10 Haziran 2015 Çarşamba

"SON BİNYILIN SELAHADDİN EYYUBİ' Sİ"

https://www.youtube.com/watch?v=0Bcu5j-JrZ4


Selahaddin Eyyubi dedi...
Kim dedi?
İtalyan basını!
Ne dedi?
"Bin yılın Selahaddin Eyyubisi durduruldu!"
 Kim tarafından?
Kürtler tarafından...
Bir Müslüman Kürt olan Selahattin Eyyubi,
Müslümanlık tedirginlikleri azalan bir kısım Kürtler tarafından durduruldu;
işte bu da kaderin hüzünlü ve garip cilvesi!
Ve dahi siyonist İsrail sevinç çığlıkları atıverdi...Faşist Almanların ve diyar-ı küfrün anonim mutluluklarına diyecek söz kalmamıştı.
Ve gafiller,
ve delalet içinde olanlar,
kim bilir ihanet içindeki yerli ve yersiz işbirlikçilerince kutlandı sendelenmen, Reis!
...
Eyvallah!
Sen de bizler gibi bu çağın insanı, bu çağın Müslümanısın! Hatalarla, günahlarla dolu fani ömür yolcularından biri işte!
Hayatlarımız kesişti hayatlarımızı yönetme ve yönlendirme arzun ile talebin ile. Belediye başkanı oldun. Az çok hizmetin oldu. Başbakan oldun...Şimdi de Reis-i Cumhur. Sevenin de oldu, sevmeyenin de. Gönüller kazandığın gibi gönüllerde yıktın. İsteyerek, istemeyerek. Netice de kulsun sende hepimiz gibi. Hepimiz gibi imtihandasın yani.
Ancak...
Canı tenine yükleyen Rabbim,
sana mesuliyetler yükleyen milletim... Bunlar bildiğimiz şeylerdi de... Ümmetin ve dahi sana yüklediği misyon apayrıydı da...
Ancak...
Ehli salib'in seni nitelindirmesi "Selahaddin Eyyubi" olarak...

İşte bu bizi çok onurlandırdı be reis!
Demek ki yolun doğru...

One minute demen de,
Dünya beş'ten Büyüktür...
Ve dahi dindar ve ahlaklı bir nesli özlemen de, hedeflemen de!

Gurur, kibir, riya, enaniyet çemberine seni almak isteyenlere aldanma! Dava arkadaşın gibi gözüküp te siyasetinden adaleti gözetemeyip te yalnızca kalkınmayı hedefleyenleri de es geç! Son seçimde alınan oyların hepside senin alın terin, senin samimiyetinin karşılığı!

Biz dualarımızla seni onaylıyoruz reis!
Tıpkı küffarın seni bu ümmetin medarı iftiharı olduğunu onayladıkları gibi!

KAYI BOYUNUN ÇOCUKLARININ DİKKATİNE!

Bütün hikaye 1908 le başladı.
Ülkeyi iyi yönetmiyorsun, hürriyet istiyoruz itirazı ile... İttihatçı diye isimlendiyorlardı kendilerini. İttihad ve terakki!
Devletin toprakları herşeye rağmen 23 milyon kilometrekareydi. Üç kıtada idik. Üç paşa, isyancıların elebaşı olarak başı çekmekteydiler. Enver, Cemal, Talat... Bilmiyorlardı ki "cehenneme giden yol, iyiniyet taşlarıyla bezeliydi!"
Abdulhamid Han derdest edilir gayrımüslim temsilcilerle...
Arkasından yaşanan onca facia!
Balkanları kaybederiz önce...Ardı sıra Trablusgarp, Yemen, Sarıkamış ve Çanakkale! 780 bin kilometre kare toprak Sevr, Mondros ve Lozan anlaşmaları neticesi Kuvva-i Milliyenin destansı direnişiyle kalakalır elimizde.
10 yılda 700 yıllık birikim kül olur yitip gider elimizden.

Onlar hürriyet istemişlerdi.
Hürriyet sahibi oldu, başkaları!

Sonra ne mi oldu?

Neler olmadı ki? Alfabe devrimi yaptık, cahil halkımızı okur yazar yaptık. Kılık kıyafette muasırlaştık. Otomobiller, uçaklar yaptık. Fotoğraf makinaları, kameralar ürettiğimiz gibi milli içerikli sinema filmleri, çizgi filmler de yaptık. Üniversitelerimiz dünyaya bilim ihracı yaptı. Eğitimin millisi de bizdeydi, dershanelerinde. İhracatta neler satmıyorduk ki dış dünyaya...Beyin göçü de bizdeydi, memleketi her on yılda revize etmekte. Ne mutlu Türküm diyorduk ta anlam veremiyorduk bu nankör halkın mutsuzluğuna. Oyuncak mağazalarımızda çocuklarımızı yetiştirmeye yönelik oyuncaklar mı ararsın, çocuk edebiyatında dünyaca ünlü yazarlar mı??? Yok yoktu artık! Para değerimiz bile öyle zengin gösteriyordu ki kendini bol sıfırlıydı. İmamlarımız çalışkan, polislerimiz dürüst, askerlerimiz paşaydı paşa. Vatandaşlarımız nasıl çalışkandılar bir bilseniz. Dedikodu, gıybet, iftira bilmezlerdi. Tarımda, hayvancılıkta "köylü milletin efendisiydi."
İlim, kültür, sanat, edebiyat ve ahlak muhtaç olduğumuz kudretle birlikte damarlarımızdaydı. Her günün bize bayram olması yetmezmiş gibi noel, cadılar, hamursuz bayramı gibi ayrı etkinlikler bile edinmiştik. Terör denilen organizasyonlarla birbirlerimize şakalar bile yapıyorduk. Aya bile gidecektik te bir ara köhne geleneğimizi temsilen başörtüsüne takılmıştı füzemizin ucu. Hasılı biz "Paralel" düzlemde aritmatik oyunları oynamaya bayılıyorduk.

Uzatmak istemem yakın tarihe kadar yaşadıklarımızı.
Ta ki Kasımpaşalı biri karşımıza çıkana dek.
Huysuzdu, huzursuz ediyordu.
Çok konuşuyordu;
One minute diyordu, misal.
Dünyanın beşten büyük olduğunu da söylüyordu.
Dindar ve ahlaklı nesil hedefi hele...
Çokta özentiliydi ve hatta!
Son bin yılın Selahaddin Eyyubisi olamaya özeniyordu. Tarık bin ziyad olmaya... Belki de Fatih...Mazaallah İstanbul'daki meşhur bir müzeyi camiye çevirme ihtimali de vardı. Ama yakın çevresindeki bir kısım insanlar öyle kibirliydiler ki, taahhütleştikleri yol ve yöntemleri unutmuşlardı ki bütün olan bitenin farkına vardı millet.
Kardeşim adam olmadık hayaller sokuyordu milletin aklına...
Hedefler gösterip duruyordu.
2071 diyordu!
Yahu o tarihe kim öle kim kala!
Nihayet 7 haziranda millet Kasımpaşalı'ya dur dedi. New age İttihatçılar yine sahneye çıkmışlardı.
Hürriyet istediklerini söylediler yine.
"Hürriyet" bu işin yine "Sözcü"sü olmuştu yani. "Zaman" tekerrür ediyordu. "Milliyet"çiler, "Saadet" peşinde olanlar hep birlikte "Cumhuriyet"in kazanımlarını kaybetmek istemiyorlardı. 5 "Kandil"den nasipsizler, müşrikler, münafıklar, fasıklar, kafirler tayfası demokrasi gemisinde tekmili birden ""ampül söndürme" seansları düzenlediler fırtınalı tarih denizinde.

BİRİ OLAN BİTENİ GÖRDÜ VE YAZDI, KAYIT DÜŞTÜ KAYI BOYUNUN ÇOCUKLARINA BELKİ OKURLAR DEYU!

YEİS SENİN, YEİS BİZİM İŞİMİZ OLAMAZ, REİS!

1492
Emirliklerden oluşan ve Avrupa'nın göbeğinde 800 yıl hükümranlık süren Endülüs Uygarlığı ve Devleti, Hristiyanların aralarına soktuğu fitnelere aldanarak, birbirleriyle girdikleri çatışmalar neticesinde zayıf düşmüş ve nihayetinde tarihin "vazgeçilmezler mezarlığındaki" yerini almıştı.
Son kalan Gırnata Emiri, şehrin anahtarını işgalci güçlere verip te şehrinden uzaklaşırken yüksek bir tepeden son kez ecdadının mazisinin olduğu topraklara baktı. Gözyaşları içerisindeydi. Yanında bulunan annesi oğluna seslendi; "Ağla oğlum ağla! ERKEKLER GİBİ MÜCADELE ETMEDİN, ŞİMDİ KADINLAR GİBİ AĞLA!"

1839; İngilizlerle ticaret anlaşması yaptık.

1864; İngiliz Sömürge Bakanı Glagstone dedi ki, "Müslümanları Hristiyanlar gibi yaşar hale getirmeliyiz!"

1864; Çerkez kavimlerinin birbirleriyle didişmeleri neticesi, soykırım ve  sürgünü ile de Kafkasya'yı Ruslara teslim ettik. Osmanlının çatısının yıkılışını izledik.

1876; Tanzimat fermanı ile Fransızlarla yakınlaştık.

1908; Dört ayrı gayrı müslimin Sultan Abdülhamid'i görevinden azlini seyrettik. İT' lerin (İttihat ve Terakki) hareketi Türk siyasi hayatına ilerici-gerici kavramlarını hediye ederlerken 23 milyon kilometrekare vatan toprağını 780 bin kilometrekareye dönüştürdüklerinin acı hikayeleri artık tarih olarak yazılıyordu.

1914; Birinci Dünya Savaşının artık kazanarak kaybedeniydik. Müttefikimiz Almanlardı ve biz yine unutmuştuk domuzdan postun, gavurdan da dostun olmayacağını...
Sarıkamışta donduk,
Yemende kavrulduk!
Çanakkale'de vurulduk can evimizden!

İstanbul işgal altındayken kültürel işgalimizin de temelleri atılmıştı aynı zamanda!

İstiklal Savaşı ayrı hikaye, İstiklal Mahkemeleri ayrı! İstiklal Caddesi apayrı!

Bir başbakan sallandı demoklesin iki kılıcı arasına kurulan salıncakta!

İlim, kültür, sanat, edebiyat ve ahlakta yozlaştık!

Millet "mefkure" ye hasret...

Yokluk ve yoksulluk makus talihimiz oldu...Cehalet yavan ekmeğimize katık kıldığımız sentetik gıdamız!

Ulu önderlerimiz oldu da Allah'ın ezanını bile uzun süre "Ulu" ladık! Olanları "Normal" sandık!

Sandıklarda çeyizlerini sakladı gelinlik kızlarımız, millet olarak ta bizler kaderimizi!

Elimizden kitabımız alınmıştı. Okuyamadık, anlayamadık...Duvarlarımıza astık, bizi çarpmasından hep korktuk.

Evlatlarımızı kendi değerlerimize göre yetiştiremedik bile...

Aile kavramı, kavga alanlarımız oldu.

Yeryüzü coğrafyası kandan ve gözyaşından sınırlar çizdi bize. Çok dayak yedik emperyal abilerden; Afganistan, Filistin, Keşmir, Doğu Türkistan, Myanmar, Sudan, Nijerya, Libya...Saymakla bitmez acının haritası! Bizde emsal bildik çağdaş yaşamı da karılarımızı dövdük, çocuklarımızı...asker dövdü, polis, öğretmen...sokakta dövdük birbirimizi vatan uğruna; yurtseverler ve milliyetçiler olarak!

SONRA; 

"O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır!", dedin ya REİS!

Dedin ya;

One minute,
Dünya beş'ten büyüktür,
Dindar ve ahlaklı nesil!

Yüreğimizin yağlarını erittin!

2071 dedin de son 300 yılın mefkuresini hatırlattın ya!

Rahmetli validen vefat ettiğinde dudaklarınızdan dökülen Kur'an-ı Kerim'in tilaveti bize Endülüs'ü, Kudüs'ü, Ayasofya'yı ve unuttuğumuz GERÇEK AŞK' ı hatırlattı be reis!

Esma bacımızın şehadetine döktüğünüz gözyaşlarınız "Ağlayın su yükselsin belki kurtulur gemi, anne seccadem gelsin bize dua et emi?" dedirtti!

"Bizim sevdamız, bu milletin selametini garanti altına almak,  ecdadın emanetini gelecek nesillere teslim etmektir." dedin ya...
Sakın müteessir olma Reis...
Alfabenin bütün harfleri bir araya KARMAN-ÇORMAN olarak gelseler de; CHPMHPHDPFETÖCIAMOSSADUSAENGLANDGERMANYFALANDAFİLAN olarak misal, hiç biri bizim için bir RTE edemezler bunu bilsinler.
Hele ki 7 Haziran KUTSAL KİRLİ İTTİFAK tuzağı sonrası, hani İtalyan basını "Son bin yılın Selahaddin Eyyubisi durduruldu" diye manşet attı ya...
Hani Alman basını sevinçten kudurdu...
İsrail hakeza! Yerli ve yersiz bilumum müşrik, münafık, kafir ve fasık!...
SAKIN ÜZÜLME!
YEİS SENİN, YEİS BİZİM İŞİMİZ OLAMAZ, REİS!
Bizim iktidar anlayışımız ancak musalla taşında "İYİLERDEN" olmaktır.
DURMAK YOK, SON NEFESİMİZE KADAR YOLA DA, DAVA'YA DA DEVAM!
fehmi demirbağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder