kalem; kale'm!
kalemime takat isterim rabbimden,
hançereme çığlık!
miras düştü yalnızlık,
hayatı çalınmış dedemden!
...
halim,
ahvalim,
hakikatim;
mekkeli yetimin dediği gibi;
"Dünya ile benim ne alakam var.
Ben, dünyada bir ağaç altında gölgelenip de,
bırakıp giden bir yolcu gibiyim."
...
barut gibiyim,
öfkeli,
göreli,
olup biteni,
bileyledim,
kalemimi,
kalemimi,
ençok,
birilerinin üstünü çizerken kullandım,
son günlerde,
içerlenmem ondan!
kahırlanmam!
...
bana bir şiirler oluyor,
sorsan herkes çok iyi,
bütün kötülüklerin,
müsebbibi ben,
aslıma bakarsan,
aslında tek tükenen,
ben ki harfiyyen!
...
kalem yazıyor,
gözler;
görmezden geliyor!
...
kalem,
yazdıkça,
kellem,
sadıkça,
yaban ellerde,
yalnızlık kulem,
dik duracak,
hüzün bulutlarıyla,
ben ki biçare ozan,
kalben sustukça...
....
ben sustukça,
takatsiz bırakma kalemimi,
rabbim!
konuşan,
dilimi!
...
yaşama sevincim,
çiziktirdiklerim...
...
kalem,
gölgem!
...
kalem; kale'm!
...
fehmi demirbağ
OKUMAK İSTERSENİZ;
KALEM SURESİ
Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla
1- Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.
2- Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin.
3- Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır.
4- Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.
5- Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler.
6- Sizden, hanginizin ‘fitneye tutulup-çıldırdığını.’
7- Elbette senin Rabbin, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir.
8- Şu halde yalanlayanlara itaat etme.
9- Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı.
10- Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık,
11- Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan),
12- Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar,
13- Zorba-saygısız, sonra da kulağı kesik;
14- Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye,
15- Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: “(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır” diyen.
16- Yakında Biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız.
17- Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.
18- (Bu konuda) Hiçbir istisna yapmıyorlardı.
19- Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela’ onun üstünü sarıp-kuşatıverdi.
20- Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi.
21- Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler.
22- “Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp-çıkın.”
23- Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler:
24- “Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın.”
25- (Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler.
26- Ama onu görünce: “Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız” dediler.
27- “Hayır, biz (herşeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık.”
28- (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: “Ben size dememiş miydim? (Allah’ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?”
29-Dediler ki: “Rabbimiz Seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz.”
30- Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar.
31- “Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız” dediler.
32- “Belki Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimiz’e rağbet eden kimseleriz.”
33- İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler.
34- Doğrusu, muttaki olanlar için Rableri Katında nimetlerle donatılmış cennetler vardır.
35- Öyleyse, Müslümanları suçlu-günahkar olanlar gibi (eşit) kılar mıyız?
36- Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
37- Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var?
38- İçinde, neyi seçip-beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye.
39- Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye.
40- Onlara sor: “Hangisi bunun savunuculuğunu yapacak?
41- Yoksa onların ortakları mı var? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, ortaklarını getirsinler.
42- Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler.
43- Gözleri ‘korkudan ve dehşetten düşük’, kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.
44- Artık bu sözü yalan sayanı sen Bana bırak. Biz onları, bilmeyecekleri bir yönden derece derece (azaba) yaklaştıracağız.
45- Ben, onlara süre tanıyorum. Elbette Benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır.
46- Sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, onlar, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar?
47- Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri yazıp duruyorlar?
48- Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.
49- Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşmasaydı, mutlaka yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı.
50- Fakat Rabbi onu seçti ve onu salih olanlardan kıldı.
51- O inkar edenler, zikri (Kur’an’ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. “O, gerçekten bir delidir” diyorlar.
52- Oysa o (Kur’an), alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder