülük içerir. Toplumun müsesseseleri arasındaki uyuşmazlık; sağlıklı olmayan, özürlü bir toplumunda alametlerini taşır.Türk toplumunun hayatiyetini koruması ve sürdürmesi belirtilmek istenen bu aile yapısına bağlıdır. Ancak bu aile yapısının dayandığı ve hayatiyetini sürdürmekte etkili olan değer ile onun yansıyacağı ortam ve şartlar arasındaki mesafe her geçen süre giderek açılmakta, en azından bulanıklaşmakta çeşitli lekelerin yansıdığı bir ortama dönüşmektedir. Bu durumu zaman içinde ve şartlara uygun olarak değerin yorumlanması olgusuyla karıştırmamak mecburiyeti vardır. İnsan yapısı gerekli değişikliğe veya ilerlemeye teşne bir varlıktır. Elbette aile kurumu toplumsal örgütlenme ve yapılanmada bunun dışında düşünülemez. Fakat insan aynı zamanda hafızası ve hatırası tarihi ve geçmişi olan bir varlıktır da. Bu yönüyle insan koruyucu, gözetici, sadık kısacası bazı değerlere sıkı sıkıya bağlı kalmak durumundadır ki insanın değişmeyen , kalıcı olana ilişkisi de buradadır. Başka bir söyleyişle insan ve toplum açısından zaman ve şartlar gereği belirli değişikliklerin olması gereklidir. Bu değişim isteği insanın fıtratında kaynağını bulan bir olgudur. Çünkü değişim insanın insan olarak iyiye güzele ve doğruya yönelmesiyle vazgeçilmeyecek bir süreç olarak kabul edilmelidir. Kaldı ki insan iyiye güzele ve doğruya yöneldiği anda kendi özünü,asıl insan olma olgusunu yavaş yavaş gerçekleştirmeye başlar. İnsan değişmeyen fıtratını değişen ortam ve şartlar bakımından tanımak,bu tanıyışına bağlı olarak da belli bir değişim içinde,yani sürecinde olmak durumundadır.Ahlaki idealin gerçekleştirilme kaynağı burada söz konusu edilmektedir. İnsan,değişmeyen değerlerini değişen şartlar ve ortama göre yeniden tanımlamakta,belirlemekte,anlamakta ve anlaşılır kılmaktadır. TEKLİFİMİZ; Evlilik aktini toplumumuzda kahir ekseriye belediyeler icra eder.Belediye nikah memurlukları nezdinde komiyonlar kurulmalıdır. İnsanların karı-koca olmaları ilk etapta özellikle cinsel dürtüleri açısından kolaylıklar içerir. Ancak cehaletin kol gezdiği ğlkemizde ana-baba olmaya talip insanlarından en azından “nasihat” kabilindende olsa toplumsal olarak ikaz edilmeleri gerekir.EVLİLİK SERTİFİKASI: Bürokrasiyi alabildiğine seven; saç kesme fiilinde bulunan bir berberden bile sertifika istemeyi ihmal etmeyen devlet yapımız…insan yetiştirmeye talip insanlarda yeterlilik vasfı aramayı es geçmiştir. Diyoruz ki; belediyelerdeki nikah memurlukları bünyesinde…evlenecek çiftler belirli bir süre için bir kursa tabi tutulmalıdırlar.İlişkilerin sıhhati açısından, psikolog ve eğitimciHukuk açısından, avukat ve emniyet görevlisiİnançlar açısından bir din görevlisi,İlla ki bir sağlık görevlisi… Koruyucu hukuk ve tıp açısındanda daha sonra ortaya çıkabilecek dramların önünü almaya yönelik olacak bu kurulun kararı bağlayıcı olmayıp tavsiyeler içeriğinde olmalıdır. Ayrıca Kurul çalışmalarına kaynak oluşturma amaçlı nikah yapacak çiftlerden kişi başına 25 er adet fidan ücreti alınmalıdır. Bu fidanlar ile şehirler bazında aile ormanları oluşturulmalıdır. İkinci evlilik yapacaklarda bu ağaç miktarı artırılmalıdır. Araçların bile belirli zamanlarda muayenelerini kanuna bağlayan devletimiz bu konuyu da bir şekilde prosedürlendirir herhal! Eşler ayrıca ilk beş yıl için hersene birer günlük tavsiye tekrarı hükmündeki etkinliğe gelmeleri sağlanmalıdır. Boşanmayı caydırıcı mahiyette çiftlere cezalar getirilmelidir. Bu ceza ise yine ağaçdikimine kaynak teşkil edecek düzeyde olmalıdır.
Ayrıva her beş yıllık evlilik sürelerinde evlilik teşvikleri verilmelidir. Belediye vergi indirimleri, banka kredi iskontoları gibi… 10-20-30-40-50 yıllık süreleri tamamlayan evliliklere devletimiz bir kısım cazip ödüllendirmelerde bulunmalıdır. Aynen yaşlılarıyla birlikte yaşayan ailelere yapılabilecek bir kısım jestler gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder