KIR KAHVELERİ
Estiğinde rüzgar,
adı meltem mi nedir?
gittiğim kır kahvelerinde,
sigara kağıtlarına,
ya da peçetelere,
yazardım adını çoğu...
mazi ki beynimde ağu!
esintilerde savrulurdum!
...
bezgin bir garson,
sen ve yalnızlığım,
bir de fonda,
çatlak hoparlörden yükselen,
özensiz şarkılar...
manzarası olur muydu,
hatırlamam,
gittiğim kır kahvelerinin...
kahverengi fotoğraflardan gayrı!
...
hoş kalabalıkta olsa,
ben tenhalarda dururdum,
hoyratça önüme bırakılan,
ılık çay umman olur,
deminde kaybolurdum!
...
bir başıma oturduğum masamda,
her zaman sana yer olur,
bir de sana söylerdim.
mevsim farketmez,
senin çayın hep soğurdu.
sen hep susar,
bense hep konuşurdum.
gündem senle yoğun!
hararet yapardı suskunluğun!
...
Kayıp mısraların ülkesiydi,
kır kahveleri...
karaladığım satırları,
garsonlarına bırakırdım,
kır kahvelerinin...
bilinmez şair oluşum ondan!
...
gittiğiniz çamurdan yollara bir bakın,
bir ayak izi görürseniz,
benden bilin,
az önce ben geçtim o yoldan,
sizden önce,
oturmak için kır kahvelerine!
...
Bir de yazlık sinemalar vardı kardeşi,
kır kahvelerinin,
Kadir İnanır'ın Türkan Şoray'a,
sarıldığı sahneleriyle!
Anlatsam da kim inanır?
...
Her bir kır kahvesi,
birer ikişer,
senin yokluğuna karışalı çok oldu!
Şimdi yerlerine beton yapılar doldu!
...
Çayları...sorma!
Şimdi herşey gibi;
sallama oldu!
...
Dem;
Son dem!
Fehmi Demirbağ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder