"Küresel sehirler, küresel markalar artık dünyada devletler gibi siyasi aktör haline geliyor. Kültür de siyaset ve ekonomi gibi stratejik unsur oluyor." Küresel markalar; İŞGALCİ KOLLUK KUVVETLERİ! ŞİMDİ MİLLİ MÜDAFA ZAMANI! KIZLI-ERKEKLİ KAYBEDECEĞİZ YOKSA GELECEĞİMİZİ! YANİ; NE KARA KUVVETLERİ, NE HAVA KUVVETLERİ, NE DENİZ... İLLA Kİ; KÜLTÜR KUVVETLERİ!
31 Ekim 2024 Perşembe
30 Ekim 2024 Çarşamba
29 Ekim 2024 Salı
28 Ekim 2024 Pazartesi
27 Ekim 2024 Pazar
26 Ekim 2024 Cumartesi
21 Ekim 2024 Pazartesi
20 Ekim 2024 Pazar
TARİH OKUMALARI YAPAMAZSAK GELECEĞİ OKUYAMAYIZ
ABD’li Yahudi bankacı işadamı David Rockefeller, son yüzyılın en büyük itiraflarını yaptı. Rockefeller’e atfedilen bu itiraflar, aslında hepimizin bildiği tarihi gerçekler..
İşte David Rockefeller’in söyledikleri:
TÜRKİYE’YE ADNAN MENDERES ZAMANINDA “MARSHALL YARDIMI” İLE EL ATTIK
Mesela Türkiye’yi ele alalım. Türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır. 1950’lerde ülke yönetimine bize desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidarda ki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. Sadece CELAL BAYAR kurtuldu, çünkü bir MASONDU ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan’ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.
1980 DARBESİ BİZİM İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA YAPILDI
Aynı ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı.
BİNLERCE TÜRK GENCİ UYDURMA İDEOJİLER UĞRUNA CAN VERDİ
En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, hergün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir.
ÖZAL, İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA KAPILARI SONUNA KADAR AÇTI
Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu Turgut Özal’dı. Özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına sürüklüyorlardı. Böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve 80’li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler, hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilmek için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli kredilerle, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlar.
TÜRKİYE’DE PARA İTİBAR GÖRDÜ, ARKADAŞ, DOST, AİLE GİBİ KAVRAMLAR UNUTULDU
Bu arada, Özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. Bu ülke vahşi kapitalist sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları birkaç örnek. Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görmeye başladı. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da özelleştirme hikayesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu.
“KÜRT DEVLETİ PROJESİNİ” HAYATA GEÇİRMEK İÇİN ÖNCE ÖRGÜT YARATTIK
Beyni yıkandığı için temiz hayallerle işe başlayan Özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini görerek kendisini de kapitalizmin çarklarına kaptırdı. Ailesini ve yakın çevresini zengin etmeye başladı. Öyle bir duruma geldiler ki Özal’ın çevresinde prens ve prensesler ortaya çıkmaya başlamış, biz ülke monarşizme dönüyor diyerek kaygılanmaya başlamıştık. Aslında tam bir komedi oynanıyormuş. Her neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için kendisinden Kürt devleti fikirlerinden bahsetmesini istedik. Fakat bu düşünceler kendisine pahalıya maloldu. Biz de Kürt devleti projemizi hayata geçirmek için *** denilen bir örgüt yaratıldı. Bu örgütle uğraşmak ülke ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca Osmanlı İmparatorluğu’ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren Türkiye, bizim hiçbir istediğimiz geri çevirecek durumda değil. Sanırım yakın gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli olan Sevr Antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakarlık etmek zorunda kalacak.
TÜRKİYE BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ… SU KAYNAKLARININ ÖNEMLİ BİR KISMI BURADA
Rockefeller de sözü devralarak başlıyor;
Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. Nedenlerine gelince:
Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir.
İkincisi, Müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce Türkiye’den başlamalıyız.
Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır.
Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkasya’ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya ve Orta Asya’daki diğer Türk devletleri de yakında darbelerle kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzun içine düşecekler. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz. Bu yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an tetikte bekliyorlar. Türk devletlerinde kilit mevkilerdeki adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdiklerinde hemen istikrarı bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar.
EN ÖNEMLİSİ, TÜRKLER MEDENİYETİN BEŞİĞİDİR VE KÖKENLERİ SÜMERLERE KADAR DAYANIR
Dördüncüsü, ülke bor madenleri bakımından dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada yakın bir gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek.
Beşincisi ve belki de en önemli olanı Türkler medeniyetin beşiğidir. Türkler, Milattan Önce 4.000’lerde Orta Asya’da yaşayan büyük bir felaketten sonra yaşadıkları yerleri terk edip, Mezopotamya’ya ve Rusya üzerinden Avrupa’ya gelen Aryanlar, yani dünyadaki en medeni olarak kabul ettiğimiz Ari Irk’tandırlar ve Avrupa’daki Finliler, Macarlar gibi bazı uluslar Türk kökenlidir. Ayrıca Anadolu’da büyük uygarlıklar kuran Hititler ve Asurlular’ın da Türk kökenli olma ihtimali yüksektir.
Milattan Önce 3.500 yıllarında Mezopotamya’da yaşamış olan Sümerler ilk yazıyı bulan, toplumda adaleti sağlamak için ilk yasaları çıkaran ve mahkemeleri kuran, ilk para kullanan ve vergi toplaya, ilk okul açan ve tekerleği bulan ulustur: yani dünya medeniyetinin başlangıç noktasıdır ve soyları tarihçilerimizin araştırmalarına göre Türk kökenli insanlardır. Çünkü Sümerler o bölgenin yerli halkı değildirler; yani göçebedirler ve tarihçilerimizin araştırmalarına göre “kız” manasına gelen “kır” kelimesi, “öküz” manasına gelen “ökür” kelimesi gibi bugüne kadar çözülebilen 1000 civarında Sümerce kelime ve “Ayağını yere sıkı bas, Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır, Sel gibi silip süpürmek, Yağ gibi erimek” gibi yüzlerce atasözü bugün Türkçe’de kullanılmaktadır. Sümerlerin Ay Tanrısı’nın simgesi olan “Yarımay”, bugün Türk bayrağında kullanılmaktadır. Roma ve Yunan medeniyetleri Sümerlerden oldukça fazla faydalanmışlardır; mesela yapılarındaki süslemeleri ve Tanrıları Sümer tapınaklarından gelir.
Fakat biz bunu örtbas etmek için, Milattan Önce 2.000 yıllarında, yani Sümerlerden 1.500 yıl sonra başlamış olmasına ve Yunan medeniyetini, dünyadaki ilk medeniyet olarak dünyaya tanıttık. Daha da ilginç olanı, Yunanlılardan önce Mısır Medeniyeti başlamıştır; ama onlar da ancak Sümerlerden 1000 sene sonra piramitlerini yapabilecek uygarlık düzeyine gelebilmişlerdir. Mayalar ve İknalar; Sümerlerden 2000 sene sonra ziguratlarını aynı biçimde yapmışlardır.
MEDENİYETİN BEŞİĞİ OLARAK TÜRKLERİ KABUL EDEMEZDİK, BU MİRASA EL KOYMALIYDIK
Medeniyetin beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik; tam aksine binbir entrika ile bu kültür miraslarına el koyarak biz onları bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan bir toplum olarak tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk. Sümer Kralları Urukagina ve Urnammu, çok tanrılı bir toplum kurarak, insanlar arasında adaleti sağlamak ve haksızlıkları önlemek için yasalar çıkararak, çağımız toplumlarına öncü olurlarken, bugün tek tanrılı bir toplum olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucu, fuhuş, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve gelir dağılımı aşırı düzeylerdir.
Aslında insanlar tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler ama insanoğlu için duyduğuna inanmak yeterlidir, okumak çok zor gelir.
Ben de o ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Duydukları hiç hoşuma gitmeyince konuyu değiştirmek istedim.
OSMANLI’YI YIKMAK ZOR OLMADI
“Dünya ülkelerini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz?” diye sordum. Rothschild kendimden emin bir tavırla konuşmayı sürdürdü.
Rothschild: Sana tarihten örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları dağıtmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak Ortadoğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı. İsrail devletinin kurucusu sayılan Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’e giderek, bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat padişah bize karşı çıktı. Bizim için Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak çok zor olmadı. Çünkü padişahlar genellikle Türk kadınları yerine, fethettikleri ülkelerden köle olarak getirdikleri başka din ve ırklara mensup kadınlarla evleniyorlardı. Tabii Hürem Sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde söz sahibi oldular ve kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim istediğimiz gibi, ülkeyi yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye başladılar. Padişahlar ise devlet yönetiminin emin ellerde olduğu düşüncesiyle zevk ve sefaya dalmışlardı. Bu da Osmanlı’nın çöküş devrini başlattı. Mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar kaybedilmeye başlandı. Hazine plansız harcamalarla tüketildi. Savaş sonunda hedefimize ulaşmamıza az kalmıştı; ama Atatürk adında bir lider ortaya çıkarak planlarımızı bir süreliğine ertelememize neden oldu. Tabii ki sonuçta bizim finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetlerini onlarca kez katladılar. I. Dünya Savaşı sonunda Monarşizm tez olarak, Demokrasi antitez olarak, Komünizm’i yani sentezi oluşturdu.
HİTLER, BİZİM TARAFIMIZDAN GETİRİLDİ, ÇÜNKÜ BURADAKİ YAHUDİLER İSRAİL DEVLETİNİ KURMAYA YARDIMCI OLMADILAR
İkinci Dünya Savaşı’nın asıl sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik krizlerdi; diğer bir önemli neden ise Diaspora’nın yani kutsal topraklar dışında yaşayan Yahudilerin, yeni İsrail devletini kurmaya yardımcı olmamaları ve bu ülkeye dönmeyi kabul etmemeleriydi. Hitler’in bulunduğu mevkiye gelmesi ve Alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. Harriman, Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri, Alman çelik kralı Thyssen’ın mali yardımları ve Thule Örgütü’nün desteğiyle Hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu. Bu iş için Hitler seçilmişti; çünkü Yahudilerden nefret ediyordu. Sebebi ise, babaannesi o zamanlar zengin bir Yahudinin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu ve babaannesi bu Yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış, durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. Babaanne kucağında bir bebek ile, yani Hitler’in babasıyla, başka bir iş bulamayınca koyu Katolik olan baba evine geri dönmüştü. Hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş, Yahudilere kin duymaya başlamıştı. İsrail topraklarına dönmemekte ısrar eden Yahudileri korkutmak amacıyla birkaç katliama izin verildi ve söylenenden çok daha az kişinin öldüğü bu katliamlar kullanılarak sözde milyonların yok edildiği Yahudi katliamı senaryoları üretildi. Şimdi aynı katliam senaryosu Ermeni Soykırımı adı altında Türklere uygulanmaktadır. Bu saçma soykırım masalı Türklere yüklenecek ve böylece Türkiye yüz milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır.
ATOM BOMBASI, YAHUDİLERİN YAŞADIĞI ALMANYA’YA ATILAMAZDI, BU NEDENLE JAPONYA KIŞKIRTILDI
Almanlar’dan nefret eden o zaman ki Siyonist başkanımız Einstein’ın Amerikan Başkanı Roosevelt’e bir öneri mektubu göndermesiyle atom bombası çalışmaları Manhattan Projesi altında başlatılmış ve kısa sürede sonuç alınmıştı. Ama bir sorun vardı, bu bomba çok güçlüydü ve deneme yapılabilmesi için Amerika’nın halkın desteğiyle savaşa girmesi gerekiyordu. Ayrıca Alman şehirlerinde çok sayıda Yahudi yaşıyordu; bu ülkeye atom bombası atılamazdı. Japonlar kışkırtıldı ve daha önceden haber alınmasına rağmen, halkın duygularıyla oynanarak desteğinin kazanabilmesi için yüzlerce Amerikan askerinin ölmesiyle sonuçlanan Pearl Harbor baskınına göz yumulmuş ve bu sorun da aşılmış oluyordu.
İSRAİL DEVLETİ, ROTSCHILD AİLESİ’NİN CÖMERT MALİ DESTEĞİ İLE KURULDU
Ve böylece Büyük İsrail İmparatorluğu’nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948 yılında Rotschild Ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu. Ordo Ab Chaos yine işe yaramıştı. Bu arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri için Harriman, Rockefeller, Vanderblit ve Rothschild finans kurumlarından aldıkları borç paralar devreye giriyordu.
SOVYETLER BİRLİĞİ’NE YETERİ KADAR ÜLKE TAHSİS EDİLMİŞ, MALİ DESTEK VERİLMİŞTİ
Sovyetler Birliği, Hegel Diyalektiği gereği bir karşıt güç yaratılması gerektiği için, Amerikan International Barnsdall Corporation şirketinin verdiği ekipman ve yine Amerikan W.A Harriman Company ve Guaranty Tröstü tarafından verilen mali desteklerle petrol kuyuları ve maden yatakları açarak, ekonomisini geliştirdi. Bu arada dünya ülkeleri komünizm ve kapitalizm arasında seçimlerini yapmaya başlamışlar; Sovyetler Birliği’ne kapitalizmi savunan bizlere karşı eşit bir güç oluşturması ve bu oyunun sürdürülebilmesi için yeteri kadar ülke tahsis edilmişti.
ÇİN, HENÜZ KONTROL EDEMEDİĞİMİZ BİR ÜLKE AMA ABD EKONOMİSİNE KATKISI BÜYÜK
Çin ise Amerikan Bechtel Corporation’ın verdiği teknoloji ve beyin gücüyle süper bir güç haline geldi. Bu ülke henüz kontrol edemediğimiz, dünyadaki tek ülke. Fakat Amerikan ekonomisine büyük katkıda bulunuyorlar; çünkü iş gücü çok ucuz, ayda 30 dolara çalışacak işçi bulmak bizim ülkelerimizde patronların en tatlı rüyası olurdu.
VİETNAM, KORE, KAMBOÇYA, TAYLAND, ENDONEZYA, AFGANİSTAN, İRAN-IRAK, YUGOSLAVYA SAVAŞ ENDÜSTRİSİ’NİN DENEME VE GELİŞMESİNE YARADI
Size dünyadan kısa örnekler vererek konuşmamıza devam edeceğim;
Vietnam savaşında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği silah endüstrileri, yeni imal ettiği silahları deneme fırsatı bulmuştu ve silah sanayisini canlandırmak için devlet, eskileri kullanarak elden çıkarmıştı. ‘Agent Orange’ adlı kimyasal silah ile bu zehirin bitkiler üzerinde ölümcül etkileri görülmüş oldu. Bir ülke ekonomisi batağa sürüklendi.
Kore savaşı ile bu ülke iyiye bölündü ve kalkınma hayalleri suya düştü. Böylece ülke ekonomisi tahrip edildi. Ayrıca bu ülkede mikrop bombaları ve dioksin gibi çeşitli zehirler ile biyolojik savaş denemeleri yapıldı.
Kamboçya’da Amerika ile ticaret yapmayı reddeden lider Sihanuk 1970 yılında bir darbe ile devrildi ve yerlerine ülkeyi kaosa sürükleyen Pol Pot ve Kızıl Kmerler geçirildi.
Tayland’da yine ülke yönetimi devrilerek yerine diktatörlük rejimi kuruldu. Ülke ekonomisi yıllarca bize çalıştı.
Endonezya devlet başkanı Suharto 1957-58 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği silahlarla Doğu Timor’u işgal etti ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı, binlerce insan öldü.
Afganistan savaşı Ruslara silah sanayisini geliştirmek için büyük fırsatlar sunmuştur. Biz de yeni üretilen silahların etkilerini deneyebilmek için büyük bir fırsat yakalamıştık. Ayrıca ülke çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Afganistan yönetimi şu anda tamamen bizim kontrolümüz altındadır.
İran-Irak savaşı Saddam’a büyük vaatler yapılarak başlatıldı. İlk iş olarak birbirlerinin petrol kuyularını ve tesislerini bombaladılar. Tabii sonunda petrol zengini bu iki bizlerden daha fazla silah satın alıp savaşı kazanabilmek için ülke ekonomilerini iflas ettirecek düzeye getirdiler. Sonuçta bütün şehirleri ve petrol tesisleri yine bizler tarafından yeniden kurulacaktı. Bu de yine bizlerden daha fazla borç almakla mümkün oluyordu.
Saddam dolduruşa getirilerek başlatılan 1990 yılındaki Körfez savaşı, ile ırak ekonomisi bir kez daha çökertildi; Kuveyt’i tekrar inşa etmek için milyarlarca dolarlık iş bağlantıları yapıldı; Amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti. Bu savaşta test amacıyla tüketilmiş uranyum bombaları kullanıldı. Bu bombalar, etkisi yıllarca sürecek radyoaktif maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce insanın, tabii bu arada bizim askerlerimizin de ölmesine yol açtı, hala da insanları öldürmeye devam ediyorlar.
1990 Yugoslav savaşında salkım bombaları kullanıldı. Bu teknoloji harikası bombalar yere yaklaştıklarında yüzlerce küçük bombalara ayrışıyorlar ve yere düştüklerinde hala patlamamış olanlar her zaman aktif birer bomba olarak kurbanlarını bekliyorlar.
Rotthschild konuşmasına “Bu ülkelerin şimdi tamamen bizim kontrolümüz altında olduğunu sanırım söylememe gerek yok” diyerek ara verdi. Onun kaldığı yerden Rockefeller devam etti.
ZAİRE, ÇAD, YEMEN, GUATEMALA, ŞİLİ, BREZİLYA, DOMİNİK, SOMALİ, PANAMA, EL SALVADOR, BOLİVYA, EKVATOR, PERU, URUGUAY, ANGOLA’DAKİ SAVAŞLAR VE DARBELER BİZİM PLANLARIMIZDI
Zaire devletinin başına CIA destekli bir darbe ile 1965 yılında geçen Mobutu, George Bush’un deyimiyle Afrika’daki en iyi adamımız oldu.
Çad Hükümeti 1982 yılında bir darbe ile devrildi ve yerine diktatör Hissen Harbe geçirildi. Bu geçiş sırasında on binlerce insan öldü.
Yemen 1990 yılına kadar iki ayrı devlet halinde uzun yıllar birbirleriyle savaştılar. Bizim şirketlerimiz zenginleşmeye devam ettiler.
Guatemala’da hükümet, komünist rejim tehlikesi bahane edilerek CIA yardımıyla 1953 yılında devrildi ve bugüne kadar bizim tayin ettiğimiz askeri hükümetlerle ülke sonsuz bir kargaşa içinde yönetilmektedir.
Şili’de General Pinochet, 1973 yılında iktidarı ele geçirerek, yıllarca bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkeyi yönetti. Amerika Birleşik Devletleri’ne aktardığı milyarlarca dolarla ülke ekonomisi bataklığa sürüklendi. Ülke insanları sefalet içinde yüzerken, bizler daha zengin olduk.
Brezilya'da komünizmden kurtarılan bir diğer ülkeydi. Ülke yönetimi 1964 yılında bir darbe ile devrildi, ülke Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney Amerika’daki en güvenilir müttefiklerinden biri oldu.
Dominik Cumhuriyeti, aynı şekilde 1963 yılında bir darbe ile bizim istediğimiz yöneticilere kavuştu. Ülkenin serveti bizlere aktı.
1990’lı yıllarda Kolombiya’da uyuşturucu ile mücadele etmek maskesi altında ülke yönetimi ele geçirildi. CIA bu ülkeden gelen uyuşturucu parasıyla dünyanın çeşitli ülkelerindeki operasyonlarını finanse ediyor.
Fiji, Grenada, Panama, Somali, El Salvador işgal edildi. Sarin, hardal gazı gibi sinir gazları halk üzerinde denendi. Yüz binlerce insan öldü ve hala ölmeye devam ediyor.
Bolivya, Gana, Ekvator, Haiti, Filipinler, Peru, Uruguay, Angola, Seyşel adaları gibi üçüncü dünya ülkelerinde yapılan darbeler ve karışıklıklar hep bizim planlarımızın bir parçasıydı.
BÜTÜN ÜLKE YÖNETİMLERİNİ KONTROL ALTINDA TUTUYORUZ, AKSİ HALDE TERÖR OLAYLARINI DEVREYE SOKUYORUZ
Avrupa ülkelerinde kurulan İtalya Gladio’su benzeri istihbarat örgütleri sayesinde, bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutmaktayız.
İstanbul’daki sinagoglara yapılan saldırılar ve Madrid’deki tren bombalama olayları, bu ülkelere bizim isteklerimizi görmezden geldiklerini hatırlatmak için yaptırıldı.
New York İkiz Kuleler, Pentagon saldırıları, Kenya ve Suudi Arabistan’daki bombalama olayları ise tamamen bizim planlarımız doğrultusunda icra edildiler.
Ben “dünyada el atmadıkları başka ülke kaldı mı acaba” diye düşünüyordum. Rockefeller böyle beni şaşkınlığa uğratmanın zevkiyle içkisini bir yudumda bitirerek sözlerini tamamladı;
DÜNYADA HİÇBİR YERDE MAFYA VE KAÇAKÇILIK OLAYLARI BİZİM İZNİMİZ OLMADAN YAPILAMAZ
“Bu arada, bütün organizasyonların çok yüksek olan maliyetleri konusu var. Onların kaynağı ise vergiden muaf olan vakıflarımızın topladığı bağışlardan ve mafya ile olan bağlantılarımız sayesinde finanse diliyor. Dünyanın hiçbir ülkesine mafya veya kaçakçılık faaliyetleri, o devletin haberi ve izni olmadan yapılamaz. Yapılması için, üst kademelerde işbirlikçilerin olması gerekir. Bu işbirlikçiler gözünü para hırsı bürümüş insanlar seçilir ve bir kere bu işlere bulaşıldı mı, bir daha çıkış yoktur. Dünyanın her yerinde tamamen bizim kontrolümüz altında çalışan mafya, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgilenir, çünkü en tatlı para bu alanlardadır. Bu paradan biz en büyük payı alırız ve bu parayla birlikte masum görünüşlü vakıflarımızın desteğiyle bütün bu faaliyetlerimiz finanse edilir ve buna işbirlikçilere dağıtılan para ve rüşvetler dahildir.
NEDEN KUZEY AMERİKA VE BATI AVRUPA VARLIKLI BİR YAŞAM SÜRER DÜNYADAKİ 5 MİLYAR İNSAN, BİZİM 1 MİLYAR İNSANIMIZ İÇİN ÇALIŞIR
Bu örnekler inanın bana sadece buzdağının dışarıdan görünen başı. Gördüğünüz gibi dünyanın her noktası kontrolümüz altında. Hegel Diyalektiği’nin amacımız doğrultusunda ne kadar çok işe yaradığını görüyorsunuz. Hiç düşündünüz mü, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı yaşam olanakları sunarken, dünyanın diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir kargaşa var? Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler. Eğer yaşamak istiyorlarsa ömür boyu bize bu şekilde hizmet etmek zorundadırlar. Dünyadaki 5 milyar insanı bizim toplumlarımızdaki 1 milyar insan için çalışıyorlar. Bütün zenginlikleri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim ülkelerimize atkılıyor. Biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri, ekonomileri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz bir halde; refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve zengin tabakları bizim emirlerimizi bekliyorlar.
Bizimle işbirliği yapanlar, çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında yönetecekler. Üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim düzeylerine göre işçi olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da bunların üstünde bir hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacaklar. Bu sınıfa giren ülke insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve tatil günleri kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabilecekleri bir maaş karşılığında, bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. Bizim insanlarımız günün çok az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan kısmını zevk ve eğlenceyle geçirecekler.
İlk önce bütün bu anlatılanları çok büyük hayaller olarak görmüştüm; ama diğer ülkelerin durumu aklıma gelince gerçekleşme olasılıklarının olduğunu hesapladım. Gerçekten de çok az televizyon seyretmeme rağmen savaş ve ayaklanma haberleri gözüme çarpıyor, açlıktan ve sefaletten sürünen insanları seyrettiğimi hatırlıyorum. Ama ben medya adamıydım ve bütün bunların sebeplerini araştıracak zamanım yoktu…
DİYORLAR Kİ; İNSANLIĞIN KURTULUŞU ŞEYTANA TAPINMASINDADIR!
Hegemonlar ve kankileri kompradorlar ülkelerini sömürmek için geniş halk yığınlarını oyalamak adına dinsellik ve cinsellliği manipüle ederek kullanmayı ustalıkla becerirler.
İslam dünyası bu organizasyonun mağdurudur. Çünkü cehalet adeta bir kader gibi onlara eklemlenmiştir.
Konuyu açalım.
"3. Dünya Savaşı, Siyonistlerle İslam alemi arasında illuminati ajanlığının sebep olacağı farklılıkların körüklenmesiyle tetiklenmeli. Bu savas öyle bir savaş olmalı ki İslam ve Siyonizm birbirini yiyerek yok etmeli. Bu arada diğer uluslar, fiziki, ahlaki, ruhsal, ekonomik yıkımlara sürüklenerek bölünmeli. Öyle bir sosyal kaos yaratılmali ki, herkes dinleri kanlı şiddetin temel sebebi olarak görmeli ve insanlar mutlak ateizme yönelmeli. Son olarak Lucifer’in saf ve mutlak doktrininin manifestosuyla Hristiyanlik ve ateizm de silinmeli…"—
Özeti bu. “15 ağustos 1871, washington dc' de Mazzini'ye yazıldığı iddia edilen mektup'ta mason Albert Pike dünyanın akıbetiyle ilgili düşüncelerini böyle açıklamıştı.
Giuseppe Mazzini ise, İtalyan milliyetçisi, siyasetçi, avukat, aktivist, gazeteci, yazar ve masondur. Giuseppe Garibaldi ile birlikte İtalya'nın birleşmesi'ne öncülük etmiştir. 1864 yılında İstanbul'da Giuseppe Garibaldi ile birlikte Societa' Operaia'ni ve İstanbul'daki ilk İtalyan mason locasını kurmuştur.
Mektuba kısaca bir göz atalım da, bakalım masonların kafa yapısını bir kez daha irdelemiş olalım.
"Aydınlanmacı düşüncenin amacına ulaşması için öncelikle bir dünya savaşı çıkarmalıyız. Bu sebeple Rusya'da çar'ı (çarlığı) zayıflatıp, ateizmi ve komünizmi hakim kılmalıyız. Casuslar vasıtasıyla Britanya imparatorluğu (İngiltere) ve Alman imparatorluğu arasında gerginliği körükleyerek savaşa zemin hazırlamalıyız ve 1.dünya savaşı sonrası, komünist düzeni iyice inşa etmeliyiz ki, tüm hükûmetleri yıkabilelim ve tüm dini düzenleri zayıflatabilelim.
Ardından ikinci dünya savaşı'nı çıkarmalıyız ve bunu gerçekleştirmemiz için; faşistler ve siyonistler arasında savaşla sonuçlanacak bir gerginlik oluşturmalıyız. İsimleri nazi olacak olan faşistleri, savaş sonunda yok etmeli ve savaş sonrası Filistin'de yahudilerin ana unsur olacağı İsrail devleti'ni kurmalıyız.
İkinci dünya savaşı sürecinde uluslararası komünizm mutlaka hristiyanlığı dengeleyecek bir güce ulaştırılmalı. Toplumlara ölçülü bir şekilde son çöküşü yaşatacağımız zamana kadar bu denge bizim için gereklidir.
Üçüncü dünya savaşı'nı çıkarmamız için; islam aleminin liderleri ve siyonistler arasında ajanlarımız vasıtasıyla, ayrı düştükleri konular üzerinden gerginlik çıkarmalıyız ve bu savaş, müslüman arap dünyası ve israil devleti'nin birbirlerini yok edecekleri şekilde dizayn edilmeli. Bu hengame içinde diğer milletleri bu konuda, fiziksel, ahlaki, ruhsal ve ekonomik olarak çökmeleri için mücadeleye zorlamalıyız.
Nihilistlerin ve ateistlerin önlerini açmalıyız ve müthiş bir sosyal çöküş provoke etmeliyiz ki böylece bu kanlı kargaşa ve vahşetin doğurduğu korku içinde mutlak ateizm etkisi ortaya çıksın.
İnsanlar her yerde vahşi devrimci azınlığa karşı kendilerini savunmak zorunda kalacak. Daha sonra insanlık medeniyeti, bu vahşi yok edicileri imha edecek. Birçok kişi hristiyanlık'ta hayal kırıklığı yaşayacak. Kimileri hayatta herhangi bir pusulası veya istikameti olmaksızın deizm'i seçecek. Ama bir düşünceden ötürü endişe duyacaklar. Bu endişelerinin sebebi; nereye itaat edecekleri, neye yönelecekleri konusu. sonunda evrensel bildiriler yoluyla lucifer'ın saf doktrininin ışığını almaya başlayacaklar.
Bu doktrin, sonunda tüm insanlık içinde genel dünya görüşü haline gelecek ve ona teslimiyet içinde olacaklar. Hristiyanlık ve ateizmin fethedilmesi ve aynı zamanda yok edilmesinden sonra ortaya çıkacak olan bu evrensel dünya görüşüne karşı muhafazakar hareketler ortaya çıkacaktır."
Ne dersiniz yaşanmışlıkları göz önünde bulunduracak olursak Albert efendinin hedeflerinde ki gerçekleşme oranı ne noktadadır? Bütün dünyada sokak savaşları fitili ateşlenmeye başlamışken,tüm İslam coğrafyasının kan ve ateşle karşı karşıya olduğu, Türkiye’nin de 15 Temmuz denemesiyle aynı kaderi paylaşmaya zorlandığı düşünülürse, 150 yıl önce yazılan satırların önemi daha da artıyor…
Üçüncü Dünya Savaşını kesinlikle Ortadoğu’da, İslam coğrafyasında çıkarmayı planlıyorlar…
“Farklıkların körüklenmesi” ana fikir…
Coğrafyamızda dinî, mezhebî, etnik konular o kadar kaşımaya müsait hâle geldi ki, her an bir yerden çıkacak kıvılcımın yangına dönüşmesi ihtimali mevcut…
Bunun üstüne bir de siyasi ayrılıklar düşünülürse…
Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Mısır gibi başat ülkelerin gerek birbirleriyle, gerekse bölgesel ayrılıkları ve içine yedirilmiş mezhebi hassas noktaları da bu bağlamda göz önünde bulundurulmalıdır.
İslam dinini tüm dünyada terörün kaynağı gibi algılatmaya çalışan ve yerkürenin belli bölümlerinden bunu başaran bir yapı ile karşı karşıyayız…
Tüm dinleri hedef alan, Şeytan-Lucifer’i hâkim kılmaya çalışan bir organizasyonun saldırısı altındayız…
Son dünya savaşının hedefi Ortadoğu olduğu için Türkiye çok önemli bir ülke…Tüm bu oyunları bozabilecek, bu tekere çomak sokabilecek potansiyellikte ki tek ülke…
İslam eşittir terör ile başlayan ve diğer dinlere de sirayet edecek terör algısını oluşturmaya çalışan, aileyi yıkıp cinsiyetsiz bir toplum hedefleyen, aşılar ve ilaçlarla insan ırkını hasta ve güçsüz kılmaya uğraşan, dünya nüfusunu azaltmak için savaş ve nüklere yıkım da dahil her türlü yöntemi masasında tutan, binlerce yıldır bugünler için hazırlık yapan büyük bir şeytani yapı ile muhatabız…
Batı toplumlarını çoktan ifsad ettiler….
Aile kavramı zayıfladı, inançlar törpülendi, ateizm çığ gibi artıyor, cinsiyet farkını ortadan kaldıran sapıkların “özgürlük” adına pazarlandığı bir markete dönüştü Batılı insan…
Şimdi bu yapıya hem özüyle, hem inancıyla hem de iradesiyle direnen bir tek İslam ümmeti kaldı…
Tüm eksikliklerine, tüm zayıflıklarına, tüm çelişkilerine rağmen ayakta duran ve durma potansiyeli taşıyan tek ümmet ve bu ümmetin en büyük taşıyıcı kolonuyuz…
O yüzden Türkiye düşmemeli, o nedenle Türkiye dik durmalı…
Tüm bu şeytani planları bozabilecek tek coğrafya burası…
Coğrafyamız bize bu büyük plana karşı çıkma kaderini gösteriyor…
Kaderimiz insanlığın geleceği için de çok ama çok önemli bir noktada duruyor…
Bir de hatırlatayım ki; bunları bize düşündüren Albert Pike, köleliğin devamını isteyen güneyli bir general olarak kuzeylilerin parlementosunun önünde heykeli bulunacak kadar dengeleri alt üst edecek bir kişiliktir.
Fehmi Demirbağ
EFENDİLER NEREYE?
1. Cihan harbi bitmiş, Mondros müterakesi ile koca devlet lime lime olmuş, İstanbul ve Anadolu küffarın çizmeleri altına alınmıştı.
Bütün bunlara sebep olan gaflet, dalalet ve ihanet içinde olan İttihat ve Terakki örgütünün ileri gelenleri de sağa sola kaçışmaya başlamışlardı.
Yazar Refik Halit Karay'ın; 1918'de ülkeyi terk eden İttihat ve Terakki'nin ileri gelenlerinden, Enver, Talat ve Cemal Paşa için yazdığı yazı:
Efendiler nereye?
Ziyafet bitti, fakat ağzınızı silmeden, elinizi yıkamadan, bir acı kahvemizi içmeden; efendiler nereye?
Yaz başlarında sırtı karnına yapışmış, sarı, sıska, cansız birtakım tahtakuruları çıkar, iğne gibi vücudumuza batar, derimizi haşlarlar, kanımızı emerler, sonra sabaha karşı etli, canlı, iri yarı, şuraya buraya kaçarlar... Galiba şafak attı, güneş doğuyor; tahta kuruları nereye?
... Galiba çoban göründü, köpekler havlıyor: Tok kurtlar nereye?
... Evde kedi geziyor: Koca fareler nereye?
... Galiba foyanız meydana çıktı. Yakanız ele geçecek; ziyankâr evlâtlar nereye?
Vurdular, kırdılar, yaktılar, yıktılar, astılar, kestiler, kızdılar, kavurdular; nihayet leşimizi meydanlara sererek yılan gibi kaçtılar. Memlekete düşmanları sokarak üstümüzden aştılar. Eli sopalı, beli palalı, gözü kapalı paşalar damdan dama nereye?
... As deyince; sıra sıra darağaçları kurulur, yak deyince alev alev meşaleler tutuşur, bas deyince tabur tabur jandarmalar üşüşürdü. Elinizde zindan anahtarları, belinizde idam ipleri, sırtınızda darağaçları vilâyet vilâyet dolaştınız. Ali'ye çattınız, Veli'yi bastınız, Ahmet'i kazıdınız, Mehmet'i kavurdunuz, beş senedir her tarafta kargalara insan leşinden ziyafet çektiniz.
Muhalif mi? Al aşağı... Muharrir mi? Vur başına... A padişah olma heveslileri... Şam'da, Halep'te az daha adınıza hutbe okutup, isminize para bastıracaktınız!
Mahalle kahvesinden bir adımda sadarete, meyhane iskemlesinden bir basışta nezarete (bakanlık), tulumbacı koğuşundan bir hamlede valiliğe eren bu türediler; nereye gidiyorlar?..
Kendileri kürklere büründüler, milletin derisini soydular. Kasalarına altın doldurdular, bizim ceplerimize kağıt tıktılar.
Halk sokaklarda pösteki kemirirken, onlar konaklarda ebabil beyni yediler, kuş sütü içtiler. Anamıza sövdüler, babamızı dövdüler, tırnaklarımızı söktüler.
Lâyığımız olan paşalar! Topumuzun kellesini kesmeden nereye?
...
Cumhuriyet dönemi ise seküler despotizmin zulümlerine sahne olacaktı.
Ençok kendi içimizden ölüyorduk.
Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyen efendilerle çöküş devam ediyor.
...
İçimizdeki beyinsizler yüzünden helak oluyoruz, vesselam!
...
Hiç kendinizi yapayalnız hissettiğiniz olur mu? Hele bir de etrafınız kalabalıkken! Anlatılması gereken onca konu varken susarak boğulduğunuz...
Hele gündemlerin can alıcı-can sıkıcı taarruzlarına maruz kaldığınızda...Kafanızı kaldırıp etrafa bakındığınızda hemen herşeyin içinin boşaltılıp keşmekeşliklere düçar bırakıldığını gördüğünüzde şöyle misal, ağız dolusu sinkaf edesiniz olur mu?
Filistin meselesini mesele edinir misiniz kendinize?
Amerikalı homelessleri de...
Yenidoğan çetesi henüz peydahlanmışken...
Eğitimde, sağlıkta, adalette...Bilumum bütün kurumları toplumun kokuşmuşsa....
Ne yapacağınızı bilemediğiniz, şaşırdığınız anlarınız olur mu?
Tutulur mu cidden nutkunuz?
İstihbarat dünyasında "kuş yumurtası üretmek" diye bir deyim vardır. Diyelim ki X ülkesinde bundan 20 sene sonra yapmak istediğiniz uzun vadeli bir operasyon var. Bu operasyon için size çeşitli provakatörler lazım ve en güvenilir provakatör kendi yetiştirdiğinizdir. Bu iş için yetenekli ama geleceği parlak olmayan zayıf karakterli bir "yumurta" bulunur.
Mesela bu genç üniversitede devşirilir ve aşama aşama önce öğretim görevlisi daha sonrada medya parlatmaları ve şirket sponsorluklarıyla ülkede sözü dinlenen bir Profesör haline getirilir. Gerekirse tüm araştırma ve kitapları da eline hazır olarak verilir.
Ülkedeki insanlar bu kişinin yazdığını sandıkları muhteşem eserleri okur ve ona olan saygıları artar. Böylece yumurta kuluçka aşamasını bitirmiş ve çatlayıp güzel bir kuş olma zamanı gelmiştir.
Belirlenen zamanda bu profesör medya yoluyla müthiş radikal açıklamalar yapmaya başlar ve tüm ülkeyi karıştırır.
Aynı anda kendisi gibi yetiştirilen diğer yumurtalarda farklı faaliyetlere girişirler. Neyse konu uzun benim yerim dar ama ilgilenenler için Doğu Bloğunun çöküş dönemine bakmalarını salık veririm.
Okuduklarınız, bildiklerinizle çaresiz hissedersiniz mi? Düşünmez misiniz, akletmez misiniz, mücadele eder misiniz ayrıca? Ya da bana ne ya deyip döner misiniz arkanızı olan bitene?
Atomdan, yaradılıştan çıkarım yapabilir misiniz?
Yoksa ev, araba, iş, aş, makam keser mi sizi?
Sorar mısınız kendinize;
1) Yerli araba
Yerli uçak
Yerli motor
Yerli silah üretilir, üretiliyor da.
Fakat "yerli genç ve yerli insan" kalmayıp azaldığı gün vatan düşer. Her şey biter. Birgün teknoloji tamamen yerli olur, fakat yerli insan kalmazsa o teknoloji birşey ifade etmez.
Yapay zeka mı korkunç sizce gelecek açısından, organiklikten uzaklaşmış, milletin değerlerinden habersiz sentetik gençlik mi?
2) Amerika'daki bir gençle, Türkiye'deki bir gencin yaşam tarzı, anlayışı, düşünüşü, beslenmesi, giyinmesi, zevkleri benzediği zaman ülkeniz işgal edilmiş veya yıkıma hazır demektir. Bu engellenmiyorsa iktidarda kimin olduğunun önemi yoktur. Aileler de umursamıyor.
Hele bir de yetişememiş yetişkinler meselesi var ki evlerden ırak!
Herşeyi eleştiren ama çözüm üretemeyen...Sloganist eyyamcılar; sağ ya da sol görünümlü mimsılar!
3) Türk parasının değeri düşerken isyan ve şikâyetteyiz eyvallah! Helal-haram kavramları kıymetini yitireli çok oldu.
Kültürün değeri düşerken,
Dinin değeri düşerken,
Ahlâkın değeri düşerken,
Vicdanın değeri düşerken,
İnsanlığın değeri düşerken kılımızı bile kıpırdatmıyoruz.
Anne babalar çocuğunun ahlaki-dini değeri düşerken umursamıyor bile. Sonra nereden çıktı bu yenidoğan ve bilumum diğer çeteler... Siyaset, sermaye, basın, üniversite, camia-cemaat işbirliğinde the company!
4) Zamlara, dolara verdiğimiz tepkiyi çocuğumuzun dinden, kültürden, ahlaktan uzaklaşmasına vermiyoruz. Anne babalar zamlara, doların çıkmasına üzüldüğü kadar çocuğunun diploma, maaş, konfor uğruna kültürsüzleşmesine üzülmüyor. Hatta umrunda değil. Başıboş bırakılmış halde. Ah, söylemeyi unuttum; ortada aile kalmadı-kalmayacak durumda! Hangi anne-babalar?
5) Çocuğuna her türlü maddi imkanları sağlayan aileler, ahlak ve kültürel olarak çocuklarının ne durumda olduğuna dikkat bile etmiyor. Pazardaki soğan ve domates kadar değeri yok. Çocuğunun yarın ailesine, vatana, millete faydası olmayacağı gibi ahirette de başına bela olacak. Çocukların anası da babası da sosyal medya olmuş ne gam!
6) Vatanı, devleti İngiliz, Yunan, Amerika işgali yıkmaz, yıkamadı da! Fakat İngilizleşmek, Yunanlaşmak, Amerikanlaşmak yıkar, yok eder. Yaşantı olarak, Yunanı denize döküp Yunanlaşmışsak, İngilizi İstanbul'dan defedip İngilizleşmişsek işgal bitmedi demektir. Şekil değiştirmiş. Kendi evlatlarını kendi değerleriyle yetiştiremeyen toplumlar, kendi evlatlarını kendi değerleriyle yetiştiren toplumlara benzemeye başladıklarında yokoluşları başlamıştır der Hacı Bayram-ı Veli.
7) 1800'lü yıllarda "toprak işgali" başladı.
Ardından "ekonomik işgal" başladı. Borçlandırma oldu.
Ardından "ideolojik işgal" başladı. İdeolojilerle halk bölündü.
Ardından "zihin işgal" oluşturuldu. Ağır hasar aldık.
Şu an topyekün "biyolojik-psikolojik-fizyolojik işgal" başladı. Son hızla devam ediyor. Biz Dilan Polatlarla sakızlanalım. Baro seçimlerinde bölücü örgüt sloganları atılıp halaylar çekilirken bütün müesselerimiz obruk obruk...
Türkiye'de "aydın, sanatçı ve şarkıcıların" çoğu;
Seküler hayat tarzının,
Batılı kültürün,
Kapitalist değerlerin,
Çürümüş liberal ahlâkın,
Yabancı düşünüş biçiminin taşıyıcısı oldular. Fasıklar ve eyyamiler güruhuda bunlara payanda, bunlara teşne!
Aydınların fikri,
Sanatçının tarzı,
Şarkıcıların klip ve sözleri durumu anlamaya yetmiyor artık...Bönleşme had safhada...
Kifayetsiz muhterisler, ablaklar, eblehler,
hödükler seyirci, tuğyanın şakşakçıları...
9) Şarkı, müzik, sanat sektörü milleti emperyalizmin istediği doğrultuda dönüştürme aracı olarak tasarlanmış. Ekonomist diye dikkate alınan çoğu uzman, emperyalist gücün iktisat sistemini korumakla görevli "mankurt ajan." Sömürge aydınları ise ülkeyi komple köle edenler. Kendi evlatlarını yemekte devrimciler... Ümmet ise kemik kavgasında...
10)Tekrar edelim.
Yerli araba, yerli uçak, yerli silah, yerli her teknoloji üretilir. Fakat "yerli insan" kalmadığı gün hiçbir şey ifade etmez. Devlet de aileler de iktidarlar da dikkat etmelidir. İktidar olursunuz lakin muktedir olamazsınız!
...
Detaylandıralım mı ne demek istediğimizi?
...
Derin sorgulamalara ihtiyacımız var.
Misal, deistlik dedik...
Ensestlik dedik...
Lgbt' ye işaret ettik.
Endişelendik. Uyuşturucu ve terör tehlikesini ise hep hatırlattık.
Dünyevileşme, hazcılık harman yeri eyledi müslüman cografyaları.
Kültürel işgali görmezden geldik.
Ayrıntiları görmezden gelmeyelim.
Deizmin gençler arasında yayıldığı düşüncesi doğru değil. Deizm, İslam’dan dünyevi yarar uman yetişkinlerin oluşturduğu kültürel havzada yerleşiktir.
İleri teknoloji toplumuna geçildikçe büyük maliyetlerle ulaşılan emtiaları koruyan bir kainat tasavvuru gelişiyor. Böyle bir kişi otomobiline hasar gelmesi ihtimali nedeniyle veya akışkan iş düzeninin sekteye uğraması korkusuyla kışın kar yağmasını istemiyor.
Kar yağmasını maddi dünyasına tehdit olarak algılayan “dindar birey” de gerçekten deizme kaymıştır.
İleri teknoloji toplumunda dini değerlerde bazı aşınmalar oluşuyor. Örneğin kişi kurban kesmek istiyor ama kredi kartıyla taksitlendirmenin “kazancı”nı bırakmak istemiyor.
Gençler ebeveylerinin bu “yamukluklarını” görüyor. Böylece “faydacı” bir kültürel havza oluşuyor.
Asıl mesele gençler değildir. Deizm, dindar bir hayat seçtiği için dünyevi kayıplarını rövanşist niyetlerle geri almaya çalışan yetişkinlerde “yerleşik”tir.
Bu yetişkinlerin pratiklerine “dünyaya saldıran dindarlık” diyebiliriz.
Gençler “örnek” görmek istiyor. Yetişkinler bu “örnekliği” gösteremiyor.
Yetişkinler arasında İslami değerleri savunduğunu beyan edenlerin önemli bir kısmı namaz kılmıyor. Kredi çekiyor. Arabasının otopark problemi nedeniyle komşularıyla kavgalı.
Gençler ebeveynlerinin fazlaca materyalist/kavgacı/değer yüksüz bu eylemleri nedeniyle şemsiyesi altına girebilecekleri “ilkelerle yaşama” alanı göremiyor.
Yetişkin dindarlığı “sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmama” ilkesine göre bile yaşamıyor.
Yerleşme düzeni gençlerin bağlı olması gereken değerleri hatırlatan aktörlerden yalıtılmıştır. Çünkü gençler doğdukları yerde yaşamıyorlar.
Ahlak değerleri salt normatif/emperatif (koşulsuz emir) yüklenimler değildir. İyilik, yapıldıkça hayata açılan ve genişleyen bir rahmettir. İnsanlar “iyilik” görmüyor, o nedenle “iyilik” yapamıyor.
Geleneksel hayatta ahlâk değerlerinin yaşam alanı mahallelerdi. Bugün “silo” tipi yaşam alanları oluşturuldu. Gençler kampüslerde yaşıyor. Yaşlılar huzur evlerinde. Bu ayrışma değerlerin aktarılmasını engelliyor.
Kur’an’da “Anne babana öf bile deme” emrini okuyan ve annesini huzur evine terk eden bir yetişkin dindarlığı var. Bunlar dünyaya saldırmakla meşgul oluyor.
Kendi ebeveynini dahi evine alamayan ona yakın olamayan yetişkinler “kariyerist özne” egolarıyla deizmin kültürel temellerini inşaa ediyor.
Modern insan ileri teknoloji toplumunun fertleri “özne” olma peşinde yürüdükçe evlatlarını TV’ye, bakıcıya, okullara, etütlere terk etmenin kendilerine iyi geldiğini düşünüyor.
Kimse akrabasını mümkünse hafta içi görmek onlarla yardımlaşmak istemiyor. İnsanlar apartmanlarda komşularıyla karşılaşmaktan kaçıyor.
Demem o ki; deist olduğu düşünülen gençlerin ebeveynleri dindarlığı deizm gibi yaşıyor.
Yetişkinler dindarlık değerlerini hayata aksettirmek konusunda yenildi.
Yenilmiş yetişkin nesilin deizmine gençler ayna tutuyor.
Gençlerin deizme kaymasın söz konusu değil. Onlar ebeveynlerinin inanç durumunun yansıtıcısıdır.
Gençlikte umut vardır. O yüreklerden nice ulu dağlar gibi kalpler uyanacaktır.”
İnsaf ehli bir yazarımız böyle diyor suflileşmenin getirdiklerine. Modernizmin kıskacına düşmüş müslümanların acziyetidir aslında deizm. Abdestli kaptalizmin meyvesidir yani.
Tabi bugünün gençliğini sorgularken yakın zaman ebeveynlerinin geçmişinide doğru hatırlayalım.
BB (baby boomer)kuşağı dediğimiz 1944-1960 doğumlu insanların;
– Delinen pantolonlarına yama vurmaları,
– Yıpranan giysilerini onarmaları,
– Sökülen ayakkabılarını dikmeleri,
– Patlayan futbol topunu sağlamlamaları,
– Bozulan radyoyu tamir ettirmeleri, sırf yoksulluktan değildi. Sadece tutumluluktan da değildi.
Onlar bunları yapmakla, kendinden sonraki nesile çok önemli bir mesaj veriyorlardı. Onlara;
– Eşleriyle araları açıldığında, alternatiflere yönelmeden aralarını düzeltmelerinin mümkün olduğuna,
– Çocuklarıyla aralarına kara kediler girdiğinde bu durumun vakit geçirmeden telafi edilmesinin gerekliliğine,
– Arkadaşlarıyla, komşularıyla, dostlarıyla bağları koptuğunda; yenilerini aramakla vakit kaybetmeyip, aralarındaki bağları tekrardan bağlamalarının kaçınılmaz olduğuna…müthiş bir örnek olması için, onların böyle bir yetenek geliştirmeleri için onlara “prototip” olmaya da çalışıyorlardı.
Yani bir yandan yeni neslin;
– Onarıcı,
– Telafi edici,
– Tamir edici,
– “Arabulucu” özellik kazanmasına önayak oluyorlardı.
Onların bu çabalarının “çaresizlikten”, yokluktan, fakirlikten, cimrilikten ileri geldiğini düşünen 1965-2000 kuşağı olan “X” ve “Y” nesli, bu sinyali alamadı. “Z” jenerasyonu da bu atıcı, değiştirici, vazgeçmeye hazır, çabuk sıkılan neslin özeti olarak hayata girdiler.
Bu nedenle yeni kuşak nesil;
-Aşırı alıngan
-Aşırı özgürlükçü
- Kendi ne kadar verdiğini değil de, ne kadar aldığını önemseyen
– Eşiyle bozuştuğunda,
– Arkadaşıyla atıştığında,
– Komşusuyla kavga ettiğinde, ortamı yumuşatmayı, aralarını düzeltmeyi, barışabilmeyi düşünemediğinden, beceremediğinden onları “değiştirmeyi” seçmek gibi stratejik bir hatanın içine düşebiliyor.
Söz gelimi;
– Bana arkadaş mı yok?
– Başka komşu mu yok sanki.
– Hiç dert değil, elimi sallasam ellisi.
– Küserse küssün…gibi “sanal efelik” taslayarak fıtratını bozabilmektedir. Bu nedenle önceki kuşak onlar için “Nereden türedi bu nesil?” diyerek hayretini ifade etmek zorunda kalabiliyor. Yani onların beceriksizliğine vurgu yapıyor.
Galiba;
“Tamirciliği” unutan yeni kuşağı gelecekte zor günler bekliyor.
Bu yazıyı güzel mirası için 1944-1960 doğumlulara ve tamirciliği unutan gençlere hatırlaması için gönderin….
fehmi demirbağ
19 Ekim 2024 Cumartesi
17 Ekim 2024 Perşembe
16 Ekim 2024 Çarşamba
15 Ekim 2024 Salı
14 Ekim 2024 Pazartesi
ÇİZGİ FİLM OKULU
***
ANİMASYON
Animasyon, hareketli grafikleri yeniden oluşturmak için hızlı bir şekilde (Saniyede 24 kare olmalı. Lakin piyasa azami 18 kareyi tercih ediyor. ) oynatılan statik bir görüntü dizisidir. Tek tek resimleri ya da hareketsiz nesneleri, filmin gösterilmesi sırasında hareket ediyormuş duygusunu verecek biçimde düzenleme ve filme aktarma işidir.
Animasyon, özellikle çocuk dünyamızın deneyimlediği ilk ekran eğlencesidir. Gençler için artık gelecek planlamasında meslek olarakda yer alan önemli sektörel ve endüstriyel bir konudur. Eğitim, kültür, sanat konularıyla birlikte emperyal amaçlar içinde kullanılmaktadır. Markalaşma da önemli fonksiyonlara sahiptir.
Animasyon; multimedya, oyun ürünlerine entegre edilmiş fotoğraf dizilerinin tasarlanması, çizilmesi, yerleşimlerinin yapılması ve hazırlanması sürecine denir. Animasyon, hareket yanılsaması yaratmak için durağan görüntülerin kullanılmasını ve yönetilmesini içermektedir.
Modern eğlence endüstrisi yani sinema ve televizyon animasyon, grafik ve multimedya alanındaki gelişmeler sayesinde yeni zirveler kazanmıştır. Televizyon reklamları, çizgi film dizileri, sunum ve model tasarımları hepsi animasyon ve multimedya tekniklerini kullanmaktadır. Bu çizilmiş, boyanmış veya bilgisayar tarafından oluşturulan görüntülerden yumuşak hareket görünümü oluşturmak için kare hızı veya her saniye görüntülenen ardışık görüntülerin sayısı dikkate alınır. Hareketli karakterler genellikle "ikişer ikişer" çekilir; bu iki kare için bir görüntünün gösterildiği ve toplamda saniyede 12 çizim olduğu anlamına gelir. Saniyede 12 kare harekete izin verir ancak dalgalı görünebilir. Filmde, düzgün hareket için genellikle saniyede 24 karelik bir kare hızı kullanılır.
Animasyonun tarihi antik dünyaya kadar uzanmaktadır. Eski Yunanlıların çanak çömleklerinden 17. yüzyılın oküler oyuncaklarından, 21. yüzyılın bilgisayar tarafından oluşturulan (CGI) görüntülerine dek animasyon günümüzde gördüğünüz teknolojik başarıya dönüşerek birçok biçimde var olmuş ve devam etmiştir.
Özellikle Disney animasyonlu klasiklerle yakın tarihin belirlenmesinde önemli bir misyon üstlenmiştir.
Geliştirilen ilk biçimi, görüntülerin elle çizildiği veya selüloit tabakalara boyandığı ve fotoğraflanarak filme aktarıldığı 2 boyutlu görüntülerden oluşuyordu.
Zamanla, 3 boyutlu CGI (bilgisayarda oluşturulan görüntüler) haline geldi. Günümüzde ise hem 2D hem de 3D animasyonların çoğu sanal ortamlarda oluşturulmaktadır. Hâlâ kare kare yakalanan tek animasyon biçimi olan stop motion animasyonu (kağıt kesikler ve kuklalar) bile post prodüksiyon aşamasında bazı CGI veya VFX (özel efektler) unsurlarını kullanmaktadır.
Animasyon önemlidir, çünkü hem küçük çocukların hem de yetişkinlerin anlayabileceği benzersiz, algılanması kolay bir şekilde hikayeler anlatabilmenizi, duygu ve fikirleri iletebilmemizi sağlamaktadır. Animasyon, dünyanın her yerinden insanları bazen yazı ve canlı aksiyon filmlerinin yapamayacağı şekilde birbirine bağlamaya yardımcı olmuştur. Gerçekçilik ve sanatın harmanlanmasıyla inandırıcı bir dünya yaratılmaktadır.
Animasyonun farklı türleri bulunmaktadır.
1. 2D Animasyon: 2D animasyon, animasyonun en eski türüdür. İki boyutlu hareketli resimler ile oluşturulur. Adobe Photoshop ve Adobe Flash gibi programlar kullanılarak oluşturulur.
2. 3D Animasyon: 3D animasyon, birkaç farklı kamera pozisyonundan oluşan, üç boyutlu hareketli görüntüler oluşturmak için kullanılan bir animasyon türüdür. Autodesk Maya ve 3D Studio Max gibi programları kullanılarak oluşturulur.
3. Stop Motion Animasyon: Stop Motion animasyon, hareketli görüntüler oluşturmak için kullanılan animasyon türüdür. Farklı şekiller veya nesneler kullanılarak oluşturulur.
4. Hayalet Animasyon: Hayalet animasyon, birçok kameradan oluşan hareketli görüntüler oluşturmak için kullanılan bir animasyon türüdür. Kullanılan kameralar, çekimleri kaydeden bir bilgisayar veya bir cihaz aracılığıyla kontrol edilir.
5. Çoklu Animasyon: Çoklu animasyon, birbiriyle bağlantılı çoklu hareketli görüntüler oluşturmak için kullanılan animasyon türüdür. Adobe After Effects ve Adobe Animate gibi programlar kullanılarak oluşturulur.
Animasyon, görsel sanatların ve teknolojinin birleşmesi sayesinde eğlence endüstrisinde önemli bir rol oynamaktadır. Çeşitli faydalarıyla dikkat çeken animasyon, günümüzde eğitimden iş hayatına, televizyondan sinemaya kadar pek çok alanda başarılı bir şekilde kullanılmaktadır.
2D ANİMASYON
Genel olarak ‘geleneksel’ olarak 2D animasyon, hareket yanılsaması yaratmak için statik görüntülerin art arda bir araya getirilmesidir. Türünün ilk günlerinde, bu görüntüler elle çizilmiş veya kare kare boyanmış ve ardından film üzerine fotoğraflanmıştır.
Günümüzde CGI’nin evrimiyle birlikte 2D, Toon Boom Harmony ve Adobe After Effects gibi programların endüstri standardı olmasıyla, yazılım kullanılarak eskiden olduğundan çok daha kısa sürede oluşturulmaktadır.
2D’nin bir başka özelliği de görünüşüdür. Adından da anlaşılacağı gibi, görüntüler 2 boyutta ifade edilir (Yükseklik ve genişlik olarak). Ortamlar ve karakterler düz görünür, alan derinlikleri yoktur ve düz bir düzlemde bulunurlar. South Park veya Rick and Morty gibi dizileri düşünebilirsiniz. Bununla birlikte Aslan Kral, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler ve Fantasia gibi klasik filmlerin tümü 2D olarak oluşturulmuştur.
Oluşturulması daha az karmaşık olduğu için 2D formatın üretimi daha hızlıdır ve bu nedenle çevrimiçi olarak, e-postalarda, sunumlarda, reklamlarda ve logolarda vb. Ticari kullanım alanları için tercih edilir. Daha küçük dosyalar olarak kolayca dışa aktarılabilir ve ticari iletişim sağlayabilir.
2D Animasyon Nasıl yapılır?
2D animasyon, iki boyutlu bir alanda hareket oluşturma sanatıdır. Buna karakterler, yaratıklar, FX ve arka planlar da dahildir. Bu hareketler tek tek çizimlerin zaman içinde sıralanması ile oluşturulur. Bir saniye genellikle 24 kareye bölünür. Animasyon stiline bağlı olarak, animasyonun bir saniyesinde en fazla 24 (24 Fps) ve en az iki çizim olabilir. Konvansiyonel olarak animasyon “2’s” üzerinde yapılır, yani her 2 çerçevede bir çizim vardır (12 Fps (frame per second)). Bu, sanatçıların süreden / maliyetten tasarruf etmesini sağlar ve 2D animasyona benzersiz bir görünüm kazandırır.
Bu işlem geleneksel animasyon olarak adlandırılırken, 2D Animasyon üretimi, kalem ve kağıt kullanarak elle çizilmiş işlemlerden Toon Boom, Synfig Studio, CrazyTalk Animator, Digicel FilipBook ve Anime Studio gibi bilgisayar yazılımlarını kullanarak dijital tekniklerin uygulanmasına dönüşmüştür.
Günümüzde 2D Animasyon
Günümüzde 2D animasyon ile harika hikaye anlatı türleri ortaya çıkmıştır
2D animasyon yapma günümüzde, büyük bir geri dönüş yapan popüler ve çok yönlü bir araçtır. TV şovlarında, video oyunlarında, uzun metrajlı filmlerde, Youtube videolarında, reklamlarda, mobil uygulamalarda ve web sitelerinde yaygın olarak görülebilir. 2D’nin popüler modern örnekleri arasında Rick, Morty TV şovları ve Snapchat gibi sosyal medya platformları sayılabilir. Ayrıca anlık 1-3 dakikalık bölümlerle 2D animasyon serileri de piyasaya sürülmektedir. Hatta Cuphead gibi 2D platform video oyunlarında da son zamanlarda bir artış olmuştur.
Eğlenceli ve ilgi çekici içerik oluşturabilen 2D animatörlere olan talep son on yılda önemli ölçüde arttı. Hareketli grafikleri seven, orijinal ve çekici içerikler oluşturma konusunda becerikli, yetenekli ve hevesli sanatçılara piyasada her zaman ihtiyaç vardır.
2D İçeriği
2D animatörler, karakterleri, nesneleri ve arka planları iki boyutlu bir ortamda hareket ettirerek hikayeler veya mesajlar iletirler.
Çizimin yanı sıra, mükemmel hikaye anlatıcıları da olmalıdırlar. Ayrıca karakterleri izleyicileri ilgilendirecek şekilde taşıyarak bir hikayeyi veya mesajı net bir şekilde iletmekten sorumludurlar.,
Çalışmaların çoğu mevcut zamanda bilgisayarda yapılırken, geleneksel elle çizme teknikleri hakkında temelde olsa bilgi sahibi olmaları gerekir.
İlave sorumluluklar şunları içerebilir:
• Eskiz tasarımları
• Karakter tasarımı
• Görsel senaryo taslakları geliştirme
• Özel efektler oluşturma
• Animasyon sahneleri
• Arka plan geçişleri
Bu aslında, üç bölüme ayrılan bir süreçtir. Bunlar : Yapım öncesi, yapım ve yapım sonrasıdır. Aynı oyun nasıl yapılır ve tüm oyun sürecinde anlatıldığı gibi. Bu süreçleri kısaca açıklarsak;
Yapım öncesi bir projenin başlangıç aşamasıdır ve ekip, hikaye ve karakter gelişimi, senaryo yazma, diyalog kaydetme, arka plan düzeni ve karakter yaratılması üzerinde çalışır. Yapım aşamasında, 2D animatörler karakter ve nesneleri hareket ettirerek onları hayata geçirir. Karakterler daha sonra renklendirilir ve işlenir ve uygun arka planları üzerinde birleştirilir. Yapım sonrası aşaması , projenin güzel görünmesini ve sorunsuz bir şekilde akmasını sağlamak için ses eklemenin ve düzenlemelerin yapıldığı son aşamalardır ve projeye son hali verilir.
Ön Prodüksiyon
Öncelikli olarak sanat ve teknik olarak iki ayrı katogorik çalışma nihayetinde çizgi filmin ortaya çıkmasının asli unsurlarıdır.
Ön prodüksiyon, animasyon oluşturmanın ilk aşamasıdır. Bu aşamada, animasyon ekibi hikayeyi geliştirir ve animasyon senaryosunu yazar, karakterleri tasarlar, görsel senaryo taslağını yaratır, renk paletlerini seçer, arka planlarını hazırlar ve sesleri kaydeder. Bu, asıl süreç için hazırlık aşamasıdır ve bu yüzden gerektiği gibi yerine getirilmelidir.
İyi yazılmış bir senaryonun, tüm görsel aksiyonları ve hikayeyi içermesi gerekir. Görsel senaryo taslağı, senaryoya göre oluşturulur yani aksiyonların ve olayların hangi sırayı takip edeceğini görsel olarak ortaya koyar.
Bir sonraki adım karakterleri oluşturmak, arka planları özetlemek ve animasyonun diğer görsel öğelerini hazırlamaktır. Basit eskizlerden başlar ve ayrıntılı tasarımlara ve görüntülere dönüşür. Ardından, çeşitli nesnelerin renkleri ve ışıklandırma dahil olmak üzere animasyonun renk paletlerine karar verme zamanı gelir.
Tüm animasyonların bir diğer önemli parçası, farklı aksiyonların hayata geçirildiği ve karakterlerin eylemlerini sergiledikleri arka planlardır.
Ön prodüksiyon sürecinde, başlıca arka plan görünümleri, görsel senaryo taslağına göre çizilir. Hazırlanan çizimler, prodüksiyon sürecinde renklendirilecektir.
Prodüksiyon
Prodüksiyon, hazırlanan tüm malzemelerin bir araya getirilerek sahnelerin oluşturulduğu ve animasyonların yaratıldığı süreçtir. Bu süreçte; arka planlar renklendirilir, sahneler ve karakter aktiviteleri tek tek oluşturulur, animasyon taslakları hazırlanır, animasyonun kopyası çıkarılır (tracing), hareketi göstermek için çizimler arasında hareketi gösteren kareler eklenir (inbetweening), bilgisayar yazılımı yardımıyla çizimler renklendirilir ve boyanır, birleştirme ve dışa aktarma işlemleri yapılır.
Animasyon sanatçıları, her şeyi bir araya getirmek için, her bir sahnenin nasıl yapılacağını gösteren talimatları içeren bir pozlama sayfası kullanırlar. Pozlama sayfası 5 bölüme ayrılır:
• Aksiyonlar ve zamanlama
• Diyaloglar ve müzik
• Animasyon katmanları
• Arka planlar
• Bakış açısı
Animasyon taslağı oluşturulduğunda, bunun temizlenmesi ve parlatılması gerekir. Bu sürece ‘tracing’ adı verilir ve iki şekilde yapılabilir: yeni bir katman üzerinde ya da doğrudan aynı katman üzerinde fakat farklı renklerle.
Inbetweening denilen ara doldurma işlemi, iki kare arasına ekstra çizimler ekleyerek daha kesintisiz bir animasyon elde etmek için yapılır. Örneğin, zıplayan bir top sahnesi yapmak istediğinizde, topun zirvede olduğu kare ile yere çarptığı kare arasında geçiş kareleri çizmeniz gerekir.
Karelerin tamamı hazır olduğunda, eğer zaten dijital olarak çizilmemişlerse, taranarak bilgisayara aktarılırlar. Ardından, tüm görsel unsurların pozlama sayfasına göre birleştirilmesine sıra gelir. Birleştirme işlemi sırasında, uzmanlar arka planlar, çerçeveler, sesler ve gereken diğer efektleri ekler.
Bu genellikle, farklı animasyon yazılımları ile gerçekleştirilir. Bİrleştirme işlemi tamamlandığında, animasyon sahneleri video ya da film olarak render edilir.
Post-Prodüksiyon
Post-prodüksiyon, 2D animasyonlarda son düzenleme sürecidir. Bu aşamada, animasyon farklı ses efektleri ve kayıtlarla geliştirilir ve animasyonun duyular üzerindeki etkisi artırılmaya çalışılır. Son hali de hazır olduğunda farklı formatlarda render edilir ve dışa aktarılır.
2D animasyonlara yeni başlayan herkese, oluşturma sürecindeki bu temel unsurları bilmelidir. Ancak ileri düzeyde bir animasyon sanatçısı olabilmek için animasyon oluşturma teknikleri ve taktikleri konusunda daha fazla şey bilmeniz gerekir.
2D Animasyon stüdyosu eleman dağılımı
Başta SANAT ve TEKNİK başlıklarında iki ayrı grubun ortak çalışmasıyla eser üretilir.
• Animatör (Uç ressam)
• Animasyon Süpervizörü
• Animasyon Yönetmeni
• Karakter Tasarımcısı
• Storyboard Sanatçısı
• İnbetwener (Ara Ressam)
• Grafik tasarımcı
• Layout (Hareket tasarımcısı)
• Backgraund Artist
• Oyun Tasarımcısı
• Cleanup- Boya
• Compozer
• Kurgu-Montaj
• Seslendirme-Efekt-Müzik
• Render
2D sanatçıları istedikleri takdirde 3D’ye geçiş yapabilirler.
2D Animasyon için program bilgisi
2D Animasyon için tercih edilen temel programlar Toon Boom yada After Effects olabilir.
Aralarından seçim yapabileceğiniz bir dizi yazılım mevcuttur. Büyük stüdyoların kullandığı endüstri standardı haline dönüşmüş yazılımları tercih edilmelidir.
Örneğin bazı 2D animasyon okulları, genellikle Toon Boom Harmony kullanmayı öğretir. Düzenlemenin yanı sıra, bu programla her şeyi yapabilirsiniz. Taslak animasyonlar, renklendirme, efektler gibi. Mesela Havadaki kıvılcımları canlandırabilir ve sonra parlamasını sağlayabilirsiniz. Birçok şirket Toon Boom Harmony kullanıyor, bu da onu endüstri lideri haline getiriyor.
Profesyoneller tarafından yaygın olarak kullanılan yazılımlar şunları içerir:
• Toon Boom Harmony
• Toon Boom Storyboard Pro
• Adobe After Effects
• Adobe Photoshop
• Flash
• Encore
• Pencil 2D
• Synfig Studio
• Creatoon
• Blender v.b.
2D Animasyonun Geleceği
Gelecekte 2D animasyon TV ve filmlerde önemli bir role sahip olacak gibi görünüyor
3D hiçbir yere gitmiyor ancak 2D’yi tercih edenler daha fazla. Son Emmy ödüllerinin Rick ve Morty ve Mary Poppins Returns’e gitmesi , 2D nin hala önemli olduğu anlamına geliyor.
Sanatçılar sürekli sınırları zorluyor, yeni stiller ve efektlerle denemeler yapıyor ve izleyiciler buna olumlu yanıt veriyor. Sektör büyümeye devam ettikçe, yetenekli sanatçılara olan ihtiyaç da artıyor.
2D Animasyonla İlgili İpuçları ve Püf Noktaları
İster 2D ister diğer animasyonlarda temel hedef, daha gerçekçi ve etkileyici bir sonuç elde etmektir. Ama bu cansız çizimleri gerçek ve canlı gibi gösterecek olan şey nedir? Başarılı animasyonlar için 12 prensip söz konusudur.
1. Bastırın ve esnetin – Karakterlerinize, hareket ettikçe hacimli görünen özellikler ekleyin
2. Tahminlere izin verin – İzleyicinin, biraz sonra olacak önemli aksiyonu önceden tahmin etmesine izin verin
3. Aşamalandırma– Her poz ya da aksiyon için, karakterlerinizin niyetini açıkça ortaya koyun
4. Doğrudan hareket kazandırma ve poz poz ilerleme – Animasyon oluşturmak için kullanılan tekniklerden birini seçin: temel pozları çizin ve ardından geçiş pozlarını ekleyin ya da her bir sahneyi birbirini ardınca oluşturun
5. Hareketi sonuna kadar yapmak ve birbiri üzerine binen hareketler – Karakterlerin hareketlerine dikkat edin; bazı kısımlar diğerlerinden daha hızlı hareket eder ve karakter durduğunda vücudun bazı parçaları harekete devam eder.
6. Yavaş giriş ve yavaş çıkış – Hareketlerin daha gerçekçi olması için, hareketin başı ve sonuna daha fazla kare, ortasına ise daha az kare çizin.
7. Kavis – Karakterlerin aksiyonlarına hafif dairesel hareketler ekleyin
8. İkincil hareket – Ana hareketi vurgulamak için ikinci hareketler kullanarak harekete canlılık kazandırın
9. Zamanlama– Sahnelerin zamanlamasını, hızlandırarak ya da yavaşlatarak ayarlayın
10. Abartma – Hareketlerde abartılar kullanmak da bazı noktaları ve fikirlerin vurgulanmasına yardımcı olur
11. Hacimli çizim – Karakterler iki boyutlu ortamda çizilmiş olsalar da belirli ağırlıkları ve hacimleri varmış gibi görünmek zorundadırlar
12. Çekicilik – Cazip karakterler çizdiğinizden emin olun, izleyiciler bu sayede onları izlemek isteyecektir.
Bu klasik prensipleri takip ettiğinizde, bir klasik anlatım olan 2D animasyon izleyici üzerinde beklenen etkiyi oluşturacaktır.
Her zaman hatırlamanız gereken en önemli püf noktalarından biri şu: animasyonun tüm detaylarını planlayın. Tüm sahneleri ve hareketleri nasıl sunmak istediğinizi kafanızda canlandırın; hangi kısımların vurgulanacağına karar verin, ana ve ikincil hareketleri tanımlayın, her bir karakteri geliştirin ve bunları yaparken de not almayı unutmayın.
Duyguların mimik ve jestlerle nasıl aktarılacağını öğrenin. Gerçekçi animasyonlar için bu konuda detaylı gözlem ve çalışmalar yapmanız gerekir. Abartmaktan korkmayın ve ekstra yoğunluk ekleyin.
Gerçekçi hareketler yaratma ve karakterler arasında ilişki kurma becerisini kazandığınızdan emin olmak için elde ettiğiniz görüntüyü sessiz olarak izlemeyi deneyin. Evet, yanlış duymadınız. Karakterlerin birbiri arasındaki iletişimlerini, hareketlerini, duygularını nasıl gösterdiklerini izleyin. Sizce yeterince gerçekçi mi?
Temizleme aşaması, 2D animasyon sürecinin en önemli aşamalarından biri olarak görülür. Yukarıdaki bölümde, temizleme ya da tracing aşaması için iki farklı yoldan bahsetmiştik. Bu işlem sırasında yeterince dikkatli davranmazsanız, bazı önemli detayları atlayabilirsiniz. Sonuç olarak, hangi yolu seçerseniz seçin, yani ister yeni katman üzerinde ister aynı katman üzerinde çalışın, orijinal fikir ve konseptlerin kaybolmadığından emin olun.
Son olarak, sahnelerinizin genel görünümüne dikkat edin. Bazı önemsiz detaylar gözünüzden kaçmış olabilir ancak animasyonunuzun önemli kısımlarını vurgulamalı ve izleyicilerin dikkatini bunlar üzerinde yoğunlaştırmalısınız.
3D ANİMASYON
Üç boyutlu animasyon 1970’lerde akademik deneyler olarak başladı ve ilk 3D özelliği olan Toy Story’nin piyasaya sürülmesiyle 1995 yılına kadar ana akım haline gelmedi. Yapay zekanın kullanım alanının çokluğu ile de günümüzde zirveye ulaştı.
Adından da anlaşılacağı gibi karakterler ve ortamlar 3 boyutta ifade edilir (yükseklik, genişlik ve derinlik). Bu tür, sanal gerçeklik, oyun, ve film alanlarında kendisini kanıtlamıştır. Doğası gereği 3D, animasyon türünün en ileri noktasındadır ve sektöre yeni bir soluk getirmiştir.
Animasyonun evrensel çekiciliği, yeni nesiller içinde uzun ömürlü bir kariyer seçeneği garanti eder. Herhangi birine en sevdiği çizgi filmleri veya özellikleri sorduğunuzda, her zaman çocukluktan itibaren sevilen hikayelerin duygusal bir tepkisini uyandıracaktır.
Bilgisayar animasyonları, yine bilgisayarda oluşturulmuş imajların akışının özel tasarlanmış programlar ile birleştirilmesiyle oluşturulur. Güncel örnek vermemiz gerekirse, fotoğraf makinası ile kare kare çektiğiniz fotoğrafların birleştirilmesi ile videoların oluşturulması tekniğidir. Bu kareler fotoğraf, el çizim, 2d/3d bilgisayarlar tarafından oluşturulabilir. Gününüzde 3 boyutlu ve 2 boyutlu bir çok animasyon filmi bu araçtan yararlanır. Bilgisayarlı animasyon tekniği sanılanın aksine yeni bir teknik değildir. Aslında Stop-Motion ve Klasik animasyon tekniklerinin birlikte kullanılması sonucu elde edilmiştir. En öne çıkan avantajı ise diğer tekniklere oranla daha müdahale edilebilir olmasıdır.
En basit şekliyle 3D animasyon, dijital ortamda üç boyutlu hareketli görüntüler oluşturma işlemidir. Bir 3D yazılım içindeki 3D modeller, gerçek hareket eden nesneler gibi görünmeleri için dikkatlice manipüle edilir. 3D animasyon, TV şovlarında, filmlerde ve oyunlarda karakterlere, araçlara, aksesuarlara ve daha fazlasına hayat vermek için hareketi kullanma sanatıdır da diyebiliriz.
Tıpkı geleneksel animasyonda olduğu gibi, 3D animasyonun amacı, görüntüler aslında hareket ediyormuş gibi ekranda görünmesini sağlamaktır, ancak aslında bunlar çok hızlı bir dizide gösterilen bir dizi ardışık görüntüdür. Aynı prensip 2D animasyon veya Stop Motion animasyonunda da kullanılır.
3D animasyon süreci karmaşıktır ve film yapım aşamalarını yansıtan bir dizi aşama içerir. Genel olarak üretim öncesi aşaması, üretim aşaması ve üretim sonrası aşaması olmak üzere 3 ana gruba ayrılır. Genel olarak bu ana gruplar, aşağıda ki adımlardan oluşur.
3D Animasyonun Aşamaları:
1. Konsept Tasarımı ve Senaryo
2. Storyboard (Öykü Taslağı)
3. 3D modelleme
4. Malzeme ve Doku Kaplama
5. Rigging & Skinning
6. Animasyon Oluşturma
7. Aydınlatma
8. Kamera Açıları ve Teknikleri
9. Rendering
10. Kompozisyon ve VFX
11. Müzik ve Foley
12. Düzenleme (Editing)
13. Nihai çıktı
1.Aşama: Konsept Tasarımı ve Senaryo
Konsept aşaması, animasyonun orijinal fikri veya hikayesidir. Pixar gibi şirketler, herhangi bir taslak daha elle çizilmeden önce senaryoyu oluşturmak için iki yıla kadar zaman harcayabilirler. Prodüksiyona başlamadan önce hikayeyi mükemmelleştirmek başarılarının sırrıdır. Canlı aksiyon film yapımından farklı olarak, animasyon sürecinde anlatıda yapılan herhangi bir eksiklik yada değişiklik bütçeyi alt üst edebilir ve projeyi kaosa sürükleyebilir.
Senaryonuz yok ise filminizde yok demektir. Giriş, gelişme ve sonuç bölümleri tamamlanmış bir senaryo tüm animasyon türlerinin ilk aşamasını oluşturmaktadır. Senaryo kısa bir animasyon filmi için bile 1-2 sayfa olabileceği gibi 50 – 60 sayfa bilgiyi içinde barındırabilir. Bu yapmak istediğiniz filmin konusuna göre değişebilmektedir. Senaryo filmi kafanızın içerisinden çıkarıp kağıt kaleme dökmenize ve burada müdahalelerde bulunmanıza yardımcı olur. Senaryo oluşturma süreci başlı başına ayrı bir konudur.
Tüm animasyon süreçlerinde olduğu gibi 3d animasyonda da ikinci önemli süreç planlamadır. Planlama da beceri, zaman, bütçe vb. gibi değişkenlere göre kullanacağınız ve yapmak istediğiniz her şeyin bir özetini oluşturursunuz. Senaryoya göre kaç karakter var, bu karakterler birbirleri ile etkileşimde bulunacaklar mı, animasyonun geçtiği mekanlar, müzik, ses efektleri vb. bilgiler eşliğinde kullanacağınız programlardan, beraber çalışacağınız kişilere kadar her şeyi bu aşamada belirlersiniz. Planlama animasyonuz için üstünde en çok durulması gereken aşamadır. Doğru planlama ile çok karmaşık işlerin üstesinden gelebilirsiniz.
2.Aşama: StoryBoard (Öykü Taslağı)
Senaryo tamamlandıktan sonra, bir storyboard aracılığıyla hikaye görselleştirilir. StoryBoard; dijital hikayenizi iki boyutlu olarak sergileyen bir dizi illüstrasyondur. Her sahne, karakter aksiyonu, çekim seçimi, aksiyon dizisi ve sinematik yönü gösteren taslakları bu bölümde hazırlanır ve çizilir. Bu, üretim sürecini yönlendiren önemli bir plandır.
Bir 3D animasyon üretim hattında yer alan bu adımda, fikirlerin kavramsallaştırılması ve bu fikirleri görsel forma dönüştüren storyboard’ların oluşturulması yer alır.
Planlamanın bir alt maddesi gibi görünse de story board oluşturma projenin büyüklüğüne göre kendi başına bir madde olarak değerlendirilir. Burada senaryoya göre planladığımız animasyonun karelerinin tanımlamasıdır. Diğer etkenleri göz önüne şimdilik almayız. Story board oluşturma, elinizde ki senaryoya göre kafanızda ki görüntülerin kalem ile kağıda aktarılmasıdır. Sahneleriniz bu yazılar ve çizimlerde oluşmaya başlar. Karakterlerinizde göstermek istediğiniz duygular, sahneye göre kamera açıları, karakterin ve objelerin sahnedeki yerleri gibi sahnede olması gereken her şeye karar verirsiniz. Senaryosu, planlaması ve story board’u tamamlanmış bir proje büyük bir ihtimalle tamamlanacaktır. Büyük animasyon firmaları story boardları oldukça detaylıdır ve genellikle amatör seslendirmede çalışmalara yol göstermesi için kullanılır.
3.Aşama: 3D Modelleme
3D Modelleme, tüm öğelerinin matematiksel temsili yoluyla nesnelerin ve karakterlerin oluşturulmasıdır. Küpler, küreler veya düzlemler gibi ilkel şekillerin ilkel bileşimleri, bir ağ oluşturmak için köşeler (sanal uzaydaki noktalar) kullanılarak oluşturulur. Bu noktalar bir 3D ızgaraya eşlenir ve 3 boyutlu nesnelere dönüştürülür.
Storyboard’lar ekip tarafından onaylandıktan sonra, sahne, ortam ve karakterleri oluşturma görevi başlar. Bu aşamaya “modelleme” denir.
Bu aşamada StoryBoard’da bulunan tüm hikayede ki varlıklar, 3D model olarak oluşturulur. Bu aşamada Zbrush, Maya, 3dsmax gibi 3d modelleme programları kullanılır.
Senaryonuz hazır, karakter sketchleriniz hazır, planlamanızı yaptınız ve şimdi bilgisayar üzerinde yaptıklarınızı oluşturma aşamasına geldiniz. Modelleme süreci 3d animasyon için detay derecenize göre değişken bir yapıya sahiptir. Karakterleriniz ve animasyonun gerçekleşeceği mekanların modellemesi, modellenen 3d objelerin renk ve dokulara göre giydirilmesi gibi detayları bu bölümde çözüme kavuşturmalısınız. Bu bölümde kullabilecek paralı parasız bir çok program bulunmaktadır.
4. Aşama: Malzeme ve Doku Kaplama
3D nesne oluşturulduktan sonra, varlıklar olması gereken malzemeler ve dokular ile kaplanır. Bu, bir karakter için cilt, giysi veya saç olabilir; bir araba veya makine için metal kaplama; bir ev veya bina için tuğla; bir hayvan için kürk, vb. materyallerdir. Stüdyo ortamında doku sanatçılarından oluşan ekipler sürecin bu aşamasında çalışırlar.
Bu bölümde doku sanatçıları kullanılan 3D Modelleme programları dışında Substance Painter, Marvelous Designer gibi programlardan faydalanabilirler.
Animasyon filminizde insan, hayvan ya da bitkilere benzeyen karakterlere ek olarak; araba, uçak gibi hareket eden objeler veya karaktere büründürülmüş nesneler olabilir.Misal, Cars animasyon filminde karakterler “araba” formundadır. Disney’in güzel ve çirkin hikayesinde yardımcı karakter “Şamdan” formundadır. Animasyon planlama sürecinde bu karakterlerinde düşünülüp farklı ihtiyaçlarına göre kemiklendirilmesi yapılmalıdır.
5.Aşama: Rigging & Skinning
Rigging, animasyonunuzun kaslı iskelet temelini oluşturur. Karakter donanımları, nesnenin inandırıcı bir şekilde hareket etmesini sağlayacak eklemler ve iskelet sisteminin oluşması anlamına gelir. Riggers Sanatçısı, iskeletleri bu aşamada oluşturur.
3D animasyon sürecinin en yıldırıcı ve sorunlu teknik süreci rigging ve skining denilen süreçlerdir. Ne kadar fazla detay o kadar muhtemel problem demektir. Son zamanlarda bu süreci sanatçılar için kolaylaştıran programlar çıkmasına rağmen script bilgisi olan uzmanlara ihtiyaç duyulur. Kemiklendirme yani rigging denilen süreç karakteri anime edebilmek için gereken kontroller bütünüdür. Bu karakter bir insan olabileceği gibi, böcek, yaratık, araba, uçakta olabilir. Animasyon sürecinin zorluğundan dolayı bu süreçte işi kolaylaştıracak tüm yöntemleri kullanılmalıdır.
Mevcut Catrig, Biped, gibi iç programlar kısıtlı imkanlar sunarken manual olarak yapılmış ihtiyaca yönelik kemiklendirmeler daha başarılı sonuç almayı sağlar. Eğer bir canlı karakter üzerinde çalışılıyorsa ağız, göz gibi etkileşimler için ayrıca bir yüz riglemesine girilmelidir.
Rigleme ile sıkıntılarınız bitmiyor, iskelet oluşturduktan sonra birde bunu ete büründürmek var ya, işte buda saç baş yoldurabilir. Skining / Ete Büründürme kısacası rigleme ile oluşturduğunuz kontrollerinin karakterinizde ki polygonlar ile eşleştirilmesidir. Kemikleme sürecinde oluşturulan tüm kontroller bu süreçte karakteriniz ile birlikte anatomik yada mekanik yapı bozulmadan senkronize olarak hareket etmelidir. Karakterinizin polygon sayısı, vertex sayısı, anatomik doğruluğu vb. bir çok etmen bu sürecin süresini ve animasyonda ki kaliteyi belirleyecektir.
Kemiğe ve ete büründürülen karakterinizin program içi kontrollerini de atadıktan sonra bir sonraki aşamaya geçebilirsiniz.
6.Aşama: Animasyon Oluşturma-Ön seslendirme
Artık 3D karakterinizi ve çevre varlıklarınızı sıfırdan oluşturduğunuza göre, onları canlandırabilirsiniz. Burası, senaryoyu gerçekleştirmek için tam film şeridinin canlandırıldığı yerdir.
Genelde bu süreç için animasyon alanında bir endüstri standardı haline gelen Autodesk Maya kullanılır.
Planlama yaparken hatırlarsanız sesli story board’tan bahsetmiştik. İşte planlama aşamasında amatör olarak sesli story board çalışması yaptıysanız görece olarak bu aşamada daha rahat geçireceksiniz. Genel olarak seslendirme animasyon sürecinden sonrada eklenebilir fakat konuşan bir nesne veya canlı aktörünüz var ise senaryoda hazırladığınız scriptlere göre sesleri almanızda fayda vardır. Çünkü animasyon sürecinde yüz mimiklerini karakterinize ekleyeceksiniz.
Bir karakteri ve objeyi anime etmek yani hareketlendirmek uzun bir gözlem ve özveri gerektirir. Bu süreçte planını yaptığınız animasyon filminize hayat verdiğiniz aşamadır.
3D animasyon’da bu süreci diğer animasyon türlerine göre daha hızlı tamamlayabilirsiniz. Bir çok paket program otomatik hareket listesi, yürüme, koşma gibi temel kavramları hazır olarak sunmaktadır.
7.Aşama: Aydınlatma
Aydınlatma, 3D Dünyasında, gerçek hayatta olduğu kadar önemlidir. Aydınlatma (dokular, kamera açısı vb. ile birlikte) bir sahnenin canlanma potansiyeline sahip olduğu yerdir. Yanlış kullanıldığında ışık bir sahneyi bozabilir, nesnelerin sert veya düz görünmesine neden olabilir ve tüm zor işleri yok edebilir. Ancak ustalıkla uygulanan aydınlatma, bir sahneyi inandırıcı hale getirebilir veya amaç gerçekçilikse (malzemeler ve dokuyla birlikte), gerçek hayattan neredeyse ayırt edilemez bir sahne yaratılabilir.
3D’de ışıklar, gerçek dünyada olduğu gibi gerçekte var olmazlar. 3D’deki ışıklar, aydınlatmanın gerçek hayatta nasıl çalıştığını simüle etmek için tasarlanmış nesnelerdir, ancak istediğiniz sonuçları elde etmek için yalnızca ışıklara değil, malzemelere de bir dizi ayar uygulamanız gerekir.
8.Aşama: Kamera Açıları ve Teknikleri
İyi kamera açıları ve teknikleri, iyi bir sinematografi ile kötü olanlar arasındaki farkı yaratır.
3D’de, gerçek dünyanın aksine, fiziksel sınırlamalar yoktur. Kameranın sizi bir insan vücudunun kan damarlarında bir yolculuğa çıkardığı bir sahne oluşturabilir veya sahnelerinizde gökyüzündeki göz olmak için, imkansız perspektifler oluşturmak, yakınlaştırmak ve kaydırmak için kullanılabilir.
İlk olarak, 3D kameralar ile gerçek hayattaki kameralar arasındaki bazı farklılıklara bakmakta fayda var. 3D’de gerçek hayattan farklı olarak lense, odaklama kontrollerine, filme, diyaframa vs. ihtiyaç yoktur. Tüm bu fonksiyonlar yazılım üzerinden kontrol edilir. 3D’de, bir veya daha fazla kamera oluşturabilir, bunları 3D alanda tam olarak istediğiniz gibi konumlandırabilir ve odak uzaklığını, alan derinliğini taklit etmek için ilgili yazılım ayarlarını kullanabilirsiniz.
Ayrıca yazılım kameralarında boyut veya ağırlık kısıtlaması yoktur. Bir kamerayı herhangi bir yere ve hatta en küçük nesnelerin içine taşıyabilirsiniz. Ayrıca, alan derinliğini değiştirirken bir sahneye yakınlaştırma gibi birkaç işlemin aynı anda gerçekleşmesi için kameraları canlandırabilirsiniz. 3D olarak bir kamera oluşturduğunuzda, bir görünüm seçip o görünüme kameraya atayabilirsiniz, yani sahneyi kameranın perspektifinden görebilirsiniz.
9.Aşama: Rendering
Rendering, bir grafik işleme birimi (GPU) veya bir CPU aracılığıyla sahnelerinizin gerçek zamanlı görüntülerinin oluşması için yapılan işlemdir. Bu, temelde tam bir animasyon dizisi çıkaracak olan yazılıma oluşturma denklemini girerek yapılır. Bu işlem sırasında ışık, gölgeleme, doku eşleme, gölgeler, yansıma, yarı saydamlık, alan derinliği, hareket bulanıklığı vb. unsurlar animasyonunuz ile birleştirilerek tüm filmin kare kare ortaya çıktığı bölümdür.
Bir görüntüyü işlemek, tipik olarak 3D üretim hattındaki son adımdır (ancak genel üretim hattındaki son adım değildir) ve belki de en önemli kısımdır. Model oluşturmaya ve onları canlandırmaya daha fazla odaklanan yeni başlayanlar tarafından genellikle gözden kaçırılan veya göz ardı edilen bir adımdır.
Genelde bu işlem bilgisayarınızın gücüne bağlı olarak çok uzun zaman alabilir. Pixar bu işlem adımı için bir render farm (render çiftliği) kurdu. Bir Render farm, bilgisayar tarafından oluşturulan görüntülerin (CGI) hesaplanmasında uzmanlaşmış bir bilgisayar sistemi/veri merkezidir. Esas olarak filmler, görsel efektler ve mimari görselleştirmeler oluşturmak için kullanılır.
Işıklandırma ve fiziksel hesaplamalar ile görüntünün yakalanması render sürecidir. Sahnenizin detayına ve kalitesine göre süresi uzayacaktır. 2.5 dakika uzunluğunda saniyede 30 kare görüntüleyen bir animasyon filmi 4500 kare render demektir. Ortalama tek bir makinada render aldığınız var sayarsak ve ortalama bir kalite ve ölçüde 2 dk tek kare render süresi olan bir film 150 saat boyunca render almalıdır. Bunu kolaylamak için Render Farm’lar tahsis edilmiştir. Paralı olan bu hizmetler firmanın büyüklüğüne göre 20-30-150 işlemci gücünü birleştirerek render sürecini kısaltma amacındadır. Bu süreçte hayal kırıklığı yaşamamak için sahnelerinizde belirli bölgelerinde render almayı unutmayın.
10. Aşama: Kompozisyon ve VFX
Renderler, düzenlemek, rötuş yapmak ve özel efektler eklemek için birleştirme programlarına getirilir.
Son animasyonu oluşturmak için birden çok Render çıktısının birleştirilmesi gerekir, buna birleştirme yani kompozisyon adı verilir. Tek bir görüntüye veya bir dizi görüntüye katman eklemeyi içeren aydınlatma, gölgeleme, renkler vb. gibi öğeleri iyileştirme işlemidir.
Görsel efektler, birleştirme ile aynı şekilde eklenir. Sahneleri ve karakterleri geliştiren illüzyonlar ve görsel hileler, ayrı işlemeler olarak eklenir ve bir birleştirme programı kullanılarak mevcut animasyona eklenir.
Bu aşamada genelde görsel efekt için Houdini, kompozisyon için ise Foundry Nuke, Davinci Resolve, After Effects gibi programlar kullanılır.
11.Aşama: Müzik ve Foley
Animasyonun tüm ses öğeleri bir ses stüdyosunda oluşturulur. Bu, müziğin kaydını, animasyon için gerekli tüm müzik unsurlarını ve süslemeleri içerir. Müzik, görsellere eşlik edecek ve onu tamamlayacak şekilde animasyona eklenir.
Animasyon yapımında Foley, ses kalitesini artırmak için post prodüksiyonda filmlere, videolara ve diğer medyalara eklenen günlük ses efektlerinin yeniden üretilmesidir. Adını ses efektleri sanatçısı Jack Foley’den alan bu yeniden üretilmiş sesler, giysilerin hışırtısından ve ayak seslerinden gıcırtılı kapılara ve cam kırılmalarına kadar her şey olabilir.
Foley sesleri, filmin işitsel deneyimini geliştirmek için kullanılır. Foley ayrıca, film setinde yakalanan, aşırı uçan uçaklar veya geçen trafik gibi istenmeyen sesleri kapatmak için de kullanılabilir.
12.Aşama: Düzenleme
Animasyon kesin bir film şeridine alınmış olsa da, sahneleri kesmek ve son ses düzenlemesini yapmak için bir düzenlemeye ihtiyacı vardır. Görsel efektler, renk rötuşları gibi son düzenlemeleri yapın. Müziklerinizi ekleyin. Bu aşamada istemiş olduğunuz detay ve efekt yoğunluğuna göre değişiklik gösterebilir. Diğer süreçlere göre görece daha hızlı tamamlayabileceğiniz bir süreçtir. Tabi ki kalite ve istekler arttıkça gereken bilgi birikimde artmaktadır. After Effects, Nuke gibi programlar bu süreçte sizlere yardımcı olacaktır.
13.Aşama: Nihai Çıktı
Her şeyin bittiği yer burası! Burası, her şeyin senkronize olduğundan emin olmak için birleştirilmiş renderların, müziğin ve foley’in derlendiği ve düzenlendiği yerdir. Her şey tatmin ediciyse, derlenen ürün, yayın standartlarına uygun birçok formattan biri olarak dışa aktarılır ve yayınlanır.
SONUÇ
2D animasyonlar her yerde: TV ekranlarında, internette, sinemalarda ve hatta caddelerdeki billboard’larda. Üretim kolaylığı açısından tercih edilmelidir. 3D yapımlar için piyasada profesyonel destek sıkıntısı söz konusudur. Eleman yetiştirme bu konuda önem arzetmektedir. Sanatçılar genelde oyun piyasasına dağılmışlardır. Yapılan işlerde birbirine benzer, durağan tiplemelere-sahnelere sebep olmaktadır.
Üretim aşamasında elde edilen çizimler çocuk edebiyatı için, çizgi romanlar için hatta oyunlar için kullanılabilir.
Başlangıç için beş kişilik ekiple (Süper Vizör, Animatör, Ara ressam, Backraoundçu ve Boyacıya) projeye başlanabilinir.
FEHMİ DEMİRBAĞ
13 Ekim 2024 Pazar
12 Ekim 2024 Cumartesi
11 Ekim 2024 Cuma
10 Ekim 2024 Perşembe
9 Ekim 2024 Çarşamba
8 Ekim 2024 Salı
7 Ekim 2024 Pazartesi
6 Ekim 2024 Pazar
5 Ekim 2024 Cumartesi
3 Ekim 2024 Perşembe
2 Ekim 2024 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)