DİLE DÜŞTÜK.
Siyasal İslam kadrosuzdu. Ezberciydi. Öfkeliydi ve duygusaldı. İktidara hazirliksızdı. Merkez sağın Eyyamcıları basta olmak uzere Anap' ın 4 eğilimli ozelliğini misyon edinerek islami soslu bir fikir uzerinden...bir de fetonun muhterisli ayakoyunlarina tutunarak çiraklik, kalfalik, ustalik diye ifadelendirdigi süreclerden gecerek bu gunlere geliverdi. Kendi davasinı koltuk ve menfeatlere takas eden bir avuc mucahidiyle.
Herseye musait hale donmuş muteahhitleriyle.
Modernitenin tuzaklarina düserek...
Sıyonistlerin tezgahlarindan gecerek...
Külturel açidan yozlasarek...
Ahlaki acidansa tükenerek.
Buyuk bir donusum operasyonlarina mazur kalarak.
Cumhuriyetten Deniz yildirim ın diline duserek...
Ama hala hicbir seyin farkinda olmayan, tek ozellikleri kibir olan makam sahiplerinin aymazliklariyla...
Çaresizlikle...
Herseye musait hale donmuş muteahhitleriyle.
Modernitenin tuzaklarina düserek...
Sıyonistlerin tezgahlarindan gecerek...
Külturel açidan yozlasarek...
Ahlaki acidansa tükenerek.
Buyuk bir donusum operasyonlarina mazur kalarak.
Cumhuriyetten Deniz yildirim ın diline duserek...
Ama hala hicbir seyin farkinda olmayan, tek ozellikleri kibir olan makam sahiplerinin aymazliklariyla...
Çaresizlikle...
Ne demiş solcu yazar, bir kulak verelim;
"Önce bir tanımlama. Müslüman, inancını öğrenip gereklerini yerine getiren kişidir. Siyasal İslam, inancın bir yorumunu devlet olanaklarıyla, yukarıdan aşağıya bütün topluma giydirmek isteyen ideolojidir. Farklıdır.
Buradan sürdürelim: Siyasal İslamın yıllarca sorun teşhisi ve çözüm reçetesineydi? Ülkede işler kötü gidiyordu; çünkü toplum dinden uzaklaştırılmıştı. Oysa işlerin iyiye gitmesi için yöneticilerin dindar olması; toplumunsa dini esaslara göre eğitim alması, dine dayalı bir ahlak anlayışıyla donatılması lazımdı.
Burada da anahtar kavram “manevi kalkınma”ydı. Ülkenin gelişmesi için önce toplum dine dayalı bir maneviyat anlayışına sahip olmalıydı. Bu da eğitimin dinselleştirilmesiyle, her yere imam hatip, Kuran kursu, İslami ilimler enstitüsü açılmasıyla, tarikat ehline serbestlik tanınmasıyla sağlanacaktı. Ama bunlar iktidarın ele geçirilmesini gerektiriyordu.
Ne faydası olacaktı manevi kalkınmanın? Önce toplumda, sonra siyasette çürüme, yozlaşma bitecekti. Diğer yandan sermayedar servetine servet katmak; işçi ise itaat yerine hak talep etmek mücadelesine giriyordu. Bu da maddi kalkınmayı zorlaştırıyordu. Sermayedar dindarlaşırsa işçinin hakkını yemeyecek; işçi de daha fazla çalışmaya kendini verecekti. Manevi kalkınma yoluyla sınıf farkları kapanacak ve ülke maddi kalkınmaya odaklanacaktı. AKP adındaki “Kalkınma” ifadesi de bu ikili anlamdan bağımsız değildi.
16 yıldır iktidardalar. İmam hatipler ülkenin en ücra köşesinde bile en ayrıcalıklı okullara dönüştürüldü. Diyanet’in bütçesi bakanlıkların bütçesini kat be kat aştı. Yani “manevi kalkınma” hamlesi epeydir yürüyor.
Buradan sürdürelim: Siyasal İslamın yıllarca sorun teşhisi ve çözüm reçetesineydi? Ülkede işler kötü gidiyordu; çünkü toplum dinden uzaklaştırılmıştı. Oysa işlerin iyiye gitmesi için yöneticilerin dindar olması; toplumunsa dini esaslara göre eğitim alması, dine dayalı bir ahlak anlayışıyla donatılması lazımdı.
Burada da anahtar kavram “manevi kalkınma”ydı. Ülkenin gelişmesi için önce toplum dine dayalı bir maneviyat anlayışına sahip olmalıydı. Bu da eğitimin dinselleştirilmesiyle, her yere imam hatip, Kuran kursu, İslami ilimler enstitüsü açılmasıyla, tarikat ehline serbestlik tanınmasıyla sağlanacaktı. Ama bunlar iktidarın ele geçirilmesini gerektiriyordu.
Ne faydası olacaktı manevi kalkınmanın? Önce toplumda, sonra siyasette çürüme, yozlaşma bitecekti. Diğer yandan sermayedar servetine servet katmak; işçi ise itaat yerine hak talep etmek mücadelesine giriyordu. Bu da maddi kalkınmayı zorlaştırıyordu. Sermayedar dindarlaşırsa işçinin hakkını yemeyecek; işçi de daha fazla çalışmaya kendini verecekti. Manevi kalkınma yoluyla sınıf farkları kapanacak ve ülke maddi kalkınmaya odaklanacaktı. AKP adındaki “Kalkınma” ifadesi de bu ikili anlamdan bağımsız değildi.
16 yıldır iktidardalar. İmam hatipler ülkenin en ücra köşesinde bile en ayrıcalıklı okullara dönüştürüldü. Diyanet’in bütçesi bakanlıkların bütçesini kat be kat aştı. Yani “manevi kalkınma” hamlesi epeydir yürüyor.
Ya sonuç?
Siyasal İslamcı maneviyat yayılırsa suç oranları düşecekti. Oysa AKP iktidara geldiğinde cezaevlerinde 59 bin kişi vardı. Haziran 2018 verilerine göreyse cezaevlerinde 246 bin kişi var. Yani 4 kat artmış. Türkiye nüfusu 4 kat arttı mı? Hayır. Ve bunların 200 bine yakını adli suçlu. İlk sırada ise 50 binden fazla uyuşturucu suçlusu var. Demek ki neredeyse uyuşturucudan yatanların 2018’deki sayısı, 2002’deki toplam sayıya yakın. Onunla hırsızlık suçları yarışıyor. Ve Avrupa’da cezaevi nüfusunda birinciyiz. Sorun maneviyat eksikliği değilmiş.
Türkiye’de 2011’de uyuşturucudan ölen yurttaş sayısı 105’ti. 2017’ye gelindiğinde sayı 10 kat artarak 1020’ye yükseldi. Gençlerde uyuşturucu bağımlılığında 17 kat artış var. Diğer yandan bırakın “huzur”un işaretlerini, mutsuzluk yayılıyor. Bir araştırmaya göre Türkiye’de 2008’den beri antidepresan kullanımı yüzde 160 arttı. Gerginlik, kutuplaştırma siyaseti yükseldikçe; eşitsizlikler derinleştikçe; kadına, çocuğa şiddet ve istismar arttıkça huzursuzluk da tırmanıyor.
Bitmedi. Bakanlıktan kadın sözcüğü kaldırıldı. Siyasal İslamcı iktidar maneviyat yoluyla “aile” kurumunu güçlendirecekti. Ama son 10 yılda boşanma oranları da yüzde 29 arttı.
Ne diyorlardı? Maneviyat artınca sermaye sahipleri işçinin alın terine değer verecekti. 16 yılın sonunda sermayenin “maneviyat” timsali, millete küfredenlerden çıktı. Ve bu iktidar devrinde iş cinayetlerinde rekor kırıldı, 22 bine yakın işçi hayatını kaybetti. “Sermayenin aptesli olması, işçinin hakkını korumasının garantisidir” tezi de çöktü. Avrupa’da işçi ölümlerinde de artık birinciyiz.
Düşündüler ki, maneviyat sahibi, tarikat ehli kişiler devlette yer bulursa devlet daha iyi idare edilir. Bu sayede “ne istedilerse verdik.” Sonuç mu? Bunlardan biri 15 Temmuz’da işi darbeyle bütün devleti ele geçirme hevesine kadar taşıdı. Devleti tarikat, cemaat esasına göre düzenleme, sorunların kaynağında laik devleti görme anlayışı da duvara tosladı.
Toplam sonuç mu? Maneviyat diye diye gelenler en sonunda “itibar”ı saraylarla, dünyanın en lüks uçaklarıyla, sahip olunan makam arabası sayısıyla ölçer oldu. Siyasal İslamcılık, hem toplumun sorunlarını çözme teşhisi ve reçetesi bakımından çöktü; hem de bu maneviyat iddiasını en çok seslendirenlerin bugün geldiği lüks ve şatafat bağımlılığı, maddiyata ve servete ortak olma hevesleri bakımından çözüldü. Siyasal İslam devletleştikçe ütopyası bitti. Bir dönem liberal, bir dönem milliyetçi olmaları, ama açık açık siyasal İslamcı, yani kendileri olduklarını ilan edememeleri de bu yüzden. Ellerinden devlet olanaklarını çekip alın, bir enkaz kalır.
Öyleyse denklemi doğru kuralım: Gerçekte sosyal sorunlar arttıkça, eşitsizlikler derinleştikçe maneviyat çözülüyor, çürüme ve yozlaşma yayılıyor. Siyasal İslamcılar denklemi tersten kurdu, tutmadı. Sorun dine yaklaşma ya da dinden uzaklaşma sorunu değil, sorun siyasi ve ekonomik yöndü. Çıkış siyaseti için buraya odaklanmak gerek şimdi"
Siyasal İslamcı maneviyat yayılırsa suç oranları düşecekti. Oysa AKP iktidara geldiğinde cezaevlerinde 59 bin kişi vardı. Haziran 2018 verilerine göreyse cezaevlerinde 246 bin kişi var. Yani 4 kat artmış. Türkiye nüfusu 4 kat arttı mı? Hayır. Ve bunların 200 bine yakını adli suçlu. İlk sırada ise 50 binden fazla uyuşturucu suçlusu var. Demek ki neredeyse uyuşturucudan yatanların 2018’deki sayısı, 2002’deki toplam sayıya yakın. Onunla hırsızlık suçları yarışıyor. Ve Avrupa’da cezaevi nüfusunda birinciyiz. Sorun maneviyat eksikliği değilmiş.
Türkiye’de 2011’de uyuşturucudan ölen yurttaş sayısı 105’ti. 2017’ye gelindiğinde sayı 10 kat artarak 1020’ye yükseldi. Gençlerde uyuşturucu bağımlılığında 17 kat artış var. Diğer yandan bırakın “huzur”un işaretlerini, mutsuzluk yayılıyor. Bir araştırmaya göre Türkiye’de 2008’den beri antidepresan kullanımı yüzde 160 arttı. Gerginlik, kutuplaştırma siyaseti yükseldikçe; eşitsizlikler derinleştikçe; kadına, çocuğa şiddet ve istismar arttıkça huzursuzluk da tırmanıyor.
Bitmedi. Bakanlıktan kadın sözcüğü kaldırıldı. Siyasal İslamcı iktidar maneviyat yoluyla “aile” kurumunu güçlendirecekti. Ama son 10 yılda boşanma oranları da yüzde 29 arttı.
Ne diyorlardı? Maneviyat artınca sermaye sahipleri işçinin alın terine değer verecekti. 16 yılın sonunda sermayenin “maneviyat” timsali, millete küfredenlerden çıktı. Ve bu iktidar devrinde iş cinayetlerinde rekor kırıldı, 22 bine yakın işçi hayatını kaybetti. “Sermayenin aptesli olması, işçinin hakkını korumasının garantisidir” tezi de çöktü. Avrupa’da işçi ölümlerinde de artık birinciyiz.
Düşündüler ki, maneviyat sahibi, tarikat ehli kişiler devlette yer bulursa devlet daha iyi idare edilir. Bu sayede “ne istedilerse verdik.” Sonuç mu? Bunlardan biri 15 Temmuz’da işi darbeyle bütün devleti ele geçirme hevesine kadar taşıdı. Devleti tarikat, cemaat esasına göre düzenleme, sorunların kaynağında laik devleti görme anlayışı da duvara tosladı.
Toplam sonuç mu? Maneviyat diye diye gelenler en sonunda “itibar”ı saraylarla, dünyanın en lüks uçaklarıyla, sahip olunan makam arabası sayısıyla ölçer oldu. Siyasal İslamcılık, hem toplumun sorunlarını çözme teşhisi ve reçetesi bakımından çöktü; hem de bu maneviyat iddiasını en çok seslendirenlerin bugün geldiği lüks ve şatafat bağımlılığı, maddiyata ve servete ortak olma hevesleri bakımından çözüldü. Siyasal İslam devletleştikçe ütopyası bitti. Bir dönem liberal, bir dönem milliyetçi olmaları, ama açık açık siyasal İslamcı, yani kendileri olduklarını ilan edememeleri de bu yüzden. Ellerinden devlet olanaklarını çekip alın, bir enkaz kalır.
Öyleyse denklemi doğru kuralım: Gerçekte sosyal sorunlar arttıkça, eşitsizlikler derinleştikçe maneviyat çözülüyor, çürüme ve yozlaşma yayılıyor. Siyasal İslamcılar denklemi tersten kurdu, tutmadı. Sorun dine yaklaşma ya da dinden uzaklaşma sorunu değil, sorun siyasi ve ekonomik yöndü. Çıkış siyaseti için buraya odaklanmak gerek şimdi"
Biz muhasebe bile yapamazken...
Adamlar tahsilata çıktılar bile.
Acilen toparlanmamiz gerekiyor.
Eleştiriden kaçanlar bir işgalle karsi karsiya oldugumuzu görun artık.
Adamlar tahsilata çıktılar bile.
Acilen toparlanmamiz gerekiyor.
Eleştiriden kaçanlar bir işgalle karsi karsiya oldugumuzu görun artık.
EY MÜSLÜMAN
Kafirlere, fasıklara, münafıklara İstediğiniz kadar taviz verin, yumuşayın ne yaparsanız yapın sizi sevmeyecekler, saygı duymayacaklar, insan yerine bile koymacaklar. Üstelik bilakis yaranmaya çalıştığınız için alay edileceksiniz, aşağılanacaksınız. Sizi kendilerine benzetmek için gerekiyorsa her yonden baskı altina alacaklar. Sizi dönüştürmek için her yola başvuracaklar.
Dinsizliğe özendirecekler...
Cinsellikle aldatacaklar...
Egolarinizı oksayacaklar, hamasetle avutacaklar.
Kafirlere, fasıklara, münafıklara İstediğiniz kadar taviz verin, yumuşayın ne yaparsanız yapın sizi sevmeyecekler, saygı duymayacaklar, insan yerine bile koymacaklar. Üstelik bilakis yaranmaya çalıştığınız için alay edileceksiniz, aşağılanacaksınız. Sizi kendilerine benzetmek için gerekiyorsa her yonden baskı altina alacaklar. Sizi dönüştürmek için her yola başvuracaklar.
Dinsizliğe özendirecekler...
Cinsellikle aldatacaklar...
Egolarinizı oksayacaklar, hamasetle avutacaklar.
Fehmi Demirbağ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder