FEHMİ DEMİRBAĞ
ECDAD'IN YOLUNDA
NASIL HEROTÜRK OLUNUR?
HEROTÜRK YEMİNİ
Allah’ın verdiği ömür nimetinin her bir anını
ailem için,ülkem için ve insanlık için en verimli şekilde değerlendirmeye;
insanlara,hayvanlara,bitkilere ve bütün
tabiata karşı saygılı olacağıma,
insanları dil,din,ırk gibi bir ayrımla ele
almayacağıma,
engelli insanlara karşı özürlü gibi
yaklaşmayıp kendimi onların yerine koyacağıma,
annemi, babamı, akrabalarımı ve
dostlarımı üzmeyeceğime,
dedikodu, gıybet, iftira gibi bozgunculuğa
sebep olacak davranışlardan uzak duracağıma,
her zaman iyiliğin yaygınlaşması adına
gayretkar olup, kötülüklerle mücadele edeceğime,
bana verilen her türlü emaneti bütün
cesaretimle muhafaza edeceğime,
bir söz verdiğimde canla-başla onu yerine
getirmek adına dirençli olacağıma,
ne pahasına olursa olsun asla yalan
söylemeyeceğime,
fenalıklardan uzak durmak için elime, dilime
ve belime sahip olacağıma,
gerçek kahramanlığın doğru, dürüst,
çalışkan,fedakar,hoşgörülü olmakta olduğuna kani olarak;
her zaman ve her yerde bir HEROTÜRK olacağıma
ANT İÇERİM.
GİRİŞ
Gittikçe artış eğilimi gösteren intihar,
yaralama, öldürme, cinayet, kapkaççılık, terör ve global savaş tehlikesi gibi
modern çağla birlikte azgınlaşan insanın varlığını tehdit ve yok etmeye yönelik
eylemlerin de dayatması ile birlikte din ve ahlak eğitimi, hem akademik hem de
pratik anlamda yeniden insanlığın gündemine girmiştir. Özellikle gençler
arasında İslamiyet’e ve manevi değerlere karşı büyük bir ilgi duyulmaya
başlanılmıştır.
Modernizmin
hayata getirdiği kolaylıklar, hatta bazılarının dine alternatif olarak gördüğü
bilim ve teknolojik gelişmeler, insanlara aradıkları mutluluk ve huzuru nihâî
olarak, tam manasıyla getirememiştir. Dünyadaki gelişme ve ilerlemeler hangi
düzeye ulaşırsa ulaşsın, bunlar insanı hiçbir zaman Allah’a ihtiyaç duymayacak
bir konuma getirememiştir. Çünkü Allah’a duyulan ihtiyaç dünyadaki gelişmelerden
bağımsız bir olgudur ve hiçbir şey bu ihtiyacın alternatifi değildir. Bu
yüzdendir ki, dünyanın en geniş imkânlarına sahip olmasına rağmen, Allah ile
bağını kopardığı için tam olarak içsel huzuru elde edebilenler görülmemiştir.
Dinden uzaklaşmak, Allah ile bağları koparmak, insanların genel ruh sağlığını
olumsuz etkilediği gibi, herhangi bir sebeple ruh sağlığı bozulanların da
iyileşmelerini güçleştirmiştir. Beşerî gözlem ve araştırmalara dayalı veriler,
bu tezi doğrular niteliktedir. Dinin ilâhî kaynaklı referansı olan Kur’an
âyetleri de, imandan yoksunluğun, iç huzuru ve kalbî rahatlıktan yoksunluğu
beraberinde getirdiğini vurgulamaktadır.
İnsanlar,
inançlarının sağlıklı ve tutarlı olması oranında dinin sunduğu içsel huzurdan
faydalanırlar. Allah’a bağlılıklarının yoğunluğu oranında ruh sağlığını bozacak
kaygı ve endişelerden uzak kalmayı başarabilirler. Allah’tan uzaklaştıkları ve
bu uzaklığın artması derinleşmesi oranında da bunalımlara, manevî kriz ve
elemlere maruz kalırlar. İnkârcılığın sonucunun meyvesinin bunalım, kaygı,
sıkıntı olacağı, ilâhî yasa tarafından tayin edilmiştir. Yüce Allah,
Kendi’sinden yüz çevirenlere, bu-nun bedelini, daha dünyadayken manevî elem
olarak tattıracağını vaat etmiştir. Kur’an öğretilerine göre, inkârcılığın sonucu
her zaman mutsuzluk ve huzursuzluk, manevî kriz ve bunalım seklinde ortaya
çıkacaktır. Dine yönelmenin dışında hiçbir terapi yöntemi, uğraş ya da yöneliş,
manevî tatminsizliğin yol açtığı ruhsal rahatsızlıkları tedavi edemeyecektir.
Asırlar buyunca biriken birikim ve bundan sonra gerçekleşecek gelişme ve
iler-lemeler, bilim ve teknolojiyi belki de daha ileriye götürecektir. Bu
gelişmeler, insana büyük maddî imkânlar ve kolaylılar sağlayacaktır. Ama bütün
bunlar, insanın manevî doyum ihtiyacının karşılığı olamamaktadır. Aslında her
çağa göre, o çağın maddî imkânlarından azami derecede yararlanan insanlar
çıkmıştır. Fakat bu maddî yararlanma, manevî açlık ihtiyacını gidermede hiçbir
işe yaramamıştır. Aksine sadece ve daha çok maddeyle ilişki içerisinde olmak,
manevî krizi ve açlığı daha çok artırmış, bunalım ve sıkıntıları
derinleştirmiştir, denilebilir. Nitekim Kur’an, kendilerine ihtiyaç duydukları
her türlü imkân verildiği halde, inkârın sıktığı, bunalttığı insanların
tasvirlerine yer verir.
İnsanlar çeşitli
sebeplerle, kalıtsal nedenlerle ya da olumsuz çevre koşul-larının etkisiyle ruh
sağlıklarını az ya da çok kaybedebilirler. İnançsızlık faktö-rünün de insanın
ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğu ileri sürülmek-tedir.
Dinî
referanslara göre, Allah’a iman, ruhsal rahatsızlıkların oluşmasını önleyen bir
faktör olmanın yanında, herhangi bir sebeple bozulan ruh sağlığının
iyileşmesinde de etkili olabilen bir güçtür. İnkâr ise, ruh sağlığına imanın
tam tersi bir etki yapar. Ruhsal rahatsızlıkların ortaya çıkmasını
kolaylaştırır, var olan ruhsal rahatsızlıkları da derinleştirir, tedavi
edilemez hale getirir. Kur’an’a göre insan doğası, hem kendisiyle ve dünya ile
hem de Yüce Allah ile ilişki-bağ kurmak üzere tasarlanmıştır. Allah ile ilişki
kurmaya yanaşmayan inkârcı kimselerin dengeleri manevî yaşamdan yana bozulduğu
için, ruh sağlıkları da bu durumdan etkilenmektedir. Kur’an’da, Allah ile olan
bağlarını koparan inkârcı kimselerin iç dünyalarının sıkıntılı ve bunalımlı
olduğunu tasvir eden birçok âyet vardır.
Dikkatinin kendine yöneldiği gençlik döneminde, ruh ve bedenden oluşan varlık yapısının farkına varan genç, içinde bulunduğu dünyanın sınırlılıklarına takılmadan kendini yerli yerine konumlandırabilmesi için, aşkın ve insanın varlık özüyle örtüşen evrensel değerler sistemine ihtiyaç duymaktadır. Fakat gençlik dönemindeki hakikat özlemi ve anlam arayışı, maddi değerlere ve haz kültürüne dayalı modern dünyada imkânsız gibidir.
Bu bağlamda İslam dini ve önderleri gençlere çok önem vermiş, yüce insani kemallere gençlik döneminde ulaşılabileceğini hatırlatarak, özel bir eğitim metodu sunmuştur.
Dikkatinin kendine yöneldiği gençlik döneminde, ruh ve bedenden oluşan varlık yapısının farkına varan genç, içinde bulunduğu dünyanın sınırlılıklarına takılmadan kendini yerli yerine konumlandırabilmesi için, aşkın ve insanın varlık özüyle örtüşen evrensel değerler sistemine ihtiyaç duymaktadır. Fakat gençlik dönemindeki hakikat özlemi ve anlam arayışı, maddi değerlere ve haz kültürüne dayalı modern dünyada imkânsız gibidir.
Bu bağlamda İslam dini ve önderleri gençlere çok önem vermiş, yüce insani kemallere gençlik döneminde ulaşılabileceğini hatırlatarak, özel bir eğitim metodu sunmuştur.
İslam’ın vazgeçilemez temel esaslarından biri
“Nesil güvenliği”dir. Eşsiz bir hayat nizamı olan İslam, ortaya koyduğu “Akıl, din, can, mal
ve nesil güvenliği” kuralı ile insanlık için asla vazgeçilemez olan bu beş
temel unsurun korunmasını kesin bir dille emretmiş, bunun temini için kesin
hükümler koymuştur.
Bilindiği üzere, insan hayatındaki hemen her türlü pozitif ve negatif davranışların kökleri, küçüklük ve gençlik dönemlerine kadar uzanır, oralarda gizlidir. Ailevî hayattan tutun da okul hayatına, çevre hayatına kadar. Bütün insanlar ilk yaratılışta İslam fıtratı üzere doğarlar; yetiştiricilerinin ellerinde muhtelif dinlerle yoğrulur, ama din farkı mahfuz, karakter değişimi diye bir şey söz konusu olmaz. Zira insanoğlu kendi mahiyetini değiştirmeye muktedir değildir. Efendimiz (s.a.a) de bu gerçeği: “Bir dağın yer değiştirdiğini duyarsanız inanınız; fakat bir insanın karakterini değiştirdiğini duyarsanız inanmayınız; çünkü karakter, yaratıldığı hal üzere olur.” sözleriyle ifade buyurmuşlardır. Bu yüzden gençlik döneminde oluşan karekteristik özellikler islam-i bir şekil bulmalıdır.
Bilindiği üzere, insan hayatındaki hemen her türlü pozitif ve negatif davranışların kökleri, küçüklük ve gençlik dönemlerine kadar uzanır, oralarda gizlidir. Ailevî hayattan tutun da okul hayatına, çevre hayatına kadar. Bütün insanlar ilk yaratılışta İslam fıtratı üzere doğarlar; yetiştiricilerinin ellerinde muhtelif dinlerle yoğrulur, ama din farkı mahfuz, karakter değişimi diye bir şey söz konusu olmaz. Zira insanoğlu kendi mahiyetini değiştirmeye muktedir değildir. Efendimiz (s.a.a) de bu gerçeği: “Bir dağın yer değiştirdiğini duyarsanız inanınız; fakat bir insanın karakterini değiştirdiğini duyarsanız inanmayınız; çünkü karakter, yaratıldığı hal üzere olur.” sözleriyle ifade buyurmuşlardır. Bu yüzden gençlik döneminde oluşan karekteristik özellikler islam-i bir şekil bulmalıdır.
İslam
toplumunda tertemiz bir fıtratla -yani İslâmî hakikatleri kabul etmeye meyilli
olarak- dünyaya geldiği kabul edilen yeni nesil, temiz fıtratı bozulmadan
manevî değerlerle büyütülmeli, helal lokma ve İslâmî terbiye ile eğitilmeli ve
böylece Kuran’ın ifadesiyle “göz nuru olacak bir nesil” yetiştirilmelidir.
Kuran-ı Kerim, Rahman'ın has kullarının; “Ey Rabbimiz! Eşlerimizden ve zürriyetimizden gözümüzün nuru olacak kimseleri bizlere ihsan eyle!” diye dua ettiklerini bildirmektedir. Gözlerimizin nuru ve sürûru, gönüllerimizi aydınlığı ve mutluluğu olacak genç nesil, dünya ve ahiret mutluluğuna vesile olan nesildir. Dualarında sık sık “ALLAH’ım!.. Eşlerimizi ve neslimizi bizim için bereketli eyle!” diye niyaz eden Peygamberimiz de (s.a.a.) de “Bereketli Nesil”in önemini ve değerini vurgulamaktadır.
“Yepyeni bereketli bir nesil” yetiştirme göreviyle yükümlü Efendimiz (s.a.a.), zulüm ve baskı asrı olan karanlık Orta Çağ’da, Cahiliyet Döneminde, dikenler ve ayrık otları arasında gerçekten gül gibi tertemiz pırıl pırıl bir nesil yetiştirmiştir.
Hz. Resulullah (s.a.a.) hayatını gençlere adamıştı. O, Rahmet Peygamberi olarak gençlere sonsuz sevgi, şefkat ve hoşgörü ile muamele ediyordu. O'nun getirdiği Yüce Dinin iman, cihad, takva, ihlâs, ilim, ubudiyet ve medeniyet anlayışı özellikle gençlerde derhal yankısını buluyordu. Gençler, İslâm'ı kabul etmeye yaşlılardan daha yakın idi.
Peygamberimizin bu görevi aynen eğiticiler içinde geçerlidir, mürebbiler nesilleri mahir birer usta gibi inşa etmeliler. Psikolojik ve sosyolojik zemine münasip bir yapılanmaya gitmeliler. Ayakları yerden kesilmiş his ve hevesleri birer fikir gibi algılayarak tatbik sahasına koymaya kalkışmamalılar. Bu arada belirtelim ki kuşaklar arası sıçramalara, yeni nesillerin öncekileri geçmesine, belki daha yerinde ifadesiyle –tıpkı bayrak devir teslimi gibi- onların yerlerine geçmelerine bilinçli bir şekilde müsaade etmeliler. Yaşça büyük olanlar, arkadan gelen daha kabiliyetli nesle geçiş hakkı tanımadan önce onları dengeli bir terbiyeden geçirmeli ki geçiş esnası ve sonrası saygıya ve o saygı üzerine kurulan manevî sisteme bir eksiklik gelmesin.
Gençlerde bazı eksiklikler ve kusurlar görenler, bunun sorumlularının sadece gençler olmadığını, bu konuda anne-baba, arkadaş, çevre, okul, sistem ve yönetimin olumsuz katkısı olabileceğini de göz önünde bulundurmalıdırlar. Kendi kusurlarını gençlere yükleyenler sadece kendilerini aldatmaktadırlar. Görevimiz; sevgili Peygamberimiz (s.a.a) gibi gençliğe kucak açmak, gençlerin maddî-manevî problemleriyle ilgilenmek, temel İslâmî prensiplerden taviz vermeden gençliğe destek olmak, gençlerin cesaretiyle yaşlıların deneyimini birleştirebilmektir.
Hz. Resulullah (s.a.a) “Ey gençler topluluğu” diye başlayan hadis-i şerifleriyle özellikle gençleri uyarıyordu. Gençler O'ndan aldıkları cihad aşkıyla Uhud Savaşı öncesinde Medine dışında savaşmak için can atıyorlardı. Resûl-i Ekrem’in (s.a.a) takdirine layık olan gençlik; Kitabımızda; “Rablerine iman eden genç adamlar” ifadesiyle takdir edilen Kehf Ashabı gibi imanlı, mücahid, ahlak ve fazilet sahibi, Hakkı haykırmaktan korkmayan cesur gençlik idi.
O’nun hadislerinde, “ALLAH’a kulluk içinde yetişen genç”, Cenab-ı Hakkın arşının gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet günü'nde arşın gölgesinde gölgelendirilecek ve ALLAH’ın özel ikramına layık olacak yedi seçkin grup arasında adaletli devlet başkanı’ndan hemen sonra ikinci sırada zikredilmektedir.
Dinamizm, fedakârlık, çalışkanlık, cömertlik, ahlak, hizmet, hicret, davet, tebliğ, cesaret… Hadislerde buyrulan örnek Müslüman gencin özellikleridir.
Müslüman genç, öncelikle kendisini tüm ilim silahlarıyla kuşandırır. Elde ettiği ilmî seviyenin yeterli olduğu kanaatine varmamalı, ilim yolunda hırslı, açgözlü ve son derece gayretli olmalıdır. İlim adamının bu psikolojik özelliği, hadiste işadamının psikolojik özelliğiyle karşılaştırılarak anlatılmakta, adeta ilmî doyumsuzluk tavsiye edilmektedir: “İki açgözlü kişi vardır ki doymaz: Biri ilim taleb eden... Diğeri de mal ve servet talep eden.” kendisini hem teknik, hem sosyal açıdan, hem tarihî hem de dinî açıdan iyi yetiştirir. Okulda istediği ölçüde alamadığı, bulamadığı ama mutlaka elde etmek zorunda olduğu ilmî ve manevî seviyeyi okul dışındaki özel çalışmalarda kitap, seminer, sohbet ve konferanslarda kazanmalıdır.
Müslüman gencin ikinci önemli özelliği de takvadır. O kendisini günahlardan uzak tutar, sürekli ALLAH’ın rızasını kazanmak için çalışır, riza-i ilahiye yakın ve şeytandan uzak olur. Onun tek bir hedefi vardır, ALLAH'a daha iyi bir kul olabilmek, bunun içinde tüm haramlardan sakınır ve tüm vacipleri de en güzel şekilde yerine getirir.
Müslüman genç uyanıktır, çabuk kandırılmaz, Müslümanların sorunlarını kendisine dert edinerek, çözüm için çabalar.
Genç adam; maneviyatın doruklarındadır, ALLAH’ın sevgisi ve aşkına ulaşmak için en büyük eğlencesi rabbiyle münacattır. Geceleri herkes uyuduğu zaman o uyanır ve aşkının ispatı olan gözyaşlarıyla sevdiğiyle konuşur. Çünkü yüce ALLAH’ın Hz. Musa’ya buyurmuş olduğu bu hadisi kutsiyi iyice kavramıştır: “Ey Musa! beni sevdiğini söyleyen ve sonra sabahlara kadar uyuyan ne kadar da yalancıdır, seven sevdiğiyle olup onunla konuşmak istemez mi?”
Kuran-ı Kerim, Rahman'ın has kullarının; “Ey Rabbimiz! Eşlerimizden ve zürriyetimizden gözümüzün nuru olacak kimseleri bizlere ihsan eyle!” diye dua ettiklerini bildirmektedir. Gözlerimizin nuru ve sürûru, gönüllerimizi aydınlığı ve mutluluğu olacak genç nesil, dünya ve ahiret mutluluğuna vesile olan nesildir. Dualarında sık sık “ALLAH’ım!.. Eşlerimizi ve neslimizi bizim için bereketli eyle!” diye niyaz eden Peygamberimiz de (s.a.a.) de “Bereketli Nesil”in önemini ve değerini vurgulamaktadır.
“Yepyeni bereketli bir nesil” yetiştirme göreviyle yükümlü Efendimiz (s.a.a.), zulüm ve baskı asrı olan karanlık Orta Çağ’da, Cahiliyet Döneminde, dikenler ve ayrık otları arasında gerçekten gül gibi tertemiz pırıl pırıl bir nesil yetiştirmiştir.
Hz. Resulullah (s.a.a.) hayatını gençlere adamıştı. O, Rahmet Peygamberi olarak gençlere sonsuz sevgi, şefkat ve hoşgörü ile muamele ediyordu. O'nun getirdiği Yüce Dinin iman, cihad, takva, ihlâs, ilim, ubudiyet ve medeniyet anlayışı özellikle gençlerde derhal yankısını buluyordu. Gençler, İslâm'ı kabul etmeye yaşlılardan daha yakın idi.
Peygamberimizin bu görevi aynen eğiticiler içinde geçerlidir, mürebbiler nesilleri mahir birer usta gibi inşa etmeliler. Psikolojik ve sosyolojik zemine münasip bir yapılanmaya gitmeliler. Ayakları yerden kesilmiş his ve hevesleri birer fikir gibi algılayarak tatbik sahasına koymaya kalkışmamalılar. Bu arada belirtelim ki kuşaklar arası sıçramalara, yeni nesillerin öncekileri geçmesine, belki daha yerinde ifadesiyle –tıpkı bayrak devir teslimi gibi- onların yerlerine geçmelerine bilinçli bir şekilde müsaade etmeliler. Yaşça büyük olanlar, arkadan gelen daha kabiliyetli nesle geçiş hakkı tanımadan önce onları dengeli bir terbiyeden geçirmeli ki geçiş esnası ve sonrası saygıya ve o saygı üzerine kurulan manevî sisteme bir eksiklik gelmesin.
Gençlerde bazı eksiklikler ve kusurlar görenler, bunun sorumlularının sadece gençler olmadığını, bu konuda anne-baba, arkadaş, çevre, okul, sistem ve yönetimin olumsuz katkısı olabileceğini de göz önünde bulundurmalıdırlar. Kendi kusurlarını gençlere yükleyenler sadece kendilerini aldatmaktadırlar. Görevimiz; sevgili Peygamberimiz (s.a.a) gibi gençliğe kucak açmak, gençlerin maddî-manevî problemleriyle ilgilenmek, temel İslâmî prensiplerden taviz vermeden gençliğe destek olmak, gençlerin cesaretiyle yaşlıların deneyimini birleştirebilmektir.
Hz. Resulullah (s.a.a) “Ey gençler topluluğu” diye başlayan hadis-i şerifleriyle özellikle gençleri uyarıyordu. Gençler O'ndan aldıkları cihad aşkıyla Uhud Savaşı öncesinde Medine dışında savaşmak için can atıyorlardı. Resûl-i Ekrem’in (s.a.a) takdirine layık olan gençlik; Kitabımızda; “Rablerine iman eden genç adamlar” ifadesiyle takdir edilen Kehf Ashabı gibi imanlı, mücahid, ahlak ve fazilet sahibi, Hakkı haykırmaktan korkmayan cesur gençlik idi.
O’nun hadislerinde, “ALLAH’a kulluk içinde yetişen genç”, Cenab-ı Hakkın arşının gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet günü'nde arşın gölgesinde gölgelendirilecek ve ALLAH’ın özel ikramına layık olacak yedi seçkin grup arasında adaletli devlet başkanı’ndan hemen sonra ikinci sırada zikredilmektedir.
Dinamizm, fedakârlık, çalışkanlık, cömertlik, ahlak, hizmet, hicret, davet, tebliğ, cesaret… Hadislerde buyrulan örnek Müslüman gencin özellikleridir.
Müslüman genç, öncelikle kendisini tüm ilim silahlarıyla kuşandırır. Elde ettiği ilmî seviyenin yeterli olduğu kanaatine varmamalı, ilim yolunda hırslı, açgözlü ve son derece gayretli olmalıdır. İlim adamının bu psikolojik özelliği, hadiste işadamının psikolojik özelliğiyle karşılaştırılarak anlatılmakta, adeta ilmî doyumsuzluk tavsiye edilmektedir: “İki açgözlü kişi vardır ki doymaz: Biri ilim taleb eden... Diğeri de mal ve servet talep eden.” kendisini hem teknik, hem sosyal açıdan, hem tarihî hem de dinî açıdan iyi yetiştirir. Okulda istediği ölçüde alamadığı, bulamadığı ama mutlaka elde etmek zorunda olduğu ilmî ve manevî seviyeyi okul dışındaki özel çalışmalarda kitap, seminer, sohbet ve konferanslarda kazanmalıdır.
Müslüman gencin ikinci önemli özelliği de takvadır. O kendisini günahlardan uzak tutar, sürekli ALLAH’ın rızasını kazanmak için çalışır, riza-i ilahiye yakın ve şeytandan uzak olur. Onun tek bir hedefi vardır, ALLAH'a daha iyi bir kul olabilmek, bunun içinde tüm haramlardan sakınır ve tüm vacipleri de en güzel şekilde yerine getirir.
Müslüman genç uyanıktır, çabuk kandırılmaz, Müslümanların sorunlarını kendisine dert edinerek, çözüm için çabalar.
Genç adam; maneviyatın doruklarındadır, ALLAH’ın sevgisi ve aşkına ulaşmak için en büyük eğlencesi rabbiyle münacattır. Geceleri herkes uyuduğu zaman o uyanır ve aşkının ispatı olan gözyaşlarıyla sevdiğiyle konuşur. Çünkü yüce ALLAH’ın Hz. Musa’ya buyurmuş olduğu bu hadisi kutsiyi iyice kavramıştır: “Ey Musa! beni sevdiğini söyleyen ve sonra sabahlara kadar uyuyan ne kadar da yalancıdır, seven sevdiğiyle olup onunla konuşmak istemez mi?”
İSLAMİ ALGIYA GÖRE GENÇLİK
Yüce Allahın en değerli nimetlerinden biri
olan gençlik, bir kişinin Allahın rızasını kazanmak ve Kuran ahlakına hizmet
etmek için çaba göstermeye başlayabileceği en verimli dönemlerden biridir. Kuran
ayetleri ve Peygamberimiz (sav)in hadisleri incelendiğinde, Kuran ahlakının
yayılmasında gençlerin öneminin büyük olduğu görülmektedir. Ayrıca Kuranda adı
geçen peygamberlerin ve onlarla birlikte iman edenlerin büyük çoğunluğunun da
gençlerden oluştuğu dikkat çekmektedir.
Gençlik, din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda yerleşmiş olan yanlış bir kanaate göre, gelişigüzel geçirilen yılların, çok kontrollü olmayan bir dönemin adıdır. Ya da sadece, insanların yaşlılık dönemleri için yatırım yaptıkları; diğer bir deyişle geleceklerini garantiye aldıkları, eğitimlerini ve kariyerlerini tamamladıkları dönemdir. Elbette insan yaşamında bütün bunların yapılması, doğal olarak gençlik dönemine denk gelmektedir. Ancak gençlik dönemini tüm bunlardan daha önemli kılan, gerçekte yaşlılık dönemi için değil, ölümden sonraki sonsuz hayat için çaba gösterilecek bir dönem olmasıdır. Bu nedenle fiziksel ve zihinsel sağlığın yerinde olduğu, en zinde ve enerjik olunan gençlik yılları, insanların din ahlakına en çok hizmet edebilecekleri, aklederek, tefekkür ederek nimetlerin şükrünü en fazla verebilecekleri çok değerli yıllardır.
Gençlik aynı zamanda kişilik yapısının oluştuğu, iyi ve kötü alışkanlıkların kazanıldığı bir dönemdir. Bu dönemde insanlar, din ahlakından uzak yaşayan bir toplumda yerleşmiş olan alışkanlıklara, yapıya ve düşünce sistemine henüz tam olarak adapte olmamıştır. Bir kimlik oluşturma aşamasında oldukları için, Yüce Allahın hidayet vermesiyle, Allahın emir ve yasakları doğrultusunda en güzel ahlak modelini hayata geçirebilirler. İşte tüm bu nedenlerle, Yüce Allah, Kuranda da bildirdiği üzere, mübarek kullarına genç yaşlarında dini tebliğ etme görevini ve peygamberliği vermiştir.
Hz. İbrahim
Kuranda genç yaşta Allahın elçilik göreviyle şereflendirdiği mübarek şahıslardan biri Hz. İbrahimdir. Putları ilah edinen müşrik kavmine dini tebliğ eden Hz. İbrahimin genç yaşta olduğuna Kuranda şöyle dikkat çekilmiştir:
Andolsun Allaha, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım. Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye. Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir dediler. Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik dediler. (Enbiya Suresi, 57-60)
Hz. İbrahim soyunu sürdürebilmek ve kendisinden sonra peygamberlik görevini devredebilmek için Yüce Allaha, kendisine bir çocuk vermesi için dua etmiştir. Sonsuz merhamet sahibi Rabbimiz de duasına icabet ederek ona Hz. İsmaili vermiştir. Hz. İsmail de daha çocuk yaşta olmasına rağmen Allaha imanı ve emirlerine olan itaati ile örnek bir Müslümandır.
Hz. İsa
Hz. İsa, Allahın dilemesiyle mucizevi bir şekilde babasız dünyaya gelmiş, aynı zamanda beşikte iken insanlara Allahın kendisini peygamber kıldığını bildirmiştir. Henüz otuz yaşında Allahın İncili vahyettiği Hz. İsa ve ona tabi olan yardımcıları Havariler de Allahın çok genç yaşlarda hidayet verdiği Müslümanlardır. Kuranda Hz. İsanın beşikte iken konuşması şöyle bildirilmektedir:
Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz? (İsa) Dedi ki: Şüphesiz ben Allahın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti. Anneme itati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı. Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de. İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri Hak Söz. (Meryem Suresi, 29-34)
Hz. Yahya
Hz. Zekeriyanın oğlu olan ve Hz. İsa ile aynı dönemde aynı kavme peygamber olarak gönderilen Hz. Yahya da Allahın küçük yaşta hidayet verdiği mübarek bir insandır. Henüz çocuk yaşlardayken kendisine nasip edilen hikmet Kuranda şöyle bildirilmektedir:
(Çocuğun doğup büyümesinden sonra ona dedik ki:) Ey Yahya, Kitabı kuvvetle tut. Daha çocuk iken ona hikmet verdik. Katımızdan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik (de verdik). O, çok takva sahibi biriydi. (Meryem Suresi, 12-13)
Hz. Yusuf
Hz. Yusuf; yaşamı, mücadelesi, uğradığı iftira ve zindanda geçirdiği yıllarla tüm müminler için hikmetli bir örnektir. Ona genç yaşta hidayet verildiği Kuranda şöyle bildirilmektedir:
Böylelikle Biz, Yusufu yeryüzünde (Mısırda) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik. Allah, emrinde galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler. Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. (Yusuf Suresi, 21-22)
Peygamberlerin yaşamına ve mücadelesine bakıldığında, onlara tabi olan ve Hak mücadelede onlara yardım edenlerin de oldukça genç oldukları görülmektedir.
Sahabeler ve Hz. Muhammed (sav)in Gençlere Verdiği Önem
Yüce Allahın kullarına gönderdiği son peygamberi olan Hz. Muhammed (sav), tüm insanları İslama davet etmiştir. Nitekim ilk Müslümanlar incelendiğinde, içlerinde toplumun her kesiminden insanların yer aldığı görülmektedir. Ancak, bu insanlar arasında gençler çoğunluktadır. Mekkenin önde gelen ailelerine mensup gençler, İslam dinine toplumun diğer fertlerini oluşturan kişilerden daha fazla ilgi göstermişlerdir. İslam ahlakını yayma konusunda Hz. Peygamber (sav)e asıl destek ve yardımcı olanlar bu imanlı gençlerdir. Peygamberimiz (sav)e ilk dönemlerde inanmış Müslümanlardan birkaç kişi, elli yaş civarında, bazıları otuz beş yaşın üzerinde, diğerleri ise otuz yaşın altında bulunuyordu. Tüm müminler için hikmetli birer örnek olan bu gençlerin faaliyetlerine birçok örnek vermek mümkündür. Tarihi kaynaklara göre;
Gençlik, din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda yerleşmiş olan yanlış bir kanaate göre, gelişigüzel geçirilen yılların, çok kontrollü olmayan bir dönemin adıdır. Ya da sadece, insanların yaşlılık dönemleri için yatırım yaptıkları; diğer bir deyişle geleceklerini garantiye aldıkları, eğitimlerini ve kariyerlerini tamamladıkları dönemdir. Elbette insan yaşamında bütün bunların yapılması, doğal olarak gençlik dönemine denk gelmektedir. Ancak gençlik dönemini tüm bunlardan daha önemli kılan, gerçekte yaşlılık dönemi için değil, ölümden sonraki sonsuz hayat için çaba gösterilecek bir dönem olmasıdır. Bu nedenle fiziksel ve zihinsel sağlığın yerinde olduğu, en zinde ve enerjik olunan gençlik yılları, insanların din ahlakına en çok hizmet edebilecekleri, aklederek, tefekkür ederek nimetlerin şükrünü en fazla verebilecekleri çok değerli yıllardır.
Gençlik aynı zamanda kişilik yapısının oluştuğu, iyi ve kötü alışkanlıkların kazanıldığı bir dönemdir. Bu dönemde insanlar, din ahlakından uzak yaşayan bir toplumda yerleşmiş olan alışkanlıklara, yapıya ve düşünce sistemine henüz tam olarak adapte olmamıştır. Bir kimlik oluşturma aşamasında oldukları için, Yüce Allahın hidayet vermesiyle, Allahın emir ve yasakları doğrultusunda en güzel ahlak modelini hayata geçirebilirler. İşte tüm bu nedenlerle, Yüce Allah, Kuranda da bildirdiği üzere, mübarek kullarına genç yaşlarında dini tebliğ etme görevini ve peygamberliği vermiştir.
Hz. İbrahim
Kuranda genç yaşta Allahın elçilik göreviyle şereflendirdiği mübarek şahıslardan biri Hz. İbrahimdir. Putları ilah edinen müşrik kavmine dini tebliğ eden Hz. İbrahimin genç yaşta olduğuna Kuranda şöyle dikkat çekilmiştir:
Andolsun Allaha, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım. Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye. Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir dediler. Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik dediler. (Enbiya Suresi, 57-60)
Hz. İbrahim soyunu sürdürebilmek ve kendisinden sonra peygamberlik görevini devredebilmek için Yüce Allaha, kendisine bir çocuk vermesi için dua etmiştir. Sonsuz merhamet sahibi Rabbimiz de duasına icabet ederek ona Hz. İsmaili vermiştir. Hz. İsmail de daha çocuk yaşta olmasına rağmen Allaha imanı ve emirlerine olan itaati ile örnek bir Müslümandır.
Hz. İsa
Hz. İsa, Allahın dilemesiyle mucizevi bir şekilde babasız dünyaya gelmiş, aynı zamanda beşikte iken insanlara Allahın kendisini peygamber kıldığını bildirmiştir. Henüz otuz yaşında Allahın İncili vahyettiği Hz. İsa ve ona tabi olan yardımcıları Havariler de Allahın çok genç yaşlarda hidayet verdiği Müslümanlardır. Kuranda Hz. İsanın beşikte iken konuşması şöyle bildirilmektedir:
Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz? (İsa) Dedi ki: Şüphesiz ben Allahın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti. Anneme itati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı. Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de. İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri Hak Söz. (Meryem Suresi, 29-34)
Hz. Yahya
Hz. Zekeriyanın oğlu olan ve Hz. İsa ile aynı dönemde aynı kavme peygamber olarak gönderilen Hz. Yahya da Allahın küçük yaşta hidayet verdiği mübarek bir insandır. Henüz çocuk yaşlardayken kendisine nasip edilen hikmet Kuranda şöyle bildirilmektedir:
(Çocuğun doğup büyümesinden sonra ona dedik ki:) Ey Yahya, Kitabı kuvvetle tut. Daha çocuk iken ona hikmet verdik. Katımızdan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik (de verdik). O, çok takva sahibi biriydi. (Meryem Suresi, 12-13)
Hz. Yusuf
Hz. Yusuf; yaşamı, mücadelesi, uğradığı iftira ve zindanda geçirdiği yıllarla tüm müminler için hikmetli bir örnektir. Ona genç yaşta hidayet verildiği Kuranda şöyle bildirilmektedir:
Böylelikle Biz, Yusufu yeryüzünde (Mısırda) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik. Allah, emrinde galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler. Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. (Yusuf Suresi, 21-22)
Peygamberlerin yaşamına ve mücadelesine bakıldığında, onlara tabi olan ve Hak mücadelede onlara yardım edenlerin de oldukça genç oldukları görülmektedir.
Sahabeler ve Hz. Muhammed (sav)in Gençlere Verdiği Önem
Yüce Allahın kullarına gönderdiği son peygamberi olan Hz. Muhammed (sav), tüm insanları İslama davet etmiştir. Nitekim ilk Müslümanlar incelendiğinde, içlerinde toplumun her kesiminden insanların yer aldığı görülmektedir. Ancak, bu insanlar arasında gençler çoğunluktadır. Mekkenin önde gelen ailelerine mensup gençler, İslam dinine toplumun diğer fertlerini oluşturan kişilerden daha fazla ilgi göstermişlerdir. İslam ahlakını yayma konusunda Hz. Peygamber (sav)e asıl destek ve yardımcı olanlar bu imanlı gençlerdir. Peygamberimiz (sav)e ilk dönemlerde inanmış Müslümanlardan birkaç kişi, elli yaş civarında, bazıları otuz beş yaşın üzerinde, diğerleri ise otuz yaşın altında bulunuyordu. Tüm müminler için hikmetli birer örnek olan bu gençlerin faaliyetlerine birçok örnek vermek mümkündür. Tarihi kaynaklara göre;
Peygamberimiz
(sav)in etrafındaki bu gençlerden,
* Hz. Ali, çok küçük yaşta Resulullaha tabi olmuş, kazandığı zaferlerin büyük çoğunluğunu da 20 ile 30 yaşları arasında gerçekleştirmiştir.
* 25 yaşlarında iken Habeşistana hicret eden Câfer b. Ebî Tâlibin, İslamı savunmak üzere Habeşistan hükümdarının, Hıristiyan din adamlarının ve saray erkanının huzurunda yaptığı hikmetli konuşma tarihe geçmiştir.
* Musab b. Umeyr 25 yaşında iken, I. Akabe biatından sonra Hz. Muhammed (sav) tarafından Medineye öğretmen olarak gönderilmiştir. Onun faaliyetleri sonucunda pek çok Medineli Müslüman olmuştur.
* Hz. Muhammed (sav) tarafından komşu hükümdarlara ve Arap kabilelerine gönderilen mektupların çoğunu Zeyd b. Sâbit adlı genç sahabe yazmıştır. Aynı zamanda komşu ülkelerden gelen mektupları tercüme etmek ve bunlara cevap yazmak için Hz. Muhammed (sav)in emriyle İbranice ve Süryanice öğrenmiştir. Vahiy katipleri arasında yer almıştır. Hz. Muhammed vefat ettiğinde ise Zeyd b. Sâbit henüz 21 yaşındadır.
* Ayrıca Peygamberimiz (sav)in etrafındaki bu gençlerin, ilk yıllarda Arap yarımadasının dışında da İslam ahlakının tanınmasında önemli katkıları olmuştur.
Hz. Muhammed (sav) gençlere çok büyük önem vermiş, vahiy katiplerini genellikle gençler arasından seçmiştir. Gençlerden öğretmenler tayin etmiştir. Gençleri, çoğu yaşlı sahabelerden oluşan ordulara komutan tayin etmiştir. Ve yine çoğu savaşlarda sancağı bizzat kendisi gençlere vermiştir. Peygamberimiz (sav)in çevresindeki gençlerden birinin şu sözleri rivayet edilir:
Cündüb İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor:
Biz erginlik çağına yaklaşmış bir grup genç Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdik. Kurânı öğrenmezden önce imanı öğrendik. Sonra da Kurânı öğrendik. Kurân sayesinde imanımız daha da arttı. (Kütübi Sitte, İman Bölümü Hadis 5961)
Firavun ve putperest kavmiyle örnek bir mücadele sergileyen Hz. Musa, içinde bulunduğu kavmi din ahlakına çağırmıştır. Bu çağrılar sonucu iman eden ve Hz. Musanın yardımcıları olan kişilerin de gençlerden oluştuğu Kuranda şöyle bildirilmektedir:
Sonunda Musaya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı... (Yunus Suresi, 83)
Hani Musa genç yardımcısına demişti: İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim. (Kehf Suresi, 60)
Ashab-ı Kehf, Kuranda Kehf Suresinde bildirilen, iman eden bir grup gençtir. Kehf Ehlinin mağaraya sığınmalarının nedeni dönemin baskıcı sisteminin oluşturduğu ortamdır. Kendi fikirlerini rahatça söyleyemeyen, doğruları anlatamayan, din ahlakını gerektiği gibi tebliğ etmeleri engellenen Kehf Ehli, çözümü bu toplumdan uzaklaşmakta bulmuştur. Kehf Suresi, Peygamberimiz (sav)in ve pek çok İslam aliminin pek çok yönüyle dikkat çektiği bir suredir. Kehf ve Rakim Ehlinden kıssaların aktarıldığı Kehf Suresinde, ahir zamana (hadislerde haber verilen, kıyametten önce yaşanacak olan dönem) işaret eden birçok ifade bulunmaktadır. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın? O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).
(Kehf Suresi, 9-10)
Bu ayette, ahir zamanda gençlerin büyük sorumluluklar yükleneceklerine, sapkın felsefelerle fikri bir mücadele yürütülmesinde, din ahlakının anlatılmasında ve insanlara yönelik zulmün kaldırılmasında gençlerin önemli görevler üstleneceklerine işaret ediliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), hadislerinde, ahir zamanda müminlerin başına geçecek, mübarek bir şahıs olan Hz. Mehdinin müjdesini vermiştir. Ahir zamanda Allahın, zulüm ve kargaşayla dolu olan dünyayı adaletle doldurmak ve İslam ahlakını yeryüzünde hakim kılmak için görevlendirdiği Hz. Mehdinin yardımcılarının da genç oldukları hadislerde haber verilmiştir:
Hükeym bin Sad şöyle der:
İmam Emirülmüminin Ali (as)ın şöyle buyurduğunu duydum:
Mehdi aleyhisselamın ashabı gençtir ve içlerinde yaşlı yoktur; ancak gözdeki sürme veya azıktaki tuz kadardırlar. Ve azıktaki en az şey, tuzdur.
* Hz. Ali, çok küçük yaşta Resulullaha tabi olmuş, kazandığı zaferlerin büyük çoğunluğunu da 20 ile 30 yaşları arasında gerçekleştirmiştir.
* 25 yaşlarında iken Habeşistana hicret eden Câfer b. Ebî Tâlibin, İslamı savunmak üzere Habeşistan hükümdarının, Hıristiyan din adamlarının ve saray erkanının huzurunda yaptığı hikmetli konuşma tarihe geçmiştir.
* Musab b. Umeyr 25 yaşında iken, I. Akabe biatından sonra Hz. Muhammed (sav) tarafından Medineye öğretmen olarak gönderilmiştir. Onun faaliyetleri sonucunda pek çok Medineli Müslüman olmuştur.
* Hz. Muhammed (sav) tarafından komşu hükümdarlara ve Arap kabilelerine gönderilen mektupların çoğunu Zeyd b. Sâbit adlı genç sahabe yazmıştır. Aynı zamanda komşu ülkelerden gelen mektupları tercüme etmek ve bunlara cevap yazmak için Hz. Muhammed (sav)in emriyle İbranice ve Süryanice öğrenmiştir. Vahiy katipleri arasında yer almıştır. Hz. Muhammed vefat ettiğinde ise Zeyd b. Sâbit henüz 21 yaşındadır.
* Ayrıca Peygamberimiz (sav)in etrafındaki bu gençlerin, ilk yıllarda Arap yarımadasının dışında da İslam ahlakının tanınmasında önemli katkıları olmuştur.
Hz. Muhammed (sav) gençlere çok büyük önem vermiş, vahiy katiplerini genellikle gençler arasından seçmiştir. Gençlerden öğretmenler tayin etmiştir. Gençleri, çoğu yaşlı sahabelerden oluşan ordulara komutan tayin etmiştir. Ve yine çoğu savaşlarda sancağı bizzat kendisi gençlere vermiştir. Peygamberimiz (sav)in çevresindeki gençlerden birinin şu sözleri rivayet edilir:
Cündüb İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor:
Biz erginlik çağına yaklaşmış bir grup genç Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdik. Kurânı öğrenmezden önce imanı öğrendik. Sonra da Kurânı öğrendik. Kurân sayesinde imanımız daha da arttı. (Kütübi Sitte, İman Bölümü Hadis 5961)
Firavun ve putperest kavmiyle örnek bir mücadele sergileyen Hz. Musa, içinde bulunduğu kavmi din ahlakına çağırmıştır. Bu çağrılar sonucu iman eden ve Hz. Musanın yardımcıları olan kişilerin de gençlerden oluştuğu Kuranda şöyle bildirilmektedir:
Sonunda Musaya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı... (Yunus Suresi, 83)
Hani Musa genç yardımcısına demişti: İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim. (Kehf Suresi, 60)
Ashab-ı Kehf, Kuranda Kehf Suresinde bildirilen, iman eden bir grup gençtir. Kehf Ehlinin mağaraya sığınmalarının nedeni dönemin baskıcı sisteminin oluşturduğu ortamdır. Kendi fikirlerini rahatça söyleyemeyen, doğruları anlatamayan, din ahlakını gerektiği gibi tebliğ etmeleri engellenen Kehf Ehli, çözümü bu toplumdan uzaklaşmakta bulmuştur. Kehf Suresi, Peygamberimiz (sav)in ve pek çok İslam aliminin pek çok yönüyle dikkat çektiği bir suredir. Kehf ve Rakim Ehlinden kıssaların aktarıldığı Kehf Suresinde, ahir zamana (hadislerde haber verilen, kıyametten önce yaşanacak olan dönem) işaret eden birçok ifade bulunmaktadır. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın? O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).
(Kehf Suresi, 9-10)
Bu ayette, ahir zamanda gençlerin büyük sorumluluklar yükleneceklerine, sapkın felsefelerle fikri bir mücadele yürütülmesinde, din ahlakının anlatılmasında ve insanlara yönelik zulmün kaldırılmasında gençlerin önemli görevler üstleneceklerine işaret ediliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), hadislerinde, ahir zamanda müminlerin başına geçecek, mübarek bir şahıs olan Hz. Mehdinin müjdesini vermiştir. Ahir zamanda Allahın, zulüm ve kargaşayla dolu olan dünyayı adaletle doldurmak ve İslam ahlakını yeryüzünde hakim kılmak için görevlendirdiği Hz. Mehdinin yardımcılarının da genç oldukları hadislerde haber verilmiştir:
Hükeym bin Sad şöyle der:
İmam Emirülmüminin Ali (as)ın şöyle buyurduğunu duydum:
Mehdi aleyhisselamın ashabı gençtir ve içlerinde yaşlı yoktur; ancak gözdeki sürme veya azıktaki tuz kadardırlar. Ve azıktaki en az şey, tuzdur.
MÜSLÜMAN-TÜRK AHLAKININ YAYILMASINDA
GENÇLERE DÜŞEN SORUMLULUK
Sonsuz hikmet sahibi Rabbimizin kullarına bir rahmeti olan gençlik, müminlerin şükrüne vesile olması gereken bir nimettir. Kuşkusuz bu nimeti Allah yolunda en hayırlı şekilde değerlendirmek gerekmektedir. Nitekim Allah Kuranda şöyle bildirmiştir:
Sonra o gün, nimetten sorguya çekileceksiniz. (Tekasür Suresi, 8)
Gençler, yeryüzünde güzel ahlakın yayılmasından, savaşların, zulmün, gözyaşının dindirilmesinden, Müslümanların yeryüzünde eziyet görmelerinden kendilerini sorumlu hissetmeli ve iyiliği emredip kötülükten sakındırma görevini üstlenmelidirler. Tüm bunların temelini oluşturan sapkın felsefelerle fikri anlamda mücadele etmeli, kendilerinden önceki salih müminlerin yaşamını örnek almalıdırlar. Sahabenin Hz. Peygamber (sav)e bağlılığını, ona sevgisini, itaatini örnek almalı, kendilerine Kuranı ve Peygamberimiz (sav)in sünnetlerini rehber edinmelidirler. Böylece dünyanın, çok yakın olan, aydınlık günlerine yaklaşılmasına mümin gençler bu çabalarıyla vesile olacaklardır.
Sonsuz hikmet sahibi Rabbimizin kullarına bir rahmeti olan gençlik, müminlerin şükrüne vesile olması gereken bir nimettir. Kuşkusuz bu nimeti Allah yolunda en hayırlı şekilde değerlendirmek gerekmektedir. Nitekim Allah Kuranda şöyle bildirmiştir:
Sonra o gün, nimetten sorguya çekileceksiniz. (Tekasür Suresi, 8)
Gençler, yeryüzünde güzel ahlakın yayılmasından, savaşların, zulmün, gözyaşının dindirilmesinden, Müslümanların yeryüzünde eziyet görmelerinden kendilerini sorumlu hissetmeli ve iyiliği emredip kötülükten sakındırma görevini üstlenmelidirler. Tüm bunların temelini oluşturan sapkın felsefelerle fikri anlamda mücadele etmeli, kendilerinden önceki salih müminlerin yaşamını örnek almalıdırlar. Sahabenin Hz. Peygamber (sav)e bağlılığını, ona sevgisini, itaatini örnek almalı, kendilerine Kuranı ve Peygamberimiz (sav)in sünnetlerini rehber edinmelidirler. Böylece dünyanın, çok yakın olan, aydınlık günlerine yaklaşılmasına mümin gençler bu çabalarıyla vesile olacaklardır.
GENÇLİK ANAYASASI
Gençlik bulunmaz bir nimettir. Hayatın en canlı olan bu dönemini İyi değerlendirmek ve iyi kullanmak gerekir.
1. Nasıl yaratıldığını ve seni kimin yarattığını bir düşün.
2. Varlığının ve hayatın amacını sorgula.
3. Dünya hayatının kısalığını anla.
4. Ölüm gerçeği ile yüzleş.
5. Ölümün yaşının olmadığını bil. Gençliğine güvenme.
6. Ölüm sonrasında ne olacağını düşün.
7. Sana verilen sınırlı ömrü nasıl kullanacağın ile ilgili seçimini yap.
8. Dinini öğren.
9. Dinî ve insanî sorumluluklarının bilincinde ol.
10. İbadetlerinde gönülden ve titiz ol.
11. Allah’ı çok an.
12. Dua et.
13. Sadece kendin için değil tüm insanlar için de dua et.
14. Tövbe et.
15. Hatalarından pişmanlık duy.
16. Ahlaklı ve faziletli ol.
17. Aklını işlet.
18. İhlâslı ol.
19. Güvenilir ol.
20. Fedakâr ol.
21. Çalışkan ol.
22. Öldürme.
23. Çalma.
24. Faiz yeme.
25. Yalan ve hileden uzak dur.
26. Zarafet sahibi ol.
27. Gıybet etme.
28. İnsanların kusurlarını arama.
29. Hüsnü zanda bulun.
30. Hataları örtücü ol.
31. Hakkı ve adaleti gözet.
32. İnsaflı ol.
33. Şahitlikten kaçınma.
34. Çirkin işlerden ve fenalıklardan uzak dur.
35. Nefsine hâkim ol.
36. Namuslu ve şerefli ol.
37. Hayâ sahibi ol.
38. Tevazu sahibi ol.
39. Güzel düşünüp güzel davran.
40. Helal ve Haramı gözet.
41. Boş ve lüzumsuz söz ve davranışlardan uzak dur.
42. Hayırlı işlerde yarış.
43. Güzel söz konuş.
44. Güler yüzlü ol.
45. Hayrı, iyiyi ve güzeli tavsiye et.
46. Sev.
47. Sevil.
48. Kin gütme.
49. Özrü kabul et.
50. Öfkelenme.
51. Kibirlenme.
52. Affet.
53. Şefkatli ol.
54. Barışı esas al.
55. Hoşgörülü ol.
56. Sabret.
57. Tevekkül et.
58. Kanaatkâr ol.
59. Sözüne sadık ol.
60. Dünya hayatının geçici zevklerine kapılma.
61. Yetimi, öksüzü, ihtiyaç sahibini gözet.
62. Yaptığın iyilikleri başa kakma.
63. Darlık anında dahi malından hayır yolunda harca.
64. Cömert ol.
65. Paylaş.
66. Yardımlaş.
67. Cesur ol.
68. Tedbirli ol.
69. İsraf etme.
70. Ailen ve akrabalarını gözet.
71. Komşularınla iyi ilişkiler kur.
72. Kadir-Kıymet bil.
73. Vefakâr ol.
74. Dinine, vatanına, milletine hayırlı bir insan ol.
75. Kendini geliştir, yetiştir.
76. İnsanlık meselelerine karşı duyarlı ol.
77. Müslüman kardeşinin derdini kendine dert edin.
78. Sadece kendin için değil, tüm insanlık için faydalı işler yapmaya çalış.
79. Varlığı zorunlu ve her türlü övgüye lâyık olan,
80. Eşi ve benzeri olmayan,
81. Mülk ve yönetimin sahibi olan,
82. Her şeye gücü yeten,
83. Yaratan, var eden,
84. Rahman ve Rahim Olan,
85. Affeden ve hataları bağışlayan, tövbeleri kabul eden,
86. Her şeyi gereğince bilen,
87. Her şeyi gereğince gören, işiten,
88. Her şeyi çepeçevre kuşatan,
89. İyilik ve lütfu sonsuz olan,
90. Böylesi yaşamaya elverişli bir dünya ve içinde çeşit çeşit canlılar yaratan,
91. Her sabah yeni bir günü yaratan ve seni yaşatan,
92. Görmeni, işitmeni, hissetmeni nasip eden,
93. Yürüyecek ayaklarını, iş görecek ellerini yaratan,
94. Barınacak bir yuva, yiyip içilecek rızıklar veren,
95. Hastalandığında sana şifa ulaştıran,
96. Dertlendiğinde deva ulaştıran,
97. Dualarına karşılık vererek kulu için en hayırlısını dileyen,
98. İyi ile kötüyü ayıracak akıl veren,
99. Sevmeyi, sevilmeyi mümkün kılacak kalp veren,
100. Rabbine şükret…
Gençlik bulunmaz bir nimettir. Hayatın en canlı olan bu dönemini İyi değerlendirmek ve iyi kullanmak gerekir.
1. Nasıl yaratıldığını ve seni kimin yarattığını bir düşün.
2. Varlığının ve hayatın amacını sorgula.
3. Dünya hayatının kısalığını anla.
4. Ölüm gerçeği ile yüzleş.
5. Ölümün yaşının olmadığını bil. Gençliğine güvenme.
6. Ölüm sonrasında ne olacağını düşün.
7. Sana verilen sınırlı ömrü nasıl kullanacağın ile ilgili seçimini yap.
8. Dinini öğren.
9. Dinî ve insanî sorumluluklarının bilincinde ol.
10. İbadetlerinde gönülden ve titiz ol.
11. Allah’ı çok an.
12. Dua et.
13. Sadece kendin için değil tüm insanlar için de dua et.
14. Tövbe et.
15. Hatalarından pişmanlık duy.
16. Ahlaklı ve faziletli ol.
17. Aklını işlet.
18. İhlâslı ol.
19. Güvenilir ol.
20. Fedakâr ol.
21. Çalışkan ol.
22. Öldürme.
23. Çalma.
24. Faiz yeme.
25. Yalan ve hileden uzak dur.
26. Zarafet sahibi ol.
27. Gıybet etme.
28. İnsanların kusurlarını arama.
29. Hüsnü zanda bulun.
30. Hataları örtücü ol.
31. Hakkı ve adaleti gözet.
32. İnsaflı ol.
33. Şahitlikten kaçınma.
34. Çirkin işlerden ve fenalıklardan uzak dur.
35. Nefsine hâkim ol.
36. Namuslu ve şerefli ol.
37. Hayâ sahibi ol.
38. Tevazu sahibi ol.
39. Güzel düşünüp güzel davran.
40. Helal ve Haramı gözet.
41. Boş ve lüzumsuz söz ve davranışlardan uzak dur.
42. Hayırlı işlerde yarış.
43. Güzel söz konuş.
44. Güler yüzlü ol.
45. Hayrı, iyiyi ve güzeli tavsiye et.
46. Sev.
47. Sevil.
48. Kin gütme.
49. Özrü kabul et.
50. Öfkelenme.
51. Kibirlenme.
52. Affet.
53. Şefkatli ol.
54. Barışı esas al.
55. Hoşgörülü ol.
56. Sabret.
57. Tevekkül et.
58. Kanaatkâr ol.
59. Sözüne sadık ol.
60. Dünya hayatının geçici zevklerine kapılma.
61. Yetimi, öksüzü, ihtiyaç sahibini gözet.
62. Yaptığın iyilikleri başa kakma.
63. Darlık anında dahi malından hayır yolunda harca.
64. Cömert ol.
65. Paylaş.
66. Yardımlaş.
67. Cesur ol.
68. Tedbirli ol.
69. İsraf etme.
70. Ailen ve akrabalarını gözet.
71. Komşularınla iyi ilişkiler kur.
72. Kadir-Kıymet bil.
73. Vefakâr ol.
74. Dinine, vatanına, milletine hayırlı bir insan ol.
75. Kendini geliştir, yetiştir.
76. İnsanlık meselelerine karşı duyarlı ol.
77. Müslüman kardeşinin derdini kendine dert edin.
78. Sadece kendin için değil, tüm insanlık için faydalı işler yapmaya çalış.
79. Varlığı zorunlu ve her türlü övgüye lâyık olan,
80. Eşi ve benzeri olmayan,
81. Mülk ve yönetimin sahibi olan,
82. Her şeye gücü yeten,
83. Yaratan, var eden,
84. Rahman ve Rahim Olan,
85. Affeden ve hataları bağışlayan, tövbeleri kabul eden,
86. Her şeyi gereğince bilen,
87. Her şeyi gereğince gören, işiten,
88. Her şeyi çepeçevre kuşatan,
89. İyilik ve lütfu sonsuz olan,
90. Böylesi yaşamaya elverişli bir dünya ve içinde çeşit çeşit canlılar yaratan,
91. Her sabah yeni bir günü yaratan ve seni yaşatan,
92. Görmeni, işitmeni, hissetmeni nasip eden,
93. Yürüyecek ayaklarını, iş görecek ellerini yaratan,
94. Barınacak bir yuva, yiyip içilecek rızıklar veren,
95. Hastalandığında sana şifa ulaştıran,
96. Dertlendiğinde deva ulaştıran,
97. Dualarına karşılık vererek kulu için en hayırlısını dileyen,
98. İyi ile kötüyü ayıracak akıl veren,
99. Sevmeyi, sevilmeyi mümkün kılacak kalp veren,
100. Rabbine şükret…
ŞEYH EDEBALİ'NIN OSMANLI DEVLETİNİN KURUCUSU
OSMAN GAZİ'YE VASİYETİ
Ey oğul, artık Bey’sin!
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana.
Güceniklik bize, gönül almak sana.
Suçlamak bize, katlanmak sana.
Acizlik bize, hoş görmek sana.
Anlaşmazlıklar bize, adalet sana.
Haksızlık bize, bağışlamak sana...
Ey oğul, sabretmesini bil,
vaktinden önce çiçek açmaz.
Şunu da unutma;
insanı yaşat ki devlet yaşasın.
Ey oğul, işin ağır,
işin çetin, gücün kula bağlı.
Allah yardımcın olsun...
Güçlüsün, kuvvetlisin,
akıllısın, kelamlısın!
Ama; bunları nerede,
nasıl kullanacağını bilmezsen
sabah rüzgarında savrulur gidersin.
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener.
Daima sabırlı, sebatlı ve
iradene sahip olasın!
Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi
değildir. Bütün bilinmeyenler, feth edilmeyenler,
görünmeyenler, ancak sen faziletli ve
ahlaklı olursan gün ışığına çıkacaktır.
Ey oğul ! Ananı , atanı say !
Bereket büyüklerle beraberdir.
İnancını kaybedersen ,
yeşilken çöllere dönersin.
Açık sözlü ol ! Her sözü üstüne alma !
Gördüğünü görme ! Bildiğini bilme !
Sevildiğin yere sık gidip gelme !
Ey oğul ! Üç kişiye acı :
Cahil arasındaki alime ,
zenginken fakir düşene,ve
hatırlı iken itibarını kaybedene.
Ey oğul! unutma ki,
yüksekte yer tutanlar,
aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklıysan mücadeleden korkma !...
OSMAN GAZİ'YE VASİYETİ
Ey oğul, artık Bey’sin!
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana.
Güceniklik bize, gönül almak sana.
Suçlamak bize, katlanmak sana.
Acizlik bize, hoş görmek sana.
Anlaşmazlıklar bize, adalet sana.
Haksızlık bize, bağışlamak sana...
Ey oğul, sabretmesini bil,
vaktinden önce çiçek açmaz.
Şunu da unutma;
insanı yaşat ki devlet yaşasın.
Ey oğul, işin ağır,
işin çetin, gücün kula bağlı.
Allah yardımcın olsun...
Güçlüsün, kuvvetlisin,
akıllısın, kelamlısın!
Ama; bunları nerede,
nasıl kullanacağını bilmezsen
sabah rüzgarında savrulur gidersin.
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener.
Daima sabırlı, sebatlı ve
iradene sahip olasın!
Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi
değildir. Bütün bilinmeyenler, feth edilmeyenler,
görünmeyenler, ancak sen faziletli ve
ahlaklı olursan gün ışığına çıkacaktır.
Ey oğul ! Ananı , atanı say !
Bereket büyüklerle beraberdir.
İnancını kaybedersen ,
yeşilken çöllere dönersin.
Açık sözlü ol ! Her sözü üstüne alma !
Gördüğünü görme ! Bildiğini bilme !
Sevildiğin yere sık gidip gelme !
Ey oğul ! Üç kişiye acı :
Cahil arasındaki alime ,
zenginken fakir düşene,ve
hatırlı iken itibarını kaybedene.
Ey oğul! unutma ki,
yüksekte yer tutanlar,
aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklıysan mücadeleden korkma !...
İmam-i Azamın oğluna nasihati
İmam-ı Azam hazretleri oğluna şu nasihatte bulunuyor: Ey oğlum; 500 bin hadis arasından seçtiğim şu 5 hadise uy.
* Amel ancak niyetledir. Ve bir kişiye ancak niyet ettiği vardır.
* Kişinin malayaniyi (manasız boş söz) terk etmesi İslamiyet’inin güzelliğindendir.
* Kendi nefsiniz için istediğiniz ve sevdiğiniz şeyi, din kardeşiniz için de istemedikçe hiç biriniz tam iman etmiş sayılmazsınız.
* Şüphesiz helâl belli, haram da bellidir. Allah güzeldir, ancak güzel şeyleri kabul eder.
* Müslüman, Müslümanlara eliyle ve diliyle zarar vermeyen kimsedir. Sen, Allah’ın azabından kork ve rahmetini um; ümit ve korku arasında ol. Fakat ümidin korkuya galip gelsin. Sıhhatli olduğun halde, korku ve rahatlık arasında sabit ol. Cenab-ı Allah hakkında hüsn-i zanda bulun. Oğlum! Bozuk itikatli olanlardan uzak olmanı, kalb-i selim sahibi olarak ölmeni isterim. Şüphesiz Allah (cc) Gafûr ve Rahîm’dir.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’ten,
Gençliğe Hitabe
Devlet ve
milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk,
vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz
elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'ân'ında
'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına
esaret... Ya dördüncüsü? .... Son yarım asır! ..
İşgâl
ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan
sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... İşte tarihinde böyle dört devre
bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık,
çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet
şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak
fışkırışını gözleyen bir gençlik...
Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay' hale getirecek bir çığlık kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız? ' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik... Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik... Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik... Emekçiye 'Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın! ' diyecek... Kapitaliste ise 'Allah buyruğunu ve Resûl emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın! ' ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik... Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezheb, ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençlik... 'Kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım! ' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur! ' fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak bir gençlik... Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispetle usûle, stratejiye uygun bir gençlik... Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik... Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik... Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara 'siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi! ' diyecek ve gerçek müslümanlığın 'nasıl'ını ve 'ne idüğü'nü her haliyle gösterecek bir gençlik... Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezayı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik... İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil! Allahın selâmı üzerine olsun... Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes! Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ... |
Atiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak
Âtiyi karanlık
görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak. Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle. İmânı olan kimse gebermez bu ölümle: Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.' Davransana... Eller de senin, baş da senindir! His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin? Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin. Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz? Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz? Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın? Esbâbı elinden atarak ye'se yapıştın! Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan. Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk! Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk! Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın? Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun. Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun! Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar; Me'yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez... En korkulu câni gibi ye'sin yüzü gülmez! Mâdâm ki alçaklığı bir, ye's ile sirkin; Mâdâm ki ondan daha mel'un daha çirkin Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman, Nevmid olarak rahmet-i mev'ûd-u Hudâ'dan, Hüsrâna rıza verme... Çalış... Azmi bırakma; Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma! Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş... Sesler de: 'Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş! ' Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından, Tek kol da yapışsam demiyor bir taraftan! Sâhipsiz olan memleketin batması haktır; Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır. Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar... Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var. Feryâd ile kurtulması me'mûl ise haykır! Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır! 'İş bitti... Sebâtın sonu yoktur! ' deme, yılma. Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma. |
||
Mehmet Akif Ersoy
|
HAZRET-İ
LOKMAN'IN OĞLUNA ÖĞÜTLERİ
Hazret-i
Lokman ilim ve hikmetiyle dillere destan bir zattır. Bunun içindir ki,
kendisine Lokman Hakîm, denmiştir. Hz. Lokman, ismi Kur'ân'da da geçen,
peygamber veya veli olduğu hakkında kesin bir bilgi bulunmayan bir mânâ
büyüğüdür.
İslâm
tarihinde Hazret-i Lokman'ın hikmetli sözleri, vecizeleri, öğütleri ve
tavsiyeleri meşhurdur.
Hafs bin
Ömer'in rivayetine göre, Hz. Lokman yanına bir torba hardal tanesi koyarak
oğluna öğüt vermeye başlar. Her öğüt verdikçe torbadan bir hardal çıkarır.
Sonunda torbadaki hardal tükenir ve oğluna da şöyle der:
"Ey
oğul, sana o kadar öğüt verdim ki, şayet bu öğütler bir dağa verilseydi, dağ
yarılırdı."
Hz.
Lokman'ın Saran ismindeki bu oğlu babasının verdiği bütün öğütlere uymuştu.
Lokman
Aleyhisselâmın hikmetli sözlerinin asıl kaynağı Kur'ân-ı Kerimdir.
O halde
Kur'ân-ı Kerimde yer alan bu öğütler tefsirlerde de genişçe bulunur. Cenab-ı
Hak, Hazret-i Lokman'ın dilinden bu sözleri şu âyetlerle (meâlen) beyan
buyurur:
Allah'a ortak koşma
"Hani Lokman oğluna öğüt verirken
demişti ki, 'Oğlum (ey oğul!) Allah'a ortak koşma. Muhakkak ki şirk pek büyük
bir zulümdür.
Allah her yaptığını ortaya çıkarır
"Oğlum, eğer yaptığın iş hardal tanesi
kadar bile olsa ve bir taş içine girse, Allah onu ortaya çıkarır. Muhakkak ki,
Allah en gizli işleri bütün inceliğiyle bilir, O her şeyden hakkıyla
haberdardır.
Namazını dosdoğru kıl
"Oğlum, namazını
dosdoğru kıl. İyiliği tavsiye et, kötülükten sakındır.
Başına gelene sabret. Şüphesiz ki bunlar uğrunda
azim ve sebat edilmeye değer işlerdendir.
Kasılarak yürüme, yavaş konuş
"Gururlanıp insanlardan yüzünü çevirme.
Yeryüzünde kasılarak yürüme. Çünkü Allah büyüklük taslayan ve övünenleri
sevmez.
"Yürüyüşünde mutedil ol. Sesini alçalt.
Seslerin en çirkini, şüphesiz ki, eşeklerin sesidir." Lokman Sûresi, 13-20.
TEFSİRDEKİ ÖĞÜTLER
Hazret-i Lokman'ın Kur'ân'da geçen
öğütleri, aynı sûrenin tefsirlerinde
genişletilerek verilir. Hazret-i Lokman'ın tefsirlerde geçen öğütlerinden ve
hikmetli sözlerinden bazıları şöyledir:
Takvayı esas al
Ey oğul!
Takvayı kendin için kârlı bir ticaret olarak
kabul et. Çünkü böyle ticaretler sonsuz kazançlar temin eder.
Merasimlere katıl
Ey oğul!
Cenaze merasimlerine katıl. İşretli düğün
merasimlerinden de uzak durmaya çalış. Çünkü cenaze sana âhireti hatırlatır;
düğün ise dünyaya çeker.
Horozdan geri kalma
Ey oğul!
Horozdan daha geri kalma. Çünkü sen uykunun
derinliklerinde iken, o dünyayı sese vererek insanları uykudan uyandırmaya
çalışır.
Tevbeyi geciktirme
Ey oğul!
Tevbeyi geciktirme. Çünkü ölüm ansızın
geliverir.
Cahille dost olma
Ey oğul!
Cahil kimselerle
dostluk kurma. Çünkü onunla dost olursan, kendi yaptıklarını senin hoş
karşıladığını sanır.
Allah'tan kork
Ey oğul!
Allah'tan hakkıyla kork. Kalbinin bozuk
olduğunu bildiğin halde başkalarının sana saygı göstermesi için takva ehli
olduğunu ihsas ettirme.
Susmak altındır
Ey oğul!
Şimdiye kadar susmaktan dolayı hiç pişmanlık
duymadım. Çünkü söz gümüşse, sükût altındır.
Günahlardan sakın
Ey oğul!
Kötülük ve günahlar senden sakındığı gibi,
yani işlemedikçe sana dokunmadığı gibi, sen de onlardan sakın. Çünkü kötülük
kötülüğü, günah da günahı çeker.
İlim meclislerine katıl
Ey oğul!
Âlimlerin meclisinde bulun. Hikmet ehlinin
sohbetlerini dinle. Çünkü Allah kuru toprağı yağmurla nasıl canlandırırsa,
ölmüş kalbleri de hikmetli sözlerle öyle diriltir."
Yalandan sakın
Ey oğul!
Allah, yalancının yüz suyunu kurutur, haya
duygusunu giderir. Ahlâksız kimsenin de sıkıntısı hiç eksik olmaz.
Ahmak adamdan uzak dur
Ey oğul!
Kayaları uzaklara taşımak, ahmak adama laf
anlatmaktan daha kolaydır.
Kendi işini kendin gör
Ey oğul!
Cahili vasıta olarak kullanmaktan, işini
gördürmekten uzak dur. Şayet akıllı birisini bulamazsan kendi işini kendin gör.
Kendi milletinin kızıyla evlen
Ey oğul!
Kendi milletinden olmayan bir kızla evlenme.
Aksi takdirde çocukların ileride sıkıntıdan kurtulamazlar.
Ey oğul!
Öyle bir zaman gelecek ki, sabırlı insanların
bile yüzü gülmez olacaktır.
Allah'ın anıldığı meclislere katıl
Ey oğul!
Katılacağın meclisleri kendin ara bul.
Allah'ın anıldığı meclisleri bulunca hemen oturuver. Çünkü âlim isen ilmin
artar, cahil isen yeni bir şeyi öğrenmiş olursun. Oraya inen rahmetten sen de
payını alırsın. Allah'ın anılmadığı meclislere hiç katılma. Çünkü âlim de
olsan, cahil de olsan zarar görürsün. Ayrıca oraya inecek olan İlâhî
gazaptan sen de nasibini alırsın.
Ey oğul!
Sofrana takva ehli mü'minleri davet et.
Tecrübe sahipleriyle istişare et
Ey oğul!
Her işinde ilim ve tecrübe sahibi kimselerle
istişare et, onların fikrini almaya çalış.
Takvadan bir gemi edin
Ey oğul!
Dünya dipsiz bir denizdir. Onda niceleri
boğulmuştur. Bunun için takvadan bir gemi edin. İçine îmânı yükle. Tevekkül
yelkeniyle açıl. Ancak bu şekilde selâmetle yol alır, sahile çıkarsın.
Kötü komşudan uzak dur
Ey oğul!
Nice ağır yükler taşıdım. Fakat kötü komşu
kadar ağır bir yüke rastlamadım. Nice acılar tattım, fakat fakirlikten daha
şiddetli bir acı tatmadım.
İlimden nasibini al
Ey oğul!
İnsan fakir de olsa ilim ve hikmetiyle
hükümdarların meclisinde yer alır.
Arkadaş seçimine dikkat et
Ey oğul!
Birisiyle dostluk kurmak istiyorsan, önce onu
öfkelendirecek bir şey yap. Şayet öfkeli iken sana insaflı davranırsa ona
yaklaş, insafsız davranırsa uzak dur.
Âhirete hazırlan
Ey oğul!
Dünyaya geldin geleli âhirete doğru yol
alıyorsun. Bunun için âhiret yurdu, sana dünya yurdundan daha yakındır.
Dilini duaya alıştır
Ey oğul!
Dilini 'Allah'ım, beni affet' demeye alıştır.
Çünkü öyle anlar vardır ki, o saatlerde Allah duaları reddetmez, istediğini
ihsan eder.
Borçlanmaktan uzak dur
Ey oğul!
Borçlanmaktan uzak dur. Çünkü borç, seni
gündüz zillete sürükler, gece de üzüntüye boğar.
Günah işlemeye cesaretin olmasın
Ey oğul!
Allah'tan öyle bir şey iste ki, günah
işlemeye cesaretin olmasın. Ve Allah'tan öyle kork ki, rahmetinden hiçbir zaman
ümidin kesilmesin.
Önce selâm ver
Ey oğul!
Bir cemaatin bulunduğu yere gittiğin vakit,
önce onlara İslâmın okunu at, yani selâm ver. Sonra bir köşeye otur, onları
konuşuyor halde görmedikçe sen de konuşma. Şayet Allah'ın zikrine dalacak
olurlarsa sen de onlara katıl. Fakat başka bir söze geçerlerse oradan ayrıl.
Kendini anla
Ey oğul!
İki dünyada mes'ut olmak istiyorsan, kendini
anla. Okuyup bilgili olmaya çalış. Çalış ki, bilenle bilmeyen bir olmaz.
Tembel olma
Ey oğul!
Tembel olma. Tembellik bedbahtlık alâmetidir.
Acele etme
Ey oğul!
Acele etme, acele şeytan işidir.
Güler yüz göster
Ey oğul!
Ahlâkını düzelt. Dostuna da, düşmanına da
güler yüz göster. Ancak değerin ve itibarın kırılacak derecede hareket etme.
Orta yolu tut
Ey oğul!
Her şeyin hayırlısı olan orta yolu tercih et.
Yolda dikkatli yürü
Ey oğul!
Yolda yürürken yüzünü gözünü oraya buraya
çevirme ki, gönlün vesvesede kalmasın.
Mecliste önce oturma
Ey oğul!
Bir cemaat içinde bulunduğunda onlar ayakta
iken oturma. Oturdukları zaman sen de oturuver.
Yollara tükürme
Ey oğul!
Bıyık ve sakalınla oynama. Parmağını burnuna
sokma. Yollara tükürme, sesli sümkürme. Elinle sinek kovalamayı terk et.
Az konuş
Ey oğul!
Sükût ve teenni ile hareket et. Az konuş. Çok
konuşmak, yanılmaya sebeptir.
Sözü fazla dağıtma
Ey oğul!
Konuşurken sözü fazla dağıtma. Aksi takdirde
şerefine zarar gelir.
Konuşurken başkalarını utandırma. Kaş göz
işareti yapma.
Güzel ve lâtif sözleri duymaya çalış. Fazla
hayrete düşme. Sözün tekrarlanmasını isteme. İnsanları güldürecek ve kendini
maskara edecek sözlerden sakın.
Atıp tutma
Ey oğul!
Kimse hakkında atıp tutma.
Fazla ısrar etme
Ey oğul!
Senden bir şey istendiği zaman, elinden
geliyorsa vermeye çalış. Birinden bir şey istediğinde de fazla ısrar etme.
Dinde tartışmaya girme
Ey oğul!
Dinle alakası olmayan meselelerde aksi vaki
ise tartışmaya ve münakaşaya girme.
Fakirliğini kimseye açma
Ey oğul!
Acizliğini ve fakirliğini hiç kimseye, hattâ
ailene dahi açma ki, onların yanında itibarın düşmesin, sözünü dinlemez
olmasınlar.
Hizmetçilerle şakalaşma
Ey oğul!
Hizmetçi ve benzeri kimselerle
şakalaşma. Çünkü
bunlarla şakalaşmak hakaret ve düşmanlığa
sebep olur. Onlara öyle muamele et ki, hem seni sevsinler, hem de senden
korksunlar.
Şiddetten sakın
Ey oğul!
Çocukları ve elinin altındakileri terbiye
ederken şiddetten sakın. Öfkelendiğin vakit vakarla geçiştirmeye çalış. Mümkün
olursa sövüp dövme ki, aksi takdirde onların gözünde mehabetin yok olur.
Kendini ve çocuklarını övüp durma.
Hayasız gençlerle ve o halde olan kız
çocukları ile ahbaplık etme. Çünkü dünya ve âhirette alçalmaya sebep olur.
Önce düşün
Ey oğul!
Bir kimse ile bozuşursan, dilini tut ve
makbul olan sözü söyle. Önce düşün, sonra söze giriş.
Herkesin değerini ve layık olduğu hürmeti
muhafaza eyle.
Azla yetin
Ey oğul!
Bir kimsenin davetinde bulunduğun vakit, azla
yetin. Dalkavukluk edip de o yemeği övmekle başkalarının yemeğini kötüleyip
tahkir etme.
Misafirlikte gözlerine dikkat et
Ey oğul!
Bir kimsenin evinde misafir kaldığın vakit
gözlerine dikkat et. Her tarafa bakıp durma. Durumuna vakıf olduktan sonra dine
aykırı da olsa sırrını ifşa etme.
Elini çek
Ey oğul!
Emanete hiyanetten elini çek.
Kimseye açma
Ey oğul!
Bir işe başladığın zaman, meydana gelmeden
önce kimseye açma ki, mahcup düşmeyesin.
Çok ver
Ey oğul!
Sadakayı çok ver. Mal sevgisini gönlünden
çıkar.
Razı ol
Ey oğul!
Doğru söyle, Allah'tan gelene razı ol.
Yemekte şunlara dikkat et
Ey oğul!
Yemekten önce ve sonra ellerini yıka. Bu hal
fakirliğini giderir, göze kuvvet verir.
Çok yemek kalbe katılık ve gaflet verir.
İbadette tembelliğe sebep olur.
Yemeğin başında Bismillah, sonunda
Elhamdülillah, ortasında da nimetin Allah'tan geldiğini düşün.
Tek elle ekmeği koparma. Bu hareket kibirli
insanların âdetidir.
Yemeğin başında ve sonunda bir parça tuz
yemek birçok hastalığa karşı devadır.
Lokmayı küçük tut ve iyice çiğne.
Misafir geldiği zaman mümkünse yemeği büyük
kaba koy, berekete sebep olur.
Yemek yerken önünden al, ekmeğin ve tabağın
ortasından alma.
Elinden ekmek ve yemek parçası düştüğünde al,
temizle ve öyle ye.
Sıcak olan yemeğe soğutmak için ağzınla
üfleme, soğuyuncaya kadar bekle.
Yemeği çabuk yeme.
Hurma ve kayısı gibi sayılabilir meyveleri
teker teker ye, çifter çifter yeme ve çekirdeklerini bir tarafa topla.
Yemek arasında çok su içme. Su içerken
bardağın içine bak. İçine uygunsuz bir şey düşmüş olmasın. Suyu içerken üç
nefeste içiver.
Yemeğe herkesten önce el uzatma.
Yemek esnasında güzel şeylerden bahset.
Sofrada bulunan arkadaşlarına ara sıra göz
ucuyla bak. Yemek ve ekmeği o tarafa sür.
Misafirler çekingen davranırlarsa üç defadan
fazla yemeleri için ısrar eyleme. Yemek yeme isteğin yoksa özür beyan eyle.
Dilini tut
Ey oğul!
İlim ve takva ehli veya herhangi bir sebeple
senden ileride bulunan bir kimsenin huzurunda dilini tut.
Dostlarını dinle
Ey oğul!
Senin iyiliğini isteyen dostlarının tavsiye
ve öğütlerini can kulağıyla dinle.
Doğru ol
Ey oğul!
Sözünde, işinde ve gidişinde doğru ol. Doğru
olan sözlerinin bile hayrete ve tereddüde sebep olacaksa, söyleme daha iyi.
Ümidini kesme
Ey oğul!
İnsanların gönlünü almaya çalış. Allah'ın
rahmetinden ümidini kesme.
İyi ol
Ey oğul!
Açıkta ve gizlide iyi olmaya çalış.
Varlık yokluktan, akıl sarhoşluktan iyidir.
Bir şeyi vaktinden önce isteme.
İçini süsle
Ey oğul!
İçini dışından daha çok süsle: İçin Hakkın,
dışın halkın baktığı yerdir.
Her yerde ve her zaman Allah'ı yanında hazır
nazır olarak bil.
Allah nazarında seni utandıracak işi bırak.
HAZRET-İ ALİ'NİN OĞLUNA NASİHATLARI
Sevgili
Peygamberimizin (a.s.m.) amcasıoğlu, torunlarının babası ve ilk Müslüman çocuk
şerefine sahip olan Hazret-i Ali (r.a.) Hicretten 22 yıl önce 600 tarihinde
Mekke'de dünyaya geldi. 661 yılında Kufe'de vefat etti. İlim ve hikmet dersini bizzat Peygamberimizden aldı.
Hazret-i
Ali Efendimiz, herkesçe cesaret ve kahramanlığıyla tanınsa da, onun en büyük
vasfı ilmi, takvası, dirayeti, veciz ve özlü konuşmasıdır. "Ben ilmin
şehriyim, Ali ise kapısıdır" hadis-i şerifi, Hazret-i Ali'nin ilminin
üstünlüğünü göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Halifeliği döneminde
valilere gönderdiği emirnameler, yüzyıllar boyu bütün Müslüman idarecilerin
kılavuzu olmuş, bu mektuplar elden ele, dilden dile dolaşmıştır.
Hazret-i
Ali'nin en kalıcı ve zamanımıza kadar gelen en güzel öğüt ve nasihatları oğlu
Hazret-i Hasan'a verdiği öğütlerdir. Hazret-i Ali'nin hutbe, mektup, emirname
ve özlü sözlerinin yer aldığı başta Nehcü'l-Belağa
olmak üzere, onun hakkında yazılan birçok kitapta oğluna verdiği bu
öğütler, esasta aynı olmak üzere, farklı ifade ve rivayetlerle derlenmiş,
biraraya getirilmiş; Hazret-i Hasan'ın şahsında bütün ümmetin istifadesine arz
edilmiştir.
Hayatımın son anlarındayım
Ey oğul!
Hayatımın son demlerindeyim. Günden güne
zayıflıyorum. Onun için sana bu öğütleri bildirmekte acele ediyorum. Çünkü
düşündüğüm bütün şeyleri sana söylemek için fırsat bulamadan ecelimin
gelmesinden, vücudum gibi hafızamın da zayıflamasından, heva ve heveslerin veya
dünya fitnelerinin benim nasihatımdan önce kalbine hâkim olmasından; bunun
neticesi olarak da huysuz bir ata benzemenden endişe ederek sana nasihatimin
bir kısmını yazıyorum.
İyi insanların izini takip et
Ey oğul!
Benim bu vasiyetimden edineceğin şeylerin en
hayırlısı, Allah'tan korkup Ona sığınmak, Onun sana farz kıldığı şeyleri yerine
getirmek, ecdadının ve geçmiş iyi insanların izini takip etmektir.
Ecdadını örnek al
Ey oğul!
Şimdi sen kendi nefsine nasıl güven ve
itimatla bakıyorsan, senden önce gelip geçen ecdadın da aynı şekilde
kendilerine güveniyorlardı.
Şimdi sen nasıl düşünüyorsan, onlar da öyle
düşünüyorlardı. Fakat neticede iyi ve
doğru şeyleri tuttular, vazifelerini noksansız yapmaya çalıştılar.
İşte onların neticede vardıkları şeyi ve
takip ettikleri yolda gitmek istiyorsan, onların baştan takip ettikleri yolu
aynen takip et. Fakat bu şüphelerini çoğaltmak ve düşmanlarını arttırmak için
değil, doğruyu ve hakikati anlayıp öğrenmek için olsun.
Allah'a sığın
Ey oğul!
Her hususta önce Allah'a sığın, Ondan başarı
dile. Seni şüpheye düşürecek veya bir kötülüğe itecek şeyleri terk et.
Kalbinin bütün kötülüklerden durulduğunu,
fikirlerinin toplandığını ve tek arzunun hakikat olduğunu görünce sana
söylediğim hususları düşünmeye başla.
Şayet bunlara sahip olduğuna emin değilsen,
karışık mevzulara girme. Aksi halde önünü göremeyen adam gibi olursun ki, her
an içinden kurtulması zor olan çukurlara, uçurumlara düşersin.
Böylece karanlıklar içinde, zulmetler
arasında boğulup mahvolmaya mahkûm olursun.
Önünü görmeden yürümek ve her an uçurumlara
yuvarlanmak tehlikesiyle karşı karşıya kalmak ise, İslâmı öğrenmeye çalışanlara
yakışmaz.
Her şey Onun elinde
Ey oğul!
Bu tavsiyelerimi dinle ve anla.
Her canlının ölümünü elinde tutan kim ise
yaşamasını elinde tutan da O dur.
Varlıklara can verip yaşatan kim ise
öldürecek olan da O dur.
Zenginleri fakir, fakirleri zengin yapan yine
O dur.
Her türlü belayı ve hastalığı veren de O,
şifa ve devasını veren de O dur.
Dünya taşıyla, toprağıyla, rengiyle,
şekliyle, ağaçlarıyla ve meyveleriyle O nundur, O nun takdiri üzerine hareket
etmektedir.
Ahiret Cennetiyle, Cehennemiyle ve bizim
bilmediğimiz daha birçok şeyleriyle O nundur.
Herşeyi Allah'tan bil
Ey oğul!
Bu hususta birinin bilmediğini görünce onu,
cehaletine say. İlimde ne kadar ilerlersen, bilmediğin birçok şey şüphesiz,
yine bulunacaktır. Zira düşünme ufkunun dışında, görme gücünün çok ilerisinde
bulunan nice şeyler vardır.
Allah bazı şeyleri sana öğretmişse, onu kendi
gücünle meydana getirip kazandığını zannetme. Çünkü sen, seni yaratan,
rızıklandıran ve seni en güzel bir surette meydana getiren Ulu Yaratıcıya
sığın.
İbadetin O nun için, aşkın O nun için, korkun
ve sevgin O nun için olsun.
Peygamberi önder olarak al
Ey oğul!
Peygamberin Allah hakkında bildirdiğini hiç
kimse bildirmedi ve bildiremez. Onu bir önder ve kurtuluş ordusunun kumandanı
olarak kabul et.
Allah'ın rızasını ara
Ey oğul!
İlâhî kudret karşısında kendi küçüklüğünü ve
zayıflığını düşünerek hareket et.
Onun karşısında acizliğini ve güçsüzlüğünü
düşün.
Her hususta Ona ihtiyacın vardır. Ona yönel,
rızasını dile.
Cezasından kork. Emirlerini yerine getirmeye
çalış. Çünkü O iyilikten başkasını emretmez.
Yasaklarından kaçın, çünkü O kötülükten
başkasını yasaklamaz.
Daha iyi bir yerde konaklamak isteyen kervan
gibisin
Ey oğul!
Dünyanın ve içinde bulunan her şeyin başka
bir yere göç edeceğini, âhireti ve orada insanlar için hazırlananları
bildirdim.
Bunlar hakkında senin ibret alman için bazı
misaller verdim. Bu misallerle senin kurtuluşunu ümit ettim.
Dünyayı bütün halleriyle bilen kimse,
kervanın içindeki bulunan bir yolcuya benzer ki, devamlı rahatı, temizliği,
havası daha iyi olan bir yerde konaklama hazırlığındadır.
Bunun için yolculuğun her türlü zorluk ve
sıkıntılarını, arkadaşlardan ve maldan ayrılma ıztıraplarını göze almış
bulunmaktadır. Çünkü o gittiği yerde daha iyi bir mesken bulacağından emindir.
Oralarda eski elemlerden hiçbirini
görmeyeceğini, rahat ve saadet içinde
yaşayacağını şeksiz şüphesiz bilmektedir.
Onun için kendisini buraya ulaştıran ve eski
yerinden daha iyi bir yer bahşeden Birisinden başka düşüncesi yoktur.
Dünyada kendisine verilen nimetlerle mağrur
olup sonunu düşünmeyen kimse ise, çok verimli bir topraktan, verimsiz, kıraç
bir toprağa göç etme mecburiyetinde kalan bir kervana benzer ki, onun için bu
göçten daha feci bir şey düşünülemez.
Herkesi kendin gibi bil
Ey oğul!
Kendini başkaları için ölçü kabul et. Diğer
insanları tıpkı kendin gibi tut.
Kendi nefsin için istediğin şeyi başkaları
için de iste.
Kendi nefsin için sevmediğin şeyi başkaları
için de sevme.
Kendine iyilik yapılmasını istediğin gibi
başkalarına da iyilik et.
Başkalarında kötü gördüğün şeyi kendin için
de kötü gör.
Başkalarına yaptığın şey kadar sana da
yapılırsa ona razı ol. Yaptığından fazlasını isteme.
Sana söylenmesini istemediğin şeyi sen de
diğerlerine söyleme.
Başkalarının seni nasıl görmesini istiyorsan,
sen de başkalarını öyle gör.
Kendini beğenme
Ey oğul!
Kendini beğenmek kesinlikle doğru değildir.
Kibir kalbin âfetidir.
Bütün gücünle çalış, malını senden sonra
gelecek mirasçılar için hazırlayıp biriktirme. Allah için bağışlanacak yerlere
dağıt.
Arzu ettiğin bir şeyi elde edersen onu
kendinden bilme.
Allah'a şükret ve Ondan her zaman kork.
Gücünün yetmediği şeylere karışma
Ey oğul!
Önünde, seni âhirete götürecek uzun bir yol
ve sıkıntılı günler var.
Dünya malından sana yetecek miktarını düşün
ve sadece onu al. Başkasını yüklenme. Zira ondan zarardan başka bir şey gelmez.
Gücünün yetmediği şeylere karışma.
Fakirleri görürsen onlara yardım et. Onlar
hem üzerindeki ağırlığı kaldırırlar, seni malın felaketinden kurtarırlar, hem
de ihtiyacın olduğu zaman (kıyamet gününde) onu sana geri verirler.
Gücün yettiği kadar sadakayı arttır. Eğer
böyle yapmazsan ihtiyacın olduğu zaman onu ararsın, fakat bulamazsın.
Dara düştüğün zaman sana geri vermek üzere,
zenginliğinde, senden ödünç isterse, isteyenleri reddetme.
İyi kimselerle düş kalk
Ey oğul!
İffeti muhafaza ederek çalışmak kötülükle
zengin olmaktan hayırlıdır.
İnsanın sırrını en iyi yine kendisi muhafaza
eder.
Bazı kimseler bulunur ki, kendi zararına
çalışır.
Çok konuşan, dostlarını gücendirir, düşünceli
olan insan iyi görür.
İyi kimselerle düş kalk ki, onlardan olasın.
Hayırsız kimselerden uzak dur ki, onlardan
ayrılmış olasın.
Haram ne kötü yemektir
Ey oğul!
Haram ne kötü yemektir. Güçsüzlere zulüm,
zulmün en çirkinidir. Tecrübe ettiğin şeylerin hayırlısı sana ibret verendir.
Alçak tabiatlı yardımcılarda, kötü zan sahibi dostlarda ihtiyar ve irade
yoktur.
Sakın inat bineği sana üstün gelmesin.
Sertlik gösterene yumuşak ol
Ey oğul!
Nefsini; kardeşin seninle irtibatı kestiğinde
onunla irtibata, sana yüz çevirdiğinde lütfa, pintiliğinde cömertliğe,
uzaklaştığında yakınlığa, şiddetlendiğinde yumuşaklığa, suç işlediğinde özür
dilemeye şevket.
Sakın bu hareketi yersiz,olarak yapma. Yahut
ehil olmayanlara yapma,
Dostunun düşmanını dost edinme ki, dostuna
düşmanlık etmiş olursun.
Kin ve kızgınlığını hazmet. Çünkü ben, sonu
bundan daha tatlı, daha lezzetli bir lokma görmedim.
Sana sertlik gösterene yumuşak ol ki, o vakit
o da yumuşasın.
Düşmanına iyi davran
Ey oğul!
Düşmanına iyilikle muamele et. Çünkü bu iki
zaferin biridir.
Kardeşinle münasebeti kesmek istesen dahi
geri dönülecek bir yer bırak. Belki birgün olur münasebete lüzum görülür.
Hakkında iyi düşünen kimsenin zannını
hareketlerinle tasdik et.
Aranızdaki samimiyete bakarak kardeşinin
hakkını zayi etme. Çünkü hakkını zayi ettiğin kişi hiçbir zaman senin kardeşin
olamaz.
Ailene iyi davran
Ey oğul!
Hiçbir zaman ailen sana halkın en kötüsü
olmasın. Kardeşin senden ayrılmaya, seninle beraber olmaktan kuvvetli olmasın.
Rızık: Sen ona gitmezsen, o sana gelir
Ey oğul!
Rızık ikidir. Birini sen ararsın, biri de
seni arar. Eğer sen ona gitmezsen o sana gelir.
İhtiyaç zamanında yumuşaklık, istiğna
vaktinde sertlik ne çirkin haldir!
Dünyadan sana olan vazife, ancak gideceğin
yeri yoluna koymaktır.
Elinden gidene üzülüyorsan, eline geçmeyen
şeylere de üzül.
Olmayanları olanlarla anla. Çünkü işler
birbirine yakındır.
Acıyı gördükten sonra öğütten ibret
alanlardan olma. Çünkü insan öğütle, hayvan dayakla terbiye kabul eder.
Nefsin arzularına uyma
Ey oğul!
Keder yüzünden gelecek sıkıntıyı sabır ve
metanet kuvvetiyle ve ilmi yakin elde ederek defet.
Gerçek dost, sen yokken seni tasdik edendir.
Nefsin arzularına uymak bir çeşit körlüktür.
Asıl garip, bir dosta sahip olmayan kişidir.
Hakka tecavüz eden kişi sapa yola girer.
Kifayet miktarı ile kanaat eden doğru yolu
bulmuş olur. Kötülüğü geciktir, çünkü onu ne vakit istesen yapabilirsin.
Akrabalarına hürmet et
Ey oğul!
Ahmak adamın seninle irtibatı kesmesi,
akıllıya kavuşmaya denktir.
Kudret değişince zaman da değişir.
Başkalarından naklen de olsa, gülünç şeyler
söylemekten sakın.
Akrabalarına hürmet et, çünkü onlar senin
kolunun kuvvetidir.
Ölmeden önce Allah'ı razı et
Ey oğul!
Önünde çıkılması ve geçilmesi pek güç bir
basamak vardır. Orada yükü hafif olanlar ağır olanlardan daha kolay geçer.
Üzerinden zorla geçenler çabuk geçenlerden daha zararlıdır. Bu basamağa ulaşan
her insan ya Cennete veya Cehenneme gider. Bu menzile ulaşmadan önce kendi
nefsine dön ve hesaba çekilmeden önce kendini hesaba çek. Oraya ulaşmada yolunu
düzelt. Ölümünden sonra Allah'ı razı etmek için sana hiç fırsat verilmez.
Herşeyi Allah'tan iste
Ey oğul!
Yerin ve göklerin içinde bulunan her şeyi
elinde tutan Zat, sana kendisinden istemek ve dua etme nimeti verdi. Duana
icabet edeceğine de söz verdi. Sana bir şey vermesi için kendisine dua etmeni
emretti. Ondan rahmet dile ki sana rahmet etsin. O, seninle Kendisinin arasına
bir perde koymadı ve seni korumak için başkasına teslim etmedi.
Tevbeyi geciktirme
Ey oğul!
Bir kötülük işlediğin zaman Ona dön ve tevbe
et. O, kendine döndüğün için seni ayıplamaz. İşlediğin günahın cezasını
vermekte acele etmez. Yaptığın suçu başkalarına bildirmez. Tevbe etmeni de
zorlamaz. Günahları niçin işlediğin hakkında seninle münakaşa etmez.
Allah'ın rahmetinden ümidini kesme
Ey oğul!
Allah'ın rahmetinden ümidini kesme. Ancak O,
günahtan dönmeyi sevapla mükâfatlandırır. Kötülüğün karşılığım bir, iyiliğin
karşılığın da on misli kabul eder.
Sana dönme ve tevbe kapısını açık bıraktı.
Ona hitap edersen hitabını duyar, içinden bir şey istersen, ne istediğini
bilir. O, gizliyi açık olan şey gibi bilir. İstediğini arz
etmeden, içini Ona dökmeden dertlerini ve
sıkıntılarını bildirmeden O bilir. İşlerinde muvaffak olmak için Ona sığın.
Allah niyetine göre verir
Ey oğul!
Allah bütün hazinelerinin anahtarını eline
verdi. Dilediğin zaman kapılarını dua anahtarı ile açarsın. Dilediğin zaman
semanın kapılarını açar, ölü toprağa hayat veren yağmurları indirirsin. Fakat
istediğin şeyin hemen yerine gelmemesinden endişe edip ye'se düşme.
Onun vermesi senin niyetine göredir.
İstediğin şey verilmeyebilir. Fakat onun yerine onun daha hayırlısı verilir.
Belki istediğin şey yerine üzerinden bir bela kaldırılır. Ki bu senin için daha
hayırlıdır. Belki istediğin yerine getirilirse sana veya inancına bir tehlike
teşkil edebilir. Bunu da Allah kabul etmez ve istediğini yerine getirmez.
Ahiret için yaratıldın
Ey oğul!
Yapacağın işler senin ve dinin için haylırlı
olsun. Sana günah yükleyecek işleri yapmaktan sakın.
Mal yanında kalmaz, sen de malın yanında
kalmazsın.
Dünya için değil, âhiret için yaratıldın.
Ölüm için yaratıldın, burada yaşamak için değil.
Ne zaman terk edeceğini bilmediğin bir
menzildesin.
Âhiret için kâfi derecede azık
hazırlayabileceğin bir yerdesin. Âhiret yolunu tutmuş, gitmek üzeresin.
Nereye kaçarsan kaç, seni takip eden ölümden
kurtulamazsın. Onun seni bir kötülük üzerinde iken yakalamasından ve tövbe
etmemekten kork.
Şayet böyle bir şekilde yakalanırsan kendi
kendini helak etmiş olursun. O zaman seni hiçbir kimse kurtaramaz.
Ölümü çok hatırla
Ey oğul!
Ölümü çok hatırla. Bugün ele geçirmek için
çırpındığın ve âhirette kendisinden hesaba çekileceğin şeyleri şimdiden düşün.
Hesap için hazırlıklı ol. Ani düşersen mağlup olursun.
Dünyaya aldanma
Ey oğul!
İnsanların dünyada uzun süre yaşamaları ve
istedikleri gibi gezip tozmaları seni mağrur etmesin.
Allah dünyanın halini ve sonunun geleceğini
açıkça bildirdi.
Dünya havlayan köpek ve vahşî hayvanlar
gibidir. Birbirlerine saldırırlar. Zengin fakiri yer, büyük küçüğü ezer,
kahreder.
Bazıları konaklamış kervanın hayvanları gibi
bağlı, bazıları da bağından boşanmış, başıboş, sonu meçhul bir yolun yolcusu
olmuştur ki, bunlardan birinci grup fakirler ve hiçbir şeye gücü yetmeyen
zayıflar; ikincisi ise, kuvvetli olanlardır.
Bil ki, bunlar sarp bir vadide bela ve âfete
uğramış sürüler gibidir. Kendilerini güdecek bir kimse olmadığı gibi, bu
vadiden kurtuluş yolunu gösterecek de yoktur.
Dünya, gözlerindeki Hûda nurunu söndürüp
onları karanlık yollara sürükledi. Böylece onlar da nereye gideceklerini
şaşırdılar.
Dünya denizinin içine girerek dalgalarla ölüm
kalım savaşı verdiler. Dünyayı bir kurtarıcı sandılar. Oynadılar, oynaştılar,
fakat ondan sonrasını düşünmediler.
Bu gafletten uyanıldığı zaman cehaletin
haktan gizlediği şeyler şüphesiz meydana çıkacaktır. Bütün insanlar bineklere
binmişler, pek kısa bir zaman sonra da bu neticeye ulaşacaklardır. Fakat buna
rağmen yolu takip edenler daha çabuk varır.
Ecelinden kaçamazsın
Ey oğul!
Kimin bineği gece ve gündüz gibi olursa,
kendisi dursa da yoluna devam eder. Evinde istirahat içinde bulunmuş olsa da,
uzun mesafeleri pek kısa bir zamanda aşar ve hedefe, farkında olmadan ulaşır.
Dünyada gayene ulaşamazsın. Ecelinden
kaçamazsın. Senden öncekilerin yolunu takip etmek mecburiyetindesin. Bunun için
doğru ol. Hak için çalış, hak olmayan şeyden uzak dur. Helalinden kazan. Böyle
yapmazsan elindeki de gider.
Herkes istediğine kavuşamaz
Ey oğul!
Her isteyen isteğine kavuşamayabilir. Her
kötülük işleyen de mahrum olmayabilir. Bir kötülük seni en üstün mertebelere
ulaştıracak olsa bile kendi nefsini ondan alıkoy. İnsan, malı kendisini korumak
için toplar. Fakat malı toplarken kendini onun yolunda harcamaktan sakın. Aksi
takdirde kaybettiğin şey topladığından çok daha hayırlı ve iyidir.
Şerle kazanılan hayır hayır değildir
Ey oğul!
Allah seni hür yaratmıştır. Başkasına kötülük
yapma. Şerle kazanılan hayır, hayır değildir. Kötülükle elde edilen iyilik de
iyilik değildir.
Allah ile aranda bir perdenin olmasını
istemiyorsan açgözlülükten sakın. Tamahkârlık seni helâkete götürür. Sen
kendine düşen payı idrak edebilir ve ona uyabilirsin. Allah'tan gelen az da
olsa kullardan gelen çok şeylerden daha iyidir.
Susmayı tercih et
Ey oğul!
Susarak kaçırdığın bir şeyi telâfi etmek
konuşarak gücendirdiğin bir kalbi tamir etmekten daha kolaydır.
Tulumdaki suyu muhafaza etmek, ağzını sıkı
bağlamakla olur.
İffetle içindeki fakirlik daha iyidir
Ey oğul!
Elde bulunan malı muhafaza etmek, başkasının
elinde bulunan malı elde etmeye çalışmaktan iyidir.
İffet içinde fakirlik ve çalışmak, haksız
yollardan zengin olmaktan hayırlıdır.
Çok konuşan çok yanılır
Ey oğul!
Kişi kendi sırrını başkalarından daha iyi
muhafaza eder.
Çok kimse var ki, kendi zararına çalışır.
Çok konuşan çok yanılır, Düşünen kimsenin
görüşü kesinleşir.
Her konuşan doğru konuşmayabilir. Her isteyen
isabet etmemiş olabilir. Her giden de geri dönmeyebilir.
İyilere yaklaş
Ey oğul!
İyilere yaklaş ki, onlardan olasın.
Kötülerden uzaklaş ki, şerlerinden kurtulasın.
İyilik kötülüğe yol açarsa, kötülük olur.
Çok zaman dert deva; deva da dert olur.
Çok zaman ehliyetsiz kimseler öğüt verir,
kendilerinden öğüt beklenen kimseler de aldatır.
Tembellik ölülerin işidir
Ey oğul!
Ümide dayanıp işsiz güçsüz bekleme. Tembellik
ölülerin işidir.
Akıl, tecrübeleri ezberlemektir.
Tecrübelilerin en hayırlısı sana öğüt verendir.
Fırsatları iyi değerlendir
Ey oğul!
Fırsatları iyi değerlendir. Lokma boğazında
durmadan kendine gel.
Fesat; takva ve iyilik azığını kaybetmek,
nefsin isteklerine meyletmek suretiyle er geç kendisine dönülecek yeri
bozmaktır.
Her şeyin bir neticesi vardır.
Takdir edilmiş olan her şeyi şüphesiz
göreceksin.
Tüccar tehlikededir.
İşlerinizde intizamlı olun
Ey oğul!
Size, bütün evlatlarıma, ehlime ve bu
vasiyetimin ulaştığı kimselere Allah'tan korkmayı, işlerinizde intizamlı
olmayı, birbirinize iyilikle davranmayı, insanların arasını bulmayı vasiyet
ediyorum.
Ben dedenizden (a.s.m.) şöyle duydum:
"İki kişinin arasını düzeltmek, bütün
(nafile) namazlardan, oruçlardan daha faziletlidir."
Yetimleri gözetin, komşuları kollayın
Ey oğul!
Allah için yetimlerin hakkını gözetin. Onları
bir aç, bir tok bırakarak hazırladıkarınızı zayi etmeyin.
Allah rızası için komşularınızın hakkına
riayet edin. Bunlar size Peygamberinizin vasiyetidir. O, komşular hakkında öyle
tavsiyelerde bulundu ki, biz onların mirasımıza da dahil olacaklarını sandık.
Cihadı terk etme
Ey oğul!
Allah için Kur'ân'a uyun. Onunla amel etmekte
başkası sizden ileri olmasın.
Allah rızası için namaza dikkat edin. Çünkü
namaz dininizin direğidir.
Allah için Rabbinizin evinin hakkını verin.
Sağ olduğunuz müddetçe orayı boş bırakmayın. Çünkü o ev terk edilirse,
dininizin farzını ihmal ettiğinizden dolayı ne Allah, ne de halk sizden hoşnut
olur.
Allah için cihadı terk etmeyin. Allah yolunda
mallarınızla, canlarınızla, dillerinizle cihad edin.
Fitneye karşı iki yaşındaki deve gibi ol
Ey oğul!
Size düşen görev, karşılıklı iyi ilişkilerde
bulunmak, karşılıklı olarak hediyeler vermektir.
Sırt çevirip gitmek ve birbirinizle dargın
durmaktan sakının.
İyiliği emredip kötülükten sakındırmayı terk
etmeyin. Aksini yaptığınız takdirde başınıza kötüleriniz geçer ve sonra
yaptığınız dualar da kabul olmaz.
Fitneye karşı iki yaşındaki deve gibi ol.
Onun ne binilecek sırtı, ne de sağılacak sütü vardır.
Allah'tan kork
Ey oğul!
Allah'tan hakkıyla kork. Emrinden dışarı
çıkma.
Allah'ın zikriyle kalbini diri tut. Allah'ın
ipine sım sıkı sarıl. Eğer tutunuyorsan, Rabbinle aranızdaki bağdan daha
kuvvetli hangi bağ bulunabilir?
Kalbini öğütle yaşat
Ey oğul!
Kalbini öğütle yaşat, hikmetle aydınlat.
Dünya malım ve ona olan aşkı terk etmekle nefsini öldür.
Kalb, hakla kuvvetli, hikmetle parlak ve
nurlu olur.
Ölümü sık an
Ey oğul!
Sık sık ölümü an, ölümü anmak kalbi
yumuşatır.
Herşeyin yok olacağını bil ve kalbine
yoklukta karar kılacağını bildir. Ona dünya facialarını ve musibetlerini tek
tek göster.
Zamanın şiddetini ve kükreyişini, gece ve
gündüzlerin aleyhine çevrildiğini düşün, hatırla ve hatırlat.
Geçmişten ders çıkar
Ey oğul!
Daha önce geçmiş olan milletlerin kıssalarını
ve hikâyelerini oku. Tarihte insanların başına gelen felaket ve musibetleri
düşün. Aynı şeylerin tekrarlanmaması için iyice dikkat et.
Gideceğin yere hazırlan
Ey oğul!
Atalarının topraklarında, yaşadıkları
yerlerde gez ve onların eserlerini dikkatle incele. Onlar neler yapmışlar,
nereden nereye niçin göçmüşler? Bunları incelediğin zaman onların yakınlarından
ve sevdiklerinden ayrılıp gurbet ellere gittiklerini göreceksin. Tıpkı onlar
gibi sen de yakında bilmediğin ve görmediğin yerlere göçüp gideceksin. Şu halde
gelecekteki yerini şimdiden hazırla ve temizle. Dünya için âhiretini satma.
Söze karışma
Ey oğul!
Bilmediğin bir şey hakkında söze karışma.
Üzerine düşmeyen hususu konuşma.
Sonunda bir felaketin gelmesinden korktuğun
yolu terket. Çünkü bir işte felaket sezildiğinde onu terk etmek, korkuyla
ilerlemekten daha iyidir.
Her işi ehline bırak.
İyiyi işle, kötülükten sakın
Ey oğul!
İyi şeylerle emret, iyi şeylere ehil ol. Kötü
şeylere meydan verme. Onları elinle ve dilinle geri bırak. Onları işlemekten
var gücünle uzak ol.
Nerede olursa olsun zor işlere hakkı bulmak
için gir.
Bütün işlerde nefsini zorla; onu emin bir
yere, kuvvetli bir güvene getiresin.
Allah yolunda çalış
Ey oğul!
Allah yolunda iyi çalış. Onun yolunda
mücahede ve mücadele etmekten çekinme.
Bütün işlerinde Allah'a sığın. O en iyi
koruyucu ve en yakın kurtarıcıdır.
Her işinde Allah'a teslim ol. İstediğini
yücelten, istediğini alçaltan Odur.
Güçlükleri aşmaya çalış
Ey oğul!
Herhangi bir kimsenin ağır sözleri seni
yolundan alıkoymasın.
Kendini güçlükler karşısında sabretmeye
alıştır. Haksızlık karşısında hakka sabretmek en iyi ahlaktır.
Bir işi yapmadan önce çokça düşün.
Güvenilir kişilerle istişare et
Ey oğul!
İyi karar verebilmek için güvenilir
kimselerle istişare etmelisin.
En hayırlı söz faydalı olandır. Faydasız
bilgide hayır yoktur. Lüzumlu olmayan bilgiden de bir fayda temin edilemez.
İslâmiyette ne varsa hepsini anla ve öğren.
Şu esaslara riayet et
Ey oğul!
Sana söyleyeceğim sekiz husus var ki, bunları
aklından çıkarma:
1. En büyük zenginlik akıldır.
2. En büyük vahşet kibirdir.
3. En büyük fakirlik ahmaklıktır.
4. En büyük meziyet güzel ahlâktır.
5. Ahmaklarla asla dostluk kurma. Çünkü o
sana faydalı olayım derken zarar verir.
6. Yalancılarla dostluk kurma. Çünkü onlar
sana uzak olanı yakın, yakın olanı da uzak gösterirler.
7. Cimri insanlarla yakınlık kurma. Çünkü
cimri adam ihtiyacın olan şeyi bile senden esirger, vermekten çekinir.
8. İslâmı hayattan uzak olanlarla dost olma.
Çünkü seni âdi şeylere götürürler.
İMAM-I GAZALİ'DEN HAYATÎ ÖĞÜTLER
Asıl adı
Ebû Hâmid Muhammed olan İmam-ı Gazali Hazretleri Horasan bölgesinde Tus
şehrinin Gazale köyünde 1058 yılında dünyaya geldi. 1111 yılında ise dünyaya
veda eyledi. İslâm dünyasında Hüccetü'l-İslâm (İslâmın ispatlayıcısı) olarak
tanınan İmam-ı Gazâlî, Selçuklu döneminde yaşamış, İslama yönelen hücumlara,
dine yapılan taarruzlara karşı müdafaalarda bulunmuş, dinin anlaşılması için
tartışmaya açılmış olan meselelere çözümler getirmiş bir müceddiddir, dinin
yenileyicisidir.
İmam-ı
Gazalî'nin İslâm eğitim ve ahlâkı üzerinde getirmiş olduğu yenilik, İslâmın
özünden uzaklaşma yoluna girmiş olan Müslümanları ahlâkî eğitime tabi
tutmuştur. En mühim eseri olan İhyâu
Ulûmi'd-Din, başta iman ve ibadet olmak üzere, ahlâk sahasında çok ciddî
bir hizmet görmüş, dokuz asırdır tazeliğinden bir şey kaybetmemiştir.
İmâm-ı Gazalî'yi halka tanıtan hacımca küçük, fakat
tesiri bakımından büyük olan eseri Eyyühe'l-Veled
olarak bilinen ve dilimizde Ey Oğul
şeklinde bilinen eseridir.
Gazali,
üzerinde çalıştığımız "Ey oğul"un pîri ve üstadıdır. Bu alanda
yapılmış olan çalışmanın ilki ve en mükemmelidir. Diğer çalışmalar büyük ölçüde
bu kitabın üzerine bina edilmiştir.
Birçok
dünya diline çevrilen, UNESCO tarafından da yayınlanan Ey Oğul, batıda ve
doğuda okuma rekoru kıran bir eserdir. "Müslümanın yirmi dört saati"
demek olan bu kitap, ayrıca bir öğüt ve nasihatler bütünüdür.
Allah'tan kork
Ey oğul!
Allah'tan nasıl korkulması gerekiyorsa öyle
kork. Ona kulluk görevini gereği gibi yap. Haram kıldığı şeylerden mümkün
olduğu nisbette kaçın. Allah'ın saadete uzanan yolundan ayrılma. Hayatını
düzene sokan emirlerini sakın ihmal etme ki, yaşayışın sıhhat bulsun, gözlerin
aydın olsun.
Çünkü gizli ve kapalı hiçbir şey Allah'tan
gizli ve kapalı değildir.
Babana itaat et
Ey oğul!
Senin hayatını renk katmak için güzel
belgeler koydum. Onları korur ve dediklerime kulak verir, günlük yaşayışını ona
uydurursan hükümdarların gözleri ve gönülleri sana karşı ilgiyle dolup
taşacaktır.
O halde şu anda da, bundan sonra da babana
itaat et.
Boş sözden uzak dur
Ey oğul!
Aklının
hemen kabul etmeyeceği şeyi söyleme. Lüzumsuz lâftan, çok gülmekten, şaka ve
alaya almaktan, din kardeşinle tartışmaktan sakın.
Böyle yapmak saygıdeğerliği götürür, kin ve
düşmanlık kapılan açar.
Ağırbaşlı ol
Ey oğul!
Ağırbaşlı, terbiyeli, saygılı ve nezaketli
olmaya çok dikkat et ve itina göster. Ancak böyle yaparken gurura kapılma.
Sonra senden bu sıfatla söz edilir.
Halka tepeden bakma. Sonra senden bu sıfatla
bahsedilir.
Herkese hoşnut davran
Ey oğul!
Dostuna da düşmanına da hoşnutluk göster.
Başkasına eza ve cefa etmekten kendini alıkoy
ve bunu onlardan korkup ürktüğün için de yapma. Sadece iyi bir huy olduğunu
düşünerek öyle davran.
Ortayolu tut
Ey oğul!
Bütün işlerinde ortayolu tut. Çünkü işlerin
en hayırlısı orta yoldur. Az konuş. Karşılaştığın her Müslümana selâm ver.
Yürüyüşüne dikkat et
Ey oğul!
Ölçülü adımlarla yürü, ayaklarını yerde
sürükleyerek yürüme. Sağa sola baka baka yürüme.
Etrafı rahatsız ederek, başını şunun bunun
kapısına doğru döndürme.
Toplantılarda şunlara dikkat et
Ey oğul!
1. Uğradığın bir toplantıda yer alanların
üzerine dikilip durma.
2. Sokak ve caddeleri meclis gibi kullanma.
3. Dükkânları sohbet yeri olarak seçme.
4. Fikrî tartışmada kendini haklı çıkarmak
için inat gösterme.
5. Edep ve terbiyesini yitirmiş patavatsız
kimselerle tartışma. Bir hüküm verirken "şahsî görüşümdür" de.
6. Birşeyi veya bir adamı överken aşırıya
gitme.
7. Bir mecliste oturmak istediğin zaman
bağdaş kurup otur.
8. Sakın parmak çatlatma
9. Sakalınla oynama
10. Yüzüğünle meşgul olma.
11. Oturduğun bir yerde, bulunduğun bir
toplulukta dişlerini kürdan ve benzeri şeylerle temizlemeye kalkışma.
12. Burnunla oynama
13. Parmağını burnuna sokma.
14. Yüzüne sinek konarsa yavaşça onu kovmayı
ihmal etme.
15. Esnememeye dikkat et.
16. Halkın seni hafife alacağı söz ve
davranıştan sakın.
17. Bulunduğun topluluk yol gösterici olsun.
18. Sözlerin çok kıymetli bir nesne gibi
paylaşılsın.
19. Güzel sözlere kulak ver.
20.
Konuşulan bir sözün tekrar edilmesini isteme. Bu, onu dinlemediğini gösterir.
Şu kadından uzak dur
Ey oğul!
Huysuz ve karaktersiz kadından sakın. Çünkü
böylesinin dili kocası üzerinde çirkin ve ağırdır. Dünyaya çocuk getirmesi,
yüzündeki haya perdesini açmıştır. Artık ne ev halkından utanır, ne de konu
komşusundan.
Böyle kadınlar ne dünyaya yararlar, ne de
âhirete. Bunlar ülfet ve sohbet edilmeye lâyık değildirler.
Böylelerinin gizli hali olmaz. Aile sırrını
sokağa dökerler. İyilik ve hayrı çoktan yere gömmüşlerdir.
Asık suratlı olarak sabahlar, akşam nerede olduğu
bilinmez.
Onun sunduğu bir yudum su şerdir, zehirdir.
Yemeği öfke, konuşması maskedir. Evi perişan, elbisesi kir ve pastır. Yılan
gibi sokar, akrep gibi ısırır.
Kocası evet dese, o hayır der. Böylesi
kadınlardan uzak dur.
Kadınların bir kısmı da düşüncesiz ve
hantaldır. Ağır canlı ve kıt anlayışlıdır. Kocasını sever, kazancına razı olur;
fakat güneş doğup yükseldiği halde hâlâ sesi duyulmaz. Yemekleri bayat, kapları
kirli ve paslıdır.
Şu kadınla da hayatını kur
Ey oğul
Kadınların bir kısmı da sevimli ve
merhametlidir. Bereketli ve feyizlidir. Soylu çocuk doğurur.
Kendisine her zaman güvenilir. Komşuları
arasında itibarlıdır.
Aile sırlarım korur, kimsenin yanında açmaz.
Cömerttir, eli açıktır. Bağırıp çağırmaz,
alçak sesle konuşur.
Evi ter temizdir. Çocukları çiçek gibi, gönül
alıcıdır. Hayrı süreklidir. Kocası da o nisbette yumuşak huyludur.
Namus onun şiarı, terbiye değişmez vasfıdır.
Fırsatları kaçırma
Ey oğul!
Fayda sağlayacak fırsatları kaçırma. Muhtaç
olduğun şeylere iyice sahip çık. Görülmesini acele ettiğin işlerinde dikkatini
başka taraflara dağıtma.
İçinde bulunduğun toplumun âdet ve
geleneklerine saygılı ol.
Âhirette seni rüsvay edecek çirkin âdet ve
geleneklerden sakın.
Birşeyin neticesini iyice düşünüp hesaba
katmadan yapmakta acele etme.
Soysuz adamlarla tartışma
Ey oğul!
Soysuz adamlarla tartışma. Sonra onun kötü
arzularını kendine çekmiş olursun.
Namus ve şerefini koruyan insanlara herkes
izzet ve ikramda bulunur. Böyle kimseler halk tarafından itibar görür. Hakkı
bilmek, doğruluktan gelen bir fazilettir.
Kendini
zavallı ve fakir göstermeye çalışan kimse hakarete uğrar.
Az kelime ile çok şey anlat
Ey oğul!
Bir meseleyi
yazarken gereksiz kelime kullanma. Az kelimeyle çok şey anlatmaya çalış.
Sonu gelmeyecek arzular peşinde koşmak,
sapıklıktır.
Başkasını kınayan ve hep kusur söyleyen
adamın dostu olmaz.
Din süslerin en güzelidir.
Kuru gürültü, boş yere vakit harcamaktır.
Sarhoşluk insanlıktan uzaklaşıp
şeytanlaşmaktır.
Yapılan bir akdi bozan kimse sırtına bir kin
yüklenmiş olur.
Yumuşak söz büyüklerin ahlâkındandır.
Evlenmek istediğin kızı iyi seç
Ey oğul!
İnsanın hanımı huzur ve sükûnet kaynağıdır.
Bir kızla evlenmek istediğinde ailesini iyice araştır ve öğren. Çünkü temiz ve
asil bir aile tatlı meyveler yetiştirir.
Bilmiş ol ki kadınlar parmaklarımız kadar
birbirinden farklıdırlar.
Şirret ve karaktersiz kadından sakın. Onların
dış görünüşlerine aldanma, böyleleri kocasına karşı kaba ve hırçındır.
Kocası kendisine saygılı olduğu zaman bunu
bir üstünlük sanar. Hiçbir iyiliğe karşı teşekkür etmesini bilmez. Az şeye de
hiç kanaat etmez.
Dostunu iyi seç
Ey oğul!
İki çeşit dost ve kardeş vardır. Birisi,
başına bir bela geldiği zaman seni korur; diğeri de mutluluk ve ikbal günlerinde
senin dostundur.
Belâ gelip ikbalden düştüğünde dostluk yüzünü
gösteren kardeşi hakiki kardeş ve dost bil ve dostluğunu korumaya çalış.
Saadet günlerindeki dosta pek güvenme.
Sıkıntılı günlerinde dostluk bağını uzatmıyorsa, onu düşmanların düşmanı bil.
İnsanları iyi tanı
Ey oğul!
Heveslerine ve nefsine uyan aşağılık çukuruna
yuvarlanır. Zarif görünümlü insanlar fazla ilgini çekmesin, dış görünüşe pek
aldanma. Çünkü insan, kalbiyle, düşüncesiyle ve diliyle adamdır, kıyafetiyle
değil.
Benzi sarı, zayıf kimseleri hor görme. Çünkü
insan iki küçük et parçasıyla ölçülür: Kalbi ve dili. Öyleyse insanların bu iki
değerinden faydalanmaya çalış; gerisi et, kan ve kemiktir.
Fitneden sakın
Ey oğul!
Düşman ülkesinde de olsan fitne ve fesat çıkarmaktan
sakın.
Kendinden aşağı kimselere karşı çoluk
çocuğunu, şeref ve itibarını yaygı yapma.
Malını
kendinden fazla kıymetli ve üstün tutma.
Fazla konuşma
Ey oğul!
Fazla konuşma. Sonra bulunduğun toplulukta
taşınması güç bir yük olursun.
Seninle beraber oturana karşı alicenap
davran. Yanına oturmak isteyene güzel, nazik, hareket et.
Başkasının gözüne dikkatle bakıp durma.
Fazla lügat parçalayıp yaldızlı söz söyleme.
Çünkü bu sözlerin dış görünüşü belki güzel sayılabilir, fakat gerçekte güzel
değildir.
Kendinden fazla söz etme
Ey oğul!
Çocuğunu çok beğendiğini başkalarına anlatma.
Hizmetçinin çok hünerli olduğundan
başkalarına söz etme.
Atından ve kılıcından bahsetme.
Gördüğün rüyaları her yerde anlatmaya
kalkışma. Çünkü gördüğün rüyadan sevinç duyduğunu belirttiğin zaman beyinsiz ve
seviyesiz insanlar bu konuda seni rahatsız etmeye başlarlar.
Kişiliğini korumak için şunlara dikkat et
Ey oğul!
1. Saçını sakalını tarayıp öyle sokağa çık.
2. Beyaz kılları koparmaya kalkma.
3. Lüzumundan fazla güzel kokulu şeyler
sürünme.
4. Bir ihtiyacını dile getirirken üzerinde
ısrarla durma.
5. Birtakım arzularının yerine gelmesi için
küçülme.
6. Servetinin tam listesini, mevcut paranın
tam rakamım çoluk çocuğuna verme. Çünkü bunlar onu az görecek olurlarsa
kendilerini zayıf sanarlar. Çok görecek olurlarsa yaşayışlarında değişiklik
yapmak isterler. Onları hırpalamadan belli ölçüde idare etmeye çalış.
Tartışmada şunlara dikkat et
Ey oğul!
1. Birisiyle tartışırken vakar ve efendiliğini
elden bırakma.
2. Bilgisizliğini ortaya koyma. Bu konuda
aceleci olma.
3. Delillerini getirirken çok iyi düşün.
4. Tartıştığın kimseyle aranda hakem olarak
yumuşak huyunu gör.
5. Elinle ve parmağınla fazla işarette
bulunma.
6. Fazla heyecanlanıp yüzün turp gibi
olmasın.
7. Şakakların terlemesin.
8. Karşındaki adam sana ölçüsüz davranır,
küstahlıkta bulunursa sen de nezih ve ağırbaşlı davran.
9. Seni kızdıracak olursa, yine ölçülü
konuşmaya çalış, kendi şerefini düşün.
Hükümdarla görüşmede şunlara dikkat et
Ey oğul!
1. Devrin hükümdarı sana yakınlık gösterirse,
onunla mızrak ucunda bulunduğunu hesapla.
2. Hiçbir
zaman onu bu yakınlığından cesaret alıp haddini aşma ve kendini güven içinde
hissetme.
3. Son derece efendi ve yumuşak davran.
4. İlâhî hükümlerden biri zedelenmedikçe
hükümdarın hoşuna gidecek şekilde konuş.
5. Onun sana lütufları seni ölçüsüzlüğe
sürüklemesin.
6. Sakın hükümdarla yakını arasına girme.
Ancak iyilik ve hayırlı işlerde gir. Çünkü hükümdarla yakınları arasına giren
kişinin düşüşü çok ani ve sür'atli olur.
Konuşurken şu noktalara dikkat et
Ey oğul!
1. Söz verdiğinde onu mümkün olduğu
ölçüde yerine getir.
2. Konuştuğunda ancak doğruyu söyle.
3. Sağırlara seslenir gibi konuşma.
4. Dilsizlere hitap eder gibi sesini kısma.
5. Makbul söz söyle, güzel konuşmaya çalış.
6. Seni dinleyenin olduğu takdirde konuş.
7. İlgi duyulmayan yerde konuşma.
8. Halkın kabul etmeyeceği ve garip
karşılayacağı olaylardan söz etme.
9. Bazı sözleri devamlı olarak tekarlayıp
durma: "Yani, ondan sonra, evet evet evet, hayır hayır hayır," ve
benzeri gibi...
Büyüklerin sofrasında dikkatli ol
Ey oğul!
Büyüklerle bir sofraya oturduğun zaman fazla
su isteme. Etin kemiği ile fazla meşgul olma. Hiçbir yemeği ayıplama ve
sofradaki hiçbir yiyeceği küçümseme. Sonra sofra sahibini üzmüş olursun.
Gözü aç ve savurgan olma
Ey oğul!
Kendini iyice sıkıntıya sokmuş bir miskin
gibi gözü aç; mal kıymeti bilmeyen, ilerisini görmeyen bir sefih gibi savurgan
olma. Sana ait hakları belirle. Dostuna saygılı, düşmanına insaflı ol.
Nimetlere şükret
Ey oğul!
Allah'ın verdiği nimete dâima şükret.
Musa Aleyhisselâm, münacatında, "Yâ
Rabbi! Âdemoğullarına el, ayak, göz, kulak ve sair birçok nimetler verdin.
Âdemoğulları bu nimetlerin şükrünü nasıl îfa edebilir?" diye sordu.
Cenab-ı Hak ona şöyle buyurdu:
"Yâ Musa! Verdiğim nimeti Benden bilip,
kendi işinden ve çalışmasından bilmeyen kulum, ona verdiğim nimetin şükrünü eda
etmiş olur. Verdiğim nimetleri kendinden ve çalışmalarından bilip, Benden
bilmeyen kulum da nimetin şükrünü eda etmemiş olur. Kula lâyık olan gece ve
gündüz Bana teşbih ve hamd etmektir."
Fakirlere ihsan et
Ey oğul!
Cenab-ı
Hakkın ihsan buyurduğu nimetten fakirleri ve muhtaçları hissedar etmek şükürdür.
Eğer kapına bir fakir gelirse, onun kalbini hoş et, öyle gönder.
Sadakayı gizli ver
Ey oğul!
Sadaka verirken gizli vermek, kendine bir
musibet geldiğinde bağırıp çağırmayarak, yaygara yapmayarak gizlemek gerekir.
Bir günah işlediğinde ceza gelmeden hemen
tevbe et. Sadaka vermek sıddıklar nişanıdır. Onlar sıddıklar zümresindendir.
Tamahkâr olma
Ey oğul!
Tamahkâr olma. Kalbin katı ve kara olur. Çok
mal arttırmak için hasislik etme.
Salih insanların sohbetinde bulun
Ey oğul!
Âlimlerin ve sâlih insanların sohbet ve
meclisinde bulunmayı elden bırakma. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde şöyle
buyurmuşlardır:
"Bir kimse ulema ve sâlihlerin meclis ve
sohbetine giderse. Cenab-ı Hak o kimsenin herbir adımına karşılık kabul olunmuş
bir hac sevabı ihsan eder."
Âlim ve sâlih zatlar Allah'ın dostlarıdır.
Onları ziyaret edenin sevabı Allah'ın evini ziyaret edenin sevabı gibidir.
Dargınları barıştır
Ey oğul!
Dargın ve küsülü olanları barıştır ki, sen de
yarın Kıyamet gününde mesrur ve şad olasın.
Musa Aleyhisselâm münacatında, "Yâ
Rabbi! Küsülü iki kişiyi barıştırana ne ecir verirsin? Senin rızanı kazanmak
için halka zulmetmeyenlere nasıl bir mükâfat verirsin?" diye sordu.
Hak Teâlâ şöyle buyurdu:
"Ben de yarın Kıyamet gününde ona selâmet
verip korktuğundan emin ederim."
Merhametli ol
Ey oğul!
Cenab-ı Hak şefkati ve merhameti sebebiyle
Musa Aleyhisselâma peygamberlik verdi. Ey oğul! Sen de şefkat ve merhameti
elden bırakma ki merteben yüce olsun.
Yeryüzünde olan mahlukata merhamet eyle.
Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
"Yâ Ebâ Hüreyre! Yeryüzünde olan
mahlukata merhar met eylersen, Allah da sana merhamet eder."
Anne-babanın rızasını al
Ey oğul!
Anne-baban
yaşlanınca elinden geldiği kadar onlara yardım et. Çünkü ebeveynin, sen
küçükken türlü türlü zahmetini çektiler. Devamlı onların hayır duasını al.
Beddua ederlerse dünyan da, âhiretin de yıkılır. Anne-babanın rızası Allah'ın
rızasıdır. Onların öfkelenmesi Allah'ın gazabıdır.
Resul-i Kibriya Efendimiz (a.s.m.),
"Cennet onların ayağı altındadır" buyurmuştur.
Bir hadiste şöyle buyurmuştur:
"Anne-babasına iyilik edenin, onların gönlünü alanın ömrü bereketli ve
uzun olur. Yarın kıyamette azap görmez."
Yakın akrabalarına iyilikte bulun
Ey oğul!
Amcan ve halan baban hükmündedir, teyzen ve
dayın da ana hükmündedir. Onlara anne-babana ettiğin hürmet gibi hürmet et.
Hayır dualarını almaya çalış, sakın ihmal etme.
Âmâ akrabana iyilik et
Ey oğul!
Senin evindeki bereket direği, rahmetin
vesilesi, sana gelecek musibetlerin gidericisi evindeki yaşlı âmâ akra-bandır.
"İdare edemiyorum, geçimim dardır" deme. Onların vesilesiyle gelen
bereket olmasaydı, geçimin daha da darlaşacaktı.
Hocana hürmet et
Ey oğul!
Hocana tazim ve hürmet et. Çünkü hoca hakkı
ana-baba hakkından fazladır. Ana-baban dünyanı mamur ederken, hocan âhiretini
mamur eder. Onun içindir ki, hocaya hürmet, ana-babaya hürmetten efdaldir.
Hocanı gördüğün zaman elini öp, hürmet et,
diz çöküp edeple otur. Senden bir isteği olursa, kendi işini bırak, önce onun
işini gör.
Eğer fakir ise elinden geldiği kadar yardım
ederek hayır duasını al. Çünkü hocanın talebesine duası, ana-babanın evladına
duası gibidir.
Kardeşinin ayıbını gizle
Ey oğul!
Mü'min kardeşinin bir ayıp ve kusurunu
görürsen onu gizle, ifşa edip yayma.
Resul-i Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
"Kim bir mü'min kardeşinin kusurunu
görür de, halkın yânında onu rüsvay etmezse, Allahü Taâla Kıyamet gününde onun
ayıplarını örter, mahşerde halkın huzurunda rüsvay etmez."
Hayırlı işlerde devamlı ol
Ey oğul!
Hayırlı amellerinde sebat et ve işlemede
devamlı ol. Birgün yapıp birgün terk etme.
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle
buyurmuştur: "Allah katında en sevgili amel, daimi yapılan ameldir. Daimî
yapılan amel kişiyi maksuduna ulaştırır."
Anne babana karşı gelme
Ey oğul!
Anne-babana karşı gelme. Gönüllerini kırma.
Kalblerini incitme.
Bir kimseden anne-babası razı olmazsa o kimse
için Cehennemden iki kapı açılır.
Bir
kimsenin anne-babası zâlim olsa bile onlara karşı âsi olmamalıdır.
Cenab-ı Hak, Musa Aleyhisselâma şöyle
buyurmuştur: "Ya Musa bil ki, günahların içinde bir günah vardır ki,
mizanda en ağır o gelir. O da anne-babası çağırdığı zaman, çocuğun onlara
'efendim' deyip cevap vermemesidir.
Anne babanı darıltma
Ey oğul!
Anne-baban sana darılırsa, sen onlara karşı
gelme. Bir köle efendisine nasıl hürmet ve itaat ederse, sen de ana-baban bir
iş buyururlarsa o işi çabucak yap ki, sana beddua etmesinler. Eğer sana
darılırlarsa onlara karşı kafa tutma. Ellerini öpüp hiddetlerini teskin et
İzzet-i nefsini koru
Ey oğul!
Fakirlere karşı mütevazi ol. Zenginlere karşı
zillet gösterme. İzzet-i nefsini koru.
Kimseyi incitme
Ey oğul!
Âhirette selâmet istersen kimseyi incitme.
Bir çocuk görünce, "Bu günâh işlememiş masumdur. Ben günahkârım, bu benden
üstündür" de. Kendinden yaşlı birisini gördüğün zaman da, "Bu benden
çok ibadet etmiştir. Benden efdaldir" de.
Kendini herkesten aşağı gör
Ey oğul!
Cahil birisini görürsen, "Bu bilmeyerek
günah işler, ben ise bile bile günah işlerim, bu benden efdaldir" de.
Bir fakiri görürsen "Bu imân ve saadetle
gider. Ben ise nasıl gideceğimi bilmiyorum. Bu benden efdaldir" diye
düşün.
Eğer bu şekilde kendini herkesten aşağı
görmezsen Allah katında yüce olamazsın.
Mü'min kardeşini sevindir
Ey oğul!
Mü'min kardeşini sevindir. Peygamber
Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse dünyada bir mü'min kardeşim
sevindirirse, Cenab-ı Hak kıyamet gününde onun kalbini ferahlatır."
Başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse bir çocuğu sevindirirse,
Allah onu şirkten başka bütün geçmiş günahlarını bağışlar."
Mü'min kardeşinin ihtiyacını gör
Ey oğul!
Elinden geldiği kadar mü'min kardeşinin
ihtiyacını gör.
Peygamber Efendimiz (a.s.m) şöyle
buyurmuştur:
"Kim dünyada bir mü'min kardeşinin
ihtiyacını giderirse, Cenab-ı Hak, on'u dünyada, altmışı da âhirette olmak
üzere yetmiş ihtiyacını giderir."
Küçük ve büyük kardeşine güzelce davran
Ey oğul!
Eğer
kardeşin senden küçük ise, ona edep ve terbiyeyi öğret. Okut ve tahsil
yapmasını temin et. Tatlı sözlerle öğüt ver, fena hallere düşmesine mâni ol.
Şayet kardeşin senden büyükse, ona saygı ve
hürmet göster, sözünü dinle, anlattıklarına kulak ver. Âhiret kardeşine ise
tazimde kusur etme. Senden bir haceti varsa, çabuk yerine getir. Çünkü,
ana-baba bir kardeşten âhiret kardeşin daha hayırlıdır.
Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle
buyurmuştur:
"Birbirleriyle Allah için âhiret kardeşi
olanlara, Cenab-ı Hak âhirette bir derece ihsan eder ki, hiçbir amelle o manevî
dereceye erişilemez."
Eğer âhiret kardeşin uzakta ise ara sıra
ziyaret et, ihmal etme.
Oğlunu ve kızını iyi yetiştir
Ey oğul!
. Oğluna ve
kızına küçükken edep ve terbiye öğret. Onları iyi yetiştir. Büyüdükleri zaman
öğretmen güç olur. Hanımının ve çocuklarının bir suçu olursa bağışla.
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle
buyurmuştur:
"Çocuklarınızın, hanımınızın ve
hizmetçinizin suçunu bağışlayınız."
Küçüklerin kabahatim affetmek, büyüklerin
şanıdır.
En efdal sadaka ehline, evladına ve
hizmetçisine verdiğin sadakadır. Bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
"Bir kimse hanımına, çocuklarına ve
hizmetçisine gönlünün istediği yemeği yedirirse, Allah Taalâ ona bin derece
ihsan eder."
Oğlunu yabancı kadınlarla ülfet ettirme. Yedi
yaşında namazı, dokuz yaşında orucu öğret. Günah ve haram olan şeyleri bellet.
Misafire ikram et
Ey oğul!
Evine misafir gelirse kapıda karşıla,
selâmını al. İzzet ve ikram ile "Hoş geldiniz, safa geldiniz" diyerek
önlerine düş.
Odada üst başa oturt. Sen de aşağıya otur.
Yemek vaktinden önce gelmişse yemek çıkar. Yemek vaktinden sonra gelmişlerse
tatlı birşey ikram et.
Kalkıp giderken "Rahatsız oldunuz, özür
dilerim" diyerek kapıya kadar uğurla.
Gece kalmak için akşam üstü gelen misafire de
bu şekilde ikram et, yemek yedirdikten sonra gece fazla oturma. Belki misafir
yorgundur.
Münasip bir yere yatağını yap, yanına su koy,
tuvaleti de göster. "Allah rahatlık versin" diyerek kendi odana
çekil. Sabah olunca kahvaltı çıkar. Eğer kalıcı misafir ise, kalıncaya kadar
gönlünü hoş tut. Gideceği vakit yemek yedirmeden bırakma. Belli bir yere kadar
yolcu et, "Allah selamet versin" diye dua et.
Yiyip içerken şunlara dikkat et
Ey oğul!
1. Sofraya oturmadan önce ellerini yıka.
2. Sağ dizini dikip sol dizinin üzerine otur.
3. Tabağın ortasından değil, kendi önünden
ye.
4. Sofrada sağa sola eğilerek yanındakileri
rahatsız etme.
5. Ağzında lokma varken konuşma.
6.
Ağzındaki lokmayı kimseye gösterme.
7. Etrafına çok bakma.
8. Ekmeği ısırıp yemeğe batırma.
9. Vücudunun rahatını istersen az ye ve az
iç.
10. Sofradan kalkınca da az su iç.
11.
Cemaat içinde sümkürüp tükürme.
12. Su içerken acele ile bardağı dikerek,
hort hort içme. Vücuda zarardır. Yavaş yavaş arada nefes alarak iç.
13. Ayakta su içme. Sıhhate zarardır.
14. Bir kimse su isterken sen de isteme.
15. Terli iken su içme.
16. Gece uyanıp su içmek doğru değildir.
17. Eğer çok susamışsan önce ağzını çalkala,
sonra az iç.
Çarşı pazarda şunlara dikkat et
Ey oğul!
1. Çarşı pazarda yürürken kimseye omuz vurma,
incitme.
2. Kimse ile alay etme.
3. Meydanda yere sümkürme ve tükürme.
4. Elle çekişip kavga etme.
5. Sattığı şeyi geri getirirlerse al.
6. Yalan söyleme
7. Kimseyi aldatma.
8. Dükkânını erken aç, geç kapa ve kaparken
Besmele çek ve "La havle velâ kuvvete illâ
billahi"l-aliyyilazîm"i oku.
9. Halkla tatlı konuş.
10. Yenecek birşey alırken sahibinin izni
olmadan alıp tatma.
11. Aldığın yiyeceği evine açıktan götürme.
"O nedir?" diyene tattır.
Arkadaşlık hukukuna riayet et
Ey oğul!
Bir kimseyle yol arkadaşlığı yaparsan onun
ayağınca yürü, hızlı yürüme.
Öteye beriye sapma.
Yol arkadaşını bırakıp da bir tarafa savuşma.
Bir işle meşgul olup da bekletme.
Arkadaşlık hakkını ve onun alışkanlıklarını
gözet ki, senden hoşnut olsun.
Ondan ayrılacağın vakit helâlleşip veda et ve
elini sık.
Hasta ziyaretine git
Ey oğul!
Hastanın halini hatırını sormak görgü
kuralıdır.
Hastayı ziyaret ettiğin zaman odasına
habersiz girme.
İçeri
girerken selâm ver, hastanın sağ yanına oturup elini okşa. "Neren ağrıyor,
hastalığın nedir, şimdi nasılsın?" diye sor. "İnşâallah geçer"
diye teselli et ve ümitlendir.
Hastanın yanında çok oturma.
İhtiyacı varsa elinden geldiği kadar yardım
et.
Eğer hasta ağır ve kendini bilmiyor veya
doktor, kimse ile görüşmesini yasaklamışsa odasına girme, ev halkından haber al
veya bir adam gönderip sordur:
Hasta ziyareti insanî bir vazife olduğu gibi,
sünnettir ve sevabı çoktur.
Cenazeye katıl
Ey oğul!
Akrabandan, dostlarından veya memleketin
ileri gelenlerinden biri vefat ederse cenazesine katıl.
Cenaze sahibine, evlat ve akrabasına orada
hazır bulunanlara selâm ver.
Vefat eden fakir ise cenaze masraflarına
yardım et. Cenazeyi yaya olarak takip, etmek sünnettir. Mazeretin yoksa mezara
kadar yaya git.
Cenazeye katılamıyorsan ailesine mektup
yazarak başsağlığı bildir.
Cenazede bulunmak ve cenaze namazını kılmak
çok büyük sevaptır.
HAZRET-İ MEVLANA'DAN ÖĞÜTLER
Mevlânâ
Celâleddin-i Rûmî Hazretleri (1207-1273) on üçüncü asrın yıldızı ve ışığıdır.
İslâm toplumunu Selçuklu dağınıklığından Osmanlının kuruluşuna hazırlayan bir
mânâ büyüğü. Mesnevl-i Şerif, o
devir insanına İslâmın sunuş tarzıdır. Mesnevi; tevhiddir, imandır, ilimdir,
ahlâktır, öğüttür ve her şeyiyle insanın şiirleştirilerek anlatımı ve
tarifidir. 25618 beyitlik bir külliyat olan Mesnevi, orijinali ve tercümesi ile
6 cilttir.
Mesnevi her ne kadar Farsça olarak kaleme alınmışsa
da, verilen mesaj her seviyeden insanın anlayacağı üslûptadır. Eseri aslından
okuma imkânı bulamayanlar dahi tercümesini okuduklarında bu hakkı teslim
edeceklerdir. Çünkü en ağır meseleler dahi bir temsil, bir hikâye, bir örnekle
sunulmaktadır.
Mesnevi bir hikmetler
bahçesidir. Bunun için her devir insanının alacağı pek çok dersler vardır. Biz,
sizler için bu bahçeden bir demet derledik. Mesnevi denizinden bir içimlik hayat suyu takdim ediyoruz. 26000
beyti bulan bu külliyattan bir tutamlık gül tedarik ettik. Bu seçmeler, kitabın
genel muhtevası içinde mütalaa edilince bir bütünlük arz ettiği görülecektir.
Diğer eserlerde olduğu gibi, bu eserden yaptığımız derlemede de konunun
anlaşılmasına yardımcı olması için ara başlıklar çıkardık.
Nefis putunu kır
Putların anası, bir put olan nefsinizdir;
çünkü put yılandır; nefis putuysa ejderhâ.
Nefis demirle taş gibidir; put o
çakmaktaşından sıçrayan kıvılcımdır; o kıvılcım suyla söner gider.
Fakat çakmaktaşıyla demir, ne vakit suyla
söner? İnsanoğlu, bu ikisi, kendisiyle oldukça nasıl esenliğe ulaşır?
Put, testide gizli duran kara sudur; nefsi
ise, bu kara suya kaynak bil.
O yontulmuş put, kara sele benzer; put yonan
nefisse anayoldaki kaynaktır.
Bir parçası yüzlerce testiyi kırar, ama
kaynağın suyu durmadan dinlenmeden coşar kaynar.
Put kırmak kolaydır, pek kolay; fakat nefsi
kırıp geçirmeyi kolay görmek bilgisizliktir, bilgisizlik.
Ey oğul, nefsin şeklini arıyorsan yedi kapılı
cehennemin hikâyesini oku.
Her solukta bir düzeni vardır nefsin; her
düzeninde de yüzlerce Firavun, o firavunlara uyanlarla beraber batar-gider.
Musa'nın İlâhına, Musa'ya, kaç; Firavunluk
ederek îman suyunu dökme.
Ahad'e, Ahmed'e el at; a kardeş, kurtul beden
Ebû-Cehl'inden.
Her ağlamanın sonu gülmektir
Birisi ağzını eğer de eğlenerek Muhammed'in
adını anardı; anarken ağzı eğri kalıverdi.
Pişman oldu da "ey Muhammed" dedi,
"lûtuflar sahibisin, ledün bilgisi katında; sen bağışla.
"Bilgisizliğimden seninle alay ettim;
halbuki asıl alay edilecek benmişim.
Allah, birisinin perdesini yırtmak isterse
gönlüne, temiz kişileri kınama isteğini verir.
Fakat Allah, birisinin aybını örtmek isterse,
o kişi nefis yüzünden ayıplara bulanmış kişilerin bile ayıplarını söylemez.
Allah, bize yardım etmek dilerse gönlümüze,
ağlayıp inleme isteğini verir.
Ne mutlu gözdür o göz ki onun için ağlar; ne
kutlu gönüldür o gönül ki onun için yanar kavrulur.
Her ağlamanın sonu gülmektir; sonu gören kişi
kutlu bir kuldur.
Nerde akarsu varsa orada yeşillik vardır;
nerde akan gözyaşı varsa oraya rahmet gelir.
İnleyen dolap gibi gözlerinden yaşlar saç da
can alanından yeşillikler bitsin.
Ağlamak istiyorsan gözyaşı dökenlere acı;
acınmak istiyorsan sen de acı zayıflara.
Erenlerin yolunda çalış
A ulu kişi, gücün yettikçe peygamberlerle
erenlerin yolunda çalış, çabala.
Kaderle
pençeleşmek savaş değildir; çünkü bizi onunla pençeleştiren de kaderdir.
Birisi, inanç yolunda, kulluk yolunda yürür
de bir soluk olsun ziyan ederse kâfir olayım ben.
Başın yarılmamış, şu başını bağlama; bir iki
günceğiz çalış, sonra güledur.
Dünyayı arayan, olmayacak, kötü bir şeyi
aradı; âhireti arayansa iyi, güzel bir hâl aradı.
Dünya kazancında düzenlere başvurmak soğuk
bir şeydir; fakat dünyadan vazgeçmek için düzenler kurmak da var, yerindedir
bu.
Düzen odur ki kurtulmak için zindanı deler;
açılmış deliği kapatmaksa, soğuk bir düzendir.
Bu dünyâ zindandır; biz de dünyadaki
mahpuslarız; del zindanı da kurtar kendini.
Nedir dünya? Allah'dan gafil olmak; kumaş,
para, ölçü, tartı, kadın dünya değildir.
Malı, din için, Allah için yüklenirsen,
Peygamber buna, ne de güzel mal dedi.
Allah'ın lûtfuna kaçmalı
Allah'ın lûtfuna kaçmalı, ona sığınmak; çünkü
o canlara binlerce lûtuflar saçmış dökmüştür.
Bir sığınak bulmak gerek; ama nasıl sığınak?
Öyle bir sığınak ki ona sığındın mı su da sana asker olsun, ateş de.
Nuh'a, Musa'ya deniz dost olmadı mı? Su,
onların düşmanlarını kinle kahretmedi mi?
Ateş İbrahim'in kalesi değil miydi; böylece
de Nemrud'un gönlünden duman tüttürmedi mi?
Dağ, Yahya'yı kendisine çağırmadı mı; ona
kastedenleri taşla sürüp kovmadı mı?
Ey Yahya, gel, bana kaç; kaç da keskin
kılıçtan kurtarayım seni, sığınak olayım sana demedi mi?
Elinden geldikçe kul ol
Övülmenin tesiri sürer gider; bir zaman sonra
da deşilmesi gereken bir çıbandır, başgösterir.
Nefis çok övülme yüzünden Firavunlaştı; alçak
gönüllü ol, ululuk taslama.
Elinden geldikçe kul Ol, pâdişâh olma. Top
gibi zahmetler çek, mihnetlere katlan, çevgen olma.
Yoksa şu lütfün, şu güzelliğin kalmadı mı,
seninle eş-dost olanlar usanırlar senden.
O vakit, vaktiyle seni aldatan o topluluk,
seni görünce, işte şeytan derler.
Seni kapı dibinde gördüler mi, hepsi de
mezanndan baş çıkarmış hortlak der.
Zayıf, hasta bulunmazsa hekimlik sanatının
güzelliği nasıl olur da meydana çıkar?
Bakırların horluğu, bayalığı meydanda olmasa
kimya nasıl görünür?
Noksanlar, olgunluğun aynasıdır; o horluk,
üstünlüğün, ululuğun aynasıdır.
Çünkü gerçekten de zıddı meydana çıkaran,
onun zıddı olan şeydir; bal, sirkeyle belirir.
Kendi noksanını gören kişi, olgunlaşmaya on atla koşar.
Kendisini olgun sanansa, ululuk sahibi
Allah'a, bu zannı yüzünden uçup ulaşamaz.
A sapık,
olgunluk zannından, vehminden daha beter birşey yoktur senin canında.
Senden bu kendini görüş gidinceye dek
gönlünden, gözünden çok kanlar akar.
İblîs'in hastalığı, "Ben ondan hayırlıyım"
demesiydi; bu hastalık, her yaratılmışın içinde vardır.
Kendisini pek kırık dökük görse bile arı-duru
sudur ama pisliği dibinde ara.
Sınamak için seni bir coşturdu mu, içinde
pislik bulunan su, bulanır, pisliğin rengini gösteriverir.
A yiğit, ırmak sana arı duru görünüyor ama
dibinde pislik var.
Şehvet ateşe benzer
Şunu da bil ki ateş, asıl şehvet ateşidir;
suçun, kabahatin temeli, o ateş üstüne atılmıştır.
Dıştaki ateş, suyla söner; fakat şehvet
ateşi, parladıkça parlar; adamın yüzünün suyunu yerlere döker.
Şehvet ateşi suyla yatışmaz; çünkü azap etmek
bakımından cehennem huyu vardır onda.
Şehvet ateşine ne çâre var? Din ışığı, sizin
ışığınız, kâfirlerin ateşini söndürür.
Bu ateşi ne söndürür? İlâhî ışık. İbrahim'in
ışığına usta tut da;
Nemrud'a benzeyen nefsinin ateşinden, şu
ödağacına benzeyen bedenin kurtulsun.
Ateşe benzeyen şehvet, yanıp durdukça
eksilmez; o, ona, dileğini vermemekle eksilir.
Bir ateşe odun attıkça hiç söner mi? Hiç
odunu yakmaz mı?
Fakat odun atmazsan ateş söner; çünkü bu
çekinmek, ateşe su serper.
Gönüllerin çekinmesinden allık sürünen güzel
yüz, hiç ateşle kararır mı?
Ne mutlu o kişiye ki gençlik çağını ganimet
bilir de borcunu öder.
Gücü-kuvveti varken, vücudu sağ ve esenken,
yüreğinde de, bedeninde de güç-kuvvet varken başarır bunu.
O gençlik, yem yeşil, ter ü taze bir bağa
benzer; esirgemeden yapraklar, meyvalar verir.
Genç adamın kuvvet, şehvet kaynakları
akar-durur; Bil ki bu sular, yeryüzüne benzeyen bedeni, yemyeşil eder.
Ev yapılmış, döşenip dayanmış; tavanı
iyiden-iyiye yüksek. Dört duvarı sağlam, değiştirmeye, onarmaya hacet yok.
Ne mutlu ihtiyarlık günleri gelip çatmadan,
boynunu, hurmalıktan bir iple bağlamadan bu işi başarana.
Kocalıkta toprak çoraklaşır, akar dökülür. O
çorak toprak, asla güzel bitki bitirmez.
Güç suyu, şehvet suyu kesilmiş. Kendisine de
faydası yok, başkalarına da.
Kaşlar, eğer kuskunu gibi aşağı düşmüş; göz
sulanmış, kararmış.
Yüz, buruşuklardan kertenkele sırtına dönmüş.
Söz söyleyemez, tad alamaz olmuş; dişler kesmez olmuş-git-miş.
Gün akşam olmuş; leş gibi beden topallayıp
kalmış; yol da uzun. İş yeri yıkılmış, iş güç yıkılıp yatmış.
Kötü
huyların kökleri sağlamlaşmış; onları sökecek güç-kuvvet azalmış gitmiş.
Her kötü huyunu bir diken bil
Diken, güçlenmede, boy atmada... Diken
sökecekse kocalmada, gücü kuvveti eksilmede.
Diken, her gün, her solukta daha da
yeşermede.
O, daha da gençleşiyor; sen, daha da
kocalıyorsun.. Tez ol, vaktini boş geçirme.
Her bir kötü huyunu bir diken bil; dikenler,
kaç keredir ayağını yaraldı.
Kaç kere, kötü huyun yaraladı seni; fakat
sende duygu yok ki; duygusuz yaratılmışsın.
Çirkin huyunun, başkalarını yaraladığını
bilmiyorsan.
Kendi yarandan da haberin yok değil ya; sen
hem kendine azapsın, hem başkalarına.
Şehvete batan bir daha çıkamaz
Kendine gel a yolcu, kendine gel! Akşam oldu,
ömür güneşi kuyuya düşmek üzere.
Aklını başına al da yarın deme; nice yarınlar
geçti... Ekin çağı büs bütün geçmesin bari.
Öğüdümü dinle: Beden, güçlü bir bağdır;
gönlün yeniye bakıyorsa eskiyi çıkart.
Şehvetleri, tadları boşlamaktır cömertlik.
Şehvete batan, bir daha çıkamaz.
Bu cömertlik, cennet selvisinden bir daldır;
vay böyle bir cennet dalını elinden çıkaranın hâline.
Yok olan şu dünyâ, var gibi görünmede. O var
olan dünyâsa pek gizlenmiş.
Sevgi acılan tatlılaştırır
Sevgiden, acılar tatlılaşır; sevgi yüzünden
bakırlar, altın olur.
Sevgi yüzünden tortular durulur, arınır. Sevgiden dertler şifâ bulur, sağalır.
Sevgiden, ölü dirilir; sevgi yüzünden pâdişâh
kul kesilir.
Bu sevgi de, bilginin sonucudur; saçma sapan
şeylere kapılan, nasıl olur da böyle bir tahta oturur?
Topluma dost ol
Yol arkadaşlarını arayıp sormayı gerekli bil;
ister yaya olsun, ister atlı.
Hattâ düşman bile olsa bağışta bulunmak
iyidir; bağış yüzünden nice düşman, dost olur gider.
Dost olmasa bile kini azalır; çünkü
bağış, kine merhemdir.
A iyi dost; daha da çok faydası var; var ama
sözü uzatmaktan korkuyorum.
Sözün kısası şu: Topluma dost ol; put yapan
gibi taştan bile kendine bir dost düz.
Çünkü topluluk, kervan halkının çok oluşu,
yol kesicilerin bellerini kırar; mızraklarını köreltir.
Yalancının vefası yoktur
Eğri, yalancı kişinin, dinde vefası yoktur;
her zaman andını bozar o.
Gerçek
kişilerin, anda ihtiyaçları yoktur; çünkü onların iki aydın gözü vardır.
Andı, ahdi bozmak, ahmaklıktandır; yemininde
durmak, vefayı elden bırakmamak, çekinen kişinin işidir.
Peygamber dedi ki: Sizin andınızı mı doğru
sayayım, Allah'ın andını mı?
Topluluk, ellerinde Mushaf, dilleri oruçla
mühürlü, gene and içtiler.
Bu doğru, bu ter temiz söz hakkı için o
mescidi kurmamız, Allah içindir.
Orda hiç düzen yok; orda ancak Allah'ı zikir
var, gerçeklik var, dostluk var dediler.
İçi olmayan çekirdek fidan olur mu?
Allah, "suçları pek örterim ben"
dedi, sırlarını söylemem; belâlara uğradığına dâir ancak bir belirtiyi
söyleyeyim.
Cezasını verdiğimin bir tek belirtisi şu:
Kulluk ediyor, oruç tutuyor, dua ediyor;
Namaz kılıyor, zekât veriyor, daha da başka
şeyler yapıyor hani. Fakat bir zerrecik bile can tadı bulamıyor.
Kulluklar ediyor, yüce işler işliyor; ama bir
zerre bile tad alamıyor.
Kulluğu güzel ama mânâsı güzel değil;
cevizler çok ama içleri yok.
Tad gerek ki kulluklar meyva versin. İç gerek
ki tohum ağaç olsun.
İçi olmayan çekirdek hiç fidan olur mu?
Cansız şekil ancak hayâldir.
Nefis vurulmaktan anlar
Töhmet altında olan nefisdir; yüce akıl
değil. Töhmet altındaki, duygudur; latif ışık değil.
Nefis şüphecidir, vur başına onun;
vurulmaktan, dövülmekten anlar o, delil getirmekle yola gelmez.
Mucize görür, o çağda aydınlanır; ondan sonra
hayâldi o der;
O şaşılacak şey göründü ya hani; gerçek
olsaydı gece-gündüz, gözönünde kalmaz mıydı?
O, temizlerin gözlerinde kalır, hayvan gözüne
eş dost olmaz o.
O şaşılacak şey, bu duygudan utanır, arlanır;
hiç tavus kuşu, daracık kuyuda durur mu?
Çok söylüyor deme sakın bana; yüzde birini
söylüyorum, o da kıl gibi hani.
Ana karnındaki çocuğun âlemi
İnsan, ana karnındayken gıdası kandı; inanan
da pis şeyden böylece temizlik elde eder.
Kandan kesilince gıdası süt oldu; sütten
kesilince de lokma yemeye koyuldu ya hani.
Ana karnındaki çocuğa birisi, dışarda pek
düzgün bir dünya var.
Enine boyuna kutlu yeryüzü var; orada
yüzlerce nimetler var, bunca da boğazına düşkünler var;
Dağlar, denizler, çöller, bostanlar, bağlar,
bahçeler, çayırlıklar, çimenlikler var.
Pek yüce,
ışıklarla dolu bir gökyüzü, güneş, ay ışığı, yüzlerce Süha burcu var.
Kuzeyden, güneyden, doğudan yeller esiyor;
bağlar-bahçeler, gelinler gibi süslenmiş, düğün dernek yapıyor sanki.
Dünyanın şaşılacak şeyleri dille anlatılamaz;
sen ne diye bu kapkaranlık yerde sınanmalara düşmüşsün?
Bu daracık çarmıhta kan emmedesin; hapse
düşmüşsün, pislikler, eziyetler içindesin deseydi;
Çocuk, kendi haline bakar da inkâr ederdi, bu
haber verişten yüz çevirirdi, kâfir olur-giderdi.
Bu, olmayacak şey, kandırış, aldatış derdi.
Çünkü kör vehim, böyle şeyleri düşünemez ki.
Anlayışı, buna benzer bir şey görmediğinden
inkarcı anlayışı, bunu kavramaz bile.
Dünyadaki avam da böyledir işte. Abdal, öbür
dünyadan haber verir onlara.
Der ki: Bu dünya karanlık, pek dar bir kuyu;
dışarıda renksiz, kokusuz bir dünya var.
Fakat bu söz, onların hiçbirinin kulağına
girmez. Çünkü bu tamah, pek çetin, pek büyük bir perdedir.
Tamah, kulağı söz duymaz bir hale kor; garez,
gözü bağlar, görmez eder.
O ana karnındaki çocuk gibi hani. O da,
aşağılık yurtlarda gıdası olan kana tamah eder de,
Bu tamah, şu dünyanın sözlerine karşı perde
ardında bırakır onu; kandan başka kuşluk yemeği bile yemez o.
Ömür altın heybeye benzer
Dünyâ hırsı geçti gitti de gözü keskinleşti;
gözü, kan-yaş dökecek çağda aydınlandı.
Ululanması, öfkelenmesi yüzünden gözü
vakitsiz öten horoz kesildi.
Vakitsiz öten horozun başını kesmek gerek;
çünkü o ortalığı vakitsiz ayağa kaldırır.
Her zaman, canının bir parça buçuğu
alınmadadır; can verirken inancını gör, gözet.
Ömrün, bir altın heybesine benzer; geceyle
gündüz de altınları sayan, iki er.
Bilmeden, anlamadan sayar dururlar; sonunda
heybe boşaldı mı, ay tutulur gider.
Dağdaki madenden alsan da harcasan, fakat
yerine komasan, maden bile o verişe dayanamaz; tükenir.
Öyleyse her solukta, harcadığının
karşılığını, heybeye koy da "Secde et de yaklaş" âyetindeki maksada
eriş.
Ama bütün işlere de böyle sarılma; din işinden
başka işe o kadar çabalama.
Çünkü sonunda, iş bitmeden gideceksin sen;
işlerin bitmeyecek; ekmeğin pişmeyecek.
Mezar yapmak, ne taşladır, ne tahtayla; ne
kilimledir, ne keçeyle.
Kendine, temizlik âleminde bir mezar kazman,
varlığını, o mezara gömmen gerek.
O mezara toprak olman, onun gamına gömülmen
gerek ki soluğun, onun soluğundan yardımlar elde etsin.
Mezarın üstüne türbe yapmak, kubbe kurmak,
yüce duvarlar örmek, mânâ erlerince makbul birşey değil.
Diriyken atlaslara bürünmüş, ipekliler
giyinmiş adama bak hele. Şimdi, atlas, ipek, aklının elini tutuyor mu hiç?
Canı,
Münker-Nekir'in azabına uğramış; gamlı gönlündeyse gam akrebi yer tutmuş.
Dışardan, görünüşü süslü püslü; fakat gönlü
düşüncelere dalmış, zârı-zârı ağlayıp inlemede.
Fakat birini de görürsün ki eski püskü
hırkaya bürünmüş; o hırka içinde tatlı düşüncelere dalmış, şeker gibi sözler
söylemede.
Erlerin güzelliği dillerinde gizlidir
Okul çocukları, öğretmenden eziyet çekmişler,
çalışmaktan bıkmışlar, usanmışlardı.
Öğretmeni zor durumda bırakmak, okula
gitmemek için birbirleriyle danışıp görüştüler.
Öğretmen, hastalanmıyor ki birkaç gün okuldan
uzaklaşsın da diyorlardı;
Biz de okulda mahpus kalmaktan, daralmaktan,
çalışmaktan kurtulalım. Mermer kaya gibi yerinde durup duruyor.
İçlerinden en zekileri, şuna karar verdi:
Hoca diyecekti, neden böyle sararmışsın?
Hayır olsun, betin benzin yerinde değil; bu,
ya soğuk algınlığından, yahut sıtmadan.
Benim bu sözümden hoca, birazcık vehme düşer
ya dedi; kardeş, sen de bu çeşit yardım et bana.
Okul kapısından girdin mi, hayır ola usta de,
bu halin ne?
Vehmi, biraz daha artar... Vehimle, akıllı
kişi bile delirir.
Üçüncü, dördüncü, beşinci gelen de bizim
ardımızdan, hoca için gamlanır, açıklanır.
Otuz çocuk da bu haberi verirse, otuzu da
aynı sözleri söylerse hastalık, yerleşir gider.
Çocukların hepsi de aferin a zeki çocuk
dediler; bahtın, boyuna yaver olsun, aferin.
İçlerinden birisi bile dönmemek üzere bu işi
kararlaştırdılar, ahdettiler.
Ondan sonra o çocuk, koğucunun birinin, olayı
koğulamamasını sağlamak için hepsine and içirdi.
O çocuğun buluşu, hepsinden de üstündü; aklı,
sürünün en ilerisindeydi.
Güzellerin, nasıl birbirlerinden farkları,
üstünlükleri varsa insanların akıllarında da fark vardır.
Ahmed de (a.s.m.) sözlerinin birinde bu çeşit
buyurdu: "Erlerin güzelliği, dillerinde gizlidir" dedi.
Nimete şükür, nimetten hoştur
Kış geldi mi köpek bir yana büzülür; kışın
soğuğu, onu öyle ezer, büzer ki,
Sığınabilecek bir taş ev kurmam gerek der;
Yaz gelsin de der, dişimle, tırnağımla
çalışayım, kış için bir taş ev kurayım.
Fakat yaz geldi mi gelişir, kemikleri
canlanır, derisi tavlanır.
Kendisini iri yarı gördü mü, a ulu der, hangi
eve sığabilirsin ki sen?
İrileşir, ayağını bir gölgeye çeker; tembelliğe
dalar, karnı tok, sırtı pek, yatar, uyur.
Gönlü, amca bir ev kur der, fakat o, iyi ama
der, söyle bakalım, ben eve nasıl sığarım?
Senin hırs
kemiklerin de derde düştüğün zaman incelir, bitişir; büzülür kalırsın. Tövbeden
bir ev kurayım da kışın orda barınayım dersin.
Fakat derdin geçti de hırsın arttı mı köpek
gibi, senden de ev kurma sevdası geçer gider. Nimete şükretmek, nimetten de
hoştur; şükre düşen, nerden nimete yönelecek?
Şükretmek, nimetin canıdır, nimetse deridir,
kabuktur; çünkü seni, dostun kapısına dek şükür götürür.
Nimet gaflet verir, şükürse uyanıklık; sen
padişahın şükür tuzağıyla nimet avlamaya bak.
Şükür nimeti; gözünü doyurur, seni bey yapar
da yüzlerce nimeti, yoksullara saçar dökersin.
İmanın belirtisi ölümü hoş karşılamaktır
A genç, îmânın belirtisi şudur: O sırada
ecelin gelip çatsa, gene de gözüne görünmez, bir hoş halde karşılarsın ölümü.
A benim canım, îmânın böyle değilse,
olgunlaşamamıştır; yürü, dinini olgunlaştırmaya uğraş.
Hangi işe girişir de o işe koyulduğun sırada
ölüm bile gözüne görünmezse, işte o iştir sevdiğin iş.
Çünkü tiksinmek, kötü gelmek ortadan kalkarsa
o ölüm, ölmü değildir ki. Görünüşte ölümdür, gerçekteyse göçüş.
Tiksinmek gitti mi ölüm, fayda veren birşey
olur; şu halde gerçekten de anlaşılmıştır ki ölüm, geçip gitmiştir.
Sevgili, Hak'tır, bir de, Hakk'ın, sen
benimsin, ben de seninim dediği kişidir.
Gerçekte büyük âlemsin
Demek ki sen, görünüşte, küçük âlemsin; fakat
gerçekte büyük âlemsin sen.
Görünüşte o dal, meyvanın temelidir; fakat iç
yüzde dal, meyva için var olmuştur.
Meyva elde etmeyi dilemeseydi, meyvayı
ummasaydı bahçıvan hiç ağaç diker miydi?
Öyleyse, görünüşte meyva ağaçtan doğmuşsa da
gerçekte o ağaç, meyvadan doğmuştur.
Mustafâ (a.s.m.) bunun için, Âdem de,
peygamberler de benim ardımdadır; benim sancağımın altındadır dedi.
Ölçü Kur'ân'dır
A yiğit, akıl, şehvetin tersidir; şehvet
çevresinde dönüp dolaşanda akıl var deme.
Şehvete kul olana vehim sahibi de; vehim,
geçer altınlara benzeyen akıllara göre kalp akçedir.
Meheng olmadıkça vehimle akıl belirmez; tez
ikisini de meheng taşına götür.
Bu meheng Kur'ân'dır, peygamberlerin
halleridir; onlar da meheng gibi kalpa gel derler;
Fırsatı ganimet bil
Kendine gel, bari bundan sonra çekin; çünkü
Allah'ın lûtfuyla tövbe kapısı açıktır.
Tövbenin batı tarafından bir kapısı vardır;
kıyamete dek halka açıktır.
Güneş batıdan baş gösterinceye dek o kapı
açıktır; o kapıdan yüz çevirme.
Allah'ın rahmetiyle cennetin sekiz kapısı
vardır; oğul, o sekiz kapının birisi tövbe kapısıdır.
Öbür
kapılar, kimi çağda açıktır; kimi çağda kapalı; o tövbe kapısıysa hep açıktır,
hiç kapanmaz.
Aklını başına al, fırsatı ganimet bil, tövbe
kapısı açık; tez pılını-pırtını oraya çek; çek de hasetçi kör olsun gitsin.
Dört kötü huyu temizle
Bedenin dört huyu, Halil'in (a.s.) kuşları
gibidir; onları boğazlamak, cana yol açar.
Çünkü şu beden, dört huyun durağı olmuştur;
onların adlan, fitneler arayan, düzenler kuran dört kuştu.
Halkın ölümsüz diriliğe kavuşmasını
istiyorsan, bu şom, bu kötü dört kuşun kes başlarını.
Ondan sonra bir başka çeşit dirilt onları da
bundan böyle, onlardan bir zarar gelmesin.
O yol kesen mânevi dört kuş, halkın gönlünü
yurd edinmiştir.
Değil mi ki bütün doğru düzen gönüllerin
beyisin; bu çağda Tanrı halîfesi sensin.
Şu diri dört kuşun başlarını kes de diriliği
geçici olan şu halkın Ölümsüzlüğe kavuştur.
Bu dört kuş kazdır, tavustur, kuzgundur,
horozdur; bu dördünün insanlardaki Örneği de dört huydur.
Kaz hırstır, horoz şehvet. Mevki tavusa
benzer; kuzgunsa dileğe.
Kuzgunun dileği şudur: Ümitlere düşer,
ölümsüzlüğü, yahut da uzun bir ömrü umar,
Hırs kazı, kuru olsun, yaş olsun, yerde ne
bulursa yere gömer.
Allah'a borç verin
Akıl güneşini yak, parlat; gözlerinden bulut
gibi yaşlar saç.
Sana, küçücük çocuk gibi ağlayan göz gerek. O
ekmeği az ye; çünkü ekmek, yüzünün suyunu giderdi.
Beden, gece gündüz, onunla gelişmekte,
dallanıp yapraklanmakta; ama can dalı da onun yüzünden yapraklarını dökmekte,
güz mevsimine girip sararmakta.
Allah'a borç verin; borç verin şu beden
azığından da karşılığında gönülden çayır çimen bitsin.
Borç ver, şu beden lokmasını azalt da hiçbir
gözün görmediği yüz belirsin, görünsün sana.
Beden, kendisini pislikten kurtarırsa,
misklerle, ululuk incileriyle dolar.
Şu pisliği verir de arılığı alır; bedeni,
"Sizi tertemiz bir hale getirmeyi diler" sırrından faydalanır.
Ama Şeytan seni korkutur; sakın ha, sakın
der; bundan pişman olursun, için sıkılır.
Şu hevesleri bedeninden giderir, atar, şu
heveslerden geçersen, çok pişman olursun, çok gamlanırsın.
Şunu ye, sıcaktır bu, ilâçtır sana;
faydalanmak, iyileşmek için şunu iç.
Hem de şu niyetle ye, iç; bu beden, bir
binektir; neyi huy edindiyse, neye alıştıysa onu vermek daha doğrudur.
Kendine gel; huyunu değiştirme; sağlığın
bozulur; aklında, gönlünde yüzlerce hastalıklar doğar.
O alçak
Şeytan, bu çeşit korkutur adamı; halka yüzlerce afsun okur.
Kem gözün tehlikesi
Tavus kuşu gibi kanadını görme, ayağını gör
de kem göz, sana pusu kurmasın.
Çünkü kötülerin kem gözleri, dağı bile
yerinden oynatır; Kur'ân'dan "Gözleriyle seni yerinden
oynatacaklardı" âyetini oku.
Ey Allah elçisi, o toplumda öyle kişiler
vardır ki kem gözleriyle akbabaları bile eritir, yok ederler.
Nazarlarından, kükremiş arslanların bile
kelleleri yarılır da inlemeye başlarlar.
Deveye, ölüm gibi bir bakar da, sonra
ardından köleyi yollar.
Var, git der, bu devenin yağından biraz satın
al. Köle gider, görür ki deve, yolda sakatlanmış.
Su gizlidir, dolap meydanda. Fakat işin
aslında sudur dönen.
Kem gözün ilâcı iyi gözdür; iyi göz, iyi
görüş, kem gözü ayağı altında ezer, yok eder gider.
İyi göz, iyi görüş, rahmetin, kahırdan daha
üstün oluşundandır, rahmettendir; kem gözse kahırdan, lanetten meydana gelir.
Allah'ın rahmeti, kahrından üstündür; bu
yüzdendir ki her peygamber, kendi zıddına, kendi düşmanına üst olmuştur.
Salih amel en sadık dosttur
Her çağda, senin üç yoldaşın vardır; birisi
vefalıdır; ikisi gaddar.
Onların biri dostlardır, öbürü mal mülk;
üçüncüsüyse vefalıdır ki o da iyi amelledir.
Mal seninle gelemez; evden dışarıya bile
çıkamaz; dost gelir ama, mezara dek.
Sana ecelin gelip çattığı gün, dost, hâl
diliyle der ki:
Bundan öteye yoldaş olamam sana; bir
zamancağız da mezarının başında dururum.
Yaptığın ameldir vefalı olan, ona sarıl; o,
mezarın dibine dek seninle gelir.
Peygamber dedi ki: Bu yol için, yapılan,
görülen amelden daha vefalı bir yoldaş yoktur.
O amel iyi bir amelse, ebedî olarak dost olur
sana; kötüyse mezarda yılan kesilir sana.
Fakat babacığım, doğruluk yolundaki şu amel,
şu kazanç, usta olmaksızın nasıl kazanılır, nasıl elde edilir?
Dünyâdaki en aşağılık kazanç bile ustasız
elde edilemiyor.
Önce bilgi, ondan sonra amel gerek, böylece
de amel bir zaman sonra, yahut ölümden sonra fayda verir.
Sanat edinmeye bakın
A akıllılar, sanatlar elde etmeye bakın,
bunun için yardımlasın; ama her sanatı, ehli olan temiz, büyük bir kişiden
öğrenin.
A kardeşim, inciyi sedefin içinde ara; hüneri
sanat ehlinden iste.
Öğütçüleri gördünüz mü, insaf edin; öğrenip
öğretmeye koyulun, çekinmeyin.
Adam deri
tabaklarken kirli bir hırka giyse, bu hırka, kendisi zenginse, zenginliğini,
uluysa ululuğunu azaltmaz ki onun.
Fikrini dağıtma
Aklını, fikrini her yana dağıttın; oysa ki o
saçmasa pan düşünceler, bir tereye bile değmez.
Akıl fikir suyunu, her dikenin kökü
emerdurur; artık nasıl olurda meyvalar verir?
Kendine gel de o kötü dalı kes, buda; şu
güzel dala su ver de yeşert.
Şimdi ikisi de yeşildir ama sonuna bak; bu
yok olur-gider; ondansa meyva biter.
Bahçenin suyu buna helâldir, ona haram;
aradaki ayrılığı sonunda görürsün vesselam.
Adalet nedir? Ağaçlan sulamak. Zulüm nedir?
Dikene su vermek.
Adalet, bir nimeti yerine koymaktır; su emen
her kökü sulamak değil.
Zulüm nedir? Birşeyi, konmaması gereken yere
koymak; buysa, belâlara kaynak olur ancak.
Sürme kulağa çekilmez
Yük dengini İsa'nın başına koymuş; eşeğiyse
çayıra salıvermiş; o da, orada ağlayıp durmada.
Sürme kulağa çekilmez; gönül işi de bedenden
istenmez.
Gönülsen, yürü, nazlan, horluk çekme;
bedensen, şeker yeme, şerbet içme, acı tat.
Acı bedene fayda verir, sekerse zarar.
Bedenin yardımsız kalması daha iyidir.
Beden, cehennem odunudur, onu erit; bir başka
dal bitirirse yürü, kes o dalı.
Yoksa odun hammalı olursun, odun hammalı. İki dünyada da Ebû Leheb'e eş
kesilirsin.
Nuh dokuzyüz yıl davet etti
A oğul, a kul, mihrabın önündeki mum gibi
yücelere ağmak ümidiyle kalk ayağa.
Başı kesilmiş mum gibi bütün gece ağla,
arayış yolunda gözyaşları dök, yan yakıl.
Nuh dokuz yüz yıl davet etti. Çağrısı, ancak
toplumun inkârını arttırdı.
Ama o, söyleme dizginini hiç kastı mı? Susma
mağarasına çekilmeye kalkıştı mı hiç?
Köpeklerin havlamasından kervan, yolundan
kalır mı hiç dedi;
Ay ışığının bulunduğu gece, dolun ay,
köpeklerin havlaması yüzünden yürüyüşünü aksatır mı hiç?
Ay ışığını saçar, köpek de havlar durur;
herkes, yaradılışına göre bir işe koyulur.
Sirke, sirkeliğini arttırdıkça şekerin de
şekerliğinin artması gerek.
Kahır sirkedir. Lütuf da bala benzer;
sirkencübînin temeli, bu ikisidir.
Nuh'un toplumu, onun davetine sirke döküp
duruyordu. Ama lütuf denizi de Nuh'a şekerler dökmedeydi.
Cömertlik denizinden, devamlı şeker
geliyordu, yardım ediliyordu ona; o yüzden de şekeri, dünya halkının
sirkesinden fazlaydı.
Tek kişi
ama bin kişi gibi. Kimdir o? O eren; hattâ o Yüce Allah'ın kulu, yüz asrın, tek
eri.
Sular temizlemeye çalışır
Şu dünyanın o dünya ile birleşmesi yüzünden
şu dünya, utancından sıçrar, ortadan çıkar gider.
Bu söz dar, derecesi de aşağı; bayağı bir
şeyin, özün özüyle ne ilgisi var?
Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır; ama bülbül,
kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini azaltır mı hiç?
Her birinin, şu "Allah, dilediğini
yapar" pazarında ayrı bir alıcısı var.
Dikenliğin gıdası ateş, sarhoş kişinin
dimağının gıdası da gül kokusu.
Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe
şekerdir, helvadır.
Pisler, pisliklerini yaparlar ama, sular da
temizlemeye çalışır.
Yılanlar zehir saçarlar; acılar, bizi perişan
eder ama,
Bal arılan da dağlarda, kovanlarda,
ağaçlarda, baldan şeker ambarlan doldururlar.
Zehirler, zehirliklerini yaparlar ama,
panzehirler de daha tez, zehirlerin zehirliğini gideriverir.
Renksizlik renklerin temeli
Halkın yapısı, zıtlar üstüne kurulmuştur;
hâsılı biz, zarar bakımından da savaştayız, fayda bakımında da.
Hallerimiz birbirine aykırı; her biri, tepki
bakımından öbüründen apayrı.
Her solukta kendi yolumu vurmadayım; artık
başkasıyla nasıl uzlaşabilirim; başkasına nasıl çare bulurum?
Kendindeki şu çılgın savaşı gör, başkalarının
savaşıyla ne diye oyalanırsın?
Meğer ki bu savaştan seni Allah çeke de barış
dünyasında bir renge boyanasın.
O dünya, ancak ölümsüzlük dünyasıdır, mâmur
bir dünyadır; çünkü zıtlardan düzülmemiştir.
Şu yok oluş, zıddın zıddı yok edişinden
meydana gelir; zıt olmayınca ölümsüzlükten başka birşey kalmaz.
Güneş de olmasın, zıddı olan zemherir de
olmasın diye o eşi, benzeri olmayan, cennetin zıddı yok dedi.
Renksizlik, renklerin temelleridir; barışlar,
savaşların temelleri.
Yükümü başkasına yükleme
Kul ol da yeryüzünde at gibi hür yürü; cenaze
gibi omuzda götürmesinler seni.
Nimete kâfir olan, herkesin kendisine hammal
olmasını ister; ölüyü mezara götürür gibi onu da taşısınlar, bunu diler.
Rüyada kimi tabuta binmiş görürsen o kişi,
yüce bir mevkie ulaşır, mertebesi yücelir.
Çünkü o tabut, halka yüktür; Bu büyükler de
halka yük yüklerler.
Yükünü başkasına yükleme, kendin yüklen; baş
olmayı az iste, yoksulluk daha iyi.
Halkın boynuna binme de ayaklarına nikris
illeti gelmesin.
Sonunda bu binicilikten bezersin ama şimdi
düşkünsün; bir şehre benziyorsun ama yıkık bir köysün sen.
Varlığın,
bir şehir gibi görünürken bez bu işten de, dengini yıkık yerde çözme.
Eûzü çekmenin zamanı
İnsanı rezil eden Şeytan, ömrünü yok ettikten
sonra Eûzü çekmenin de bir tadı tuzu yoktur, Fatiha okumanın da.
Şimdi bağırıp çağırmak, tatsız-tuzsuzdur ama
gaflet, gerçekten de ondan daha tatsız-tutsuzdur.
Gene de sen, tatsız tuzsuz da olsa ağla,
feryad et, sızlan, a Yüce Allah düşkünlere bir bak diye yalvar.
Ey Allah, zamanında da gücün yeter, zamanı
geçince de; senden hiçbir şey yitmez; herşeyi bilirsin sen.
Sen, "Yitirdiğiniz şeye
açıklanmayın" diyen padişahsın; öyle bir padişahın istediği şey, nasıl
olur da olmaz?
Sözümüz susunca daha açık anlaşılır
Bizim sözümüz, sustuğumuz zaman daha da açık
anlaşılır; çünkü o istek, men'edildikçe daha da artar.
Deniz coştu mu, coşkunluğu köpük olur;
köpürüşü de, "Bilinmeyi sevdim, diledim" sırrını meydana kor.
Söz söylemek, o pencereyi kapatmaktır; söz
söylemek, onu gizlemenin ta kendisidir.
Gülün yüzüne karşı bülbülce naralar at da
onlara gülün kokusunu duyurma; oyala onları.
Kulakları sözle oyalansın da akılları, gülün
yüzüne uçmasın.
Hele pek aydın olan bu güneşin karşısında her
kılavuz, gerçekten de bir yol vurucudur.
Ey yarasalardan gizlenmiş güneş, ışık, ışığın
yükselişi, senin gözcün bekçindir.
Güneşin önündeki perde, parıltısının
çokluğundan, hararetinin, yakışının fazlalığındandır ancak.
Güneşin perdesi de kendi ışığıdır; ondan
nasipsiz olan yarasadır, gecedir.
Yaratılış neden altı gün sürdü?
Tencereyi yavaş yavaş ustaca kaynatmak gerek;
delice kaynayan yemekte iş yok.
Allah'ın, gökleri bir kere, ol demekle
yaratmaya gücü mü yetmezdi?
Peki, yine yaratışı altı gün sürdü; hem de a
faydalanmak isteyen, her gün, bin yıl kadar.
Çocuğun yaratılışı neden dokuz ay? Çünkü
yavaş-yavaş iş görmek, o padişahın âdeti.
Neden Âdem'in yaratılışı kırk sabah sürdü; o
balçığı yavaş-yavaş insan haline getirdi?
Hani sen şimdi at sürdün, koştun ya a ham
adam, senin gibi değil. Sen çocuksun, kendini şeyh gösteriyorsun.
Kabak gibi herkesin üstüne çıktın ama
savaşacak ayak nerde sende?
A kelceğiz, sen, ağaçlara, duvarlara dayandın
da kabak gibi yücelere çıktın.
Önce bineğin usul boylu selvi oldu, ama
sonunda kupkuru, içsiz, bomboş olur gidersin.
Kerpiçte görülen gerçek
Halkın aynada gördüğünü pîr, pişmemiş
kerpiçte görür.
Kaba-sakalın,
kendi evinde görmediğini köse bir-bir görür.
Ne mutludur o göze ki beyi akıldır onun; işin
sonunu görür, herşeyi bilir, aydındır.
Çirkini, güzeli akılla ayırdedin; karadan,
aktan söz eden güzel değil.
Göz sidik birikindisinde biten yeşilliğe de
aldanır; ama akıl ona der ki: Bir de bizim mehengimize vur onu.
Dileği gören göz, kuşa âfettir; tuzağı gören
gözse kuşu kurtarır.
Ama bir başka tuzak da var ki, akıl onu
anlayamaz, göremez. İşte gizli şeyi gören vahiy, o yüzden bu yana koştu, geldi.
İMAMI RABBANİ’DEN HAYAT DERSLERİ
Asıl ismi
Ahmed Faruk-u Serhendî olan İmam-ı Rabbani Hazretlerin Hz. Ömer'in (r.a.)
neslinden gelmektedir. 1563'de Hindistan'ın Serhend şehrinde dünyaya gelmiş ve
aynı yerde 1624 tarihinde vefat etmiştir.
İmam-ı
Rabbânî'nin zamanında Hindistan'da çok geniş fikrî çalkantılar vardı. Halkı
İslâmdan uzaklaştırmaya ve İslâmı tanınmaz hale getirmeye çalışan yönetime
karşı İmam-ı Rabbani Hazretleri çok geniş bir hizmet halkası oluşturur.
Yetiştirdiği talebelerle, daha sonra hem bu talebelerine, hem de nüfuzlu
kişilere yazdığı mektuplarla İslâmı müdafaaya çalıştı.
İmam-ı
Rabbani müceddiddir. Yani Hicri ikinci bin yılın din yenileyicisidir. Dine
sokulmaya çalışılan hurafe, bid'at ve batıl inançları reddedip, dinin aslını
muhafazaya çalışmış ve o devir insanının ihtiyacı olan dinî meselelerde yeni
bir takdim şekli oluşturmuştur. Hizmeti sadece kıta Hindistan'ına bağlı
kalmamış, zamanla dünyanın her tarafına kök budak salmıştır.
İmam-ı Rabbani Hazretlerinin fikir, izah ve hizmet
esasları bütünüyle mektuplarında mevcuttur. Aslı Farsça olarak üç cilt halinde
tertip edilen, 847 mektup, 1670 sayfadan oluşan ve daha sonra Arapça ve Türkçeye
da tercüme edilen Mektubat, asıl
itibariyle yazıldığı devre ışık tutmakla birlikte, bizlerin de bu eserden
öğreneceğimiz pek çok şey vardır.
Dünya bir seraptır
Ey oğul!
Bu dünya imtihan yeridir. Onun yüzü yaldızla
ve çeşitli yüzlerle süslenmiştir. Sureti nakışlıdır. Çirkin bir kadın gibi kaşı
çekilmiş, yanakları boyanmış. İlk bakışta tatlı gelir, göze tazelik ve canlılık
hayali verir; lâkin gerçekte o üzerine koku sürülmüş cifeye benzer.
Sineklerin ve kurtların içine dolduğu bir
çöplük gibidir. Su gibi görünür, o bir seraptır, Şeker suretinde zehirdir. İçi
harap ve çok kötüdür. Bu süsü ve hayasızlığı ile söylenenlerin ve
anlatılanların hepsinden şerlidir.
Onun aşıkı sefih ve büyülüdür. Fitneye
düşmüş, çıldırmış ve aldatılmıştır. Kim onun görünüşüne aldanırsa ebedi kayıp
zehiri ile zehirlenmiştir. Kim onun tazeliğine ve tadına bakarsa sonsuzluğa
kadar pişmanlık duyar.
Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Dünya ve âhiret iki kuma gibidir;
birini razı etsen, diğeri darılır."
Dünya nedir?
Ey oğul!
Dünya nedir, bilir misin? Kadın, çocuk, mal,
makam, reislik, oyun, oyuncak, lüzumsuz işlerle uğraşmak...
Bütün bu
sayılanlardan hangisi seni alıp Allah'tan başka şeylerle oyalayıp perdelerse, o
dünyaya dahildir.
Gençlik tövbesi
Ey oğul!
Cenab-ı Hak sonsuz inayetinden sana nasip
verdi. Bilhassa gençlik çağında sana tevbe nasip etti. Şimdi bilmiyorum, o
tevbede sebatlı mısın? Yoksa çeşitli muzahrefat ile şeytan seni azdırdı mı?
Tevbe üzerinde durup devam ettirmek zor
görülebilir, zira çağ gençlik çağıdır. Dünya malına gelince, elde etme
sebepleri çok ve kolaydır, bu manada arkadaşlarının çoğu da uygunsuzdur.
Sana tefekkür lazım
Ey oğul!
Önemle üzerinde duracağın iş, mübah şeylerin
zaruri olan miktarı ile yetinmektir. Bu zaruri miktar da ibadetlerde kuvvet
bulmak niyetiyle alınmalıdır.
Yenen yemekten maksat, ibadetin yerine
getirilmesi için kuvvet kazanılması olmalıdır. Elbise giymekten maksat, avret
yerini örtmek, sıcaktan ve soğuktan korumaktır. Bu ölçüyü diğer zaruri mubah
işlerde de devam ettirmelidir.
Sana tefekkür lâzım. Kalbe dayalı işleri
yapmak gerek. Aksi halde yarın ziyandan ve pişmanlıktan başka bir şey elde
edilmez.
Gençlik büyük fırsattır
Ey oğul!
İbadete yönelme vakti gençliktir. Akıllı olan
bu vakti kaçırmaz, fırsatı ganimet bilir. Zira iş önemlidir. İnsan yaşlılık
zamanına kalmayabilir. Kaldığını farz edelim, derlenip toparlanmak nasip olmaz.
Böyle bir derlenip toparlanmanın mümkün olduğunu farz edelim, bir amel işlemeye
güç yetiremez. Zira o zaman, zaafın ve aczin bastırdığı zamandır. Halbuki şu
anda derlenip toparlanma durumu vardır, elde eldilmesi kolaydır.
Hele anne-babanın hayatta olmaları Yüce
Hakkın nimetlerinden biridir. Senin geçimini onlar üzerine almıştır. İşte bu
mevsim fırsat mevsimidir. Güç ve kuvvetinin yettiği mevsimdir. Bugünün işini
yarına bırakmak için şu andaki durum nasıl bir özür olabilir? Ertelemeye ne
gerek var? Resulullah (a.s.m.) bu manada şöyle buyurmuştur: "İşi erteleyen
helak olur."
Evet, bugün ahirete ait işlerle bir
meşguliyet varsa, bu düşük dünyanın işini yarına bırakmak cidden güzel olur,
tam bunun aksi ise pek çirkin bir şey olur.
Şu zaman gençlik zamanıdır. Nefsin, şeytanın
ve din düşmanlarının istilası zamanıdır. Bu zamanda yapılan az amele biçilen
itibar, bu vakitlerden başka zamanlarda yapılan amellere biçilmez.
Allah'ın emir ve yasaklarına uymalı
Ey oğul!
Varlıkların özü olan insanın yaratılmasındaki
gaye, oyun ve oyuncakla eğlenmek, yemek ve içmek değildir. Onun
yaratılmasındaki gaye, kulluk vazifelerini yerine getirmek, devamlı bir şekilde
Allah'a iltica ve niyazda bulunmaktır.
Dinin
anlattığı ibadetlere gelince, bunların edasından gaye, kulların faydası ve
onların yararıdır. Bunlardan hiçbiri Cenab-ı Hakkın yararına değildir, çünkü onun
böyle bir şeye ihtiyacı yoktur.
Durum böyle olunca, onların edası memnuniyete
sebep olmalıdır. Bu emirlerin yerine getirilmesi ve yasaklardan kaçınmak için
koşmalı, çabalamalıdır.
Cenab-ı Hak sonsuz zenginliği ile kullarına
emir ve yasaklar yolundan ikramlar eylemiştir. Bu durumda bize düşen, tam
manasıyla bu nimetlere şükretmektir. Memnuniyetin en üstün derecesi ile emir ve
yasaklardan ne varsa hepsinin yerine getirilmesi için çaba harcamaktır.
Doğru haberci ile yalancının farkı
Ey oğul!
Yalan söylediği defalarca denenemiş olan bir
kimse, "Bu gece düşman hücum edecek" diye bir haber verecek olsa, bu
haber üzerine o beldenin ileri gelenleri derhal savunma tedbirleri alır. Bu
haberi veren kimsenin yalancı olduğunu bildikleri halde o belanın giderilmesi
için çareler ararlar. Çünkü tehlike ihtimaline karşı dikkatli olmak lazımdır.
Halbuki, doğru haber veren Resulullah
(a.s.m.) bütünüyle âhireti haber vermiştir. Durum böyle iken bu haberden kimse
müteessir olmamaktadır. Eğer müteessir olsalardı, ondan korunma çareleri
ararlardı. Kaldı ki, Resulullah Efendimiz ondan korunma çarelerini de
göstermiştir.
O nasıl bir imandır ki, doğru haberciye yalan
haberci kadar itibar etmiyor.
Mal ve mülk Allah'ındır
Ey oğul!
Nefis kendi özünde cimridir. İlâhi emirleri
yerine getirmekten kaçar. Bunun için devamlı yumuşak konuşmalıdır. Yoksa mal ve
mülk bütünüyle Allah'ındır.
Kula asıl layık olan zekâtı tam bir
memnuniyetle vermektir. Yoksa nefsin arzularına uyarak ibadetin edasında
tembellik edip ağırdan almak yakışmaz.
Fetvayı âhiret âlimlerinden almalı
Ey oğul!
Dini hükümleri, fetvaları âhiret ulemasından
sorup öğrenmek gerektir. Zira onların sözlerinde tesir vardır. Belki onlara
sorulduğu için nefeslerinin bereketi ile amelde başarı hasıl olur.
İlmi kendilerine makam vesilesi yapan dünya
alimlerinden kaçınmak gerekir.
Dünya adamlarıyla bizim ne işimiz var?
Onlarla aramızda ne gibi bir münasebet olur ki, onların hayrı ve şerri üzerinde
söz edelim.
Tavşan uykusu ne zamana kadar sürecek?
Ey oğul!
Hayatının
en güzel zamanlan heva ve heveste geçti. Allah düşmanlarının rızasını kazanma
yolunda geçip gitti. Şimdi ömrünün sonu kaldı. Bugün de bunu Hakkın rızası
istikametinde harcamazsak, o en güzel ömrün yerini doldurma işinde bir tedarik
görmezsek, isterse pek az
olsun, çekeceğimiz zahmeti ebedi rahata
vesile bilmezsek, az sevap işlemek suretiyle çok günahlarımıza kefaret
ettirmezsek, yarın hangi yüzle Allah'ın katına varacağız? Hangi çareye
başvuracağız?
Bu tavşan uykusu ne zamana kadar sürecek? Bu
gaflet pamuğu ne zamana kadar kulakta kalacak? Yakında basiret gözünden gaflet
kalkacak, hiç şüphe edilmesin kulaktan bu gaflet pamuğu da gidecek, lâkin o
zaman ne faydası olur? O zaman hasret ve pişmanlıktan başka bir şey olmayacak.
Ölüm gelmeden önce amel işlemeye bak.
Kabrinde yaslanacağın bir şey hazırlamalısın. Öncelikle itikadını
düzeltmelisin. Sonra dini yönden zaruri bilgileri öğrenmelisin. Fıkıh
kitaplarının açıkladığı şeyleri bilmeli ve amel etmelisin.
Zikir gafletin kovulmasıdır
Ey oğul!
Fırsat ganimettir. Sağlık ve boş zaman ise
iki ganimettir. Vakitlerini devamlı olarak Allah'ın zikrine harcamak gerekir.
Hangi amel olursa olsun, dinin emri istikametinde ise o zikre dahildir, isterse
alış veriş olsun.
Bütün hal ve hareketlerde dinin hükümlerine
riayet etmek gerektir. Ta ki onların hepsi zikir ola... Zikir gafletin
kovulmasından ibarettir. Bütün işlerde emir ve yasaklara riayet edilirse,
emirleri veren yasakları bildiren Zata karşı gaflet esaretinden kurtuluş nasip
olur. O Yüce Hakkın da devamlı zikri hasıl olur.
Hayat şeriat üzere olmalıdır
Ey oğul!
Düşük dünya süslerine aldanmaktan sakın. Bu
fani saltanata kanmamaya dikkat et. Bütün hal ve hareketlerinde şeriata göre
amel et. Hayat, temiz şeriat üzere olmalıdır.
Ehl-i Sünnet ve'1-cemaat âlimlerinin
görüşlerine göre öncelikle itikadı düzeltmek gerekir. Bundan sonra himmet
dizginlerini amele faydalı fıkıh hükümlerini yerine getirmeye sarfetmelidir.
Farzların edasınde önemle durulmalıdır. Helal
ve haram işlerinde dikkatli hareket etmelidir. Farzların yanında nafile
ibadetlerin durumu yolda bırakılmış ve itibardan düşmüş gibidir. Halbuki bu
zamanda insanların pek çoğu nafile ibadetlere önem verip farzları harap
bırakmaktadır. Nafile ibadetlere önem verip farzları da düşük ve itibarsız saymaktadırlar.
İlim, amel, ihlas lâzım
Ey oğul!
Bilmiş ol ki, ebedî kurtuluşun kolaylaşması
için insana şu üç şey mutlaka lâzımdır: İlim, amel, ihlâs.
İlim iki kısımdır: Birinci kısım, amel olup
bunun izahını fıkıh üzerine almıştır.
İkinci
kısım, bundan maksat mücerred itikat ve kalbi yakindir. Bunun tafsilatı kelâm
ilmi üzerine yazılan kitaplarda vardır. Haliyle Ehl-i Sünnet ve'1-cemaatin
görüşüne göre... Şöyle ki: Bunlar fırka-i naciye olup, bunlara tabi olmadan hiç
kimse için kurtuluş ümidi yoktur. Bunlara kıl kadar muhalefet olsa, iş
tehlikeye girer, hem de ne tehlike!
Kul hakkını dünyada iken öde
Ey oğul!
Tam manasıyla kul hakkının ödenmesi cihetine
gidilmelidir. Bu yolda tam bir gayret gösterilmelidir. Ta ki, üzerinde hiç
kimsenin hakkı kalmaya. Çünkü bu dünyada hak ödemek kolaydır, yumuşaklıkla,
tatlı dille helallik dilemek mümkündür; ama âhirette iş zordur. Orada çare
bulmak mümkün değildir.
Nefsin sevdasına kapılma
Ey oğul!
Nefis, makam ve baş olmak sevdası üzerine
yaratılmıştır. Bütün gayreti, akranı üzerine üstün gelmektir.
Bütün arzusu yaratılmışların hepsi kendisine
muhtaç, emrine ve nehyine boyun eğmiş olmaktır. Kendisinin hiçbir şeye muhtaç
olmasını istemediği gibi, hiç kimsenin hükmü altına da girmek istemez.
Bütün bunlar ondan gelen uluhiyet davasıdır.
Benzeri olmayan Yüce Yaratıcı ile ortaklık davasına girer. Mutlu olmaktan yana
pek uzaktır.
Hatta ortaklığa bile razı olmaz. Yalnız
kendisinin hâkim olmasını ister, başkasını istemez. Herşeyi hükmü altında görmek
ister. Bir kudsî hadiste şöyle buyurulur:
"Nefsine düşman ol, çünkü o Bana
düşmanlığa saplandı."
Makam, reislik, yükselmek, büyüklenme
hususunda nefsin isteklerini vermek suretiyle nefsi terbiyeye kalkışmak ona
yardım olur ki, hakikatte Yüce Allah'a düşmanlıktır. Onu takviye etmek dahi bu
mânâyadır. Bu işin çirkinliği ciddi bir şekilde idrak edilmelidir.
Bir kudsî hadiste'Allah Teâlâ şöyle buyuru:
"Kibriya ridamdır, azamet izarımdır. Bir
kimse bunlardan birisi ile benimle nizaya tutuşmak isterse, onu ateşime atarım,
haline hiç bakmam."
Peygamberlerin gönderilmesinin hikmeti,
nefs-i emmareyi âciz bırakıp onun yapısını tahrip etmektir. Dinî emirler nefsi
arzuları kaldırmak için gelmiştir. Ne kadar dinî emir işlenirse, o kadar
nefsanî arzu zail olur.
Dinî hükümlerin birini yerine getirmek
nefsanî arzuların izalesi için bin senelik riyazetten ve bu uğurda mücahededen
daha faziletlidir.
Bu riyazet ve mücahede şeriat gereğince
olmayınca nefsin arzusunu takviye ve teyit eder. Brahmanlar ve Hindular riyazet
ve mücahedede hiçbir kusur işlemezler, fakat şeriat dairesinde yapmadıkları
için kendilerine hiçbir faydası olmaz.
Meselâ bir kimse dinin emrettiği zekât
niyetiyle bir dinar verse, nefisten gelen bir arzu ile nefsin tahribi yolunda
bin dinar harcamasından daha faydalıdır.
Ramazan
Bayramında şeriatın emrine uymak maksadıyla oruç tutmayıp yemek, bir kimsenin
kendiliğinden tuttuğu bin senelik oruçtan hayırlıdır.
Sabah namazının iki rekât farzını cemaatle
kılmak sabah namazını cemaatle kılmayı bırakıp geceyi sabaha kadar ibadetle
geçirmekten çok faziletlidir.
Hâsılı; nefsin, başkanlık, üstünlük,
yükseklik taslamak hususundaki boş kuruntulann pisliklerinden kurtulmadıkça
kurtuluş mümkün değildir. Ondanki bu hastalığın izalesi zaruridir. Tâ ki, ebedi
ölümle yüz yüze gelmeye...
İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİNDEN ÖĞÜTLER
İbrahim
Hakkı Hazretleri 1703'te Erzurum-Hasankale'de doğdu, 1780 tarihinde
Siirt-Tillo'da âhirete yürüdü. Hizmet hayatını daha çok Tillo'da geçirdi.
Fakîrullah Hazretlerinden mânâ dersi aldı ve intisap etti. Sultan 1. Mahmud
zamanında İstanbul'a geldi, saray kütüphanesinde ilmî araştırmalarda bulundu.
En meşhur
eseri, bir yerde bütün eserlerinin içinde bulunduğu Mârifetnâme'dir. Bu kitapta eski ve yeni bilgileri kaynaştırmaya
çalıştı. Öyle ki Mârifetnâme, zamanının
en kapsamlı ansiklopedisi özelliğini taşımaktadır.
Mârifetnâme'de astronomiden
sosyolojiye, biyolojiden fiziğe, karakter ilminden psikolojiye, dinden
tasavvufa, ahlâktan âdâb ilmine varıncaya kadar her ilimden bahisler bulunan
bir halk kitabıdır. Çok sade ve tatlı bir anlatımı vardır. Zamanına göre dili
bir hayli sadedir.
Kurtuluş doğruluktadır
Ey aziz!
Konuşursan doğru konuş. Doğruluk keramettir.
Yalan aşağılıktır. Kurtuluş doğruluktadır. Yalancı ve hileci şeytandır. Lâkin
görünüşte insandır. Yalan söyleyen kimseden hayır umulmaz.
Boş laflar ve şakalar zarara yol açar;
ömrü boşa geçirmektir. Gıybet ve koğuculuktan sakın ki, bunlar insanı halktan
ve Haktan uzak ederler.
Dili tatlı olanın dostu çok olur
Dil insanın terazisidir, âlim ve cahili
ayırıcıdır. Mü'min insaf etmeyene insafla gider. Ahlâkı güzel olan yumuşak
söyler. Çok selâm ve tatlı dil sevgiye sebeptir. Büyüklerin yolu güzel sözlü
olmak ve açık selâm vermektir. Dili tatlı olanın dostu çok olur. Sözü tatlı
olanın muhabbeti lazımdır.
Özür dileyenin özrünü kabul et
Allah'ı tanıyan kişi insanlardan özür diler.
Özür dileyenin özrünü kabul eyle. Sana eziyet edeni affedip tatlı ve yumuşak
söyle. Elinden geldiği kadar kusurları affet, ayıplan görmezden gel. Af
ihsanların en güzelidir.
İyi arkadaş hayatın süsüdür
İyilik yapanla kötülük yapanı bir tutma.
İyilik edeni duadan unutma. İyiliği unutup kusuru saklayan dost değil,
düşmandır. Dostunun hatasına dayanamayan ölüm hastalığında yalnız kalır.
Dostun, gözün gibi olan insandır. İyi arkadaş hayatın süsü ve belada
yardımcıdır. Güzel görüşmekle arkadaşlık devam eder.
Mü'min yumuşak olur
Mü'min uysal ve yumuşak olur, emin ve
güvenilir olur. İlim, yumuşak huyun esasıdır. İlmin başı rıfk ve bilimdir.
Bereket rıfk iledir. Hilmin başı kızgınlığını yenmek ve tahammüldür.
Hikmetin başı insanlarla iyi geçinmektir.
İnsanın rıfk ve cömertliği düşmanına kendini sevdirir. Hilmin zekâtı güzel
idaredir. İlmin zekâtı zeki insanlara öğretmektir.
İlmin süsü hilim ve rızadır. Hilmin süsü
eziyete katlanmaktır. Kudretin süsü insaf ve adalettir. Nimetin süsü akraba
ziyaretine gitmektir.
İyi insan aza da şükreder
Büyüklenmek telefin esasıdır. Kanaat
kolaylığın özü, tamah fakirin felaketidir. Söz vermek öyle bir hastalıktır ki,
şifası vefasıdır.
Akıllı kimseye muhalefet etmek şiddetli
tekdire gider. Ahmağa cevap vermemek en güzel cevaptır.
İyi insan aza şükreder, kötü insan çoğu da
beğenmez, kötüye kullanır.
İyi insan verdiği sözü yerine getirir. Sözünü
tutmayanı affeder.
Hakka yaklaşmak yalvarmakladır. İnsanlara
yaklaşmak ise onlardan bir şey istememekledir.
Cimri ve korkakla istişare etme
Meşveret sana rahattır. İstişare rahmettir.
Cimri ve korkakla meşveret etme.
İyi insan
güzel hareketleri kendi üzerine borç bilir ve bunları yerine getirir. Başa
kakıcı alçak insanlar ise geçmişte yaptıkları iyilikleri halk üzerinde bir borç
bilip almaya çakşırlar.
Mü'min, insanların eziyetlerine katlanır,
ondan ise kimse incinmez. İyi insan namusunu malıyla, kötü insan malını namusu
ile korur.
Yardım et ki, yardım olunasın
Yardım et ki, yardım olunasın. Kötülük edene
iyilik et ki, ona sahip olasın. Kendine razı olduğun sözü insanlara söyle.
Senden büyüklere itaatli ve saygılı ol ki,
senden küçükler seni saysınlar.
Sahibinin değerini düşüren işten kaç ki,
sorulduğu zaman utanıp inkâr eder. İyi bir insana ihanet ettinse ondan sakın;
kötü bir insana iyilik yaptınsa kendini ondan koru.
En faydalı hazine gönüllerdeki sevgidir.
Miskin Allah'ın gönderdiği insandır, ona bir şey veren, onu gönderene vermiş
olur; vermeyen, gönderene vermemiş olur.
Güzel ahlâkın en güzeli sana gelmeyene senin
gitmendir, seni mahrum edene senin iyilik etmendir. Sana zulmedeni affetmendir.
Halkın sana ihtiyacı, Hakkın nimetinin revaç bulmasıdır.
Cömertlik insanın süsüdür
Malik olursan rıfkeyle, söz verirsen tut,
iyilik yaparsan gizle. Başa kakıcıların yanında oruçlu ol. Başkasından kötü bir
huy gördünse, onun benzerinden sakın.
Sevginin sebebi cömertliktir. Cömertlik
zenginliğe ve rahatlığa sebeptir. Cömertlik insanın süsüdür. Cömertlikle
efendilik olur. İnsanların elinde olandan elini çekmek iki cömertliğin biridir.
Şükür ile nimet artar. Tatlılıkla zorlar
kolay olur. Herkese selam vermek güzel haslettir.
Kanaatin meyvesi azizliktir
Tevazu ilmin meyvesidir. Tevazu şeref
süsüdür. Tevazuun meyvesi yükselmektir. Kanaatin meyvesi azizliktir.
Güzel huy her faziletin esasıdır. Güzel huy
insana hayırlı arkadaştır. Güzel huy insana Hakkın nimetidir. Güzel huy insanı
saadete götürür.
İnsanlarla öyle ol ki, bir tarafa gitsen seni
arzu eylesinler. Vefat edersen sana ağlayıp, senden söz etsinler.
Ülfetin sebebi vefadır. Ayrılığın sebebi
ihtilaftır. Fakirliğin sebebi israftır.
Gönüldeki sükûnet en güzel süstür.
İnsanlarla iyi geçinenin ayıpları örtülür
Malınla cömert, sırrınla cimri ol ki, mal
veren aziz, sır veren zelildir. Seni öven belki boğazlar. Sana ayıbını söyleyen
nasihat eder.
İnsanlarla eziyet etmeyene kimse düşman
olmaz. Senin hakkında iyi düşünce besleyeni doğru çıkar.
İnsanlara iyi geçinen selâmet bulur.
Kızgınlığına hakim olan halimdir. Şehvetine sahip olan hakimdir.
İnsanlarla iyi geçinenin ayıplan örtülür.
Halkın ayıplarını arayanın ayıplan duyulur.
Alime hürmet Hakkı tazimdir
Öğüdü
kabul eden yüzkaralığından kurtulur. Sana teveccüh edene yardım etmen gerekir.
Alime hürmet Hakkı tazimdir. İnsanlar için kuyu kazan kendi düşer içine.
Küçük musibeti büyük sayan daha büyüğüne
tutulur. Halka ihsan eden, Haktan ihsan bulur.
İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a şükretmiş
olmaz
Senden razı olana teşekkür etmek onun rıza ve
cömertliğini arttırır. Senden razı olmayana teşekkürün, ondan sana barış ve
sevgiye sebep olur. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a şükretmemiş olur.
Yanında başkasına teşekkür eden senden bir şey istemiş olur.
Namahreme bakmayanın kalbi rahat olur
İnsanlardan utanmayan Allah'tan haya etmemiş
olur. Namahreme bakmayanın kalbi rahat olur.
Sana söz getiren, senden de söz götürür.
Babasına ve annesine itaatli olan, evladını kendisine itaatli bulur.
Görmemezlikten gelmek gibi hilim,
bilmemezlikten gelmek gibi akıl olmaz. Allah katında günah olanda, kullara
itaat olunmaz.
Akıllı olana gerektir ki, doktorun hastaya
söylediği gibi söylesin. O hiddet ve şiddet gösterdikçe bu yumuşak söylesin.
Halkın beğenmediği işleri işleme ki, hakkında
iftiraya başlamasınlar.
Sakın
mecliste kimseden yüksekte oturma. Meclistekiler seni yükseğe oturtmadıkça sen
yukarıda bulunma.
KABUSNÂME'DEN
ÖĞÜTLER
Kabusnâme, 1082 yılında Kûhistan sultanı İskender bin
Kavus tarafından Farsça olarak kaleme alınır. Muhatap, oğlu Gilan Şahtır, fakat
aradan dokuz yüz yıl geçmiş olmasına rağmen öğütler hâlen canlılığını devam
ettirir. Tarih boyu pek çok padişah, sultan ve devlet başkanı tarafından birçok
dünya diline çevrilir, birçok edebî, tarihî ve ahlâkî eserlere kaynak teşkil
eder.
Eser,
Osmanlılar zamanında ilk defa Fatih Sultan Mehmed'in babası Sultan II. Murad'ın
dikkatini çeker. Milletin değer hükümlerini alt üst eden fetret ve kargaşa
döneminden yeni çıkılmıştır. Edeb, ahlâk, emniyet ve nizamda yeniden
yapılanmaya ihtiyaç vardır. Babası Çelebi Mehmed'in devlet otoritesini
temininden sonra, kendisi de manevî sahada bir teşkilatlanmayı üstlenmiştir.
Bu öğütlere gönül kulağını açık tut
Ey oğul!
Bilmiş ol ki, artık ben kocadım. Zayıf ve
azıksız olarak yol ağzına kadar geldim. Ölüm mektubunu elime sundular. O
mektup, sakalın ağarmasıdır. Adamın sakalı ağardığında Allah tarafından bir ses
gelir:
"Ey kulum, hazırlan, bu dünyayı bırakıp
öbür dünyaya geçeceksin..."
Şimdi ey ciğerköşem! Ölmeden önce seni iyilik
yoluna ve iyi kimselerin izine yönlendirmek istiyorum. Tecrübelerle elde
ettiğim birkaç öğüdü sana yadigâr olarak bırakıyorum. Bu öğütlere uyarak
hareket edersen, her muradına erersin ve iyi isim kazanırsın, zamanın elinden
sille yemezsin. Çünkü baba şefkati, oğlunun zamanın elinden azar yemesini
istemez. Öyleyse sen de gönül kulağını bu öğütler için açık tut, sonra pişman
olmayasın. Gerçi zamanımızda her oğul babasının sözünü tutmuyor, ama inşaallah
kabul edersin.
Bütün tecrübelerimi bu kitapta topladım
Ey oğul!
Gençler kendi bilgilerini yaşlıların
bilgisinden üstün görürler. Bu kanaatin yanlış olduğunu bildiğim halde, sana
yol göstermek için susarsam doğru olmaz. Bütün tecrübelerimi yazdım; ama az ve
öz yazdım. Çünkü her şeyin . azı ve özü faydalıdır.
İnsanların
bir âdeti vardır, değerli bir malları olursa, onu değerli birine vermek için
saklarlar. İşte benim bu dünyadan elde ettiklerimin en değerlisi bu öğütlerdir
ve en değerli kimsem de sensin. İşte son günlerimde, bu öğütleri sana
veriyorum, inşaallah sana faydası dokunur.
Öğüt aklın süsüdür
Ey oğul!
Akıllı ol ve kendi soyunun itibarını iyi gözet,
tâ ki şerefsizlerden olmayasın. Gerçi yüzüne ne zaman baksam akıl ve hüner
görürüm, ama öğüt aklın süsüdür, benim yapacağım onu sana hediye etmektir,
muhafaza etmezsen, yine sen kaybedersin.
Sonra bilmiş ol ki, benim ölümüm yakındır,
benim ardımca senin de gelmen yakındır. Öyle çalış ki bu dünyada bir azık
hazırlayasın, o yola da yaran olsun. Çünkü bu dünya öteki dünyanın ekinliğidir.
Kendini öyle ver ki, senin yerine başka biri ekmesin. Çünkü başkasının
ektiğinden senin yararın olmayacak.
Ölümlü dünyayı ölümsüz dünya ile değiştir
Ey oğul!
Bu ölümlü dünyayı ölümsüz dünya ile
değiştirmeye gayret et. Bu dünyada iyi kişiler aslan gibidir, kötü kişiler ise
ite benzer. Çünkü it ne avlarsa, avını avladığı yerde yer; arslan ise avını
kendi inine götürür, sonra yer. Bunun anlamı şudur: İt nefsinin esiridir, ne
avlarsa burada yer, arslan akıl sahibidir, burada ne avlarsa o âleme tutar,
götürür.
Gayret et ki, avın iyilik olsun, öbür âlemde
lâzım olur. İyilikten murat, ibadettir. Kul için ibadetten daha iyi av yoktur.
Çünkü ibadet yoluna girenler ateşe benzer. Ateşi ne kadar alçak yerde yaksalar,
alevi o derece yükselir. İbadet yoluna varmayanlar da suya benzer, suyu ne
kadar yukarı akıtlırlarsa akıtsınlar, aşağı düşer. İbadeti boynunun borcu bil,
tâ ki alevin daima yükselsin.
Allah beş türlü ibadet buyurdu
Ey oğul!
Allah'ın emri gereğince şükredersen, az olan
şükrün çok yerine geçer. Nitekim Allah din içinde beş türlü ibadet buyurdu.
Eğer gece gündüz çalışsan, acizlikten başka bir şey elde edemezdin, ama o
ölçüyle beş türlü ibadet buyurdu. Onun ikisini zenginlere, kalanını da bütün
halka verdi.
Bunlardan biri Allah'ın birliğini ve Muhammed
Mustafa'nın (a.s.m.) peygamberliğini dil ile söylemektir ve gönülle inanmaktır.
Diğeri beş vakitte namazdır, öbürü de yılda bir ay oruç tutmaktadır.
Şehadet sözü, batıl şeylerden Allah'a
sığınmaktır. Namaz o kabullenişin hakikatini kulluğunda kaim olmaktır. Oruç
tutmak da, o kabullenişin ve kulluğun hakikatini Allah'a bildirmektir. Madem ki
Allah'a "Kulunum" dedin, öyleyse o kullukta sağlam durmak gerek.
Namaz ve oruç Allah'ın has nimetidir, onları
has kullarına nasip kılmıştır. İkisini de yerine getirmekte kusur etme. Eğer bu
ikisinde kusur edersen avamdan olursun, seçkinlerden olmazsın.
Namaz kılan kişide büyüklenme olmaz
Ey oğul!
Sakın bu söylediklerim hakkında gönlünden
kötü düşünceler geçmesin. Yani "Namaz kılmakta eksiklik olabilir"
deme. Din açısından 'gözetmezsen, bari akıl yoluyla bak, ne kadar faydalı
olduğunu gör.
Evvelâ,
namaz kılanın bedeni ve elbisesi devamlı temizdir. Namaz kılan kişide
büyüklenme olmaz, çünkü namazın aslı tevazudur. Sen kendini tevazua
alıştırırsan, bedenin de sana uyar, tevazu kazanır. Sen bu şekilde tevazuu
gözetince, Allah makamını yüceltir.
Oruç tutmakta bağnaz olma
Ey oğul!
Oruç tutmak yılda bir ay olan bir ibadettir,
yılda bir ay olan kulluğu dahi eksiklikle geçiren gayet namert olur, akıllı
olan namert olmayı kendine reva görmez.
Oruç tutmakta bağnaz olma. Yani şehrin
kadısı, hatibi ve bütün güvenilir kişileri ne zaman oruç tutarlarsa, sen de o
zaman tut; onlar ne zaman yerse sen de ye, cahillere uyma. Bilmiş ol ki, Yüce
Allah'ın senin açlığına, tokluğuna ihtiyacı yoktur.
Orucun gayesi, kulun ağzını Allah'ın
mühürlemesidir. Bu mührü bütün bedenine vurmalısın. Yalnız ağzına mühür
vurunca, diline, gözüne, ayağına, eteğine de vurmalısın ki oruç senden razı olsun.
Oruç tutmanın faydası odur ki, sabahleyin
yiyeceğini bir yoksula veresin, tâ ki açlık zahmetini çekmenin sana faydası
dokunsun.
Şahsiyetini kendi gayretinle elde et
Ey oğul!
Şahsiyetini ananın babanın verdiği adla değil
de, kendi gayretinle kazanmaya çalış. Çünkü anan ve baban sana bir ad verdi: Ya
Ahmet, ya Mahmut, ya falan, ya da filan. Oysa senin kazandığın ad, ya bilgin,
ya bilge, ya üstat, ya öğretici, ya da becerikli olacaktır.
Böyle olunca, öteki adın, babanın ve ananın
yanında makbul olduğunun alametidir, bu sonraki adlar da halk arasında makbul
olduğunun nişanıdır.
Tatlı dille konuş
Ey oğul!
Tatlı dille konuşmayı alışkanlık haline
getir. Nitekim demişler: "Her kimin dili tatlı olursa, dostları çok
olur."
Ne kadar tatlı söylersen söyle, sözün yerini
bilmedikçe söyleme. Çünkü yerinde söylenmeyen söz tatlı ve güzel de olsa acı ve
çirkin görünür.
Seni sıkıntıya sokacak sözü söyleme. Bu
durumda susmak daha iyidir.
Halka güzel sözler söyle ki, güzel cevaplar
işitesin.
Kimsenin üzüntüsüne sevinme
Ey oğul!
Kimsenin üzüntüsüne sevinme, böylece kimse de
senin üzüntüne sevinmez. Senden aşağı olanlara zulmetme, adalet göster, böylece
sen de, senden büyük olanlardan zulüm görmezsin, adalet bulursun.
Çorak yere tohum ekme
Ey oğul!
Çorak yere tohum ekme ve ağaç dikme, çünkü
ürün vermez. Yani nankör kişiye iyilik etme. Çorak yerde tohum nasıl boşa
giderse, nankör kişiye yapılan iyilik de öyle boşa gider. Fakat iyiliği, lâyık
olandan esirgeme.
Elinden
iyilik etmek gelmezse, bari halkı iyiliğe yönelt. Demişlerdir ki, "eddâllü
ale'l-hayri kefâilihî", yani "Bir kişi bir kişiyi hayra
yönlendirirse, o hayrı işlemiş gibi olur."
Yaptığın iyilikten pişman olma
Ey oğul!
Yaptığın iyilikten dolayı pişman olma ve
kötülükten çok sakın. Çünkü iyiliğin ve kötülüğün karşılığı ölmeden sana
erişir. İyilik ettiğin kişinin gönlü ne kadar rahat olursa, senin de gönlüne o
kadar rahat erer. Bir kişiye kötülük edersen, o kişinin gönlüne ne kadar
sıkıntı ererse, senin de gönlüne o kadar sıkıntı erer, belki tasası ve ağırlığı
sende daha çok olur.
Kendini halka iyi göstermeye çalış
Ey oğul!
Yüzünü değiştirmeyesin, yani buğday gösterip
arpa satma, yani halka kendini iyi gösterip gizlice yaramaz işler
işleme, bu ikiyüzlülük nişanıdır. İkiyüzlülük nişanını vurunmamak için bütün
gayretini göster.
Sevincini ve üzüntünü herkese söyleme
Ey oğul!
İnsanın iki hâli vardır, hiç bir zaman bu
iki halden birinden uzak değildir: Biri sevinçlilik, öteki üzüntülük. Sakın,
ister üzüntülü, ister sevinçli ol, üzüntünü ve sevincini öyle birisine söyle
ki, üzüldüğün zaman o da seninle birlikte üzülsün, sevindiğin zaman o da
seninle birlikte sevinsin.
İyiliğe ve kötülüğe çabuk sevinme ve üzülme
Ey oğul!
İyiliğe ve kötülüğe çabuk sevinme ve üzülme,
bu çocukların işidir. Olmayacak şeyle kendinden geçme, yani olur olmaz şey için
kendi durumunu değiştirme. Çünkü akıllı kişiler, olur olmaz şey için
kendilerinden geçmezler ve değme yel ile deprenmezler.
Söz gelimi sana bir üzüntü geldi, sen
sevinçliydin, hemen üzüldün. Akıllı kişiler bu hâli hoş görmezler. Sana gelen
sevinç hâli için hemen sevinme, çünkü elbette onun üzüntüsü vardır; her üzüntü
için de hemen üzülme, çünkü sonunda sevinci vardır.
Ummadığın yerden umudunu kesme
Ey oğul!
Ummadığın bir yerden ne gelebilir diye
umudunu kesme ve bir şey umduğun yerden de sakın umutlu olma. Çünkü kişiye
gelirse, çoğunlukla ummadığı yerden gelir, umduğundan değil.
İyiye iyi de, kötüye kötü de
Ey oğul!
Hayatın müddetince hakkı münkir olma. Yani
bir kişi bir şey hakkında iyi dese, o dediği şey gerçekten de iyi olsa, sen ona
kötüdür deme. Kötüdür derlerse, sen de kötü olduğunu biliyorsan; ona iyidir
deme. Münkirlik böyle olur, ama iyiye iyi, kötüye kötü dersen hak tanır
olursun. O halde haktanır olmak, hakkı münkir olmaktan iyidir.
Ahmaklara cevap verme
Ey oğul!
Öfkelenenlerden
olma. Eğer bir kimse sana öfkelenip söylerse sen ona yavaşlıkla cevap ver. Ama
ahmaklara susmaktan başka cevap verme. Nitekim derler: "Cevabü'l-ahmakl
es-sükut," yani "Ahmak kişiye verilecek cevap susmaktır."
Üzerinde emeği olanın emeğini boşa çıkarma
Ey oğul!
Üzerinde emeği olan bir kişinin emeğini elden
çıkarma. Eğer o emeğin karşılığını ödemiyorsan bari nankör olma. Hele senin
için emek çeken hasmın olursa... Ne kadar elinden gelirse, o kadar hasımlarına
iyilik eyle.
Ne zaman haya varsa, iman da var
Ey ciğerköşem!
Birkaç iyi iş vardır, kişi onları âdet edinip
sürdürürse, hem insanların katında, hem de Allah katında itibar görür: İlim,
edep, tevazu, zâhitlik, doğruluk, sözde ve fiilde dini temiz tutma, namusluluk;
halkı incitmemek, halkın güçlüğünü götürmek. Bunların hepsinin sermayesi
hayadır. Nitekim Peygamberimiz buyurur: "El-hayâü mi-ne'1-iman",
"Ne zaman haya varsa iman da var." Ne zaman iman var, o iyi işlerin
hepsi de olur.
Bilgisiz kişiyle birlikte oturma
Ey oğul!
Bilgisiz kişiyi, marifetsiz insanı, insan
yerine sayma, bilgisiz ve marifetsiz kişiyle arkadaş olup birlikte oturma, hele
kendini âlim sayan bilgisiz cahil ile... Bilgisizlikle ve cahille sohbet etme,
iyi kişilerle sohbet et. Çünkü, iyilerin sohbeti yüzünden senin de adın iyi
olur.
Görmez misin ki, şırlağan bir yağdır, aslı
susamdır, ne zaman gülle hemsohbet olur, artık ona susam yağı ya da şırlağan
demezler, gül yağı derler, eğer menekşeyle hemsohbet olursa menekşe yağıdır
derler.
O iyi adlıların sohbetlerinin bereketi
yüzünden, kırk gün onlarla düşüp kalkınca, susam ve şırlağan adı unutuldu, gül
ve menekşe adı anıldı. Onun için Peygamberimiz buyurur: "Her kim bir
kavimle kırk gün düşüp kalkarsa onlardan olur."
İyilerin iyiliğini unutma
Ey oğul!
İyilerin işini inkâr edici olma ve onların
iyiliğini unutma. Senden bir şey umana sitem edip "Benden bir şeyler
umuyorsun" diyerek başına kakma, çünkü senden umudu olana sitem etmek
"ben de umucuyum" demek olur, böylesi himmetsizlik olur.
Ondan sonra iyi huyu ve iyi kişiliği meslek
edin, yaramaz huylardan ırak ol. Kimseye zararın ve azarın değmesin, zarar
verici olmak iyi değildir, çünkü zarardan eksiklik doğar ve eksiklikten
şerefsizlik. Öyleyse halk içinde şerefsiz olmak iyi değildir.
Cahilin övdüğü işten sakın
Ey oğul!
Seni akıllı kişiler övsün, cahil kişiler övmesin. Çünkü akıllılar ileri
gelenlerdir, cahiller ayak takımıdır. Bu iki grup birbirinin zıttıdır. Akıllının
bilgilice işini cahil beğenmese gerek, cahilin bilgisizce işini akıllı zaten
hiç beğenmez. Çünkü akıllı olan kendi mizacına uygun olarak bilgilice
iş görür,
seni onun için beğenir; cahil de kendi mizacına uygun olarak iş görür, seni
onun için över.
Cahilin övdüğü işten sakınmak gerek, tâ ki
akıllıların eğlencesi olmayasın; çünkü sıradan kişilerin katında övülen insan,
ileri gelenlere maskara olur.
Kimseyi incitme. Birisi seni incitse de sen
onu incitme, büyüklüğün nişanı budur.
Tecrübeli, şefkatli dostların sana öğüt
verirlerse, öğütlerine kulak ver. Öğüt veren böylesi dostların yanına yalnız
olarak git ve öğütlerinden nasibini al. Çünkü faydalı öğüt yalnızken verilir,
halk arasında öğüt kulağa girmez olur, hem de sitem gibi olur.
Kendi bildiğine gitme
Ey oğul!
Bir konuda bilgin tam olsa da bilginle
gururlanma. Ne zaman sana bir iş düşse, iyice bilsen ki sen o işi
başarabilirsin, buna güvenme, bir akıllı kişiye danışmadıkça o işe başlama.
Kendi görüşünü beğenenlerden olma.
Bir bilene akıl danışmayı ayıp sanma,
"Görüş benim görüşümdür, başkası bana elverişli olanı ne bilir" deme,
kendi bildiğine gitme. Çünkü kendi görüşüyle iş tutan kişi, sonra pişman olur.
Öyleyse akıllı yaşlılarla ve şefkatli insanlarla istişare et, sonra o işe el at.
Doktor kendi kendini tedavi edemez
Ey oğul!
Bir gözle görmek iki gözle görmek gibi
olmazsa, iki kişinin görüşü de bir kişinin görüşü gibi değildir. Bir doktor
hastalansa kendi kendini tedavi edebilir mi?
Ne zaman hastalığının arttığını görürse,
tedavi olmak için hemen bir doktordan yardım ister. Bilgisi ve tecrübesi ne
kadar fazla olsa da o sırada kendisine bir faydası olmaz.
İhtiyacı olan birisi senin yanına gelecek
olsa, onun için çalış, çabala; emeğini ondan esirgeme. Bu insan, düşmanın veya
seni çekemeyen biri olsa da, farklı davranma. Ola ki o düşmanlık dostluğa
dönüşe.
Şahsiyetli insanın yanına gelen olur
Ey oğul!
İyi konuşan ve söz anlayan kişiler sana
gelecek olsalar, onlara hürmet et ve iyi davran. Çünkü onların sana gelmeleri
seni ağırladıkları içindir. Sen de onlan ağırlarsan, bu kez sana gelmeye daha
istekli olurlar. Ama şahsiyetsiz adamın yanına kimse gelmez.
Sözün doğrusunu söyle
Ey oğul!
Sözün doğrusunu söyle, sakın yalan söyleme,
yalancı olma. Sözünün doğruluğuyla tanınmış biri olarak bilinmeye çalış. Eğer
mecbur olarak bir kez yalan söylesen de gerçeğe geçsin. O halde ne söylersen
doğru söyle, yalan söyleme ve yalana benzeyen gerçeği de söyleme. Çünkü bir
gerçek ki yalana benzer, o anda yalan olmuş olur.
Uygunsuz söz söyleme
Ey oğul!
Sözü
yerine uygun olarak söyle, uygunsuz söz söyleme. Çünkü beğenilen sözün hem
söyleyene yararı var, hem de işitenin canına can bağışlar. Uygunsuz söz ise
söyleyene zarar verir, işitenin de gönlüne hoş gelmez.
Sözünün başına sonuna dikkat et
Ey oğul!
Sözünün başına ve sonuna dikkat et. Birisine
bir şey söyleyecek olursan yüzüne karşı söyle, arkasından konuşma. Böylece sözü
bilerek söyleyenlerden olursun. Çünkü lafını bilmeden konuşan kişi, açık ve
anlaşılır konuşan papağana benzer. Papağan sarfettiği sözden habersizdir.
Papağan gibi olanlara, "konuşur, fakat konuşmasını bilir" demezler.
Öyleyse" konuşan ve konuşmasını bilen
odur ki, konuştuğu zaman kim olursa olsun ondan bir şey anlasın. Böyle
olmayana insan demezler, çünkü böyleleri insan suretinde hayvandır.
Yeri değilse sözü harcama
Ey oğul!
Söz yüce bir şeydir, sen de sözü yüce bil.
Çünkü söz gökten gelmiştir, onun için azizdir. Bu aziz sözün yerini
bulunca bildiğinden sakınma. Ve yeri değilse sözü harcama, tâ ki sözün zayıf
olmasın, aklına ve bilgine zarar gelmesin.
Yok yere, anlamsız iddiada bulunma. Bir
ilimden habersizsen, o ilimle ilgili iddiada bulunma. Dilediğini o bilmediğin
ilimle elde edemezsin, ama bildiğin ilimle ne gerekse elde edersin.
Kendinden büyük söyleme
Ey oğul!
Bilmenin sana ne yaran, ne zararı olmayan
sırrı öğrenmeye heveslenme ve sırnnı kimseye söyleme. Birkaç kişi bir yere
toplanıp otursa, orada biriyle fısıldaşma. İyi dahi konuşsan halk kötüye yorar:
"Kim bilir ne boş söz ki fısıltıyla söylüyor" der. Çünkü halkın
birbirine olan kuşkusu kötüdür, öyleyse sözü açık söyle, ama ne söylersen kendi
değerince söyle, Kendinden büyük söyleme.
Önce düşün, sonra söyle
Ey oğul!
Birisinden işittiğin sözü dinle, fakat o
sözle çabuk hareket etme. Ne söylesen, önce düşün, sonra söyle, tâ ki o
sözünden sonra pişman olmayasın, çünkü derhal söylemenin bir şekli var: Ya
yarar, ya zarar. Ama düşünüp söylemek iki şekildir:
Birisi budur ki, o sözün zararlıysa
düşünmekle anlarsın, o zararlı işten sakınırsın. Birisi de budur ki:
yararlısını doğru bilirsin, çekinmeden o yararlı şeyi elde etmeğe gayret
edersin.
Çok bilgili, az sözlü ol
Ey oğul!
Nerede
olursan çok bilgili ve az sözlü ol. Demişlerdir ki: Susmak ikinci sağlıktır.
Çünkü çok kişi sağ yürürken sözü yüzünden hasta olur. Az söylemek ve öz
söylemek akıl nişanıdır. Çok söylemek bilgisizlik nişanıdır. Çünkü bir kişi ne
kadar akıllı ve kâmil olsa da, ne zaman çok sözlü olursa—sözleri hep yerinde
olsa bile—ayak takımı arasında adı beyinsiz olur. Eğer cahil ve sıradan biri de
olsa, ne zaman susmuştur ve konuşmaz, sıradan kişiler onu akıllı ve hünerli
kişilerden sayarlar.
Kendi kendini övme
Ey oğul!
Ne kadar temiz gönüllü, ne kadar iyi kalbli
isen de kendini övücü olma, kişi kendine iyiyim diye şahitlik ederse şahitliği
geçmez. Çünkü şahitliği kendin için yaparsan onu dinlemezler. Çalış ki, seni
başkaları övsün. Kendi kendini övme.
Halkın sözünü işit, kabul et
Ey ciğerköşem!
Gücün yettikçe söz dinlemekten ürkmemeye
çalış. Çünkü halk söz dinlemekle söz ehli olur. Buna delil şudur: Bir çocuk
doğunca yer altında bir kubbede besleseler, süt emzirseler ve anasıyla dadısı
yanında hiç konuşmasalar, o çocuk büyüdüğü zaman dilsiz ve sağır olur. Ama
orada iki çocuk olsa ve hiçbir söz işitmeseler, ikisi birbiriyle konuşmakla bir
dil oluştururlar ve o dili de ancak ikisi bilir, başkaları bilmez. Öyleyse
halkın sözünü işit ve kabul et. Özellikle geçmiş beylerin ve bilgelerin
sözlerini can kulağıyla dinlemek ve itimat etmek gerek.
Nuşirevan'dan altın öğütler
* Gece ve gündüzün birbiri ardınca gelip
gittiğini gören insan halden hale dönmesine üzülmesin. Yani sevinç gidip üzüntü
gelirse, üzüntü gidip sevinç gelirse, önem vermesin.
* Becereksiz kişiyi dost tutunmasınlar,
becereksiz kişi ne dostluğa yarar, ne düşmanlığa.
* İnsan, bir işi bir defa yapıp sonra pişman
olmuşsa, bir daha o işi yapmasın.
* Dostlarına düşman olan birisine niçin dost
densin?
* Kendini bilge sanan bilgisizden sakın.
* Kendi nefsine haksızlık etme, güç eyleme.
Yani nefsine elinden gelmeyecek işler buyurma.
* Doğru söylemek acıdır, ama sen doğru söyle.
* Düşmanının sırrını bilmesini istemiyorsan,
dostuna da sırrını söyleme.
* Büyüklere küçük gözüyle bakma, çünkü
büyükleri küçük görmek büyük ziyan getirir.
* Değersiz kişileri ölmüş bil, onları diri
sayma.
* Beraberindeki kişilerden bir şey ummaktansa
ölümü yeğ gör.
* Himmetsiz kişinin ekmeğini yemektense, aç
ölmek daha iyidir.
* Kuşkunun yolunu yüz yerden bağlayacak olsan
da, tecrübe etmediğin kişiye güvenme.
* Kendinden aşağı hısımlarına muhtaç olmaktan
büyük dert yoktur.
* Kişinin, bilmediği şeyi iddia edip
başaramamasından ve yalancı olmasından büyük ayıp yoktur.
* Elinden geldiği halde, kendisinden istenen
bir işi bitirmeyen kişiden daha cimri kimse yoktur.
* Bir kişi senin aleyhinde bir söz söylese ve
birisi de dostum diye o sözü sana yetiştirse, sen bu dostunu ondan beter düşman
bil. Çünkü o düşman, arkandan konuşur, dostun ise yüzüne karşı söyler.
* Lüzumsuz yerlere göz dikmekten ve kulak
vermekten daha büyük dert olmaz.
* İnsan her şeyi bilgisizlerin şerrinden
saklayabilir, ama bilgisini kendi şerrinden saklayamaz.
* Halkın,
senin iyiliğini söylemesini istiyorsan, kimsenin kötülüğünü söyleme.
* Dostlarının az olmasını istemiyorsan kindar
olma.
* Dünyada zahmet çekmemeyi, kolaylıkla ömür
sürmeyi istiyorsan, kendi işine bak, başkasının işine karışma.
* Seni delilerden saymamalarını istiyorsan
ele geçmeyecek bir şeyi isteme.
* Daima alnın ak, yüzün pak olmak istiyorsan,
utanmayı iş edin.
* Aldanmamak istiyorsan, tecrübe edilmiş
işleri bırakıp tecrübe edilmemiş olanlara yapışma.
* Mahcup olmak istemiyorsan, katkın olmayan
yerden bir şey götürme.
* Perdenin yırtılmasını istemiyorsan,
kimsenin perdesini yırtma.
* Arkandan gülünmesini istemiyorsan, elinin
altındakileri iyi besle.
* Pişmanlıktan uzak olmayı istiyorsan gönül
arzusunu iş edinme.
* Zeki kişilerden olmayı istiyorsan kendini
başka birinin aynasında gör. Yani bir kişinin yaşantısına bak, yaptığı iş iyi
midir, kötü müdür? Eğer ondaki gibi sende de kötü bir iş varsa, bilirsin ki bu
işlediğin iş kötüdür ve iyi işi de kendinde görürsün. Böylece işinin iyisini
kötüsünü göstermek için o kişi sana ayna olmuş olur.
* Korkusuz olmayı istiyorsan, halkla kavga
etme, onları inciticilerden olma.
* Sana hürmet etmelerini istiyorsan
başkalarının hürmetini gözet.
* Halkın senin sözünle iş görmesini
istiyorsan, önce sen kendi sözünle iş gör.
* Halk içinde herkesten büyük olmayı
istiyorsan nimetini bol eyle, "Tuzunun, ekmeğinin hakkı için"
diyenleri çok edin.
* Eğer bütün gönüllerde yerinin olmasını
istiyorsan, sözünü bütün gönüllere uyacak biçimde söyle.
* Kâmillerden olmak istiyorsan, kendine lâyık
görmediğin bir işi başkasına da lâyık görme.
* Eğer yüreğine merhemle iyileştirilmesi
mümkün olmayan bir yara vurulmasını istemiyorsan, cahillerle tartışma.
* Halkın iyisi olmayı istiyorsan varını
halktan esirgeme.
* *
*
Nuşirevan-ı Adil bu öğütleri ve sözleri
armağan bırakmıştır.
Şimdi ey ciğerköşem!
Bu öğütleri hor görme, bu sözlerden hem
hikmet, hem saltanat kokusu gelir. Çünkü bu sözler hem padişahların sözüdür,
hem de bilgelerin sözüdür. Öyleyse yaşlılığında başına bir iş gelirse sıkıntı
çekmemek için, bu sözleri gençlik ağında öğren. Çünkü yaşlılar çok yaşadıkları
için çok tecrübe elde ederler, sıkıntılı anlarda bu kâr olur.
Gençlikte Allah'ı unutma
Ey oğul!
Gerçi gençsin, ama yaşlılar gibi akıllı ve
temkinli ol. Birdenbire gençliği bırak demiyorum. Tembel gençlerden olma,
neşeli ol. Çünkü gençler neşeli olursa hoş olur.
"Delilik
çeşit çeşittir; bir çeşidi de gençliktir." Ama cahil gençlerden olma. Belâ
dedikleri şey cahillerden kopar. Ömrünün lezzetini de gençlik çağında al,
yaşlılıkta bu lezzeti bulamazsın, bulsan da faydası olmaz.
Ne olursa olsun gençlikte Allah'ı unutma ve
ölümden emin olma, çünkü ölüm gelince genç yaşlı demez. Öyleyse bilmiş ol, her
kim ki doğdu, ölecektir ve her kim ki cihana geldi, gidecektir.
Yaşlılara çok hürmet et
Ey oğul!
Yaşlılara çok hürmet et ve onlarla konuşurken
boş sözler söyleme, yani kolayına nasıl gelirse, öyle konuşma. Yaşlılar bir söz
söylerlerse hemen cevap verme. Ne kadar düşünürsen onların sözüne, "Bundan
iyi cevap olmaz. Cevabını yine siz buyurun, söyleyin" diyesin ve susasın.
Çünkü yaşlıların sözünün cevabı, onları dinleyip susmaktır. Yoksa onların vereceği
cevaptan utanılacak bir duruma düşersin.
Yaşlıların bilgi ve tecrübesi gençlerin
bildiklerinden fazladır. Ama bu dediğim yaşlılar sakallarını büyüklerin
sohbetinde ağartmış olsunlar, kolayca büyütmüş olmasınlar. Çünkü gelişigüzel
yetişmiş yaşlıdan, büyüklerin sohbetini dinlemiş toy gençlerin tecrübesi daha
iyidir.
Gençliğini gelişigüzel geçirme
Ey oğul!
Gençliğini gelişigüzel geçirme, tâ ki
yaşlılıkta bilgisiz kalmayasın. Gençlikte yaşlıları taklit et, tâ ki yaşlılıkta
gençlerden utanmayasın.
Ne zaman ki gençlik çağı geçip ihtiyarlık
çağı gelse, artık gençlikteki dinçliği bekleme. Yani gençliğinde olduğu gibi
ter ü taze yürüyüp zevk bekleme. Çünkü yaşlılar yiğitlenip yeni yeni zevk ve
şehvet peşinde olurlarsa, halk arasında tez rezil olurlar. Öyleyse insan yerini
yurdunu iyi bilsin. Yani gençlikte genç olsun, kocalıkta gençlik evinden
göçsün, yoksa hali, geminin üstüne saray yapan adama benzeyecektir.
Kişinin geçimi neredeyse evi orada olmalı
Ey oğul!
Yaşlandığında bir yerde yerleşmeye çalış,
çünkü yaşlılıkta yolculuk yapmak akıllıların işi değildir, hele yoksul olursa.
Çünkü yaşlılık bir düşman, yoksulluk başka bir düşman, bu iki düşmanla yola
çıkmak akıllıca bir iş değildir. Ama eğer mecburi olarak yola çıkmak gerekirse,
çaresiz olunca çık.
Eğer Yüce Allah o yolculukta sana yardım
ederse ve nimet eline girerse, evine dönmeyi arzu etme ki, bir evden ötürü yine
yolculuk zahmetini çekmeyesin.
Çünkü kişinin geçimi nerede iyiyse evinin
orada olması uygundur. "Orada doğdum, orada yaşlandım" demek olmaz,
gerçi "vatan ikinci anadır" derler, çünkü anasını sevmek nasıl
imandan ise "vatanım sevmek imandandır" dediler; "içinde aç,
müflis oturmak imandandır" demediler.
Öyleyse
işin nerede gelişmişse orayı vatan edin. Çünkü demişlerdir ki: "Kazancı nerede
ise o yerde olmak saadet belirtisidir." Bahtsızların belirtisi odur ki, aç
ve dinç otursun, kıtlık çeksin, bu vatanımdır, terk etmem desin. Bu
eblehliktir. Görmez misin, Resulullah (a.s.m.) Mekke'de doğdu, ama tebliğ
görevini Medine'de daha rahat yaptığı için artık Medine'den ayrılmadı.
Sen de yararlı bir yer bulunca oradan
ayrılmamaya çalış, orada ayak direyesin. Sakın filan yerde fayda daha çoktur,
deyip başıboş varmayasın, burada olan zararı orada kötü kılarsın ve
orada daha zararlı olursun. Çünkü demişlerdir ki: İyi bir yeri bırakıp daha
iyisini bulayım deme, bu hayal ile onu bulamazsın ve olanı da elden çıkarırsın.
Ömrünü düzensiz geçirme
Ey ciğerköşem!
Eğer dosta ve düşmana iyi görünmek istiyorsan
ömrünü düzensiz geçirme. Ömrünü boş yere geçirirsen, avamdan sayılırsın.
Öyleyse kendi işinin düzenini iyi koru.
Şakada ölçülü ol
Ey oğul!
Kimseyle şakalaşma. Demişler ki, "Şaka
etmek şerrin kılavuzudur, ne ederse eder, savaş şakadan kopar" derler. Ama
iyi şakalar yaparsan yap, iyi şaka yapmak ne ayıptır, ne de günahtır. Şaka
yapmak iyidir, ama saçma sapan şaka yapma, yaparsan da senden aşağı kişilerle
yapma, tâ ki itibarın eksilmesin.
Eğer şakayı terk edemiyorsan bari kendi
akranınla yap, tâ ki onların sözü sana ağır gelmesin. Ama bayağı şakayı
yapmamak daha iyidir, yaparsan temiz şakaları yap. Gerçi halk arasında şaka
herzesiz olmaz, ama şakayı temiz yapmak için çalışmak gerek.
Bayağı şaka insanın bütün hünerini hor eyler,
çünkü kişi ne kadar ağır başlı ve hünerli olursa olsun, bayağı mizahla
uğraşırsa, hafif ve itibarsız olur. Çünkü sen ne söylersen, ister istemez
cevabını işitirsin. Sen başkasına ne yüklersen, sana da o kadar yük gelir.
Malı saklamak kazanmaktan güçtür
Ey oğul!
Mal elde etmekte gafil olma, nereden
toplarsan topla, yalnız helâlden sağlanmış olsun, tehlikeli yerden elde
etmemeye çalış. Ne kazanırsan doğru ve uygun yerden kazanmaya çalış, tâ ki
oradan kazandığın sana sinsin.
Sana kazanç geldiğini gördüğünde, o kazancı
telef etme, dağıtma; yani olur olmaz yere harcama. Malı saklamak
kazanmaktan daha güçtür. Çünkü parayı çok kişi kazanır, ancak saklamadığı için
yine de cimrilikten kurtulamaz.
Çalış, dünyalıktan biriktirdiğin olsun. Eğer
bir gün ihtiyacın olursa, toplayıp biriktirdiğinle istediğini satın alırsın.
Sonra tez çalış ki, o aldığın kadar toplayasın ve yine yerine koyasın. Eğer hep
keseden yersen, aldığınca yerine koymazsan, Karun malı olsa da çabucak heba
olur.
Zenginliğe gönül bağlama
Ey oğul!
Gönlünü bir şeye büs bütün bağlama. Eğer o
gönül bağladığın şey ansızın elinden giderse üzülmezsin. Yani zenginliğe büs
bütün "Bana kalsın" diye gönül bağlama. Eğer başına yoksulluk
gelirse, üzülüp gönlün daralmasın. Eğer malın çok olursa, birgün yoksul
olacağını düşün, o malı ihtiyatla harca, ölçüyle nafaka edin.
Çünkü
ölçüyle harcayınca mal ne kadar az olsa da sonunda bir şey kalır, ama ölçüsüz
harcayınca mal ne kadar çok olursa olsun sonunda hiçbir şey kalmaz. Demişlerdir
ki: "Zahmetle saklamak zahmetle istemekten iyidir." Meselâ eline
değeri az olan bir şey geçti, "Bundan ne olur?" deme, onu saklamaya
çalış. Çünkü değeri az olan şeyi saklayamayan çok değerlisini de saklayamaz.
Tembellikten uzak dur
Ey oğul!
Hangi işi yaparsan tembel davranma.
Tembellikten utan, tembellik bahtsızlığın başıdır. Her işe emek ver. Emek
verilen işin sonu tembellikten iyi olur. Çünkü emek vermekle elde edilen ne
kadar çok olursa, tembellikte de o kadar eksilir. Yazık değil mi, bir anlık
emek yüzünden elde edilecek şeyi tembellik yüzünden yitiresin.
Öyleyse geri durmak akıllıca bir iş değildir;
yoksa muhtaç olarak yaşarsın. Bilmiş ol ki, muhtaç olduktan sonra, "Ah
n'olaydı emek çekseydim, tembellik etmeseydim, şimdi lâzım olan şeyi elde
etseydim" deyip pişman olmanın yararı olmayacaktır.
Harcamanı gelirine göre yap
Ey oğul!
Çalış ki emeğinin neticesini yine sen
yiyesin, tâ ki emeğin boşa gitmesin. Sende değerli bir şey varsa ve birisi o
sevdiğin şeyi senden isterse, eğer lâyıksa ondan esirgeme. Çünkü ne olursa
olsun, kişi mezarına bir şey alıp gitmez.
Akıllıysan harcamanı gelirine göre yap, tâ ki
yoksulluk ateşi sana yol bulamasın. Elinde olanla yetin, çünkü kanaat ikinci
zenginliktir. Sakın açgözlü olma. Çünkü sana yük olacak şey nerede olsa
yetişir.
İsrafın sonu yoksulluktur
Ey oğul!
İsraf etme. İsraf etmeyi mübarek bilme, kötü
bil. Çünkü israf Allah'ın sevmediği şeydir. Allah'ın sevmediği şey kullar için
uğursuzdur. Nitekim Allah buyurur: "İsraf etmeyin, muhakkak Allah müsrifi
sevmez.
Madem ki Allah müsrifi sevmiyor, sen de
israfı ve müsrifi sevme. Her felaket bir sebepten dolayı gelir. Yoksulluk da
bir felakettir ve onun sebebi israftır, İsrafın fakirlikten başka sonucu
yoktur.
İnsanın kendi ihtiyacı için harcadığı şey
israf değildir. İsraf, gereksiz yerlere harcanan şeydir; ne dünyasına, ne de
ahiretine yaramayan şeydir.
Sözde, sohbette, yemekte, içmekte ve her bir
işte israf iyi değildir. Çünkü israf, teni eritir, nefsi incitir, canı daraltır
ve diri insanı öldürür.
Bu söze delil olarak, görmez misin ki çerağın
yaşaması yağladır, ama ölçüyle olduğu zaman. İsraf ederlerse, yani yağı fitilin
üstüne çıkacak kadar koyarlarsa, alev hemen fitile boğulur ve çerağ söner. Yağ
ölçülü olunca çerağın hayatına yani yanmasına sebepti, israf edip ölçüsüz yağ
yakmak çerağın ölümüne yani sönmesine sebep oldu.
Bundan anlaşılıyor ki, çerağın hayatı, yağdan
değildir, itidaldendir; yani fitilin üstüne çıkmayan yağdandır. İşte bunun için
Yüce Allah, israfı düşman olarak bildirmiştir. Bilginler de israfı beğenmezler.
Çünkü israfın sonu zarardır ve yoksulluktur.
Devamlı
israf ederek rızkının kapısını üstüne kapama. Gücün yettiğince kendini hoş tut,
kendi işin için gerekli harcamadan kaçınma. Bir şey senin için ne kadar aziz
olsa da, kendi canından daha aziz olmasın. Kısacası, elde ettiğim ölçüyle
harcamaya çalış.
Rahat zahmettedir
Ey oğul!
Dünyada iki şey vardır: Halk birinden kaçar,
öbürünü sever. Bu dediğimin biri zahmettir, diğeri rahatlıktır. Ama ikisi de
insana gereklidir. Çünkü zahmet çeken rahata erer, rahat yaşayan zahmete
ermedikçe olmaz.
Bugünkü zahmet yarının rahatıdır, yarınki
rahatlık da önceki günün zahmetidir. Ne elde edersen, ikisini harca, ikisini
sakla. Yani bir akçe dört dâniktir, yarısını harca, yarasını da sakla. Ne kadar
ihtiyacın olursa olsun bundan fazlasını harcama, o yarım akçe birikir, bir
zaruret anında gerek olur.
İşte o her gün artanı biriktir ve küçük bir
ihtiyaç için ona dokunma, onu unut, bir mirasyedi harcasın, yani biriktirince
böyle biriktirmek gerekir. Eğer yaşlanmadan ölürsen "Hayırlı kişiydi,
mirasçısına bu kadar miras bıraktı" desinler. Yaşlanırsan zaten işten
güçten kalırsın, o zaman bu biriktirdiğin sana destek olur.
Borcun gecikmesi, dostu düşman eder
Ey oğul!
Borç edinme, bir şeyini rehine koyma, faizle
para alma. Buna benzer işlerden dolayı halk içinde hor ve itibarsız görülürsün.
Öyleyse bu işleri kendine büyük günah bilmelisin.
Bir dostuna ödünç vermişsen, artık ona
"malımdır" deme, o parayı o dosta bağışladın farzet. O dostun
kendiliğinden vermedikçe isteme, tâ ki gecikmesi sebebiyle dostluk bozulup
kesilmesin. Çünkü borcun gecikmesi, dostu çabuk düşman eder, ama düşmanı dost
etmek güçtür. Düşmanı ve dostu bilmemek çocukların işidir. Dostu düşmandan
ayırmak ve akıllıca davranmak güngörmüş yaşlıların işidir.
Elinde olandan hak" edenlere hayır
etmeyi esirgeme. Kimsenin malına tamah etme, tâ ki halkın gözünde büyüyesin.
Kendi malını kendin, elin malını da elin bil.
Tok yere yemin etme, aldanma ve aldatma
Ey oğul!
Doğru için olsa bile yemin edici olmamaya
çalış. Halk içinde çok yemin edici olarak tanınma. Tâ ki mecbur kalıp da yemin
edersen yeminine inansınlar.
Her ne kadar zengin olsan da güvenilir, doğru
sözlü ve iyi isim yapmış olmazsan kendini yoksul bil. Çünkü yalan söyleyenlerin
ve kötü isim yapmış olanların sonu yoksulluktur.
Kimseyi aldatmamaya çalış ve sakın aldanma,
hele alış ve verişte. Çünkü insan alış verişte çabuk aldanılır.
Sabırlı ol, aceleci olma
Ey oğul!
Bütün işlerde sabırlı ol, aceleci olma.
"Sabretmek ikinci akıllılıktır" demişler. Yani bir kişinin ne kadar
aklı olursa ve bir işini sabırla işlerse, aklı o kadar çok olur.
Her işte
kendi işinden habersiz olma, gafillik ikinci ahmaklıktır. Yani gafil olan kişi
ne kadar akılsızsa, ahmaklığı ve akılsızlığı bir o kadar daha artar. Sonra her
işte bezgin olma, bezginlik ikinci cahilliktir. Eğer sana iş ve güç kapansa,
tezce işini açmaya çalış, işin düzelmeye yüz tutuncaya kadar sabret, çünkü hiç
bir iş aceleyle iyi olmaz.
Komşularına iyi davran
Ey oğul!
Eğer ev almak istersen öyle bir yerde satın
al ki, o mahallenin halkı iyi kişiler olsun. Sonra şehrin ortasında ev al, ücra
yerde alma. Önce komşusunu gör sonra evini al, "Önce komşu, sonra ev"
demişlerdir.
Evi alınca komşuna çok hürmet et. Mahalle
halkıyla iyi geçin, hastalarını sor, ölüsü olana başsağlığı dile, cenaze
merasimine katıl. Komşunu sevinilecek bir işi olursa sen de birlikte sevin,
eğer üzülecek bir işi varsa sen de birlikte üzül.
İmkânın ölçüsünde komşuna hediye ver, yiyecek
giyecek gibi... Çünkü sen komşularınla iyi geçinecek olursan, o mahallenin
ileri gelenlerinden olursun. Komşunun çocuğunu görünce sev, okşa, mahallenin
yaşlılarını ağırla ve hürmet et.
Kusursuz dost arama
Ey oğul!
Dostsuz olma. Her kim dostlarının işiyle
ilgilenirse, dostları da onun işiyle ilgilenirler. Eğer o ilgilenmezse dostlar
da ilgilenmezler. Öyleyse dostunun işini düşünüp ilgilenmeyen kişiye hiç kimse
dost olmaz. Her an bir dost edinmeyi âdet haline getir, tâ ki dostların çok
olsun. Çünkü çok dost arasında kişinin birçok ayıpları örtülür ve çok hüneri
açılır. Bundan dolayı kişinin dostunun çok olması gerekir. Ama yeni dost
tutunca eski dostlarından da yüzünü çevirme.
Dostlarının dostlarını da düşün, onlar da
senin dostlarındır. Düşmanlarınla dost olan dosttan da çekin. Ayrıca dostuna düşman
olan dosttan da sakın. Önüne kim gelirse sebepsiz yere seni şikâyet eden
dostlardan uzak dur. Böyle kişiden dostluk bekleme ve dünyada hiç kimseyi
ayıpsız sanma.
İyilerle kötüleri birbirinden ayırd et.
İyilerle gönülden dost ol, kötülerle dil ucuyla dostluğun olsun. Çünkü kişinin
daima iyilere işi düşmez. Eğer bir kötü kişiye işin düşerse dostluğun sebebiyle
elde edersin. Öyleyse kötülerle de dostluk et.
Düşmanın güleryüzüne aldanma
Ey oğul!
Kimseye düşman olmamaya çalış. Eğer bir kimse
sana düşman olursa korkma ve önem verme. Çünkü, "düşmanı olmayan kişi,
düşmanın eğlencesi olur" demişlerdir. Gizli ve açık, düşmanın işinden
habersiz olma. Çünkü o daima kötü tasarılarla seni aldatma hesaplan peşindedir.
Sen de bir an bile oun kötü oyunlarından kendini güvende sanmayasın.
Düşmanının tasarladığı oyunları her an sora
dur, tâ ki düşmanın belâsına ve âfetlerine uğramayasın. Sonra, fırsat
düşmedikçe düşmanlığını belli etme ve düşmanına karşı ne kadar büyüklük
taslarsan tasla, kendini düşmana büyük göster. Ne kadar düşmüş olsan da ona
durumunu alçak gösterme.
Düşmanının güleryüz göstermesine, tatlı
sözüne aldanıp gönül bağlama ve inanma. Eğer düşman sana şeker gösterse, sen
onu acı bir şey san. Düşmanın ne kadar küçük olsa da, onu hor görme.
Bir düşmanın
senden aman dilerse, ne kadar düşmanın olsa da ve sana ne kadar eziyet etmişse
de sen ona aman ver ve düşmanın aman dilemesini çok büyük bir nimet yerine say.
Çünkü düşmanın yenilmesi, kaçması ve ölmesi nasılsa, aman dilemesi de öyledir.
Düşmanını güçsüz gördüğünde birden emin olup oturma, onu arada sırada
gözetleyedur.
İkiyüzlü insanlardan uzak ol
Ey oğul!
Önce işi yapmaya; sonra yaptığını söylemeye
gayret et. Başkasının sana dil uzatmasını istemiyorsan, sen de kimseye dil
uzatma.
Asla ikiyüzlülük etme ve ikiyüzlü insanlardan
uzak ol. Yedi başlı ejderhadan korkma, ama "evet" deyiciden kork.
Çünkü onun söz götürüp getirmekten bir anda yırttığını sen bir yılda
dikemezsin.
Birisi senin bir ayıbını yakarlasa, o ayıbı
hemen kendinden uzaklaştır.
Kendini itibarlı bir yere geçirme, tâ ki o
yerden uluorta aşağı inmeyesin.
Özür dilememek için hatâ yapma
Ey oğul!
Olur olmaz her suç için kimseyi
cezalandırmayı düşünme. Eğer birisi bir suç işlerse, büyüklük göster ve ondan
özür dilemesini iste. Çünkü o suçlu Âdem oğludur, âlemde suçu önce Âdem atamız
işledi.
Küçük bir suç için kimseyi suçlama, tâ ki
seni de başkaları yok yere suçlamasınlar. Yani "keşke böyle
yapmasaydı" diye suçlamasınlar.
Yok yere öfkelenme, Kızgınlığını yutmayı
alışkanlık haline getir.
Birisi senin yanında hata yapsa, sonra da
dönüp af dilese, o hatayı bağışlamayı boynunun borcu bil. Çok büyük bir suç
olsa da affetmek güzeldir. Her işlenen hataya ceza verecek olsan büyüklüğün
nerede kalır?
Sonra özür dilememek için hatâ yapmamaya çalış.
Birisine karşı aniden hata işlersen özür dilemekten utanma.
Senden de suçlular af isterse sen de bağışla,
dileklerini kabul et.
Cömert kimselerden bir şey iste
Ey oğul!
Eğer birisinden bir şey istemeyi düşünürsen,
önce onu dene, gör; o kişi cömert midir, yoksa cimri midir? Cömertse ihtiyacını
dile getir, ama dilek vaktini de gözet. Yani o kişinin gönlü dar veya aç olduğu
vakit dileğini dileme ki umduğundan mahrum kalmayasın. Sonra dilersen mümkün
olanı dile, ele geçmesi mümkün olmayan şeyi dileme, tâ ki elde edebilesin.
Bir istekte bulunmaya gittiğin vakit önce iyi
sözler tasarla ve hoş bir edep ve usûlle ortaya uygun bir söz at, sonra buna
uygun bir davranışla sözü maksadına getir ve hacetini dile. Söylediğin sözlerle
ona lütuf göster, "Hacet vaktinde lütuf göstermek ikinci aracıdır"
demişler, yani lütuf, sözü geçen kişi gibidir. Lütuf göstermenin, ona en
yakınının söylemesi kadar yardımı vardır.
Öyleyse
bir dilekte bulunduğun kimsenin katında kendini bir aciz kul yerinde
görmelisin, "insan iyiliğe kuldur." Biz Allah'a, her an Onun
dergâhına ihtiyacımız olduğu için kulluk ederiz. Eğer muhtaç olmasaydı, hiç
kimse Allah'a yüzünü ve yönünü döndürmezdi.
Dilek diledin ve dileğin kabul edildi,
verdiler, o kişiye teşekkürünü yerine getir, onu hoşnut et. Böylece dileğin
artarak devam eder. Nitekim Allah buyurur: "Şükür nimet çokluğuna sebep
olur." Allah, şükreden kullarını sever.
Hem, önceki dilek kabul olunca teşekkür
etmek, ikinci dileğin kabul olunmasının da umududur. Birisinden bir dilekte
bulundun, fakat dileğin kabul edilmedi; bunu da kendi talihinden bil. Varıp o
kişiyi halka şikâyet etme, "Hacetimi bitirmedi" deme. Çünkü o senin
halka şikâyet etmene önem verseydi, hacetini bitirirdi.
Gönlünde ilim sevgisini sağlamlaştır
Ey oğul!
Bütün ilimlerin içinde din ilminden büyük
ilim yoktur. Din, kökü birlik olan bir ağaçtır, dalları şeriattır ve bunları
birbirinden ayıran dünya menfaatidir.
Gücün yettiği kadar din ilmine çalış, din
ilmini bilenlerin etrafında dolaş, tâ ki hem dünyayı elde edesin, hem de
âhireti ele geçiresin. Allah nasip ederse önce din ilmine yapış, çünkü o
gövdedir, kalanı daldır. Gövdesiz dal istemek sapıklık nişanıdır.
Eğer bu dediğim işlerden ilmi istersen
kanaatkar ol, yani helâli ve haramı seçici ol, açgözlü olma. Gönlünde ilim
sevgisini sağlamlaştır, dünya sevgisini gider. Şöyle ki: İlme dost olmalısın,
dünyaya düşman. Cefaya ve zahmete dayanıklı ol. Gece uyumayı ve erken uyanmayı
huy edin.
Yanından kitap eksik olmasın
Ey oğul!
Yazmaya ve okumaya karşı çok hırslı ol, yani
yazmaktan ve okumaktan başka hiçbir şeye isteğin olmasın. Gayet alçakgönüllü
ol, burnu büyük olma. Okumaktan üşenme, ne okursan ezberle ve ezberini
tekrarla.
Âlimleri sev ve daima ilim ehline yakınlaş,
onların katında saygılı ol, edepsiz olma. İlim öğrenmekte hırslı ol, unutkan
olma. Ama hocana ve her iyilik gördüğüne karşı haktanır ol. Yanından kitap,
kalem eksik olmasın. Gönlün bunlardan başka şeylerle uğraşmasın.
Uzak fikirli ve ince bakışlı ol
Ey oğul!
Ne işitirsen aklından tutmaya çalış. Sözü az
söyle, ileri görüşlü ve ince fikirli ve kusursuz ol, kusurluluğa razı olma.
Çünkü bir ilim talibi bu dediğim gibi olursa, çok süre geçmeden benzeri
bulunmayan bir âlim olur.
Eğer çalışıp âlim olursan, gayet dindar
olmalısın. İbadette, namaz, oruç ve taat bucağına komşu ol, elbiseni daima
temiz tut ve hazır cevap ol. Sana sorulan her türlü meselede düşünmeden cevap
verme. Uygunsuz hareketlerin hoşuna gitmesin. Başkasının uygunsuz sözüyle
hareket etme. Kendi görüşünü başkasının görüşünden üstün tutmamaya çalış. Zayıf
bir mesele için, "Bu meselenin iki yüzü ve iki söylenişi vardır"
deyip hareket etme.
İnancının ilkelerini ve hükümlerini iyi koru
Konuşma
sırasında kaskatı kesilip durma. Karşına, sağına soluna bakarak konuş ve
hararetli hararetli konusurken, sözü çevirip gevşek gevşek konuşma. Toplulukta
seni dinleyen halkı her an kontrol et. İnce görüşlülükle iyiden iyiye bak, eğer
ağır nükteler hoşlarına gidiyorsa güzel nükteler yap. Yok, eğer ämiyane
nükteler istiyorlarsa sen de amiyane konuş. Toplulukta söylediğin her sözü
aklında tut ve aynı unutma ki bir toplulukta onu tekrar etmeyesin.
Her an
açık yüzlü ol, asık yüzlü olma. Tenini ve giysini daima temiz tut, şeriatın
hükümlerini, içinde ve dışında iyi koru: Namaz gibi, oruç gibi ve nafile ibadet
gibi...
ABDÜLKADİR
GEYLÂNÎ HAZRETLERİNDEN ÖĞÜTLER
Evliyalar
Sultanı, Gavs-ı Âzam olarak meşhur olan ilim ve hikmet kutbu Abdülkadir Geylânî
Hazretleri 1077'de Hazar Denizinin güneyinde bulunan Geylan'da dünyaya geldi ve
1166 tarihinde Bağdat'ta hayata gözlerini yumdu. Hem anne, hem de baba
tarafından Peygamberimizin neslinden gelen Abdülkadir Geylânî Hazretleri hem
ilmi, hem de manevî hali ile yüzyıllar boyu muhtaç gönüllere İlâhi aşkı
yansıtmıştır. Öyle ki, Müslüman olmayanlar bile onun büyüklüğü karşısında
eğilmişlerdir.
Abdülkadir
Geylânî Hazretlerinin gerek dergâh ve medresesinde yaptığı sohbetler, gerekse
camideki vaaz ve nasihatleri talebeleri tarafından yazılıyor ve muhafaza
ediliyordu.
Abdülkadir
Geylânî Hazretlerinin sohbetleri ve hitabelerinin muhatapları her kesimden
insanlardır. Fakat özellikle Fethü'r-Rabbâni
deki hitabeleri daha çok "Ey oğul!" şeklindedir ve çoğunlukla
nefse hitap eder, nefse ağır darbeler indirir, nefsin yapısında bulunan şirk,
nifak, yalan, riya ve isyan gibi kötülükleri temizlemeye çalışır.
Önce kendini düzelt
Ey oğul!
Önce kendi nefsine öğüt ver, kendi nefsim
düzelt. Sonra da başkalarına öğüt ver, başkalarını düzeltmeye çalış. Sana önce
kendi nefsinin özelliklerini, kendi nefsinin ne durumda olduğunu bilmen lazım.
Kendinde ıslaha muhtaç bir hal var oldukça başkalarını düzeltmeye, başkalarına
öğüt vermeye kalkışma. Eğer kendinde ıslaha muhtaç bir hal bulunduğu halde bunu
bırakır da başkasının ıslahına kalkışırsan yazık sana!
Başkalarını nasıl ve hangi hallerde
kurtarabileceğini bilirsin. Sen kendin kör isen, bir başkasının elinden tutup
nasıl bir yere götürebilirsin? Gözleri görmeyen birisinin bir başkasının
elinden tutup bir yere götürmesi mümkün olmadığı gibi, kendi nefsini ıslah
etmemiş birisinin de başkalarını irşat edip Allah'a götürmesi mümkün değildir.
Ancak kendi gözleri gören kişi başkalarını bir yerden bir yere götürebilir.
Denize düşen ve yüzme bilmeyen birisini ancak
mahir yüzücü olan birisi kurtarabilir. Aynen bunun gibi, Allah'a insanları
ancak Onu tanıyan birisi götürebilir. Allah'ı tanımayan kişiye gelince, Ona
giden yolda bu kişi insanlara nasıl rehberlik edebilir ki?
Sana
Allah'ın tasarrufundan bahsetme ihtiyacını duymuyorum. Sen Onu seversin,
amellerini sırf Onun rızası için yaparsın. Asla Ondan başkası için yapmazsın.
Ondan korkarsın, Ondan başkasından asla korkmazsın.
Takvaya sarıl
Ey oğul!
Sana takva gerek. Takvaya sarıl, muttaki ol.
Sana şeriat gerek, şeriatın esaslarına sarıl. Nefse, şehevî arzulara, şeytana
ve kötü kişilere muhalefet etmeli ve onlara uymamalısın. Mü'min kişi bu
hususlarda devamlı cihat halindedir. Öyle ki, başından miğferi hiç eksik olmaz,
kılıcı asla kınına girmez, atının sırtı hiç eğersiz kalmaz. Uykuyu bile hak
erenlerinin uyuduğu niyetle uyur. Hak erenleri düşmana galip gelebilmek için
zindelik kazanmak maksadıyla uyurlar. İhtiyaç dolayısıyla yemek yerler. Ancak
zaruret halinde konuşurlar. Mecbur kalmadıkça âdetleri dilsizlik ve sükûttur.
Onları ancak Allah'ın takdiri konuşturur. Bu dünyada onların dilini Allah
hareket ettirir, konuşturur. Tıpkı yarın Kıyamet gününde organlarını
konuşturacağı gibi...
Allah'ı daima görür gibi ol
Ey oğul!
Yalnızlık anlarında öyle bir takvaya
ihtiyacın var ve öyle bir takvaya sahip olmalısın ki, seni günahlardan ve
günaha sürükleyecek kaymalardan alıkoysun. Öyle bir murakabeye ihtiyacın var,
öyle bir murakebeye sahip olmalısın ki, Allah'ın daima seni görmekte olduğunu
sana hatırlatsın. İşte sen yalnızlık anlarında böyle olmaya muhtaçsın,
mecbursun. Bundan başka, nefis, heva ve şeytanla savaşmaya muhtaçsın.
Gönülleri hakka davet et
Ey oğul!
Büyük insanları yıkıp mahveden küçük hatalar,
sürçmeler ve kaymalardır. Zahitleri mahveden nefsanî ihtiraslardır. Hak
erenlerini mahveden yalnızlık anlarındaki kötü düşünceler, hatıra gelen kötü
fikirlerdir. Sıddıkları mahveden bir anlık kötülüktür. Onların bütün
meşguliyetleri, kalblerini uygunsuz düşüncelerden korumak ve muhafaza etmektir.
Onlar Hakka davet mevkiinde bulunan kişilerdir. İnsanları Allah'ı tanımaya davet,
ederler. Gönülleri Hakka davet etmekten bir an bile geri durmazlar.
Nefsini itaat altına al
Ey oğul!
Bu zaman âhirzamandır. Nifak çarşısı
açılmıştır. Yalan çarşısı açılmıştır. Münafık, yalancı, deccal kişilerle
oturmayınız. Yazık sana ki, nefsin münafıktır, yalancıdır, kâfirdir, fâcirdir,
müşriktir. Böyle olduğu halde sen onunla nasıl oturuyorsun? Ona muhalefet et,
asla muvafakat etme. Onu bağla, asla salıverme. Onu hapset, zindana at.
Kendisine ancak zaruri olan haklarını ver. Fazla verme. Onu mücahedelerle
kahret, itaat altına al!
Dünya ile âhireti biraraya getir
Ey oğıû!
Dünya ile
âhireti biraraya getir. Her ikisini de aynı yere koy. Kalbin dünya ve ahiret
düşüncesinden arınmış olarak ve çırıl çıplak bir şekilde Mevlan ile tek başına
ol. Allah'tan başka herşeyden arınmadıkça Ona yönelme. Halka bağlanıp kalarak
Haktan ayrı kalma. Bütün bu sebepleri kopar, at. Allah'a giden yoldaki
engelleri birer birer bertaraf et. Bütün bunları yaptıktan sonra dünya ve
âhireti bıraktığın yere var. Dünyayı nefsine ver, âhireti kalbine koy, Mevlâyı
da özünde tut.
Tevbe ile günah elbiseni çıkar
Ey oğul!
Nefis ile birlikte olma. Hevesinle birlikte
olma. Dünya ile de birlikte olma. Öyle ise hemen günahlarına tevbe et, bir daha
işlememeye azmeyle. Onlardan sıyrıl. Seri adımlarla Mevlana koş. Tevbe ettiğin
zaman hem dışın, hem de için tevbe etmiş olsun. Tevbe, Allah'ın katında makbul
kul olmanın temelidir. Halis bir tevbe ile ve Allah'tan hakikaten haya etmek
suretiyle üzerindeki günah elbisesini çıkar, at.
Derdi sabırla karşıla
Ey oğul!
Sana herhangi bir dert geldiği zaman onu
sabır eliyle karşıla ve devası gelinceye kadar sakin ol. Deva gelince de onu
şükürle karşıla. Bu hale geldiğin zaman peşinen ebedi zevkli safalı bir hayatta
olursun.
Himmetin dünya olmasın
Ey oğul!
Dünyadaki himmet ve gayretin yemek, içmek,
giymek, evlenmek, güzel ve rahat evlerde oturmak, servet toplamaktan ibaret
olmasın. Bütün bunlar nefsin işidir, nefsin rağbet ettiği şeylerdir. Öyleyse kalbe
mahsus himmet ve gayret nedir? Kalb, öz ve sır neye rağbet eder? Onun himmet ve
gayreti Allah'ı aramaktır. Kalbin rağbet edeceği tek şey budur. Senin himmet ve
gayretin ve rağbet edeceğin şey senin için en mühim olandır, sana ehemmiyet
verendir. Öyleyse senin rağbet edeceğin şey, Rabbin ve Onun nezdinde olmalıdır.
Ahiret için hazırlan
Ey oğul!
Sen, ömründen sadece bir gün kaldığını farzet
ve ecel meleğinin geleceğini düşünerek ve ahiret için hazırlan. Dünya hak
erenleri için bir kuvvet kazanma ve pişip olgunlaşma yeridir.
Dünyada ebedî kalmak için yaratılmadın
Ey oğul!
Sen dünyada ebedî kalmak için yaratılmadın.
Allah'ın yoluna uymayan bir yaşayış içindesin. İçinde bulunduğun bu hali hemen
değiştir.
Kendini Allah'ın takdirine teslim et. Sonra
Onunla birlikte ol. Nasıl bir binanın önce bir temele, sonra da duvarlara
ihtiyacı varsa, her işin de önce bir temele sonra da bir yapıya ihtiyacı
vardır. Senin yolunun temeli, Allah'ın takdirine teslim olmak, yapısı da Onunla
birlikte olmandır. Bu esasa yapış, ömür boyu, gece gündüz buna devam et.
Tefekkür insanı Allah'a götürür
Ey oğul!
Tefekkür kalbin yapacağı işlerdendir. Eğer
kendin için bir iyilik görürsen, bir iyiliğe nail olursan, Allah'a şükret. Bir
kötülük görürsen de ondan dolayı tevbe et. İşte bu tefekkür sayesinde dinin
ihya olur, dirilir, şeytanın da ölür.
Şöyle denmiştir: "Bir saat tefekkür, bir
gecelik ibadetten hayırlıdır."
Allah'a
ulaşma yolunda yine Allah'ın fiillerini delil getir. Nasıl ki bir sanat
eserinden sanatkâra intikal ediliyorsa, Allah'ın muazzam bir sanatı olan
bu kâinata bakmakla da Allah'a ulaşılabilir. Onun için Allah'ın sanatı üzerinde
tefekkür edersen Allah'a ulaşabilirsin.
Hakiki imana sahip olan bir mü'minin iki dış
gözü, iki de iç gözü vardır. İki dış gözü ile Allah'ın yeryüzündeki sanat
eserlerini görür, iki iç gözü ile de Allah'ın göklerde yaratmış olduğu eserleri
görür. Bundan sonra onun gözünden perdeler kaldırılır. Neticede Allah'ın yakın
ve sevgili kullarından olur. Sevgiliden hiçbir şey gizlenemeyeceğine göre,
Allah'ın sevgili kullarından olan bu kişiden de İlâhî sırlar gizlenmez.
Dinini satarak dünyalık elde etme
Ey oğul!
Meşru yoldan ve helalinden alın teriyle
kazandığını ye. Dinini satarak dünyalık elde etmeye ve bu yoldan kazanılmış
şeylerle geçinmeye kalkışma. Helalinden ve meşru yoldan kazan. Bu kazancınla
başkalarına ikram et. Onlara da yedir, içir. Ta ki aradaki sevgi ve kardeşlik
bağlarının devamına ve pekişmesine vesile olsun.
Allah'ı kullarına şikâyet etme
Ey oğul!
Allah'ı kullarına şikâyet etmeye kalkışma.
Kullara şikâyetçi olma. Allah'a şikâyetçi ol. Allah her şeye kadirdir. Ondan
başkası ise hiçbir şeye muktedir değildir. İç sıkıntıları, maruz kalınan
musibetleri, mânevi dertleri ve verilen sadakalarla yapılan iyilikleri gizli tutmak
da iyilik hazinelerindendir. Sadakayı sağ elinle ver. Sol elinin bundan
haberdar olmaması için gayret et.
Dünya seni yutmasın
Ey oğul!
Dünya denizinden sakın. Onda çok kişiler
boğulmuş, ancak pek az kişi kurtulmuştur. O derin bir denizdir. Herşeyi
garkeder, kendinde boğar. Ancak Allah dilediği kullarım ondan kurtarır. Tıpkı
kıyamet gününde mü'minleri Cehennemden kurtaracağı gibi.
Takva güneşiyle beraber ol
Ey oğul!
Bütün fiil ve hareketlerinde tevhid güneşi,
şeriat güneşi ve takva güneşi ile beraber ol. Zira bu güneş, heva ve hevesin;
nefsin, şeytanın ve mahlukata dayanmanın sebep olduğu şirk tuzağına düşmekten
seni muhafaza eder. Bu güneş seni Allah yolunda ilerlerken aceleci olmaktan
alıkor.
Aceleci olma
Ey oğul!
Aceleci olma. Zira acele eden hataya düşer,
teenni eden de isabet eder, hedefine ulaşır. Acele etmek şeytandandır, şeytanın
işidir. Teenni etmek de Allah'tandır. Çok kere seni aceleciliğe sevkeden şey,
dünyalık toplama hırsıdır. Rızık ve dünyalık hususunda kanaat sahibi ol. Zira
kanaat tükenmez hazinedir.
Sadece
kısmetine ve eline geçene razı ol. Kısmetinde olmayandan da geri dur. Helal ve
meşru olandan ayrılma. İşte o zaman zengin olursun. Allah'tan başka hiçbir şeye
ihtiyaç duymazsın. Kalbin mutmain olur, sükûnete kavuşur, özün saflaşır,
berraklaşır. Zararlı duygu, temayül ve ihtiraslardan arınırsın. Böylece
dış gözünde dünya, kalb gözünde ahiret, sır gözünde Allah'tan başkası değersiz
olur.
Aklını kullan
Ey oğul!
Akl-ı selim sahibi ol. Aklını kullan. Acele
etme. Şurası muhakkak ki. acele etmekle eline bir şey geçmez. Acele etmekle ne
vaktinden önce akşamı edebilirsin, ne de sabahı. İstediğini elde edebilmek için
sabırla akşama kadar çalışmıyor, didinmiyor musun?
Allah korkusu her kapının anahtarıdır
Ey oğul!
Önünde kapalı bir kapının kalmamasını
istersen izzet ve celâl sahibi olan Allah'tan kork. Zira Allah korkusu her
kapının anahtarıdır, her kapıyı açar.
Amellerini güzel yap
Ey oğul!
Güzel ameller işlemekte tembellik etme. Zira
tembellik edenler ebediyen mahrum kalırlar. Bu arada daimi bir pişmanlık da
peşlerini bırakmaz. Amellerini güzel yap. Unutma ki, Allah hem dünya hayatı
ile, hem de ahiret hayatı ile sana karşı cömertlik etmiş, ikramda bulunmuştur.
Allah'ın rızasına dön
Ey oğul!
Dua ipini uzat. Allah'ın rızasına dön. Kalbin
itiraz ettiği halde dilinle dua eder duruma düşme. Dilinle yaptığın duaya
kalbin de inansın ve iştirak etsin.
Kötü kişilerle arkadaşlık etme
Ey oğul!
Kötü kişilerle arkadaşlık etmen, iyi kişiler
hakkında kötü düşüncelere sürükler. Hep kötü insanlarla beraber oldukça iyi ve
salih kişiler seni kötü bir insan olarak görürler.
Dine sarıl
Ey oğul!
Başkaları tarafından uyandırılmadan önce
uyan. Dine sarıl. Dinine sahip kişilerin arasına katil. Onlarla birlikte ol.
Asıl insan olanlar dinine sarılmış olanlardır. İnsanların en akıllısı, Allah'a
itaat eden, Onun dinine, kitabına sarılan ve yaşayışını Allah'ın ahkâmına uygun
geçiren insandır. İnsanların en cahili de Allah'a isyan eden, yaşayışını Onun
dinine, kitabına ve ahkâmına uygun olarak geçirmeyen kişidir.
Cahillerle arkadaşlık etme
Ey oğul!
Cahillerle arkadaşlık ediyorsun, bu durumda
onların cehaletinden sana da bulaşabilir. Ahmaklarla arkadaşlık etmek, aldatıcı
bir arkadaşlıktır. Sağlam inançlı, alim ve ilmi ile amel eden mü'minlerle
arkadaşlık et. Mü'min iman kuvveti sebebiyle diğer insanlara karşı daima neşeli
ve güleryüzlü görünmeye, hüznü de Allah ile kendi arasında gizli tutmaya
muktedir olabilir. Mü'minin hüznü daimidir, çünkü tefekkür eder. Çok ağlar, az
güler.
Bunun için
Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem, "Mü'min için, Rabbine kavuşmanın
dışında rahat yoktur" buyururlar.
Kalb ve gönül ehli ile arkadaş ol. Onların
sohbetlerinde bulun. Ta ki senin de bir kalbin, bir gönlün olsun.
Şu kimselerle dostluk kur
Ey oğul!
Kendileriyle dünyada sırf dünyalık için
arkadaşlık ve dostluk ettiğin şu kişileri yarın göremeyeceksin. Aranız
ayrılacak. Kötü dost ve arkadaşlarla aran nasıl ayrılmasın ki, sen onlarla
Allah için değil, Allah'tan başka şeyler için dostluk ettin. Eğer insanlarla
mutlaka dostluk, arkadaşlık ve ahbaplık etmen gerekiyorsa, takva sahibi, arif,
ilmi ile âmil, yalnız Allah'ın rızasını isteyen ve Allah'ın nazarında itiban
olan kişilerle dostluk ve arkadaşlık et. Şu kimselerle dostluk ve arkadaşlık
kur:
1. Seni Allah'a yaklaştırsın.
2. Seni dalaletten kurtarsın, doğru yola
çeksin.
3. Seni dünyaya kul köle olmaktan kurtarsın.
4. Önüne ahiret nimetlerini sersin.
5. Seni nefsin esaretinden kurtarsın,
hürriyete kavuştursun.
6. Seni yılanların, akreplerin ve vahşi
hayvan tabiatlı insanlardan kurtarsın, rahata, huzura kavuştursun.
Bütün isteklerin Allah'tan olsun
Ey oğul!
Eğer dünya tasalarından sıyrılmaya gücün
yetiyorsa hiç durma, hemen sıyrıl. Aksi halde seri olarak kalbinle Allah'a koş.
Onun rahmetine yapış. Ta ki kalbinden dünya tasaları çıksın. O her şeye
kadirdir. Her şeyi bilir. Her şey Onun kudret elindedir. Onu kendisine imanla
ve kendisinin marifeti ile doldurmasını iste.
Ayrıca sana sarsılmaz bir iman vermesini,
senin kalbinde kendisine ünsiyet peyda etmesini ve senin bütün uzuvlarını
kendisine itaatle meşgul hale getirmesini iste. Bütün bunların hepsini
Allah'tan iste. Kendin gibi faninin önünde zelil durumlara düşme. Bütün
isteklerin Allah'tan olsun, asla başkalarından olmasın. Bütün muamelen Allah'la
beraber olsun ve Allah için olsun, asla Ondan başkası için olmasın.
Allah'a hizmet et
Ey oğul!
Hizmet edersen, hizmet olunursun. Haddi aşmazsan
kurtulursun. Allah'a hizmet et. Onun yolunda ol. Onun yolunu bırakıp da sana ne
zararı, ne de faydası dokunan şu devlet adamlarının hizmetçiliğini yapma. Onlar
şimdiye kadar sana ne verdiler? Kısmetinde olmayan bir şeyi sana verebilirler
mi?
Ahiret endişesini öne al
Ey oğul!
Ahiret endişeni dünya endişesinin önüne al.
Eğer böyle yaparsan her ikisini de kazanır, her ikisinden de kârlı çıkarsın.
Dünya endişesini ahiret endişesinin önünde tuttuğun takdirde, senin için bir
ceza olmak üzere her ikisinden de hüsrana uğrarsın. Dünya sevgisini kalbinden
çıkardığın zaman dünyalık olarak elde ettiğin bir şeyde de bereket olacaktır.
Dünyan ve ahiretin için çalış
Ey oğul!
Mü'min hem
dünyası için çalışır, hem de âhireti için. Dünyası için, ihtiyacı kadar
çalışır, kanaat eder. Tıpkı yolcunun ihtiyaç miktarı azık alması gibi. O
dünyadan bundan daha fazlasını almaz. Cahilin bütün düşüncesi dünyadır,
dünyalıktır. Arifin düşüncesi ise âhirettir, Allah'tır.
Günah elbiseni tevbe suyuyla temizle
Ey oğul!
İşlediğin günahlar sebebiyle Allah'ın
rahmetinden ümidini kesme. Din elbisendeki kiri tevbe suyu ile temizle. Bu
tevbende hem sebat göster, hem de ihlâslı ol. Bundan başka din elbiseni
marifetullah esansıyla kokula.
Kalbinle Allah'a dön
Ey oğul!
Dünya bir denizdir, iman da gemidir. Kaptan
ise ibadet ve taatlerdir. Ahiret de bu denizin sahilidir. Kalbinle Allah'a dön.
Allah'a tevekkül eden kişi, Ona dönen kişi demektir.
Kur'ân ile amel et
Ey oğul!
Kur'ân ile amel etmek seni Kur'ân'ın
mevkiine'yükseltir, oraya oturtur. Sünnet ile amel etmek seni Resul-i Ekreme
(a.s.m.) yükseltir. Resulullah, kalbi ve mânevi himmeti ile Allah dostlarının
kalbleri çevresinden bir an bile ayrılmaz. Onların kalblerine Allah'a yakınlık
kapısını açar.
Cahil dünyada ferahlanır
Ey oğul!
Cahil dünyada ferahlanır. Dünya nimetleri ile
zevk sefa sürer. Âlim ise dünya hayatını bir fırsat bilir. Manevi mertebelerde
yükselme gayreti içinde bulunur. Cahil kaderle çekişir, ona karşı çıkar; âlim
ise kadere boyun eğer, razı olur.
İbadetine aldanma
Ey oğul!
İbadet ve taatine aldanma. Allah'ın onları
kabul etmesini iste. Şu anda sen Allah'a kulluğunu yapma gayreti içindesin.
Olur ki içinde bulunduğun bu durumdan başka bir duruma düşebilirsin.
Amelini Allah rızası için yap
Ey oğul!
Sana amellerinde ihlas gerek. Amellerini sırf
Allah rızası için yapmalısın. Gözünü, amellerinden ve onlara gerek insanlardan,
gerekse Allah'tan karşılık beklemekten uzak tut.
Ahlakı düşüklerden uzak dur
Ey oğul!
Ahlakı
düşüklerden uzak dur. O zaman halis mü'min olursun. Hükümde hakkaniyet üzere
ol. O zaman ilimde halis olursun.
Sofrana fakirleri ortak et
Ey oğul!
Oruç tut. İftar ederken sofrana fakirleri de
ortak et, onlara de yedir. Tek başına yiyip içme. Böyle yapmayan kimsenin fakir
olup dilenciliğe düşmesinden korkulur.
Herkese iyi niyetli ol
Ey oğul!
Kimseye eziyet etmemeye ve zarar vermemeye
gayret et. Herkese karşı iyi niyetli ol.
Ömrünü hak yolda geçir
Ey oğul!
Sanatı öğrenebilmek için sıkıntıya ve meşakkate
katlanmak zorundasın. En güzel ve mükemmel eseri meydana getirmek için bin kere
yapar, yıkarsın. Eğer ömrünü hak yolda, kendini en iyi şekilde yetiştirmekle
harcarsan Allah senin için hiç yıkılmayacak bir bina yapar.
Kendi nefsine ağla
Ey oğul!
Bu halinden utanmıyor musun? Kendi nefsine
ağla, gözyaşı dök. Zira bu halinle sen doğruya ve başarıya ulaşmaktan mahrum
kalırsın. Hiç utanmıyor, haya etmiyor musun ki, bugün itaatkâr oluyorsun, yarın
âsi oluyorsun. Bugün ihlaslı oluyorsun, yann riyakâr.
Çalış, didin; yardım Rabbindendir
Ey oğul!
Çalışmadan ayağına hiçbir şey gelmez. Bazı
şeyler de sana mutlaka lâzımdır. Çalış, didin; yardım, izzet ve celal sahibi
Rabbindendir. Üzerinde bulunduğun bu denizde hareket et, dalgalar devamlı seni
üstte tutacak ve sahile ulaştıracaktır. Dua senden, cevap vermek Rabbindendir.
Çalışmak senden, başarı Allah'tandır. Kötülükleri terk etmek senden, hamiyet ve
gayret vermek Allah'tandır. İstediğin şeyde dürüst ol, samimi ol, ihlâslı ol.
Allah sana yakınlık kapısını mutlaka gösterecektir.
Kalbinin istemediği dünyalığı bırak
Ey oğul!
Eline bir dünyalık geçtiği ve kalbinin de
ondan hazzetmediğini gördüğün zaman onu bırak, alma. Kalb, iyi ile
kötüyü, faydalı ile zararlıyı, hayır ile şerri birbirinden ayırd etme
melekesine sahiptir. Himmet ve gayretin nisbetinde Allah'ın lütfuna mazhar
olursun. Allah'tan başka ne varsa kalben hepsinden sıyrıl, hepsinden uzaklaş.
Ta ki ona yaklaşabilesin.
Kalbini helâl yemekle temizle
Ey oğul!
Helâl yemek suretiyle kalbini temizle. İşte o
zaman Rabbini tanırsın. Lokmanı, elbiseni ve kalbini temizle. İşte o zaman
safi, temiz olursun. Henüz vakit geçmeden kalbinle Rabbine dön. Sen iyi
kimselerin hallerini dilinle anlatmak ve o halleri de kendin için temenni
etmekle yetindin. Tıpkı avucuna suyu alıp yumruk yaparak sıkan kişi gibi ki,
elini açtığı zaman orada bir şey bulamaz.
Karşılık beklemeden hizmet etmeye çalış
Ey oğul!
En iyisi
zayıflık zamanında başkalarından bir şey isteme. Ayrıca sende idrak
edemeyeceğin ve başkalarına anlatamayacağın, göremeyeceğin ve başkalarına
gösteremeyeceğin bir hal bulunmamalıdır. Eğer karşılık beklemeden ve almadan
vermeye gücün yeterse hemen yap. Karşılık beklemeden hizmet edebiliyorsan hemen
yap. Allah yolunun yolcuları, yaptıklarını sırf Onun için, Onun rızasına uygun
olarak yaptılar. Allah da, hoşlarına gidecek şeyleri, dünyada da, âhirette de
onlara gösterdi ve gösterecektir.
İhlâs sahibi ol
Ey oğul!
İlim ve irfan öğren ve ihlâs sahibi ol. Ta
ki, nifak, ikiyüzlülük ve samimiyetsizlik tuzağından kurullasın, ilim ve irfanı
halkın teveccühünü kazanmak ve dünyalık top lamak için değil, Allah'ın rızası
için öğren. İlim irfanı gerçekten Allah rızası için öğrendiysen Onun emirlerini
sevgiyle yerine getirir ve Ona karşı huşu içinde bulunursun. Diğer insanlara
karşı mütevazi olursun.
Rabbine itaatte nefsine muhalefet et
Ey oğul!
Eğer kurtuluş istiyorsan, Rabbine itaatte
nefsine muhalefet et. Nefsinle birlikte olmakta devam ettiğin müddetçe
insanları ve diğer varlıkları tanıyamazsın. Dünya sevgisi ile dop dolu olduğun
müddetçe âhireti tanıyamazsın. Ahiret sevgisi ile dolmadıkça âhirette Rabbini
göremezsin. Nefis devamlı kötülüğe meyillidir, bu onun fıtratıdır, huyudur.
Onun fıtratı bu olunca, artık var, ötesini sen düşün, neler yapmaz ki?
Allah'ın rızasına ulaşmaya çalış
Ey oğul!
Allah'ın rızasına ulaşmaya çalış. O senden
razı olmuşsa bil ki seni sevmiştir. Rızık ve geçim endişesini kalbinden çıkar.
Zira sen gönül huzuru içinde çalıştığın müddetçe sıkıntısız olarak rızkın
Allah'tan gelecektir. Kalbindeki düşünceleri, tasalan, endişeleri at. Bir tek
tasan olsun: O da Allah'a layık bir kul olup olmama endişesi... Bu mertebeye
ulaşabildiğin an diğer bütün tasalarına Allah kâfidir.
Dünyalık için kimseyle çekişme
Ey oğul!
Sakın sakın! Sen sen ol, dünyalık hususunda
kimseyle çekişme, didişme. Kimsenin elindeki kısmete mani olmaya kalkışma. Zira
herkesin nasibi mutlaka kendisini bulur. Eğer kaderde elinden alınması varsa, o
da olur. Bu senin isteğinle olmaz.
Kadere razı olmak; kavga, çekişme ve didişme
sonunda dünyalık elde etmekten daha güzeldir. Zira Allah'ın takdirine razı
olmak her hal ü kârda hayatı güzelleştirir, tatlılaştırır, huzurlu kılar.
Allah'ı kalbin ve kalıbınla an
Ey oğul!
Allah'ı önce kalbinle zikret, sonra da
kalıbınla, dilinle. Onu kalbinle bin defa, dilinle de bir defa zikret.
Ameline güvenme
Ey oğul!
Sakın ha,
amellerine ve mânevi hallerdeki gelişmelere mağrur olma. Bunlarla övünmeye
kalkışma, ucbe düşme.
Zira ucub kişiyi zulme, tuğyana, azgınlığa ve
günaha sevkeder, Allah'ın gazabına uğramasına sebep olur.
İnsanlara baki gözüyle bakma
Ey oğal!
İnsanlara, baki kalacaklarını sanarak o gözle
bakma. Fani olduklarım bil ve o gözle bak. Hiçbir insan dünyada baki değildir.
Bu dünyada her insan fanidir, gelip geçicidir. Onlara, zarar verebileceklerini
veya fayda getirebileceklerini düşünerek bu gözle bakma.
Allah dostlarına karşı dilsiz ol
Ey oğul!
Kur'ân'ı okursun, fakat anlamazsın, anlamadan
okursun. Birtakım ameller işlersin. Fakat ne yaptığını bilmezsin. Ne yaptığının
şuurunda olmadan yaparsın. Bu senin yaptığın ahiret endişesi olmadan sırf dünya
için yapılan şeydir. Bütün bu hallerden sonra bir de kalkar Allah dostlarına
hücum eder, onları çekiştirir, kötülersin. Aklını başına topla, edepli ol,
günahlarına tövbe et. Kusurlarından dön, Allah dostlarına karşı dilsiz ol.
Hiçbir işe gururla girişme
Ey oğul!
Önce kendi nefsinle meşgul ol. Önce kendi
nefsine faydalı ol. Kendi nefsini düzelt, sonra başkalarıyla meşgul ol.
Başkalarını aydınlattığı halde kendini eriten mum gibi olma. Hiçbir şeye
gururla, nefsî duygularınla girişme. Allah bir husus için seni dilemişse seni
ona hazırlar. Eğer halkı senden faydalandırmayı murat etmişse seni onlara
gönderir. Sana sebat verir, insanları idare
etme kabiliyeti verir. Onlardan gelecek sıkıntılara katlanma gücü verir. Halkın
faydası için senin kalbine genişlik verir, göğsünü açar, oraya hikmet doldurur.
O zaman sen senlikten çıkar, Allah'ın has ve halis kullarının arasına girersin.
Kalbini zikre yaklaştır
Ey oğul!
İki adım vardır ki, eğer bu iki adımı
atabilirsen Hakka ulaştın demektir. Eğer kalbin ve ruhunla dünya ile ahiretten
birer adım, nefsin ve diğer insanlardan da birer adım uzaklaşabilirsen Hakka
ulaşmış olursun. Kalbin ve ruhunla bu zahirleri terk et, işte o zaman Hakka
vasıl olursun. Önce başla, ilk adımı at, bitirmek Allah'tandır.
Sen hemen gerekli alet ve edevatı al. Var, iş
kapısının önüne otur ki, seni çalıştıracak olana yakın bulunasın. Öyle
yatağında, yorganının altında ve kapalı kapılar ardında miskin miskin durma. İş
ara, çalışmak istediğini söyle.
Kalbini zikre yaklaştır. Ona bilhassa,
kıyamet gününü, haşir-neşir gününü hatırlat. Ölümü düşün. Allah'ın mahlukatı
nasıl öldürüp, sonra nasıl dirilteceğini, huzurunda nasıl duracağını düşün.
Bütün bunları hiç hatırından çıkarmamaya devam ettiğin zaman kalbindeki kasvet
gider, günah bulanıklarından temizlenir.
Temeli sağlam olan bina yıkılmaz
Ey oğul!
Bina
sağlam bir temel üzerine oturtulursa yıkılmaz. Yerinde karar kılar. Sağlam bir
temel üzerinde oturtulmadığı takdirde kısa zamanda çöker. Aynen bunun gibi, sen
de kendi halini dinin esasları üzerine oturtursan hiç kimse ona noksanlık
veremez. Herhangi bir tarafından bir gedik açamaz. Eğer hayâtının dinin esasları
üzerine oturtmazsan, dini hayatını bir tarafından gedik açılabilir, temel çürük
olduğu için bir mertebeye de ulaşamazsın.
Sana teslimiyet gerek
Ey oğul!
Sana teslimiyet gerek. Sebeplere tevessül
ettikten ve bütün tedbirleri aldıktan sonra işin gerisini Allah'a havale etmek
gerek. Kendi gücüne, kendi kuvvet ve kudretine güvenmemek gerek. Allah'ın
fiillerine ve tasarrufuna itiraz etmemek gerek. İnsanları ve kendini Allah'ın
iradesine, tasarrufuna ve fiillerine ortak etmemek gerek.
Kulluğun sohbetine yapış
Ey oğul!
Sana kulluğun sohbetine yapışmak gerek.
Kulluğun sohbeti; Allah'ın emrettiklerini harfi harfine yerine getirmek,
yasakladıklarından bütünüyle uzak durmak, musibet ve felaketler karşısında
sabırlı olmak. Bu meselenin esası tevhiddir, sebattır, temeli sağlam salih
ameller bu esas üzerine oturur.
Allah, sevenlerini dünya ile birarada
bırakmaz
Ey oğul!
Allah, kendisini sevenleri dünya ile birarada
bırakmaz. Dünyanın onlara yapabileceği kötülüklerden bir an bile emin olmaz.
Onları dünya ile de, kendisinden başka birşey ile de asla birarada bırakmaz.
Daima Allah onlarladır,
onlar da Allah ile... Kalbleri ilelebed Onu
zikreder. Hep Onun huzurundadırlar. Yalnız Ona yönelirler. Allah onların
koruyucusudur, kendileriyle ünsiyet eder.
Nefsinin arzularını ayak altına al
Ey oğul!
Nefsinin rağbet ettiği arzuları ayaklarının
altına al, çiğne. Bütün kalbinle onlardan sıyrıl. Eğer Allah'ın ilminde senin
için onlardan bir şey varsa, vakti, saati gelince sana mutlaka ulaşır. Çünkü
mukadderattan kaçılmaz. Takdir-i ilâhide bulunan her şey mutlaka olur. Allah'ın
ilmi asla değişmez. Kısmetin, vakti saati gelince sana mutlaka ulaşır; hem de
hazırlanmış olarak, yeterli derecede ve güzel bir şekilde. Öyle ise sen onu
zillet eliyle değil, izzet eliyle alırsın.
Bununla beraber Allah indinde senin için züht
sevabı da hasıl olur. Allah seni salih kullan cümlesinde kabul eder. Çünkü sen
onu elde etmek için hırs göstermedin, ona kendi arzunla uzanmadın. Sen kaçtıkça
ezelde sana ayrılan rızık peşinden gelir. Âdeta seni kovalar.
Allah dostlarının hizmetçisi ol
Ey oğul!
Allah
dostlarının çömezi ol, yaygısı ol, etraflarında hizmetçi ol. Böyle olmaya devam
edersen, işte o zaman hakiki efendi olursun. Kim Allah için mütevazı
olursa, Allah onu dünyada da, âhirette de yükseltir. Halkın külfetlerine
katlandığın ve kendilerine hizmet ettiğin zaman Allah seni onların üstüne
yükseltiyor ve başlarına reis yapıyor. Ya bir de Onun kullarının seçkinleri
olan sıddıklara hizmet edersen neler yapmaz ki?
Allah korkusu kalbde bir bekçidir
Ey oğul!
Hayatının akışını, Allah için nefis
muhasebesini yapanların ve Allah'tan korkanların hayatının akışına zıt olarak
görüyorum. Mesela şer ve fesat ehline yanaşıyor, onlarla hemhal oluyor, onlarla
düşüp kalkıyorsun. Buna mukabil Allah dostlarından ayrılıyor, uzak duruyorsun.
Kalbini Allah düşüncesinden, Allah sevgisinden ve Allah korkusundan tamamen
boşaltıp, buna mukabil dünya ve dünyalık sevgisiyle doldurmuşsun. Bilmez misin
ki, Allah korkusu kalbde bir bekçi, bir aydınlıktır. O, hak ile batıl arasını
ayırır, haklı ile haksızı ortaya koyar.
Ölümü hatırlarsan dünya sevgisi azalır
Ey oğul!
Eğer şu anda içinde bulunduğun hal üzere
gidişe devam edersen, dünya ve âhiret selametine veda edersin. Ölümü
hatırlarsan, dünya ve dünyalıkla mest olman azalır. Dünyalık sahibi olmakla
daha az sevinir hale gelirsin. Buna mukabil züht ve takva yönün artar. Esasen
sonu ölüm olan bir kişi, dünyalığa kavuşmakla nasıl sevinebilir? Resulullah
(a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
"Her koşanın varacağı bir hedef, bir son
nokta vardır. Her hayat sahibinin varacağı son nokta da ölümdür."
Herşeyin sonu ölümdür
Ey oğul!
Tasaların, neşelerin, zenginlerin,
fakirlerin, sertliklerin, yumuşaklıkların, hastalıkların, acıların; hepsinin de
sonu ölümdür. Kim öldüyse kıyameti kopmuş, onun hakkında uzaklar yakın olmuş
demektir. İçinde bulunduğun her şey hevesten ibarettir. Kalbin, özün ve
batınınla, içinde bulunduğun bütün heveslerden sıyrıl.
Dünya belli bir hedefe doğru uzanmaktadır.
Âhiret ise belli olmayan bir ebede uzanmaktadır. Senin dünyadaki hayatın belli
bir noktaya kadar uzanır. Orada biter. Âhiretteki hayatın ise nihayeti olmayan
bir ebede uzanmaktadır.
Dinini dünya karşılığında satma
Ey oğul!
Dinini dünya karşılığında satma. Hükümdarların,
devlet büyüklerinin, zenginlerin ve haram yiyenlerin metaları mukabilinde
dinini satma. Dinini yediğin, yani dünyalık karşılığında sattığın zaman kalbin
kararır. Nasıl kararmasın ki, sen dünyalık karşısında dinini satmakla fanilere
kulluk etmiş oluyorsun.
Marifetullaha koş
Ey oğul!
Marifetullaha koş. Zira hiç şüphe yok ki,
marifetullah her hayrın aslıdır, kaynağıdır. Sen Allah'a olan taat ve kulluğunu
arttırdığın zaman O da sana marifetini bahşeder.
Nefsi kendine hizmetçi yap
Ey oğul!
Hep ön
safta bulunmalısın. Zira ön saf cesur erkeklerin safıdır. Son safta asla
bulunmamalısın. Zira son saf korkakların safıdır. Nefsi kendine hizmetçi yap.
Onu işin esasına sevket. İşin zor yanını ve aslını yapmayı alışkanlık haline
getir. Zira nefis ne yüklersen onu taşır. Tepesinden sopayı eksik etme. Eğer
sopayı eksik edersen hemen uyur. Sırtındaki yükleri de kaldırıp yere vurur. Ona
tebessüm bile etme.
Ona hiçbir zaman doyasıya yedirme. Meğer ki,
tokluğun onu azdırmayacağını ve tokluk karşılığında çalışacağını bilmiş olasın.
Süfyan-ı Sevrî hem çok yemek yiyen, hem de çok ibadet eden bir zattı.
Büyük zatlardan biri der ki: "Süfyan-ı
Sevri'nin yemek yiyişini görünce, çok yiyor diye kızardım; fakat namaz kılışını
ve ağlayışını görünce ona gıpta eder, sevgi ve şefkatle bakardım"
Süfyan-ı Sevri'ye, çok yemek yiyişinde uyma,
çok ibadet edişinde uy. Çünkü sen bir Süfyan-ı Sevrî değilsin, onun nefsine
hâkim olması gibi sen nefsine hakim olamazsın.
Bütün haramları terk et
Ey oğul!
Bütün haramları terk etmek için gayret et.
İmanının ve sarsılmaz bilgi ve inancının kuvvetli olduğu anlarda her şeyde züht
sahibi ol. İşte o zaman Allah'ın âbid kullarından olursun.
İmana ve marifetullaha sahip ol
Ey oğul!
Sen halis nefisten ve hevesten ibaretsin. Yabancı
kadınlarla oturuyorsun, sonra da, "Ben onlara aldırış etmem, benim kalbin
temiz" gibisinden laflar ediyorsun.
Yalan söylüyorsun. Senin bu davranışını
şeriat da tasvip etmez, akıl da. Bu hareketlerinle ateş üzerine ateş, odun
üzerine odun yığıyorsun. Bunu için önce imana ve marifetullaha sahip ol.
Allah'a yakınlığı kuvvetlendir. Sonra da halka tabip ol, iman ve güzel ahlak
doktoru ol. Kendisi âmâ, kör kişiyi düşün. Böyle birisi insanların gözünü nasıl
tedavi eder? Sağır dilsiz olan kişi insanlara nasıl öğretmenlik eder?
Kalbin ne zaman temizlenecek?
Ey oğul!
Kalbin ne zaman saflaşâcak, temizlenecek?
Özün ne zaman arınacak? Sen halkı Allah'a ortak tanıyorsun. Allah'a ait
birtakım tasarrufları kullara mal ederek Ona şirk koşuyorsun. Sen nasıl felah
bulacaksın ki, her gece, ertesi gün kime gideceğini, kime şikâyet edeceğini ve
kimden birşeyler isteyeceğini kararlaştırmakla meşgul oluyorsun. Kalbin nasıl
arınabilir ki? O tevhidden yana tam takırdır.
Önce kendi imanını kuvvetlendir
Ey oğul!
İmanının zayıf olduğu zamanlarda bilhassa
kendine yönelmeli, kendi üzerine eğilmelisin. İmanını iyice kuvvetlendirdiğin
an derhal ortaya çık. İman hususunda önce aile efradına, sonra da diğer
insanlara yardımcı ol. Sakın ha, kendin takva zırhını giymeden ve iman
miğferini kalbinin başına geçirmeden ortaya çıkma. Bu arada elinde tevhid
kılıcı ve sadağında duaya icabet okları bulunsun. Tevfik atına binmiş ol.
Düşmana
hücumu, gereğinde geri çekilmeyi, darbe indirmeyi, gürz, kargı ve mızrak
kullanmayı da öğrenmiş bulun. Bütün bunları yaptıktan sonra Allah düşmanlarına
karşı çık. İşte o zaman sana dörtbir yandan yardım yağar. İnsanlan şeytanın
elinden alır, Allah'ın kapısına götürürsün.
Her namazı veda namazı olarak kıl
Ey oğul!
Uzun emellerini kısalt. Hırsını azalt. Her
namazı veda namazı olarak kıl. Sanki bir dahaki namaz vaktine kadar
çıkamayacakmış şekilde kıl. Yiyip içmen veda yiyip içmesi olsun. Aile efradının
arasında bulunuşun veda bulunuşu olsun. Mü'min kardeşlerinle buluşman veda
buluşması olsun. Kalbine hep eğreti olduğunu, daima veda etme halinde
bulunduğunu iyice hakket, kazı. Kaderi başkasının elinde bulunan kişi nasıl
veda halinde olmasın? Zira insan yarın ne olacağını, işlerinin nereye
varacağını, kaderinin kendisine neler getireceğini bilmemektedir.
Bela gelmeden önce Rabbinden kork
Ey oğul!
Eğer bela gelmeden önce Rabbinden korkar, Onu
zikreder, Onu tevhid eder ve Ona yönelir durumda bulunursan, daha sonra belâ
kapısına düştüğünde Rabbin o belâya hitaben şöyle der: "Ey ateş! İbrahim'e
serin ve selâmetli ol." Enbiya Sûresi, 69.
Allah'tan başkası ile meşgul olma
Ey oğul!
Allah'a sarıl, Ondan başkası ile meşgul olma.
Ev Onun
evidir, rızıklar Onun yarattığı rızıklardır.
Ezelde insanların rızıklarını O takdir ve tayin etmiş, sonra zamanı gelince
yeryüzünde yine O yaratmıştır. Melekler senin rızkını sana ulaştırmakla
vazifelidir. Hayır Allah'tandır.
Allah'a giden yolun başlangıcı hoşa gitmeyen
şeylerle doludur. Cennetin etrafı hoşlanılmayan şeylerle doludur. Cennetin
çevresi böyle olunca Allah'ın yakınlığının çevresi nasıl olmaz?
Kabir senin için bir yol olsun
Ey oğul!
Allah'tan başka şeylerle kalben bağlanmaman
gerektir. Ölüm gelince seni her şeyden ayırır. Sana yakın olan her şey ölüm
gelince seni terk eder. Öyleyse onlar seni terk etmeden sen onları terk et. O
senden ayrılmadan önce sen onlardan ayrıl. Böylece kabir senin için bir yol
olsun, bir geçit olsun.
Ölmeden önce öl
Ey oğul!
Ölmeden önce öl. Hem kendinden geç, hem de
onlardan. İşte o zaman dirilir, gerçek hayata kavuşursun. O zaman Hak ile ebedî
hayata kavuşursun. Görünüşte ölü gibi olursun, fakat kaderin eli sende olur.
Bu
mertebeye ulaşmak nasip olursa, Allah'ın yakınlığı sebebiyle hayat gelir, ilim
gelir. Artık o kimsenin elinden dünyevi birtakım ikballer uçup gitse de aldırış
etmez. Kıyamet kopmuş veya kıyameti kopmamış, ölüm varmış veya yokmuş onun için
birdir. Çünkü onun tek bir meşgalesi vardır, o da Hakka kavuşmaktır. Allah'la
meşgul olmakla dünya meşgalelerinden sıyrıl. Bunu, kalbini temizleyerek, içini
temizleyerek, nefsinle mücadele ederek ve şeytanla savaşarak yap, Allah'ı ara,
Ona yönel.
Sen bugünün çocuğusun
Ey oğul!
Sabaha çıktığın zaman nefsine akşamdan
bahsetme; akşama çıktığın zaman da sabahtan söz etme. Zira sabahtan akşama,
akşamdan da sabaha çıkıp çıkmayacağını bilmiyorsun. Dün, lehinde ve aleyhinde
şahitlerle geçip gitmiştir, bir daha geri gelmez; yarına da erişip
erişmeyeceğini bilmiyorsun. Sen bugünün çocuğusun, içinde bulunduğun anın
çocuğusun, Bunun için içinde bulunduğun anı en iyi değerlendirmeye bak.
Kendinden başkasını kötüleme
Ey oğul!
Kendinden başkasını asla çirkin görme, kötü
ilan etme. Ta ki, amellerin güzel olsun. Bir şeyi iyi ve güzel ilan etmek de,
kötü ve çirkin ilan etmek de şeriatın işidir, akılların işi değildir.
Vicdanın fetvası müftünün fetvasına da
hükmeder, müftünün fetvasını da fetva verir. Zira müftü fetvasını bir çeşit
içtihadına dayaranak verir. Kalb ise ancak azimetle fetva verir. Kalbin fetvası
Allah'ın rızasına uygundur.
Ahiret hayatı ise hiç bitmez
Ey oğul!
Allah'ı anman, kalbini Ona yaklaştırır. Onun
yakınlık evine girersin. Ona misafir olursun. Misafire ise ikram
edilir. Hele bu misafir bir de hükümdarın
misafiri olursa...
Kâinatın sahibi olan gerçek hükümdarı bırakıp
da fani varlıklarla meşgul olman daha ne zamana kadar sürecek? Yakında o fani
mülk senden ayrılacak, ahiret hayatın başlayacak. O zaman dünya hayatının hiç
var olmadığını, sanki orada hiç yaşamadığını sanacaksın. Ahiret hayatı ise hiç
bitmez.
Nefsine açlık sopası ile vur
Ey oğul!
Nefsine açlık sopası ile vur. Onun arzulara,
zevklere ve batıl şeylere meyletmesine mani olmak suretiyle vur. Kalbine Allah
korkusu ve nefis muhasebesi sopasıyla vur. İstiğfarı nefsinin, kalbinin ve
özünün âdet ve alışkanlığı haline getir. Zira bu üçten herbirinin kendisine
mahsus birtakım günahları vardır. Her hal ü kârda onları Allah'ın emrine uymaya
mecbur tut.
Daima Hakkın huzurunda ol
Ey oğul!
Musibetler
üzerine yağdığı halde bile daima Hakkın huzurunda ol. Sen Onun sevgisinin
basamağında duruyorsun. Bu halini hiç bozma. Fırtınalar seni yıkmasın, süngüler
seni delmesin, sana dehşet vermesin. Bu takdirde öyle bir makamda bulunursun
ki, orada faniler yoktur, dünya yoktur, ahiret yoktur, haklar yoktur, hazlar
yoktur, elem yoktur, zeval yoktur, Allah'tan başka hiçbir şey yoktur. Fanileri
görmek ve aile efradının geçimi sana dert olmaz. Nail olduğun nimetlerin azlığı
veya çokluğu, övülmek veya sövülmek, ikbale kavuşmak veya düşmekle bu halini değiştirme. İşte o zaman
insanların, cinlerin, meleklerin ve diğer varlıkların idrakinin üstünde
Allah'la birlikte olursun.
Beni nasıl sevmezsin?
Ey oğul!
Beni nasıl
sevmezsin? Ben seni senin için, senin iyiliğin, senin menfaatin için istiyorum.
Kendim için istemiyorum. Senin faydanı istiyorum. Senin şu katil, aldatıcı
dünyanın pençesinden kurtulmanı istiyorum. Onun peşinden daha ne zamana kadar
gideceksin. Siz onun peşinden kendisini takip ederken o, yakında ansızın geri
dönecek ve sizi katledecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder