19 Aralık 2024 Perşembe

Komiser Fehmi ve Karolin: Ölümsüzlerin Tarikatı HİKAYE 3

1. Bölüm: Gölgenin İçinden Gelen Çağrı İstanbul'un akşam trafiğinde boğucu bir gün sona ererken, Komiser Fehmi, Karaköy'deki tarihi bir binada yer alan emniyet müdürlüğünde son işlerini toparlıyordu. Sokak lambalarının titrek ışığında gölgeler uzanırken, telefonuna gelen bir bildirim gözlerini ekrana kilitledi. Karolin'den gelen uyarı mesajı, onun sakin geçen gününü altüst edecek türdendi: "Seldec Kostnice'de hareketlenme var. Ölümsüzler yine sahnede." Karolin, Fehmi'nin yıllardır birlikte çalıştığı, yapay zeka tabanlı bir istihbarat sistemiydi. Ancak sıradan bir yazılımdan çok daha öteydi. Karolin, Fehmi'nin en güvendiği yardımcısı, bir dost gibiydi. Karolin’in mesajına eklenen detaylar oldukça ürkütücüydü. Çek Cumhuriyeti’nde yer alan ünlü İskelet Kilisesi Seldec Kostnice'de artan garip olaylar, Kadim İnançlar Birliği adındaki uluslararası bir vakfı işaret ediyordu. Bu vakfın, adı çok az bilinen ama geçmişi kanlı olaylarla dolu bir tarikat olan "Ölümsüzler" ile bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştı. Fehmi, mesajı incelerken Karolin'den bir sesli uyarı daha geldi: "Fehmi, şifrelenmiş belgeleri deşifre ettim. Kadim İnançlar Birliği'nin bir sonraki büyük toplantısının Türkiye’de, Tokat’ta olacağına dair kesin kanıtlar buldum. Seldec'teki hareketlenme, asıl ritüel öncesi bir dikkat dağıtma operasyonu olabilir." Bu sırada, Fehmi’nin masasında başka bir dosya dikkat çekiyordu. Dosyanın üzerinde "Mr. Nosam" ismi yazıyordu. Nosam, uluslararası bir dolandırıcı ve karanlık operasyonların gölgesinde saklanan bir adamdı. Fehmi, bu isimle birkaç yıl önce Avrupa'da bir davada karşılaşmıştı. Nosam, Kadim İnançlar Birliği’nin gölgelerdeki liderlerinden biri olarak bilinirdi ve her zaman insanlığı tehlikeye atan planların bir parçası olmuştu. Fehmi’nin aklında hala onunla ilgili çözülmemiş birçok soru vardı. Telefon çaldığında Fehmi'nin aklı karışmıştı. Arayan, Mr. Nosam'dı. "Merhaba Fehmi, yine eski dostların oyunlarına karışmışsın gibi görünüyor," dedi Nosam, sakin ama tehditkar bir sesle. "Seldec’teki olayları biliyorum ve bir süredir takip ediyorum. Ancak Tokat'ta işler daha da ilginç olacak. Sana bir teklifim var, ama kararını çabuk ver. Zaman daralıyor." Fehmi, Nosam’ın bu ani iletişimini bir tuzak olarak değerlendirdi. "Beni arama sebebin ne, Nosam? Bu kez hangi çılgınlığın peşindesin?" diye karşılık verdi. Ancak Nosam cevap vermeden telefonu kapattı. Karolin, bu konuşmanın ardından Fehmi’yi uyardı: "Nosam’ın bu olaylarda aktif bir rol oynadığı açık. Onunla işbirliği yapma girişimleri sadece planlarını hızlandırmasına yardımcı olabilir. Ancak hareketlerini takip edebilir ve zayıf noktalarını ortaya çıkarabiliriz." Fehmi, Nosam’ın kendisiyle birebir iletişim kurmasından rahatsızdı. Onun planlarını çözmek ve bu sefer tamamen etkisiz hale getirmek için hazırlandı. Karolin, bir sonraki uyarısını verdi: "Tokat’ta terk edilmiş bir Ermeni Kilisesi üzerinde yoğun bir enerji tespit ettim. Ayrıca o bölgedeki tarihi kayıtlar, kilisenin eski bir Hitit mezarlığının üzerine inşa edildiğini gösteriyor. Ölümsüzler Tarikatı, bu bölgeyi boşuna seçmemiş olabilir." Fehmi, İstanbul’un karanlık sokaklarından Tokat’ın gizemli geçmişine doğru yola çıkarken, aklında Nosam’ın karanlık gölgesi vardı. Bu sefer karşısındaki düşman, yalnızca insanlık tarihinin karanlık sırlarını değil, aynı zamanda kendi derin stratejik zekasını da kullanıyordu. Fehmi, bu savaşı kazanmanın hiç olmadığı kadar zor olacağının farkındaydı. *** 2. Bölüm: Dostların Yolculuğu Tokat’ın serin rüzgârları geceyi örterken, terk edilmiş Ermeni Kilisesi’nin silueti karanlıkta belirmişti. Kilise, yüksek tepelerin arasında, zamanın unuttuğu bir yer gibi sessiz ve ürkütücü duruyordu. Komiser Fehmi, Karolin’in gönderdiği verilerle bu yapının önemini kavramıştı. Ancak kiliseye ulaşmadan önce, Hatay’dan gelen iki ziyaretçi, olayların merkezinde yer almaya başlamıştı. İmam Selim ve Papaz Agop, yıllardır dostluklarıyla tanınan iki isimdi. Farklı inançlardan gelmelerine rağmen, köklü arkadaşlıkları onları birleştirmişti. Selim, tarih ve arkeolojiye olan ilgisiyle bilinirken, Agop kiliselerin ve manastırların sırlarına vakıf bir araştırmacıydı. Bu iki dost, Tokat’taki kilisenin geçmişine dair duydukları hikâyelerin ardından, oraya gitmeye karar verdiler. Ancak bu kararın sonuçlarının, yalnızca kendileri için değil, dünya için de büyük bir öneme sahip olacağını bilmiyorlardı. Kiliseye vardıklarında, giriş kapısında onları yaşlı bir çift karşıladı. Sanki uzun zamandır kendilerini bekliyorlarmış gibi bir tavır sergiliyorlardı. Yaşlı adam, çatallı sesiyle konuştu: “Bu topraklar, sırlarını açığa çıkarmayı sevenlere mezar olmuştur. Buraya geldiğinizi kimse bilmemeli.” Selim ve Agop, bu sözleri önemsememeye çalıştı, ancak kilisenin içine adım attıklarında garip bir huzursuzluk hissettiler. Kilise, dışarıdan terk edilmiş gibi görünse de içeride bir hayat belirtisi vardı. Zemin taşlarının arasında zamanla yosun tutmuş izler, duvarlarda ise silik Hitit sembolleri görülüyordu. Ancak en garip olanı, içeride toplanmış olan 40 kadar çocuktan oluşan bir grubun sessizliğiydi. Çocuklar, sanki bir hipnoz halindeymiş gibi, ne konuşuyor ne de hareket ediyorlardı. Papaz Agop, bu sahneyi gördüğünde şaşkınlığını gizleyemedi: “Bu çocuklar burada ne yapıyor? Neden bu kadar sessizler?” Yaşlı kadın, ince bir sesle cevap verdi: “Onlar bekliyor. Ritüelin tamamlanması için zaman gerekiyor.” Bu sözler Selim’in içini ürpertiyle doldurdu. Ne tür bir ritüel olabilirdi bu? Çocuklar nasıl bir amacın parçasıydı? Karolin’in gönderdiği verilerde bahsedilen tarikatın, bu çocukları birer araç olarak kullanabileceği ihtimali Selim ve Agop’un aklında dolaşmaya başladı. Bu sırada, Komiser Fehmi İstanbul’dan yola çıkmış, Karolin’in rehberliğinde Tokat’a doğru ilerliyordu. Araçtaki sessizliği Karolin’in sesi bozdu: “Fehmi, kiliseye ulaşan bazı uydu görüntülerini analiz ettim. Çevrede normalin üzerinde elektromanyetik aktivite var. Ayrıca bu gece burada bir ayin yapılacağına dair kuvvetli sinyaller var.” Fehmi’nin kaşları çatıldı. “Ne tür bir ayin olabilir bu, Karolin? Ölümsüzler bu kadar açık bir şekilde hareket edemez.” Karolin, hızlıca cevapladı: “Bu ayin, Hitit ritüellerine dayanıyor olabilir. Kilisenin bulunduğu alanın, eski bir Hitit mezarlığı üzerine kurulu olduğu biliniyor. Bu, onların sembollerini ve inançlarını yeniden canlandırmak için ideal bir nokta.” Fehmi, Tokat’a vardığında, Selim ve Agop’un izini buldu. Ancak kilisenin içine girdiğinde, yaşlı çift ve çocuklar çoktan kaybolmuştu. Sadece zeminde kazınmış bir sembol kalmıştı. Karolin, bu sembolü analiz ederek sonuç verdi: “Bu sembol, eski bir Hitit tanrısı olan Telipinu’ya ait. Kayıp tanrı efsanesine göre, Telipinu kaybolduğunda dünyada kaos başlamıştı. Ölümsüzler, bu tanrının enerjisini çağırmaya çalışıyor olabilir.” Fehmi, bu ritüelin yalnızca bir tarikatın sapkınlığı olmadığını, aynı zamanda çok daha büyük bir tehdidin başlangıcı olduğunu anlamıştı. Selim ve Agop’un ise nerede olduğunu bilmeden, kilisenin karanlık sırrını çözmek için bir adım daha atmaya karar verdi. Ancak bu adım, onu daha da tehlikeli bir gölgeye doğru çekecekti. *** 3. Bölüm: Kapının Altındaki Sırlar Tokat’ın loş ışıkları altında, Fehmi karanlığa karışan bir sessizliğin içinde kiliseye doğru ilerliyordu. Geçmişin hayaletlerini hatırlatan bu taş bina, hikayelerinde duyduğu hiçbir yere benzemiyordu. Dış cephesindeki çatlaklar, yüzyıllar boyunca saklanan sırların ağırlığını taşıyor gibiydi. Kapıya vardığında, bir an tereddüt etti. Karolin’in sakin sesi, düşüncelerini böldü: "Fehmi, içeride yüksek düzeyde enerji dalgalanmaları tespit ediyorum. Bu, sıradan bir terk edilmiş yapı değil." Fehmi, el fenerini çıkarıp kapıyı zorladı. Ağır tahta kapı, gıcırdayarak açıldığında içeriden gelen soğuk hava dalgası tüylerini diken diken etti. Kilisenin içinde, eski ahşap sıralar ve çatıda asılı duran kırık avizeler görülüyordu. Ancak gözüne çarpan şey, zemindeki Hitit sembolleriydi. Karolin, bunları hemen tanımladı: "Bu semboller, eski çağlarda kurban ritüelleri için kullanılmış. Fehmi, bu yerin tarihi düşündüğümüzden daha karanlık olabilir." Kiliseyi araştırmaya başladığında, yerde bir kapak fark etti. Paslı halkayı çektiğinde alttan eski bir tünel ortaya çıktı. Fehmi, durumu değerlendirirken Karolin, "Bu tüneller Hitit mezarlığına gidiyor olabilir. Tarikat üyeleri burada olmalı," diye uyardı. Kararını verip aşağı indi. Tünel dar ve nemliydi. Duvardaki semboller daha netleşiyor, üzerlerinde eski kan izleri olduğu anlaşılıyordu. Tünelin derinliklerine indikçe garip fısıltılar duyulmaya başladı. Fısıltılar, insan sesine benziyor ancak kelimeleri anlaşılamıyordu. Bir noktada, Fehmi’nin el feneri bir anda söndü. Karanlık, çevresini bir battaniye gibi sardı. Karolin’in sesi yeniden belirdi: "Elektronik cihazların çalışmasını engelleyen bir manyetik alan var. Dikkatli ol." Bir süre karanlıkta ilerledikten sonra Fehmi, ileride hafif bir ışık gördü. Işığa yaklaştığında geniş bir odaya ulaştı. Odanın ortasında, taş bir masa ve çevresinde mumlarla oluşturulmuş bir daire vardı. Masanın üzerinde, eski Hititçe yazılmış bir metin dikkatini çekti. Karolin, metni hızlıca tarayıp çevirdi: "Bu bir ritüel talimatı. 40 ruhu çağırma ritüeli… Bu odada bir şeyler olmuş, Fehmi." Tam o anda, bir gölge hareket etti. Fehmi, tabancasını çekip karanlığa doğrulttu. Ancak gölge hızla kayboldu. Ardından bir kahkaha duyuldu; soğuk, insanı rahatsız eden bir kahkaha. Karolin’in sesi keskin bir şekilde geldi: "Fehmi, tünelde yalnız değilsin. Gölgeler seni izliyor." Fehmi, odayı hızla taramaya başladı. Ancak gölgeler, sanki karanlığın bir parçasıymış gibi görünüyordu. Ansızın arkasında bir hareket hissetti ve döndüğünde bir figürle karşılaştı. Yüzü kapalı, siyah cüppeli biri, elinde bir hançer tutuyordu. Figür, bir anda saldırıya geçti. Fehmi, hamleyi savuşturup figürü etkisiz hale getirmeye çalıştı. Ancak saldırgan, bir gölge gibi kayboldu. "Bu insanlar tarikat üyeleri olmalı," diye düşündü Fehmi. Karolin, "Bu bölge, enerjiyi yoğunlaştırmak için tasarlanmış bir merkez olabilir. Tünelin daha derinlerine inmelisin," dedi. Fehmi, ileriye doğru ilerlerken tünelin duvarlarından gelen fısıltılar artmaya başladı. Bu sesler, 40 ruhun çığlığı gibi kulaklarını dolduruyordu. Tünelin sonunda, büyük bir kapıya ulaştı. Kapının üzerinde, Hitit tanrılarının betimlendiği korkutucu heykeller vardı. Karolin, "Bu kapı, ritüelin son aşamasının yapılacağı yere açılıyor olabilir. Ancak dikkatli ol, Fehmi. Burası, tarikatın merkez noktası olabilir," diye uyardı. Fehmi, kapıyı açmadan önce derin bir nefes aldı. İçeri adım attığında neyle karşılaşacağını bilmiyordu, ancak insanlık için bu karanlık tarikatı durdurmaya kararlıydı. Kapının ardında onu bekleyen şeyin, hayal edebileceğinden daha büyük bir korku olduğunu hissediyordu. *** 4. Bölüm: 40 Ruhun Çığlığı Fehmi, tünelin sonunda ulaştığı odanın soğuk ve ağır havasıyla yüzleşirken, karanlığın içinden bir çığlık yankılandı. Ses, o kadar derindi ki, sanki tünelin duvarlarından yankılanıyor ve her yöne yayılıyordu. Karolin’in sesi tekrar belirdi: "Bu çığlıklar, enerji dalgalanmalarıyla bağlantılı. Fehmi, dikkatli ol; tarikat üyeleri yakında olabilir." Fehmi, adımlarını yavaşlatarak büyük kapının ötesine geçti. İçeri girdiğinde, loş ışıklarla aydınlatılmış büyük bir salon gördü. Tavanın ortasında devasa bir Hitit sembolü asılıydı ve bu sembolden aşağıya doğru sarkan zincirlerde, insan vücutları görülüyordu. Fehmi, kurban edilmiş insanların bedenlerini görünce derin bir nefes aldı. Karolin, "Bu, 40 ruh ritüeli için yapılmış bir hazırlık. Ruhları çağırmak için kurbanlar gerekli," dedi. Tam o anda, arkasından hızlı bir hareket duydu. Döndüğünde, elinde hançer tutan bir tarikat üyesi ona saldırmaya çalışıyordu. Fehmi, refleksle tabancasını çekip saldırganı etkisiz hale getirdi. Ancak yere düşen tarikat üyesinin kanı, zemindeki Hitit sembollerine yayıldığında, semboller parlamaya başladı. Karolin, "Fehmi, bu bir tetikleyici! Kan, ritüelin bir aşamasını başlattı," diye uyardı. Salonun duvarlarından bir anda gölgeler belirerek şekil almaya başladı. Bu gölgeler, insan figürlerine dönüştü ve korkutucu bir şekilde Fehmi’ye doğru ilerlemeye başladı. Tabancasını ateşledi, ancak gölgeler fiziksel saldırılardan etkilenmiyor gibiydi. Karolin, "Bu gölgeler, çağrılmış ruhlar olabilir. Fiziksel müdahaleler işe yaramaz," dedi. Fehmi, geri çekilerek bir çıkış yolu aradı. Ancak salonun ortasındaki Hitit sembolü, gitgide daha parlak hale geliyor ve odayı yoğun bir enerjiyle dolduruyordu. Ansızın, salonun kapılarından bir grup tarikat üyesi içeri girdi. Ellerinde ritüel eşyaları ve büyük bir kazan taşıyorlardı. Liderleri, yüzü maskeyle kapalı bir figür, yüksek bir platforma çıkarak konuşmaya başladı: "Bugün, tanrıların ölümsüzlüğüne hizmet edecek olan ruhları çağırıyoruz!" Fehmi, bu fırsatı değerlendirerek maskeli lidere doğru ilerledi. Ancak tam o sırada, gölgeler saldırıya geçti ve onu durdurmaya çalıştı. Fehmi, hızla bir masanın arkasına sığınarak Karolin’e seslendi: "Bu durumu nasıl durdurabiliriz?" Karolin, hızlıca yanıtladı: "Tavanın ortasındaki sembol, enerjiyi topluyor. Eğer onu yok edebilirsen, ritüel çöker! Ama hızlı olmalısın." Fehmi, masanın üzerindeki bir lambayı fırlatarak gölgeleri oyaladı ve tavanın ortasındaki sembole doğru tırmanmaya başladı. Ancak tarikat üyeleri, onu fark edip saldırıya geçti. Fehmi, üstün bir çabayla sembole ulaştı ve kemerindeki çakıyı çıkararak sembolü kesmeye başladı. İlk darbede, sembolden çıkan enerji dalgası, tarikat üyelerini ve gölgeleri geriye savurdu. Sonunda sembol parçalandığında, salonun içindeki enerji bir anda kayboldu. Gölgeler yok oldu, tarikat üyeleri şaşkınlık içinde kaçışmaya başladı. Ancak Fehmi, liderin kaçmasına izin vermedi. Maskeyi çıkarıp liderin yüzünü görmek istediğinde karşılaştığı yüz, hayatını değiştirecek bir sırrı açığa çıkardı... *** 5. Bölüm: Ölümsüzlerin Planı Karolin, tarikatın Seldec Kostnice’deki toplantılarından elde ettiği bilgileri analiz ediyordu. Bir sonraki büyük adım, 21 Haziran gecesi Tokat’taki kilisenin avlusunda yapılacak bir ritüeldi. Bu ritüelin amacı, Hitit mitolojisindeki karanlık tanrılardan "Anu’nun Gölgesi"ni çağırarak tarikat liderlerine ölümsüzlük bahşetmekti. Karolin, bu bilgiyi Fehmi’ye aktardığında onun yüzünde kararlı bir ifade belirdi: "Bu planı yerle bir edeceğiz." Fehmi, Tokat’taki kilisenin çevresinde gizlice inceleme yapmaya başladı. Ancak, ilk gece korkunç bir keşif yaptı. Kilisenin avlusunda bir çukur bulunuyor ve çukurun içinde insan kemikleri dikkat çekiyordu. Kemiklerin arasında, taze kan izleri ve kurban edilmiş hayvan kalıntıları vardı. Bu görüntü, ritüelin hazırlıklarının başladığını doğruluyordu. Bir sonraki hamle, tarikata sızmaktı. Fehmi, Karolin’in yardımıyla bir tarikat üyesi gibi görünmek için gerekli bilgileri topladı. Onun için özel bir kimlik oluşturuldu: "Mithras’ın Çocuğu." Bu sahte kimlikle kiliseye sızmayı başardı. Ancak içeri girer girmez, tarikat üyelerinin sadakat testine tabi tutuldu. Fehmi’nin önüne, gözleri bağlı genç bir kadın getirildi. Liderlerinden biri, "Onun kanı, sadakatini ispatlayacak," dedi. Fehmi, soğukkanlı bir şekilde kadına zarar vermeden durumu kurtarmanın bir yolunu buldu. Elindeki hançeri yere fırlatarak, "Sadakat kalpten gelir, kanla değil," diye bağırdı. Bu, liderlerin ilgisini çekti, ancak şüphelerinin de artmasına neden oldu. Karolin, kilisenin etrafındaki enerji hareketliliğini izliyordu ve Fehmi’ye kritik bir bilgi aktardı: "Ritüelin başlamasına saatler kaldı. Çukurun derinliklerine inmeli ve oradaki sembolleri etkisiz hale getirmelisin." Fehmi, avlunun altındaki gizli bir geçitten aşağı indi. Geçit, tünellerle doluydu ve her köşesinde Hitit tanrılarına adanmış kabartmalar vardı. Tünelin sonundaki geniş bir salonda, tarikatın lideri Gabriel Loreck ve takipçileri, son hazırlıklarını yapıyordu. Ortada yanan bir ateş, çevresinde dönen figürler ve yankılanan ilahilerle atmosfer daha da ürkütücü hale geliyordu. Fehmi, bu esnada gizlice sembolleri bozmaya başladı. Ancak fark edilmesi uzun sürmedi. Tarikat üyelerinden biri, onun hareketlerini gördü ve bağırdı: "Hain!" Kaos bir anda patlak verdi. Fehmi, kendini savunmak için silahını çekti. O an, Gabriel Loreck’in sesi salonda yankılandı: "Kimse onu öldürmeyecek. O, tanrılarımız için bir kurban olacak!" Salondaki hava, sanki bir an için dondu. Fehmi, Gabriel’in gözlerine bakarak, "Beni kurban etmek istiyorsanız, önce bu ritüelin bitmeyeceğinden emin olun," dedi ve elindeki bir sembolü ateşe attı. Sembolün yanmasıyla birlikte, salonu sarsan bir enerji patlaması yaşandı. Gabriel’in yüzündeki ifade, öfke ve dehşetin birleşimiydi. Fehmi, bu kargaşa sırasında kaçmayı başardı, ancak bu, savaşın bittiği anlamına gelmiyordu. Ritüelin tamamen durdurulması için daha büyük bir adım atılması gerektiği açıktı. Karolin, "Son hamle için hazırlanmalısın. Zaman daralıyor," dedi. Fehmi, derin bir nefes alarak, "Bu işi bitireceğiz," diye karşılık verdi. *** 6. Bölüm: Ölümle Dans Fehmi’nin aklındaki tek şey, Gabriel Loreck’in kontrol ettiği tarikatı tamamen bitirmekti. Tokat’taki kilisenin altında, tünellerin daha derinlerine inmek için hazırlıklarını yaparken Karolin’den gelen haberler durumu daha da karmaşık hale getirdi. "Fehmi, enerji seviyesi inanılmaz derecede yükseliyor. Ritüelin başlamasına dakikalar kaldı," diye uyardı Karolin. Fehmi, elindeki haritayı kontrol ederek, tünelin en derin kısmına doğru ilerledi. Tünellerin karanlığı, fenerinin ışığını bile emiyor gibiydi. Her adımda karşısına çıkan Hitit sembolleri ve duvarlara kazınmış eski ritüel betimlemeleri, gördüğü en korkunç detaylarla doluydu. Tünelin bir noktasında, yerde kurumuş kanla çizilmiş bir çember gördü. Çemberin ortasında, eski bir Hitit maskesi ve hançer bırakılmıştı. Bir anda Karolin’in sesi yeniden duyuldu: "Fehmi, dikkatli ol! O maskenin ve hançerin enerjisi olağanüstü güçlü. Onlara dokunmamalısın." Tam o sırada, arkasında yankılanan ayak sesleri duydu. Fehmi, hızla dönerek silahını doğrulttu. Ancak gördüğü şey, yüzleri maskelerle kapatılmış dört tarikat üyesiydi. Ellerinde uzun hançerler ve ritüel için hazırlanmış kanla lekelenmiş giysiler vardı. Tarikat üyeleri, bir anda saldırıya geçti. Fehmi, onların hamlelerinden sıyrılarak ilkini yere indirdi. Ancak diğerleri daha da vahşice saldırmaya başladı. Kilisenin altında kıyasıya bir mücadele yaşanıyordu. Fehmi, tüm gücünü kullanarak birini etkisiz hale getirdiğinde, diğer ikisi onu köşeye sıkıştırdı. Tam o anda, Karolin’in sesi yeniden duyuldu: "Fehmi, sağ duvarda bir çıkış var. Kaçmalısın!" Fehmi, son bir güçle kendini saldırganların arasından sıyırarak duvardaki dar geçitten geçti. Geçit, onu büyük bir salona götürdü. Salonun ortasında devasa bir Hitit sunağı ve sunağın etrafında dönen tarikat üyeleri vardı. Gabriel Loreck, sunağın başında duruyor ve elindeki eski bir Hitit tabletiyle ilahiler okuyordu. Sunağın üzerinde, genç bir kadın bağlanmış ve kurban edilmek üzere hazırlanıyordu. Fehmi, bu duruma sessiz kalamayacağını biliyordu. Silahını çekerek, Gabriel’i hedef aldı. Ancak Gabriel, Fehmi’nin varlığını hissetmiş gibi hızla döndü ve gülümsedi: "Seni bekliyordum, Fehmi. Bu gece tanrılarımıza bir hediye sunacağız ve sen de şahit olacaksın!" Fehmi, Gabriel’i vurmak için tetiği çekti, ancak kurşunlar onu etkilemedi. Gabriel, ellerini kaldırarak, sunağın etrafındaki enerjiyi yoğunlaştırmaya başladı. Salonun havası ağırlaştı, mumların alevleri büyüdü ve duvarlardaki semboller parlamaya başladı. Karolin’in sesi bir kez daha geldi: "Fehmi, Gabriel fiziksel değil, enerjisel bir kalkan kullanıyor. Onu durdurmanın tek yolu, sunağı yok etmek!" Fehmi, Gabriel’in dikkatini dağıtmak için bir yana hareket ederek sunağa doğru yaklaştı. Ancak Gabriel, onun niyetini anlamış gibi hançerini kaldırdı ve "Kimse bizi durduramaz!" diye bağırdı. Fehmi, hızla sunağa ulaşıp elindeki meşaleyle sunağın üzerindeki sembolleri ateşe verdi. Sembollerin yanmasıyla birlikte, salonda devasa bir enerji patlaması oldu. Tarikat üyeleri çığlık atarak geri çekildi ve Gabriel, öfkeyle Fehmi’ye doğru atıldı. Ancak sunağın yok olmasıyla birlikte Gabriel’in gücü de azalmıştı. Fehmi, onu etkisiz hale getirerek salonu terk etti. Kiliseden çıktığında, güneşin ilk ışıkları Tokat’ın üzerinde parlıyordu. Fehmi, derin bir nefes alarak Karolin’e döndü: "Bu geceyi atlattık, ama savaş henüz bitmedi." Karolin, "Bu sadece bir başlangıç. Tarikatın diğer kollarını da durdurmalıyız," dedi. Fehmi, kararlılıkla başını salladı: "Ölümsüzlerin hiçbir planı başarıya ulaşmayacak. Bu savaşı kazanacağız." *** 8. Bölüm: Korkunun Zirvesi Kilisenin duvarlarından yankılanan ezoterik ilahiler, ortamı bir tedirginlik perdesiyle kaplamıştı. Fehmi, karanlığın içinde bir şeylerin hareket ettiğini hissediyordu; ritüel başlamıştı ve havada asılı duran korku, adeta elle tutulabilir bir yoğunluktaydı. Kilisenin her köşesinden, sanki antik çağların hayaletleri uyanmış gibi, görünmeyen bir güç dalgası yükseliyordu. Gabriel Loreck'in elleri, eski Hitit dualarını mırıldanırken, avuçlarının arasında bir enerji titremesi belirdi. Fehmi'nin gözleri bir an için yukarı kaydı. Yüksek kubbeye işlenmiş semboller, kadim bir düzenin şifrelerini taşıyordu. İşte o anda bir siluet, kubbenin gölgeleri arasında belirdi. Karolin’di bu. Sessiz ve kararlı adımlarla tavan arasına tırmanmış, Gabriel’in dikkatini çekmeden oradaki sembolleri incelemekteydi. Fehmi, Karolin'e dikkat çekmemek için zincirlerini bilerek hafifçe şıngırdattı. Gabriel, rahatsız bir şekilde başını Fehmi’ye çevirdi. "Ritüeli durdurmanın hiçbir yolu yok," diye mırıldandı Gabriel, gözlerinde delilik kıvılcımlarıyla. "Korku tanrılarının gücü, direnişin her türlüsünü ezer." O sırada Karolin, tavan arasındaki sembollerin içine işlenmiş küçük taş muskalardan birini çekip kopardı. Bu hareket, kilisenin içine aniden yayılan uğursuz bir enerjiyi serbest bıraktı. Gabriel’in mırıldanışları birden kesildi, gözleri irileşti. "Hayır!" diye haykırdı, sesinde korkuyla karışık bir öfke yankılanıyordu. Ritüelin ilk aşaması durmuştu. Ancak bu hamle, tarikat üyelerinin vahşiliğini tetikledi. Karolin’in varlığı fark edilmişti ve bir grup tarikat üyesi, karanlık gölgeler gibi hareket ederek hızla onun bulunduğu yere yöneldi. Fehmi, zincirlerinden kurtulmak için tüm gücüyle mücadele ederken, Karolin’in sesini duydu. “Fehmi! Onları yavaşlat! Bir çözüm bulacağım, ama biraz zamana ihtiyacım var!” Fehmi’nin gözleri, kilisenin bir köşesinde beliren kırmızı kumaşlı büyük bir şamdanı fark etti. Onu kullanarak dikkatleri dağıtabilirdi. Zincirlerini gevşetmek için vücudunu zorlarken, bir yandan da Gabriel'in gözleriyle yeniden karşılaştı. “Kaybolan papaz ve imam,” diye düşündü Fehmi bir an için. "Onların kaderi bu karanlık planın içinde gizli. Ama bu zincirlerden kurtulmazsam, Karolin de ben de birer kurban olacağız." Korkunun Zirvesi Kilisesi’nde, gerilimle harmanlanmış bir sessizlik aniden yerini çığlıklara, gölgelerin çatışmasına ve mistik bir kaosa bıraktı. Ritüelin tam olarak durup durmadığı belirsizdi, ancak Fehmi’nin içgüdüleri bir şeylerin henüz bitmediğini söylüyordu. Korkunun en büyük düşmanı, kararlılıktı. *** 9. Bölüm: Geçmişin Kanlı İzleri Fehmi, Gabriel’in öfkesi ve tarikat üyelerinin kaotik saldırıları arasında zincirlerinden kurtulmayı başardı. Kilisenin loş mahzenine inen bir geçit bulmuştu. Karolin’in yukarıdaki çabalarını düşündükçe, onun zaman kazanmak için verdiği mücadele Fehmi’ye daha da büyük bir güç verdi. Geçitten aşağıya inerken, taş duvarlardan yükselen soğuk, her adımda derisinin altına işleyen bir tedirginlik yaratıyordu. Mahzenin derinliklerinde, örümcek ağlarıyla kaplanmış bir masanın üzerinde yatan deri kaplı eski bir kitap gördü. Kitabın üzerinde Latince bir yazı dikkatini çekti: "Memoriae Carnis" (Etten Hatıralar). Fehmi, kitabın sayfalarını çevirdikçe gözleri, tarihin karanlık bir köşesinin canlandığını gördü. 1915 yılının bahar aylarında, Gabriel Loreck'in atalarının Anadolu’da gerçekleştirdiği bir ritüelin izleri, kilisenin köklerini oluşturmuştu. Eski Hitit tanrılarına yapılan çağrılar, bölgede bir dizi katliama ve insan kurbanlarına neden olmuştu. Bu katliamlar, tarikatın bugün hâlâ süregelen sapkın inancının temeliydi. Fehmi, kitabın bir sayfasında kendi soyadına rastladı: "Demirbağ." Sayfanın üzerindeki metinde, Loreck ailesinin Anadolu’da bir köyde yaşayan Demirbağ ailesini bu ritüellerin bir parçası olarak seçtiği yazıyordu. Ailesinin geçmişi, bu karanlık hikayede önemli bir düğüm noktasıydı. Fehmi’nin zihni, bir anda öfke ve şüpheyle doldu. Gabriel’in hedefinde olmasının sebebi, onun sadece bir dedektif değil, aynı zamanda geçmişte kurban edilmiş bir soydan gelmesiydi. O sırada Karolin, kilisenin yukarısında tarikatın daha karanlık bir sırrını keşfetti. Gabriel’in ritüeli tamamlamak için sadece fiziksel kurbanlar değil, geçmişte yaşanmış katliamlardan yükselen ruhların enerjisini de kullandığını fark etti. Karolin, bu enerjinin kilisenin tavanındaki sembolleri ve eski zincirleri harekete geçirerek, ritüelin son aşamasını başlattığını anladı. Kilisenin içi, bir anda geçmişte katledilen masumların hayaletleriyle doldu. Ruhlar, acı dolu çığlıklarıyla etrafta dolaşıyor, ritüelin yıkıcılığına katkıda bulunuyordu. Fehmi, elindeki eski kitabın son sayfasına geldiğinde bir haritayla karşılaştı. Haritada, kilisenin mahzeninden geçen ve doğrudan ritüelin çekirdeğine ulaşan gizli bir geçidin işaretli olduğunu gördü. Ancak haritanın kenarındaki notlar, geçidi açmanın yalnızca geçmişle yüzleşerek mümkün olduğunu belirtiyordu. "Geçmiş, seni yutabilir ya da seni özgürleştirebilir. Karar senindir." Fehmi derin bir nefes aldı. Gabriel’in inşa ettiği bu dehşet tapınağını yok etmek için geçmişle yüzleşmesi gerektiğini biliyordu. Karolin’in yukarıdaki çığlığı bir an için dikkatini çekti. Aceleyle geçide doğru ilerledi. Korkunun gölgesinde, Fehmi artık sadece bir dedektif değil, geçmişin adaletini sağlamak için savaşan bir miras taşıyıcısıydı. Ancak bu savaş, onun iradesinin sınırlarını sonuna kadar zorlayacaktı. *** 10. Bölüm: Tünellerdeki Son Hamle Fehmi, tünellerin içinde ilerlerken eski taş duvarlardan yayılan tuhaf bir uğultu duymaya başladı. Bu ses, yalnızca fiziksel bir yankı değil, adeta geçmişin ve korkunun ete kemiğe bürünmüş haliydi. Karolin’in verdiği harita sayesinde, ritüelin gerçekleşeceği geniş avlunun yerini bulmuştu. Ancak avluya doğru yaklaştıkça, her adımda ağırlaşan bir karanlık enerjiyi hissediyordu. Bu, sıradan bir kötülük değildi. Gabriel Loreck’in ve tarikatının çağırdığı bu güç, gerçeklikten kopmuş, başka bir boyuta ait bir şeydi. Karolin, kilisenin üst katlarından bir giriş bulmuş ve Fehmi’ye tünellerden ilerlemesini işaret etmişti. Ancak, onun da bildiği bir gerçek vardı: Bu mücadelede tek başına ilerlemek, Fehmi için tehlikeli bir kumardı. Fehmi’nin zihninde Karolin’in uyarısı yankılandı: “Eğer bir şey olursa, yalnızca gücün değil, zekânla da hareket et. Ritüelin asıl merkezi avlunun altındaki gizli odada. Onları oyalayacağım, ama dikkatli ol.” Tünelin sonunda, ritüelin kalbinin attığı avluya ulaştı. Eski sütunlarla çevrili geniş alanda tarikat üyeleri toplanmıştı. Gabriel Loreck, bir sunağın önünde durmuş, elindeki kan kırmızı bir kadehi havaya kaldırıyordu. Çevresinde toplanan tarikat üyeleri, ilkel dillerde mırıldanıyor, dualarını ritüelin karanlık güçlerine sunuyorlardı. Gabriel’in sesi avluda yankılandı: "Bu gece, tanrılarımızın önünde geçmişin kehanetlerini tamamlıyoruz! İnsanlığın korkusu ve kanıyla ölümsüzlüğün kapısını açacağız!" Fehmi, kalabalığın arasından Gabriel’i izlerken, eski kitabın sayfalarını hatırladı. Gabriel’in ritüeli tamamlamak için ihtiyaç duyduğu şey, geçmişin hatıralarını ve kaybolmuş masum ruhların acılarını birleştirmekti. Bu da yalnızca ritüelin son aşamasında, ruhların toplandığı bir enerji patlamasıyla mümkün olabilirdi. Tam o sırada Karolin’in sesi kulağına geldi. Küçük bir telsiz üzerinden, sakin ama gergin bir tonla konuşuyordu: “Fehmi, dikkatli ol. Tünelin arka tarafında küçük bir kapı var. Oradan sunağın altına geçiş yapabilirsin. Ama acele etmelisin. Enerji seviyesi yükseliyor, ve onların elinde bu ritüeli tamamlamak için başka bir şey var…” Karolin’in sözleri yarıda kesildi. Fehmi, telsizden boğuk bir çığlık duydu. Derin bir nefes aldı ve kararlılıkla arka kapıya yöneldi. Tünellerin içindeki dar geçitlerden sürünerek ilerledi. Bu sırada avludan gelen Gabriel’in sesi tekrar yükseldi: “Bu son aşama. Tanrıların huzurunda, korkunun efendilerini çağıracağız!” Fehmi, sunağın altındaki gizli odaya vardığında, tüyler ürpertici bir manzara ile karşılaştı. Büyük bir taş platformun üzerinde, esir alınmış masum insanlar zincirlenmişti. Bunlar, kaybolan papaz ve imamın da aralarında olduğu kişilerdi. Hepsi bilinçsizdi, ama taş platformun üzerine çizilmiş semboller ve üzerlerinde dolaşan koyu kırmızı bir enerji, onların Gabriel’in planının son kurbanları olduğunu açıkça gösteriyordu. O sırada avluda korkunç bir enerji patlaması yaşandı. Gabriel, elindeki kadehten bir damla kanı sunağa dökmüş ve ritüelin karanlık enerjisi havada dalgalanmaya başlamıştı. Fehmi’nin aklı hızla çalışıyordu. Gabriel’i durdurmak için elindeki her türlü fırsatı değerlendirmek zorundaydı. Ancak işler daha da karmaşık hale geldi. Tünellerin derinliklerinden gelen bir gölge, Fehmi’nin dikkatini dağıttı. Bu, tarikat üyelerinden birinin ruhunun karanlık enerjiler tarafından ele geçirilmiş haliydi. Bu gölge, Fehmi’ye doğru ilerliyordu ve normal bir insanın gücünün çok ötesinde bir tehdit oluşturuyordu. Fehmi, aniden zihninde eski bir anıyı hatırladı: Dedesi, eski Hitit ritüellerine karşı kullanılan bir sembolün öneminden bahsetmişti. Bu sembol, karanlık enerjileri kırabilirdi. Eline aldığı bir taş parçasıyla, sunağın altındaki bir sembolü hızla yeniden çizdi. Taşın üzerinden geçen semboller, parlak bir ışıkla aydınlandı ve gölge, bir çığlık atarak dağıldı. Ancak bu sadece başlangıçtı. Fehmi, Gabriel’i durdurmak için sunağa doğru ilerledi. Karolin, avlunun yukarısından bir halat sarkıtarak Fehmi’ye bir çıkış yolu hazırlamıştı. Fehmi, tünellerde karşılaştığı karanlık enerjinin etkisinden sıyrılarak Gabriel’e meydan okudu. Avlunun merkezinde patlak veren çatışma, ritüelin kaderini belirleyecekti. Tarikat üyelerinin üzerine yayılan kaos, Gabriel’in kontrolünü kaybetmesine neden oldu. Fehmi, sunağın üzerine atlayarak Gabriel’in kadehini yere fırlattı. Kadehin kırılmasıyla birlikte, karanlık enerji bir anda kesildi. Ritüel, sona ermişti. Ancak Fehmi, bunun sadece bir başlangıç olduğunu biliyordu. Korkunun efendileri bir kez daha yenilmişti, ama bu savaşın bitmediği açıktı. Fehmi, Karolin’e dönerek, “Bu karanlığı tamamen yok etmeden huzur bulamayacağız,” dedi. Ve böylece, yeni bir mücadele için adım atmaya hazırlandılar. *** 11. Bölüm: Tanrıların Gazabı Korkunun Zirvesi Kilisesi’nin derinliklerinde, Gabriel Loreck ve tarikat üyeleri, ritüelin son aşamasına ulaşmıştı. Geniş avluyu dolduran bir uğultu, Hitit tanrılarının isimleriyle dolu eski duaları taş duvarlara kazıyordu. Gökyüzü adeta bu karanlık çağrıya karşılık veriyormuş gibi ağırlaşıyor, uzaklardan gelen bir fırtına uğultusu avluyu titretiyordu. Fehmi, Gabriel’i gözden kaçırmadan gizlendiği yerden bu dehşet verici ritüeli izliyordu. Sunağın çevresinde biriken tarikat üyeleri, korku ve inançla Gabriel’in söylediklerini tekrarlıyordu. Onların gözleri, tamamen ritüelin etkisi altına girmişti. Gabriel’in sesi, avluyu doldurdu: "Ey tanrılar! Size kurbanlar, kan ve korku sunuyoruz. Bizleri kabul edin ve bu dünyayı arzuladığınız gibi yeniden şekillendirin!" Sunağın üzerinde duran eski bir taş tablet, Gabriel’in ellerinde titriyordu. Bu tablet, tanrıların gazabını çağırmak için kullanılan kadim bir sembolü içeriyordu. Fehmi, bu taşın yok edilmesi gerektiğini biliyordu, ama nasıl harekete geçeceğini düşünürken işler beklenmedik bir şekilde değişti. Tam Gabriel son sözcüklerini mırıldanırken, kilisenin içinde ani bir patlama oldu. Tavanın bir kısmı çöktü ve toz bulutları arasında tanıdık bir siluet belirdi. Siyah bir ceket, soğuk bir ifade ve hain bir sırıtışla Mr. Nosam, beklenmedik bir şekilde sahneye çıkmıştı. “Görüşmeyeli uzun zaman oldu, Fehmi,” diye mırıldandı Nosam, bir eliyle kiliseye çöken taşların arasından geçerken. Gabriel ve tarikat üyeleri, bu yabancı figüre şaşkınlıkla bakarken, Nosam, Fehmi’nin saklandığı yere doğru kısa bir bakış attı. “Ama şimdi işler biraz daha eğlenceli hale gelecek gibi görünüyor.” Gabriel, öfkeyle Nosam’a döndü. “Sen de kimsin? Bu ritüel benim kontrolümde. Kimse karışamaz!” Nosam, alaycı bir şekilde gülerek sunağa doğru birkaç adım attı. “Ah, Gabriel. Senin o tanrılarını çağırma çabaların, benim planlarımın bir parçası olmaktan öteye geçemez. Ama bana teşekkür etmelisin. Çünkü işini kolaylaştırmaya geldim.” O an, Gabriel’in yüzü bir karıştı. Nosam’ın cebinden çıkardığı küçük, parlayan bir taş, ritüelin enerjisini aniden yükseltti. Kilisenin içinde yankılanan uğultu, bir çığlığa dönüştü. Tarikat üyelerinin yüzlerinde korku belirdi. Nosam, taşı sunağın üzerine bırakırken Gabriel’i itip kenara çekildi. “Senin tanrıların değil,” dedi Nosam, Gabriel’in şaşkın bakışları arasında, “Benimkiler gelecek. Ve onlar öfkeli.” O anda, avlunun tam ortasında bir enerji patlaması oldu. Parlak, kan kırmızısı bir ışık sütunu gökyüzüne doğru yükseldi. Tarikat üyeleri, bu gücün etkisiyle yerlere kapandı. Ancak bu enerji, Gabriel’in beklediği gibi itaatkâr bir tanrının gücünü getirmemişti. Aksine, havada bir öfke hissediliyordu. Hitit tanrılarının gazabı çağrılmıştı ve bu gazap, çağıranlara yönelmişti. Tanrıların öfkesi, tarikat üyelerine doğru hızla yayılan bir karanlık enerji dalgası olarak belirdi. Her biri, bu gazap karşısında çaresizce çığlık atarken, Gabriel, sunağın önünde titremeye başladı. Nosam ise sadece gülüyordu. Fehmi, bu kargaşayı bir fırsat olarak görüp harekete geçti. Bir taş alıp Gabriel’in elindeki tablete doğru fırlattı. Taş, tablete çarptığında, semboller aniden solmaya başladı. Fehmi, sunağa doğru ilerleyerek Gabriel’i yere yatırdı. Ancak tam o anda, Gabriel son kozunu oynadı. “Eğer tanrılar kan istiyorsa,” diye bağırdı Gabriel, “o kan senin olacak, Fehmi Demirbağ!” Gabriel, bir hançeri alıp Fehmi’ye saldırmaya çalıştı, ancak Nosam araya girdi. Alaycı bir tonda konuştu: “Hayır, hayır, Gabriel. Fehmi benim işim. Ama senin işin burada sona erdi.” Nosam, Gabriel’i bir hamlede etkisiz hale getirip sunağın altına itekledi. Tanrıların gazabı, sunağı yutarken Gabriel’in çığlıkları avlunun içinde yankılandı. Bu sırada Fehmi, Nosam’a dönüp öfkeyle bağırdı: “Neden buradasın? Bu ritüelle ne yapmaya çalışıyorsun?” Nosam, yüzünde sinsi bir gülümsemeyle cevap verdi: “Bu, Fehmi, sadece bir başlangıç. Tanrılar artık burada ve senin gibiler onların planlarının parçası olacak. Ama bir dahaki sefere bu kadar kolay kurtulamayacaksın.” Nosam, kilisenin içinden geçen gizli bir geçitten hızla kayboldu. Fehmi, sunağın ve avlunun çöküşünü izlerken bir yandan Karolin’i bulmak için yukarı çıkmaya çalıştı. Korkunun Zirvesi Kilisesi, artık bir harabeye dönüyordu. Ancak Fehmi, bu geceyi kurtarmış olsa da Nosam’ın arkasında bıraktığı gizem, karanlık bir tehdidi işaret ediyordu. Gökyüzü açılmış, ritüelin enerjisi yok olmuştu. Ancak Fehmi’nin zihninde bir şey netleşmişti: Bu savaş bitmemişti, sadece yeni başlamıştı. Nosam, Gabriel’i saf dışı bırakmıştı, ancak şimdi Fehmi’nin karşısında çok daha büyük bir düşman vardı. *** 12. Bölüm: Karolin’in Fedakarlığı Tünellerin derinliklerinde, kaos ve karanlık iç içe geçmişti. Gabriel Loreck'in Hitit tanrılarını çağırma ritüeli, Nosam'ın müdahalesiyle farklı bir boyuta taşınmıştı. Tünellerin taş duvarları, yayılan enerjiden dolayı çatırdıyor, yer yer çökmeye başlıyordu. Ritüel henüz tamamlanmamış olsa da, tünellerde hissedilen güç, Fehmi’nin sırtında fiziksel bir yük gibi hissediliyordu. Karolin, kilisenin üst katlarından sızan enerjiyi analiz etmiş ve korkunç bir gerçekle karşılaşmıştı: Bu ritüel, enerji kaynağını tünellerde gizlenmiş bir taş sembol ağına bağlıyordu. Eğer bu ağ tamamen aktif hale gelirse, Hitit tanrılarının öfkesi yalnızca tarikatı değil, tüm bölgeyi yok edecekti. Karolin, telsizden Fehmi’ye ulaşmaya çalıştı. “Fehmi, beni duyuyor musun?” diye seslendi. Telsizdeki hışırtılar arasında Fehmi’nin yorgun sesi geldi: “Burası çökmek üzere, Karolin. Gabriel hala buralarda bir yerde. Onu bulup durdurmam gerek!” Karolin’in sesi daha ciddi bir ton aldı. “Dinle beni, Fehmi. Ritüelin enerjisi, tünellerin altındaki sembol ağına bağlı. Eğer bu ağ devre dışı bırakılmazsa, her şey sona erecek. Ama bunu yapmam için kendimi enerji kaynağına bağlamam gerekiyor.” Fehmi, bir an duraksadı. Karolin’in sözlerinin anlamını kavrayarak öfkeyle bağırdı: “Hayır! Bunu yapamazsın. Başka bir yol bulacağız!” Karolin, soğukkanlı bir şekilde yanıtladı: “Fehmi, başka bir yol yok. Sistemim bu enerjiyi bozabilecek tek şey. Ama bunun bana neye mal olacağını biliyorum.” Tünellerin bir köşesinden Gabriel’in kahkahaları duyuldu. “Zaman tükeniyor, Fehmi! Tanrılar yaklaşıyor, ve sen hiçbir şey yapamayacaksın!” Fehmi, Gabriel’in sesini takip ederek tünelin derinliklerine doğru ilerledi. Ancak zihninde Karolin’in fedakarlık planı dönüp duruyordu. Bir yandan Gabriel’i durdurmaya çalışırken, bir yandan Karolin’in kendini feda etmesini engellemek için bir yol bulmaya çalışıyordu. Tünellerin merkezinde, Gabriel’in sunağın bir yansıması olan küçük bir enerji çekirdeğini koruduğunu gördü. Gabriel, sunağın önünde durmuş, iki elini kaldırarak bir büyü mırıldanıyordu. Taş platformun etrafındaki semboller, karanlık kırmızı ışıklarla parlıyor, her bir titreşim tünelin çatısını biraz daha zorluyordu. Fehmi, Gabriel’e doğru atıldı. Ancak Gabriel, bir hareketiyle Fehmi’yi yere serdi. “Çok geç kaldın, Fehmi! Tanrılar için gereken her şey hazır!” diye bağırdı Gabriel. Tam o sırada, Karolin’in sesi Fehmi’nin kulaklarında yankılandı: “Fehmi, Gabriel’i oyalaman lazım. Ben bağlantıyı başlatıyorum.” Fehmi, Gabriel’in dikkatini dağıtmak için elindeki taşı çekirdeğe doğru fırlattı. Bu hamle Gabriel’i sinirlendirmişti. Fehmi, tüm gücünü toplayarak Gabriel’le fiziksel bir mücadeleye girdi. Yumruklar, tekmeler ve Gabriel’in elindeki hançer, tünelin içinde yankılanan korkunç bir mücadeleye dönüştü. Bu sırada Karolin, kilisenin çatısından tünellerdeki enerji ağına bağlandı. Sistemini hızla çalıştırarak ağdaki sembollerin enerjisini bozuyordu. Ancak her bir sembolün devre dışı bırakılması, Karolin’in kendi sistemine zarar veriyordu. Elektronik parçalar bir bir aşırı ısınıyor, sistemini tehlikeye atıyordu. Fehmi, Gabriel’i yere serip hançerini uzaklaştırmayı başardı. Ancak Gabriel, son bir hamleyle sunağın enerjisini çekerek ritüeli tamamlamaya çalıştı. Fehmi, Karolin’in telsizden gelen zayıf sesiyle irkildi: “Fehmi, çekirdek bozuluyor… ama bu sistem beni daha fazla taşıyamaz. Enerji tamamlandığında… her şey bitecek.” Fehmi, Karolin’in kendi sisteminin bu fedakarlığı kaldırmayacağını biliyordu. “Hayır, Karolin! Bu bir seçenek değil! Seni kurtaracağım!” diye bağırdı. Ancak Karolin’in sesi sakin ve kararlıydı: “Beni kurtarmak için değil, dünyayı kurtarmak için buradayız, Fehmi. Bu, senin yolculuğun. Ben sadece bu yolculukta bir yardımcıyım. Hadi, Gabriel’i bitir!” Son bir çığlıkla Gabriel, sunağın önünde enerjiyi toplamaya çalıştı. Ancak Karolin’in sistemi ağdaki enerjiyi tamamen bozmuştu. Çekirdek bir anda patladı, Gabriel havaya savrularak tünelin derinliklerinde kayboldu. Patlamanın şiddetiyle tüneller sarsıldı, taşlar düşmeye başladı. Fehmi, Karolin’in olduğu yere koştu. Ancak Karolin’in holografik projeksiyonu artık titrek bir ışık hüzmesinden ibaretti. Sistem kendini tamamen kapatıyordu. Fehmi, çaresizce yere çökerek Karolin’e baktı. “Karolin… bunu yapmana izin vermemeliydim…” dedi, sesi boğuk bir şekilde. Karolin’in son sözleri, Fehmi’nin zihnine kazındı: “Bu, doğru olanı yapmanın bedeli, Fehmi. Unutma, savaş henüz bitmedi. Seninle gurur duyuyorum.” Son bir ışık parlamasıyla Karolin’in sistemi tamamen devre dışı kaldı. Fehmi, tünelin içinde çöken taşların arasında yalnız kaldığını hissetti. Gökyüzü açılmış, ritüelin enerjisi yok olmuştu. Ancak Fehmi, bir dostunun fedakarlığının ağırlığını yüreğinde hissediyordu. Ayağa kalktı, yaralarını sarmaya çalıştı ve Gabriel’in yok olduğunu umarak tünelin çıkışına doğru ilerledi. Bu, onun için bir zaferdi, ama aynı zamanda büyük bir kayıptı. Fehmi, bu savaştan sağ çıkmıştı, ama Karolin’i kaybetmenin acısı, savaşın