Sanat, en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayalgücünün ifadesi olarak anlaşılır. Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmıştır. Bugün sanat terimi birçok kişi tarafından çok basit ve net gözüken bir kavram gibi kullanılabildiği gibi akademik çevrelerde sanatın ne şekilde tanımlanabileceği, hatta tanımlanabilir olup olmadığı bile hararetli bir tartışma konusudur. Açık olan nokta ise sanatın insanlığın evrensel bir değeri olduğu, kısıtlı veya değişik şekillerde bile olsa her kültürde görüldüğüdür.
Sanat
sözcüğü genelde görsel sanatlar anlamında kullanılır. Sözcüğün bugünkü
kullanımı, batı kültürünün etkisiyle, yapaylığa dair bir anlam barındırır.
Sanat, bu geniş anlamından Rönesans zamanında sıyrılmaya başlamış, ancak
yakın zamana kadar zanaat ve sanat sözcükleri dönüşümlü olarak kullanılmaya
devam etmiştir. Buna ek olarak Sanayi Devrimi sonrasında tasarım ve sanat arasında
da bir ayrım doğmuş, 1950 ve
60'larda popüler kültür ve sanat arasında tartışma kaldıran bir üçüncü çizgi
çekilmiştir.
İslam dünyası ise ve dolayısıyla islam medeniyeti
son 300 yılını batı ile girdiği hem cephe hem de yaşam algısı çatışmasında
mağlubiyetler yaşamış, pozisyon itibariyle de kendi çocuklarına dahi yetemez
hale gelmiştir. Bir yabancılaşma hastalığı, bütün islam dünyasını kuşatmıştır.
Medeniyetler çatışmasının ana gücü olan “Kültür
Kolluk Kuvvetlerinin” önemini bir türlü algılayamamıştır Müslüman toplumlar. Kültür
ve sanat üzerine kafa yoramamıştır. Kültür ekonomisi tabirinden bihaberdir.
Toplumumuzun son acı gerçeği “GEZİ PARKI
OLAYLARI” göstermiştir ki; dar çerçevede de olsa Türkiye topraklarında dahi bir
yaşam algısı çatışması temel gerekçelerdir.
Olayların dibindeki bir başka gerçekte
uluslararası “batıcıyaşam algısı merkezleri” ile “uluslararası menfeat grupları”
organize olarak olayları tetiklemiştir.
İslami yaşam arzusu içindeki toplum bu duruma
apansız ve hazırlıksız yakalanmıştır. Olay kolaycılık ile sayın başbakanın
omuzlarına ve kucağına itilmiştir.
Gezi parkı olaylarının temelinde “üç-beş ağaç”
naifliği ve masumiyeti topluma empoze edilmiştir. Arkaplanın bir kısım
ayrıntıları ancak sonraları yine başbakan tarafından ifşa olunmuştur.
Bu empozenin aktörlüğünü ise toplumun
medyadan bildiği “sanatçı” diye bilinen isimler üstlenmiştir.
Geniş anlamda medya dar anlamda ise TV
toplumun kanaat önderi diye bilinen modern putlarını kendisi üretir. Kanaat
önderi kavramını sağ cenah cemaat önderleri için kullanırken, asıl toplumun
kanaatini belirleyenlerin sol ve ateist alt yapıyı görmezden gelirler.
“İktidar olup, muktedir olamamak” tabiri gezi
olayları ile ayan olmuştur. Toplumun yaşam algısı ve alışkanlıkları
tespitimizin temel dayanağıdır. Batı ve batıcılık toplumun etmen gücüdür.
İslami referanslarımız maalesef ki toplumu
tatmin etmemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder