9 Haziran 2015 Salı


KAYI BOYUNUN ÇOCUKLARININ DİKKATİNE!

Bütün hikaye 1908 le başladı.
Ülkeyi iyi yönetmiyorsun, hürriyet istiyoruz itirazı ile... İttihatçı diye isimlendiyorlardı kendilerini. İttihad ve terakki!
Devletin toprakları herşeye rağmen 23 milyon kilometrekareydi. Üç kıtada idik. Üç paşa, isyancıların elebaşı olarak başı çekmekteydiler. Enver, Cemal, Talat... Bilmiyorlardı ki "cehenneme giden yol, iyiniyet taşlarıyla bezeliydi!"
Abdulhamid Han derdest edilir gayrımüslim temsilcilerle...
Arkasından yaşanan onca facia!
Balkanları kaybederiz önce...Ardı sıra Trablusgarp, Yemen, Sarıkamış ve Çanakkale! 780 bin kilometre kare toprak Sevr, Mondros ve Lozan anlaşmaları neticesi Kuvva-i Milliyenin destansı direnişiyle kalakalır elimizde.
10 yılda 700 yıllık birikim kül olur yitip gider elimizden.

Onlar hürriyet istemişlerdi.
Hürriyet sahibi oldu, başkaları!

Sonra ne mi oldu?

Neler olmadı ki? Alfabe devrimi yaptık, cahil halkımızı okur yazar yaptık. Kılık kıyafette muasırlaştık. Otomobiller, uçaklar yaptık. Fotoğraf makinaları, kameralar ürettiğimiz gibi milli içerikli sinema filmleri, çizgi filmler de yaptık. Üniversitelerimiz dünyaya bilim ihracı yaptı. Eğitimin millisi de bizdeydi, dershanelerinde. İhracatta neler satmıyorduk ki dış dünyaya...Beyin göçü de bizdeydi, memleketi her on yılda revize etmekte. Ne mutlu Türküm diyorduk ta anlam veremiyorduk bu nankör halkın mutsuzluğuna. Oyuncak mağazalarımızda çocuklarımızı yetiştirmeye yönelik oyuncaklar mı ararsın, çocuk edebiyatında dünyaca ünlü yazarlar mı??? Yok yoktu artık! Para değerimiz bile öyle zengin gösteriyordu ki kendini bol sıfırlıydı. İmamlarımız çalışkan, polislerimiz dürüst, askerlerimiz paşaydı paşa. Vatandaşlarımız nasıl çalışkandılar bir bilseniz. Dedikodu, gıybet, iftira bilmezlerdi. Tarımda, hayvancılıkta "köylü milletin efendisiydi."
İlim, kültür, sanat, edebiyat ve ahlak muhtaç olduğumuz kudretle birlikte damarlarımızdaydı. Her günün bize bayram olması yetmezmiş gibi noel, cadılar, hamursuz bayramı gibi ayrı etkinlikler bile edinmiştik. Terör denilen organizasyonlarla birbirlerimize şakalar bile yapıyorduk. Aya bile gidecektik te bir ara köhne geleneğimizi temsilen başörtüsüne takılmıştı füzemizin ucu. Hasılı biz "Paralel" düzlemde aritmatik oyunları oynamaya bayılıyorduk.

Uzatmak istemem yakın tarihe kadar yaşadıklarımızı.
Ta ki Kasımpaşalı biri karşımıza çıkana dek.
Huysuzdu, huzursuz ediyordu.
Çok konuşuyordu;
One minute diyordu, misal.
Dünyanın beşten büyük olduğunu da söylüyordu.
Dindar ve ahlaklı nesil hedefi hele...
Çokta özentiliydi ve hatta!
Son bin yılın Selahaddin Eyyubisi olamaya özeniyordu. Tarık bin ziyad olmaya... Belki de Fatih...Mazaallah İstanbul'daki meşhur bir müzeyi camiye çevirme ihtimali de vardı. Ama yakın çevresindeki bir kısım insanlar öyle kibirliydiler ki, taahhütleştikleri yol ve yöntemleri unutmuşlardı ki bütün olan bitenin farkına vardı millet.
Kardeşim adam olmadık hayaller sokuyordu milletin aklına...
Hedefler gösterip duruyordu.
2071 diyordu!
Yahu o tarihe kim öle kim kala!
Nihayet 7 haziranda millet Kasımpaşalı'ya dur dedi. New age İttihatçılar yine sahneye çıkmışlardı.
Hürriyet istediklerini söylediler yine.
"Hürriyet" bu işin yine "Sözcü"sü olmuştu yani. "Zaman" tekerrür ediyordu. "Milliyet"çiler, "Saadet" peşinde olanlar hep birlikte "Cumhuriyet"in kazanımlarını kaybetmek istemiyorlardı. 5 "Kandil"den nasipsizler, müşrikler, münafıklar, fasıklar, kafirler tayfası demokrasi gemisinde tekmili birden ""ampül söndürme" seansları düzenlediler fırtınalı tarih denizinde.

BİRİ OLAN BİTENİ GÖRDÜ VE YAZDI, KAYIT DÜŞTÜ KAYI BOYUNUN ÇOCUKLARINA BELKİ OKURLAR DEYU!

 FEHMİ DEMİRBAĞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder