1 Aralık 2013 Pazar

DİRİLİŞ BAŞLADI!


BİR MİLLET UYANIYOR!





TOPUNUZ TÜFEĞİNİZ YETMEDİ Mİ? GELİN; MARKALARINIZLA, KÜLTÜRÜNÜZLE...İÇİMİZDEKİ İŞBİRLİKÇİLERİNİZLE GELİN! KAVRAM KARGAŞALARINIZLA GELİN! EN ŞEYTANİ ORDULARI KURUNDA GELİN! NAMUSSUZCA GELİN, KAHPECE! 
YA ŞEHİDİZ, YA GAZİ; BİZ BÖYLE BİLDİK ATALARIMIZDAN, KİTABIMIZDAN!
ŞİRK PUSUNUN DAĞILACAĞI RÜZGAR DUDAKLARIMIZDA; DUALARIMIZLA!
DERSHANE, MİLLİ EĞİTİM POLEMİKLERİNİZLE GELİN!
HAYATI BİZE ÖĞRETEN SİZİN ALFABENİZ DEĞİL, ALDIĞIMIZ NEFESTİR. BU NEFES BU TENDE OLDUKÇA; "DOMUZDAN POST, GAVURDAN DOST" BİLMEZÜK!
TOHUM YEŞERMEYE DURDU!
DALLARDA MEYVEYE DURACAK!
BİZ NE NEMRUTLAR, FİRAVUNLAR, CEHİLLER GÖRDÜK! 
BİR ÖLSEK, BİN DİRİLENLERİZ BİZ!
ÖLÜMÜ ÖLDÜRENLERİZ!
https://www.facebook.com/photo.php?v=10151974363328950&set=o.565528813540984&type=2&theater


Savaş bitmişti. Batı, maddede bitirdiği Osmanlı'nın, ruh hâlini merak ediyordu. "Acaba nasıl bir manevi havası vardı insanlarının?" diyor. Bunu bilmek istiyor,araştırma yapıyordu. Böylece bir çok casusunu Osmanlı vilâyetlerine yolladı. Bu gizli casuslardan biri ünlü bir İngiliz Gazeteci idi. Çok iyi Türkçe biliyordu. Gazeteci, 1921 yılında Afyon'a gitmişti. Trenden iner inmez, hemen etrafındaki gece kondu gibi yerleri gezmeye koyuldu. Derken, ileride oynayan 3 tane küçük çocuğu gördü. Sefalet kokuyordu her taraf. Yokluk, her nefes alışında burnuna geliyordu. Gazeteci, çocukların yanına gitti. Çocukların ayakları yalın idi ve kıyafet yerine, baş ve kol yerleri delinmiş çuval giymişlerdi! Yanaştı. Birine sordu: -"Senin baban nerde?" dedi. Çocuk cevap verdi: -"Benim babam, din için Çanakkale'de şehid oldu." dedi. Gazeteci diğerine sordu: -"Peki senin baban?" dedi. Çocuk cevap verdi: -"Benim babamda, Yemen'de din için şehid oldu." dedi. Diğer çocuğa da sordu, aynı cevabı aldı! Bin çocuk olsaydı, binine sorsaydı, şüphesiz aynı cevap verilecekti! Sonra hepsine birden sordu: -"Size kim bakıyor burda?" dedi. Çocuklar: -"Şurada bir ebe anamız var. Bize o bakıyor." cevabını verdiler. Tam o sırada, o vakar dolu, o edep dolu, o cesaret dolu sesi ile kulübesinden başını çıkartan bir kadın, çocuklara seslendi: -"Gazanfer! Muzaffer! Mücahid! Gelin çorba hazır!" ... Gazeteci şaşkına dönmüştü. Onca sefalet içinde idiler, yokluk içinde idiler; fakat çocuklarına verdiği isimlerin anlamları müthiş idi! Gazeteci şok olmuştu! Birinin ismi "aslan gibi", biri "zafer kazanan", biri "Allah yolunda mücadele eden" anlamlarına geliyordu. Bu halde olmalarına rağmen, böyle isimleri çocuklarına veren bir devlet, elbette varlığını ebedi olarak sürdürecekti. Fiilen yıkılmış olsa bile, o ruh ayakta dimdik kalacaktı! Gazeteci bu olayı daha sonra bir makalesinde şöyle dile getirdi ''biz bu savaşı kazanamayız, tanrıya yemin olsun biz bunların hepsini kesip toprağa karıştırsak yer altındaki magmaya karışır bir volkanla ateş olarak gelir bizi yakarlar,yani hükümet ve askerler bizi kandırdılar.!





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder