Bugün hayranı olduğumuz onca şey
kültürümüze, yaşantımıza ithal gelmişken... Bize, kendime, gerekliğe inanmamı
sağlayan yüzde yüz yerli, yüzde yüz gerçek, yüzde yüz sanatçı biriyle tanışma,
konuşma ve bunları sizlerle paylaşma fırsatına sahip oldum…
SANATLA GEÇEN BİR ÖMÜR…
Bize kendinizden bahseder misiniz?
Fehmi Demirbağ,
Tokatlıyım. İşçi bir babanın, oğluyum. Makinistlik yapmaktaydı babam şeker
fabrikasında. Liseye kadar eğitimimi Tokat’ın Turhal ilçesinde yaptım. Endüstri
Meslek Lisesi’nde Elektrik Bölümünü bitirdim. Sonra İstanbul’a geldim. Hukuk
Fakültesi, peşinden Güzel Sanatlar Fakültesi okudum. Daha sonra Reklam
ajanslarında çalıştım. Kendi Reklam Ajansımı kurdum. Radyo, televizyonlarda
çıktım, tiyatrolarda oynadım. Daha sonra yazmaya çizmeye başladım, yaklaşık 47
tane kitaba dönüştü bu geçmiş birikimlerim. Nihayetinde liselerde söyleşi
yapmaktayım. Halen devam eden bir televizyon kanalında haftalık olarak program
yapmaktayım. Yakın bir zamanda Türkiye bir ilk olan bir çalışmaya imza atmak
üzereyiz, bir çizgi roman okulu açıyoruz. 1 Mart’ta açacağız Allah’ın izniyle.
Bütün çalışmalarımız mümkün mertebe çocuk ve gençlik edebiyatı üzerine
yoğunlaşmış vaziyette. Çizgi film yaptık, Türkiye’nin en kaliteli çizgi filmi
oldu, TRT kanalından cevaplar bekliyoruz. Kısacası sanatla geçen bir ömür…
HeroTürk adı altında roman yazdınız. Bize
HeroTürk’ten bahseder misiniz? HeroTürk kimdir?
Türkiye’de
çocuklarımızı bizler maalesef batının değerlerine göre yetiştiriyoruz. Çocuk
deyip geçmeyin, bu ülke nüfusunun yirmi beş milyonu, on iki yaş altında. Yani
Türkiye’nin gelecekten bahsedebilmesi adına çocuklarını kendi değerleriyle
yetiştirmesi lazım. Olay sadece bir aitlik duygusu değil. Çünkü olayın bir
sonra ki aşaması kültür ekonomisi söz konusu. Bizler kendi kazanımlarımızı,
maddi manada, batının değerlerine bu ölçüde absorbe etmekteyiz. Nihayetinde de
bu maddi ve manevi noktada da bir ölçüde tükenmişliğimizi de ortaya koymakta.
HeroTürk neden ortaya çıktı? İşte dedik ki, çocuk edebiyatında yüzde doksan
tercüme eserlerle varız. Sadece çocuk edebiyatı noktasında yoksunluğumuz yok,
aynı zamanda çizgi film, internet oyunları vb. bunlarda da yokuz. Daha da
önemlisi oyuncak sanayisinde yokuz. Kendi çocuklarımıza batının
kahramanlarıyla, karakterleriyle özdeşik hale getirdik. Şartlar bu konuda
kültürel erozyona sebebiyet verdi ki, misal veriyorum İstanbul. Özellikle
alışveriş merkezleriyle yeni yapılan sitelerle adeta konstantinopole dönmek
üzere. Yani bütün yaşam alanlarımız İngilizce isimlere terk edilmiş vaziyette.
Yani gakkoşu, dadaşı, Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş insanlar İstanbul’da,
bir keyfiyet içerisinde iken, birbirlerine adres verirken ‘’My World sitesinde
oturuyorum.’’ Diyor. Biz mahalle kültürüyle büyüyen insanlardık, ma halle yani
hal birlikteliği. Şimdi onu siteye çevirdik. Yani Yunan Polis Devleti. Yani her
açıdan kuşatılmış bir Türkiye gerçeği var. İşte buna itiraz etme maksatlı, HeroTürk
diye bir rol model ortaya koyalım dedik. Bununla ilgili yaklaşık altı tane
roman yazdık. Dört cilt çizgi roman ortaya çıkardık, tiyatro oyunları yaptık,
çocuk dergisi çıkardık, niyetimiz çizgi sinema filmi. Bir üst perdeden de asıl
niyet, nasıl Hollywood’un Walt Disney’i varsa, artık bizim de kendi çocuk ve
gençliğe yönelik bir enstitüye dönüşmemiz lazım. HeroTürk’ün asıl maksadı bu.
Çocuk edebiyatına bu ölçüde teşvik etmek.
AHLAKİ DEĞERLERE SAHİPSEN, SEN
ZATEN KAHRAMANSIN !
HeroTürk bizden biri ve geçmişimizi anlatan bir
kahraman. Neden Hero? Neden Kahraman Türk değil?
Hikayenin başlangıcı
şu, aslında bu çok karşılaştığım bir soru. Yani Türk ve Hero’yu insanlar ister
istemez itiraz ediyor. ‘’Madem Türk kahramanı, neden HeroTürk?’’ ilk karşılaştığımız
soru bu. Bizde diyoruz ki, bu soruyu soran insanlar. Madem bu kadar
samimisiniz, neden Renault, neden Marlboro, neden Show TV, neden bu soruları
sormuyorsunuz da ortaya yeni çıkartmaya çalıştığımız bir çalışmaya itiraz
ediyorsunuz? Eyvallah koyduk bir köşeye artık. Karakterimizin aslında ismi
Ertuğrul. Henüz bu Diriliş Ertuğrul dizisi
başlamadan önce başladığımız bir çalışma. Ertuğrul mühim bir isim Türk Tarihi
açısından. Bakın Osmanlı kurucusu Ertuğrul Gazi. Osmanlı batarken de Ertuğrul
karakteri var. Nasıl? İşte Ertuğrul fırkateyni ile biz Japonya’ya, ki biz bugün
robotun rol teknolojisinin önemli cazibe merkezi olan Japonya’ya atfen, bizler
Alameti Farika isimli ilk robot çalışmasını gönderdik Abdülhamit’le. Ne ile,
Ertuğrul fırkateyni ile birlikte. Yine bizim bitişimizde Ertuğrul ismi çok
önemli. Neden? Kaz dağlarında arıza yapmış bir uçak tamir edilir ki toplam iki
tane uçağımız vardır. Bu Ertuğrul uçağı ile biz, Çanakkale’de Ertuğrul
körfezinde, Nusret mayın gemisi ile mayınlar döşeriz ki İngiliz
fırkateynilerini denize gömelim diye. Yani Ertuğrul bu açıdan sembolik bir
isim. Türkiye’nin kendi değerleri ve kendi içinde yaşadığı süreç ile alakalı da
Ertuğrul’un annesi Bitlis’li bir kürt. Babası ise Tokat’lı bir çerkez.
Dolayısıyla biz burada hamasi bir ırkçılıktan yana değiliz. Bir millet tavrı
ortaya koymaya çalışıyoruz. Hikaye aslında 1280’ler de Marco Polo’nun Çin’i
ziyaretiyle başlıyor. Çin’in de başında o zamanlar Moğol bir Türk hükümdarı
olan Kubilay Han bulunmakta. Onu ziyaretiyle başlar, Kubilay Han Marco Polo’ya
17 yıllık ziyaretinden sonra teşekkür etmek için bir kısım hediyeler veriyor.
Vermiş olduğu hediyelerin bir tanesinden Alaaddin Sihirli Lambası çıkıyor.
Malum 1001 Gece Masalları Hikayesi vardır. 1001 Gece Masalları Hikayesinin en
meşhuru ise Alaaddin ve Sihirli Lambasıdır. İnsanlık hep bunu okumuştur.
Alaaddin’in bir lambası vardır. Lamba ovuşturulduğunda içinde Cin çıkar. Hiç
kimse şunu sormamıştır, ilk kez biz sorduk. Bu cini, bu lambaya kim hapsetti?
İşte biz burada hikayemizi yazarız, kötü kalpli bir kraliçe vardır Isabel, cine
kötülük yapmak maksatlı lambaya hapsetmiştir. Çünkü; sihir ve büyü Hristiyan
mitolojisinde çok yoğundur. Meşhur tapınak şövalyeleri, kutsal kaseler vb.
bunlara da atıfla. Nihayetinde cin Alaaddin tarafından kurtarıldığında,
lambadan çıkartıldığında Alaaddin’e teşekkür etmek maksatlı, bir yelek hediye
eder. Aynı yelekten bir de kendi oğlu Şems’e hediye eder. İki yelek
tılsımlıdır, bakınız sihirli değil tılsımlı! Bunu günümüzdeki moleküler yapı
itibariyle maddenin bugün envai türdeki, bütün Dünya’yı manyetik alan, frekans
ve moleküler yapı üzerinde bu noktalara aslında değinmeye çalıştık. İki yelek
hediye edilir, bir tanesi Alaaddin tarafından İslam medeniyetine sunulur. Bir
diğer yelekte, Marco Polo ile birlikte Venedik’e gelir. Venedik üzerinden
Reformlar, Rönesanslar batının aydınlanmacılarına, bilim adamlarına,
sanatçılarına dönüşür. Alaaddin’in tılsımlı yeleği kayıptır. Yelek neden mühim?
İnsanlık tarihinin, en ergonomik kıyafeti yelektir. Yani Amerika’nın çöllerinde
gördüğünüz kızıldereliler de yelek giyer, bedevide yelek giyer, çocuklara karşıda
klimatik bir kıyafettir. Yani sıcak ve soğuk dengesini koruması adına. Biz
aslında buradan, anne ve babalara da sesleniyoruz. Diyoruz ki, çocuklarınıza
yelek giydirin, sırtlarına havlu tıkıştırmayınız. Nihayetinde yelek kahraman
yeleğini kendisi bulur, kahramandan kastımız ise biz diyoruz ki kahraman olmak
için pelerine gerek yok. Uçmaya da gerek yok. Normal ahlaki değerlere sahipsen,
sen zaten kahramansın. Mesajımız budur. Günümüze geldiğimizde bir antika
çarşısındadır Alaaddin’in yeleği. Bu yeleği nihayetinde bir Roma Büyükelçisinin
oğlu olan Ertuğrul, bir Pazar günü gezisinde yelekle karşılaşır. Yeleğinde bir
özelliği vardır, yelek sahibini bulur. Yani Ertuğrul’u bulur. Ertuğrul’un
yelekle tanışmasıyla o anda bir olay gerçekleşir. Olay şudur; Venedik Belediye
Başkanının kızı Esta, bir gondol gezisi sırasında bir de astım hastası olduğu
için, çocuk suya düşer ve boğulmak üzeredir. İşte o anda kahramanımız Ertuğrul
çıkar ortaya, atlar suya kurtarırız Esta’yı. Dolayısıyla, Venedik Belediye
Başkanı kızı, Ertuğrul’da Türkiye Büyük Elçisinin oğludur. Nitekim bir
bürokratın çocuğu, bir bürokratın çocuğunu kurtarmıştır. Bu gazetelere ne diye
yansıması lazım? Mesela benzer olaylarda kahraman polis, kahraman itfaiyeci,
kahraman Türk. Hero Türk. Aslında HeroTürk’ten kastımız budur. Niyetimiz nedir?
Aslında ben bunu Türkiye üzerine değil, Türkiye üzerinden Batı’ya da, Batı’nın
çocuklarının da artık bu saçma sapan Hansel ve Gretel hikayeleriyle büyümesin
istiyoruz. Daha sonra maceraları başlar, İstanbul ve Venedik kardeş kenttir. Niyetimiz
bunu bütün dünyaya yaymak, lansmanını çıkarmak, yayımını yapmak.
HeroTürk’ün yapımına neyden etkilenerek başladınız?
İşin aslı o zamanlar
benim ikinci oğlum, bir gün sabah kahvaltısındayız bir Müslüman anne – baba
olarak nasıl yetiştirirsiniz? Geleneklerle vb. besmele ile başla, sofraya
geçmeden ellerini yıka, dişini fırçala gibi. Ama ben şunu fark ettim ki,
çocuklarımız bizim değil. Biz yurdum kahvaltısı yaparken, çocukların Tanrıları
televizyonlar. Ben domates, biberi masaya koyduğumda, onun yemek tercihi mısır
gevreği oluyor. Bir de anneler – babalar, çocuklarının maymunudur, şaklabanlık
yaparlar ağızlarını açsınlar diye. Ben maymunlukta biraz aşırıya gittim,
resimli, cicili biçili tabaklar aldım. Yemeğin bir aşamasındayken çocuk dedi
ki, baba yemeğim bitti. Gözüm gayri ihtiyari tabağa takıldı, bir baktım ki
fare! Fare vardı deyince midemiz bulanıyorken, korkuyorken ama korkmayınız
Mickey Mouse o! Mickey Mouse gülümsemeye sebebiyet veriyor, Türkiye gerçeğinde
şu var bizler çocuklarımızın adlarını geçmiş isimler veriyoruz. Muhammed
koyuyoruz, üzülmeyiniz ki Michael olacak. Çünkü bizler kendi değerlerimize göre
evlatlar yetiştirmiyoruz. Ne milli nede manevi.
HeroTürk çizgi romanının ‘’çocuk ve gençlik’’
edebiyatımıza katkıları nelerdir?
Çocuk ve gençlik
edebiyatında yokuz, biraz öncede belirttiğim gibi. Şuan da ‘en’ diyebildiğimiz
kitap dağıtım firmalarına gidin bakın çocuk edebiyatının, normal yayıncılıkta
bile yüzde doksan tercüme eserlerle dolu. Dünya nüfusunun yüzde otuzu yedi
milyar kitap tüketmekte. Bilgiye kim sahipse dolasıyla hakim güç o oluyor.
Şimdi çocuk edebiyatında zaten hiç yokuz, mevcut olanı Türkçeye çevirmek bu
çocuk edebiyatı demek değildir. Dış dünya kültürünüde tamamen dışlıyoruz
noktasında değil ama bizim her şeyden öte kendi çocuklarımıza, kendi
şarkılarımızı, kendi masallarımızı, kendi hikayelerimizi kurgulamamız lazım.
Herotürk’ün, Marvel vb. Dünya çapında bilinen çizgi
romanlardan farkı nedir?
Milli olmasıdır,
tamamen bu ülkenin gerçekleriyle ortaya çıkmıştır. Biz istiyoruz ki artık
Batman Gotham’a dönsün, Superman artık Metropolis’e geri dönsün, biz istiyoruz
ki Ben Ten Tokyo’ya geri dönsün. Artık bu ülkelerde kahramanlık yapmalarını
gerektirecek bir şey kalmadı. Diğerlerinin özelliği nedir? DC. Comics, Marvel
vb. bunlar endüstriyel kuruluşlar. Sürekli sinemayla da özdeş haldeler ve bütün
lisanslı ürünler noktasında öndeler. Türkiye’de bir anne baba evlendiklerinde
çocuklarının olacağının haberini alınca hemen akrabayla taarruza başlarlar.
Pembe ya da mavi kuvvetler hazırlığa kalkışır. Çocuğun cinsiyeti, erkek ya da
kız fark etmez. Hemen akrabalar, çocuğun odasını yaparlar. Duvarlar boyanır,
pembedir ya da mavidir. Dikkat edin, odanın dizaynı Mickey Mouse ya da
Hollywood kahramanlarınca donanır. Çocuk doğdu kundağa yatırıldı, yatağı Mickey
Mouse, çocuk ağladı kafasını sağa çevirdi duvarda resim, masada oyuncaklar
Mickey Mouse, tavana bakınca avize Mickey Mouse, ağladı ağzına tıkıştırılan emzik
Mickey Mouse, kıyafetleri vb. Mickey Mouse. Mickey Mouse bir fare ve bu farede
bizi kemiriyor ama kimse bunun farkında değil. Hem de bunu paracıklarımızla
yapıyoruz.
HeroTürk sadece çocuk kitlesine mi hitap ediyor?
Hayır, ülkemizde lise
üniversite 25 milyon öğrenci kesimi var. Yani 20 milyon civarında ilk okul,
orta okul, lise, lisans, yüksek lisans, öğrenci vb. yaklaşık 25 milyon öğrenci
kesimi olan bir ülkeyiz. Ama dikkat edin bu ülkede okuma alışkanlığı %3. Yani 2
milyon 400 kişi, bu dünya anket uygulamasıyla da örtüşüyor hemen hemen. 2
milyon 400 kişi kitap okuma alışkanlığı içerisinde. Kitap okumuyorsa bir
şeylerin canına okuyor demektir. Martaval okuyacak demektir, partal okuyacak
demektir. Dolayısıyla eğitimin millileşmesi lazım, müfredatın kesinlikle
değişmesi lazım. Laboratuvar hayatımıza girmesi lazım.
HeroTürk sadece çizgi film ve çizgi roman olarak mı
kalacak?
Hayır, sadece bir
başlangıç noktasında bu işin bir çocuk edebiyatı açısından özellikle ve gençlik
edebiyatı açısından bir start noktası lazım. Ki komik bakın konuşurken start
diyorum. Biz bir defa dilimizi kaybettik, 1894 senesinde Red House ilk
İngilizce Türkçe sözlük hazırlarken, yaklaşık 90 – 100 bin civarında Türkçenin
zenginliğiyle karşılaşıyor. Kelime dağarcığı ile. Biz allem kalem bunu 5 bin
kelimeye düşürdük, yaşadığımız süreçlerle birlikte. Bugün üniversite
mezunlarımız bile 250 kelime ile mezun oluyor. Halk sokakta 50 kelime ile
düşünüyor, yaşıyor. 50 kelime ile Tanrıyı kavramaya çalışıyor, yine 50 kelime
ile kainatın sırrına vakıf olmaya çalışıyor, 50 kelime ile aşık olmaya
çalışıyor, 50 kelime ile ticaret yapmaya çalışıyor. Ki düşün bugün okuduğu
gazetenin adı bile A M K. Bunun için HeroTürk’ün kültürel yapıda bir devrim bir
dönüşüm olması gerektiği kanaatindeyiz. Sadece sinema filmi değil, bunun
lisanslı ürünlere dönüşmesi, yani batının nasıl Superman, Batman’ı varsa artık
HeroTürk’ün de Dünya’ya ulaşma, destan yazma niyeti budur.
Son olarak, yazar olmak dışında şu alana yönelsem
kesin başarılı olurdum dediğiniz bir meslek dalı var mıdır?
Başarılı olurdum, oldum
da. Reklam ajansım vardı, tekstil işine girdim vb. bu iş benim yapmak istediğim
tek iş. Çünkü; ben hayatta bu konuda samimi olmak lazım, ben televizyon
izlediğim de, ki bir televizyon programcısı olarak söylüyorum. Şu an, şu dakika
bakılsa yaklaşık Türkiye’de 300’ün üzerinde kanal var ve yoğun bir şekilde
tartışma programları var. Yani memleketimiz de bir sürü, memleketin gidişatını beğenmeyen
kafalar, dudaklar, ağızlar konuşmakta. Ama memleketin hali ortada. Çünkü;
samimi şeyler konuşmuyoruz, işin aslına yönelik şeyler konuşmuyoruz. Misal
veriyorum, bugün üniversiteler 133.500 öğretim üyemiz var, 3/2’si intihalci. 45
binde açığımız var. Üniversitelerin hali bu iken, Milli Eğitim’in hali bu iken,
yani adaleti nerede bulacaksın, emniyeti nereden bulacaksın. Yani sürekli böyle
bir kaotik bir cehalet ortamındayız. Cehaletin olduğu yerde de her türlü fitne,
fücur, fesat olacaktır. Fakirlik olacaktır. Biz başka yerlerde suçlu
aramayalım. Ne olmak isterdim? Ben bu işi bilerek yapıyorum, ben bu işi biraz
kendime ideolojide edindim. Çünkü; çocukların dürtülüp uyandırılması, Harry
Pother kuşağı dediğimiz özellikle liseli gençlerin yakalanması lazım. Çünkü; bu
çocuklar bir zaman sonra uzay
filmlerinde olduğu gibi olacak. Bu benim kendi hayatımın gayesi. Ben Rabbim’e
bir şeyler yapmaya çalıştım diyebilmeliyim.
Sizce şuan günümüzde olan yazarlardan kalemini en
çok beğendiğiniz yazar kimdir?
Her şeyden öte,
kalemini satmayan yazarlara bayılırım. İsim ver deseniz, veremem. Ama çok
bilindik yazarların, maalesef sipariş olduğu kanaatindeyim. Sunum, bir proje
olduğu kanaatindeyim. Asıl 1950’ler de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, George
Orwell’un sponsorluğunda, yani bunlar sadece Türkiye’de değil, Dünya’da da bu
şekilde. Meşhurlar denilen şey, biraz o meşhur olmanın bedelini ödeyerek
geliyorlar. Çünkü meşhurluğu ne sağlıyor, siyaset sağlıyor, medya sağlıyor.
Medya sahibinin sesi, Hakk’ın sesi değil ki. Dolasıyla en meşhuru, Nobel
edebiyat ödülü almış yazarımız var. Ama adam ecdadına küfür ettiği için
geçmişte Ermeni soykırımı var dediği için ödüllendiriliyor. Ben nasıl bunlara
karşı hoşgörüyle yaklaşırım ki? Milli değerlerim daha ağır basıyor. Kalem eğer sahibine
bağlı, konjonktüre bağlı, fiyatına bağlı, etiketine bağlı değişiyorsa zaten
ortada yazarlık falan yok demektir. Her halde eskilerde kaldı, yani iyi
yazarlar eskiler kaldı. Şimdi sadece proje adamları var.