4 Ekim 2013 Cuma

TÖRKİŞ LOKUM!

Tanrı, Türkleri kutsasın! 
(Amen)



Bilgililerin ilgisiz, ilgililerin bilgisiz olduğu bir süreçten geçiyoruz.

959 yıllık küskünlük nihayet sona erdi. Fener Ortodoks Patriği Bartelemeos yeni papa

seçilen Cizvit Papazı, bir milyar 200 milyon Katolik Hıristiyan'ın 266'ncı ruhani lideri,

Buones Aires Başpiskoposu Arjantinli Kardinal Jorge Mario Bergoglio ile sarılarak

asırların husumetini bitirdiler.

Yeni Papayı, rahiplerin çocuk tacizi vakalarında başrol oynaması ve Vatikan

Bankası'ndaki usulsüzlükler gibi sorunlar bekliyorken, biz Müslümanlar ise birbirimizi

kemirip duralım.

Çare olarak halifeliğin geri gelmesinden dem vuranlar var. Geçiniz şimdilik…Diyanet

işleri makamı bir halife şuurunda çalışsın yeter. Ötesini tarih belirler… Hem ki

pürmelalimiz ortada;

Müslümanlık; dış alemde terör ve gerikalmışların dini…

Kendi iç aleminde ise yobazlığın ve sömürünün aracı…

Hayatımızın hiçbir alanına sokamadığımız, yalnızca ölüm denilen şeyle irtibatlınılan…

Kur’an; ölüler kitabı…İçindeki hiçbir hüküm inananlarına sanki seslenmiyor…

Haşa, haşa, haşa!!!

N’oldu bize, n’aptık kendimize?

Filistinli dedeler bir dönem önce sattılar topraklarını Yahudinin uzattığı kağıt

parçalarına, paralarına…Şimdi paramparça yüreklerin tesellisini, minicik torunların

minik elleriyle Yahudi zulmune attıkları taşlarda aramaktayız. Taşlıyamadık ki biz

şeytanı zamanında… Şimdinin şeytan taşlama merasimleri ise Kabe’deki Zemzem

TOWERSten kumandalı!

Bekleyiniz; Mescid-i Aksanın kaybedilmesine de! Hz. Ömer camii görüntüsü ile

unutturulan Mescid-i Aksa cidden yitmek üzere…Deneyin hemen şimdi. Arama

motorlarına yazın Mescid- i Aksa diye çıkan görüntülere bakın!

Biz ki sayısız Umreler düzenleyelim, ziyaretleri sosyete turlarına çevirelim…

Ekranlarda arz-ı endam etsin pop hocalar! Belediyelerin kültür merkezleri ise züğürt

teselli salonları olsun!



Allah ömür versin İsmailağa Cemaatinin lideri Mahmut Hoca’ya…

Enteresan şekilde katledildi cemaatin kurmayları…Umut vaat eden Cüppeli hoca ise

uçkur düşkünlüğü suçlaması ile gözlerde katledildi, gözden düşürüldü…

Patrikhane civarındaki yapılar kimlerin eline geçmekte peki?

Allahını seven zengin Müslümanlara haykırıyorum; patrikhane civarı binalara yatırım

yapın…alın…unutun, bir kenara koyun! Bu milletin, İstanbul’un tapusu Haliç boyudur!

Altınboynuzu tenekeye çevirmeyelim!

Ey, vakıflar, dernekler! Patrikhane civarına konuçlanın!

Bir dönem Balat’ta küçücük bir dükkanda iş çeviren şimdilerin “Yürü ya Kulum” un

örneklerinden olan Torunlar Gayri Menkulun, şimdilerde Mahmutbey gişelerinin

dibindeki MALL OF İSTANBUL’ un sahibi Aziz abi… Eski mahallen elden gitmesin be

abi!

Gayrı Müslim’e mülk satmada neyin nesi demeyeceğim. Konjuktür denilen hazret

“Türk” kelimesini öteleştirdikten sonra…

Balans ayarları ile alakalı uzun uzadıya konuşabiliriz! Lakin tarihsel hakikatlar”heva

ve heveslerini Rab edinenlerin” iflah olmayacağını da haykırmakta. Birilerine şirin

gözükmek adına bu gerçekleri de yutamayız.

…….

1965 yılında, yani benim doğduğum sene tamamlanan 2. Vatikan Konsili'nde alınan

kararlar çerçevesinde Vatikan, başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu'da ve Türk

Cumhuriyetlerdeki Hristiyanlaştırma faaliyetlerine hız verdi.

2000 yılı Vatikan ve Papa 2. John Paul için çok önemli bir yıl oldu. Ilk kez tam

metin halinde 1996 yılında yayınlanan Katolik "Kateşizma (bir anlamda ilmihal

gibi bir düstur kitabı) Papaya ve tüm ruhban sınıfına 3. bin yılda neler yapmalarını

ve Hıristiyanlığı hangi yöntemle yaygınlaştırmaları gerektiğini gösteren bir rehber

olmuştu. Bu rehber 1965 yılında tamamlanan 2. Vatikan Konsili'nde alınan kararlar

çerçevesinde hazırlanmıştı. 8u rehbere göre 3. bin yılda Vatikan, başta Türkiye olmak

üzere Ortadoğu'da ve Türk Cumhuriyetlerindeki Hıristiyanlaştırma faaliyetlerine hız

verecekti. Nitekim öyle de oldu.

Katolik aleminin resmi yayın organlarında ilk Türkiye aleyhtarı yazılar 1995'te

başlamıştı. Kendi yayın organlarında "Müslüman Kürtleri" savunur pozlarında ''The

Catholic World Report" resmi yayın organı dergilerinde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ağır

hakaretler yağdırmaya başladı. Vatikan daha sonra Italyan Hükümeti'nden de benzer

çalışmalarda bulunmasını istedi, Italyan Hükümeti'nin özellikle Abdullah Öcalan'ın

tutuklanmasından sonra yaptıkları umarım unutulmamıştır. Bunun arkasında Vatikan

vardı.

Ayrıca Istanbul, Teşvikiye'deki Katolik Muhacerat Bürosu'nun faaliyetlerine de hız

verdi. Her gün onlarca insanı bu kanaldan yurt dışına taşımaya ve gittikleri yerlerde

Türkiye aleyhine düzenlenen toplantılarda kullandırmaya başladı.

"TÜRK DOSTU' DIYE YUTTURULAN PAPA

Vatikan'ın uzun zamandır planladığı bir girişim de 23. John adıyla tanınan ve

Türkiye'de "Türk dostu" diye yutturulan Kardinal Roncalli'yi Aziz ilan etmekti. Bu işlem

3 Eylül 2000'de gerçekleştirildi, Ardından Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Kültür

Bakanı aracılığıyla bu "Türk Dostu" Papanın Istanbul Kurtuluş'ta oturduğu

sokak "Kutsal Mekan" ilan edildi.

Vatikan 1965'te kabul ettiği "Dışa Açılma" stratejisini iki yönde uygulamaktadır.

Bunlardan birincisi "Ekümenizm"dir. Bu strateji çerçevesinde Vatikan Hıristiyanlığın

diğer mezheplerini

yönlendirmektedir. Ikincisi ise "Ekümenizm"e bağlı olarak ortaya çıkmış olan ve

özellikle Müslümanları hedefleyen "Evangalization" adlı Hıristiyanlaştırma projesidir.

Gizli Hristiyanlık diye tanımlanır. Müslümanların ilk etapta Hristiyanlar gibi hayatı

algılamaları ve onlar gibi yaşamaları hedeflenir.

HOŞGÖRÜ, DİNLER ARASI DIYALOG, IBRAHİMİ DINLERIN BiRLiĞi TUZAĞI

Vatikan, bu projesini hayata geçirebilmek için 1940'lardan başlayarak kurulmuş olan

bazı örgütlerin çalışmalarına 1965'ten sonra hız verdirdi. Bu örgütler şunlardır:

Focolare; Catecumenante ve Communion ve Liberty.

Bu Katolik örgütlerinden başta "Hoşgörü" (Tolerans); "Dinler Arası Diyalog"

ve "İbrahimi Dinlerin Birliği" şeklinde formüle edilmiş olan planları uygulamaları

istenmişti. Onlar da bu projeleri hızla hayata geçirdiler. Özellikle Türkiye'de belirli bir

Islamcı çevre bu tuzağa düştü. Gaipten sesler duyduğunu ve rüyasında Islam'ın

büyük Erenleri'yle konuştuğunu öne süren biri bu Hoşgörü ve Ibrahimi Dincilikten

öylesine etkilendi ki kendisini "Ahir Zaman Mehdisi" olarak ilan etmeyi bile

düşünmeye başladı. Ne yazık ki eski Milletvekili Hasan Mezarcı ondan önce davrandı

ve kendisini Mesih ilan etti. Sonuçta ABD'nin desteklediği Mehdi(!), Almanya destekli

Türkiye'nin maaşlı Mesih'i karşısında tutunamadı. Türkiye'de Mesihlik ve Mehdilik,

Televolelik oldu.

VATIKAN'IN TÜRKIYE'YI NASIL GÖRDÜĞÜNÜ ORTAYA KOYAN AÇIKLAMA

13 Kasım 2000'de Papa 2. John Paul, Ermenistan Kilisesi'nin başı 2. Karakin ile

Vatikan'da bir görüşme yaptı. Bu görüşmeden sonra Papa'nın yaptığı açıklama

Türkiye'yi ve Türkleri hedef alan en ağır hakaretleri içeriyordu ve Vatikan'ın Türkiye'yi

nasıl gördüğünü apaçık ortaya koyuyordu. Papa yanına 2. Karakin'i alıp yaptığı

açıklamada 20. yüzyılda yaşanmış olan tüm soykırımların sorumlusu olarak

Türkleri göstermiş ve lanetlemişti.

Yıllardır Vatikan'ı şakşaklayanlar bile bu açıklama karşısında şaşkınlığa

sürüklendiler. Milliyet Gazetesi "Papa Bunadı" diye başlık attı. Arkasından uyarıldı ve

hemen geri dönüş yaparak "Papa Bunamadı" diye manşet attı. Diyanet işleri Reisi ise

hızlı "Diyalogcu" olduğu için işi tevil etti. Ona göre, "Evet Papa böyle bir açıklama

yapmıştı ama o sadece önüne konulan bir metni okumuştu. Yoksa böyle bir açıklama

yapmazdı. Nitekim bu açıklamasını daha sonra geri almıştı."

KİMDİR BU CİZVİT PAPAZLARI

1500 yılının başlarında Avrupa'da kurulun "Cizvit" teşkilâtı ve bir misyoner cemiyeti,

Hıristiyanlığı yaymak için tüm dünyaya misyoner papazlar gönderirler. Bu

görevlendirilen papazlara da "Cizvit papazları" denilir. Bu görevli Cizvit papazlarından

ikisi Çin'e giderler.

Çin'in Kanton şehrine gelen papazlar, Kanton vâlisinden Hıristiyan dini hakkında

vaaz vermek için müsaade istediler. Vâli bunları ciddiye almadı ise de, Cizvit

papazları her gün gelip onu rahatsız ettiklerinden, nihayet:

"Ben bu mesele için Çin imparatorundan izin almaya mecburum. Kendisine haber

vereceğim." dedi ve meseleyi Çin imparatoruna bildirdi. Gelen cevapta, "Onları bana

gönder. Ne istediklerini anlayayım." Deniliyordu. Vâli, Cizvit papazlarını Çin'in

başkenti Pekin'e yolladı.

Olanların haberini almış olan Budist rahipler, fena hâlde telâşa düşerler. "Bu

adamlar, Hıristiyanlık adı altında ortaya çıkan yeni bir dini, milletimize telkin etmeğe

çalışıyorlar. Bunlar, kutsal Buda'yı tanımıyorlar, halkımızı yanlış bir yola

sokacaklardır. Lütfen onları buradan kovun!" diye İmparatora müracaat ettiler.

İmparator:

"Evvelâ ne söylediklerini bir anlayalım. Ondan sonra bu hususta kararımızı veririz."

dedi.

Memleketin sayılı devlet ve din adamlarından meydana gelen bir meclis düzenledi.

Cizvit papazlarını da bu meclise davet etti:

"Yaymak istediğiniz dinin esasları nedir? Anlatın." dedi.

Bunun üzerine, Cizvit papazları şöyle dediler:

"Semayı ve arzı yaratan Allah birdir. Fakat aynı zamanda üçtür. Allah'ın biricik oğlu

ve Ruhulkudüs de birer Allah'tırlar. Allah, Âdem ve Havva'yı yaratıp, cennete koydu.

Onlara her türlü nimeti verdi. Yalnız bir ağaçtan yememelerini emretti. Her nasılsa

şeytan, Havva'yı aldattı. Havva da Âdem'i yanıltarak, birlikte Allah'ın emrine karşı

geldiler ve o ağacın meyvesinden yediler. Bunun üzerine Cenâb–ı Hak, onları

cennetten çıkardı ve dünyaya gönderdi. Burada onların çocukları ve torunları doğdu.

Fakat bütün bunlar, büyük babalarının işlediği günah ile kirlenmişlerdi. Hepsi

günahkârdı.

Bu hâl, tam 6000 sene devam etti. Nihayet Cenâb–ı Hak, insanlara acıdı ve onların

günahını affettirmek için kendi öz oğlunu onlara göndermekten ve bu biricik oğlunu,

günah kefareti olarak kurban etmekten başka çare bulamadı. İşte, bizim inandığımız

peygamber, Allah'ın oğlu olan o Rab İsâ'dır.

Arabistan'ın batısında Filistin denilen bir bölge ve orada Kudüs denilen bir şehir

vardır. Kudüs'te, Celile denilen bir kasaba, Celile'nin de Nasıra isminde bir köyü

vardır. İşte bu köyde bundan bin sene önce Meryem isminde bir kız bulunuyordu. Bu

kız, amcasının oğlu olan marangoz Yusuf ile nişanlanmış ise de, henüz evlilik

gerçekleşmişti; bu yüzden bakire idi. Bir gün, tenhâ bir yerde bulunurken,

Ruhulkudüs gelip, ona Allah'ın oğlunu ilkâ etti (koydu). Yani, kız bakire iken hâmile

oldu. [Bundan sonra nişanlısı ile Kudüs'e giderlerken Beytüllahm'da] bir ahır içinde

çocuğu dünyaya geldi. Allah'ın oğlunu ahırdaki yemliğin içine koydular. Doğuda

bulunan rahipler, onun doğduğunu gökte birdenbire yeniden ortaya çıkan bir

yıldızdan anlayarak, hediyelerle onu aramaya çıktılar ve nihayet bu ahırda buldular.

Ona secde ettiler.

İsâ denilen Allah'ın oğlu, 33 yaşına kadar Allah'ın melekûtu üzerine vaaz etti: "Ben

Allah'ın oğluyum. Bana inanın, sizi kurtarmağa geldim." dedi. Ölüleri diriltmek,

âmâların gözlerini açmak, topalları yürütmek, cüzamlıları tedavi etmek, denizde

fırtınaları durdurmak, iki balıkla on bin kişiyi doyurmak, suyu şarap yapmak, kışın

meyve vermediği için bir incir ağacını bir işaret ile kurutmak gibi daha birçok

mucizeler gösterdiyse de çok az insan ona iman etti, inandı.

Nihayet hain Yahudîler, onu Romalılara şikâyet ettiler ve haça gerilmesine sebep

oldular. Lâkin İsâ, öldükten üç gün sonra haçta tekrar dirilerek, kendisine inananlara

göründü. Bundan sonra semaya çıkıp, babasının sağ tarafına oturdu. Babası da

dünyanın bütün işlerini ona terk etti ve kendisi geri çekildi. İşte, bizim vaaz

edeceğimiz dinin esası budur. Buna inananlar, öteki dünyada cennete, inanmayanlar

ise cehenneme gideceklerdir."

Bu sözleri dinleyen Çin imparatoru, papazlara:

"Ben sizden bazı şeyleri sual edeceğim. Bunlara cevap verin." dedi ve şöyle sormaya

başladı:

"İlk sualim şudur: Siz, Allah hem bir, hem de üçtür, diyorsunuz. Bu, iki iki daha beş

eder gibi mânasız bir laftır. Bu işin aslını hana izâh edin!"

Papazlar cevap veremediler:

"Bu Allah'ın bir sırrıdır. İnsanların aklı buna ermez." dediler.

İmparator:

"İkinci sualim şudur: Yeri, göğü ve bütün âlemi yaratan, çok kudretli Allah, kullarından

birinin işlediği günah için onun, bu işten haberi bile olmayan bütün sülâlesini nasıl

günahkâr sayar? Kulların affı için nasıl olur da kendi öz oğlunu kurban etmekten

başka çare bulamaz? Bu, O'nun büyüklüğüne yakışır mı? Buna ne dersiniz?" dedi.

Papazlar yine cevap veremediler:

"Bu da Allah'ın bir sırrıdır." dediler.

İmparator:

"Üçüncü sualim de şudur: İsâ, bir incir ağacından mevsimi olmaksızın meyve istemiş,

ağaç meyve vermeyince onu kurutmuş. Mevsimi olmadan meyve vermek, bir ağacın

yapamayacağı bir şeydir. Böyle olduğu hâlde İsâ'nın buna kızıp ağacı kurutması, bir

zulüm değil midir? Bir peygamber, zalim olur mu?"

Papazlar buna da cevap veremediler:

"Bu işler, manevî işlerdir. Allah'ın sırlarıdır. İnsanların akılları buna ermez." dediler.

Bunun üzerine Çin imparatoru:

"Ben size izin ve müsaade veriyorum. Gidin, Çin'in, istediğiniz yerinde vaaz verin."

diyerek onlara müsaade etti.

Onlar, huzurdan çıktıktan sonra imparator mecliste bulunanlara dönüp:

"Ben Çin'de böyle saçmalıklara inanacak bir ahmak bulunacağını zannetmiyorum.

Onun için bu adamların, bu hurafeleri vaaz etmelerinde hiçbir mahzur görmedim. Ben

eminim ki, bunları dinleyen vatandaşlarımız, dünyada ne ahmak kavimlerin

bulunduğunu görecektir" dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder