BAYRAMIN 3. GÜNÜ BAŞBAKANIMIZ
RECEP TAYYİP ERDOĞAN İLE BİRLİKTE İDİK
Siparişimi almaya gelen garsona kaş göz işaretiyle telefonda olduğumu hatırlatmaya çalışıyordum. “Git biraz sonra gel!” mealindeki hertürlü işaretim kendisine yeterli gelmiyor olacak ki bezdiren bir tavırla adeta sabrımı sınıyordu. Israrla “siparişi almadan şurdan şuraya adım atmam” üslubu bizi karşılıklı olarak manasız bir inatlaşmanın girdabına çekiyordu. Telefondaki seste garsonun gösterdiği acelecilikle ardı ardına sorduğu soruları bir çırpıda tek bir cevapta vermem için beni sıkıştırmaktaydı. Boğulmak üzereydim. İki tarafta cevap istiyordu. Aynı anda…
Selam vererek, oturduğum şahane manzaralı Piyer Lotinin kahvelerinden birinin bir köşesindeki masama BayX yaklaşmamış olsa, cidden tepemde dikilen garsonun ve yaklaşık yarım saattir telefonda benden sorduğu sorulara kesin bir cevap isteyen Kemal abinin ısrarları ecel terleri döktürmüştü bana. Ah bütün bunların sebebi sigara denilen illetti aslında.
Bayramın 3. günüydü. BayX abiyle ta arefeden randevulaşmıştık. Hem bayramlaşırız niyetiyle hem de benimle görüşmek istediği önemli bir hususu paylaşmak ve konu hakkında istişare yapmak için Piyer Loti’yi adres olarak belirlemiştik.
Kendisiyle vakit geçirmek bile bana apayrı keyif verirken böyle bir teklifi değerlendirmek benim için ayrıca bir şerefti. Adam zaten bir derya…Hayattaki Osmanlı…Ondan bir kelime kapmak, bir şey öğrenmek, insanı, eğitimin paralı olduğu şu süreçte usta-çırak ilişkisinin müdavimi kılmakta!
“Sana bir de sürprizim olacak!” demişti BayX randevulaştığımızda telefonu kapatırken. Ki bu cümle heyecanıma bir de “merak” unsurunu eklemişti.
Oldum olası randevularıma da hep erken gitmişimdir. Münafıklığın alameti üç’tür demiş Peygamberimiz: Yalan söyler, verdiği sözde durmaz ve emanete ihanet eder! Ödüm kopar, peygamberin bu uyarısından. “Verdiğim sözde durmalıyım” diye özellikle randevularımı hiç ıskalamam. Dakikasında ordayım…Kul hakkı nazarında bakarım olaya…Neden insanların vakitlerinden çalayım ki?
Hasılı buluşma saatinden önce Eyüp Sultan hazretlerinin türbesinin bulunduğu yerdeyim. Oraya kadar gelipte kendilerine bir Fatiha ikramında bulunmak eğer Vahhabi değilseniz, Ehl-i Sünnet olanın şanındandır deyip bu sebeple de bütün ümmet-i Muhammed’in geçmişini de hayr ile yad ettim. Eyüp Sultan Mezarlığından yukarı çıkmaya başladım bir süre sonra. Nefes nefese bir yandan mezarların arasından tırmanmaya çalışırken bir yandan da mezar taşlarını okuyordum. Oooo amma tanıdık sima varmış buralardada…Necip Fazıl misal…kimler yok ki, dünya sürgününden azad! Yolun yarısına gelmiştim ki münasebetsiz icad cep telefonum acı acı çaldı. Durdum…Nefes aldım, bir an…Telefonu açtığımda tiz bir ses ile acele acele konuşan tanıdık bir ses; Kemal Kılıçdaroğlu!
Önce bayram tebriği… Ardından hal hatır… “Fehmiciğim, acil görüşmemiz lazım!” “Kemal abi, bayram sonrasına ne dersiniz?” O dinlemiyor bile beni. “Acil görüşmeliyiz!” “Olur abi” diyorum. Dinleyen kim? “Acil, acil…” Gezi parkından bahsediyor…Suriye’deki olaylardan…Mısır’dan…”Abi diyorum, CHP malum zihniyetini değiştirmediği sürece ne yapabilirim ki, sizin için?” “Önce memleketin kutsalları ile barışmalısınız, mukaddesatçı bir sol anlayış mesela”diyorum…
Ben Piyer Loti’ye çıkıpta, şahane manzaralı bir köşe edinip oturduğum masaya yerleşene kadar sürekli konuştu durdu. Aslında söyledikleri hep aynı şeylerdi. CHP’ nin 80 yıldır söylediklerinin tekrarı… “Acil görüşmeliyiz!” Bende, kendisine değişik versiyonlarla hep aynı cevabı verdim aslında…”Milletin değerleri ile barışık bir CHP!”
Ta ki o garson tepemde dikilinceye kadar.
Ta ki BayX masama buyur edinceye kadar.
“Hürmetler, saygılar Kemal abi” dedim, telefonu kapatırken. “Abi söz, bayramdan sonra ilk işim seni aramak olacak.” Alnımda biriken terleri elimin tersiyle silerken BayX'in güven verici gülümsemesi ile karşılaştım. “Yok abi, bayramda bile insana rahat yok!”
Bir an nefes aldım derin derin…”Bu siyasilerden bana rahat huzur yok!” “Daha bayramın ilk günü Devlet Bey aradı. Fehmiciğim MHP olarak yeni stratejilere ihtiyacımız var. Bize bir iki tavsiyede bulunsan.” “Hadi abi bu bayram geçti de, istersen önümüzdeki kurban bayramı sen, ben, Kemal abi ve Tayyip abi bir araya gelsek…Hatta diğer siyasi parti başkanları…Beraber bayramlaşıp bu tip konuları birlikte konuşsak” dedim. Daha sözüm bitmeden lafımı ağzıma tıkadı. “Aman Allah yazdıysa bozsun” dedi. Hah dedim bende. Hah işte Mhp’nin sorunu bu! Biraz uzlaşmacı olmak lazım. Türk milletinin ihtiyaç duyduğu şey bu dedim. Yok sanırım diyemedim. Çünkü Devlet bey telefonu yüzüme çoktan kapatmıştı bile.”
Gülümsedi BayX bir kez daha bu anlatımıma…Biraz musafaha edip, hasbihal boyutuna geçerken BayX'den koparttığı siparişleri bir çırpıda yerine getiren garsonumuz Türk kahvelerini yanlarında lokumları olduğu halde önümüze yerleştirirken “başka bir arzunuz var mı?” diye de sormadan edemedi.
Felsefi meslek garsonluk. Bende derin anlamlar uyandırmıştır oldum olası. Türkiye’mi hatırlarım oldum olası, ne zaman bir garson görsem. “Öz yurdunda parya misali!” Türkiye’m yanlış politikalar gereği batının hizmetkarı…
BayX ömrünü milletine adamış, büyüğüm…Yıllarca danışmanlık yapmış özel sektörde ve kamuda. Benimde bütün siyasilerle aram iyidir aslında. Bir Tayyip bey’le diyalog kuramadım. Aslında kendisiyle de tanışmıştım çok eskilerde. İstanbul’a ilk üniversite sınavını kazandığımda adım attığım Kasımpaşa’da ortam teneffüs etmiştik. Milli Gazete’de çalıştığım günlerde…Fatihteki Refah Partisinde… Radikal ve ve militan İslamcı geçmişim yolumuzu çok kez kesiştirmiştir… Ama onca kalabalığın içinde yakın çevresi aktörlerinden de olmadım. Hoş, kaderin cilvesi yaşadığımız yüzyılın Müslüman lider aktörlerinden biri olması ise hatta en önemlisi olması beni onore etmiştir.
“Bana bahsettiğin o mevzuu var ya…” dedi BayX gözlerini kısarak. Dikkat etmişimdir. Ne zaman önemli bir şeyden bahsedecek olsa önce kelimelerini adeta gözlerinin ucunda biriktirir, arkasından konuşmaya geçerdi. Gümüş beyazı saçları altın sözleri ile tam bir zenginlik ifadesi idi. Öyle ya o saçlar değirmende ağarmamıştı. Şahsında bu topraklardaki İslami mücadelenin çilesinin remzi idi. Şimdi Müslümanlar nihayet iktidar olmuşlardı. Lakin muktedir olmaya daha çok fırın ekmek yemek gerekiyordu.” İllaki kültür ve sanat” dediğimde etrafımda beni anlayan bir onun olması manevi şahsiyesinin bende ulvi sınırlar çizmesine neden oluyordu.
“O mevzuyu ilk ağızdan ilk ilgilisine sen söylemelisin diye düşündüm” dedi, kahvesinden bir yudum alırken. Anlam verememiştim BayX'in sözlerine. Ne demek istiyordu?
Dedi, “Tayyip bey’le muhterem eşlerinin bugün evlilik yıldönümleri.” “Ben senin bu projeni kendileriyle paylaştığımda yanımızda Emine Hnm. da vardı. Emine Hnm. projeyi duyduğunda oldukça heyecanlandı. Bir an önce konunun detaylarını öğrenmek için seni dinlemek istediler. “
Nasıl yani? Türkiye Cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en bizden olan başbakanı…Recep Tayyip Erdoğan…Projemi değerli bulmuş…ve beni…onca işinin arasında…dinlemek istemişti…ve muhterem zevceleri…Tayyip abi ve Emine yenge…
“Ne diyosun BayX?”
BayX şaka yapmazdı ki? Yapacak olsa bile latif takılırdı…Hele bu tür konularda, asla…”Müslüman samimiyet ile laubaliliği karıştırmamalı” derdi.
Heyecan bu olsa gerek! Adrenalin! Tam bir bayram hediyesi!
Sorular sormaya başladım bir anda. “Eee ne dedi?” Ciddimisin? Beğendi mi? Sonra ne dedi? Yengenin tavrı nasıldı?” Sorular sorular…Heyecanımı mülayim tebessümle karşılamaya çalışan BayX beni teskin etmek için tane tane konuşarak susturmaya çalışıyordu.
“Fehmi…kardeşim…anlattığın gibi naklettim olayı…Projeyi…Dedim ki; her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın vardır. Zaten benim bu cümlem Emine Hanımın dikkatini celbetmeye yetti de arttı bile. Anlattım kısaca projeyi… Dünya liderleri değişik vesilelerle bir araya gelirler. Davosta, reykjavikte…G8, D20 gibi organizasyonlarla…Dünya liderlerinin kahir ekserisi ise erkek, malum. Aynı zamanda eş olan baba olan insanlar bunlar…Yani aile reisleri…Erkek ise eşinin hizmetinde aynı zamanda…Yani en yakın etkileşim içinde bulunduğu insan eşi…Yani Dünya politikaları bir nevi aile denilen ortamlarda belirlenmekte…Biz de Türkiye olarak Dünya liderlerinin eşlerini bir araya getirerek “DÜNYA LEYDİLER ZİRVESİ” düzenlesek…Onları Türkiye’mizde ağırlasak. Mesela Safranbolu’da…Geleneksel Türk Misafirperverliğini yaşatsak onlara…Basına kapalı…Kız kıza bir 3 gün geçirseler bir arada…Bayan Obama’yı düşünsenize…Giyinse Türk şalvarını…Geçse bir sacın başına…gözleme yapsa…Bir kaynaşma ortamı sunulsa…Ve kendi aralarında dünya kadınlarının ve çocuklarının sorunlarını konuşsalar…dünya barışını…ve hatta bir de bizim kadınlarımızın yaptığı gibi bir de altın günü düzenlesek…Her bir katılımcı leydi bir milyon dolar koysa ortaya…de ki 200 leydi katıldı bu organizasyona. 200 milyon dolar bir bütçe çıkar ortaya…Bu rakamı bu sene için belirlenecek bir ülkenin eğitim, sağlık gibi konularına harcansa…Havvanın kızları’da dünya meselesine bir el atıverse yani…Bu hem ülkemizin tanıtımı için…”
BayX konuşuyor ama ben onu dinlemiyordum bile. Birazdan Başbakan buraya eşi ile gelecek ve ben bir dünya lideri ile…aynı masada…
“Evlilik yıldönümümüz bu hayırlı işinde başlangıç tarihi olsun”, demiş Emine hanım. Hatta uygulama açısından acaba TÜRKİYE HANIMEFENDİLER ZİRVESİ mi yapsak önce?
BayX buluşmaya karar verdiğimiz gün bugünü kastederek sürpriz derken kelimenin yetersiz kaldığının farkındamıydı acaba?
Bir an için toparlamaya çalıştım kendimi. Göz ucuyla masamıza zırt-pırt gelen garsonu aradım. Birazdan başına gelecekleri nerden bilebilirdi ki? Merak ediyordum, sipariş alırken aynı haytalığı sürecek miydi garsonun? Hınzırca gülümsedim…
fehmi demirbağ
Bu yazı iki yıl önce kaleme alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder