22 Kasım 2013 Cuma

HASRET İLE BEKLİYORUZ!

"garibanın sofrasında kral, bir baş soğan,
umut katık, makbuldür er doğan,
gülen yüzler için sallanan kaşık,
aç kalkan değil, keyiflidir doyan!"



LİDER mi YÖNETİCİ mi gerek ümmete?

Bin seneyi aşkın geniş bir zaman dilimi içinde hep şanlı devirler yaşamış ve hep güzelliklere açık bulunmuş şu mübârek dünyâ, bir-iki asır var ki, buhrandan buhrana sürüklenmekte ve çepeçevre rûhunu saran bunalımlarla inim inim inlemektedir.. özünden uzaklaşma bunalımı.. tabiat değiştirme bunalımı.. Milli, dînî ve târîhî değerleri inkâr ve tezyîf etme bunalımı.. 

ve eskilerin ‘kaht-ı ricâl’ dedikleri seviyeli insan, idâreci kadro ve lider kıtlığı bunalımı... 

Yakın geçmişi ve hâlihazırdaki durumu i’tibârıyla, şu karmakarışık dünyânın gerçek manada bir lider tanıyıp-tanımadığını bilemiyeceğim; bilebildiğim bir şey varsa o da, bizim dünyâmızda böyle bir liderin olmadığıdır. 


Hal o ki aslında lider bellidir. Hz. Resulullah! Ancak dini yapılarımız bir ruhbanlıktır peydah etmişler faili müphem şahsiyetleri kendilerine ulu kişiler olarak tayin etmişlerdir.

Evet, bir zamanlar, Merakeş’ten Orta Asya steplerine, oradan da Avrupa içlerine kadar çok geniş bir sahada mevcûdiyet ve ağırlığını hissettiren o tunç irâdelerin, o polat sînelerin ve o çelikten sadâların yerinde şimdi sinekler uçuşuyor.. evet, ateşböceklerinin yıldızlaştığı, sineklerin kartallaştığı bu tâli’sizler diyârında aslan inleri, tilki çalımlarıyla inliyor, bülbül yuvaları saksağanların elinde perişan ve her tarafta yarasalar şehrâyinler tertip ediyor... 

Süleyman çoktan göçüp gitmiş ve o muhteşem saltanatın yerinde iblisler satranç oynuyor.. yüreğe, irâdeye, rûha hasret gittiğimiz şu günlerde, şimdiye kadar yolları elli defa gidip pusuya takılmış yığınlar, bir yenisine takılabilecekleri vehmiyle köşeye sıkışmış ve ümitsizliklerini, hârika günler ve hârika şahıslarla giderebileceklerini düşlüyorlar. Bu simsiyah yalnızlıkta herkes karanlıklara esir ve herkes birbirine teslimiyet salıklamakta.. teb’a yol-iz bilmez, câhil ve onurlu yaşamanın acemisi.. hâkim güçler insafsız ve temettû’ avında.. ışığa uyananlar oldukça az -Allah irâdelerine fer versin- onların da çoğu beline kadar çamur içinde ve başları bulutlarda. 


Kitlelerin fikir semâları tersine dönmüş gibi; köstebek deliklerinde dolaşırken yıldızlararası seyâhat rüyâları görüyorlar. 

Hâsılı, bu koskoca dünyâ başıboşların elinde ve bir baştan bir başa Kuran'ın rehbersizliğinde hz. resulun lidersizliğinde kıvrım kıvrım... 

Lider den teye başarılı yöneticilere ihtiyacımız vardır. O yöneticiler ki, özüyle ve zâtî husûsiyetleriyle her zaman kendini hissettiren ve gönüllerde yaşamasını bilen bir şahsiyetlerdir. O, görünüşündeki inandırıcılığı, anlayışındaki derinliği, görüşlerindeki inceliği, ihâtasındaki genişliği, tespitlerindeki sağlamlığı.. öğrenme aşkı, öğretme istidâdı ve uhdesine aldığı her şeyin üstesinden gelebilme yeteneğiyle -istemediği halde- dikkatleri üzerinde toplayan, sevilen, sayılan, gözdeleşen, dolayısıyla da binlerin-yüz binlerin her zaman uğrunda ölmeye hazır oldukları bir seviye insanıdır. 

Yönetici yemesinde-içmesinde, oturup-kalkmasında, davranış ve muâmelelerinde hep dikkatli, hep temkinli ve hep emniyet telkin edicidir. Doğru düşünür, doğru konuşur, doğruluğu sever ve yalandan tiksinti duyar.. sînesi vefâ ile çarpar, gözleri samimiyetle açılır-kapanır ve her zaman güven ve i’timât soluklar... 

İdeal yönetici çevresine karşı güleryüzlü, saygılı, ciddi ve alabildiğine vakûrdur. Onun yanında bulunanlar yakınlığın lâubâliliğini görmez, uzakta kalanlar da uzaklığın mahrûmiyetini hissetmezler. Sorumluluğunu yüklendiği toplumun büyüklerini babası, küçüklerini evlâdı bilir ve bir kuluçka hassasiyetiyle, himâye ve şefkatine sığınan herkese bağrını açar, herkesi kanatlarının altına alır ve korur... Soluklarının duyulduğu dâire içindekilere şefkat ve alâkası o kadar engindir ki, ayaklar altındaki karıncalardan, göklerde uçuşan kuşlara kadar canlı-cansız her şey o incelikten aldığı nasiple şükrân çığlıkları atar ve iki büklüm olur, yerlere yüz sürer. 

O yönetici ki  vazifeşinâs, hasbî ve diğergâmdır. Sorumluluklarını yerine getirme mevzûunda, ne karşısına çıkan engellerin zorlu ve aşılmaz olması ne de imkânların genişliğiyle gelen yaşama zevki, rahat ve rehâvet onu yolundan döndüremez ve ona mükellefiyetlerini unutturamaz. Üzerine aldığı mesuliyetleri peygamberâne bir himmetle yerine getirir.. hep yürekten ve cansiperâne davranır.. sonra da yapıp ortaya koyduğu hizmetler karşılığında herhangi bir ücret ve mükâfât beklemeden çeker-yoluna gider. 

Hayalini kurduğumuz  yöneticilerimiz  üstün idrâki, cesâret ve kararlılığı, sabır ve metânetiyle her zaman çevresinin tek dayanağı ve ümit kaynağıdır. Süratli kararla isâbet, dikkat u temkinle cesâret, sabr u tahammülle atılganlık gibi zıtlıklar, onun sihirli dünyâsında birleşir, bütünleşir ve birbirinin tamamlayıcısı olurlar. Fetânetin aydınlatıcı tayfları altında yarınlar ve yarınlara âit hâdiseler, bugünkü vak’alar sırasına girer berraklaşır.. cesâret ve kararlılığı sayesinde, aşılmaz gibi görülen tepeler aşılır ve bütünüyle yollar düzlüğe erer.. tahammül ve metâneti karşısında olmazları olur hâle gelir, muhâller ve imkânsızlıklar toz-duman olur gider. 

Yönetici dediğin bir ahlâk ve fazilet kahramanıdır. O, merhamet ve yumuşak huyluluğuyla bütün canlıların çarpan yüreği, atan nabzı; cesâret ve yiğitliğiyle, millet ve ülkesinin yılmaz ve sarsılmaz muhâfızı; his ve gönül dünyâsıyla zayıfların en emîn sığınağı; tevâzû ve mahviyetiyle kapı kapı kovulmuşların biricik tesellî kaynağı; müsâmaha ve af atmosferiyle sendeleyip düşenlerin ve sürçüp sürçüp günâhlara girenlerin ümit çerağıdır. 

Yönetici öyle olmalı ki, adâletli olduğu zaman merhametli, merhametle coştuğu zaman da istikâmetlidir. İnsan ve insanca düşünceleri şefkatle kucaklarken, yılan ve çıyan deliklerini tıkamayı da ihmal etmez.. onun dünyâsında ne zâlimlerin toyu-düğünü ne de mazlûmların âh u efgânı hiç mi hiç işitilmez. O, elindeki keskin kılıcın bir yüzüyle kobraların başlarını alırken, diğer yüzüyle de bülbüllere yuva örme san’atını öğretir. 

Müslüman yönetici  Ağrı Dağı kadar mehâbeti, Lût Gölü kadar da haşyeti vicdânında duyabilen gariplikler halîtası bir ruh yapısına sahiptir. Ona sırf mehâbet noktasından bakanlar, aşılmaz bir zirve karşısında bulunduklarını hisseder, hayret ve hayranlıkla ürperirler.. onu, ötelerle irtibâtı, ihlâs ve samîmiyetiyle tanıma fırsatını bulanlar ise rûhânîlerden biriyle diz dize olduklarını sanır ve kendilerinden geçerler. 

Yıllar ve yıllar var ki, düşkünler diyârı şu mübârek ülke, taşıyla-toprağıyla, canlısıyla-cansızıyla, mü’miniyle-kâfiriyle hasretle inledi ve böyle bir liderin yolunu gözledi. 

Bu uğurda elli defa yalancı mumları güneş zannedip alkışladı.. yüz defa ateşböceklerini yıldız sanıp arkalarına düştü… ve bilmem kaç defa da kırk harâmîleri Kâbe yolcusu sanarak içlerine girdi. Öyle anlaşılıyor ki ümmetin ocağına yakılmış fitne ocağı yandığı sürece daha bir süre bu hicranlı arayış devam edecektir. 


Küfür sistemleri kendine şiar edinen, kafirleri dost edinen kişiler ise her ne kadar ağızlarından Kuran lafzını düşürmeseler de, alınları secdelerden kalkmasa da Müslümanları aldatmaya ençok meyilli kimselerdir. 

İsimleri, sıfatları Müslüman gözükselerde onlar ciğerimize yerleşmiş habis urlardır. 

Müslümanın imanlısı ve akıllısı olmak dileğiyle Rabbime emanet kalınız!

Fehmi Demirbağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder