KUDÜS HAK EDENLERİNDİR!
“Orduların Rabbi şöyle diyor: Şimdi git, Ameleki vur, ve onların her şeylerini tamamen yok et, ve onları esirgeme, ve erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür.”
(Tevrat. 1. Samuel 15/2-4)
“Allahın RABBİN miras olarak sana vermekte olduğu bu kavmların şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ barıkmayacaksın.”
(Tevrat. Tesniye 20/16)
Her geçen gün İsrail'in çocuk ve kadınlara yönelik katliamları artıyor. Bunun yerleşim birimlerini bombalamanın sonucu vuku bulan "çocuk ve kadın katliamı" ötesinde bir düşünce ve anlama sahip olduğuna ilişkin kuvvetli belirtiler var.
İsrail'e göre zaten "Filistin toprakları üzerinde bir halk (insanlar)" yaşamıyor; "Tanrı'nın seçilmiş kavmine vaat ettiği topraklar" kendilerine "Filistinli Arap" ismi verilen insan-altı yaratıklar, bir tür "haşerat" yaşıyor. Şaz Partisi lideri, "Bunları böcek gibi ezmeliyiz, üzerlerine nükleer bomba atalım." demişti. Fakat dahası Filistinlilerin ebediyen "terörist" oldukları yolundaki temel inançtır. Siyonist propagandası, her ne vesile ile olursa olsun, her anıldığında "Filistinli" ile "terör ve terörizmi" yan yana getirmeyi başarmış bulunuyor. Böyle olunca Filistinli analar "anadan terörist" doğuruyorlar. Başka bir ifadeyle bugünün bebeği/çocuğu 10-15 sene sonrasının "teröristi"dir. Bu durumda yarın İsrail'in karşısına elinde taş veya sapanla çıkacağına Filistinli bebeği bugün öldürmekten daha doğal ne olabilir!
Peki Yahudilerin Müslümanlarla derdi nedir?
Efendimiz Hz. Muhammed Kureyş’tendi ve Arap yarımadasında yaşadı. Bugün Say (Safa ile Merve arasında hızlı yürüme) yapılan ritüel, Hz. İbrahim’in eşi Hacer ve oğlu Hz. İsmail zamanına dayanmaktadır. Yani Hz. İbrahim eşi Hacer’i Kabe’nin yakınlarına bırakmış ve Hacer de oğlu Hz. İsmail ile orada hayatlarının bir bölümünü devam ettirmişlerdir.
Peygamberler silsilesini devam ettirdiğimizde Hz. Musa ve sonrasında Hz. Davut gelmektedir.
Hz. Davut’un Calut ile savaşı ayetlerde de geçmektedir. ‚Böylece onları, Allah’ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Calut’u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti.’ (Bakara, 251)
Calut ya da diğer adıyla Golyat, kafir bir topluluktandır. Ama aynı zaman aralığında Filistin’de yaşayan insanlar vardır ve bu insanlara antik Filistinliler adı verilir. Köken olarak Girit taraflarından olan bu topluluk o yöreye adlarını vermişlerdir. Yani Filistin’de savaş tarih kadar eski.
Filistin ise, Kudüs Hz. Ömer zamanında fethedildi. Peki ondan önce orada kimler vardı?
Peygamberler tarihinden bildiğimiz üzere orada yaşayanlar İsrailoğulları, yani Yahudiler. Müslümanların fethinden önce Kudüs birçok devlet tarafından hakimiyet altına alındı.
M.Ö. 15. Yy’a kadar geri gittiğimizde Kudüs’ün Mısırlı Firavunlar tarafından ele geçirildiği bilgisine ulaşırız. Onlardan sonra Büyük İskender, daha sonra Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içinde kaldı Kudüs. 636’da Müslümanlar (Hz. Ömer dönemi) Kudüs’ü fethettiğinde şehir bir hristiyan yani haçlı şehri idi.
Kudüs’de en eski yerleşenler, yani Yahudiler bu haçlı döneminde nerede idiler?
Yahudiler işte bu dönemde Hristiyanlar tarafından sürekli eziyet içinde sürgünden sürgüne gönderilmişlerdi.
Hz. Ömer Dönemi’nden sonra Kudüs tekrar 1187 de Selahaddin Eyyubi tarafından haçlıların elinden alındı. .
Daha sonra da 1516 yılında Osmanlı Dönemi başlar ve bu dönem 400 yıl devam eder.
1917 yılında Kudüs İngilizlerin hakimiyetine geçer. 1948 yılında da İsrail devleti kurulur. Arada geçen zamanda Yahudiler o bölgeye gökten indirilmediler. Öncelikli olarak Yahudiler araziler satın alarak oraya yerleştiler. Bu satışlar genellikle Filistinli Arapların gönül rızasıyla gerçekleşmiştir. Arapların Osmanlıya karşı kışkırtılmaları gerçeğini de unutmayalım.
Ve o gün bu gündür sorun/kavga devam ediyor.
Kudüs ile ilgili hakimiyet sorununa salt yerleşen milletler noktasından baktığımızda durum bir hayli karışık. Çünkü ilk yerleşenler Yahudiler, sonrasında gelen Hristiyanlar ve sonrasında gelen Müslümanlar.Şimdi ise Hristiyanların desteğinde yine Yahudiler. Siyonist Yahudiler.
Yerleşik halk yani bugünkü Filistinli Araplar ne zamandır orada yaşayan halk, bu da tam net değil. Belki Hz. Ömer zamanından, belki daha önceden..
Dikkat edilmesi gereken bir nokta da şu:1948 yılında kurulan İsrail için, orayı ele geçirdi mantığıyla bakarsak, tarihte güçlü olan her devlet orayı ele geçirmek için çaba sarfetmiştir. Hz. Ömer’in orayı fethetmesi de aslında güçle yani savaşla gerçekleşmiştir. Yani Kudüs hep hakedenlerin olmuştur, güçlünün olmuştur.
Müslümanlarla Yahudilerin arasındaki kanlı bıçaklı olma durumuna dini yönden ve ayetler açısından bakacak olursak:
De ki: “Ey Yahudi olanlar, eğer siz, (bütün) insanlardan ayrı olarak yalnızca sizlerin gerçekten Allah’ın velileri (dost ve sevgili kulları) olduğunuzu öne sürüyorsanız, şu halde ölümü temenni edin; eğer doğru sözlü iseniz (bunu çekinmeden yapın).” (Cuma, 6)
Bu ayete bakarak, Yahudilerin dinlerini bozduklarını dile getirebiliriz. Sadece kendilerinin Allah’ın sevgili kulları olduklarını vurguladıklarını okuruz.
Peki ya bugünkü müslümanların durumu?
Bugünün müslümanları da, gerçekten müslüman mı değil mi diye bakılmadan, (ve hatta cennetin anahtarı onlarda imiş gibi) sadece kendilerini Mutlak Yaratıcı Rab’in sevgili kulları gibi görmüyorlar mı?
"Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez." (Maide, 51)
Bu ayet sürekli söylenir de... "Onları dost edinmeyin." Burada geçen ibare ‘veli’dir. Yani velayet, yani kendi adına temsilci atamak. Yani güvenle kendi adına karar verme yetkisini verme.
Peki bugünün biz müslümanları ne kadar güven telkin etmekteyiz?
"Ey iman edenler, gerçek şu ki, (Yahudi) bilginlerinden ve (Hıristiyan) rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar… Onlara acı bir azabı müjdele." (Tevbe, 34)
Yahudi bilginlerinin hali anlatılmakta. Bugün müslüman bilginler, İslami grupların başında olanlar peki ne durumdalar?
Bugünkü İslami gruplara, tarikatlara ve liderlerine bir göz atalım, bakalım kaç tanesi bu ayete uyuyor?
Diğer önemli bir din-bilimsel tespit de şöyle:
Kuran, daha önceki dinleri ve dinlere inananların hallerini örneklerle göstermiş ve böyle olmayın demiş.
Acaba bugünkü müslümanlar, kendilerine gönderilen dinin (İslam’ın) ne kadarını bozmadan yaşamaktalar? Ayetleri bozamıyorlar ancak manalarını ne kadar algılıyorlar ve hayatın içinde doğru şekliyle ne kadar yaşıyorlar? Müslüman olup birçok kötülük yapan insan sayısı kaçtır?
Güven, fesat çıkarma, sözüne güvenme gibi konularda Yahudileri suçlayan müslümanlar, acaba kendileri ne durumdalar?
PEKİ SİYONİST NEDEN ÖLDÜRÜR?
Siyonizm 19.yy sonlarında Avusturyalı gazeteci Theodor Herzl(1860-1904) tarafından ortaya atıldı. Hareketin önderliğini yapan Yahudilerin hiçbiri dindar değildi; hatta aralarında pek çok ateist de vardı. Ama ortaya atılmakla kalmadı, Yahudi camiası tarafından da kabul gördü. Siyonizm büyük devletlerin yönetici kadrolarında kendisine önemli destekler buldu.Herzl’in 1896 yılında yazdığı kitabı Der Judenstaat (Yahudi Devleti) ve 1897 yılında yazdığı, Die Welt(Dünya) gazetesi, 1897 yılında Basel’de toplanan 1.Dünya Siyonist kongresi’nde savunulan düşüncelerin kaynağı oldu. Herzl için Siyonizm’in babası desek, herhalde yanlış bir şey söylemiş olmayız.
Yahudiler MS. 71’de Romalılar tarafından yurtlarından çıkarıldılar. Ve bu yüzden Kudüs’e dönme hayaliyle yaşadılar. XIX.yy’daki “ulusların uyanışı” Yahudi ulusçuluğunun canlanması için elverişli koşullardan biriydi; 1881’den sonra, Rusya’daki Yahudi kırımının artması bunu hızlandırdı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışının ardından Siyonist hareket, ana hedefi olan Yahudileri Filistin’e yerleştirme projesini hızla hayata geçirdi. Bir tertip savaş olan II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin soykırımına maruz kalan Yahudilerin de Siyonistler tarafından büyük kafileler halinde Filistin’e götürülmesi ile birlikte, Siyonistler hedeflerine bir adım daha yaklaşmış oldular. Siyonistler, Yahudilerin hayatlarını, kendilerinin devam eden çekişmelerine kurban etmişlerdir. Bağımsız bir devlet olma hedeflerini gerçekleştirmek için, Siyonistler Anti-semitizmi daima planlı olarak kışkırttılar. 2. Dünya Savaşı boyunca, Siyonistler, Yahudileri kurtarmak için para vermeye karşı çıktılar. Siyonist lider Yitzhak Greenbaum 18 Şubat 1943’te Tel-Aviv’de yaptığı bir konuşmasında, şöyle söylemiştir: “Birisi, Siyonist faaliyetleri ikinci derece öneme sahip olmaya iten bu dalgaya karşı gelmelidir.”. Ayrıca şunu da söylemiştir: “Filistin’deki bir inek, bütün Avrupalı Yahudilerden daha önemlidir.” Önem verdikleri şey Yahudileri kurtarmak değildi, aksine, daha çok Yahudi kanı dökülmesi, devletlerinin kurulması için olan taleplerini güçlendirecekti. Sloganları “Rak B’Dam” idi. (Sadece kanla ülkeye sahip olacağız.)
Neturei Karta, yani Siyonizmi kabul etmeyen ve Siyonist devleti tanımayı reddeden Ortodoks Yahudi birliği diyor ki; " Dünya bilsin ki, Yahudi olmak, kendini Tevrat’a adamayı ve Siyonist hurafeyi reddetmeyi ifade eder. Siyonist devletin içinde Yahudiler de dini baskı ve hoşgörüsüzlüğe maruz kalıyorlar. Yahudi dinini yıkmayı hedefleyen Siyonist plana paralel olarak, atalarımıza ait mezarlar yok edildi ve mukaddesata saygısızlık edildi.
Siyonistler dini kurallara itaat etmeyi savunsalar bile, kurulacak devlet yine de ateist bir devlet olacaktır. Siyonist politikacılar ve onlarla birlikte aynı yolda gidenler, Yahudi halkı adına konuşmuyorlar. İsrail ismi onlar tarafından çalınmıştır. Aslında, Yahudi geleneğine ve şeriatına karşı yapılan Siyonist komplo, Siyonizmi, bütün faaliyetlerini ve varlığını, Yahudi halkının en büyük düşmanı yapmaktadır. Siyonistler gelene kadar, Yahudiler Filistinlilerle birlikte Filistin’de barış ve uyum içinde yaşadılar. Gerçek Yahudiler sadece Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin günlük zulüm ve cinayetle işgaline karşı çıkmakla kalmamakta, aynı zamanda Filistin toprağının tamamının işgaline de karşı çıkmaktadırlar.
Tevrat’a göre, Filistin’in tamamı Filistinlilere geri verilmelidir ve işgal altındaki diğer bölgeler de kanuni sahiplerine de geri verilmelidir. TEVRAT’A GÖRE, YAHUDİLER’IN KAN DÖKMEYE, BAŞKA BİR HALKA ZARAR VERMEYE, ONLARI AŞAĞILAMAYA VEYA ONLARI YÖNETMEYE İZİNLERİ YOKTUR. Allah bizden “bir devletin tesis edilmesi için insan gücü kullanmamamızı, uluslara karşı isyan etmememizi, sadık vatandaşlar olarak kalmamızı, zamanından önce sürgünü terk etmememizi” istedi. Bütün uluslar tarafından toprak bize verilse bile, onu kabul etmemize izin yoktur."
Siyonizm, 19. yüzyılda ortaya çıktı. 19. yüzyıl Avrupası’nın iki belirgin karakteri, Siyonizmi de etkilemişti: Irkçılık ve sömürgecilik. Siyonizmin bir diğer belirgin özelliği ise, dönemin diğer ideolojileri gibi din-dışı bir ideoloji olmasıydı. Siyonizm’in fikri öncülüğünü yapan Yahudiler, dini inançları çok zayıf kimselerdi. Hatta çoğu ateistti. Yahudiliği bir inanç birliği olarak değil, bir ırkın ismi olarak kabul ediyorlardı. Yahudilerin Avrupalı milletlerden ayrı bir ırk olduğu, onlarla birlikte yaşamalarının mümkün olmadığı, mutlaka kendilerine has ayrı bir yurt edinmelerinin şart olduğu iddiasıyla ortaya çıktılar. Filistin’i seçmelerinin nedeni dini değil, tarihseldi.
Siyonizm, Ortadoğu’ya girdiği günden itibaren, bölgeye çatışma ve acı getirdi. İki dünya savaşı arasındaki dönemde, Siyonist terör örgütleri, önce Osmanlıya karşı sonra da Araplara karşı kanlı saldırılar düzenlediler. 1948’de İsrail’in kurulmasının ardından da, Siyonizmin yayılmacı stratejisi, Ortadoğu’yu kaosa sürükledi. Bu zulmü gerçekleştiren Siyonizmin çıkış noktası, Yahudi dini değil, 19. yüzyıldan miras kalma ırkçı, sömürgeci ve Sosyal Darwinist ideolojiydi. İnsanlar arasında daimi bir çatışma olması gerektiğini savunan, “güçlüler kazanır, zayıflar yok olur” felsefesini empoze eden Sosyal Darwinizm, Alman milletini Nazizme sürüklediği gibi, Yahudileri de Siyonizme sürükledi.
Siyonizmin kurucusu Theodor Herzl, 1887 yılındaki bir konuşmasında “Kuzey sınırlarımız Kapadokya’daki dağlara kadar dayanır. Güneyde de Süveyş Kanalı’na. Sloganımız, David ve Solomon’un Filistin’i olacaktır.” demişti. Bu durumda Fırat nehrinin çıktığı Erzurum ve Kapadokya’nın merkezindeki Nevşehir sınır olmak üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizle Akdeniz ve İç Anadolu Bölgelerimizin bir bölümü de Siyonistlerin nihai hedefleri arasında bulunuyor.
İsrail Devletinin kurucusu David Ben Gurion’da 1948 yılındaki bir konuşmasında “Filistin’in bugünkü haritası İngiliz manda yönetimi tarafından çizilmiştir. Yahudi halkının,gençlerimizin ve yetişkinlerimizin yerine getirmesi gereken bir iş daha vardır. Nil’den Fırat’a kadar.” demiştir.
Sultan Abdülhamid Han’dan Filistin topraklarını satın alma cüretinde bulunan yahudilere,siyonizm tehlikesini farkederek “Ben bir karış dahi olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır.” diyerek karşı çıkmıştır..
Bugün Filistin’de uygulanan soykırımın,Irak’ın,Afganistan’ın işgalinin altında yatan nedenlerin başında siyonizm politikası gelmektedir...
Uzun sözün kısası, inandığımız şekilde yaşamadığımız için yaşadığımız şekilde inanmaya başladık.
DİYORUM Kİ, HÜR RAMAZANLAR!
KUDÜS FİİLİ İŞGAL ALTINDAYKEN...
MEKKE ZALİMLERİN ESARETİNDEYKEN,
İSTANBUL KÜLTÜREL İŞGALDEYKEN...
EY RAMAZAN TUT BİZİ!
FEHMİ DEMİRBAĞ