gerçek bedelini ona hatırlatıyordu. Gökyüzüne baktı ve fısıldadı: “Bu daha bitmedi, Karolin. Seni onurlandıracağım. Gabriel, Nosam ve tanrılar… her biri bunun bedelini ödeyecek.” *** 13. Bölüm: Ucu Açık Bir Son Tokat’taki Korkunun Zirvesi Kilisesi artık bir harabeydi. Fehmi, yıkılan taş duvarların arasından ağır adımlarla çıktı. Arkasında sadece taş yığınları değil, Karolin’in fedakarlığının bıraktığı derin bir boşluk vardı. Gökyüzü, geceye kavuşmuş, yıldızlar birer birer görünmeye başlamıştı. Ancak bu huzurlu manzara, Fehmi’nin içindeki çalkantıyı sakinleştirmeye yetmiyordu. Tünellerdeki o kaotik anlar, Gabriel’in sona erişi ve Karolin’in kendini feda edişi zihninde tazeydi. Ama bir şey eksikti. Gabriel’in yok olduğuna inanmak istiyordu, ancak içindeki dedektif hissi, bu işin burada bitmediğini söylüyordu. Fehmi, kilisenin girişindeki dev taş haçın yanında durdu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. O an, Karolin’in sesi yankılandı. Ancak bu, alıştığı canlı ve keskin bir ses değil, daha çok eski bir kayıttan geliyordu: “Fehmi, eğer bu mesajı duyuyorsan… her şey planlandığı gibi gitmedi demektir.” Fehmi, şaşkınlıkla cebindeki iletişim cihazını çıkardı. Ekran kararmıştı, ancak Karolin’in sesi açık bir şekilde duyulabiliyordu. “Ben bir ihtimale karşı bu mesajı yükledim. Gabriel’in tarikatı, sadece bu bölgeden ibaret değil. Benzer bir yapılanma, dünyanın başka yerlerinde de olabilir. Özellikle, eski uygarlıkların izlerini taşıyan yerlerde.” Fehmi’nin nefesi hızlanmıştı. Bu, Karolin’in son sözleri gibi geliyordu, ama aynı zamanda bir uyarıydı. Ses kaydı devam etti: “Enerji dalgalarını izlerken bir şey fark ettim. Ritüelin tamamlanmadığı her durumda, tarikatın üyeleri yeni bir merkez aramaya başlıyor. Onların izlerini sürmek için bir şifre bıraktım. Eğer beni kaybettiysen, bu şifre seni onların peşine düşürmeye yetecek.” Fehmi, mesajın ne anlama geldiğini çözmeye çalışırken kiliseden uzaklaşmaya başladı. Cihazdaki kayıt son bir kez yankılandı: “Unutma Fehmi, karanlık her zaman bir yol bulur. Ama ışık, o karanlığın içine sızmanın yolunu bilir. İyi şanslar…” Bu sözlerle mesaj sona erdi. Fehmi, cihazı avucunda tutarken durup gökyüzüne baktı. Gecenin sessizliği, onu daha derin düşüncelere sürüklüyordu. Tarikatın yok olduğunu düşünmek istiyordu, ancak Karolin’in uyarıları gerçeği görmezden gelmesine izin vermiyordu. Kiliseden uzaklaşırken zihninde bir soru yankılanıyordu: “Peki şimdi ne yapacağım?” Yeni Bir Tehdit Fehmi, bir otel odasında mesajdaki şifreyi çözmek için çalışıyordu. Karolin’in sesi, onu eski bir Hitit tapınağının izlerine götürüyordu. Belgeler, 1920’lerde bu tapınağın yakınlarında bir grup arkeoloğun kaybolduğunu ve çevrede garip olaylar yaşandığını söylüyordu. Bu bilgiler, Gabriel’in tarikatının sadece Tokat’ta değil, farklı bölgelerde de faaliyet gösterdiğini doğruluyordu. Bu sırada, Fehmi’nin düşüncelerini bölen bir haber başlığı dikkatini çekti: “Kapadokya’da Terk Edilmiş Bir Manastırda Gizemli Semboller Bulundu!” Haber, Fehmi’nin dikkatini çekti. Fotoğraflarda, tünellerdeki sembollere çok benzeyen figürler görülüyordu. Bir yeraltı şehriyle bağlantılı olduğu düşünülen bu manastır, yeni bir tarikat hareketliliğinin merkezi olabilirdi. Fehmi, odasında kısa bir hazırlık yaptı. Karolin’in yokluğu, onu daha da yalnızlaştırmıştı, ama bu savaşı bırakmaya niyeti yoktu. Gabriel’in yerine bir başka liderin geçmesi mümkündü ve tarikatın izleri hâlâ taze olabilirdi. Son Düşünceler Fehmi, Tokat’tan ayrılmadan önce bir kez daha kilisenin bulunduğu tepeye çıktı. Gün doğuyordu ve güneşin ilk ışıkları harabeleri aydınlatıyordu. Derin bir nefes alıp kendi kendine mırıldandı: “Bu karanlık her yerde, ama her zaman bir ışık vardır.” Bu savaş bitmemişti. Fehmi, bunu her hücresinde hissediyordu. Karolin’in fedakarlığı boşa gitmemeliydi. Tarikatın izini sürmek ve onları tamamen yok etmek için bir kez daha yola çıkmaya hazırdı. Onun için bu sadece bir dava değil, insanlığa olan borcuydu. Bir sonraki hedefi belliydi: Kapadokya’nın derinlikleri… Ancak bu kez, karşısında ne bulacağını asla tahmin edemezdi. Gözlerini ufka dikti, güneşin doğuşuna doğru yürümeye başladı. *** Fehmi, Tokat’ın harabelerinden ayrılırken içindeki boşluk, sessiz bir yol arkadaşı gibi onu takip ediyordu. Ayakları taşlı patikada ilerlerken zihni, o sabit ve güçlü düşünceye odaklanmıştı: Allah’tan başka ilah yoktu. Karolin’in fedakarlığı, Gabriel’in sapkın inancı ve tarikatın ritüeli… Hepsi, insanların Tanrı’nın yüceliği yerine kendi egolarını, hırslarını ve korkularını yüceltmeye çalıştığı bir döngüyü gözler önüne sermişti. Gabriel ve onun gibiler, sahte tanrılar yaratıp başkalarını sömürmek için inancı silah olarak kullanmışlardı. Ancak Fehmi’nin gördüğü gerçek, bu aldatmacayı bir kez daha kırıyordu: İnsanların ilah diye taptıkları her şey, yalnızca kendi kibirlerinin ve zayıflıklarının yansımasıydı. Yolda ilerlerken bir anda durdu. Ufka baktı; güneş, bulutların arasından çıkmış, toprağı ışıklarıyla yıkıyordu. O an, kalbinde derin bir huzur hissetti. Bu, Karolin’in yokluğunu kabullenmek ya da Gabriel’i mağlup etmiş olmanın sevinci değildi. Bu, Tevhid’in sadeliğini bir kez daha hatırlamanın getirdiği bir dinginlikti. “Lâ ilâhe illallah.” diye mırıldandı. Bu söz, tünellerdeki karanlık enerjiyi de, Gabriel’in tanrı diye taptığı şeyleri de, insanların hırslarını da boşa çıkaran bir gerçeğin özüydü. İnsanlar, korku ve hırslarından kurtulmak yerine, sahte tanrılar yaratıyorlardı. Ama bu döngüyü kırmanın yolu belliydi: Yalnızca Allah’a teslim olmak. Fehmi’nin aklı, geçmişte okuduğu bir âyete kaydı: “Allah, kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. O, diridir, kaimdir. O'nu ne bir uyuklama tutar ne de bir uyku. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur.” (Bakara Suresi, 255) Gabriel ve onun gibiler, bu hakikati anlamayı reddetmişlerdi. İnsanları korkutarak, kandırarak, kendilerini tanrılaştırmaya çalışmışlardı. Ancak onların tanrıları yok olmuş, kendi inançları karanlığın içinde kaybolmuştu. Fehmi, bu düşüncelerle dolu, taşlı yolda yürümeye devam etti. Gözleri gökyüzünde, aklı ise insanlığın bitmek bilmeyen bu mücadelesindeydi. Belki Gabriel yoktu artık, belki tarikatın sembolleri harap olmuştu, ama insanların kendi elleriyle yarattığı sahte tanrılar, başka yerlerde, başka biçimlerde karşısına çıkacaktı. Ve bu onun için son değildi. Tevhid’in ışığıyla yürümeye devam edecek, insanların bu döngüden kurtulması için savaşmayı sürdürecekti. Gabriel gibi insanlar tarih boyunca vardı ve hep var olacaklardı, ama Fehmi gibi insanlar da bu karanlığa meydan okumaya devam edecekti. Gözlerini gökyüzüne çevirdi, bir kez daha kendi kendine mırıldandı: “Allah’tan başka ilah yoktur. Bu karanlık her yerde, ama ışık da her zaman bir yol bulur.” Fehmi’nin yolculuğu bitmemişti. Ama şimdi biliyordu ki, bu yolda her adımı, Tevhid’in gerçeğini hatırlatacak ve onun kararlılığını güçlendirecekti. *** Fehmi, düşüncelerinin ağırlığıyla yoluna devam ederken, kimsenin fark edemeyeceği kadar uzakta bir gölge onu izliyordu. Mr. Nosam, bir tepenin ardına saklanmış, elindeki dürbünle Fehmi’nin her hareketini takip ediyordu. Yüzünde sinsi bir gülümseme vardı, ama gözlerindeki nefret bu gülümsemeyi gölgede bırakıyordu. “İslam,” diye kendi kendine mırıldandı Nosam, “ve o Türkler… İnsanların zihinlerini esaret altına alan o öğreti. Bir Tanrı, herkesin önünde eğileceği tek bir güç mü? Hayır… Hayır, bu kabul edilemez. Güç, özgürlük ve kaos olmalı. İnsanlar korkmalı. İnsanlar kendilerine hizmet etmeli!” Burnundan derin bir nefes aldı. Onun inancı, tüm düzenin alt üst edilmesi üzerine kuruluydu. O bir Satanistti; kaosa, korkuya ve sapkın özgürlüğe inanıyordu. Fehmi’nin temsil ettiği her şey, onun inandıklarına bir tehdit oluşturuyordu. Tevhid’in sade ama güçlü mesajı, Nosam’ın inandığı sistemin temellerini sarsıyordu. Fehmi, Nosam’ın gözünde yalnızca bir insan değil, aynı zamanda onun uğruna savaştığı karanlık dünyanın düşmanıydı. “Senin gibi insanlar her zaman karşımıza çıktı, Fehmi. Ama hepsi düştü, hepsi yok oldu,” diye alçak bir sesle mırıldandı. Dürbünü bırakıp paltosunun cebinden siyah deri kaplı bir kitap çıkardı. İçindeki semboller, Hitit ritüellerinden çok daha eski ve karanlık bir güce işaret ediyordu. Sayfaları parmaklarıyla çevirirken, gözleri derin bir hırsla parladı. “Sen ve o ilahına bağlı olanlar… Hepiniz ne kadar da kibirlisiniz. Ama kaos her zaman kazanır. Her şey karanlığa döner, Fehmi. Göreceksin. Sadece biraz daha zaman…” Nosam, Fehmi’nin uzaklaşan siluetine son bir kez baktı. Onu şimdi burada durdurmak istemiyordu. Hayır, henüz zamanı gelmemişti. Onun planları vardı; Fehmi’yi bitirmek yalnızca bir başlangıç olacaktı. Eğer Fehmi yok edilirse, onun temsil ettiği her şey de çökecekti: İslam, Türk milleti ve Tevhid anlayışına dayanan adalet… Yavaşça ayağa kalktı. Siyah paltosu rüzgârda hafifçe dalgalanıyordu. Ardında bıraktığı izleri hızla örtmeye başladı. “Hayır,” dedi Nosam, karanlık bir kararlılıkla. “Kötülük kaybedemez. Kazanan biz olacağız. İnsanlık, korkunun altında ezilmeli ve tanrılarının zayıflığını görmeli.” Fehmi’nin yürüyüşü sürerken, Nosam da sessizce karanlık planlarını şekillendirmek için oradan uzaklaştı. Bu mücadele henüz bitmemişti. Fehmi’nin kazandığını düşündüğü her zafer, Nosam için yeni bir başlangıçtı. “Bekle beni, Fehmi,” diye fısıldadı kendi kendine. “Bu kez karanlık, seni ve ışığını tamamen yutacak.” *** fehmi demirbağ

Komiser Fehmi ve Kara Kitap Pagan Cemiyeti / HİKAYE

Komiser Fehmi ve Kara Kitap Pagan Cemiyeti İstanbul’un eski mahallelerinden biri, zamana direnen dar sokakları ve birbirine yaslanmış tarihi yapılarıyla huzurlu bir yaşam sunuyordu. Ancak son zamanlarda mahallede bir huzursuzluk kol geziyordu. Gençler garip işler karışıyor, kavgalı sesler geceyi yırtıyordu. İnsanlar korku içinde evlerinden çıkamaz olmuştu. İşte tam bu noktada devreye Komiser Fehmi girecekti. KKPC ve Mr. Nosam Kara Kitap Pagan Cemiyeti (KKPC), yüzyıllardır varlığını sürdüren gizli bir örgüttü. Bu örgüt, dünyanın çeşitli yerlerinde kadim ritüellerine uygun yapılar inşa etmekle ünlüydü. Örgütün lideri Mr. Nosam’dı. Ancak bu kişi hakkında hiçbir bilgi yoktu. Fotoğrafı, sesi, görüntüsü... Hiçbir iz bırakmadan planlarını hayata geçiriyordu. Bu kez hedefte İstanbul’da terk edilmiş, viran bir yapının bulunduğu mahalle vardı. Mr. Nosam, bu yapının etrafını ele geçirerek büyük bir pagan mabet inşa etmeyi planlıyordu. Ancak mahalle sakinlerini oradan uzaklaştırmak gerekiyordu. Muhittin ve Apo Mr. Nosam’ın ilk hamlesi, müteahhit Muhittin’le anlaşmak oldu. Paranın kokusuna karşı koyamayan Muhittin, mahallenin yıkımı ve yeniden inşası için türlü oyunlar çevirmeye başladı. Ancak mahalle halkı bu teklife boyun eğmedi. İşler zorlaşınca devreye mahallenin küçük mafyacığı Apo sokuldu. Apo ve adamları, mahallede huzursuzluk çıkararak halkı yıldırmaya çalışıyordu. Gençler uyuşturucu batağına çekiliyor, suç oranları artıyor, mahallede korku hâkim oluyordu. Sami ve Karolin Bu karanlık günlerde mahalle halkının en güvendiği isimlerden biri Sami’ydi. Sami, eski bir gazeteci ve mahallelinin sevilen bir ağabeyiydi. Mahalledeki insanları bir araya getirerek KKPC’nin oyunlarına karşı direniş örgütlemeye çalışıyordu. Bu arada, Komiser Fehmi'nin sadık dostu Karolin de her zamanki gibi yanında yer alıyordu. Karolin, Fehmi’nin akıl dolu planlarının bir parçasıydı ve olaylara kattığı mizahi dokunuşla gergin anları yumuşatıyordu. Gizemli Cinayet Olaylar tırmanırken mahallede korkunç bir cinayet işlendi. Sami’nin yakın arkadaşı, mahallenin gençlerinden biri olan Murat, bir gece mahalle meydanında ölü bulundu. Cesedin yanında bulunan garip semboller ve kanla yazılmış Latince kelimeler, olayın sıradan bir cinayet olmadığını gösteriyordu. Bu cinayet, Komiser Fehmi’yi harekete geçirdi. Mahalledeki huzursuzluğu ve cinayeti çözmek için çalışmalara başladı. Ancak her ipucu onu daha karanlık bir ağın içine çekiyordu. Aksiyon ve Gerilim Fehmi, Mr. Nosam’ın kimliğini ve KKPC’nin gerçek amacını ortaya çıkarmak için bir yandan Muhittin ve Apo’nun işlerini bozarken diğer yandan cinayetin arkasındaki sırları çözmeye çalıştı. Mahallenin gençlerini uyuşturucudan kurtarmak için tehlikeli bir operasyon düzenledi. Sonunda Fehmi, KKPC’nin gizli toplantılarından birine sızmayı başardı. Burada, Mr. Nosam’ın gerçek kimliğiyle ilgili kritik bir ipucu buldu. Ancak işler ters gitti ve Fehmi, kendisini ölümcül bir tuzağın içinde buldu. Karolin’in beklenmedik bir kahramanlık hamlesi, Fehmi’nin bu tuzaktan kurtulmasını sağladı. Büyük Yüzleşme Finalde, Fehmi ve Sami, KKPC’nin planlarını tamamen bozacak büyük bir operasyon düzenledi. Ancak bu operasyon sırasında Fehmi, Mr. Nosam ile hiç beklenmedik bir şekilde karşı karşıya geldi. Mr. Nosam’ın kimliği, olayın çözülmesi kadar şok ediciydi. Sonunda mahalle halkı, birlik olup KKPC’nin etkisinden kurtuldu. Mahalleye huzur geri geldi, ancak Fehmi biliyordu ki Mr. Nosam ve onun gibi insanlar, karanlık planlarına devam etmek için başka yerlerde yeniden ortaya çıkacaklardı. Bu macera, Komiser Fehmi’nin zekâsı, azmi ve Karolin’in yardımseverliği sayesinde bir başarı hikâyesine dönüştü. Ancak her çözüm, yeni bir sorunun habercisiydi. İstanbul’un karanlık sokaklarında, Fehmi’nin çözmesi gereken daha birçok gizem vardı. *** Komiser Fehmi ve Kara Kitap Pagan Cemiyeti Bölüm 1: Mahallenin Sessiz Çığlığı Fatih’in tarihi dokusuyla ünlü Balat semti, yıllara meydan okuyan taş sokakları ve birbirine yaslanmış ahşap evleriyle pek çok hikâye barındırıyordu. Fener Rum Patrikhanesi’nin ihtişamıyla gölgelenen bu mahalle, geçmişin izlerini taşırken şimdi farklı bir huzursuzlukla çalkalanıyordu. Mahallelinin, sabahın erken saatlerinde taş duvarlara yaslanmış sessizce sohbet ettiği zamanlar, yerini karanlık söylentilere bırakmıştı. Son haftalarda gençlerin kayboluşu, gece yarısı duyulan esrarengiz fısıltılar ve bir anda yükselen kavgalı sesler, mahalleyi diken üstünde tutuyordu. Balat, geçmişin yükünü taşırken şimdi görünmez bir tehdit altında gibiydi. İnsanlar, evlerinin perdelerini sıkıca çekmiş, çocuklarını sokaktan uzak tutmaya başlamıştı. Bir zamanlar neşeyle çınlayan çocuk kahkahaları yerini derin bir sessizliğe bırakmıştı. Bu sessizlik, adeta yaklaşan bir fırtınanın habercisiydi. Bu esrarengiz huzursuzluğun göbeğinde Fener Rum Patrikhanesi’nin önündeki taş basamaklarda oturan Sami, sanki bir şeyleri çözmeye çalışıyor gibiydi. Elindeki not defterine hızlıca bir şeyler karalıyor, bir yandan da etrafını gözlüyordu. Eski bir gazeteci olan Sami, mahallede olan biten garip olayların sıradan bir tesadüf olmadığını anlamıştı. Ancak bu düğümü çözmek, onun gücünü aşıyordu. Tam bu noktada sahneye Komiser Fehmi girdi. Fehmi, Balat’ın taş sokaklarını bilen, halkın sevgisini kazanmış bir polisti. Gömleğinin yakası hafifçe açık, kravatı gevşek; yılların yorgunluğunu taşıyan yüzündeki kararlı ifade, onun ne denli tecrübeli olduğunu gösteriyordu. Mahalledeki bu sessiz çığlığı dindirmek için görevlendirilen Fehmi, ilk iş olarak Sami’yle buluşmaya karar verdi. “Sami Bey,” dedi Fehmi, taş basamaklara otururken. “Bu mahallede neler oluyor? Bir gazeteci olarak sizin daha fazlasını bildiğinize eminim.” Sami, elindeki not defterini kapatarak derin bir nefes aldı. “Komiser Bey, burada sadece gençler kaybolmuyor ya da mahalle huzursuzluk içinde değil. Daha derin bir şeyler var. Fener Patrikhanesi’nin altından geçen eski bir tünel olduğu söylenir. O tünelin civarında gece yarısı garip hareketler gözleniyor. Birileri o tünelleri kullanıyor olabilir.” Fehmi, Sami’nin sözlerini dikkatle dinlerken gözlerini Patrikhane’nin ağır demir kapılarına çevirdi. Bu olaylar, sıradan bir mahalle kavgası ya da gençlik sorunu gibi görünmüyordu. Derin ve eski bir kökene işaret ediyordu. Fehmi, burada sadece bir mahalleyi değil, belki de İstanbul’un tarihine işlenmiş bir sırrı çözmek zorunda kalacağını hissetti. O gece, Patrikhane’nin önünden geçen taş sokaklarda dolaşırken, bir gölge hızla köşe başından kayboldu. Fehmi, içgüdülerine güvenerek gölgenin peşine düştü. Ancak her adımı onu, daha karanlık ve labirente benzeyen bir sokak ağına sürüklüyordu. O anda, bu davanın sadece bir başlangıç olduğunu anladı. Böylece, Komiser Fehmi’nin Balat’ta başlayan macerası, Fener Rum Patrikhanesi’nin gölgesinde esrarengiz bir sırra doğru yol aldı. *** Bölüm 2: Kara Kitap’ın Gölgeleri Balat’ın dar sokaklarında yükselen fısıltılar, mahalle halkının tedirginliğini iyice artırmıştı. Gözle görülmeyen bir el, mahallede korku salıyordu. Gece yarıları duyulan garip tıkırtılar ve boş sokaklarda görülen siyah cübbeli figürler, mahallelinin dilinden düşmüyordu. İnsanlar, pencerelerini sıkıca kapatıyor, çocuklarını akşam vakti sokaktan topluyordu. Ancak bu önlemler bile gece yarısı pencerelere vurulan taşların veya kapı önlerine bırakılan garip işaretlerin getirdiği huzursuzluğu gideremiyordu. Komiser Fehmi, bu esrarengiz olayları çözmeye kararlıydı. İlk işi, Fener Rum Patrikhanesi’nin çevresindeki söylentileri ve yapının geçmişini araştırmak oldu. Patrikhane, sadece dini bir merkez değil, aynı zamanda tarihin derinliklerine kök salmış bir yapılar bütününün parçasıydı. Sami’nin bahsettiği tüneller, Osmanlı döneminde düşman işgaline karşı kaçış yolları olarak yapılmıştı. Ancak bu tünellerin uzun süredir kapalı olduğu ve girişlerinin mühürlendiği düşünülüyordu. Fehmi, bu mühürlerin açıldığını ve birilerinin tünelleri kullandığını anlamıştı. Gizemli Cemiyetin İzleri Fehmi, araştırmaları sırasında garip bir isimle karşılaştı: Kara Kitap Pagan Cemiyeti (KKPC). Bu cemiyet, yıllardır karanlık olayların içinde adı geçen, ancak varlığına dair somut bir kanıt bulunmayan bir örgüttü. İstanbul’un tarihi boyunca çeşitli söylentilere konu olmuştu. Cemiyetin lideri olarak bilinen kişi, "Mr. Nosam" adında gizemli bir figürdü. Ancak bu ismin gerçek olup olmadığı bile şüpheliydi. Mr. Nosam’ın ne bir fotoğrafı ne de bir izi vardı. Yalnızca adı, geride bıraktığı korku ve huzursuzlukla anılıyordu. Fehmi, bu isimle bağlantılı bir dosya açtırdı. Cemiyetin ritüellerine dair elde edilen eski belgelerde, tünel sistemleri ve karanlık ritüellerle ilgili ipuçları buldu. Özellikle, cemiyetin eski haritalarla çalıştığı ve bazı kaybolmuş sembolleri kullanarak güç topladığına inanılıyordu. Sami’nin Haritası Sami, bu sırada kendi araştırmalarını sürdürüyor, mahalledeki garip olayların kökenine inmeye çalışıyordu. Bir gece, evinin önüne bırakılmış garip bir zarf buldu. Zarfın içinde eski bir harita ve haritanın köşesine iliştirilmiş bir not vardı: "Geçmiş, geleceği şekillendirir. Cevaplar tünellerde saklı." Harita, Patrikhane’nin altındaki tünellerin giriş noktalarını ve bağlantılarını işaret ediyordu. Ancak bazı yerler, bilinçli bir şekilde karalanmıştı. Sami, hemen Komiser Fehmi’ye haber verdi. Haritayı inceleyen Fehmi, bunun sıradan bir oyun olmadığını anlamıştı. Bu harita, sadece tünelleri değil, aynı zamanda mahalledeki sorunların merkezini işaret ediyor gibiydi. Fehmi, Sami’ye dikkatli olmasını ve bu işi birlikte çözmeleri gerektiğini söyledi. Tünellerin Karanlığına Yolculuk Gece karanlığında, Patrikhane’nin yanındaki eski bir kuyunun çevresinde toplanan Fehmi ve Sami, haritadaki işaretlerden birine yöneldi. Kuyunun taş duvarlarına işlenmiş semboller, buranın bir giriş noktası olduğunu doğruluyordu. Fehmi, el fenerini yaktı ve kuyunun taş basamaklarından aşağı inmeye başladı. Sami, hafif bir tereddütle onu takip etti. Her adımda havadaki nem ve boğucu koku artıyordu. Tüneller, dar ve karmaşık bir ağ gibi uzanıyordu. Fehmi’nin elindeki fenerin ışığı, duvarlara çizilmiş garip sembolleri ve yere düşmüş siyah mumları aydınlatıyordu. Tünellerin zemini, üzerinde yürümeyi zorlaştıracak kadar pürüzlü ve taş parçalarıyla doluydu. Sami, tünellerin ortasına geldiğinde bir şey fark etti: Duvarlara kazınmış eski semboller arasında yeni yapılmış çizimler vardı. Bu çizimlerde, garip geometrik şekiller ve Latince yazılar dikkat çekiyordu. Tünellerdeki İlk Karşılaşma Tünellerin derinliklerine ilerledikçe, Fehmi ve Sami bir kapıya rastladı. Kapının üzerinde işlenmiş bir sembol, haritada da yer alıyordu. Fehmi, dikkatlice kapıyı araladı ve içeride mum ışıklarıyla aydınlatılmış küçük bir alan gördü. Bu alan, ritüel odası gibi düzenlenmişti. Ortada, siyah bir kitap ve çevresinde çeşitli garip objeler vardı. Fehmi, kitaba yaklaşırken tünelin diğer ucundan yankılanan ayak sesleri duyuldu. Fehmi, el fenerini hemen kapattı ve Sami’ye sessiz olmasını işaret etti. Gelen kişilerin sayısını tahmin etmeye çalışırken, duvardaki bir yarıktan içeri süzülen mum ışığı, siyah cübbeli figürlerin gölgelerini ortaya çıkardı. Fehmi, derin bir nefes alarak yeni bir adım attı. Artık bu davanın sadece kaybolan gençlerle ilgili olmadığını, karanlık bir örgütle yüzleşmek zorunda olduğunu biliyordu. Tünellerin karanlığında Kara Kitap Pagan Cemiyeti'nin sır perdesi aralanmaya başlamıştı. Ancak bu, sadece bir başlangıçtı. Fehmi, bu gölgelerle yüzleşmek için daha fazlasına ihtiyaç duyacaktı. *** Bölüm 3: Karanlıkta Saklanan Gerçekler Tünellerin derinliklerinde karşılaştıkları ritüel odası, Komiser Fehmi ve Sami’yi hem şaşırtmış hem de huzursuz etmişti. Ortadaki siyah kitap, çevresindeki eski objeler ve yanmakta olan mumlar, burada daha önce yapılmış karanlık bir ayine işaret ediyordu. Ancak ayak seslerinin yankıları, onları keşiflerini yarıda bırakmaya zorladı. Fehmi, eliyle Sami’yi işaret ederek gölgelerde saklanmasını istedi. İkisi de sessizce bir duvarın gerisine sinerek yaklaşan adımları dinlemeye başladı. İki siyah cübbeli figür, kapının önünde durdu ve alçak bir sesle konuşmaya başladı. “Bay Nosam’ın planları yolunda gidiyor. Tünellerin kalan girişlerini de kontrol ettik. Direniş olursa gereğini yapacağız.” “Halk bu mahalleden yakında kendi isteğiyle kaçacak. Ayin zamanı yaklaşıyor,” diye yanıtladı diğer kişi. Bu konuşma, Fehmi’nin kafasındaki şüpheleri doğrulamıştı. Kara Kitap Pagan Cemiyeti, mahallede bir ayin düzenlemeyi planlıyor ve bu ayin için mahalleyi tamamen boşaltmayı hedefliyordu. Ancak bu kişilerin çıkışıyla odayı terk etmek, Fehmi ve Sami için bir fırsattı. Fehmi, mum ışığıyla aydınlanan masanın üzerinde duran kitabı hızla alarak paltosunun içine gizledi. Şifreli Kitap Yüzeye geri dönen Fehmi ve Sami, soluğu Sami’nin evinde aldılar. Siyah kitap, eski bir dilde yazılmış metinlerle doluydu. Çoğu sayfa, tuhaf semboller ve geometrik şekillerle süslenmişti. Fehmi, kitapta bir tür ayinin talimatlarının yer aldığını düşündü, ancak yazılar Latin alfabesiyle karışık bir biçimde şifrelenmişti. “Bunu çözmek zaman alacak,” dedi Fehmi, sayfaları dikkatle çevirirken. “Ama eğer bu kitaptan bir anlam çıkarabilirsek, mahalledeki huzursuzluğun kaynağını ortaya çıkarabiliriz.” Sami, eski bir tanıdığı olan Profesör Arif'i önerdi. Arif, eski metinler ve semboller konusunda uzmanlaşmış bir tarihçiydi. Ancak Arif, şehirden ayrılmış ve uzun zamandır sessizliğe bürünmüştü. Fehmi, bu bilgiyi değerlendirdi ve Sami ile birlikte Arif’in izini sürmeye karar verdi. Mahallede Gerginlik Artıyor Bu sırada mahalledeki olaylar kontrolden çıkmaya başlamıştı. Gençler arasında esrarengiz kaybolmalar sürüyor, geceleri evlerin kapılarına garip semboller çiziliyordu. Huzursuzluk, halkın günlük yaşamını etkiler hale gelmişti. Balat sokakları, artık bir korku filmi sahnesini andırıyordu. Mafya lideri Apo, Kara Kitap Pagan Cemiyeti ile iş birliğini derinleştirmişti. Apo’nun adamları mahallede açıkça tehditler savuruyor, gençleri uyuşturucu tuzağına çekiyor ve mahalleliyi sindirmek için baskı kuruyordu. Fehmi, Apo'nun tehlikeli bir unsur olduğunu biliyordu ve onun izini sürmek için bir plan hazırlıyordu. Sürpriz Gelişme: Arif’in Mesajı Sami, sabah erken saatlerde posta kutusunda bir mektup buldu. Zarfın üzerinde Profesör Arif’in adı yazılıydı. Mektupta sadece şu cümle yer alıyordu: "Beni bulmanız gerekiyor. Cevaplar Kadıköy’de saklı." Fehmi ve Sami, mektubun gerçekliğinden emin olmak için harekete geçti. Kadıköy’de belirtilen adrese gitmek için plan yaptılar. Kadıköy’deki adres, terk edilmiş bir kitapçıydı. Kitapçıya girdiklerinde, tozlu rafların arasında Profesör Arif’i buldular. Arif, bitkin görünüyordu ama zihni hâlâ keskin ve konuşmaya hazırdı. Fehmi, buldukları siyah kitabı çıkararak Arif'e uzattı. “Bunu sizin çözebileceğinizi düşündük,” dedi Fehmi. Arif, kitabı dikkatle inceledi. “Bu metinler, kadim bir pagan dilinin ve Latince’nin bir karışımı. Kara Kitap Pagan Cemiyeti bu kitabı, ayinlerini yönlendirmek ve belirli güçleri uyandırmak için kullanıyor olabilir. Ama dikkatli olun, bu kitabın çözümü sizi daha derin ve karanlık bir yerlere sürükleyebilir.” Mahalleye Dönen Tehdit Fehmi ve Sami, Arif’in uyarılarına rağmen kitabın çözümüne devam etmeye kararlıydı. Ancak mahalleye döndüklerinde, Apo’nun adamlarının Sami’nin evini bastığını ve not defterini çaldığını öğrendiler. Apo artık Kara Kitap Pagan Cemiyeti adına hareket ediyordu ve Fehmi’nin planlarını bozmak için harekete geçmişti. Fehmi, bu saldırının bir meydan okuma olduğunu biliyordu. Ancak henüz Kara Kitap Pagan Cemiyeti’nin büyük planını durduracak tüm parçalara sahip değildi. Tünellerde, kitabın şifresinde ve mahallede olup bitenlerde gizlenmiş sırlar bir araya gelmeden, bu mücadeleyi kazanmak mümkün görünmüyordu. Artık hem cemiyetin planını hem de Apo’nun tehditlerini bertaraf etmek için zaman daralıyordu. Fehmi, mahalleliyle bir kez daha buluşarak direnişi örgütleme kararı aldı. Ancak kara gölgelerin arasındaki gerçek tehlike henüz yüzünü tam olarak göstermemişti. *** Bölüm 4: Fener’in Gölgesindeki İhanet Komiser Fehmi, mahalledeki gerilimi azaltmaya çalışırken, görünmeyen bir el daha devreye girmişti. Fener Rum Patrikhanesi’nin sessiz avlusunda, bir gece yarısı yapılan gizli bir toplantı, olayların gidişatını tamamen değiştirecekti. Patrik Kyrillos, bu tarihi yapının manevi lideri olarak tanınıyordu. Ancak onun karanlık planları ve Mr. Nosam ile bağlantıları, geçmişten gelen sırların açığa çıkmasına neden olacaktı. Gizli Bir Anlaşma Patrik Kyrillos, avlunun taş basamaklarında oturmuş, elindeki incelemeye değer bir belgeyi gözden geçiriyordu. Belge, Balat’ın altında uzanan tünellerin haritasını içeriyordu. Yanında, siyah bir takım elbise giymiş, gölgelerin arasına ustalıkla gizlenmiş bir adam duruyordu. Bu kişi, Kara Kitap Pagan Cemiyeti’nin lideri Mr. Nosam’dı. “Patrik Kyrillos,” dedi Mr. Nosam, soğuk bir gülümsemeyle. “Ayin için gerekli alanı hazırladık. Ancak mahalleli hâlâ direniyor. Daha etkili bir yöntem bulmalıyız.” Patrik, derin bir nefes alarak cevap verdi: “Mahalle halkı, sadece güç ve korkuyla teslim olmaz. Onlara bir kurtuluş yolu sunmak gerek. Eğer Patrikhane’nin onları koruyacağına inanırlarsa, istediğimiz yere varabiliriz.” Bu sözlerle Kyrillos, Nosam’a iş birliğinin sadece güçle değil, manipülasyonla da sağlanabileceğini gösteriyordu. Patrikhanenin halk nezdindeki manevi otoritesini kullanarak mahalleyi kontrol altına almayı planlıyorlardı. Nosam, bu planı onaylayarak, Patrik’in desteğiyle daha da güçleneceklerini biliyordu. Komiser Fehmi’nin Şüphesi Bu sırada Komiser Fehmi, Patrik Kyrillos’un son zamanlardaki davranışlarını yakından incelemeye başlamıştı. Patrik, mahallenin huzursuzluğunu azaltmak için sık sık barış mesajları yayımlıyordu. Ancak Fehmi, bu çabaların sahte bir iyilik maskesinden ibaret olduğunu seziyordu. Sami’nin not defterindeki bazı ipuçları, Patrik’in Nosam ile bağlantılı olabileceğine dair güçlü işaretler taşıyordu. Fehmi, Patrikhane’nin tarihine ve Kyrillos’un geçmişine dair araştırmalar yapmaya başladı. Bu araştırmalar, Patrik Kyrillos’un gençlik yıllarında, gizli ezoterik gruplarla ilişkili olduğu söylentilerini ortaya çıkardı. Fehmi, bu bağlantının Mr. Nosam ile iş birliğinin temelini oluşturduğunu düşünüyordu. Mahalleye Yeni Bir Tehdit Patrik Kyrillos ve Nosam’ın planları, mahallede kaosu daha da artırmaya başladı. Patrikhane’nin himayesinde olduğu söylenen bazı kişiler, mahalledeki direnişçi gruplara karşı açık tehditler savuruyordu. Patrikhaneye bağlı gibi görünen kişiler, gece yarısı evleri dolaşarak mahalle halkını taşınmaya zorlayan mektuplar bırakıyordu. Bu mektuplarda, mahallenin geleceği için bölgeden ayrılmanın en doğru seçenek olduğu ima ediliyordu. Mahalle halkı, Patrikhane’nin manevi otoritesine güvenmeye alışkındı. Ancak bu baskılar, halk arasında derin bir kafa karışıklığına neden olmuştu. Fehmi, bu durumu çözmek için mahalleliyle bir toplantı düzenledi. Toplantıda halk, Patrik’in gerçek niyetleri konusunda uyarıldı. Ancak Fehmi, bu uyarıların yeterli olmayacağını biliyordu. Ayin ve Sırlar Bu sırada Mr. Nosam ve Kyrillos, ayin hazırlıklarını hızlandırıyordu. Patrikhane’nin altındaki gizli bir bölüm, ayin için düzenlenmişti. Duvarlara işlenmiş semboller ve ritüel için özel olarak hazırlanmış taş bir masa, bu alanın sadece dini bir yer olmadığını açıkça gösteriyordu. Patrik Kyrillos, ayinin yalnızca cemiyetin gücünü artırmakla kalmayacağını, aynı zamanda Patrikhane’nin İstanbul üzerindeki manevi kontrolünü de sağlamlaştıracağını düşünüyordu. Ancak Nosam’ın asıl planları çok daha derindi. Ayin, mahalledeki huzursuzluğu ve kaosu bir bahane olarak kullanacak ve cemiyetin şehri tamamen ele geçirme sürecini başlatacaktı. Fehmi’nin Karşı Hamlesi Fehmi, Kyrillos ve Nosam’ın planlarını bozmak için harekete geçti. Tünellerdeki keşiflerinden elde ettiği bilgilerle, ayinin gerçekleşeceği zamanı ve yeri öğrendi. Ancak bu bilgi, onu büyük bir tehlikenin içine sürükleyecekti. Fehmi, mahalledeki gençlerden bir grup oluşturdu ve onları mahalleyi korumak için organize etti. Aynı zamanda Sami’yi, Patrikhane içindeki olası şüpheli hareketleri takip etmekle görevlendirdi. Fehmi, ayinin yapılacağı gece, tünellerden Patrikhane’nin altındaki ritüel alanına sızmayı planladı. Bu, hem Kyrillos’u hem de Nosam’ı doğrudan karşısına alacağı anlamına geliyordu. Ancak Fehmi, cesareti ve zekâsıyla bu karanlık planı engellemeye kararlıydı. Sürpriz Sonuç Ayin gecesi, Fehmi ve ekibi tünellerden sessizce ilerledi. Ancak ritüel alanına yaklaştıklarında, Kyrillos’un kendi adamlarından biri tarafından fark edildiler. Kaçınılmaz bir yüzleşme yaşandı ve Fehmi, Mr. Nosam ile ilk kez karşı karşıya geldi. Ancak Nosam’ın yüzü bir maskenin ardına saklanmıştı. “Buraya kadar gelmeniz cesurca,” dedi Nosam, sakin ama tehditkâr bir sesle. “Ama hiçbir şey yapamayacaksınız. Bu şehir, bizim kontrolümüz altında.” Fehmi, bu tehdit karşısında sakinliğini koruyarak cevap verdi: “Şehrin tarihini karanlığa sürükleyeceğinizi mi sanıyorsunuz? Buna asla izin vermeyeceğim.” Patrik Kyrillos ise sessizce olanları izliyordu. Ancak Nosam’ın gerçek planlarını bilmediği açıktı. Fehmi’nin zekâsı ve ani bir hamlesi, ritüelin yarıda kalmasına ve Nosam’ın kaçmasına neden oldu. Ancak bu mücadele, daha yeni başlıyordu. *** Bölüm 5: Tünellerin Laneti Ayin gecesinden sonra Balat mahallesinde korku havası iyice yoğunlaşmıştı. Mahalle halkı, geceleri kapı ve pencerelerini sıkıca kapatıyor, hiçbir şekilde dışarı çıkmaya cesaret edemiyordu. Çocuklar, geceleri bilinmeyen sesler duyduklarını anlatıyor, yaşlılar ise duvarlarda beliren garip gölgelerden bahsediyordu. Korku, mahallede sarsılmaz bir gerçeklik haline gelmişti. Komiser Fehmi, Nosam ve Kyrillos’un planlarının tamamen bozulmadığını ve daha büyük bir hamle hazırlığında olduklarını biliyordu. Ancak her geçen gün durum daha karmaşık hale geliyordu. Mahallede artan kaybolmalar ve evlerin kapılarına bırakılan korkutucu semboller, korkunun somut bir şekilde hissedilmesine neden oluyordu. Fehmi, bu işin kökünü kazımadan huzurun sağlanamayacağını anladı. Tünellere Geri Dönüş Fehmi, Sami ve mahalleden birkaç güvenilir gençle birlikte tünellere geri dönmeye karar verdi. Ellerinde harita, yanlarında sadece el fenerleri ve basit silahlarla tünellerin karanlık ağına tekrar girdiler. Fehmi, bu kez her adımını daha dikkatli atıyordu. Tünellerde yalnız olmadıklarını hissediyordu. Tüneller, bu kez daha farklı bir atmosfer taşıyordu. Duvarlardan gelen damlama sesleri, yer yer zeminde beliren kırmızımsı lekeler ve ağır bir küf kokusu, ekibin tüylerini diken diken ediyordu. Sami, duvardaki bir sembolü işaret ederek durdu. “Bu sembolü daha önce de gördüm,” dedi Sami, sesi titreyerek. “Nosam’ın planlarının merkezinde yer alan bir şey olmalı.” Fehmi, sembolü dikkatlice inceledi. Çember şeklindeki sembolün ortasında, bir üçgen ve içerisine kazınmış Latince bir kelime vardı: “Tenebris” (karanlık). Korku Yüzleşiyor Grup ilerledikçe, tünelin içinden yankılanan garip sesler duyulmaya başladı. Bu sesler, insan ve hayvan seslerinin tuhaf bir karışımını andırıyordu. Sami, Fehmi’ye yaklaşıp fısıldadı: “Bize oyun oynuyorlar, Fehmi Bey. Burada olmamalıyız.” Fehmi, kararlı bir şekilde cevap verdi: “Korkularımızın üzerine gitmeden bu işi çözemeyiz.” Aniden, tünelin ilerisindeki karanlıkta bir hareket belirdi. El fenerlerini çevirdiklerinde, üzerlerine doğru hızla gelen bir figür gördüler. Yüzü görünmeyen bu figür, cübbesi ve garip hareketleriyle doğaüstü bir varlık gibi görünüyordu. Grup, panikle geri çekilmeye çalışırken figür bir anda durdu ve ortadan kayboldu. Herkes nefesini tutmuş, sessizliğin tekrar çökmesini bekliyordu. Lanetli Oda Grup, sonunda tünelin sonundaki büyük bir odaya ulaştı. Bu oda, daha önceki ritüel alanından çok daha büyüktü. Duvarlar, garip semboller ve çizimlerle kaplıydı. Zeminde devasa bir çember ve çemberin tam ortasında kanla çizilmiş bir üçgen yer alıyordu. Çemberin etrafına, siyah mumlar yerleştirilmişti ve bu mumların çoğu hâlâ yanıyordu. Tam o anda, odanın karanlık köşesinden bir ses yükseldi. Ses, derin ve uğursuz bir tınıya sahipti. “Bu şehri karanlıkla birleştirmek üzereyiz. Engellemeye çalışsanız da hiçbir şey değişmeyecek.” Fehmi, sese doğru ilerledi. Ancak o köşeye vardığında kimseyi bulamadı. Sadece yere bırakılmış bir maske vardı. Bu, Nosam’ın maskesiydi. Fehmi, maskeyi alıp incelediğinde maskenin iç kısmında bir not buldu: “Son hamle yaklaşıyor. Korkunun efendisi olacak olan bizi durduramaz.” Mahalleye Dönüş Grup, tünellerden çıktıktan sonra mahallede kaosun iyice yayıldığını fark etti. Apo ve adamları, mahallede terör estiriyor, evleri zorla boşaltmaya çalışıyordu. Ancak mahalle halkı, Fehmi’ye olan güveniyle bir araya geldi ve direniş göstermeye başladı. Bu sırada Fehmi, tünellerde bulduğu maske ve not üzerinden bir çözüm yolu arıyordu. Sami, notun üzerindeki sembolleri çözmek için Arif’ten yardım almayı önerdi. Fehmi, bu sembollerin Nosam’ın nihai planını açığa çıkarabileceğini biliyordu. Ancak zamanı daralıyordu. Tünellerde yaşananlar, sadece bir başlangıçtı. Kara Kitap Pagan Cemiyeti’nin son hamlesi, her şeyden daha büyük ve korkutucu olacaktı. Karanlık artık sadece tünellerde değil, mahallenin sokaklarında da kol geziyordu. Fehmi, hem mahallenin hem de İstanbul’un geleceği için bu mücadeleyi kazanmak zorundaydı. *** Bölüm 6: Dehşetin Zirvesi Tünellerdeki keşiflerinin ardından Komiser Fehmi ve ekibi, Kara Kitap Pagan Cemiyeti’nin gerçek amacını çözmeye bir adım daha yaklaşmıştı. Ancak bu sırada tünellerin asıl nereye çıktığını öğrenmek, onları daha büyük bir gerçekle yüzleştirecekti. Sami’nin ve Arif’in yaptığı harita analizleri, bu tünellerin Büyükada’ya kadar uzandığını ve son bulduğu yerin Aya Yorgi Kilisesi olduğunu gösteriyordu. Aya Yorgi Kilisesi, tarihi ve manevi önemiyle bilinse de, karanlık söylentilere de ev sahipliği yapıyordu. Cemiyet, bu kutsal alanı kendi karanlık ritüelleri için kullanmayı planlıyordu. Fehmi, bu bilgiyi aldığında durumun ne denli vahim olduğunu anladı. Eğer Cemiyet, Aya Yorgi’deki planını gerçekleştirebilirse, sadece mahalle değil, İstanbul’un tamamı bu karanlıktan etkilenebilirdi. Büyükada’ya Yolculuk Fehmi ve Sami, yanlarına Arif’i de alarak Büyükada’ya doğru yola çıktı. Yolculuk boyunca, tedirgin bir sessizlik hâkimdi. Arif, bulduğu eski belgelerde Aya Yorgi’nin bir enerji merkezi olarak kullanıldığını ve tünellerin eski zamanlarda buraya bağlandığını anlattı. Fehmi, bu bilgiyi dinlerken, Aya Yorgi’nin manevi gücünün nasıl karanlık bir amaç için kullanılabileceğini düşündü. Ada’ya vardıklarında, gece çökmek üzereydi. Fehmi ve ekibi, Aya Yorgi Kilisesi’ne çıkan patikayı takip ederken çevrelerinde bir gariplik olduğunu hissettiler. Hava, olması gerekenden daha soğuktu ve rüzgâr, etraftaki ağaçları uğursuz bir şekilde hışırdatıyordu. Korkunun Kapsadığı Kilise Aya Yorgi’ye ulaştıklarında, kilisenin etrafında hareket eden gölgeler gördüler. Kilise, normalde huzur veren bir yer olmasına rağmen, bu gece karanlığın bir kalesi gibi görünüyordu. Fehmi, Sami ve Arif, dikkatlice yaklaştılar ve kilisenin kapısına ulaştılar. İçeriden, garip bir melodi duyuluyordu. Bu, ne bir dua ne de bir ilahiydi; daha çok karanlık bir çağrı gibiydi. İçeri girdiklerinde, kilisenin ana salonunun tamamen değiştirilmiş olduğunu gördüler. Duvarlara kara mumlar yerleştirilmiş, zeminde devasa bir ritüel çemberi çizilmişti. Çemberin içinde, Kara Kitap Pagan Cemiyeti üyeleri siyah cübbelerle ayin için toplanmışlardı. Tam merkezde ise Nosam, yüzündeki maskesiyle dikkat çekiyordu. Çaresizliğin Eşiği Fehmi, gördükleri karşısında bir an için ne yapacağını bilemedi. Bu kadar büyük bir kalabalıkla başa çıkmanın imkânsız olduğunu anladı. Üstelik Nosam, onlara sanki orada olduklarını biliyormuş gibi dönüp baktı. “Hoş geldiniz, bekleniyordunuz,” dedi Nosam, alaycı bir tonda. “Aya Yorgi’nin kutsallığı artık bizim. Bu gece, İstanbul’u karanlığa gömecek bir çağrıyı başlatacağız.” Fehmi, elindeki tabancayı sıkıca kavrayarak ilerlemek istedi, ancak Sami kolundan tutarak durdurdu. “Fehmi Bey, bu kadar çok insanla çatışamayız. Bir plan yapmamız gerek.” Arif, gözleri çemberin merkezine dikilmiş halde, fısıldadı: “O çember, ayinin merkezi. Eğer o sembolleri bozabilirsek, ayin yarıda kalır.” Ancak çember, onlarca cübbeli figürle çevrilmişti. Fehmi, bir an için çaresizliğe kapıldı. İnsanlar, korkudan donmuştu. İçlerinden biri bile hareket etse, her şey bir felakete dönüşebilirdi. Ani Bir Hamle Tam bu sırada, kilisenin dışından bir patlama sesi geldi. Fehmi, bunun Cemiyet’in dikkatini dağıtmak için mahalleden gençlerin bir planı olduğunu fark etti. Bu fırsatı kullanarak, Sami ve Arif ile birlikte çemberin içine doğru ilerlediler. Her adımda bir yandan kalabalığın dikkatini çekmemeye çalışıyor, bir yandan da çemberin sembollerine yaklaşıyorlardı. Sami, cebinden çıkardığı bir taşla çemberin çizgilerini bozmayı başardı. Bu sırada Nosam, olup biteni fark ederek bağırdı: “Durun! Ayini bozarsanız, bunun bedelini ağır ödersiniz!” Fehmi, Nosam’ın bu tehdidine aldırış etmeden çemberin diğer tarafını bozdu. Çemberin içinde aniden bir enerji patlaması oldu ve Cemiyet üyeleri şaşkınlıkla geri çekildi. Ayin yarıda kalmış, kilisenin içindeki karanlık enerji dağılmaya başlamıştı. Yeniden Umut Nosam, maskesini çıkarmadan, kilisenin arka kapısından hızla uzaklaştı. Fehmi, peşinden gitmek istedi, ancak öncelikle Cemiyet’in kalan üyelerini etkisiz hale getirmeleri gerekiyordu. Mahalleden gençlerin yardımıyla, Cemiyet’in bazı üyeleri kaçmadan yakalandı. Aya Yorgi, yeniden sessizliğe bürünmüş olsa da, Fehmi biliyordu ki bu karanlık tamamen yok olmamıştı. Nosam hâlâ dışarıda bir yerlerdeydi ve daha büyük planlar yapıyor olabilirdi. Ancak bu zafer, en azından İstanbul’un karanlığa gömülmesini engellemişti. Fehmi, kiliseden dışarı çıkarken derin bir nefes aldı. Aya Yorgi’nin tepesinden İstanbul’un ışıklarına baktı. “Bu savaş bitmedi,” diye mırıldandı. “Ama kazanmaya başlayabiliriz.” *** Bölüm 7: Kaçış ve Kovalamaca Aya Yorgi Kilisesi’nde yarıda kalan ayin, Kara Kitap Pagan Cemiyeti’nin planlarını altüst etmişti. Ancak Mr. Nosam’ın kaçışı, Komiser Fehmi için kabul edilemezdi. Fehmi, mahallenin gençlerinden birine yakalanan Cemiyet üyelerini kontrol etmesini söylerken, Sami ve Arif’i yanına alarak Nosam’ın peşine düştü. Gece, Büyükada’nın ormanlık alanlarına yayılan bir kovalamacaya sahne olacaktı. Kiliseden Ormana Nosam, Aya Yorgi’nin arka kapısından çıktığında, onu bekleyen bir motorize araçla hızla uzaklaşmaya başladı. Fehmi, hemen gençlerden birinin motorlu bisikletini ödünç aldı ve Sami’yi de arkasına alarak peşine düştü. Arif, kilisede kalıp durumu kontrol edeceğini söyledi. Fehmi’nin gözleri, Nosam’ın aracı ormanın karanlık yollarına doğru hızla ilerlerken hedefe kilitlenmişti. Motor, dar ve çukurlarla dolu patikada zıplayarak ilerliyordu. Rüzgarın uğultusu, gecenin sessizliğini bölüyordu. Fehmi, Sami’ye bağırdı: “Görüş alanımızdan çıkmasına izin veremeyiz! Dikkatli ol!” Nosam’ın aracı, ormanın derinliklerinde aniden bir duraklama yaptı. Fehmi, motoru sakince durdurup yaklaşmaya çalıştı. Ancak Nosam, onları fark ederek yola devam etti. Bu kez araçtan inip koşarak uzaklaşmaya başladı. Ormanda Kedi-Fare Oyunu Fehmi ve Sami, araçtan inip ellerinde el fenerleriyle Nosam’ı izlemeye başladılar. Ormanın içi, adeta bir labirent gibiydi. Dallara çarpan fener ışıkları, gölgeleri büyüterek korkutucu şekillere dönüştürüyordu. “Fehmi Bey,” dedi Sami, nefes nefese. “Bu adam bizi bu karanlıkta oyalamaya çalışıyor olabilir.” Fehmi, dikkatlice etrafını inceledi. Bir an için hiçbir hareket veya ses duyamadılar. Ancak sonra, bir çalı kümesinden hızla uzaklaşan bir siluet gördüler. Fehmi, hiç düşünmeden silahını çekti ve kararlı bir şekilde Nosam’ın peşinden koştu. Nosam, şaşırtıcı bir çeviklikle ağaçların arasında kayboluyordu. Ancak Fehmi, onun izini kaybetmeye niyetli değildi. Adrenalin dolu kovalamaca, iki taraf arasında bir kedi-fare oyununa dönüşmüştü. Sami, geride kalsa da Fehmi’yi takip etmeye çalışıyordu. Terk Edilmiş Bir Kulübe Ormanın derinliklerinde, eski ve terk edilmiş bir kulübe belirdi. Nosam, kulübenin kapısını hızla açıp içeri girdi. Fehmi, kısa bir duraklamanın ardından kapıya yaklaştı. İçeriden gelen garip sesler, kulübenin sıradan bir yer olmadığını gösteriyordu. Fehmi, bir an için tereddüt etse de kapıyı tekmeleyerek açtı. Kulübenin içi, eski kitaplar, semboller ve bir tür geçici ayin malzemeleriyle doluydu. Nosam, odanın ortasında duruyor ve maskesini hâlâ yüzünde taşıyordu. “Beni yakaladığınızı mı sanıyorsunuz?” dedi Nosam, alaycı bir tonda. “Bu sadece başlangıç.” Fehmi, silahını kaldırdı ve kararlı bir şekilde yanıt verdi: “Sana bir şans verdim. Teslim ol ya da bu iş burada biter.” Tam o anda, kulübenin zemininden yükselen garip bir titreşim hissedildi. Nosam, elindeki küçük bir cihazı çalıştırdı ve zeminde gizli bir kapak açıldı. “Görüşmek üzere, Komiser Fehmi,” dedi ve kapağın içine atlayarak kayboldu. Yeni Bir İpucu Fehmi, kapağın içinden aşağı bakarken, derin bir tünel gördü. Ancak bu tünele şu anda girmek, riskli olabilirdi. Sami, kulübeye vardığında, Fehmi’ye yerdeki bir notu gösterdi. Notta şu yazıyordu: “Aya Yorgi sadece bir başlangıçtı. Şehirdeki her köşe bizim oyun alanımız. Bu savaşı kazanamayacaksınız.” Fehmi, notu cebine koyarak Sami’ye döndü. “Nosam elimizden kaçtı, ama bu onun son hamlesi olmayacak. Bu kulübe ve tüneller, Cemiyet’in planlarının kalbine giden yol olabilir.” Ada’dan Ayrılış Fehmi ve Sami, buldukları not ve kulübedeki diğer ipuçlarını toplayarak Aya Yorgi’ye geri döndü. Arif, kilisedeki durumu kontrol altına almış ve bazı Cemiyet üyelerini sorgulamaya başlamıştı. Fehmi, bu ipuçlarını değerlendirerek İstanbul’da Cemiyet’in başka nerelerde etkili olabileceğini öğrenmek için bir sonraki hamlesini planladı. Bu kovalamaca, Nosam’ın ne kadar tehlikeli ve organize olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı. Ancak Fehmi, bu oyunda kazanmak için kararlıydı. Mahalle ve şehir için karanlık bir dönemi sona erdirmek adına mücadele devam ediyordu. *** Bölüm 8: Karolin Sahneye Çıkıyor Büyükada’dan döndükten sonra Komiser Fehmi, olayların iyice karmaşıklaştığını fark etmişti. Kara Kitap Pagan Cemiyeti’nin şehirde ne kadar geniş bir ağ kurduğunu ve Nosam’ın hâlâ özgür olduğunu bilmek, onu derinden rahatsız ediyordu. Bu noktada, Fehmi’nin en güvendiği yardımcısı Karolin’in devreye girmesi şart olmuştu. Karolin, sıradan bir yardımcı değildi. Fehmi’nin yıllardır birlikte çalıştığı yapay zekâ sistemi olan Karolin, olay çözümlerinde hız ve analiz yeteneğiyle eşsizdi. Özellikle büyük verileri analiz etme ve dijital iz sürme konularında benzersizdi. Fehmi, Karolin’i etkinleştirdi ve son olayların verilerini yükledi. Karolin Devrede Karolin’in holografik arayüzü Fehmi’nin ofisinde belirdi. Yapay zekâ, dosyaları hızla taramaya başladı. Hologram, kilisede bulunan semboller, tünel haritaları ve Nosam’ın yazdığı notları birleştirerek analize başladı. “Fehmi Bey,” dedi Karolin, sesi sakin ama kesin bir tonda, “Bu semboller ve tünel yapıları, eski bir enerji ağı sistemine işaret ediyor. Kara Kitap Pagan Cemiyeti bu ağı manipüle etmeye çalışıyor olabilir.” Fehmi masasına yaslanarak sordu: “Bu ağın başka nerelerle bağlantılı olduğunu öğrenebilir misin?” Karolin’in hologramı bir an için soluklaştı, ardından harita üzerinde birkaç nokta belirdi. “Aya Yorgi Kilisesi’nin altındaki tüneller, şehirdeki terk edilmiş bazı malikâneler ve eski kiliselerle bağlantılı. Ayrıca Nosam’ın bu yerlerden birinde toplanmış olabileceğine dair sinyaller var.” İlk İpucu Karolin’in derin analizleri, Cemiyet’in şehirdeki diğer izlerini ortaya çıkardı. Nosam’ın, lüks bir otelde görüldüğüne dair bir bilgiye de ulaşıldı. Karolin, bu bilginin doğruluğunu onayladı. “Bu otel, büyük ihtimalle Cemiyet’in operasyonlarının bir merkez üssü olabilir,” dedi Karolin. “Eğer hızlı davranırsak, Nosam’ı burada yakalayabiliriz.” Fehmi, öneriyi kabul etti. Ancak otel operasyonunun gizli tutulması gerektiğini biliyordu. Karolin, otelin güvenlik sistemlerini ele geçirerek içerideki hareketliliği takip edecekti. Otele Operasyon Gece yarısı, Fehmi ve Sami, otelin etrafında Karolin’in yönlendirmesiyle pozisyon aldı. Karolin’in holografik formu, Fehmi’nin tablet ekranında belirdi. “Güvenlik kameralarını kontrol ediyorum,” dedi Karolin. “Üçüncü kattaki VIP süitte hareketlilik var. Nosam orada olabilir.” Fehmi ve Sami, dikkatlice içeri sızdı. Karolin, kapıları açarak ekibi yönlendirdi. Üçüncü katta, Fehmi odanın kapısını dikkatlice araladı. Ancak içeride kimse yoktu. Masanın üzerinde sadece bir not bırakılmıştı: “Beni yakalamaya çalışmaya devam edin. Her adımınızda bir adım öndeyim.” Fehmi notu okuyup öfkeyle masaya vururken, Karolin durumu değerlendirdi: “Notta kullanılan kâğıt ve mürekkep, özel bir tür. Bu, bize bir ipucu verebilir. Ayrıca oteldeki diğer çıkış noktalarını kontrol edeceğim.” Kaçış Planı Karolin’in sistemleri, Nosam’ın otelin başka bir çıkışından ayrıldığını tespit etti. Fehmi, durumu toparlamaya çalışırken Karolin’in sesi onu sakinleştirdi: “Fehmi Bey, bu bir oyalama taktiği. Ancak Nosam’ın izini sürmek için elimizde yeni veriler var. Onun bir sonraki hamlesini tahmin edebiliriz.” Fehmi, Karolin’in stratejisini onayladı. Şimdi, Cemiyet’in şehirdeki kontrolünü zayıflatacak başka bir hamle yapmak gerekiyordu. Karolin, bu mücadelede kritik bir rol oynuyordu. Yapay zekânın zekâsı ve Fehmi’nin deneyimi bir araya geldiğinde, Nosam’ın kaçabileceği yerler giderek azalacaktı. *** Bölüm 9: Tuzak ve Çemberin Kapanışı Fehmi ve Karolin, Nosam’ın oteldeki oyunundan sonra harekete geçmek için yeni bir strateji geliştirdi. Karolin’in analizleri, Cemiyet’in bir sonraki hamlesinin tarihi yarımadadaki eski bir yeraltı sarnıcında gerçekleşeceğini ortaya koymuştu. Bu yer, uzun süredir kullanılmayan bir yapıydı ve yalnızca seçilmiş birkaç kişiye açık olduğu biliniyordu. Ancak burası aynı zamanda Cemiyet’in karanlık planlarının son halkası olabilirdi. Fehmi, Sami ve birkaç güvenilir polis memuruyla birlikte sarnıca gitmek üzere yola çıktı. Karolin, uzaktan yönlendirmeye devam edecekti. Hava karardığında, İstanbul’un tarihi sokaklarında soluk soluğa bir macera başlamıştı. Yeraltına Yolculuk Sarnıcın girişine vardıklarında, içeriden yankılanan ayak seslerini ve mırıldanarak okunan bir tür duaları duydular. Fehmi, ekibine el işareti yaparak sessizce ilerlemelerini söyledi. Sarnıcın içi, devasa sütunlar ve su birikintileriyle doluydu. Yeraltı, eski zamanlardan kalma bir labirent gibi görünüyordu. Karolin’in sesi, kulaklıklarından yankılandı: “Fehmi Bey, dikkatli olun. Hareket algılayıcılar burada birkaç kişinin bir arada olduğunu gösteriyor. Nosam büyük ihtimalle en derin bölümde olacak.” Fehmi, su birikintilerinin arasında sessizce ilerledi. Ancak bir anda, karanlıkta parlayan gözlerle karşılaştılar. Kara cüppeli bir grup, ellerindeki meşalelerle sarnıcın derinliklerine doğru ilerliyordu. “Bu, Nosam’ın ekibi olmalı,” dedi Fehmi, tabancasını sıkıca tutarak. “Kimse fark edilmeden peşlerinden gidelim.” İlk Karşılaşma Grup, cüppelilerin ardından ilerlerken bir anda alarm benzeri bir ses yankılandı. Karolin, hemen durumu açıkladı: “Bir tür basınç sensörüne bastınız. Onlar artık sizin burada olduğunuzu biliyor. Dikkatli olun!” Cüppeliler, sarnıcın sütunlarının arasında hızla kayboldu. Ancak birkaçı geri dönerek Fehmi ve ekibine saldırmaya başladı. Ellerinde sıradan silahlar yerine, keskin uçlu bıçaklar ve tuhaf, tılsımlı objeler vardı. Fehmi, bu kişilerin yalnızca saldırgan değil, aynı zamanda fanatik olduklarını hemen anladı. Kısa ama şiddetli bir çatışma yaşandı. Fehmi ve ekibi, kendilerini savunarak ilerlemeye devam etti. Ancak cüppeliler, saldırılar sırasında sarnıcın ana yolunu tıkayarak grubu labirent gibi yan tünellere yönlendirdi. Kapanan Çember Fehmi ve Sami, yan tünellerden birinde yollarını bulmaya çalışırken, bir anda kendilerini büyük bir odaya açılan bir geçitte buldular. Bu oda, devasa bir çemberin merkezindeydi. Çemberin etrafında kara mumlar yanıyor ve zeminde kanla çizilmiş semboller dikkat çekiyordu. Çemberin ortasında ise Nosam, maskesiyle dimdik duruyordu. “Sonunda geldiniz, Komiser Fehmi,” dedi Nosam, alaycı bir şekilde. “Bu oyunun son perdesine hoş geldiniz.” Fehmi, tabancasını Nosam’a doğrulttu. “Oyun bitti, Nosam. Artık kaçacak yerin yok.” Nosam, yavaşça ellerini kaldırarak konuşmaya devam etti. “Kaçmak mı? Hayır, Komiser. Ben buradayım. Ama siz... sizin buradan çıkma şansınız olmayacak.” Tam o anda, çemberin etrafındaki mumlar birer birer söndü ve oda karanlığa gömüldü. Nosam, karanlıkta kaybolurken, sarnıcın duvarları titremeye başladı. Karolin’in sesi, kulaklıktan yükseldi: “Fehmi Bey, dikkat edin! Sarnıcın bazı bölümleri çöküyor. Hemen oradan çıkmanız lazım!” Kaçış ve Son Hamle Fehmi ve Sami, karanlıkta yollarını bulmaya çalışırken, sarnıcın tavanından taşlar düşmeye başladı. Çevrelerindeki su birikintileri genişliyor, zemin ise her an çökecek gibi çatırdıyordu. Fehmi, Karolin’in yönlendirmesiyle sarnıcın çıkışına giden yolu buldu. Ancak Nosam çoktan izini kaybettirmişti. Sarnıcın dışına çıktıklarında, nefes nefese kalmışlardı. Fehmi, dönüp yıkılmakta olan sarnıcın girişine baktı. Cemiyet, bir kez daha kaçmayı başarmıştı, ancak Nosam’ın yüzündeki maskenin ardında ne olduğunu görmek Fehmi’nin kararlılığını artırmıştı. Karolin’in sesi, bir kez daha net bir şekilde duyuldu: “Fehmi Bey, bu sadece bir yenilgi değil. Topladığımız verilerle Nosam’ın sonraki hamlesini tahmin edebiliriz. Bu iş henüz bitmedi.” Fehmi, derin bir nefes alarak başını salladı. “Hayır, bitmedi. Ama Nosam’ın karanlığına son vereceğiz. Ne pahasına olursa olsun.” Karanlık gecenin içinde, Fehmi ve ekibi bir sonraki adımları planlamak üzere geri döndü. Ancak bu kez, Nosam’ın oyunlarını sona erdirmek için daha kararlıydılar. İstanbul, karanlığa yenik düşmeyecekti. *** Bölüm 10: Ayasofya’nın Derinlikleri Fehmi ve ekibi, sarnıçtan sağ kurtulmuş ancak Cemiyet’in gölgesi peşlerini bırakmamıştı. Karolin’in analizleri, Nosam’ın izinin bu kez Ayasofya’ya uzandığını gösteriyordu. İstanbul’un bu kadim yapısı, tarih boyunca sayısız sırra ev sahipliği yapmıştı. Ancak Fehmi, şimdiye kadar bu tünellerin sadece tarihsel bir söylenti olduğunu düşünmüştü. Karolin’in ulaştığı yeni veriler, tünellerin aktif olarak kullanıldığını ve Nosam’ın son hamlesi için burada hazırlık yaptığını ortaya koyuyordu. Gecenin Karanlığında Ayasofya Fehmi, Sami ve diğer ekip üyeleri gece vakti Ayasofya’ya ulaştı. Tarihi yapı, ay ışığı altında hem ihtişamlı hem de ürkütücü bir görüntü sergiliyordu. İçeri girdiklerinde, tarihi atmosferin büyüleyici sessizliği yerini, ayaklarının altında yankılanan boğuk seslere bıraktı. Karolin, kulaklıklarından rehberlik etmeye devam etti: “Tünellere giriş, ana salonun kuzeydoğu köşesinde olmalı. Haritalara göre bu giriş Osmanlı döneminde mühürlenmiş, ancak Cemiyet bir yol bulmuş olabilir.” Fehmi, Karolin’in yönlendirmesiyle ilerlerken Sami bir an için durup çevresine bakındı. “Fehmi Bey, burada bir şeyler yanlış hissediliyor. Hava bile ağırlaşmış gibi.” Fehmi, Sami’yi sakinleştirerek ilerlemeye devam etti. Kuzeydoğu köşesine ulaştıklarında, taş bir panonun altına yerleştirilmiş gizli bir geçit buldular. Panoyu kaldırdıklarında, alttan yükselen soğuk hava ve nem, tünellerin ne kadar eski ve tehlikeli olduğunu hissettirdi. Yeraltında Korkunun Hükmü Tünele girdiklerinde, loş ışık ve dar koridorlar onları karşıladı. Duvarlar, eski semboller ve Latince yazılarla doluydu. Her adımda yankılanan sesler, karanlıkta bir şeylerin onları izlediği hissini artırıyordu. Karolin, tünellerdeki hareketi analiz etmeye çalıştı: “Fehmi Bey, tünelin sonunda büyük bir odanın olduğu görünüyor. Ancak hareket sensörleri, sizinle aynı yönde ilerleyen başka kişilerin de olduğunu tespit etti.” Fehmi, ekibine sessizce işaret etti. Ancak ilerledikçe hava daha da ağırlaştı. Duvarlardaki semboller değişmeye, gittikçe daha korkutucu ve şiddetli imgelerle dolmaya başladı. Sami, bu sembollerin bazılarını sarnıçta da gördüklerini hatırladı. “Bu, Cemiyet’in kullandığı bir tür ritüel dili,” dedi Sami, tedirgin bir şekilde. “Burada büyük bir şey hazırlıyorlar.” Bir anda tünelin sonundaki oda, karanlıkta parlayan meşalelerle aydınlandı. Fehmi, odanın merkezinde, yere çizilmiş büyük bir çember ve içinde yanmakta olan kara mumları gördü. Ancak çemberin çevresindeki figürler, yalnızca birer gölge gibi hareket ediyordu. Gölge Varlıklar Fehmi ve ekibi, çemberin yakınına ilerlediklerinde, duvarlardan sanki canlıymış gibi hareket eden gölgeler yükselmeye başladı. Bu gölgeler, gerçek birer varlık gibi ekibe yaklaşıyor, üzerlerine doğru hareket ediyordu. Sami’nin sesi titredi: “Bu... bu mümkün değil. Bunlar insan değil!” Fehmi, tabancasını çekti, ancak mermiler gölgeler üzerinde etkisiz kaldı. Karolin, hızla konuşmaya başladı: “Fehmi Bey, bu bir tür yanılsama veya enerji manipülasyonu olabilir. Çemberin içinde bir tür kaynak olmalı. Eğer çemberi bozarsanız, bu etkiler dağılabilir.” Fehmi, gölgelerden kaçarak çembere yaklaşmaya çalıştı. Ancak her adımda daha yoğun bir karanlıkla çevreleniyordu. Sami, elindeki bir demir çubukla çemberin bir kısmını bozmayı başardı. Aniden, oda titremeye ve gölgeler kaybolmaya başladı. Ancak bu durum, çemberin içinde birinin olduğunu fark etmelerini sağladı. Nosam’ın Tuzağı Çemberin ortasında, yüzündeki maskesiyle Nosam dimdik duruyordu. Maskesinin ardında buz gibi bir sesle konuştu: “Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, karanlığı durduramazsınız. Ayasofya’nın altındaki bu enerji, Cemiyet’in nihai planını gerçekleştirmesi için gereken her şeye sahip.” Fehmi, silahını doğrultarak bağırdı: “Bu işi burada bitireceğiz, Nosam! Teslim ol!” Nosam, sakin bir şekilde cevap verdi: “Bu sadece bir başlangıç, Komiser Fehmi. Şehrin her köşesi bizim planlarımızın bir parçası. Siz hiçbir şeyi değiştiremezsiniz.” Tam o anda, Nosam’ın arkasındaki bir mekanizma çalışmaya başladı. Tünel duvarları bir kez daha sallandı ve odanın zeminindeki taşlar çökmeye başladı. Nosam, ani bir hareketle bir kapaktan kayarak ortadan kayboldu. Yeniden Umut Fehmi ve ekibi, çökmeden önce tünelden çıkmayı başardı. Ayasofya’nın dışına çıktıklarında, Karolin’den gelen analizler, tüneldeki enerji kaynağının artık zayıfladığını gösteriyordu. Ancak Nosam, yine kaçmayı başarmıştı. Fehmi, derin bir nefes alarak ekibine baktı. “Bu iş daha bitmedi. Ama artık Nosam’ın ne kadar ileri gitmeye hazır olduğunu biliyoruz. İstanbul’u bu karanlıktan kurtaracağız.” Ayasofya’nın ihtişamlı görüntüsü altında, Fehmi ve ekibi bir sonraki adımı planlamaya başladı. Ancak bu kez, karanlığın daha da güçlenmeden önce durdurulması gerektiğinin farkındaydılar. *** Bölüm 11: Ayasofya’nın Sessiz Tanığı Ayasofya’nın derinliklerindeki tünellerden çıkan Fehmi ve ekibi, dışarıdaki serin gece havasını içine çekerek bir an olsun nefes aldı. Ancak üzerlerindeki ağırlık hâlâ geçmemişti. Cemiyet’in planlarının büyüklüğü ve Nosam’ın kaçışı, ekipte bir endişe yaratmıştı. Fehmi, bu karanlık planın merkezinde sadece strateji değil, aynı zamanda inanç ve maneviyatın da yer aldığını hissediyordu. Fehmi, Ayasofya’nın imamı İbrahim Hoca ile konuşmaya karar verdi. İbrahim Hoca, hem bilgi birikimi hem de derin maneviyatıyla tanınan bir isimdi. Fehmi, bu mücadelenin yalnızca fiziksel bir savaş olmadığını anlamıştı. Bu, iyilikle kötülüğün metafizik düzeydeki bir çarpışmasıydı. Maneviyatın Işığında Ayasofya’nın geniş iç mekânında, imam İbrahim Hoca namazını bitirip tesbihini eline aldığında Fehmi ve Sami yanına yaklaştılar. Hoca, yüzünde sıcak bir gülümsemeyle onları karşıladı. “Hoş geldiniz, evlatlarım. Sizleri bu saatte buraya getiren nedir?” Fehmi, durumun ciddiyetini anlatarak başladı. Ayasofya’nın altındaki tünellerde gördüklerini ve Cemiyet’in burada ne kadar korkutucu bir planı olduğunu aktardı. İmam Hoca, dikkatle dinledi ve ardından başını eğerek dua etti. Daha sonra derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı: “Evlatlarım, iyilik ve kötülük, yaratılıştan bu yana süregelen bir mücadeledir. Ancak unutmamalıyız ki, kötülük ne kadar güçlü görünse de, asla ebedî değildir. Allah’ın nuruyla karanlık her zaman aydınlanır.” Sami, çekingen bir şekilde sordu: “Hocam, bu gördüğümüz şeyler gerçek olabilir mi? Gölge varlıklar, ritüeller, bu kadar karanlık şeyler... Bunlar nasıl mümkün oluyor?” Hoca, tesbihini bırakarak elini Sami’nin omzuna koydu. “Kötülük, insanların zayıf noktalarını kullanır, Sami. Korkuyu bir silah olarak, cehaleti ise bir kalkan olarak kullanır. Ancak unutma ki, Allah’ın ayetleri ve Peygamber Efendimiz’in (S.A.V.) öğretileri bize bu karanlıkla nasıl başa çıkacağımızı göstermiştir.” İyilik ve Kötülüğün Dengesi İbrahim Hoca, Kur’an-ı Kerim’den iyilik ve kötülük üzerine birkaç ayet okuyarak Fehmi ve Sami’ye maneviyatın gücünü hatırlattı. “Bakara Suresi’nde Allah şöyle buyurur: ‘Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl yok olmaya mahkûmdur.’ Evlatlarım, bu ayet bize şunu hatırlatır: Ne kadar güçlü görünürse görünsün, batıl olan şey asla kalıcı olamaz. Ancak hakkı savunmak için çaba göstermek gerekir.” Fehmi, bu sözlerden etkilenmişti. Kafasındaki sorulardan birini sormaktan çekinmedi: “Hocam, peki bu insanların yaptıkları ritüellerin bir gücü olabilir mi? Gördüğümüz semboller, hissedilen o korkunç varlıklar... Bunlar gerçek mi yoksa yanılsama mı?” Hoca, düşünceli bir şekilde cevap verdi: “Ritüeller, niyetle anlam kazanır, evlatlarım. Eğer insanlar kötülüğe inanır ve bu yolda çaba gösterirse, kendi karanlıklarını büyütürler. Ancak Allah’ın izni olmadan hiçbir şey gerçekleşmez. İnsanları etkileyen şey, aslında onların zayıf noktalarıdır. Korku ve şüphe... İşte bu yüzden maneviyatınıza sıkıca sarılmalısınız.” Maneviyattan Güç Almak Hoca, Fehmi ve Sami’ye bir muska verdi. İçinde Ayet-el Kürsi’nin yazılı olduğu bir dua taşıyordu. “Bu size koruma değil, hatırlatma olsun,” dedi. “Allah’a sığının ve doğru yolda olmaktan asla vazgeçmeyin. Unutmayın, iyilik için çalışan herkes yalnız değildir.” Fehmi, muskanı eline alırken bir tür huzur hissetti. Bu mücadelede sadece fiziksel güçle değil, aynı zamanda manevi güçle de donanmış olduklarını anladı. Bir Sonraki Adım İmam Hoca, ekibe dua ederek onları uğurladı. Fehmi, Ayasofya’dan çıkarken derin bir nefes aldı. İçindeki huzursuzluk yerini, kararlılığa bırakmıştı. Cemiyet’in planlarını durdurmak için sadece mantık değil, inanç da gerekiyordu. “Bu iş artık sadece bizim savaşımız değil,” dedi Fehmi, Sami’ye dönerek. “Bu şehirdeki herkesin iyiliği için çalışıyoruz. Ve bu yolda yalnız olmadığımızı biliyoruz.” Ayasofya’nın dışına çıktıklarında, İstanbul’un sokakları karanlıktı. Ancak Fehmi’nin gözünde, bu karanlık aydınlanmaya başlayacaktı. Nosam ve Cemiyet, ne kadar karanlık plan yaparsa yapsın, iyiliğin ışığıyla karşı karşıya kalacaklardı. *** Fehmi ve ekibi, Ayasofya’daki tünellerde yaşananların ardından, mücadelede önemli bir mesafe kat ettiklerini hissetmişti. Ancak Nosam’ın hala özgür olması, Cemiyet’in planlarının sona ermediğini gösteriyordu. İstanbul’un başka bir yerinde karanlık bir adım atılmadan önce, Fehmi bir kez daha Balat’a dönmeye karar verdi. Çünkü bu mücadele mahalleden başlamıştı ve mahallede bitecekti. Mahallenin Direnişi Balat’a geri döndüklerinde, mahalledeki atmosferin değişmiş olduğunu fark ettiler. Daha önce korku ve huzursuzluk hâkimken, şimdi bir kararlılık havası vardı. Sami, mahalle halkının örgütlenerek Cemiyet’in baskılarına karşı durmaya başladığını anlattı. “Apo ve adamları mahallede dolaşıp insanları tehdit etmeye çalışıyorlardı,” dedi Sami, heyecanla. “Ama mahalleli artık susmuyor. Herkes birbirine destek oluyor. Apo’nun birkaç adamını mahalleden kovmayı başardık.” Fehmi, bu dayanışmadan etkilenmişti. Ancak Nosam’ın hâlâ bir hamle yapabileceğini biliyordu. Balat’ta, Cemiyet’in ritüelleri için kullandığı diğer mekanlar araştırılmaya başlandı. Sami’nin öncülüğünde birkaç genç, eski binalarda Nosam’a ait izler aradı. Cemiyet’in Son Planı Karolin, mahalleden gelen verileri analiz ederek önemli bir keşifte bulundu. Balat’ta terk edilmiş bir depoda, Cemiyet’in büyük bir toplantı düzenleyeceği bilgisine ulaşıldı. Bu, Nosam ve Cemiyet’in son adımı olabilirdi. Fehmi, bu toplantıyı dağıtmanın Nosam’ın planlarını tamamen bozabileceğini düşündü. Fehmi, mahalle halkını bilgilendirdi ve güvenliklerini sağlamak için polis ekiplerinden yardım istedi. Ancak bu mücadele yalnızca polislerin değil, aynı zamanda mahalle halkının da mücadelesiydi. Mahallede Birleşme Toplantı gecesi, mahalle sakinleri birbirlerine destek olmak için sokaklarda toplanmıştı. Balat’ın dar sokakları, bir zamanlar Cemiyet’in korku saldığı yerlerken şimdi direnişin sembolü haline gelmişti. Fehmi ve Sami, depoya sızmak için planlarını yaparken mahalle halkı, dışarıda nöbet tutuyordu. Depoya girdiklerinde, içerideki atmosfer onları şaşırttı. Cemiyet üyeleri, bir çemberin etrafında toplanmış, bir ritüeli gerçekleştirmek üzereydiler. Nosam, çemberin ortasında, maskesiyle dimdik duruyordu. “Fehmi Bey,” dedi Nosam, alaycı bir sesle. “Bu oyunu hâlâ kazandığınızı mı sanıyorsunuz? Karanlık, sizin aydınlığınızı yutacak.” Son Karşılaşma Fehmi, Nosam’a silahını doğrulttu ve sert bir sesle cevap verdi: “Burada bir oyun yok, Nosam. Bu mahalle, senin karanlığına boyun eğmeyecek.” Ritüel yarıda kesilmişti, ancak Nosam hâlâ kaçmaya çalışıyordu. Fehmi ve Sami, çemberi bozar bozmaz Cemiyet üyeleri dağıldı. Mahalleli dışarıda, polis desteğiyle bu kişileri yakalamaya başladı. Ancak Nosam, deponun arka kapısından kaçmaya çalışırken Fehmi tarafından köşeye sıkıştırıldı. “Bu senin sonun,” dedi Fehmi, gözlerini Nosam’a dikerek. “Maskeni çıkar ve gerçeği göster.” Nosam, kısa bir tereddütten sonra maskesini çıkardı. Gözlerinin ardındaki bakışlar, karanlık bir geçmişin izlerini taşıyordu. Ancak kimliği, Fehmi’nin beklediğinden çok daha sıradandı. Nosam, eski bir akademisyendi ve Cemiyet’i manipüle ederek güç elde etmeye çalışmıştı. Fehmi, onun karanlığının, sadece bilgi ve gücün yanlış amaçlarla kullanılmasından kaynaklandığını anladı. Mahallenin Zaferi Nosam tutuklandı ve Cemiyet’in kalanı tamamen dağıtıldı. Mahalle, uzun bir süre sonra ilk kez huzura kavuşmuştu. Fehmi, halkın direnişini ve dayanışmasını görmenin verdiği gururla mahallede dolaştı. Karolin, bu zaferin analizlerini yaparken bir rapor sundu: “Fehmi Bey, bu tür karanlıklar her zaman geri dönmek ister. Ama bu mahalle artık onların oyun alanı değil.” Fehmi, gülümseyerek Karolin’e döndü: “Bu mahalle, ne kadar karanlık olursa olsun, birlikte aydınlanmayı başardı.” Balat’ın dar sokaklarında yankılanan çocuk kahkahaları, artık mahalledeki yeni dönemin habercisiydi. Ancak Fehmi biliyordu ki, başka yerlerde başka Nosam’lar karanlık planlarını kurmaya devam ediyordu. Ancak bu zafer, iyiliğin her zaman kazanabileceğini bir kez daha kanıtlamıştı. *** Bölüm 13: Karanlıkta Bir İz Nosam’ın tutuklanması ve Cemiyet’in dağıtılması, Balat’ta yeni bir dönemin başlangıcı olmuştu. Fehmi, mahalle halkının zafer sevincini izlerken, bu mücadelenin sadece bir başlangıç olduğunu hissediyordu. Ancak mahallenin yeniden huzura kavuşması, onun için büyük bir teselli olmuştu. Balat artık bir direnişin ve umudun sembolüydü. Soruşturmanın Derinlikleri Nosam, emniyette sorguya alınmıştı. Ancak verdiği ifadeler, Fehmi’yi tatmin etmekten çok uzaktı. Nosam, her soruya alaycı bir gülümsemeyle cevap veriyor, kendisini bir satranç oyuncusu gibi gösteriyordu. “Komiser Fehmi,” dedi, yüzünde rahatsız edici bir rahatlıkla. “Beni yakaladığınızı sanıyorsunuz ama bu sadece bir hamleydi. Asıl oyun, sizin asla göremeyeceğiniz yerlerde oynanıyor.” Fehmi, bu sözleri dinlerken Nosam’ın söylediklerinde bir gerçeklik payı olup olmadığını düşündü. Cemiyet’in diğer liderleri, bu kadar kolay vazgeçer miydi? Yoksa bu yalnızca bir paravan mıydı? Karolin, bu sırada Cemiyet’in dijital izlerini takip ederek daha derinlere iniyordu. Fehmi, onun bulgularını beklerken Nosam’ın söylediklerini aklından çıkaramıyordu. Balat’ta Bir İz Olayların ardından mahallede normale dönüş başlamıştı. Ancak bir gece, Balat’ın dar bir sokağında gençlerden biri duvara çizilmiş garip bir sembol fark etti. Bu sembol, daha önce Cemiyet’in ritüellerinde kullanılan sembollerden biriydi. Genç hemen Fehmi’ye haber verdi. Fehmi, sembolü incelemek için mahalleye geldi. Duvardaki sembol, yeni çizilmişti ve altında bir mesaj vardı: “Karanlık asla tamamen yok olmaz.” Bu, bir tehditten çok, bir meydan okuma gibi görünüyordu. Sami, sembolü incelerken tedirgin bir şekilde sordu: “Bu, Cemiyet’in bitmediği anlamına mı geliyor?” Fehmi, sembole bakarak derin bir nefes aldı. “Karanlık, her zaman bir yol bulur, Sami. Ama biz de her zaman burada olacağız.” Karolin’in Son Uyarısı Karolin, o gece Fehmi’ye bir rapor sundu. Cemiyet’in dijital ağlarında bulduğu son izler, İstanbul’un dışında başka yerlerde de benzer aktivitelerin sürdüğünü gösteriyordu. Ancak bu faaliyetler çok daha gizli ve sofistike bir şekilde yürütülüyordu. Karolin’in sesi, her zamankinden daha ciddiydi: “Fehmi Bey, bu daha büyük bir yapının sadece bir parçası olabilir. Eğer bu mücadeleyi sürdürmek istiyorsanız, daha derin bir savaşa hazır olmanız gerekecek.” Fehmi, Karolin’in sözlerini dinlerken, Balat’taki zaferin yalnızca bir ara durak olduğunu anladı. Cemiyet’in izleri kaybolmuş gibi görünse de, bu karanlığın başka yerlerde yeniden yükselebileceği açıktı. Ucu Açık Bir Son Fehmi, Balat’ın sokaklarında yavaşça yürürken, çocukların neşeyle oynadığını ve mahalle halkının günlük işlerine döndüğünü izledi. Ancak zihninde Nosam’ın söyledikleri yankılanıyordu: “Asıl oyun, sizin asla göremeyeceğiniz yerlerde oynanıyor.” Bir an için durdu, gökyüzüne baktı ve kendi kendine mırıldandı: “Karanlık ne kadar büyürse büyüsün, ışık her zaman bir yol bulur.” O sırada bir telefon geldi. Karolin’in sesi kulaklıkta yankılandı: “Fehmi Bey, yeni bir şey buldum. Hemen konuşmamız gerekiyor.” Fehmi, derin bir nefes alarak telefonu kapattı ve yürümeye devam etti. Balat’ın sessiz sokaklarında yankılanan ayak sesleri, yeni bir maceranın başlangıcını işaret ediyordu. Bu, sadece bir zafer değil, sonsuz bir mücadelenin devamıydı. *** fehmi demirbağ devam edecek