7 Ocak 2014 Salı

film sinopsisi

İMPARATORLUĞA VEDA



Birinci Dünya Savaşının fırtınalı günleri tüm Osmanlı’yı sarsmıştır. 
Bitlis’li Sakine de Trabzonlu eşini Çanakkale Savaşı’nda kaybedenlerden biridir. Tüm olumsuzluklar üst üste gelmiş, savaş kaybedilmiştir.

Ancak Sakine, ayakta kalmak zorundadır. Çünkü oğlu onun yaşama sebebidir. Sakine ve oğlu Tahsin, Samsun yakınlarında bir köyde yaşamaktadırlar.

Ne var ki, bebekliğinden beri, annesinin anlattığı babasının kahramanlık hikayeleri ile büyüyen küçük Tahsin, babasının şehit olduğundan haberdar değildir. Sakine ona, Anafartalar kahramanı, Mustafa Kemal Paşa’nın yaveri olduğunu ve babasını yanından ayırmadığını, bu sebeple ziyaretlerine gelemediğini söylemiştir.

Tahsin, babasının hasreti ile yanıp tutuşmaktadır.

Tahsin’in tek derdi hasret değildir. Ayağındaki bir sakatlık nedeniyle düzenli olarak hastaneye gitmektedir.



Sakine, merkezdeki bu Amerikan hastanesinde hastabakıcılık yapmaktadır.

Sakine’nin köyü, bir Rum köyünün hemen yanındadır. Bu köy, tehcir nedeni ile boşalmıştır. Köyde sadece kilisenin hizmetlisi, karısı ve küçük kız torunları Eleni kalmıştır.

Bir gün, Çanakkale savaşında aklını yitirmiş bir gazi tarafından kilise yakılır. Sakine de Rum hizmetlileri ve torununu evlerine alır.

 Bir gün bir haber alırlar: Mustafa kemal Paşa, Samsun’a gelecektir. Bu, milli mücadele yolunda bir adım olabilir, ama küçük Tahsin için Mustafa Kemal Paşa’nın gelişi başka bir anlam ifade etmektedir: Babasına kavuşmak!

Mustafa Kemal Paşa, hiç yanından ayırmadığı yaverini de muhakkak Samsun’a getirecektir.

Tahsin’in artık tek gündemi, babasıdır. Bir hafta boyunca sadece bu konuyu konuşur. Herkese babasına kavuşacağını söyler. Adına aşk diyemeyeceğimiz farklı duygularla sevdiği Eleni de bu sevince ortak olur.

Ne var ki, 18’i 19 Mayıs'a bağlayan gece çok uzun olacaktır. 

Ayağındaki hastalık nedeni ile üzülen Tahsin’e güç veren, biricik arkadaşı, hayat dolu Eleni aniden hastalanmıştır.

Tahsin, kendisi için bayram olması gereken bu gece, büyük bir üzüntü yaşamakta, her geçen dakika hastalığın ağırlaşmasıyla bu hastalık daha da artmaktadır.

Sabaha doğru, Bandırma Vapur’unun varma saati yaklaşırken Tahsin, annesine “Babamı sen karşılamaya git” der. “Ben, Eleni ile ilgilenirim…”

Sakine, içinde büyük bir umut, ama oğluna senelerce söylediği yalanın ağırlığı ile Samsun’a giderken, Bu gece, Tahsin’in büyüdüğü gece olacaktır.

Tahsin, annesinin söylediklerini, babasını, savaşları, babası şehit olan arkadaşları düşünür. Bir yakınını kaybetmenin ne demek olduğunu şimdiye dek sadece görmüş, ama hiç hissetmemiştir. Oysa şimdi belki de ilerde evlendiklerini hayal ettiği Eleni, tüm umutlarla beraber uçup gitmektedir. Devlet dağılmıştır. Köyün muhtarı, kuvayi milliyecileri sadece hayalperest olarak görmektedir.

Tahsin okuma yazmayı yeni öğrenmiştir. Babasına ulaşamasa da yazdığı mektupları okumak ister. Şimdiye dek sadece annesi okumuştur ona.

Mektupların durduğu yeri bilmektedir. Onları alır ama hayretle, annesinin mektup diye okuduğu kağıtlarda alakasız devlet yazışmaları bulunduğunu görür.

Eleni iyice fenalaşır. Tahsin mektupları bir yana bırakıp, arkadaşının yanına koşar.

Eleni, Tahsin’in kollarında hayata veda eder.



Sabah olduğunda, Mustafa Kemal, Samsun’a gelmiştir. Sakine iç sıkıntısı ile evine döner. Evdeki ağır havayı hemen anlar. Dede ve Nine, torunlarının üzerine kapanmış ağlamaktadırlar.

Tahsin, annesine bakar. Sakine, yol boyunca oğluna söyleyeceği mazeretleri düşünmüştür. Ama gördüğü manzara ona tüm bunları unutturur. Şaşkındır.

Tahsin annesine bakar. Sakine de oğluna.

Tahsin, elindeki mektubu kaldırır. Sakine, bunun eşinin şehit olduğuna dair gelen mektup olduğunu anlar. Birbirlerine bakarlar.

Sakine’nin şaşkın bakışları, nemlenen gözlere dönüşürken, üzgün olmasına rağmen Tahsin ağlamaz.

Anne ve oğul birbirlerine sarılırlar.

Umutlar tükenmiştir. Hem Tahsin’in babasına kavuşma umudu hem de vatanın kurtuluş umudu.

Ertesi sabah kontrol için Samsun’un yolunu tutarlar. Rutin kontroller yapılır. Tahsin her zamankinin aksine çok durgundur. Belki arkadaşını ve babasını kaybetmenin acısı belki de artık büyümüş olmanın verdiği ağırlıktan dolayı.

Hastanenin bahçesinde otururlarken, annesinin bir arkadaşı ile konuştuğu bir anda Tahsin usulca yerinden kalkarak  caddeye çıkar. İnsanlar telaş içinde sağa sola koşuşturmaktadırlar.

Tahsin sakince caddenin ortasında durur. O sırada Samsun dışından geldikleri hemen anlaşılan –Bandırma vapuru ile gelen- asker kıyafetli beş-altı kişi görür. On metre ileridedirler.

Tahsin onları görünce adeta canlanır ve göz yaşları içinde haykırır:

 Baba!

 Heyet, sesin geldiği yöne bakar. Tahsine doğru ilerlerler.

Mustafa Kemal Paşa, Küçük çocuğun önünde çömelir. Tahsin’in yanağını okşar.

 Babanı mı kaybettin çocuk?

Tahsin yaşlı gözlerle başını sallar.

Mustafa kemal Paşa’nın yüzünde buruk bir gülümseme belirir:

 Biliyor musun? Ben de… Umudunu kaybetme. Ben hiç kaybetmedim.

Mustafa Kemal Paşa, arkadaşları ile oradan uzaklaşırken Tahsin’in göz yaşları ile ıslanmış yüzünde bir gülümseme belirir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder