2 Ekim 2013 Çarşamba

BİBER GAZINA YUMURTA KIRSAK 'MENEMEN' OLUR MU?








GEZİ OLAYLARI VE SANAT

Sanat, en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayalgücünün ifadesi olarak anlaşılır. Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmıştır. Bugün sanat terimi birçok kişi tarafından çok basit ve net gözüken bir kavram gibi kullanılabildiği gibi akademik çevrelerde sanatın ne şekilde tanımlanabileceği, hatta tanımlanabilir olup olmadığı bile hararetli bir tartışma konusudur. Açık olan nokta ise sanatın insanlığın evrensel bir değeri olduğu, kısıtlı veya değişik şekillerde bile olsa her kültürde görüldüğüdür.
Sanat sözcüğü genelde görsel sanatlar anlamında kullanılır. Sözcüğün bugünkü kullanımı, batı kültürünün etkisiyle, yapaylığa dair bir anlam barındırır. Sanat, bu geniş anlamından Rönesans zamanında sıyrılmaya başlamış, ancak yakın zamana kadar zanaat ve sanat sözcükleri dönüşümlü olarak kullanılmaya devam etmiştir. Buna ek olarak Sanayi Devrimi sonrasında tasarım ve sanat arasında da bir ayrım doğmuş, 1950 ve 60'larda popüler kültür ve sanat arasında tartışma kaldıran bir üçüncü çizgi çekilmiştir.
İslam dünyası ise ve dolayısıyla islam medeniyeti son 300 yılını batı ile girdiği hem cephe hem de yaşam algısı çatışmasında mağlubiyetler yaşamış, pozisyon itibariyle de kendi çocuklarına dahi yetemez hale gelmiştir. Bir yabancılaşma hastalığı, bütün islam dünyasını kuşatmıştır.
Medeniyetler çatışmasının ana gücü olan “Kültür Kolluk Kuvvetlerinin” önemini bir türlü algılayamamıştır Müslüman toplumlar. Kültür ve sanat üzerine kafa yoramamıştır. Kültür ekonomisi tabirinden bihaberdir.
Toplumumuzun son acı gerçeği “GEZİ PARKI OLAYLARI” göstermiştir ki; dar çerçevede de olsa Türkiye topraklarında dahi bir yaşam algısı çatışması temel gerekçelerdir.
Olayların dibindeki bir başka gerçekte uluslararası “batıcıyaşam algısı merkezleri” ile “uluslararası menfeat grupları” organize olarak olayları tetiklemiştir.
İslami yaşam arzusu içindeki toplum bu duruma apansız ve hazırlıksız yakalanmıştır. Olay kolaycılık ile sayın başbakanın omuzlarına ve kucağına itilmiştir.
Gezi parkı olaylarının temelinde “üç-beş ağaç” naifliği ve masumiyeti topluma empoze edilmiştir. Arkaplanın bir kısım ayrıntıları ancak sonraları yine başbakan tarafından ifşa olunmuştur.
Bu empozenin aktörlüğünü ise toplumun medyadan bildiği “sanatçı” diye bilinen isimler üstlenmiştir.
Geniş anlamda medya dar anlamda ise TV toplumun kanaat önderi diye bilinen modern putlarını kendisi üretir. Kanaat önderi kavramını sağ cenah cemaat önderleri için kullanırken, asıl toplumun kanaatini belirleyenlerin sol ve ateist alt yapıyı görmezden gelirler.
“İktidar olup, muktedir olamamak” tabiri gezi olayları ile ayan olmuştur. Toplumun yaşam algısı ve alışkanlıkları tespitimizin temel dayanağıdır. Batı ve batıcılık toplumun etmen gücüdür.
İslami referanslarımız maalesef ki toplumu tatmin etmemektedir.

Müslümanlar olarak entelijans bir yapıyı oluşturma vaktimiz gelmiştir. Yani, kültürel ve siyasi etkinliğe sahip entelektüel topluluğu… Sanatçılarımızı sübvanse etmeliyiz. Kültür devriminin yolu sanat ve sanatçıdan geçer. Batı sanatının arkasındaki kiliseyi nasıl görmezden geliriz? Bizde, şu ana kadar bireysel olarak İslam sanatının mücadelesinde zorluklarla varlık göstermeye çalışan sanatçılarımıza kucak açalım.

Sapkın ve sarhoş, ateist sanatçılara verdiğimiz primleri kendi insanımızdan esirgemeyelim.

Çağa adapte olmak ve algılamak ve bir adım ötesine gitmek için referanslarımızı gözden geçirmeliyiz. Sosyal paylaşım siteleri bunun örneklemesini hem bizde hem de Arap baharı denilen olaylarda gösterdi.

Alternatif sanatı üretmek için bir yerlerden başlamalıyız. Gezi parkının sanatçısına onun dili ile cevap vermeliyiz; sanat ile…Belki bir tiyatro! Bir sinema filmi…

Sanatı kar gözü ilede görmeyelim. O işin başka boyutu. Asıl kar, toplumda uyandıracağı etkilerdir. Dönüşüm için illaki sanat!

Ancak tuzağa da düşmeyelim. 70 li yılları diriliş kitabı “Huzur Sokağı”nı topluma yalakalık adına günümüzdeki gibi ucuzlatarak magazinleşme hastalığına da yakalanmayalım.

Bakın kitapçı vitrinlerini gezi ile ilgili birçok kitap süslemekte. Onlar hala gezideler. Biz ise yalnızca Tayyip Bey ile savunmadayız.

“Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir”, ne kadarda manalı bir söz imiş.

Bu milletin, bu ümmetin artık Walt Disney’ini yetiştirmesi lazım.

 

Silsile malum; Medya fabrikası şöhretlerini yaratır. Şöhretler üzerinden de yaşam algı ve alışkanlıklarını. Bunu birde ekonomiye tahvil eder. Bu güç ile manüpülasyon başlamıştır artık.

Gezi parkının başlangıç anlarını hatırlayalım.

Birkaç kişi ile başlar hikaye ya da yangın! Sol entelektüel, çevreci birileri. Konu Çevre! Duyarlı bir konu yani. Basın teveccüh gösterir, olay haber olur. Sonra halkın yüzünü bildiği birileri…Dizi oyuncuları…Önce gençler doluşur meydana. Gençler; “Y” kuşağı dedikleri.

Iskaladıklarımız, mahrum bıraktıklarımız…BOŞLUKTAKİLER…Dizi dizi işgal edilenler!

Bir buluşma yerine döner gezi alanı. İşte şimdi tam zamanı; marjinaller ve çapulcular!

Ucuz ve basit bir prodüksiyon. Zekice!

Okuduk yani yazılanları!

Ne yapmalıyız, peki! Dedik ya alternatif sanat!

Hemen şimdi!

Çağı, gençliği, sokakları doğru okuyan bir göz!

Çağa, gençliğe, sokaklara doğruyu anlatacak bir söz!

İlla ki sanat!

 

İslam Medeniyeti algısısın oluşacağı ortamlar! Edepli sanat! Hedefli sanat!

“Muktedirlik makamına” yolculuk yani!

 

Ya da bekleyelim ve hazır olalım yeni “gezi”lere…

KİMBİLİR HANGİ PARMAKLAR ŞU ANDA KİMBİLİR NE SENARYOLAR YAZMAKTALAR?

 


Tek hazırlığımız “biber gazını” yerli olarak üretmek mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder