Tanrı, Türkleri kutsasın!
(Amen)
Bilgililerin ilgisiz, ilgililerin bilgisiz olduğu bir süreçten geçiyoruz.
959 yıllık küskünlük nihayet sona erdi. Fener Ortodoks Patriği Bartelemeos yeni papa
seçilen Cizvit Papazı, bir milyar 200 milyon Katolik Hıristiyan'ın 266'ncı ruhani lideri,
Buones Aires Başpiskoposu Arjantinli Kardinal Jorge Mario Bergoglio ile sarılarak
asırların husumetini bitirdiler.
Yeni Papayı, rahiplerin çocuk tacizi vakalarında başrol oynaması ve Vatikan
Bankası'ndaki usulsüzlükler gibi sorunlar bekliyorken, biz Müslümanlar ise birbirimizi
kemirip duralım.
Çare olarak halifeliğin geri gelmesinden dem vuranlar var. Geçiniz şimdilik…Diyanet
işleri makamı bir halife şuurunda çalışsın yeter. Ötesini tarih belirler… Hem ki
pürmelalimiz ortada;
Müslümanlık; dış alemde terör ve gerikalmışların dini…
Kendi iç aleminde ise yobazlığın ve sömürünün aracı…
Hayatımızın hiçbir alanına sokamadığımız, yalnızca ölüm denilen şeyle irtibatlınılan…
Kur’an; ölüler kitabı…İçindeki hiçbir hüküm inananlarına sanki seslenmiyor…
Haşa, haşa, haşa!!!
N’oldu bize, n’aptık kendimize?
Filistinli dedeler bir dönem önce sattılar topraklarını Yahudinin uzattığı kağıt
parçalarına, paralarına…Şimdi paramparça yüreklerin tesellisini, minicik torunların
minik elleriyle Yahudi zulmune attıkları taşlarda aramaktayız. Taşlıyamadık ki biz
şeytanı zamanında… Şimdinin şeytan taşlama merasimleri ise Kabe’deki Zemzem
TOWERSten kumandalı!
Bekleyiniz; Mescid-i Aksanın kaybedilmesine de! Hz. Ömer camii görüntüsü ile
unutturulan Mescid-i Aksa cidden yitmek üzere…Deneyin hemen şimdi. Arama
motorlarına yazın Mescid- i Aksa diye çıkan görüntülere bakın!
Biz ki sayısız Umreler düzenleyelim, ziyaretleri sosyete turlarına çevirelim…
Ekranlarda arz-ı endam etsin pop hocalar! Belediyelerin kültür merkezleri ise züğürt
teselli salonları olsun!
…
Allah ömür versin İsmailağa Cemaatinin lideri Mahmut Hoca’ya…
Enteresan şekilde katledildi cemaatin kurmayları…Umut vaat eden Cüppeli hoca ise
uçkur düşkünlüğü suçlaması ile gözlerde katledildi, gözden düşürüldü…
Patrikhane civarındaki yapılar kimlerin eline geçmekte peki?
Allahını seven zengin Müslümanlara haykırıyorum; patrikhane civarı binalara yatırım
yapın…alın…unutun, bir kenara koyun! Bu milletin, İstanbul’un tapusu Haliç boyudur!
Altınboynuzu tenekeye çevirmeyelim!
Ey, vakıflar, dernekler! Patrikhane civarına konuçlanın!
Bir dönem Balat’ta küçücük bir dükkanda iş çeviren şimdilerin “Yürü ya Kulum” un
örneklerinden olan Torunlar Gayri Menkulun, şimdilerde Mahmutbey gişelerinin
dibindeki MALL OF İSTANBUL’ un sahibi Aziz abi… Eski mahallen elden gitmesin be
abi!
Gayrı Müslim’e mülk satmada neyin nesi demeyeceğim. Konjuktür denilen hazret
“Türk” kelimesini öteleştirdikten sonra…
Balans ayarları ile alakalı uzun uzadıya konuşabiliriz! Lakin tarihsel hakikatlar”heva
ve heveslerini Rab edinenlerin” iflah olmayacağını da haykırmakta. Birilerine şirin
gözükmek adına bu gerçekleri de yutamayız.
…….
1965 yılında, yani benim doğduğum sene tamamlanan 2. Vatikan Konsili'nde alınan
kararlar çerçevesinde Vatikan, başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu'da ve Türk
Cumhuriyetlerdeki Hristiyanlaştırma faaliyetlerine hız verdi.
2000 yılı Vatikan ve Papa 2. John Paul için çok önemli bir yıl oldu. Ilk kez tam
metin halinde 1996 yılında yayınlanan Katolik "Kateşizma (bir anlamda ilmihal
gibi bir düstur kitabı) Papaya ve tüm ruhban sınıfına 3. bin yılda neler yapmalarını
ve Hıristiyanlığı hangi yöntemle yaygınlaştırmaları gerektiğini gösteren bir rehber
olmuştu. Bu rehber 1965 yılında tamamlanan 2. Vatikan Konsili'nde alınan kararlar
çerçevesinde hazırlanmıştı. 8u rehbere göre 3. bin yılda Vatikan, başta Türkiye olmak
üzere Ortadoğu'da ve Türk Cumhuriyetlerindeki Hıristiyanlaştırma faaliyetlerine hız
verecekti. Nitekim öyle de oldu.
Katolik aleminin resmi yayın organlarında ilk Türkiye aleyhtarı yazılar 1995'te
başlamıştı. Kendi yayın organlarında "Müslüman Kürtleri" savunur pozlarında ''The
Catholic World Report" resmi yayın organı dergilerinde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ağır
hakaretler yağdırmaya başladı. Vatikan daha sonra Italyan Hükümeti'nden de benzer
çalışmalarda bulunmasını istedi, Italyan Hükümeti'nin özellikle Abdullah Öcalan'ın
tutuklanmasından sonra yaptıkları umarım unutulmamıştır. Bunun arkasında Vatikan
vardı.
Ayrıca Istanbul, Teşvikiye'deki Katolik Muhacerat Bürosu'nun faaliyetlerine de hız
verdi. Her gün onlarca insanı bu kanaldan yurt dışına taşımaya ve gittikleri yerlerde
Türkiye aleyhine düzenlenen toplantılarda kullandırmaya başladı.
"TÜRK DOSTU' DIYE YUTTURULAN PAPA
Vatikan'ın uzun zamandır planladığı bir girişim de 23. John adıyla tanınan ve
Türkiye'de "Türk dostu" diye yutturulan Kardinal Roncalli'yi Aziz ilan etmekti. Bu işlem
3 Eylül 2000'de gerçekleştirildi, Ardından Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Kültür
Bakanı aracılığıyla bu "Türk Dostu" Papanın Istanbul Kurtuluş'ta oturduğu
sokak "Kutsal Mekan" ilan edildi.
Vatikan 1965'te kabul ettiği "Dışa Açılma" stratejisini iki yönde uygulamaktadır.
Bunlardan birincisi "Ekümenizm"dir. Bu strateji çerçevesinde Vatikan Hıristiyanlığın
diğer mezheplerini
yönlendirmektedir. Ikincisi ise "Ekümenizm"e bağlı olarak ortaya çıkmış olan ve
özellikle Müslümanları hedefleyen "Evangalization" adlı Hıristiyanlaştırma projesidir.
Gizli Hristiyanlık diye tanımlanır. Müslümanların ilk etapta Hristiyanlar gibi hayatı
algılamaları ve onlar gibi yaşamaları hedeflenir.
HOŞGÖRÜ, DİNLER ARASI DIYALOG, IBRAHİMİ DINLERIN BiRLiĞi TUZAĞI
Vatikan, bu projesini hayata geçirebilmek için 1940'lardan başlayarak kurulmuş olan
bazı örgütlerin çalışmalarına 1965'ten sonra hız verdirdi. Bu örgütler şunlardır:
Focolare; Catecumenante ve Communion ve Liberty.
Bu Katolik örgütlerinden başta "Hoşgörü" (Tolerans); "Dinler Arası Diyalog"
ve "İbrahimi Dinlerin Birliği" şeklinde formüle edilmiş olan planları uygulamaları
istenmişti. Onlar da bu projeleri hızla hayata geçirdiler. Özellikle Türkiye'de belirli bir
Islamcı çevre bu tuzağa düştü. Gaipten sesler duyduğunu ve rüyasında Islam'ın
büyük Erenleri'yle konuştuğunu öne süren biri bu Hoşgörü ve Ibrahimi Dincilikten
öylesine etkilendi ki kendisini "Ahir Zaman Mehdisi" olarak ilan etmeyi bile
düşünmeye başladı. Ne yazık ki eski Milletvekili Hasan Mezarcı ondan önce davrandı
ve kendisini Mesih ilan etti. Sonuçta ABD'nin desteklediği Mehdi(!), Almanya destekli
Türkiye'nin maaşlı Mesih'i karşısında tutunamadı. Türkiye'de Mesihlik ve Mehdilik,
Televolelik oldu.
VATIKAN'IN TÜRKIYE'YI NASIL GÖRDÜĞÜNÜ ORTAYA KOYAN AÇIKLAMA
13 Kasım 2000'de Papa 2. John Paul, Ermenistan Kilisesi'nin başı 2. Karakin ile
Vatikan'da bir görüşme yaptı. Bu görüşmeden sonra Papa'nın yaptığı açıklama
Türkiye'yi ve Türkleri hedef alan en ağır hakaretleri içeriyordu ve Vatikan'ın Türkiye'yi
nasıl gördüğünü apaçık ortaya koyuyordu. Papa yanına 2. Karakin'i alıp yaptığı
açıklamada 20. yüzyılda yaşanmış olan tüm soykırımların sorumlusu olarak
Türkleri göstermiş ve lanetlemişti.
Yıllardır Vatikan'ı şakşaklayanlar bile bu açıklama karşısında şaşkınlığa
sürüklendiler. Milliyet Gazetesi "Papa Bunadı" diye başlık attı. Arkasından uyarıldı ve
hemen geri dönüş yaparak "Papa Bunamadı" diye manşet attı. Diyanet işleri Reisi ise
hızlı "Diyalogcu" olduğu için işi tevil etti. Ona göre, "Evet Papa böyle bir açıklama
yapmıştı ama o sadece önüne konulan bir metni okumuştu. Yoksa böyle bir açıklama
yapmazdı. Nitekim bu açıklamasını daha sonra geri almıştı."
KİMDİR BU CİZVİT PAPAZLARI
1500 yılının başlarında Avrupa'da kurulun "Cizvit" teşkilâtı ve bir misyoner cemiyeti,
Hıristiyanlığı yaymak için tüm dünyaya misyoner papazlar gönderirler. Bu
görevlendirilen papazlara da "Cizvit papazları" denilir. Bu görevli Cizvit papazlarından
ikisi Çin'e giderler.
Çin'in Kanton şehrine gelen papazlar, Kanton vâlisinden Hıristiyan dini hakkında
vaaz vermek için müsaade istediler. Vâli bunları ciddiye almadı ise de, Cizvit
papazları her gün gelip onu rahatsız ettiklerinden, nihayet:
"Ben bu mesele için Çin imparatorundan izin almaya mecburum. Kendisine haber
vereceğim." dedi ve meseleyi Çin imparatoruna bildirdi. Gelen cevapta, "Onları bana
gönder. Ne istediklerini anlayayım." Deniliyordu. Vâli, Cizvit papazlarını Çin'in
başkenti Pekin'e yolladı.
Olanların haberini almış olan Budist rahipler, fena hâlde telâşa düşerler. "Bu
adamlar, Hıristiyanlık adı altında ortaya çıkan yeni bir dini, milletimize telkin etmeğe
çalışıyorlar. Bunlar, kutsal Buda'yı tanımıyorlar, halkımızı yanlış bir yola
sokacaklardır. Lütfen onları buradan kovun!" diye İmparatora müracaat ettiler.
İmparator:
"Evvelâ ne söylediklerini bir anlayalım. Ondan sonra bu hususta kararımızı veririz."
dedi.
Memleketin sayılı devlet ve din adamlarından meydana gelen bir meclis düzenledi.
Cizvit papazlarını da bu meclise davet etti:
"Yaymak istediğiniz dinin esasları nedir? Anlatın." dedi.
Bunun üzerine, Cizvit papazları şöyle dediler:
"Semayı ve arzı yaratan Allah birdir. Fakat aynı zamanda üçtür. Allah'ın biricik oğlu
ve Ruhulkudüs de birer Allah'tırlar. Allah, Âdem ve Havva'yı yaratıp, cennete koydu.
Onlara her türlü nimeti verdi. Yalnız bir ağaçtan yememelerini emretti. Her nasılsa
şeytan, Havva'yı aldattı. Havva da Âdem'i yanıltarak, birlikte Allah'ın emrine karşı
geldiler ve o ağacın meyvesinden yediler. Bunun üzerine Cenâb–ı Hak, onları
cennetten çıkardı ve dünyaya gönderdi. Burada onların çocukları ve torunları doğdu.
Fakat bütün bunlar, büyük babalarının işlediği günah ile kirlenmişlerdi. Hepsi
günahkârdı.
Bu hâl, tam 6000 sene devam etti. Nihayet Cenâb–ı Hak, insanlara acıdı ve onların
günahını affettirmek için kendi öz oğlunu onlara göndermekten ve bu biricik oğlunu,
günah kefareti olarak kurban etmekten başka çare bulamadı. İşte, bizim inandığımız
peygamber, Allah'ın oğlu olan o Rab İsâ'dır.
Arabistan'ın batısında Filistin denilen bir bölge ve orada Kudüs denilen bir şehir
vardır. Kudüs'te, Celile denilen bir kasaba, Celile'nin de Nasıra isminde bir köyü
vardır. İşte bu köyde bundan bin sene önce Meryem isminde bir kız bulunuyordu. Bu
kız, amcasının oğlu olan marangoz Yusuf ile nişanlanmış ise de, henüz evlilik
gerçekleşmişti; bu yüzden bakire idi. Bir gün, tenhâ bir yerde bulunurken,
Ruhulkudüs gelip, ona Allah'ın oğlunu ilkâ etti (koydu). Yani, kız bakire iken hâmile
oldu. [Bundan sonra nişanlısı ile Kudüs'e giderlerken Beytüllahm'da] bir ahır içinde
çocuğu dünyaya geldi. Allah'ın oğlunu ahırdaki yemliğin içine koydular. Doğuda
bulunan rahipler, onun doğduğunu gökte birdenbire yeniden ortaya çıkan bir
yıldızdan anlayarak, hediyelerle onu aramaya çıktılar ve nihayet bu ahırda buldular.
Ona secde ettiler.
İsâ denilen Allah'ın oğlu, 33 yaşına kadar Allah'ın melekûtu üzerine vaaz etti: "Ben
Allah'ın oğluyum. Bana inanın, sizi kurtarmağa geldim." dedi. Ölüleri diriltmek,
âmâların gözlerini açmak, topalları yürütmek, cüzamlıları tedavi etmek, denizde
fırtınaları durdurmak, iki balıkla on bin kişiyi doyurmak, suyu şarap yapmak, kışın
meyve vermediği için bir incir ağacını bir işaret ile kurutmak gibi daha birçok
mucizeler gösterdiyse de çok az insan ona iman etti, inandı.
Nihayet hain Yahudîler, onu Romalılara şikâyet ettiler ve haça gerilmesine sebep
oldular. Lâkin İsâ, öldükten üç gün sonra haçta tekrar dirilerek, kendisine inananlara
göründü. Bundan sonra semaya çıkıp, babasının sağ tarafına oturdu. Babası da
dünyanın bütün işlerini ona terk etti ve kendisi geri çekildi. İşte, bizim vaaz
edeceğimiz dinin esası budur. Buna inananlar, öteki dünyada cennete, inanmayanlar
ise cehenneme gideceklerdir."
Bu sözleri dinleyen Çin imparatoru, papazlara:
"Ben sizden bazı şeyleri sual edeceğim. Bunlara cevap verin." dedi ve şöyle sormaya
başladı:
"İlk sualim şudur: Siz, Allah hem bir, hem de üçtür, diyorsunuz. Bu, iki iki daha beş
eder gibi mânasız bir laftır. Bu işin aslını hana izâh edin!"
Papazlar cevap veremediler:
"Bu Allah'ın bir sırrıdır. İnsanların aklı buna ermez." dediler.
İmparator:
"İkinci sualim şudur: Yeri, göğü ve bütün âlemi yaratan, çok kudretli Allah, kullarından
birinin işlediği günah için onun, bu işten haberi bile olmayan bütün sülâlesini nasıl
günahkâr sayar? Kulların affı için nasıl olur da kendi öz oğlunu kurban etmekten
başka çare bulamaz? Bu, O'nun büyüklüğüne yakışır mı? Buna ne dersiniz?" dedi.
Papazlar yine cevap veremediler:
"Bu da Allah'ın bir sırrıdır." dediler.
İmparator:
"Üçüncü sualim de şudur: İsâ, bir incir ağacından mevsimi olmaksızın meyve istemiş,
ağaç meyve vermeyince onu kurutmuş. Mevsimi olmadan meyve vermek, bir ağacın
yapamayacağı bir şeydir. Böyle olduğu hâlde İsâ'nın buna kızıp ağacı kurutması, bir
zulüm değil midir? Bir peygamber, zalim olur mu?"
Papazlar buna da cevap veremediler:
"Bu işler, manevî işlerdir. Allah'ın sırlarıdır. İnsanların akılları buna ermez." dediler.
Bunun üzerine Çin imparatoru:
"Ben size izin ve müsaade veriyorum. Gidin, Çin'in, istediğiniz yerinde vaaz verin."
diyerek onlara müsaade etti.
Onlar, huzurdan çıktıktan sonra imparator mecliste bulunanlara dönüp:
"Ben Çin'de böyle saçmalıklara inanacak bir ahmak bulunacağını zannetmiyorum.
Onun için bu adamların, bu hurafeleri vaaz etmelerinde hiçbir mahzur görmedim. Ben
eminim ki, bunları dinleyen vatandaşlarımız, dünyada ne ahmak kavimlerin
bulunduğunu görecektir" dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder