KORKU YAZARI BAY X LE GÖRÜŞTÜM
Ülkemizin dünyaca meşhur korku romanları yazayla bir
görüşme, bir röportaj yaptım, bundan bahsetmek istiyorum. Malum kendisinin
enterasan yerlerde kitaplarını yazdığı en bilinen özelliklerinden birisidir.
“Yazdığım konuları havasında yaşamak için, gerçekliği kaçırmamak için” diye
tanımlar bu gerekçesini. Mezarlık, morg, mezbaha kitaplarını kaleme almak için
en tercih ettiği yerlerdendir. Cinci hocalardan romanlarına konu alacak
hikayeleri toparlar ilk önce. Polislerle düşer kalkar. Cezaevlerini ziyaret
eder, ilginç hikayeleri olanların peşine düşer.
Bilebildiğim kadarıyla yazdığı romanların pek çoğu
beyazperdeye de yansıdı. İnsanın tek başına kaldığı bir ortamda okuyamayacağı
kitaplar yazdı, tek başınayken izleyemeyeceği filmlere konu oldu yazdıkları. Ne
kadar doğru bilmem ama, belki şehir efsanesi diyeceksiniz kitaplarını okurken
kalp krizinden ölen bir hayli insan olmuş. Filminden birinin çekiminde
setteyken bile oyunculardan birinin mortu çektiği de söylenir. Hatta çok sayıda
katil vardır ki bu adamın yazdıklarından ilham alarak cinayetlerini işlemiştir.
40 lı yaşlarındaki yazarı yakından tanımaya can atan
milyonlarca insanın merakları bertaraf olsun diye kendisiyle yaptığım görüşmeyi
kaleme aldım. Siz şu anda kurmaya çalıştığım cümlelerde gözlerinizi gezdirirken
ben de tuttuğum notları hızlıca gözden geçiriyorum. Ayrıca hem kendisiyle
röportaj yapabildiğim için kendimi çok şanslı adlediyorum.
“Baba katiliyle baban bir safta” isimli romanını dünyada
bilmeyen, okumayan yoktur sanırım. Önce o kitaptaki en sarsıcı satırları hele
size bir hatırlatayım, sonra röportajı paylaşırım.
“Bütün korku karakterleri Temmuz ayının 27 sinde bir araya
gelmiştik. Kanlı ay tutulması vardı bu gece. Beykoz’daki eski kundura
fabrikasında buluştuk. Büyük bir ayin gerçekleştirilecekti. Ensest mağduru,
dinsizleştirilmiş, uyuşturucu müptelası, terörist bir yapının militanlarından
bir kız bulunmuş geniş alanın ortasında gamalı bir haça ellerinden,
ayaklarından çivilenmişti. Bu gece biz satanistler için önemli bir geceydi.
Lucifer’in mehdisi yeryüzüne inecekti. İsa mesih’in gelişinden önce
seronomimizi yapmalıydık. Gökyüzü kaprakaraydı. Gökgürültüsü ise amansızdı. Etrafta
yanan kandiller karanlığı yarmaya çalışıyordu. Kandildeki yağ ise daha önce
toparlanıp buraya getirilmişti. Çocuk yağları tercih ediliyordu. Zaten Arakan’dan,
Filistin’den, Suriye’den çok sayıda ölü çocuk tedarikimiz sözkonusuydu.
Hepimiz geniş bir halka oluşturmuştuk. Herkes te
kostümlüydü. Çocuklardan beslenenler tarikati üyeleri, tuzu kurular meclisi,
aman sen de boşver kurultay üyeleri, nemelazım, elalem gibi örgütler hepimiz
oradaydık.
Kurbanın kutsanması ve kurban edilmesi için akreple
yelkovanın saat 3 te buluşması gerekiyordu. Biliyorduk ki bu saatte en büyük
rakiplerimiz gece ibadetlerine kalkmış olabilirlerdi. Bize engel olmalarını
istemiyorduk.
Mecidiyeköydeki Trump Toversteki ikiz kulelerin önünde bir
ekibimiz ecinnilerin padişahını oradan alıp bize getirecekti. Törenimiz öylece
başlayacaktı.
Çocuk eşcinseli Mahony’nin pastadan yapılmış heykelinin
önünde bizlerde tören süresine kadar ziyafete durduk. Tıpkı pizzagate skandalındaki
gibiydi herşey. Yüceler meclisi üyeleri kellesi gövdelerinden ayrılmış küçük
bedenlere tecavüz etmeye başladılar. Heryer kan revandı.
Vampirler, kurtadamlar, zombiler kendilerinden geçmişlerdi.
İçki, kumar, faiz, zina tanrı heykellerine tapınan tapınana.
Kurbanımız bir yıl öncesinden bu tören için hazırlanmıştı.
Markalı ürünlerle bezenmişti bedeni. Gdo lu ürünlerle beslenmişti uzun süre.
Obezleştirilmişti. Kurslara, okullara gönderilmişti bu gecenin önemini
kavraması için.
Tören bütün hızıyla devam ederken benim de içinde bulunduğum
“herşeye sessiz kalanlar” kulüp üyeleri olan biteni sessizce izlemeye devam
ediyorduk.
Küçük yaşta tecavüze uğramış çocuklar…katledilmişler…onların
isimleri bir bir okunmaya başladı. Her okunan ismin arkasından kalabalıktan
çığlıklar yükseliyordu. Bir kısmı timsah
gözyaşı dediğimiz türden ağıtlar yakıyorlardı.
Kadınlı erkekli…hatta cinsiyetsiz yüzlerce insan o anı
bekliyorduk. Törene başkanlık eden sarı kafalı bir adam üzerindeki ruhban kıyafetiyle
meydanın ortasına kadar geldiğinde sol elini yukarı doğru kaldırdı. Bir anda
bütün kalabalık susuverdi.
“Şeytanın çocukları! Ey gıybet yaparak kardeşinin dahi etini
yiyenler! Harama helal, helale haram diyenler. Eğriyi doğru, doğruyu eğri bilenler.
Kibir tanrısının hasetçi kulları. Acımaktan, merhametten, insaftan uzak olanlar…”
Herbir hitaba “eveett, biz” diye cevap veriyordu kalabalık.
“Bilimi putlaştıranlar! Tanrıya savaş açanlar…İnfak
etmeyenler…Zalimler!”
17 dakika boyunca tezahürat eşliğinde başkan konuşmasını
sürdürdü. Sonra elindeki neşterle kurbanın derisini etinden sıyırmak için bir
hamle yaptı. Çocuğun çığlığını duyan yoktu. Biz duysak ta sessiz kalıyorduk.
Çünkü biz “herşeye sessiz kalanlar” kulübünün üyeleriydik.”
Hatırladınız değil mi bu satırları; “Baba katiliyle baban
bir safta” isimli kitabın en önemli pasajını?
Şimdi röportajımıza geçelim:
Soru: İlhamınızı nerden alıyorsunuz? Kitabınızda
anlattığınız tüyler ürperten sahneleri yazarken nerelerden esinleniyorsunuz?
Tabiri caizse şeytanın dahi aklına gelemeyecek sahneleri nasıl betimliyorsunuz?
Anlattığınız şeylerin gerçek hayatta gerçeği olabilir mi? Anlattıklarınızda
gerçeklik oranı var mı? Abartılı değil mi romanlarınızın konusu? Hayat sizce bu
kadar korkunç mu? Neden korku yazıyorsunuz? Hiç komedi türde eser vermeyi
düşündünüz mü?
Cevap:
FEHMİ DEMİRBAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder