"Küresel sehirler, küresel markalar artık dünyada devletler gibi siyasi aktör haline geliyor. Kültür de siyaset ve ekonomi gibi stratejik unsur oluyor." Küresel markalar; İŞGALCİ KOLLUK KUVVETLERİ! ŞİMDİ MİLLİ MÜDAFA ZAMANI! KIZLI-ERKEKLİ KAYBEDECEĞİZ YOKSA GELECEĞİMİZİ! YANİ; NE KARA KUVVETLERİ, NE HAVA KUVVETLERİ, NE DENİZ... İLLA Kİ; KÜLTÜR KUVVETLERİ!
17 Aralık 2024 Salı
TAVUK KÜMESİ / HİKAYE
TAVUK KÜMESİ
Alibaba’nın Çiftliği’ni duymayanımız yoktur. Duymayan yoktur da, çiftlikle ilgili kaç kişinin yeterince bilgisi vardır, işte o muamma! Bilenler için tekrar olsun, hatırlatma olsun; bilmeyenler içinde bilgi olsun diye size Alibaba’nın çiftliğini anlatmak istiyorum.
Efendim anlatacağım hikayede zaman unsuru yok, mekan da…
Eskilerin hikaye anlatım tarzıyla gireyim konuya.
Evvel zaman içinde, kalbur saman.Develer tellal iken, pireler berber iken…
Yok bu tarz çok gelenekçi oldu. Biraz modernize edeyim.
Evvel time içinde, elek mazi olmazdan önce. Saman dahi üretilirken memleketimde… Köylüler boca olmamışken şehirlere. Develer PR uzmanıyken, pireler couffure shoplarında imaj yaparlarken…
Ben babamın sözünü ikilerken. Beşik meşik hak getire, bebeler bakıcılara teslim ola. Babamı “ben Mervelerde ders çalışıyorum” diye avuturken…
Dillerin yürekçe olduğu bir coğrafyada…Alibaba nam bir zat yaşarmış. Henüz dünyanın kıt kaynakları insanların sonsuz ihtiyaçlarına yettiği zamanlarda…Bu zat’ın babadan kalma bir çiftliği varmış. Üç kıtaya yerleşikmiş çiftlik. Verimli, bereketli, kanaatkar mış ahalisi çiftliğin. Ve dahi hayvanları da. Nebatat dahi bire on verirmiş mahsülünü. Henüz suni gübrede girmemiş, pullukta toprağına.
Burada koca çiftliğin bütün hikayesini anlatmaya kalkışsam sayfalar yetmez. Ne yani Adem’den bu yana olan geçmişini mi anlatayım ya da de ki 1071 le başlayan hikayesini mi?
Bir nevi özetlemeye gayret edeceğim, çiftliğin içinde yer alan tavuk kümesinden bahsederek.
Çiftliğin genişçe bir bölümü kümeslere ayrılmış. Tavukların ki ayrı, ördeklerin ki ayrı, kazların, hindilerin hep ayrıymış. Hatta diğer hayvanlarında ineklerin, koyunların, keçilerin hep ayrı ayrıymış barınakları. Bir domuz denilen hayvan yaşamazmış Alibaba’nın Çiftliği’nde. Onlarda başka başka komşu çiftliklerde yaşam sürerlermiş.
Derken sebebi bilinmez bir şekilde komşu domuz çiftliklerinden birinde bir yangın çıkmış. Allem kallem bütün ahali bir olup söndürmeye çalışmışlar domuz çiftliğindeki yangını. Derken arkasından bir büyük yangın daha. 1. Çiftlik yangını, 2. Çiftlik yangını derken bütün çiftliklerin rahatı, huzuru kaçıvermiş. Çiftlik sahipleri Yalta Mahallesinde toplanıp kararlar almışlar bütün çiftliklerin bundan sonra nasıl hareket edeceklerine dair. İş ilk etapta Alibaba’nın Çiftliğine sirayet etmiş. Domuz sürüleri için yeni alanlara ihtiyaç duyulmuş. Sınırları küçültülmüş Alibaba’nın.
Geliyoruz şimdi asıl hikayemize.
Alibaba’nın Çiftliği’ndeki Tavuk Kümesinden bahsedeceğim. Tavuk Kümesinde asırlardır bütün tavuklar huzur içinde yaşıyorlardı. Başlarındaki yaşlı horoz ve genç horozla tabiri caizse Tavuk Cumhuriyetinde işler tıkırındaydı. Çiftlik sahibinin verdiği yemle yetiniyor, gündelik ürettikleri yumurtalarla da çiftlik sahibini memnun ediyorlardı.
Yaşlı Horoz İbik kümeste adaletten taviz vermiyor, tavukların kendi aralarında gıdaklamalarına fırsat olmuyordu. Yem dağıtımında o kadar adildi ki onun bu adaletinden ördekler, kazlar, hindiler arasında bile övgüyle bahsediyordu.
Genç Horoz Üürü İbik’in yönetiminden memnundu. Nasıl olsa sabrederse bir gün kümesin yönetimi kendine geçecekti. O da İbik gibi adil bir şekilde kümesi yönetecekti.
Sırası gelmişken hikayemizin bir başka kahramanından da bahsedeyim; Sarı Tilki’den. Çiftlikte herşeyin yolunda gittiği zamanlarda bile gözünü kümese dikmiş Tilki bir şekilde işin pundunda, fırsat kolluyordu. Zaman zaman kümesin dibine gelip önce Alibaba’nın otoritesini sarsmak için çabalar sarfediyordu.
-Siz çok safsınız tavuklar. Alibaba yemin kıymetlisini Kaz’lara ayırıyor. Size de artakalan yemlerden veriyor diyordu.
Diğer kümesleri de ziyaret etmeyi ihmal etmiyor her bir kümes sakinine başka başka fitneler saçıyordu.
-Hey ördekler. Tavukalr sizinle dalga geçiyorlar. Paytak yürümenizi ti’ye alıyorlar.
-Kabarama kabarama kel Fatma. Annen güzel sen çirkin, diyerek hindileri kızdırıyorlardı.
-Kaz kafalılar diyorlar ahmaklık yapanlara Alibaba ve çocukları. Hey kazlar sizi ciddiye almıyor insanlar, diyordu Kaz kümesinin ahalisine.
Derken o yangın olayları olmuştu.
Alibaba çiftliğinin küçülmesiyle yer kazanmak için bütün kümes hayvanlarını bir yapı içine sokmak zorunda kaldı. Kazlar, ördekler, hindiler artık tavuk kümesinde yaşayacaklardı. Hatta domuzlardan bir kısmı da ineklerin, koyunların, keçilerin aralarına serpiştirildiler. Alibaba’nın Çiftliği’nde huzur dolu günler geride kalmıştı.
Tavuk kümesinde önce bu olay şaşkınlıkla karşılandı. Ancak İbik’in bilge yaklaşımıyla çok kısa sürde uyum sorunu çözüldü.
-Onlar bizim kümes kardeşlerimiz. Biz Ensarız. Onlar muhacir. Kim yerinden yurdundan olmak ister ki? Yemimizi de paylaşacağız, folluğumuzu da. Bütün civcivler bizim evlatlarımız. Yiyeceğimiz bir avuç yem. Bunun için kavga etmeye gerek yok.
Şimdilik olaylar olgunlukla karşılanmış, birlik beraberlik kümes içinde tesis edilmişti. Tavuklar tünek için yerleri daraldığından bir-iki mırın kırın edip gıdaklasalar da huzur içinde yaşamanın yolunun kardeşçe paylaşmaktan geçtiğine kani olup sabretmek durumunda olduklarını kabullendiler.
İbik yine de herkes mutmain olsun diye kümesteki düzen için diğer kümes hayvanlarınında temsil hakları olduğunu söyledi. Kümese başkan seçimi için birlikte bir oylama yaptılar. İttifakla İbik başkan seçildi.
O yine adaletle çiftlik sahibinin verdiği yemleri eşit ve adil bir şekilde kümes sakinlerine dağıtmaya devam emmeye devam etti.
O gün menüde mısır dağıtılmışsa kazlara, ördekler, hindilere fazla fazla veriyor, buğday ya da arpa dağıtılmışsa tavuklar daha fazla nasipleniyorlardı. Hatta hayvanlar kendi yemleri üzerinden barter bile yapmaya başladılar. Sadece ördekler ve kazlar için su havuzları sorun teşkil ediyordu.
Herşey bir şekilde yoluna girmişti. Derken hikayemizin kötü karaktersizi Sarı Tilki yeniden gündem oluşturuncaya dek…
İbik bütün kümes halkını tembihlemişti. Hiçbir kümes sakini kümesin telleri arasından kafasını dışarı asla çıkarmayacaktı. Geçmiş zamanlarda birkaç tavuğun kafası tilkinin midesini böyle boylamıştı.
Tilki de asırlık mücadelesine yeni bir rota çizmeye karar kıldı. Önce kümes hayvanları arasında huzursuzluğa sebep olacak fitneleri besleyecekti. Artık gözünü bütün kümese dikmişti. Öyle bir-iki tavukla yetinecek değildi. Plan büyüktü.
Önce kümesten kendisine destek bulmalıydı. Gözüne genç horoz Üürü’yü kestirdi. Onun üzerinden İbik’in otoritesini sarsmalıydı. Kümesin etrafında pusuya yatıyor, kümeste olan biteni dakika dakika kaydetmeye başladı. Çiftlik sahibi hangi saatlerde kümesi yemliyor, İbik ne kadar yem taksimatı yapıyor, günlük yumurta ne kadar sağlanıyor, civcivlerin nüfusu ne kadar? O kadar ayrıntılı bilgi toplamıştı ki artık harekete zamanı gelmişti Sarı Tilki’nin.
Sabah Namazı vaktiydi. Kafesin bir köşesinde İbik Ezan niyetine yüksekçe bir köşeye çıkmış kümes halkını rızıklarını almak için uyandırmaya çalışıyordu. Çiftlik yangınlarından sonra ahaliye bir hal olmuş uyku düzenekleri karmakarışık olmuştu. Hatta kümese getirilen bir veteriner yangının çiftlik hayvanları arasında travmaya sebep olduğunu söylemişti.
-Pistt, diyerek Üürü’nün dikkatini çekti Sarı tilki, bir eliyle uzattığı darıyla birlikte. Korkma ben senin dostunum. Al sana hediye olarak bir avuç darı. Bu mülteciler geldikten sonra yemleriniz azaldı. Sen gençsin. Çok yemen güçlenmen lazım. Yaşlı horoz ne anlar gencin halinden? Yarın yine geleceğim, yine hediyeyele geleceği.
Üürü daha önceki bildikleri karşılığında şüpheyle yaklaştı Sarı Tilki’nin söylemine de hediyesine de. Sarı Tilki hediyeyi kafesin dibine bırakıverdi ve çabucak uzaklaştı oradan.
Üürü tenezzül etmedi Sarı Tilki’nin hediyesine, oralı da olmadı.
Ertesi gün yine aynı saatte geldi Sarı Tilki kümesin dibine. Kümesin dibindeki Meşe ağacının gövdesini kendisine siper yapmıştı.
-Hey genç adam. Hediyemi beğenmedin mi yoksa? Olsun ben yine de hayvanlığımı yapacağım. Hayvanlık bende kalsın. Hediyen olan bir avuç yemi yine hemen kafesin önüne bırakıyorum. İstediğin zaman alabilirsin.
Günler günleri kovaladı. Tilki sabırla her sabah hediyesiyle kümesin önünde bitiverdi. Hatta Üürü ile bir-iki de kelam etmeye başladılar.
-Nasılsın genç adam.
-Sağol, sen nasılsın?
Tilkinin umudu yeşermişti bu diyalogla. Artık bundan sonrası çorap söküğü gibi gelecekti nasıl olsa.
Birkaç gün Alibaba hastalanmıştı ve kümese gelememişti, yemleri dağıtamamıştı. Kümes hayvanları arasında bu huzursuzluğa sebep oldu. Hayvanlar birkaç günde olsa açlık karşısında zorlanmışlardı. Hatta İbik istifa sesleri bile duyulur oldu.
Zamanı gelmişti.
-Selam genç adam. Bırak inadı da sana verdiğim hediyeleri halkın arasında dağıt. Gördün kü ben senin dostunum. Neden, sana zarar verecek olsam şunca hediyeyi vereyim ki?
Tilki kümesten uzaklaşır uzaklaşmaz Üürü özellikle civcivlerin açlıktan şikayetlenmeleri yüzünden mecburen kümesin önünde birikmiş yemleri dağıtmaya karar verdi. Kümesin yaşlıları bir anda ortaya çıkan bu yemden huylandılar.
-Kimse kimseye sebepsiz yere bir şey vermez. Allah rızasını gözeterek verdi diyorsan verenin önce Allah’ını bulması lazım. Hele ki Sarı Tilki’den geliyorsa bu ikram daha çok şüphelenmeliyiz.
Kümes ahalisi adeta ikiye bölünmüştü. Bir kısmı önemli olan yem diyordu ve kendilerini yenilikçiler diye adlandırdılar. Diğerleri domuzdan post tilkiden dost olamaz diyerek gelenekçiler safında yer aldılar. Nihayet açlık duygusu baskın geldi, kümesin dört bir yanına nöbetçiler koyarak başlarını tel örgüden dışarı çıkararak yemleri gagaladılar. Şükür kü kazasız belasız gün bitmiş kursaklar bayram etmişti.
Alibaba iyileşip normal yem dağıtımları başlamasına rağmen özellikler gençler fazla yem göz çıkartmaz diyerek Sarı Tilki’nin getirdiği hediyeyi dört gözle bekler hale geldiler.
Artık İbik’in otoritesi sarsılmıştı. Bütün uyarıların hükmü kalmamıştı. Her sabah Tilkinin hediyesi olan yemler gençler arasında paylaşılır hale gelmişti. Fazla olan yemlerin etkisiyle genç piliçler iyice semirmişlerdi. Hatta aralarında obez olanlarına bile rastlanlıyordu.
Tilki ile gençlerin samimiyeti artmıştı. Müthiş bir güven ve dostluk başlamıştı. Tilki durumdan istifade edip bütün kümesin etrafına yem yığmaya başlamıtı. Görülmüştü ki tilki düşman değildi. Hem kafalar dışarda olmasına rağmen tilki hiçbirine saldırmamıştı. Ezeli düşmanlık ebedi dostluğa dönüşüyordu. Bu durumu eleştirenler ise ancak yobazlardı.
Kümesin kapısının etrafı da yemlenmeye başlanmıştı. Tavuğun tavuktan başka dostu yoktur diyenler, en iyi ördek ölü ördektir diyenler, kazlara yönelik temel fıkrası anlatanlar, glu glucular artık bolluk ve refah dolu günlerin etkisindeydiler.
Civcivler tilkilerin masallarını dinlemeye başladılar. Tilki oyunları oynanır oldu aralarında. Artık kümes eğitiminde Tilkilerin faziletlerinden bahsedilir oldu. Hatta kendilerini Tilki zanneden hayvanlar bile oldu, kümeste. Tilkilerle evlenelim diyenlerde. Belki yemi artmıştı kümesin ama ne otorite kalmıştı ne huzur; başıbozukluk alabildiğince arıp sarmalamıştı kümesi. Hatta bir kısım hayvanlar kümesin yalnızca kendilerine ait olduğunu, bir kısmı kümesin pay edilmesi gerektiğini bile savunmaya başladılar. Birbirlerini gagalayan gagalayana.
Sarı Tilki yavaş yavaş yem dağıtımını kümesin dışına kadar genişletmişti. Hatta kendi inine kadar uzanıyordu yemin dağıtım mıntıkası.
Bir gün tombullaşmış, semirmiş gençler yemin izini takip ederek Tilkinin inine kadar geldiler. İhtiyarların uyarısı kar etmiyordu.
Kümesin nerdeyse yarı nüfusu yem uğruna girivermişlerdi Tilki’nin inine. Sonra inin kapısı hızlıca üstlerine kapanıverdi.
Kümese kadar çığlıkları geliyordu.
-Gıdak gıdak!
-Glu gluuu!
-Vak vak!
-Gak gak!
Alibaba’nın ise olandan bitenden haberi yoktu. O azan romatizmasının derdine düşmüştü. Keşke bir müşteri bulsa da çiftliği elinden çıkarsaydı. Anadolu’da bir sahil kasabasında geçireceği ememklilik günlerinin hayalindeydi.
***
Kümesin yarı nüfusu tilkinin ininde tuzağa düşmüşken, geriye kalanlar korku ve endişe içindeydi. Günlerdir yem bolluğuna aldanıp tilkinin hediyelerine koşanlar şimdi pişman olmuştu. İbik ise bu durumu beklediğinden daha erken fark etti. Önce sakinliğini korudu, sonra topladığı diğer hayvanlarla bir değerlendirme yaptı.
“Bu tuzağa hepimiz ortak olduk,” dedi İbik, “kimimiz susarak, kimimiz hırsımıza yenilerek, kimimiz de tembellik edip düşünmediğimiz için.”
Ördekler, kazlar, hindiler ve tavuklar başlarını önlerine eğdiler. İçlerinden bazıları, “Biz hata yaptık, uyarmalıydık,” derken, diğerleri “Adaletli, erdemli bir yaşam yerine kolay yola saptık,” diye mırıldandılar.
O an kümeste bir sessizlik çöktü. Sessizlik, pişmanlığın diliydi adeta. Aradan biraz zaman geçince İbik’in genç yardımcısı Üürü, gözlerinde kararlı bir ışıltıyla öne çıktı:
“Tilkinin inine gidip kardeşlerimizi kurtarmalıyız. Bu, kolay olmayacak. Ama bizim hatamız yüzünden tuzağa düştüler. Dayanışma zamanı geldi.”
Kümesin yaşlılarından biri buna karşı çıktı:
“Ya tilki bize saldırırsa? Ya hepimizi yer?”
Bu itirazın üzerine hindilerden biri, göğsünü kabartarak konuştu:
“Yaşlı horoz İbik bize asırlardır adil bir yönetim gösterdi. Biz bu adaletin kıymetini bilemedik. Şimdi hatamızı telafi etmeliyiz. Tek başına korkmak yerine birbirimize destek olmalıyız.”
Sonunda bir karar alındı: Kümes sakinleri, beraberce tilkinin inine doğru gidecekler; tilkinin hilelerine kapılmadan, güç birliği yaparak, tutsak olanları kurtarmaya çalışacaklardı. İşte bu karar, çocuklar için de önemli bir dersti: Zor durumlarda bile birlik olmak, haksızlıklara sessiz kalmamak ve iyiliğe sarılmak gerekir.
Ertesi sabah güneş yeni doğarken, İbik öncülüğünde bir kafile kümesin tellerinin güvenli bir noktasından yola çıktı. Yanlarında getirecekleri hiçbir silah yoktu. Sadece inançları, cesaretleri ve paylaşmaya, yardımlaşmaya dair dersler vardı.
Kazlar yol gösterici oldular; yolları iyi biliyorlardı, çünkü daha önce uzak yerlere göç etmişlerdi. Ördekler su kaynaklarını buldu; yürüyüş sırasında suyu paylaşıp susuzluklarını giderdiler. Hindiler ise arada yorulan tavukları sırtlarına aldı, yol boyunca kimse geride kalmasın diye uğraştılar. Böylece herkes birbirinin eksiğini tamamladı.
Birlikte çalışmak, büyük bir ordu gibi güçlü kıldı onları. Oysa daha önce küçük çıkarlar uğruna bölünmüşlerdi. Bu da çocuklar için bir nasihat içeriyor: Paylaşma, dayanışma ve merhamet sadece güç vermez; aynı zamanda kalplerimizi de yumuşatır, kötülüklerle mücadele etmemizi kolaylaştırır.
Tilkinin ini sık ağaçlarla çevrili, karanlık bir bölgedeydi. Burada kabarık çalılar, dikenler vardı. Tavuklar incinmesin diye kazlar ve ördekler önden gidip dikenleri gagalarıyla kırdı. Hindiler yere basıp dalları ezerek yolu açtı. Böylece herkes kendisine uygun görevi üstlenip ortak amacı gerçekleştirmek için fedakârlık yaptı.
İne geldiklerinde, içeriden korku dolu sesler yükseliyordu. Üürü öne çıktı ve nazik, ama kararlı bir sesle konuştu:
“Sarı Tilki! Biliyoruz ki kardeşlerimizi tuzağa düşürdün. Ama unutma, zorla elde edilen hiçbir iyilik, gerçek iyilik değildir. Biz bugün onlarla birlikte seni de kurtarmaya geldik. Çünkü sen de kendini kötülüğün esiri yapmışsın. Ancak kötülüğü bırak, adil, merhametli ol; belki o zaman hepimiz için yaşanacak bir dünya kurarız.”
Tilki şaşırdı. Böyle bir çıkış beklemiyordu. Onun hesabı kümes sakinlerini birer birer tüketip kendi karnını doyurmaktı. Ama karşısında kavgaya gelmemiş, aksine konuşmaya, anlayışa davet eden bir topluluk vardı. Bu kararlılık ve merhamet onun kafasını karıştırdı. Sanki beklediği zayıflık, korkaklık yerine cesaret ve incelik görünce durakladı.
Tutsak kalan piliçler, civcivler, genç tavuklar ini dolduruyordu. Onlar da bu beklenmedik sahne karşısında umutlandı. Başta çıkar peşinde koşmuş, kolay yolla doymaya çalışmışlardı. Şimdi ise hatalarını görüyordu hepsi.
“Dinleyin,” dedi Üürü. “Bizim size düşmanlığımız yok. Biz sadece haksızlığı durdurmak ve kardeşlerimizi kurtarmak istiyoruz. Sarı Tilki, sen de insafa gel. Belki bundan sonra seninle karşılıklı güven inşa edebiliriz. Ama önce haksızlığa son ver!”
Tilki bir süre düşündü. İçindeki açgözlü sesi susturmaya çalışıyordu. Dışarıda birlikte hareket eden dürüst bir topluluk, içeride korkuyla titreyen esirler vardı. Bu kadar cesaretle karşılaşması onu şaşırtmıştı. Hem belki bu kendisi için de yeni bir başlangıçtı.
Nihayet kapıyı açtı. Hayvanlar birer birer dışarı çıktı. Kümesin kaybettiği evlatları, geri dönmenin sevinciyle ağlaşıyordu. Üürü ve İbik onlara sarıldı. Ördekler, kazlar, hindiler “geçmiş olsun” diyerek su ve yem ikram ettiler. Bu da çocuklar için bir mesajdı: Hataları affetmek, yeniden kucaklaşmak mümkündür. İnsan bazen yanlış yapar, önemli olan pişman olup doğruya dönmesidir.
Tilki de ini boşalttıktan sonra birkaç adım geriledi. Başını eğdi, gözlerinde pişmanlık ifadesi vardı. İbik ona yaklaşarak, “Sen de bizim gibi Allâh’ın yarattığı bir canlısın. Kötülükler, hileler bu dünyayı yaşanmaz kılıyor. Kötülükten vazgeçip merhamet yoluna girmeye var mısın?” diye sordu.
Tilki başını salladı. “Zor ama deneyeceğim. Belki eskisi kadar kolay yem bulamayacağım, ama en azından adaletli bir paylaşımın ve helal rızkın tadını öğreneceğim.” Bu sözler de çocuklara: Helal rızkın ve adil paylaşımın mutluluk getireceği mesajını veriyordu.
Kafile kümesine geri döndü. Alibaba’nın çiftliğinde yeni bir sayfa açılmıştı. İbik’in bilgece sözleri, Üürü’nün cesareti, hayvanların dayanışması ve merhameti sayesinde büyük bir ders öğrenilmişti. Sarı Tilki uzaklardan izleyecek, zamanla belki ortak bir anlaşma sağlanacaktı.
Bu masal boyunca öğrendiğimiz şeyler:
Adalet: Haksızlık karşısında susmamak, adil bölüşmek, paylaşmak.
Merhamet: Güçlü iken zayıfa eziyet etmemek, hatalıyı bile ıslah etmek için çabalamak.
Dayanışma: Herkesin farklı özellikleri vardır; birlikte hareket edersek güçlü oluruz.
Paylaşma: Fazlalığı başkasıyla paylaştığında karşımıza çıkan huzur ve güven ortamı.
Helal Rızık: Kolay yolu seçmek yerine, doğru olanı seçerek huzura ermek.
Çocuklar, bu hikâyeden çıkaracağınız ders şudur: Kimi zaman kötülükler sizi kandırmaya, hilelerle baştan çıkarmaya çalışabilir. Dikkat edin, her zaman gerçeği arayın, iyilikte birleşin, yardımlaşın, paylaşın, merhametli olun. Zor anlarda geri adım atmayın, sabredin. Göreceksiniz ki adalet, merhamet ve dayanışmayla dünyayı daha güzel bir yer haline getirebilirsiniz.
***
Alibaba’nın çiftliği o talihsiz tilki hadisesinden sonra yeniden huzura kavuşmuştu. Kümesteki hayvanlar birbirlerine gülücükler saçıyor, civcivler annelerinin kanatları altında neşeyle “cik cik” ötüyorlardı. Tilki meselesi tatlıya bağlanmış, üstelik tilki de kendini düzeltme yoluna girmişti. Tilki, önceki hilelerinden pişman olup helal rızkın peşine düşmüştü. Artık el altından yem dağıtmak yerine, çiftliğin kenarındaki yabani meyve ağaçlarından besleniyor, arada Alibaba’dan izin alıp birkaç kurtçuk yakalıyordu.
Derken günlerden bir gün, Alibaba’nın Çiftliği’nde yeni bir macera kapıyı çaldı. Bu kez kapıyı çalan, kim mi dersiniz? İlginç bir ekip: Eşeklerin Müzik Grubu! Nam-ı diğer “Dört Nal Orkestrası.” Bu dört eşek, dünyanın dört bir yanını dolaşıp ahenkli anırmalarıyla tanınan tuhaf bir müzik grubuymuş. Her biri ayrı telden çalar: Biri klasik müzik anırıyor, diğeri rap anırıyor, üçüncüsü sanat müziği, dördüncüsü ise arabesk... Düşünsenize, kümesin yanında dört eşek “aaooööö!” diye çok sesli konser veriyor.
Kümes ahalisi önce bu durumdan pek hoşnut olmadı. Tavuklar, “Gıdak gıdak, bu ne gürültü!” diye şikâyet etti. Hindiler, “Glugluh!” diyerek kafalarını salladı. Ördekler suya dalıp çıkarken rap anıran eşeğe tempo tutmaya çalıştı ama beceremedi. Kazlar, müzikten anlamadıkları halde sanki bir şey anlıyormuş gibi ciddi ciddi dinleyince ortaya komik manzaralar çıktı. Herkes şaşkın, herkes yeni bu duruma alışmaya çalışıyordu.
İbik, her zamanki sakinliğiyle sahneye çıktı: “Arkadaşlar,” dedi, “yeryüzünde çeşit çeşit müzik, çeşit çeşit ses var. Bizim işimiz iyilikte, adalette birleşmek. Eşeklerin müziği biraz tuhaf gelebilir ama belki kalplerinde iyi niyet vardır. Ayrıca, farklılıklar bazen dünyayı renklendirir.”
Üürü bu sözlere destek verdi:
“Evet, belki de sabredip dinlersek, bu ilginç müzikten bir şeyler öğrenebiliriz. Ama tabii başımız ağrırsa kulaklarımızı kanatlarımızla kapatırız!” diye espri yaptı.
Bu espri herkesi güldürdü. Çocuklar buradan şu dersi alabilir: Farklılıklara önyargıyla yaklaşmak yerine, anlamaya çalışmak ve mizah yoluyla yumuşatmak bazen işleri kolaylaştırır.
Derken Eşeklerin Müzik Grubu’nun en büyük sorunu ortaya çıktı. Meğer bu eşekler, sadece müzik yapmakla kalmaz, girdikleri her çiftliğe bir “uyum testi” yaparlarmış. Testin konusu: “Bu çiftlikte gerçek dayanışma var mı?”
Nasıl test edecekler peki? Basit: Eşeklerin biri, gece yarısı, kümesin önüne bir torba yem koyacak. Ama bu yem, epey kokulu ve tuhaf renkli bir yem. Kimse ilk bakışta yemek istemez, hatta “Aman canım, kim yiyecek bunu?” diyecek kadar itici görünüyor. Eğer çiftlikte herkes birbirini düşünüyorsa, kimse o yemi ötekine kakışlamaya çalışmayacak, hep birlikte “Neyse, bunu değerlendirelim, belki içinden tohum çıkar, belki gübre olur” diye ortak çözüm arayacaklar.
Gece yarısı olurken kümeste fısıltılar yükseldi. İbik “Arkadaşlar, kapının önünde tuhaf bir yem torbası bulduk,” dedi. “Kokuyor, rengi de fena. Bunu ne yapacağız?”
Ördeklerden biri, “Bunu kazlara verelim, onlar zaten her şeyi yiyor,” diye şakalaştı. Kazlar kaşlarını çatıp, “Hani dayanışma? Biz size tilki olayında yardım ettiğimizde böyle dememiştiniz!” diye sitem ettiler. Hindiler, “Biz hiç karışmayalım, glugluh glugluh!” diyerek topu tavuğa atmaya kalktı. Tavuklar, “Yok yok, belki bu yemden sapasağlam civcivler çıkar, bilemeyiz. Bari toprağa gömelim de zamanla belki fayda eder,” dedi.
Üürü araya girdi:
“Arkadaşlar, aman ne yapıyorsunuz? Dayanışma nerede kaldı? Eşekler bizim ne kadar dayanışmacı olduğumuzu test ediyor olabilir. Hadi gelin, bu torbayı açıp bakalım, belki içinde tohum var. Tohumları ekelim, filizlenirse tüm çiftliğe faydası dokunur. Hem komik ama belki bu kötü kokulu yem yeni ürünlerin habercisi.”
Tüm hayvanlar tek yürek oldular. Kimse “Ben yemem sen ye” demedi; kimse “Kurtulalım şundan” diye hileye başvurmadı. Hep beraber torbayı açtılar. İçinden minnacık, garip şekilli tohumlar çıktı. İbik bu tohumları hatırladı: Alibaba’nın dedesinden kalma bir masalda geçen “bereket tohumu” bunlardı. Onları ekince belki gerçek meyveler, güzel çiçekler bitecekti. Yani bu gülünç yem torbası aslında bir nimetti.
Eşekler sabah geldiğinde manzarayı gördü: Kümesin yakınındaki ufak alanda tohumlar ekilmiş, hayvanlar beraberce sulamış, gübrelemiş, bakım yapmıştı. Herkes memnundu. Eşekler, “Hmm, demek bu çiftlik dayanışmada sınavı geçti,” dediler. Ardından dört eşek dört farklı melodiyle onlara teşekkür konseri verdi. Bu kez hayvanlar gülümseyerek dinledi. Tamam belki kulak tırmalıyordu, ama niyet güzeldi.
Bu maceradan çocuklar için ne dersler var?
Farklılıklara sabır göster: Herkes aynı şeyi sevmek zorunda değil ama anlamaya çabalayabiliriz.
Zorlukları fırsata dönüştür: Kötü kokulu yem torbası bile dayanışma sayesinde berekete dönüşebilir.
Şakayı ihmal etme: Zor durumlarda mizah moral verir, kalpleri yumuşatır.
Farklı yetenekleri kullan: Kimisi su bulur, kimisi toprağı kazar, kimisi sabırla bekler. Hepsi önemlidir.
Helal ve adil paylaşım yoluyla mutluluk: Hile hurdaya gerek yok, doğru olanı yaparsanız sonunda huzur bulursunuz.
Böylece Alibaba’nın Çiftliği’nde bir macera daha tatlıya bağlandı. Tilki bu olayı uzaktan izleyip “Vay be, şu dayanışmaya bak!” dedi. Eşekler, başka diyarlarda yeni testler yapmak için yola koyuldular. Kümes ahalisi ise yeni filizlenmeye başlayan tohumların yeşerdiğini, üzerinde minik çiçeklerin açtığını, belki ileride herkesi doyuracak güzel meyvelerin çıkacağını hayal ederek gülümsedi.
***
Alibaba’nın Çiftliği’nde işler yine güllük gülistanlıktı. Kümeste barış hüküm sürüyor, tilki bile artık doğru yoldan ilerlemeye gayret ediyordu. Günlerden bir gün, çiftlik ahalisi çok tuhaf, parlak bir cihaz buldu. Bir insan çocuğunun çitlerden yanlışlıkla düşürdüğü bir akıllı telefondu bu. Hayvanlar önce “Bu da nedir böyle?” diye meraklandılar.
Üürü telefona yaklaşarak gagasıyla hafifçe dokundu. Ekran aydınlandı ve renkli resimler, videolar, yazılar belirdi. Tavuklar “Gıdak?” diye şaşırdı, ördekler “Vak?” diye sordu, kazlar “Gak?” diye kafalarını eğdiler. Herkesin kafası karışmıştı. Hindiler ise “Glugluh bu ne garip şey!” diye haykırdı.
İbik, yaşlı ve bilge horoz, “Dikkatli olun,” diye uyardı. “Bu cihaz insanların kullandığı bir alet olmalı. Sosyal medya dedikleri bir şey varmış. Orada herkes bir şeyler paylaşıyormuş. Kim doğru söylüyor, kim yalan belli değilmiş.”
Tilki de gelip kenardan bakıyordu. Aslında tilkinin bu konularda pek bilgisi yoktu, ama fırsat bulursa yine hile yapar mıydı acaba? Bu sefer hayır, çünkü artık kötü alışkanlıklarını geride bırakmaya çabalıyordu. Yine de aklında bir kurt düştü: “Bu sosyal medya denen yerde, belki ilginç fırsatlar vardır,” diye düşündü.
Çocuklar için mesaj: Sosyal medyada her gördüğünüze inanmamalısınız, doğru bilgiye ulaşmaya çalışmalısınız.
Hayvanlar telefonu kurcalaya kurcalaya sosyal medya platformlarına girdi. Bir hesap oluşturmaya çalıştılar:
Kullanıcı adı: “Alibaba_Ciftligi_Resmi”
Parola: “AdaletMerhamet123”
Tamam, artık hesaptalar. Baktılar ki sayısız fotoğraf, video, hikâye var. Kimisi “Şu kümeste her gün 5 metre boyunda tavuklar yetişiyor!” diye yalan haber yayınlamış. Kimisi “Tilkiler artık uçabiliyor!” diyerek dalga geçiyor. Başka biri “Ördeklerin yeni bir dansı var, izleyin!” diye komik videolar paylaşmış. Her şey karmakarışık.
Başta eğlenceli gibi geldi, herkes güldü, eğlendi. Fakat kısa süre sonra işler karıştı. Çünkü kümesin bazı gençleri, gördükleri her şeye inanmaya başladı. Ördeklerden biri, “Biz uçabiliyor muyuz yoksa? Videoda öyle diyor!” diyerek ağacın tepesine çıkmaya kalkıştı. Neyse ki kazlar kanat gerip onu düşmeden yakaladılar. Hindiler “Biz aslında deveymişiz!” diyen bir gönderiye kanıp boyunlarını deve gibi uzatmaya çalıştı, boyunları ağrıdı.
Çocuklar için mesaj: Her internette gördüğünüz bilgiyi doğrulamadan inanmayın. Emin olmadığınız bilgileri ailelerinize, öğretmenlerinize sorun.
Üürü, bu kargaşayı görüp akıllı horoz İbik’e danıştı:
“Ne yapacağız İbik? Herkes sosyal medyada gördüğü şeylere körü körüne inanıyor. Bu böyle olmaz. Tilki bile ‘Ben uzay mekiği kullanacağım’ diye heveslendi. Oysa orada gördüğü sadece bir çizgi filmdi!”
İbik kaşlarını çatıp, “Arkadaşlar,” diye konuştu herkese, “Sosyal medya çok renkli, çok eğlenceli görünebilir. Ama unutmayın, her gördüğünüz doğru değil. Özellikle kimliği belirsiz hesapların paylaştıkları bilgilere dikkat edin. Farklı kaynaklardan kontrol edin. Alibaba var bu çiftliğin gerçek sahibi, ona danışın, bana danışın, bilgiyi sorgulayın.”
Bu sözler üzerine hayvanlar birbirine baktı. Gerçekten de internette her gördüğüne inanmak yanlışmış.
Kazlar akıllarına esen her haberi paylaşmak yerine artık soracaklar:
“Bu doğru mu, kim söyledi, belgesi var mı?”
Ördekler komik videolar izleyip gülecek ama abartılı şeyleri hemen ciddiye almayacak.
Hindiler tuhaf iddialar duyunca önce konuyu araştıracak.
Tavuklar, her haber duyduklarında İbik’e, Üürü’ye veya Alibaba’ya soracaklar.
Tilki de geri adım attı. “Ben uzay mekiği kullanacak diye sevinmiştim, oysa bu sadece bir animasyonmuş. Demek ki bilgi edinirken dikkat etmek lazımmış.”
Çocuklara mesaj: Sosyal medyayı kullanırken doğrulama yapın, güvenilir kaynaklara bakın. Eğer emin olamadığınız bir şey varsa büyüklerinize sorun.
Hayvanlar akşam olunca yeniden telefondan internete girdiler. Bu kez ne buldular dersiniz? “Alibaba’nın Çiftliği’nde dayanışma üzerine bir belgesel” başlıklı bir video. Bu videoda, hayvanların birlikte çalışması, adalet, merhamet ve paylaşma örnekleri anlatılıyordu. Videonun sonunda bir insan sesi şöyle diyordu:
“Bu çiftlikte hayvanlar hem birbirini koruyor hem de yanlış bilgiden uzak durmaya çalışıyor. Keşke insanlar da her duyduğuna inanmadan, önce doğrulasa.”
Hayvanlar birbirine bakıp gülümsedi. Sosyal medya bazen kargaşa, bazen güzellik getirebilirdi. Önemli olan onu bilinçli kullanmak, doğru bilgiyle yanlış bilgiyi ayırt etmek, kibar ve yapıcı davranmak, başkalarına zarar vermemekti.
Hindiler “Glugluh çok güzel,” dedi, tavuklar “Gıdak tamamen katılıyoruz,” diye destekledi. Ördekler “Vak vak harika ders aldık,” diye onayladı, kazlar da “Gak gak artık dikkatli olacağız,” diye ekledi. Tilki ise “Ben de adil bir kullanıcı olacağım. Başkalarını kandıran paylaşımlar yapmayacağım,” diye söz verdi.
Çocuklar için son mesaj: Sosyal medyayı kullanırken kibar olun, saygılı olun, paylaşacağınız bilginin doğruluğundan emin olun. Yanlış bilgi yayarak kimseyi üzmeyin, komik olsa bile başkasına zarar verecek şeyler paylaşmayın.
Böylece yeni bir macera daha, Alibaba’nın Çiftliği’nde tatlıya bağlandı. Şimdi herkes sosyal medyada gülümseten, bilgilendiren, doğru içeriklerle karşılaşmayı, şüpheli şeyleri sorgulamayı ve her zaman gerçek kaynaklara başvurmayı öğrendi.
Bu arada, Tilki’nin uzay mekiği hayaline ne oldu dersiniz? Tilki gülerek, “Belki ileride… Ama önce gerçekten uzay mekiklerini araştırayım. Belki Alibaba’nın belgeselinden falan öğrenirim,” diyerek esprili bir not düştü. İşte mizah böyle anlarda işe yarar!
Sonuç: Sosyal medya kullanmak, tıpkı yeni bir tohuma bakmak gibidir. Doğru eker, doğru sulayıp güneşe çıkarırsanız güzel bir bitki yetişir. Yanlış, asılsız bilgilerle toprağı kirletirseniz, verimli bir sonuç alamazsınız. Her zaman doğruluk, merhamet, paylaşım ve dayanışma ile yaklaşın.
***
Günler geçtikçe Alibaba’nın Çiftliği’nde her şey daha da rayına oturuyordu. Sosyal medya serüveninden sonra hayvanlar doğru bilgiyi araştırmanın, dayanışmanın ve paylaşmanın önemini kavramıştı. Tilki bile hileden uzak, dürüstçe hayatını sürdürüyor, gerekince Alibaba’dan izin alıp meyve ağaçlarından karnını doyuruyor, kimseye zarar vermiyordu.
Derken bir sabah Üürü, kümesteki civcivlerin aşırı oburlaştığını fark etti. Civcivler bu sefer bambaşka bir moda kapılmıştı: “Daha çok ye, daha çok büyü!” diyor, yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarında, abur cubur diye tabir edebileceğimiz karışık yemlerle besleniyorlardı. Sadece mısır istiyor, sadece buğday istiyor, ne bulurlarsa abartıyorlardı. Hiçbir denge yoktu bu beslenmede.
Tavuklar endişeli: “Civcivler gereksiz yere kilo alıyor, hareketleri yavaşlıyor. İleride hasta olabilirler.”
Ördekler: “Vak vak, dengeli beslenmezlerse tüyleri bile parlak olmaz. Biz sudan çıkıp dururken dengemizi kaybetmemek için sebze, meyve de yiyoruz.”
Kazlar: “Gak, gak! Biraz yeşillik yeseler, sindirimleri rahatlar.”
Hindiler: “Glugluh! Onları nasıl ikna ederiz ki? Her gördüğünü yemek istiyorlar.”
İbik ve Üürü bir plan yaptılar. Önce civcivlerle konuşmaya karar verdiler.
İbik: “Sevgili civcivler, çok yemeniz değil, sağlıklı yemeniz önemli. Her çeşit gıdayı dengeli tüketmelisiniz. Sadece mısırla büyüyemezsiniz.”
Civcivler: “Ama mısır lezzetli, buğday da lezzetli. Tatlı tatlı yemekten zevk alıyoruz.”
Üürü: “Elbet lezzetli. Ama siz de biliyorsunuz ki sadece tek çeşit gıda sizi sağlıklı yapmaz. Biraz da yeşillik, sebze, meyve tüketin. Mesela kazlar ve ördekler ne yapıyor? Onlardan ders alın.”
Civcivler dudak büküyordu. O sırada Tilki ortaya çıktı.
“Ben eskiden hileyle mide doldurmaya çalışırdım. Sonra anladım ki helal, dengeli beslenmek lazım. Şimdi meyvelerden, doğadaki kurtçuklardan tadında yiyorum. Hem fit hissediyorum, hem de kendimi enerjik.”
Civcivler şaşırdı: “Tilki bile dengeli besleniyorsa, biz niye tıkınıp duruyoruz?”
Ördekler civcivlere bir örnek verdi: “Bakın, çok yiyecek tıkınır ama hiç hareket etmezseniz, kanat çırpamaz hale gelirsiniz. Oysa dengeli beslenip arada hareket ederseniz vücudunuz güçlü olur.”
Kazlar ekledi: “Vücudumuzun vitaminlere, minerallere, çeşitliliğe ihtiyacı var. Yalnızca mısırla olmaz. Yeşil yapraklı otlar, minik böcekler, bir sürü besin var. Hem de lezzetli!”
Sonunda civcivler ikna oldu. “Tamam,” dediler. “Bir deneyelim şu dengeli beslenmeyi. Madem hepiniz bu konuda hemfikirsiniz.”
Hindiler de yardımcı oldu, civcivlere diyet listesi hazırladılar. Küçük bir bahçe yaptılar, içinde çeşitli otlar, tohumlar, hatta insan çiftçilerin getirdiği ufak meyveler vardı. Civcivler ilk başta tuhaf bulsa da bir süre sonra taze otların, ufak böceklerin, çeşitli tohumların tadını sevdiler. Sonuç olarak daha enerjik, daha güçlü oldular. Cıvıl cıvıl koşuyor, kanat çırpıyorlardı.
Alibaba, çiftlikteki bu gelişmeyi izleyince çok sevindi.
“Ne güzel,” dedi. “Artık sosyal medyadan edindiğiniz bilgileri sorguluyorsunuz, dayanışma içindesiniz, merhamet ve adaletli bir paylaşımınız var. Şimdi de sağlıklı beslenmeyi öğrendiniz. Dünyaya örnek olacak bir topluluk oldunuz!”
Tavuklar gıdaklayarak kutlama yaptı, ördekler suya dalıp çıkarak bayram etti, kazlar boyunlarını daha bir vakarla uzattı, hindiler glugluh diyerek sevinç çığlıkları attı. Tilki ise içinden “İyi ki bu çiftliğe gelmişim, ne çok şey öğrendim,” diye geçirdi.
Çocuklara son mesaj: Sağlıklı ve dengeli beslenmek, vücudumuzun her türlü besin öğesine ihtiyaç duyduğunu unutmamaktır. Sadece tek tip veya abur cuburla beslenirseniz enerjiniz düşer, hasta olabilirsiniz. Çeşitli meyve, sebze, tahıl, protein kaynaklarını dengeli olarak tüketirseniz güçlü, sağlıklı ve mutlu olursunuz.
Ve böylece Alibaba’nın Çiftliği’nde tüm bu maceralar mutlu bir sonla neticelendi. Adalet, merhamet, dayanışma, paylaşma, sosyal medyada doğruluk ve sağlıklı beslenme gibi değerler hayatlarının bir parçası oldu. Herkes huzur içinde yaşarken, civcivler de yepyeni hayat tarzları sayesinde pırıl pırıl tüyleri ve enerjik bedenleriyle çiftliğe neşe kattı.
Bir hikâye daha son bulurken, çocuklar da bu derslerden payına düşeni aldı: Dengeli beslen, doğru bilgiyi araştır, dayanışmayı unutma, paylaş ve mizahı elden bırakma. Böylece dünya daha güzel bir yer olur.
FEHMİ DEMİRBAĞ
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder