"Küresel sehirler, küresel markalar artık dünyada devletler gibi siyasi aktör haline geliyor. Kültür de siyaset ve ekonomi gibi stratejik unsur oluyor." Küresel markalar; İŞGALCİ KOLLUK KUVVETLERİ! ŞİMDİ MİLLİ MÜDAFA ZAMANI! KIZLI-ERKEKLİ KAYBEDECEĞİZ YOKSA GELECEĞİMİZİ! YANİ; NE KARA KUVVETLERİ, NE HAVA KUVVETLERİ, NE DENİZ... İLLA Kİ; KÜLTÜR KUVVETLERİ!
19 Aralık 2024 Perşembe
Komiser Fehmi ve Karolin: Ölümsüzlerin Tarikatı HİKAYE 3
1. Bölüm: Gölgenin İçinden Gelen Çağrı
İstanbul'un akşam trafiğinde boğucu bir gün sona ererken, Komiser Fehmi, Karaköy'deki tarihi bir binada yer alan emniyet müdürlüğünde son işlerini toparlıyordu. Sokak lambalarının titrek ışığında gölgeler uzanırken, telefonuna gelen bir bildirim gözlerini ekrana kilitledi. Karolin'den gelen uyarı mesajı, onun sakin geçen gününü altüst edecek türdendi: "Seldec Kostnice'de hareketlenme var. Ölümsüzler yine sahnede."
Karolin, Fehmi'nin yıllardır birlikte çalıştığı, yapay zeka tabanlı bir istihbarat sistemiydi. Ancak sıradan bir yazılımdan çok daha öteydi. Karolin, Fehmi'nin en güvendiği yardımcısı, bir dost gibiydi. Karolin’in mesajına eklenen detaylar oldukça ürkütücüydü. Çek Cumhuriyeti’nde yer alan ünlü İskelet Kilisesi Seldec Kostnice'de artan garip olaylar, Kadim İnançlar Birliği adındaki uluslararası bir vakfı işaret ediyordu. Bu vakfın, adı çok az bilinen ama geçmişi kanlı olaylarla dolu bir tarikat olan "Ölümsüzler" ile bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştı.
Fehmi, mesajı incelerken Karolin'den bir sesli uyarı daha geldi: "Fehmi, şifrelenmiş belgeleri deşifre ettim. Kadim İnançlar Birliği'nin bir sonraki büyük toplantısının Türkiye’de, Tokat’ta olacağına dair kesin kanıtlar buldum. Seldec'teki hareketlenme, asıl ritüel öncesi bir dikkat dağıtma operasyonu olabilir."
Bu sırada, Fehmi’nin masasında başka bir dosya dikkat çekiyordu. Dosyanın üzerinde "Mr. Nosam" ismi yazıyordu. Nosam, uluslararası bir dolandırıcı ve karanlık operasyonların gölgesinde saklanan bir adamdı. Fehmi, bu isimle birkaç yıl önce Avrupa'da bir davada karşılaşmıştı. Nosam, Kadim İnançlar Birliği’nin gölgelerdeki liderlerinden biri olarak bilinirdi ve her zaman insanlığı tehlikeye atan planların bir parçası olmuştu. Fehmi’nin aklında hala onunla ilgili çözülmemiş birçok soru vardı.
Telefon çaldığında Fehmi'nin aklı karışmıştı. Arayan, Mr. Nosam'dı. "Merhaba Fehmi, yine eski dostların oyunlarına karışmışsın gibi görünüyor," dedi Nosam, sakin ama tehditkar bir sesle. "Seldec’teki olayları biliyorum ve bir süredir takip ediyorum. Ancak Tokat'ta işler daha da ilginç olacak. Sana bir teklifim var, ama kararını çabuk ver. Zaman daralıyor."
Fehmi, Nosam’ın bu ani iletişimini bir tuzak olarak değerlendirdi. "Beni arama sebebin ne, Nosam? Bu kez hangi çılgınlığın peşindesin?" diye karşılık verdi. Ancak Nosam cevap vermeden telefonu kapattı.
Karolin, bu konuşmanın ardından Fehmi’yi uyardı: "Nosam’ın bu olaylarda aktif bir rol oynadığı açık. Onunla işbirliği yapma girişimleri sadece planlarını hızlandırmasına yardımcı olabilir. Ancak hareketlerini takip edebilir ve zayıf noktalarını ortaya çıkarabiliriz."
Fehmi, Nosam’ın kendisiyle birebir iletişim kurmasından rahatsızdı. Onun planlarını çözmek ve bu sefer tamamen etkisiz hale getirmek için hazırlandı. Karolin, bir sonraki uyarısını verdi: "Tokat’ta terk edilmiş bir Ermeni Kilisesi üzerinde yoğun bir enerji tespit ettim. Ayrıca o bölgedeki tarihi kayıtlar, kilisenin eski bir Hitit mezarlığının üzerine inşa edildiğini gösteriyor. Ölümsüzler Tarikatı, bu bölgeyi boşuna seçmemiş olabilir."
Fehmi, İstanbul’un karanlık sokaklarından Tokat’ın gizemli geçmişine doğru yola çıkarken, aklında Nosam’ın karanlık gölgesi vardı. Bu sefer karşısındaki düşman, yalnızca insanlık tarihinin karanlık sırlarını değil, aynı zamanda kendi derin stratejik zekasını da kullanıyordu. Fehmi, bu savaşı kazanmanın hiç olmadığı kadar zor olacağının farkındaydı.
***
2. Bölüm: Dostların Yolculuğu
Tokat’ın serin rüzgârları geceyi örterken, terk edilmiş Ermeni Kilisesi’nin silueti karanlıkta belirmişti. Kilise, yüksek tepelerin arasında, zamanın unuttuğu bir yer gibi sessiz ve ürkütücü duruyordu. Komiser Fehmi, Karolin’in gönderdiği verilerle bu yapının önemini kavramıştı. Ancak kiliseye ulaşmadan önce, Hatay’dan gelen iki ziyaretçi, olayların merkezinde yer almaya başlamıştı.
İmam Selim ve Papaz Agop, yıllardır dostluklarıyla tanınan iki isimdi. Farklı inançlardan gelmelerine rağmen, köklü arkadaşlıkları onları birleştirmişti. Selim, tarih ve arkeolojiye olan ilgisiyle bilinirken, Agop kiliselerin ve manastırların sırlarına vakıf bir araştırmacıydı. Bu iki dost, Tokat’taki kilisenin geçmişine dair duydukları hikâyelerin ardından, oraya gitmeye karar verdiler. Ancak bu kararın sonuçlarının, yalnızca kendileri için değil, dünya için de büyük bir öneme sahip olacağını bilmiyorlardı.
Kiliseye vardıklarında, giriş kapısında onları yaşlı bir çift karşıladı. Sanki uzun zamandır kendilerini bekliyorlarmış gibi bir tavır sergiliyorlardı. Yaşlı adam, çatallı sesiyle konuştu: “Bu topraklar, sırlarını açığa çıkarmayı sevenlere mezar olmuştur. Buraya geldiğinizi kimse bilmemeli.” Selim ve Agop, bu sözleri önemsememeye çalıştı, ancak kilisenin içine adım attıklarında garip bir huzursuzluk hissettiler.
Kilise, dışarıdan terk edilmiş gibi görünse de içeride bir hayat belirtisi vardı. Zemin taşlarının arasında zamanla yosun tutmuş izler, duvarlarda ise silik Hitit sembolleri görülüyordu. Ancak en garip olanı, içeride toplanmış olan 40 kadar çocuktan oluşan bir grubun sessizliğiydi. Çocuklar, sanki bir hipnoz halindeymiş gibi, ne konuşuyor ne de hareket ediyorlardı. Papaz Agop, bu sahneyi gördüğünde şaşkınlığını gizleyemedi: “Bu çocuklar burada ne yapıyor? Neden bu kadar sessizler?”
Yaşlı kadın, ince bir sesle cevap verdi: “Onlar bekliyor. Ritüelin tamamlanması için zaman gerekiyor.” Bu sözler Selim’in içini ürpertiyle doldurdu. Ne tür bir ritüel olabilirdi bu? Çocuklar nasıl bir amacın parçasıydı? Karolin’in gönderdiği verilerde bahsedilen tarikatın, bu çocukları birer araç olarak kullanabileceği ihtimali Selim ve Agop’un aklında dolaşmaya başladı.
Bu sırada, Komiser Fehmi İstanbul’dan yola çıkmış, Karolin’in rehberliğinde Tokat’a doğru ilerliyordu. Araçtaki sessizliği Karolin’in sesi bozdu: “Fehmi, kiliseye ulaşan bazı uydu görüntülerini analiz ettim. Çevrede normalin üzerinde elektromanyetik aktivite var. Ayrıca bu gece burada bir ayin yapılacağına dair kuvvetli sinyaller var.”
Fehmi’nin kaşları çatıldı. “Ne tür bir ayin olabilir bu, Karolin? Ölümsüzler bu kadar açık bir şekilde hareket edemez.”
Karolin, hızlıca cevapladı: “Bu ayin, Hitit ritüellerine dayanıyor olabilir. Kilisenin bulunduğu alanın, eski bir Hitit mezarlığı üzerine kurulu olduğu biliniyor. Bu, onların sembollerini ve inançlarını yeniden canlandırmak için ideal bir nokta.”
Fehmi, Tokat’a vardığında, Selim ve Agop’un izini buldu. Ancak kilisenin içine girdiğinde, yaşlı çift ve çocuklar çoktan kaybolmuştu. Sadece zeminde kazınmış bir sembol kalmıştı. Karolin, bu sembolü analiz ederek sonuç verdi: “Bu sembol, eski bir Hitit tanrısı olan Telipinu’ya ait. Kayıp tanrı efsanesine göre, Telipinu kaybolduğunda dünyada kaos başlamıştı. Ölümsüzler, bu tanrının enerjisini çağırmaya çalışıyor olabilir.”
Fehmi, bu ritüelin yalnızca bir tarikatın sapkınlığı olmadığını, aynı zamanda çok daha büyük bir tehdidin başlangıcı olduğunu anlamıştı. Selim ve Agop’un ise nerede olduğunu bilmeden, kilisenin karanlık sırrını çözmek için bir adım daha atmaya karar verdi. Ancak bu adım, onu daha da tehlikeli bir gölgeye doğru çekecekti.
***
3. Bölüm: Kapının Altındaki Sırlar
Tokat’ın loş ışıkları altında, Fehmi karanlığa karışan bir sessizliğin içinde kiliseye doğru ilerliyordu. Geçmişin hayaletlerini hatırlatan bu taş bina, hikayelerinde duyduğu hiçbir yere benzemiyordu. Dış cephesindeki çatlaklar, yüzyıllar boyunca saklanan sırların ağırlığını taşıyor gibiydi. Kapıya vardığında, bir an tereddüt etti. Karolin’in sakin sesi, düşüncelerini böldü: "Fehmi, içeride yüksek düzeyde enerji dalgalanmaları tespit ediyorum. Bu, sıradan bir terk edilmiş yapı değil."
Fehmi, el fenerini çıkarıp kapıyı zorladı. Ağır tahta kapı, gıcırdayarak açıldığında içeriden gelen soğuk hava dalgası tüylerini diken diken etti. Kilisenin içinde, eski ahşap sıralar ve çatıda asılı duran kırık avizeler görülüyordu. Ancak gözüne çarpan şey, zemindeki Hitit sembolleriydi. Karolin, bunları hemen tanımladı: "Bu semboller, eski çağlarda kurban ritüelleri için kullanılmış. Fehmi, bu yerin tarihi düşündüğümüzden daha karanlık olabilir."
Kiliseyi araştırmaya başladığında, yerde bir kapak fark etti. Paslı halkayı çektiğinde alttan eski bir tünel ortaya çıktı. Fehmi, durumu değerlendirirken Karolin, "Bu tüneller Hitit mezarlığına gidiyor olabilir. Tarikat üyeleri burada olmalı," diye uyardı. Kararını verip aşağı indi.
Tünel dar ve nemliydi. Duvardaki semboller daha netleşiyor, üzerlerinde eski kan izleri olduğu anlaşılıyordu. Tünelin derinliklerine indikçe garip fısıltılar duyulmaya başladı. Fısıltılar, insan sesine benziyor ancak kelimeleri anlaşılamıyordu. Bir noktada, Fehmi’nin el feneri bir anda söndü. Karanlık, çevresini bir battaniye gibi sardı. Karolin’in sesi yeniden belirdi: "Elektronik cihazların çalışmasını engelleyen bir manyetik alan var. Dikkatli ol."
Bir süre karanlıkta ilerledikten sonra Fehmi, ileride hafif bir ışık gördü. Işığa yaklaştığında geniş bir odaya ulaştı. Odanın ortasında, taş bir masa ve çevresinde mumlarla oluşturulmuş bir daire vardı. Masanın üzerinde, eski Hititçe yazılmış bir metin dikkatini çekti. Karolin, metni hızlıca tarayıp çevirdi: "Bu bir ritüel talimatı. 40 ruhu çağırma ritüeli… Bu odada bir şeyler olmuş, Fehmi."
Tam o anda, bir gölge hareket etti. Fehmi, tabancasını çekip karanlığa doğrulttu. Ancak gölge hızla kayboldu. Ardından bir kahkaha duyuldu; soğuk, insanı rahatsız eden bir kahkaha. Karolin’in sesi keskin bir şekilde geldi: "Fehmi, tünelde yalnız değilsin. Gölgeler seni izliyor."
Fehmi, odayı hızla taramaya başladı. Ancak gölgeler, sanki karanlığın bir parçasıymış gibi görünüyordu. Ansızın arkasında bir hareket hissetti ve döndüğünde bir figürle karşılaştı. Yüzü kapalı, siyah cüppeli biri, elinde bir hançer tutuyordu. Figür, bir anda saldırıya geçti. Fehmi, hamleyi savuşturup figürü etkisiz hale getirmeye çalıştı. Ancak saldırgan, bir gölge gibi kayboldu.
"Bu insanlar tarikat üyeleri olmalı," diye düşündü Fehmi. Karolin, "Bu bölge, enerjiyi yoğunlaştırmak için tasarlanmış bir merkez olabilir. Tünelin daha derinlerine inmelisin," dedi. Fehmi, ileriye doğru ilerlerken tünelin duvarlarından gelen fısıltılar artmaya başladı. Bu sesler, 40 ruhun çığlığı gibi kulaklarını dolduruyordu.
Tünelin sonunda, büyük bir kapıya ulaştı. Kapının üzerinde, Hitit tanrılarının betimlendiği korkutucu heykeller vardı. Karolin, "Bu kapı, ritüelin son aşamasının yapılacağı yere açılıyor olabilir. Ancak dikkatli ol, Fehmi. Burası, tarikatın merkez noktası olabilir," diye uyardı.
Fehmi, kapıyı açmadan önce derin bir nefes aldı. İçeri adım attığında neyle karşılaşacağını bilmiyordu, ancak insanlık için bu karanlık tarikatı durdurmaya kararlıydı. Kapının ardında onu bekleyen şeyin, hayal edebileceğinden daha büyük bir korku olduğunu hissediyordu.
***
4. Bölüm: 40 Ruhun Çığlığı
Fehmi, tünelin sonunda ulaştığı odanın soğuk ve ağır havasıyla yüzleşirken, karanlığın içinden bir çığlık yankılandı. Ses, o kadar derindi ki, sanki tünelin duvarlarından yankılanıyor ve her yöne yayılıyordu. Karolin’in sesi tekrar belirdi: "Bu çığlıklar, enerji dalgalanmalarıyla bağlantılı. Fehmi, dikkatli ol; tarikat üyeleri yakında olabilir."
Fehmi, adımlarını yavaşlatarak büyük kapının ötesine geçti. İçeri girdiğinde, loş ışıklarla aydınlatılmış büyük bir salon gördü. Tavanın ortasında devasa bir Hitit sembolü asılıydı ve bu sembolden aşağıya doğru sarkan zincirlerde, insan vücutları görülüyordu. Fehmi, kurban edilmiş insanların bedenlerini görünce derin bir nefes aldı. Karolin, "Bu, 40 ruh ritüeli için yapılmış bir hazırlık. Ruhları çağırmak için kurbanlar gerekli," dedi.
Tam o anda, arkasından hızlı bir hareket duydu. Döndüğünde, elinde hançer tutan bir tarikat üyesi ona saldırmaya çalışıyordu. Fehmi, refleksle tabancasını çekip saldırganı etkisiz hale getirdi. Ancak yere düşen tarikat üyesinin kanı, zemindeki Hitit sembollerine yayıldığında, semboller parlamaya başladı. Karolin, "Fehmi, bu bir tetikleyici! Kan, ritüelin bir aşamasını başlattı," diye uyardı.
Salonun duvarlarından bir anda gölgeler belirerek şekil almaya başladı. Bu gölgeler, insan figürlerine dönüştü ve korkutucu bir şekilde Fehmi’ye doğru ilerlemeye başladı. Tabancasını ateşledi, ancak gölgeler fiziksel saldırılardan etkilenmiyor gibiydi. Karolin, "Bu gölgeler, çağrılmış ruhlar olabilir. Fiziksel müdahaleler işe yaramaz," dedi.
Fehmi, geri çekilerek bir çıkış yolu aradı. Ancak salonun ortasındaki Hitit sembolü, gitgide daha parlak hale geliyor ve odayı yoğun bir enerjiyle dolduruyordu. Ansızın, salonun kapılarından bir grup tarikat üyesi içeri girdi. Ellerinde ritüel eşyaları ve büyük bir kazan taşıyorlardı. Liderleri, yüzü maskeyle kapalı bir figür, yüksek bir platforma çıkarak konuşmaya başladı: "Bugün, tanrıların ölümsüzlüğüne hizmet edecek olan ruhları çağırıyoruz!"
Fehmi, bu fırsatı değerlendirerek maskeli lidere doğru ilerledi. Ancak tam o sırada, gölgeler saldırıya geçti ve onu durdurmaya çalıştı. Fehmi, hızla bir masanın arkasına sığınarak Karolin’e seslendi: "Bu durumu nasıl durdurabiliriz?"
Karolin, hızlıca yanıtladı: "Tavanın ortasındaki sembol, enerjiyi topluyor. Eğer onu yok edebilirsen, ritüel çöker! Ama hızlı olmalısın."
Fehmi, masanın üzerindeki bir lambayı fırlatarak gölgeleri oyaladı ve tavanın ortasındaki sembole doğru tırmanmaya başladı. Ancak tarikat üyeleri, onu fark edip saldırıya geçti. Fehmi, üstün bir çabayla sembole ulaştı ve kemerindeki çakıyı çıkararak sembolü kesmeye başladı. İlk darbede, sembolden çıkan enerji dalgası, tarikat üyelerini ve gölgeleri geriye savurdu.
Sonunda sembol parçalandığında, salonun içindeki enerji bir anda kayboldu. Gölgeler yok oldu, tarikat üyeleri şaşkınlık içinde kaçışmaya başladı. Ancak Fehmi, liderin kaçmasına izin vermedi. Maskeyi çıkarıp liderin yüzünü görmek istediğinde karşılaştığı yüz, hayatını değiştirecek bir sırrı açığa çıkardı...
***
5. Bölüm: Ölümsüzlerin Planı
Karolin, tarikatın Seldec Kostnice’deki toplantılarından elde ettiği bilgileri analiz ediyordu. Bir sonraki büyük adım, 21 Haziran gecesi Tokat’taki kilisenin avlusunda yapılacak bir ritüeldi. Bu ritüelin amacı, Hitit mitolojisindeki karanlık tanrılardan "Anu’nun Gölgesi"ni çağırarak tarikat liderlerine ölümsüzlük bahşetmekti. Karolin, bu bilgiyi Fehmi’ye aktardığında onun yüzünde kararlı bir ifade belirdi: "Bu planı yerle bir edeceğiz."
Fehmi, Tokat’taki kilisenin çevresinde gizlice inceleme yapmaya başladı. Ancak, ilk gece korkunç bir keşif yaptı. Kilisenin avlusunda bir çukur bulunuyor ve çukurun içinde insan kemikleri dikkat çekiyordu. Kemiklerin arasında, taze kan izleri ve kurban edilmiş hayvan kalıntıları vardı. Bu görüntü, ritüelin hazırlıklarının başladığını doğruluyordu.
Bir sonraki hamle, tarikata sızmaktı. Fehmi, Karolin’in yardımıyla bir tarikat üyesi gibi görünmek için gerekli bilgileri topladı. Onun için özel bir kimlik oluşturuldu: "Mithras’ın Çocuğu." Bu sahte kimlikle kiliseye sızmayı başardı. Ancak içeri girer girmez, tarikat üyelerinin sadakat testine tabi tutuldu. Fehmi’nin önüne, gözleri bağlı genç bir kadın getirildi. Liderlerinden biri, "Onun kanı, sadakatini ispatlayacak," dedi.
Fehmi, soğukkanlı bir şekilde kadına zarar vermeden durumu kurtarmanın bir yolunu buldu. Elindeki hançeri yere fırlatarak, "Sadakat kalpten gelir, kanla değil," diye bağırdı. Bu, liderlerin ilgisini çekti, ancak şüphelerinin de artmasına neden oldu.
Karolin, kilisenin etrafındaki enerji hareketliliğini izliyordu ve Fehmi’ye kritik bir bilgi aktardı: "Ritüelin başlamasına saatler kaldı. Çukurun derinliklerine inmeli ve oradaki sembolleri etkisiz hale getirmelisin."
Fehmi, avlunun altındaki gizli bir geçitten aşağı indi. Geçit, tünellerle doluydu ve her köşesinde Hitit tanrılarına adanmış kabartmalar vardı. Tünelin sonundaki geniş bir salonda, tarikatın lideri Gabriel Loreck ve takipçileri, son hazırlıklarını yapıyordu. Ortada yanan bir ateş, çevresinde dönen figürler ve yankılanan ilahilerle atmosfer daha da ürkütücü hale geliyordu.
Fehmi, bu esnada gizlice sembolleri bozmaya başladı. Ancak fark edilmesi uzun sürmedi. Tarikat üyelerinden biri, onun hareketlerini gördü ve bağırdı: "Hain!" Kaos bir anda patlak verdi. Fehmi, kendini savunmak için silahını çekti. O an, Gabriel Loreck’in sesi salonda yankılandı: "Kimse onu öldürmeyecek. O, tanrılarımız için bir kurban olacak!"
Salondaki hava, sanki bir an için dondu. Fehmi, Gabriel’in gözlerine bakarak, "Beni kurban etmek istiyorsanız, önce bu ritüelin bitmeyeceğinden emin olun," dedi ve elindeki bir sembolü ateşe attı. Sembolün yanmasıyla birlikte, salonu sarsan bir enerji patlaması yaşandı. Gabriel’in yüzündeki ifade, öfke ve dehşetin birleşimiydi.
Fehmi, bu kargaşa sırasında kaçmayı başardı, ancak bu, savaşın bittiği anlamına gelmiyordu. Ritüelin tamamen durdurulması için daha büyük bir adım atılması gerektiği açıktı. Karolin, "Son hamle için hazırlanmalısın. Zaman daralıyor," dedi. Fehmi, derin bir nefes alarak, "Bu işi bitireceğiz," diye karşılık verdi.
***
6. Bölüm: Ölümle Dans
Fehmi’nin aklındaki tek şey, Gabriel Loreck’in kontrol ettiği tarikatı tamamen bitirmekti. Tokat’taki kilisenin altında, tünellerin daha derinlerine inmek için hazırlıklarını yaparken Karolin’den gelen haberler durumu daha da karmaşık hale getirdi. "Fehmi, enerji seviyesi inanılmaz derecede yükseliyor. Ritüelin başlamasına dakikalar kaldı," diye uyardı Karolin.
Fehmi, elindeki haritayı kontrol ederek, tünelin en derin kısmına doğru ilerledi. Tünellerin karanlığı, fenerinin ışığını bile emiyor gibiydi. Her adımda karşısına çıkan Hitit sembolleri ve duvarlara kazınmış eski ritüel betimlemeleri, gördüğü en korkunç detaylarla doluydu. Tünelin bir noktasında, yerde kurumuş kanla çizilmiş bir çember gördü. Çemberin ortasında, eski bir Hitit maskesi ve hançer bırakılmıştı.
Bir anda Karolin’in sesi yeniden duyuldu: "Fehmi, dikkatli ol! O maskenin ve hançerin enerjisi olağanüstü güçlü. Onlara dokunmamalısın."
Tam o sırada, arkasında yankılanan ayak sesleri duydu. Fehmi, hızla dönerek silahını doğrulttu. Ancak gördüğü şey, yüzleri maskelerle kapatılmış dört tarikat üyesiydi. Ellerinde uzun hançerler ve ritüel için hazırlanmış kanla lekelenmiş giysiler vardı. Tarikat üyeleri, bir anda saldırıya geçti.
Fehmi, onların hamlelerinden sıyrılarak ilkini yere indirdi. Ancak diğerleri daha da vahşice saldırmaya başladı. Kilisenin altında kıyasıya bir mücadele yaşanıyordu. Fehmi, tüm gücünü kullanarak birini etkisiz hale getirdiğinde, diğer ikisi onu köşeye sıkıştırdı. Tam o anda, Karolin’in sesi yeniden duyuldu: "Fehmi, sağ duvarda bir çıkış var. Kaçmalısın!"
Fehmi, son bir güçle kendini saldırganların arasından sıyırarak duvardaki dar geçitten geçti. Geçit, onu büyük bir salona götürdü. Salonun ortasında devasa bir Hitit sunağı ve sunağın etrafında dönen tarikat üyeleri vardı. Gabriel Loreck, sunağın başında duruyor ve elindeki eski bir Hitit tabletiyle ilahiler okuyordu.
Sunağın üzerinde, genç bir kadın bağlanmış ve kurban edilmek üzere hazırlanıyordu. Fehmi, bu duruma sessiz kalamayacağını biliyordu. Silahını çekerek, Gabriel’i hedef aldı. Ancak Gabriel, Fehmi’nin varlığını hissetmiş gibi hızla döndü ve gülümsedi: "Seni bekliyordum, Fehmi. Bu gece tanrılarımıza bir hediye sunacağız ve sen de şahit olacaksın!"
Fehmi, Gabriel’i vurmak için tetiği çekti, ancak kurşunlar onu etkilemedi. Gabriel, ellerini kaldırarak, sunağın etrafındaki enerjiyi yoğunlaştırmaya başladı. Salonun havası ağırlaştı, mumların alevleri büyüdü ve duvarlardaki semboller parlamaya başladı. Karolin’in sesi bir kez daha geldi: "Fehmi, Gabriel fiziksel değil, enerjisel bir kalkan kullanıyor. Onu durdurmanın tek yolu, sunağı yok etmek!"
Fehmi, Gabriel’in dikkatini dağıtmak için bir yana hareket ederek sunağa doğru yaklaştı. Ancak Gabriel, onun niyetini anlamış gibi hançerini kaldırdı ve "Kimse bizi durduramaz!" diye bağırdı. Fehmi, hızla sunağa ulaşıp elindeki meşaleyle sunağın üzerindeki sembolleri ateşe verdi.
Sembollerin yanmasıyla birlikte, salonda devasa bir enerji patlaması oldu. Tarikat üyeleri çığlık atarak geri çekildi ve Gabriel, öfkeyle Fehmi’ye doğru atıldı. Ancak sunağın yok olmasıyla birlikte Gabriel’in gücü de azalmıştı. Fehmi, onu etkisiz hale getirerek salonu terk etti.
Kiliseden çıktığında, güneşin ilk ışıkları Tokat’ın üzerinde parlıyordu. Fehmi, derin bir nefes alarak Karolin’e döndü: "Bu geceyi atlattık, ama savaş henüz bitmedi."
Karolin, "Bu sadece bir başlangıç. Tarikatın diğer kollarını da durdurmalıyız," dedi. Fehmi, kararlılıkla başını salladı: "Ölümsüzlerin hiçbir planı başarıya ulaşmayacak. Bu savaşı kazanacağız."
***
8. Bölüm: Korkunun Zirvesi
Kilisenin duvarlarından yankılanan ezoterik ilahiler, ortamı bir tedirginlik perdesiyle kaplamıştı. Fehmi, karanlığın içinde bir şeylerin hareket ettiğini hissediyordu; ritüel başlamıştı ve havada asılı duran korku, adeta elle tutulabilir bir yoğunluktaydı. Kilisenin her köşesinden, sanki antik çağların hayaletleri uyanmış gibi, görünmeyen bir güç dalgası yükseliyordu. Gabriel Loreck'in elleri, eski Hitit dualarını mırıldanırken, avuçlarının arasında bir enerji titremesi belirdi.
Fehmi'nin gözleri bir an için yukarı kaydı. Yüksek kubbeye işlenmiş semboller, kadim bir düzenin şifrelerini taşıyordu. İşte o anda bir siluet, kubbenin gölgeleri arasında belirdi. Karolin’di bu. Sessiz ve kararlı adımlarla tavan arasına tırmanmış, Gabriel’in dikkatini çekmeden oradaki sembolleri incelemekteydi.
Fehmi, Karolin'e dikkat çekmemek için zincirlerini bilerek hafifçe şıngırdattı. Gabriel, rahatsız bir şekilde başını Fehmi’ye çevirdi. "Ritüeli durdurmanın hiçbir yolu yok," diye mırıldandı Gabriel, gözlerinde delilik kıvılcımlarıyla. "Korku tanrılarının gücü, direnişin her türlüsünü ezer."
O sırada Karolin, tavan arasındaki sembollerin içine işlenmiş küçük taş muskalardan birini çekip kopardı. Bu hareket, kilisenin içine aniden yayılan uğursuz bir enerjiyi serbest bıraktı. Gabriel’in mırıldanışları birden kesildi, gözleri irileşti. "Hayır!" diye haykırdı, sesinde korkuyla karışık bir öfke yankılanıyordu.
Ritüelin ilk aşaması durmuştu. Ancak bu hamle, tarikat üyelerinin vahşiliğini tetikledi. Karolin’in varlığı fark edilmişti ve bir grup tarikat üyesi, karanlık gölgeler gibi hareket ederek hızla onun bulunduğu yere yöneldi. Fehmi, zincirlerinden kurtulmak için tüm gücüyle mücadele ederken, Karolin’in sesini duydu.
“Fehmi! Onları yavaşlat! Bir çözüm bulacağım, ama biraz zamana ihtiyacım var!”
Fehmi’nin gözleri, kilisenin bir köşesinde beliren kırmızı kumaşlı büyük bir şamdanı fark etti. Onu kullanarak dikkatleri dağıtabilirdi. Zincirlerini gevşetmek için vücudunu zorlarken, bir yandan da Gabriel'in gözleriyle yeniden karşılaştı.
“Kaybolan papaz ve imam,” diye düşündü Fehmi bir an için. "Onların kaderi bu karanlık planın içinde gizli. Ama bu zincirlerden kurtulmazsam, Karolin de ben de birer kurban olacağız."
Korkunun Zirvesi Kilisesi’nde, gerilimle harmanlanmış bir sessizlik aniden yerini çığlıklara, gölgelerin çatışmasına ve mistik bir kaosa bıraktı. Ritüelin tam olarak durup durmadığı belirsizdi, ancak Fehmi’nin içgüdüleri bir şeylerin henüz bitmediğini söylüyordu. Korkunun en büyük düşmanı, kararlılıktı.
***
9. Bölüm: Geçmişin Kanlı İzleri
Fehmi, Gabriel’in öfkesi ve tarikat üyelerinin kaotik saldırıları arasında zincirlerinden kurtulmayı başardı. Kilisenin loş mahzenine inen bir geçit bulmuştu. Karolin’in yukarıdaki çabalarını düşündükçe, onun zaman kazanmak için verdiği mücadele Fehmi’ye daha da büyük bir güç verdi. Geçitten aşağıya inerken, taş duvarlardan yükselen soğuk, her adımda derisinin altına işleyen bir tedirginlik yaratıyordu.
Mahzenin derinliklerinde, örümcek ağlarıyla kaplanmış bir masanın üzerinde yatan deri kaplı eski bir kitap gördü. Kitabın üzerinde Latince bir yazı dikkatini çekti: "Memoriae Carnis" (Etten Hatıralar). Fehmi, kitabın sayfalarını çevirdikçe gözleri, tarihin karanlık bir köşesinin canlandığını gördü.
1915 yılının bahar aylarında, Gabriel Loreck'in atalarının Anadolu’da gerçekleştirdiği bir ritüelin izleri, kilisenin köklerini oluşturmuştu. Eski Hitit tanrılarına yapılan çağrılar, bölgede bir dizi katliama ve insan kurbanlarına neden olmuştu. Bu katliamlar, tarikatın bugün hâlâ süregelen sapkın inancının temeliydi.
Fehmi, kitabın bir sayfasında kendi soyadına rastladı: "Demirbağ." Sayfanın üzerindeki metinde, Loreck ailesinin Anadolu’da bir köyde yaşayan Demirbağ ailesini bu ritüellerin bir parçası olarak seçtiği yazıyordu. Ailesinin geçmişi, bu karanlık hikayede önemli bir düğüm noktasıydı. Fehmi’nin zihni, bir anda öfke ve şüpheyle doldu. Gabriel’in hedefinde olmasının sebebi, onun sadece bir dedektif değil, aynı zamanda geçmişte kurban edilmiş bir soydan gelmesiydi.
O sırada Karolin, kilisenin yukarısında tarikatın daha karanlık bir sırrını keşfetti. Gabriel’in ritüeli tamamlamak için sadece fiziksel kurbanlar değil, geçmişte yaşanmış katliamlardan yükselen ruhların enerjisini de kullandığını fark etti. Karolin, bu enerjinin kilisenin tavanındaki sembolleri ve eski zincirleri harekete geçirerek, ritüelin son aşamasını başlattığını anladı. Kilisenin içi, bir anda geçmişte katledilen masumların hayaletleriyle doldu. Ruhlar, acı dolu çığlıklarıyla etrafta dolaşıyor, ritüelin yıkıcılığına katkıda bulunuyordu.
Fehmi, elindeki eski kitabın son sayfasına geldiğinde bir haritayla karşılaştı. Haritada, kilisenin mahzeninden geçen ve doğrudan ritüelin çekirdeğine ulaşan gizli bir geçidin işaretli olduğunu gördü. Ancak haritanın kenarındaki notlar, geçidi açmanın yalnızca geçmişle yüzleşerek mümkün olduğunu belirtiyordu.
"Geçmiş, seni yutabilir ya da seni özgürleştirebilir. Karar senindir."
Fehmi derin bir nefes aldı. Gabriel’in inşa ettiği bu dehşet tapınağını yok etmek için geçmişle yüzleşmesi gerektiğini biliyordu. Karolin’in yukarıdaki çığlığı bir an için dikkatini çekti. Aceleyle geçide doğru ilerledi.
Korkunun gölgesinde, Fehmi artık sadece bir dedektif değil, geçmişin adaletini sağlamak için savaşan bir miras taşıyıcısıydı. Ancak bu savaş, onun iradesinin sınırlarını sonuna kadar zorlayacaktı.
***
10. Bölüm: Tünellerdeki Son Hamle
Fehmi, tünellerin içinde ilerlerken eski taş duvarlardan yayılan tuhaf bir uğultu duymaya başladı. Bu ses, yalnızca fiziksel bir yankı değil, adeta geçmişin ve korkunun ete kemiğe bürünmüş haliydi. Karolin’in verdiği harita sayesinde, ritüelin gerçekleşeceği geniş avlunun yerini bulmuştu. Ancak avluya doğru yaklaştıkça, her adımda ağırlaşan bir karanlık enerjiyi hissediyordu. Bu, sıradan bir kötülük değildi. Gabriel Loreck’in ve tarikatının çağırdığı bu güç, gerçeklikten kopmuş, başka bir boyuta ait bir şeydi.
Karolin, kilisenin üst katlarından bir giriş bulmuş ve Fehmi’ye tünellerden ilerlemesini işaret etmişti. Ancak, onun da bildiği bir gerçek vardı: Bu mücadelede tek başına ilerlemek, Fehmi için tehlikeli bir kumardı. Fehmi’nin zihninde Karolin’in uyarısı yankılandı: “Eğer bir şey olursa, yalnızca gücün değil, zekânla da hareket et. Ritüelin asıl merkezi avlunun altındaki gizli odada. Onları oyalayacağım, ama dikkatli ol.”
Tünelin sonunda, ritüelin kalbinin attığı avluya ulaştı. Eski sütunlarla çevrili geniş alanda tarikat üyeleri toplanmıştı. Gabriel Loreck, bir sunağın önünde durmuş, elindeki kan kırmızı bir kadehi havaya kaldırıyordu. Çevresinde toplanan tarikat üyeleri, ilkel dillerde mırıldanıyor, dualarını ritüelin karanlık güçlerine sunuyorlardı. Gabriel’in sesi avluda yankılandı:
"Bu gece, tanrılarımızın önünde geçmişin kehanetlerini tamamlıyoruz! İnsanlığın korkusu ve kanıyla ölümsüzlüğün kapısını açacağız!"
Fehmi, kalabalığın arasından Gabriel’i izlerken, eski kitabın sayfalarını hatırladı. Gabriel’in ritüeli tamamlamak için ihtiyaç duyduğu şey, geçmişin hatıralarını ve kaybolmuş masum ruhların acılarını birleştirmekti. Bu da yalnızca ritüelin son aşamasında, ruhların toplandığı bir enerji patlamasıyla mümkün olabilirdi.
Tam o sırada Karolin’in sesi kulağına geldi. Küçük bir telsiz üzerinden, sakin ama gergin bir tonla konuşuyordu:
“Fehmi, dikkatli ol. Tünelin arka tarafında küçük bir kapı var. Oradan sunağın altına geçiş yapabilirsin. Ama acele etmelisin. Enerji seviyesi yükseliyor, ve onların elinde bu ritüeli tamamlamak için başka bir şey var…”
Karolin’in sözleri yarıda kesildi. Fehmi, telsizden boğuk bir çığlık duydu. Derin bir nefes aldı ve kararlılıkla arka kapıya yöneldi. Tünellerin içindeki dar geçitlerden sürünerek ilerledi. Bu sırada avludan gelen Gabriel’in sesi tekrar yükseldi:
“Bu son aşama. Tanrıların huzurunda, korkunun efendilerini çağıracağız!”
Fehmi, sunağın altındaki gizli odaya vardığında, tüyler ürpertici bir manzara ile karşılaştı. Büyük bir taş platformun üzerinde, esir alınmış masum insanlar zincirlenmişti. Bunlar, kaybolan papaz ve imamın da aralarında olduğu kişilerdi. Hepsi bilinçsizdi, ama taş platformun üzerine çizilmiş semboller ve üzerlerinde dolaşan koyu kırmızı bir enerji, onların Gabriel’in planının son kurbanları olduğunu açıkça gösteriyordu.
O sırada avluda korkunç bir enerji patlaması yaşandı. Gabriel, elindeki kadehten bir damla kanı sunağa dökmüş ve ritüelin karanlık enerjisi havada dalgalanmaya başlamıştı. Fehmi’nin aklı hızla çalışıyordu. Gabriel’i durdurmak için elindeki her türlü fırsatı değerlendirmek zorundaydı.
Ancak işler daha da karmaşık hale geldi. Tünellerin derinliklerinden gelen bir gölge, Fehmi’nin dikkatini dağıttı. Bu, tarikat üyelerinden birinin ruhunun karanlık enerjiler tarafından ele geçirilmiş haliydi. Bu gölge, Fehmi’ye doğru ilerliyordu ve normal bir insanın gücünün çok ötesinde bir tehdit oluşturuyordu. Fehmi, aniden zihninde eski bir anıyı hatırladı: Dedesi, eski Hitit ritüellerine karşı kullanılan bir sembolün öneminden bahsetmişti. Bu sembol, karanlık enerjileri kırabilirdi.
Eline aldığı bir taş parçasıyla, sunağın altındaki bir sembolü hızla yeniden çizdi. Taşın üzerinden geçen semboller, parlak bir ışıkla aydınlandı ve gölge, bir çığlık atarak dağıldı. Ancak bu sadece başlangıçtı.
Fehmi, Gabriel’i durdurmak için sunağa doğru ilerledi. Karolin, avlunun yukarısından bir halat sarkıtarak Fehmi’ye bir çıkış yolu hazırlamıştı. Fehmi, tünellerde karşılaştığı karanlık enerjinin etkisinden sıyrılarak Gabriel’e meydan okudu. Avlunun merkezinde patlak veren çatışma, ritüelin kaderini belirleyecekti.
Tarikat üyelerinin üzerine yayılan kaos, Gabriel’in kontrolünü kaybetmesine neden oldu. Fehmi, sunağın üzerine atlayarak Gabriel’in kadehini yere fırlattı. Kadehin kırılmasıyla birlikte, karanlık enerji bir anda kesildi. Ritüel, sona ermişti. Ancak Fehmi, bunun sadece bir başlangıç olduğunu biliyordu.
Korkunun efendileri bir kez daha yenilmişti, ama bu savaşın bitmediği açıktı. Fehmi, Karolin’e dönerek, “Bu karanlığı tamamen yok etmeden huzur bulamayacağız,” dedi. Ve böylece, yeni bir mücadele için adım atmaya hazırlandılar.
***
11. Bölüm: Tanrıların Gazabı
Korkunun Zirvesi Kilisesi’nin derinliklerinde, Gabriel Loreck ve tarikat üyeleri, ritüelin son aşamasına ulaşmıştı. Geniş avluyu dolduran bir uğultu, Hitit tanrılarının isimleriyle dolu eski duaları taş duvarlara kazıyordu. Gökyüzü adeta bu karanlık çağrıya karşılık veriyormuş gibi ağırlaşıyor, uzaklardan gelen bir fırtına uğultusu avluyu titretiyordu. Fehmi, Gabriel’i gözden kaçırmadan gizlendiği yerden bu dehşet verici ritüeli izliyordu.
Sunağın çevresinde biriken tarikat üyeleri, korku ve inançla Gabriel’in söylediklerini tekrarlıyordu. Onların gözleri, tamamen ritüelin etkisi altına girmişti. Gabriel’in sesi, avluyu doldurdu:
"Ey tanrılar! Size kurbanlar, kan ve korku sunuyoruz. Bizleri kabul edin ve bu dünyayı arzuladığınız gibi yeniden şekillendirin!"
Sunağın üzerinde duran eski bir taş tablet, Gabriel’in ellerinde titriyordu. Bu tablet, tanrıların gazabını çağırmak için kullanılan kadim bir sembolü içeriyordu. Fehmi, bu taşın yok edilmesi gerektiğini biliyordu, ama nasıl harekete geçeceğini düşünürken işler beklenmedik bir şekilde değişti.
Tam Gabriel son sözcüklerini mırıldanırken, kilisenin içinde ani bir patlama oldu. Tavanın bir kısmı çöktü ve toz bulutları arasında tanıdık bir siluet belirdi. Siyah bir ceket, soğuk bir ifade ve hain bir sırıtışla Mr. Nosam, beklenmedik bir şekilde sahneye çıkmıştı.
“Görüşmeyeli uzun zaman oldu, Fehmi,” diye mırıldandı Nosam, bir eliyle kiliseye çöken taşların arasından geçerken. Gabriel ve tarikat üyeleri, bu yabancı figüre şaşkınlıkla bakarken, Nosam, Fehmi’nin saklandığı yere doğru kısa bir bakış attı.
“Ama şimdi işler biraz daha eğlenceli hale gelecek gibi görünüyor.”
Gabriel, öfkeyle Nosam’a döndü. “Sen de kimsin? Bu ritüel benim kontrolümde. Kimse karışamaz!”
Nosam, alaycı bir şekilde gülerek sunağa doğru birkaç adım attı.
“Ah, Gabriel. Senin o tanrılarını çağırma çabaların, benim planlarımın bir parçası olmaktan öteye geçemez. Ama bana teşekkür etmelisin. Çünkü işini kolaylaştırmaya geldim.”
O an, Gabriel’in yüzü bir karıştı. Nosam’ın cebinden çıkardığı küçük, parlayan bir taş, ritüelin enerjisini aniden yükseltti. Kilisenin içinde yankılanan uğultu, bir çığlığa dönüştü. Tarikat üyelerinin yüzlerinde korku belirdi. Nosam, taşı sunağın üzerine bırakırken Gabriel’i itip kenara çekildi.
“Senin tanrıların değil,” dedi Nosam, Gabriel’in şaşkın bakışları arasında, “Benimkiler gelecek. Ve onlar öfkeli.”
O anda, avlunun tam ortasında bir enerji patlaması oldu. Parlak, kan kırmızısı bir ışık sütunu gökyüzüne doğru yükseldi. Tarikat üyeleri, bu gücün etkisiyle yerlere kapandı. Ancak bu enerji, Gabriel’in beklediği gibi itaatkâr bir tanrının gücünü getirmemişti. Aksine, havada bir öfke hissediliyordu. Hitit tanrılarının gazabı çağrılmıştı ve bu gazap, çağıranlara yönelmişti.
Tanrıların öfkesi, tarikat üyelerine doğru hızla yayılan bir karanlık enerji dalgası olarak belirdi. Her biri, bu gazap karşısında çaresizce çığlık atarken, Gabriel, sunağın önünde titremeye başladı. Nosam ise sadece gülüyordu. Fehmi, bu kargaşayı bir fırsat olarak görüp harekete geçti.
Bir taş alıp Gabriel’in elindeki tablete doğru fırlattı. Taş, tablete çarptığında, semboller aniden solmaya başladı. Fehmi, sunağa doğru ilerleyerek Gabriel’i yere yatırdı. Ancak tam o anda, Gabriel son kozunu oynadı.
“Eğer tanrılar kan istiyorsa,” diye bağırdı Gabriel, “o kan senin olacak, Fehmi Demirbağ!”
Gabriel, bir hançeri alıp Fehmi’ye saldırmaya çalıştı, ancak Nosam araya girdi. Alaycı bir tonda konuştu:
“Hayır, hayır, Gabriel. Fehmi benim işim. Ama senin işin burada sona erdi.”
Nosam, Gabriel’i bir hamlede etkisiz hale getirip sunağın altına itekledi. Tanrıların gazabı, sunağı yutarken Gabriel’in çığlıkları avlunun içinde yankılandı. Bu sırada Fehmi, Nosam’a dönüp öfkeyle bağırdı:
“Neden buradasın? Bu ritüelle ne yapmaya çalışıyorsun?”
Nosam, yüzünde sinsi bir gülümsemeyle cevap verdi:
“Bu, Fehmi, sadece bir başlangıç. Tanrılar artık burada ve senin gibiler onların planlarının parçası olacak. Ama bir dahaki sefere bu kadar kolay kurtulamayacaksın.”
Nosam, kilisenin içinden geçen gizli bir geçitten hızla kayboldu. Fehmi, sunağın ve avlunun çöküşünü izlerken bir yandan Karolin’i bulmak için yukarı çıkmaya çalıştı. Korkunun Zirvesi Kilisesi, artık bir harabeye dönüyordu. Ancak Fehmi, bu geceyi kurtarmış olsa da Nosam’ın arkasında bıraktığı gizem, karanlık bir tehdidi işaret ediyordu.
Gökyüzü açılmış, ritüelin enerjisi yok olmuştu. Ancak Fehmi’nin zihninde bir şey netleşmişti: Bu savaş bitmemişti, sadece yeni başlamıştı. Nosam, Gabriel’i saf dışı bırakmıştı, ancak şimdi Fehmi’nin karşısında çok daha büyük bir düşman vardı.
***
12. Bölüm: Karolin’in Fedakarlığı
Tünellerin derinliklerinde, kaos ve karanlık iç içe geçmişti. Gabriel Loreck'in Hitit tanrılarını çağırma ritüeli, Nosam'ın müdahalesiyle farklı bir boyuta taşınmıştı. Tünellerin taş duvarları, yayılan enerjiden dolayı çatırdıyor, yer yer çökmeye başlıyordu. Ritüel henüz tamamlanmamış olsa da, tünellerde hissedilen güç, Fehmi’nin sırtında fiziksel bir yük gibi hissediliyordu.
Karolin, kilisenin üst katlarından sızan enerjiyi analiz etmiş ve korkunç bir gerçekle karşılaşmıştı: Bu ritüel, enerji kaynağını tünellerde gizlenmiş bir taş sembol ağına bağlıyordu. Eğer bu ağ tamamen aktif hale gelirse, Hitit tanrılarının öfkesi yalnızca tarikatı değil, tüm bölgeyi yok edecekti.
Karolin, telsizden Fehmi’ye ulaşmaya çalıştı. “Fehmi, beni duyuyor musun?” diye seslendi. Telsizdeki hışırtılar arasında Fehmi’nin yorgun sesi geldi:
“Burası çökmek üzere, Karolin. Gabriel hala buralarda bir yerde. Onu bulup durdurmam gerek!”
Karolin’in sesi daha ciddi bir ton aldı. “Dinle beni, Fehmi. Ritüelin enerjisi, tünellerin altındaki sembol ağına bağlı. Eğer bu ağ devre dışı bırakılmazsa, her şey sona erecek. Ama bunu yapmam için kendimi enerji kaynağına bağlamam gerekiyor.”
Fehmi, bir an duraksadı. Karolin’in sözlerinin anlamını kavrayarak öfkeyle bağırdı:
“Hayır! Bunu yapamazsın. Başka bir yol bulacağız!”
Karolin, soğukkanlı bir şekilde yanıtladı:
“Fehmi, başka bir yol yok. Sistemim bu enerjiyi bozabilecek tek şey. Ama bunun bana neye mal olacağını biliyorum.”
Tünellerin bir köşesinden Gabriel’in kahkahaları duyuldu. “Zaman tükeniyor, Fehmi! Tanrılar yaklaşıyor, ve sen hiçbir şey yapamayacaksın!”
Fehmi, Gabriel’in sesini takip ederek tünelin derinliklerine doğru ilerledi. Ancak zihninde Karolin’in fedakarlık planı dönüp duruyordu. Bir yandan Gabriel’i durdurmaya çalışırken, bir yandan Karolin’in kendini feda etmesini engellemek için bir yol bulmaya çalışıyordu.
Tünellerin merkezinde, Gabriel’in sunağın bir yansıması olan küçük bir enerji çekirdeğini koruduğunu gördü. Gabriel, sunağın önünde durmuş, iki elini kaldırarak bir büyü mırıldanıyordu. Taş platformun etrafındaki semboller, karanlık kırmızı ışıklarla parlıyor, her bir titreşim tünelin çatısını biraz daha zorluyordu.
Fehmi, Gabriel’e doğru atıldı. Ancak Gabriel, bir hareketiyle Fehmi’yi yere serdi. “Çok geç kaldın, Fehmi! Tanrılar için gereken her şey hazır!” diye bağırdı Gabriel.
Tam o sırada, Karolin’in sesi Fehmi’nin kulaklarında yankılandı:
“Fehmi, Gabriel’i oyalaman lazım. Ben bağlantıyı başlatıyorum.”
Fehmi, Gabriel’in dikkatini dağıtmak için elindeki taşı çekirdeğe doğru fırlattı. Bu hamle Gabriel’i sinirlendirmişti. Fehmi, tüm gücünü toplayarak Gabriel’le fiziksel bir mücadeleye girdi. Yumruklar, tekmeler ve Gabriel’in elindeki hançer, tünelin içinde yankılanan korkunç bir mücadeleye dönüştü.
Bu sırada Karolin, kilisenin çatısından tünellerdeki enerji ağına bağlandı. Sistemini hızla çalıştırarak ağdaki sembollerin enerjisini bozuyordu. Ancak her bir sembolün devre dışı bırakılması, Karolin’in kendi sistemine zarar veriyordu. Elektronik parçalar bir bir aşırı ısınıyor, sistemini tehlikeye atıyordu.
Fehmi, Gabriel’i yere serip hançerini uzaklaştırmayı başardı. Ancak Gabriel, son bir hamleyle sunağın enerjisini çekerek ritüeli tamamlamaya çalıştı. Fehmi, Karolin’in telsizden gelen zayıf sesiyle irkildi:
“Fehmi, çekirdek bozuluyor… ama bu sistem beni daha fazla taşıyamaz. Enerji tamamlandığında… her şey bitecek.”
Fehmi, Karolin’in kendi sisteminin bu fedakarlığı kaldırmayacağını biliyordu. “Hayır, Karolin! Bu bir seçenek değil! Seni kurtaracağım!” diye bağırdı.
Ancak Karolin’in sesi sakin ve kararlıydı:
“Beni kurtarmak için değil, dünyayı kurtarmak için buradayız, Fehmi. Bu, senin yolculuğun. Ben sadece bu yolculukta bir yardımcıyım. Hadi, Gabriel’i bitir!”
Son bir çığlıkla Gabriel, sunağın önünde enerjiyi toplamaya çalıştı. Ancak Karolin’in sistemi ağdaki enerjiyi tamamen bozmuştu. Çekirdek bir anda patladı, Gabriel havaya savrularak tünelin derinliklerinde kayboldu. Patlamanın şiddetiyle tüneller sarsıldı, taşlar düşmeye başladı.
Fehmi, Karolin’in olduğu yere koştu. Ancak Karolin’in holografik projeksiyonu artık titrek bir ışık hüzmesinden ibaretti. Sistem kendini tamamen kapatıyordu. Fehmi, çaresizce yere çökerek Karolin’e baktı.
“Karolin… bunu yapmana izin vermemeliydim…” dedi, sesi boğuk bir şekilde.
Karolin’in son sözleri, Fehmi’nin zihnine kazındı:
“Bu, doğru olanı yapmanın bedeli, Fehmi. Unutma, savaş henüz bitmedi. Seninle gurur duyuyorum.”
Son bir ışık parlamasıyla Karolin’in sistemi tamamen devre dışı kaldı. Fehmi, tünelin içinde çöken taşların arasında yalnız kaldığını hissetti. Gökyüzü açılmış, ritüelin enerjisi yok olmuştu. Ancak Fehmi, bir dostunun fedakarlığının ağırlığını yüreğinde hissediyordu.
Ayağa kalktı, yaralarını sarmaya çalıştı ve Gabriel’in yok olduğunu umarak tünelin çıkışına doğru ilerledi. Bu, onun için bir zaferdi, ama aynı zamanda büyük bir kayıptı. Fehmi, bu savaştan sağ çıkmıştı, ama Karolin’i kaybetmenin acısı, savaşın gerçek bedelini ona hatırlatıyordu.
Gökyüzüne baktı ve fısıldadı:
“Bu daha bitmedi, Karolin. Seni onurlandıracağım. Gabriel, Nosam ve tanrılar… her biri bunun bedelini ödeyecek.”
***
13. Bölüm: Ucu Açık Bir Son
Tokat’taki Korkunun Zirvesi Kilisesi artık bir harabeydi. Fehmi, yıkılan taş duvarların arasından ağır adımlarla çıktı. Arkasında sadece taş yığınları değil, Karolin’in fedakarlığının bıraktığı derin bir boşluk vardı. Gökyüzü, geceye kavuşmuş, yıldızlar birer birer görünmeye başlamıştı. Ancak bu huzurlu manzara, Fehmi’nin içindeki çalkantıyı sakinleştirmeye yetmiyordu.
Tünellerdeki o kaotik anlar, Gabriel’in sona erişi ve Karolin’in kendini feda edişi zihninde tazeydi. Ama bir şey eksikti. Gabriel’in yok olduğuna inanmak istiyordu, ancak içindeki dedektif hissi, bu işin burada bitmediğini söylüyordu. Fehmi, kilisenin girişindeki dev taş haçın yanında durdu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
O an, Karolin’in sesi yankılandı. Ancak bu, alıştığı canlı ve keskin bir ses değil, daha çok eski bir kayıttan geliyordu:
“Fehmi, eğer bu mesajı duyuyorsan… her şey planlandığı gibi gitmedi demektir.”
Fehmi, şaşkınlıkla cebindeki iletişim cihazını çıkardı. Ekran kararmıştı, ancak Karolin’in sesi açık bir şekilde duyulabiliyordu.
“Ben bir ihtimale karşı bu mesajı yükledim. Gabriel’in tarikatı, sadece bu bölgeden ibaret değil. Benzer bir yapılanma, dünyanın başka yerlerinde de olabilir. Özellikle, eski uygarlıkların izlerini taşıyan yerlerde.”
Fehmi’nin nefesi hızlanmıştı. Bu, Karolin’in son sözleri gibi geliyordu, ama aynı zamanda bir uyarıydı. Ses kaydı devam etti:
“Enerji dalgalarını izlerken bir şey fark ettim. Ritüelin tamamlanmadığı her durumda, tarikatın üyeleri yeni bir merkez aramaya başlıyor. Onların izlerini sürmek için bir şifre bıraktım. Eğer beni kaybettiysen, bu şifre seni onların peşine düşürmeye yetecek.”
Fehmi, mesajın ne anlama geldiğini çözmeye çalışırken kiliseden uzaklaşmaya başladı. Cihazdaki kayıt son bir kez yankılandı:
“Unutma Fehmi, karanlık her zaman bir yol bulur. Ama ışık, o karanlığın içine sızmanın yolunu bilir. İyi şanslar…”
Bu sözlerle mesaj sona erdi. Fehmi, cihazı avucunda tutarken durup gökyüzüne baktı. Gecenin sessizliği, onu daha derin düşüncelere sürüklüyordu. Tarikatın yok olduğunu düşünmek istiyordu, ancak Karolin’in uyarıları gerçeği görmezden gelmesine izin vermiyordu.
Kiliseden uzaklaşırken zihninde bir soru yankılanıyordu: “Peki şimdi ne yapacağım?”
Yeni Bir Tehdit
Fehmi, bir otel odasında mesajdaki şifreyi çözmek için çalışıyordu. Karolin’in sesi, onu eski bir Hitit tapınağının izlerine götürüyordu. Belgeler, 1920’lerde bu tapınağın yakınlarında bir grup arkeoloğun kaybolduğunu ve çevrede garip olaylar yaşandığını söylüyordu. Bu bilgiler, Gabriel’in tarikatının sadece Tokat’ta değil, farklı bölgelerde de faaliyet gösterdiğini doğruluyordu.
Bu sırada, Fehmi’nin düşüncelerini bölen bir haber başlığı dikkatini çekti:
“Kapadokya’da Terk Edilmiş Bir Manastırda Gizemli Semboller Bulundu!”
Haber, Fehmi’nin dikkatini çekti. Fotoğraflarda, tünellerdeki sembollere çok benzeyen figürler görülüyordu. Bir yeraltı şehriyle bağlantılı olduğu düşünülen bu manastır, yeni bir tarikat hareketliliğinin merkezi olabilirdi.
Fehmi, odasında kısa bir hazırlık yaptı. Karolin’in yokluğu, onu daha da yalnızlaştırmıştı, ama bu savaşı bırakmaya niyeti yoktu. Gabriel’in yerine bir başka liderin geçmesi mümkündü ve tarikatın izleri hâlâ taze olabilirdi.
Son Düşünceler
Fehmi, Tokat’tan ayrılmadan önce bir kez daha kilisenin bulunduğu tepeye çıktı. Gün doğuyordu ve güneşin ilk ışıkları harabeleri aydınlatıyordu. Derin bir nefes alıp kendi kendine mırıldandı:
“Bu karanlık her yerde, ama her zaman bir ışık vardır.”
Bu savaş bitmemişti. Fehmi, bunu her hücresinde hissediyordu. Karolin’in fedakarlığı boşa gitmemeliydi. Tarikatın izini sürmek ve onları tamamen yok etmek için bir kez daha yola çıkmaya hazırdı. Onun için bu sadece bir dava değil, insanlığa olan borcuydu.
Bir sonraki hedefi belliydi: Kapadokya’nın derinlikleri… Ancak bu kez, karşısında ne bulacağını asla tahmin edemezdi. Gözlerini ufka dikti, güneşin doğuşuna doğru yürümeye başladı.
***
Fehmi, Tokat’ın harabelerinden ayrılırken içindeki boşluk, sessiz bir yol arkadaşı gibi onu takip ediyordu. Ayakları taşlı patikada ilerlerken zihni, o sabit ve güçlü düşünceye odaklanmıştı: Allah’tan başka ilah yoktu.
Karolin’in fedakarlığı, Gabriel’in sapkın inancı ve tarikatın ritüeli… Hepsi, insanların Tanrı’nın yüceliği yerine kendi egolarını, hırslarını ve korkularını yüceltmeye çalıştığı bir döngüyü gözler önüne sermişti. Gabriel ve onun gibiler, sahte tanrılar yaratıp başkalarını sömürmek için inancı silah olarak kullanmışlardı. Ancak Fehmi’nin gördüğü gerçek, bu aldatmacayı bir kez daha kırıyordu: İnsanların ilah diye taptıkları her şey, yalnızca kendi kibirlerinin ve zayıflıklarının yansımasıydı.
Yolda ilerlerken bir anda durdu. Ufka baktı; güneş, bulutların arasından çıkmış, toprağı ışıklarıyla yıkıyordu. O an, kalbinde derin bir huzur hissetti. Bu, Karolin’in yokluğunu kabullenmek ya da Gabriel’i mağlup etmiş olmanın sevinci değildi. Bu, Tevhid’in sadeliğini bir kez daha hatırlamanın getirdiği bir dinginlikti.
“Lâ ilâhe illallah.” diye mırıldandı. Bu söz, tünellerdeki karanlık enerjiyi de, Gabriel’in tanrı diye taptığı şeyleri de, insanların hırslarını da boşa çıkaran bir gerçeğin özüydü. İnsanlar, korku ve hırslarından kurtulmak yerine, sahte tanrılar yaratıyorlardı. Ama bu döngüyü kırmanın yolu belliydi: Yalnızca Allah’a teslim olmak.
Fehmi’nin aklı, geçmişte okuduğu bir âyete kaydı:
“Allah, kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. O, diridir, kaimdir. O'nu ne bir uyuklama tutar ne de bir uyku. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur.” (Bakara Suresi, 255)
Gabriel ve onun gibiler, bu hakikati anlamayı reddetmişlerdi. İnsanları korkutarak, kandırarak, kendilerini tanrılaştırmaya çalışmışlardı. Ancak onların tanrıları yok olmuş, kendi inançları karanlığın içinde kaybolmuştu.
Fehmi, bu düşüncelerle dolu, taşlı yolda yürümeye devam etti. Gözleri gökyüzünde, aklı ise insanlığın bitmek bilmeyen bu mücadelesindeydi. Belki Gabriel yoktu artık, belki tarikatın sembolleri harap olmuştu, ama insanların kendi elleriyle yarattığı sahte tanrılar, başka yerlerde, başka biçimlerde karşısına çıkacaktı.
Ve bu onun için son değildi. Tevhid’in ışığıyla yürümeye devam edecek, insanların bu döngüden kurtulması için savaşmayı sürdürecekti. Gabriel gibi insanlar tarih boyunca vardı ve hep var olacaklardı, ama Fehmi gibi insanlar da bu karanlığa meydan okumaya devam edecekti.
Gözlerini gökyüzüne çevirdi, bir kez daha kendi kendine mırıldandı:
“Allah’tan başka ilah yoktur. Bu karanlık her yerde, ama ışık da her zaman bir yol bulur.”
Fehmi’nin yolculuğu bitmemişti. Ama şimdi biliyordu ki, bu yolda her adımı, Tevhid’in gerçeğini hatırlatacak ve onun kararlılığını güçlendirecekti.
***
Fehmi, düşüncelerinin ağırlığıyla yoluna devam ederken, kimsenin fark edemeyeceği kadar uzakta bir gölge onu izliyordu. Mr. Nosam, bir tepenin ardına saklanmış, elindeki dürbünle Fehmi’nin her hareketini takip ediyordu. Yüzünde sinsi bir gülümseme vardı, ama gözlerindeki nefret bu gülümsemeyi gölgede bırakıyordu.
“İslam,” diye kendi kendine mırıldandı Nosam, “ve o Türkler… İnsanların zihinlerini esaret altına alan o öğreti. Bir Tanrı, herkesin önünde eğileceği tek bir güç mü? Hayır… Hayır, bu kabul edilemez. Güç, özgürlük ve kaos olmalı. İnsanlar korkmalı. İnsanlar kendilerine hizmet etmeli!”
Burnundan derin bir nefes aldı. Onun inancı, tüm düzenin alt üst edilmesi üzerine kuruluydu. O bir Satanistti; kaosa, korkuya ve sapkın özgürlüğe inanıyordu. Fehmi’nin temsil ettiği her şey, onun inandıklarına bir tehdit oluşturuyordu. Tevhid’in sade ama güçlü mesajı, Nosam’ın inandığı sistemin temellerini sarsıyordu. Fehmi, Nosam’ın gözünde yalnızca bir insan değil, aynı zamanda onun uğruna savaştığı karanlık dünyanın düşmanıydı.
“Senin gibi insanlar her zaman karşımıza çıktı, Fehmi. Ama hepsi düştü, hepsi yok oldu,” diye alçak bir sesle mırıldandı. Dürbünü bırakıp paltosunun cebinden siyah deri kaplı bir kitap çıkardı. İçindeki semboller, Hitit ritüellerinden çok daha eski ve karanlık bir güce işaret ediyordu. Sayfaları parmaklarıyla çevirirken, gözleri derin bir hırsla parladı.
“Sen ve o ilahına bağlı olanlar… Hepiniz ne kadar da kibirlisiniz. Ama kaos her zaman kazanır. Her şey karanlığa döner, Fehmi. Göreceksin. Sadece biraz daha zaman…”
Nosam, Fehmi’nin uzaklaşan siluetine son bir kez baktı. Onu şimdi burada durdurmak istemiyordu. Hayır, henüz zamanı gelmemişti. Onun planları vardı; Fehmi’yi bitirmek yalnızca bir başlangıç olacaktı. Eğer Fehmi yok edilirse, onun temsil ettiği her şey de çökecekti: İslam, Türk milleti ve Tevhid anlayışına dayanan adalet…
Yavaşça ayağa kalktı. Siyah paltosu rüzgârda hafifçe dalgalanıyordu. Ardında bıraktığı izleri hızla örtmeye başladı. “Hayır,” dedi Nosam, karanlık bir kararlılıkla. “Kötülük kaybedemez. Kazanan biz olacağız. İnsanlık, korkunun altında ezilmeli ve tanrılarının zayıflığını görmeli.”
Fehmi’nin yürüyüşü sürerken, Nosam da sessizce karanlık planlarını şekillendirmek için oradan uzaklaştı. Bu mücadele henüz bitmemişti. Fehmi’nin kazandığını düşündüğü her zafer, Nosam için yeni bir başlangıçtı.
“Bekle beni, Fehmi,” diye fısıldadı kendi kendine. “Bu kez karanlık, seni ve ışığını tamamen yutacak.”
***
fehmi demirbağ
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder