"Küresel sehirler, küresel markalar artık dünyada devletler gibi siyasi aktör haline geliyor. Kültür de siyaset ve ekonomi gibi stratejik unsur oluyor." Küresel markalar; İŞGALCİ KOLLUK KUVVETLERİ! ŞİMDİ MİLLİ MÜDAFA ZAMANI! KIZLI-ERKEKLİ KAYBEDECEĞİZ YOKSA GELECEĞİMİZİ! YANİ; NE KARA KUVVETLERİ, NE HAVA KUVVETLERİ, NE DENİZ... İLLA Kİ; KÜLTÜR KUVVETLERİ!
11 Şubat 2025 Salı
MURAT DEDE İLE BEYZA NİNE
Murat Dede ve Beyza Nine'nin Köydeki Sırrı
FEHMİ DEMİRBAĞ
Anadolu’nun yemyeşil ormanlarla kaplı bir köşesinde, zamanın durduğu, rüzgarın bile fısıltıyla estiği bir köy vardı. Ne yazık ki bu köyde Murat Dede ve Beyza Nine’den başka kimse kalmamıştı. Yıllar içinde herkes daha rahat bir hayat sürmek için büyük şehirlere göç etmişti. Ancak Murat Dede ve Beyza Nine, doğdukları topraklardan ayrılmayı hiç düşünmemişti. Onlar, köyün hatıralarla dolu dar sokaklarını, meyve ağaçlarını ve en önemlisi huzur dolu yaşamlarını çok seviyorlardı.
Her yıl yaz mevsimi geldiğinde, kalpleri sevinçle dolardı. Çünkü en büyük mutlulukları, şehirde yaşayan ikiz torunları Mesut ve Merve’nin yanlarına gelmesiydi. Bu minik ziyaretçiler köye geldiklerinde adeta köy canlanır, kahkahalar, oyunlar ve maceralar hiç eksik olmazdı.
Mesut ve Merve, sıradan çocuklar değildi. Onlar, köydeki ve çevredeki tüm hayvanlarla konuşabilen özel bir yeteneğe sahiptiler. Kuşlar, sincaplar, tavşanlar, atlar, hatta yaşlı bir baykuş bile onlarla sohbet ederdi. Ancak bu büyük sırrı yalnızca dört kişi biliyordu: Murat Dede, Beyza Nine ve elbette Mesut ile Merve.
Murat Dede’nin en büyük tutkusu ise ahşap oyuncak yapmaktı. Evinin yanında, ağaç kokusunun yayıldığı küçük bir atölyesi vardı. Burada, ormandan topladığı kuru ağaç dallarını işler, onlardan birbirinden güzel oyuncaklar yapardı. Mesut ve Merve ona yardım etmeyi çok severdi. Dedelerinin elleriyle şekillendirdiği tahta atlar, arabalar, kuklalar çocukların hayal dünyasını süslerdi.
Okullar açılınca torunları tekrar şehre dönerdi. İşte o zaman Murat Dede, yaptığı oyuncakları büyük bir ahşap bavula yerleştirir ve onları köyün dışına götürerek fakir çocuklara hediye ederdi. Çünkü onun için oyuncak, yalnızca bir tahta parçası değil, sevgiyle büyüyen bir umuttu.
Böylece yazlar, maceralar ve sımsıcak anılarla dolu geçerdi. Bu köy, belki eski kalabalığını yitirmişti ama Mesut ve Merve’nin kahkahaları, hayvan dostlarının neşeli sesleri ve Murat Dede’nin el emeği oyuncaklarıyla hâlâ yaşamaya devam ediyordu. Ve kim bilir, belki bir gün bu köy, eski günlerindeki gibi çocukların neşesiyle dolup taşardı…
Selamlaşmanın Önemi Var mıdır?
Yaz tatili gelip çatmıştı ve Mesut ile Merve, büyük bir heyecanla dedeleri Murat Dede ve Beyza Nine’nin köyüne doğru yola çıkmışlardı. Köyün yemyeşil yollarından geçerken, pencereden dışarıyı izleyen Mesut, bir sincapla göz göze geldi. Sincap, minik ellerini kaldırıp ona selam verince Mesut gülümsedi ve el salladı. Merve de hemen ardından: "Görüyor musun abi, hayvanlar bile birbirine selam veriyor!" diye heyecanla konuştu.
Köye vardıklarında Murat Dede ve Beyza Nine onları büyük bir sevgiyle karşıladı. İkizler hemen bahçeye koşarak tavuklarla, kedilerle ve hatta yaşlı Baykuş Hakkı’yla sohbet etmeye başladılar. Ancak dikkatlerini çeken bir şey vardı. Ormandaki bazı hayvanlar çok sessizdi ve birbirlerine selam vermiyorlardı. Merve merakla sordu: "Dede, neden bazı hayvanlar bizimle ve birbirleriyle konuşmuyor?"
Murat Dede sakince gülümsedi ve cevap verdi: "Bazen insanlar da birbirine selam vermediğinde aralarındaki bağlar zayıflar. Selam vermek, dostluğun ilk adımıdır. Eğer selamlaşmazsak, zamanla birbirimize yabancılaşırız. Hayvanlar da aynıdır. Belki ormanda bir sorun vardır. Gelin birlikte öğrenelim."
İkizler ve Murat Dede, ormanda dolaşarak selam vermeyen hayvanları gözlemlemeye başladılar. Meğer sincaplarla tavşanlar arasında küçük bir anlaşmazlık çıkmıştı ve bu yüzden birbirlerine küsmüşlerdi. O günden sonra birbirlerine selam vermemeye başlamışlardı.
Murat Dede torunlarına dönerek: "Gelin, bu durumu düzeltelim. Siz de gidip her iki tarafla konuşun ve onları barıştırın," dedi. Mesut ve Merve heyecanla sincaplara ve tavşanlara giderek selamlaşmanın önemini anlattılar. "Eğer birbirinizi selamlamazsanız, zamanla unutulur ve dostluk yok olur. Oysa bir selam her şeyi değiştirir!" dediler.
Sonunda sincaplar ve tavşanlar hatalarını fark ettiler. Önce utangaç bir şekilde selamlaştılar, ardından eski dostlukları yeniden canlandı. O andan sonra ormandaki bütün hayvanlar birbirine selam vermeye başladı. Hatta yaşlı Baykuş Hakkı bile herkesi yüksek sesle selamladı: "HUUUU! İYİ GÜNLER!"
Murat Dede, Mesut ve Merve’ye dönerek, "İşte selamlaşmanın gücü budur çocuklar. Küçük bir selam, kocaman bir dostluk kapısını aralar," dedi.
O günden sonra Mesut ve Merve, kim olursa olsun her gördüklerine selam vermeye özen gösterdiler. Çünkü artık biliyorlardı ki, selamlaşmak dostluğun ilk adımıydı…
Anne Babaya Neden Saygı Duymalıyız?
Yaz tatili her zamanki gibi neşeli başlamıştı. Mesut ve Merve, köyde geçirecekleri günlerin hayalini kurarak sabah erkenden kalktılar. Kahvaltıdan sonra Murat Dede onları yanına çağırdı. "Bugün sizinle önemli bir konu üzerine konuşacağız," dedi ve onları ahşap atölyesine götürdü.
Atölyeye girdiklerinde büyük bir kütüğün üzerine işlenmiş bir ağaç figürü gördüler. Murat Dede elindeki oyma bıçağıyla bu figürü şekillendirmeye devam ederken, "Bu ağacın dalları çocukları, gövdesi ebeveynleri, kökleri ise ataları temsil eder," dedi. "Bir ağaç kökleri olmadan ayakta duramaz, değil mi? İşte biz de anne babamıza ve atalarımıza saygı göstermeden sağlam bir şekilde büyüyemeyiz."
Mesut ve Merve dedelerinin bu sözlerini düşünürken, ormandan gelen tartışma sesleri dikkatlerini çekti. Hemen dışarı çıktılar ve sincap ailesinin küçük sincap ile tartıştığını gördüler. Küçük sincap, annesinin verdiği öğütleri dinlememiş ve yüksek dallara çıkarken düşüp yaralanmıştı. Şimdi ise ailesine kızıyordu: "Bana sürekli ne yapmam gerektiğini söylüyorsunuz, ama ben kendi kararlarımı almak istiyorum!" diye bağırıyordu.
Merve dikkatlice sincap ailesinin yanına yaklaşıp, "Ama annen ve baban senin iyiliğini istiyor. Onlar senden daha fazla deneyime sahip. Seni tehlikelerden korumaya çalışıyorlar," dedi. Mesut ise ekledi: "Eğer dedem bize saygıyı öğretmeseydi, biz de hata yapar, üzülürdük. Anne babalar bizi hayata hazırlar. Onların sözlerini dinlemeliyiz."
Küçük sincap utangaç bir şekilde annesine baktı. "Benim iyiliğimi düşündüğünüzü biliyorum, ama bazen kendi başıma yapmak istiyorum," dedi. Annesi gülümsedi ve "Biz de zaten senin kendi ayaklarının üzerinde durmanı istiyoruz. Ama bilmelisin ki biz seni her zaman koruyacağız," dedi.
Murat Dede olanları izlerken gülümsedi. "Gördünüz mü çocuklar, anne babalar bizim köklerimizdir. Onlara saygı duymak, aynı zamanda kendimize saygı duymaktır. Çünkü onlar olmadan güçlü olamayız. Tıpkı bir ağacın köksüz yaşayamayacağı gibi."
O günden sonra Mesut ve Merve, anne babalarının ve büyüklerinin öğütlerini daha dikkatli dinlemeye başladılar. Çünkü artık biliyorlardı ki, onların sevgisi ve bilgeliği, hayat yolunda kendilerini daha sağlam adımlarla yürümeleri için vardı.
Kardeşlerimizle Hukukumuz Nasıl Olmalıdır?
Güneşin altın sarısı ışıkları, köyün yemyeşil tarlalarına usulca düşerken, Mesut ve Merve büyük bir heyecanla ormanın içindeki açıklıkta oynuyorlardı. Murat Dede ise onların neşeyle koşuşturmasını izlerken bir kütüğün üzerine oturmuş, çakısıyla küçük bir kuş figürü oymaktaydı.
Birdenbire, oyun sırasında Mesut ile Merve arasında bir tartışma çıktı. Mesut, elindeki tahtadan yapılmış eski topu Merve’ye vermek istemiyordu. "Ama ben daha fazla oynayamadım!" diye bağırdı Merve. Mesut ise inatla topu sakladı. "Bu benim oyuncağım, sen zaten daha önce oynadın!" diye karşılık verdi.
Tam o sırada, üst dallardan bir gıcırtı sesi geldi. İki kardeş başlarını kaldırdıklarında, bir ağaç kovuğunun yanında birbirine sırtını dönmüş iki sincabı fark ettiler. Sincaplardan biri, "Sen hep en iyi cevizleri alıyorsun!" diye sitem ederken, diğeri ise "Ama ben topladım!" diye karşılık veriyordu.
Murat Dede gülümseyerek yerinden kalktı ve iki kardeşin yanına geldi. "Ne dersiniz, şu iki küçük sincabı biraz dinleyelim mi?" dedi. Mesut ve Merve dedelerinin ne demek istediğini hemen anladı. Sessizce sincabın yanına gittiler.
Merve, kollarını kavuşturarak sincablara döndü. "Siz kardeş değil misiniz? O zaman neden kavga ediyorsunuz?" diye sordu. Küçük sincap homurdanarak cevap verdi: "Çünkü o hep benden önce yiyecekleri topluyor! Ben de aç kalıyorum."
Mesut içini çekti. "Bence paylaşmayı öğrenmelisiniz. Biriniz toplarken diğeriniz de ona yardım edebilir. Sonra da birlikte yersiniz. Kardeşler böyle yapar."
Murat Dede hafifçe gülümsedi ve cebinden küçük bir ceviz çıkardı. "Bakın, bu ceviz ne kadar sert. Eğer ikiye bölmeye çalışırsanız, içindeki lezzetli kısmı kaybedebilirsiniz. Ama eğer paylaşmayı bilirseniz, ikiniz de aynı lezzeti tadabilirsiniz. İşte kardeşlik de böyledir. Birbirinize destek olmalı, paylaşmayı bilmelisiniz. Çünkü bir elin nesi var, iki elin sesi var."
Sincap kardeşler birbirlerine baktılar ve sonra başlarını sallayarak barıştılar. Mesut ve Merve ise göz göze geldiler. Mesut topunu Merve’ye uzattı. "Hadi, birlikte oynayalım. Hem daha eğlenceli olur!" dedi.
O günden sonra Mesut ve Merve, küçük anlaşmazlıkların aslında büyük bir şey olmadığını, önemli olanın kardeşlik bağlarını korumak olduğunu öğrendiler. Ve en önemlisi, paylaşmanın sadece eşyaları değil, sevgiyi de çoğalttığını anladılar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder