MUHTEREM HOCAM;
FETHULLAH GÜLEN
HOCAEFENDİ İLE GÖRÜŞTÜM!
Dün gece uykudan bir hışımla uyandım. Korku dolu bir rüyanın da etkisi ile. Güya rüyam 1999 yılında geçmekte imiş. Palas pandıras- allem kallem Fethullah Hoca'yı bir kısım siyah giyimli insanlar, Hoca'nın sağlık gerekçeleri bahanesi ile yurt dışına kaçırırlar. Sanırım götürdükleri ülke de Amerika imiş. Bir süre sonra da Hocayı ilaçlarla filan önce kendinden geçirirler. Sonra da uyanmaya kalkıştığında uyanmaz hale getirirler bir şekilde. Yerine de Hollywood'dan bir artizi geçirirler. Etrafındaki bütün samimi ve sadık adamları birer ikişer uzaklaştırılır yanından. Artizin yanına da bir sürü keçi sakallı adam doluşurlar. Rüya işte...Olmaz denilen şeyler oluverir rüyada. Gördüm dersin aksini kimse iddia edemez. Gördüysen görmüşsündür, o kadar!
Sesi alabildiğince kısıktı. "Fazla vaktim yok" dedi. "Seni gizli bir şekilde arıyorum. Fazla konuşamayacağım."
"Sen; "kimse" olamayacak kadar başkasın, bende..." dedim, hocama. Hocaefendiye yani. Fethullah Gülen Hocama yani.
"Bensizleştim artık, sensizleştikten sonra..." dedim hocam. "Hasret içindeyiz."
"Derin düşünceler; derinliği kadar, girdaptır insana..."
"Yaw dur be adam" diye çıkıştı bana hocam. Ben sana seni gizlice arıyorum diyorum, sense lüzumsuz iltifatlarla oyalıyorsun beni!"
Benimse Hocayı dinler bir halim yok. Hala kendi kuracağım cümlelerin derdindeyim.
Ama rüyada olsa gördüğüm, hayatın reaitesi var bir de...Hocam sanırım son olayları mütaala etmek için taa Pensilvanyalardan beni aramış. Benimkisi de iş mi yani şimdi? Cepte para yok ya...Telefon faturasının derdine düşmüşüm... Napayım yaa; insan düşünmeden edemiyor.
"Yaklaşık 120' dakikadır konuşuyoruz. Şimdi yaptığım görüşmenin yarı bedeli benim faturaya yansıyacak. Elde avuçta da yok ki. 25 kitap yazdık ama bir getirisi yok. Akretide yazar da değilim. Herhangi bir günlük gazetede yazmıyorum Çıktığım bir tv ekranı da yok. İşlerde bozuk bu aralar. Aslında ben bozdum işi-gücü... İşe baktığım mı var? Bu aralar varsa yoksa Vatan-Millet-Sakarya...Benden alacaklı olanların hanesi kabarık yani...
(Son dönemin kavgacılarını da, yani işin içine ekmek girince feverancıları da anlamıyor değilim. Kaç kişinin ekmek kapısı cemaat ve parti...Ürkütücü yani!)
Yazmadan da duramıyorum. Yok; Allah için, bazı abiler yaz "Zaman" da dediler. Samanyolu'nda program yaptıralım sana dediler.Bir kısım kolejlerin idaresini sana verelim! Hoş Akpartili belediyelerde peşimde. Onlarda her gün aramaktalar, kültür merkezlerinde program düzenlemem için. Korkuyorum...Şöhret olursam, maazallah Sultan Ahmetlerde otel-motel açarım.Mini etekli asistanlarım filan olur. Yok diyorum, şöhret kalsın.
Hamdolsun...Herkesle diyaloğum iyi...An be an...Gün be gün...Büyüklerim sağolsunlar fikirlerime değer verip dinlemekteler. Cumhurbaşkanından, başbakanına...bakanlar...Nüfuzum fena değil. Hayrım bir kendime yok! Ulaşamayacağım kimse yok, fikirlerimi paylaşmak adına.
"Network Times"te yazıyorum ya...Bana yetiyor...Bu mecranın başyazarıyım ne de olsa...
"Fehmi kardeşim ne diyorsun?" dedi.
"Dershaneler mi?" dedim hocama. Ayakkabı kutuları mı, yoksa?
"Milli Eğitim Bakanlığı'nın eğitimde kaliteyi arttıracak reform yapamamasının en önemli aktörleri 'akçeli hizmeti şiar edinmiş, davasını unutmuş' dersanelerdir." desem...Haksızlık mı ederim, acaba?"
"Hükümet" dedim. "İsteyen dershaneler"diye bir şerh düşse sorun yok aslında hocam. Tek kelimelik bir olay aslında."
"İsteyen dershaneler, özel eğitim kurumuna...okula dönüşebilir. Kolaylıklar sağlanacaktır!"
"Ki..." dedim, "hocam!"
"Bu olaylarda gösterdi ki, eğitim sorunumuz bir problem yumağı! Bağırıp çağıracağımıza...Hemen bir eğitim şurası toparlayıp...konunun ilgilileri...tarafları çözüm üzerine komisyonlar belirleyip...netice almak üzere...harekete geçsek!"
"Bir de..." dedim hocama.
"Bu olay gösterdi ki; burunlarının altına badem bıyık bırakıp...mülayim gülüşler sergilemekle...ne şakirt olunuyor, ne nurcu!
Bütün camianın sizin duruşunuzu sergilemediğini ortaya çıkardı bu olaylar. Siz ki son 300 yılın fırsatını sundunuz bu ümmete. Dik duruşunuz, risk alışınız, gönlünüzün zenginliği...hoş görünüz...
Ne yaptı camia; saldırganlığı yeğ tuttu!
Halbuki, demeliydi ki; şunca nimete ve fırsata rağmen...biz okullarda...kültür üretemedik, sanat...
Onca ülkeleri arşınladık ta hiçbirimiz anılarımızı bile yazmadık... filmleştiremedik kahramanlıklarımızı... malolamadık halka...
Fetullahçı diye geçişlendirilmeyi kabullendik!
İtirazlarımız...kendi ekmek kavgamızın tezahürü olarak kaldı!
Aynen Akpartili kadroların, gezi olaylarında Tayyip bey'e sahip çıkamadıkları gibi.
Oysa Hocam bana başka şeyler söylüyordu, bense onu dinlemiyordum bile. Dedim ya, rüya işte...
"Bana inanan sadık tabana söyle. Beddualar savuran adam ben değilim. Nicholas Cage diye bir adam var. Ona makyaj yaptılar. Benim yerime Herkül'den o sesleniyor sevenlerime. Bunu duyurmalısın!"
Bense söylenip duruyordum kendimce. Söylediklerim de katiyyet içeriyordu, hani;
"Son 300 yılın bu iki kahramanının kıymetini henüz idrak edebilmiş değiliz!"
Mahçup tavrını "estağfirullah!" diye geçiştirdi, hocam. Ya da ben öyle sandım. Yoksa "Fesubhanullah" mıydı bana söylediği? Sanki övgümün verdiği hissiyat adeta ruhunu incitmişti hocamın. Olsun! Ben hislerimde samimiyim.
Yumurcak Tv'de Caillou'u yayınlamanın alemi ne? Yapsanıza bir milli çizgi film! Şimdilerde PokoYo!
Samanyolu, müsamere TV! Kaliteli yayın faslına ne zaman geçecek? "Tek Türkiye" imiş...Tahşiye efendim, tahşiye!
Okullar, kültüre-sanata-edebiyata ehemmiyet vermeli, değil mi?
Okullar, dershaneler milli eğitim açmazından istifade eder görüntüsü değil mi, bizi bu noktaya getiren?
Bize"Paracı" görüntüsünü veren zihniyet artık kontrolden çıkmadı mı? Ya da kontrolümüz bunların mı eline geçmekte?
Aynen Adalet ve Kalkınma Partisinin "kalkınmacıları" gibi! Adaletçiler çile çeksin. Kalkınmacılar kaymak yesin. Onların pisliklerinin ihalesi de onlar ihale peşindeyken adaletçilere kalsın! İlahiciler-ihaleciler mevzuu yani!
Her iki tarafın sadıkları da birbirlerine buğz etsinler!
Hele "Türkçe Olimpiyatlarına" ne demeli? Ebru Gündeş şarkıları iflah etseydi koca Türkiye'yi ederdi de, kurtulurduk sıkıntılarımızdan!
Kolejlerimiz...
Sadece mekanizmamıza öğretmen mi yetiştirecek?
Bak Tuskon, ordan ümitvarım. Bir de işadamları derneklerinden...Tabi ki oraları da "sağmal inek" pozisyonuna sokmamalıyız!
Düşüncelerimden arındım, biran. Bütün bunları söylemek isterdim hocama. Korktum, incitirim; yanlış anlaşılırım diye... Gezi olaylarına girecektim...Haşhaşi meselesine...Paralel yapıya filan? Resul-u Ekrem Efendimizin yolundan gitmesi gerekenler, Dumanlı havalara dikkat etsinler diyesim geldi... Diyemedim...
Hocam' sa adeta içimden geçenleri okumuştu.
O benden daha cesurdu!
"Bugün var, yarın yokum!" Kim ki bana iman etmişse yanlış yoldadır. Allah'a tabi olan, vatanının kıymetinde olan, insanlığa faydalı olan...Gerçek talebelerim onlardır.
Onlar ki; mümin kardeşlerine karşı yumuşak ve şefkatli...Küfre karşı şedittirler!
Eğrilip, bükülmezler!
İşi ehline verirler!
Benim dünya ile işim yok!
Yeryüzü size mescid kılındı anlayışı ile dünyanın her bir zerresine Kelamullah-ı ulaştırma gayretim, son nefesimin lezzeti olacaktır."
***
Rüyanın içindeki bir başka rüyanın içinde düşmüştüm sanki. Yaşarken bile yazmayı düşünüyordum, bilinçaltımla!
2 saatlik görüşmeyi kaç sayfaya sığdırabilirim ki?
Konuştuklarımızı?
Hocamın bende uyandırdığı hissiyatı!
Bir kitap dolusu, hoş-sohbet ve dertleşme aslında...
"Gel!" dedi...
"İlk fırsatta, gel! Yüzyüze görüşelim. Hasret giderelim."
"Ben...sağlık sebeplerim ortada! aslında son nefesimi vatanımda vermek..."
"Allah ömür versin hocam!" dedim sözünü kestim hocamın.
"Allah başımızdan eksik etmesin! Sizi de, Tayyip Bey'i de!
Siz başımızdayken bile birbirimizi yiyiyoruz da...
Mazallah!"
"Sen anladın mı beni" dedi. Bir şekilde Tayyip Bey'e ulaş. Dualarım onunla. Pensilvanya'da oturan zat ben değilim. Bunu kendisine bildir. Ben onunla yağan yağmurda yürüyen adamım. Cemaatim The takısı aldı. Beni bu gavurların elinden kurtarsın, bir an önce. Vatanımda vermek istiyorum son nefesimi!"
***
Uyanmışım, kan ter içinde. Uyandığımın bile farkına varmadan yani. Şimdi ben bu rüyayı kime yorumlatayım? En azından şimdilik hiç olmaz ise yazmalıyım diye düşündüm. Ulaşırsam belki Fuatavni'ye anlatırım, rüyamı.
***
Ki bu satırları yazarken, zarf ile mazruf arasında da kalmadım değil desem, yalanım olur.
Gerçek ile kurgu arasında bocalayanlar bakalım bu satırların hangi satırlarına takılıp kalacaklar?
Fazla ayrıntıya takılmadan bitirsem iyi olacak.
Sıkılmasın okuyucu!
Okuyan da pek kalmadı ya memlekette...
Mantion yaparım ben de Twitterde, Face' de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder