KABİLE DEVLETİ
Afrika’dan bir kabilenin hikayesini anlatacağım. Afrika,
hani Fransız milli takımında oynayan siyah derili futbolcularla gündeme gelen
coğrafya. Tvlerde çekilen hayvan belgesellerinin platosu. Afrika kıtasının
bilinmedik yerlerinin kaşifi diye yutturulan Livingston, (ki kendisi bir Cizvit
papazıdır.) 1840 yılında adımını atar kara derili, kara kaderli insanların
yaşadığı kıtaya. O esnada Afrika’da bugünün 28 devleti Osmanlı Devletine
müntesipti. Bir yandan da Amerikalılar kıtada çoktan köle ticaretine başlamışlardı
bile.
Cizvit papazları sömürgeci misyonerlerdir. Hatta meşhur bir
sözleri vardır ki kulaklarımıza küpe olsun: “yedi yaşına kadar çocuklarınızı
bize verin, sonrasın da sizin olsun!” Hani “beyaz adam bize geldiğinde bizim
topraklarımız onların incili vardı. Şimdi ise bizim incilimiz onlarınsa toprağı
var” demelerine sebep olan Afrikayı sömüren Cizvitlerden söz ediyorum.
Hikayemiz şu. Bir özel tv ye mensup çekim ekibi Afrika’nın
modern diye adlandırılan insanlar tarafından henüz adım atılmamış bir bölgesine
adım atarlar. Balta girmemiş ormanlar
diye tarif edilir ya hani. Hoş o zıkkım balta dünya yağmur ormanlarına bir
girdi ki 1950’den beri ormanlık alan oranı yarıdan fazlasıyla azalmış durumda.
Sonra da küresel ısınma filen. Kimse de küresel yavşaklık demiyor ama bu
mevzuya.
Tutki kabilesi avcılıkla geçimini sürdüren bir kabiledir.
Kabilenin genel geçer kuralları üç başlık altında günah, suç ve ayıp olarak
katagorize edilmiştir. Kabile lideri Hayis yaşlılığın getirdiği durumdan dolayı
kabilesinde otoritesini kaybetmek üzeredir. Kurallar gereği kim ki kabile
reisine itiraz eder ya kabile reisiyle ya da reisin belirlediği isimle bütün
kabile halkının gözlerinin önünde dövüşürler.
Genç lider adayı Matah gözüne Hayis’i kestirir ve meydan okur. Bu esnada
modern dış dünyada da Yalta Konferansı düzenlenmektedir.
Tv ekibimizin başı Mr Nosam kabile ile girdiği diyalogla
ilişkilerini güçlendirmiş, bölgede rahat rahat çekimlerini yapmaktadır. Bu
tarihi olaya şahit olmak kendisini heyecanlandırır.
Matah hem kabile reisini hem de onun tayin edeceği kişi ile
dövüşü teklif eder. Kaybeden hayatıyla öder bu düelloyu. Demok adı verilen
gündür kapışmanın olacağı günün adı. Kabile için bayram günüdür. Kurbanlar
kesilir, eğlence tertiplenir. Hatta ormandan topladıkları bir mantar ile de
kafayı bulurlar. Eğer mevcut reis kavgayı kazanırsa bir 5 yıl daha kimse reise
meydan okuyamaz. Peki bu 5 yıl nasıl tespit edilir? O esnada doğum yapan keçi
büyüyüp 10 ayrı doğum gerçekleştirirse süre sona erer. O keçi kutsaldır. Özenle
bakımı yapılır. Kavga olacağı zaman o keçi baş kurbandır. Onun eti yeni seçilen
reisindir.
Matah kavganın galibi olur. Hayis ve adamının cesedi bal
dolu bir sanduka içinde yerleştirilir. Kabile halkı bir sonraki reis gelinceye
kadar eski reisin cesedini saklarlar.
Matah reisliği hak edince önce bütün yönetimi değiştirir.
Başta büyücüyü. Sonra işlerini halleden kurbaylarını, yani kabinesini.
Askerlerinin komuta kademesini. Yeni eşler edinir. Eski reisin ailesini
kabileden sürer. Sıkıntı çıkartabilecek olanlarını öldürür. Cesetlerini kabile
merkezinin meydanına gömdürür. Ki halk ayak bastığı yerde eski yönetimin
ölülerini düşündükçe azgınlık yapmasın diye.
Tv ekibinin içinde yer alan gizli misyoner ise tebliğ
çalışmalarına başlamıştır. Yeni reisin heyecanını kullanarak onu yönlendirmeye
başlar. 60 yıllık bir çalışmadan döz ediyorum. Yakın zamanda Mr. Nosam’la bir
toplantıda bulundum, o anlattı bütün bunları. Belgeselin bir kısmını
yayınlamışlar İngiliz BBC de. O kabile hakkında dinlediklerimle bugünün dünyasını
mukayese etmeye çalıştım bende nacizane. Bir kabilenin dönüştürülme hikayesini
dinledim Mr. Nosam’dan. Geleneklerinden nasıl koparıldıklarını…Nasıl
modernleştirildiklerini…
Matah Reis dostluğunu geliştirir beyaz adamla. Yeni şeyler
öğrenmenin ve beyaz adamın sihirli eşyalarının etkisiyle kendi kabilesinin
kurallarını gevşetir. Aslında bizim hikayemizle de örtüşmektedir Matah’ın ve
kabilesinin başına gelenler. Bir başka yazımızda bu konuyu uzun uzun anlatırım
sizlere. Ancak son zamanlarda yaşadıklarımızı burdan esinlenerek yorumlamaya
çalışacağım. Ha bu arada Avrupada top koşturan Nalay Lobtuf isimli topçunun
Matah’ın torunlarından olduğunu hatırlatayım. Hani Fransa’nın Dünya
şampiyonasında kazandığı zaferin önemli mimarlarından olan…
Kargaşa ve kaos yüzyılın ekmeği…Emperyallerin büyük
ticareti…Bayağılaşma ya da sıradanlaşma, modernitenin ya da
hegemonların yaydığı kültürün ana özelliğidir. Üçlü bir saç ayağına oturur
bu düzen.
Birincisi değerlerin saptırılması, ikincisi arzunun manipülasyonu, üçüncüsü gerçek dünyanın sahtesiyle yer değiştirmesi.
Birincisi değerlerin saptırılması, ikincisi arzunun manipülasyonu, üçüncüsü gerçek dünyanın sahtesiyle yer değiştirmesi.
Özellikle İslam dünyasındaki dünyevileşme
müslümanlar için varlıklarını koruma adına büyük tehdit
içermektedir. Bunların her birisi başlı başına bir yazı konusudur.
Gelişen teknoloji bir yandan üretimi
körüklerken diğer yandan üretilmişlerin tüketilmesi için üretim yapan insanlara
vakit kazandırmanın derdine düşmüştür. Boş zaman, tatil, önemli gün ve haftalar
gibi.
Özellikle şehirleşme teşvik edilmiştir.
Şehirlere yığılan insanlar burada modernitenin talepleri doğrultusunda yeni bir
ortalama kültürün ortak paydalarından nasiplenmeyi tercih ederler. Köyün günahı
şehirlerin sokağında ahlaksızlık kıyafetine bürünür. Korkular, kaygılar ve
beklentiler kurulu düzenin normlarına uygun hale dönüştürülür. Herkes kendi
değerlerinden taviz vermeye başlar. Hegemonlar hayat standartının belirleyicisidir.
Bilim ise belirleyiciliğini aldatma ve kurgulamacılığına adamıştır. En kutsanan
devlet bile hegemonların geniş halk yığınlarına karşı kendilerini koruma
özelliği edinir.
Bütün ideolojiler kuzendir, akrabadır, yakın
ilişki içindedirler. Hepsi yüceler meclisinin, dünya kabilesinin reislerinin
menfeatlerine odaklıdır.
Halk yumuşak, kıvrak ve her manaya yorumlanacak
kavramların taahhüdüyle oyalanır. Misal mutluluk gibi.
Herşey görecelidir.
Miras hukuku ile dünya arazileri parçalanır. Köy ve tarım
yetersizleştirilir. Ta ki kocaman şirketler devreye girer ve karteller ve
tekeller oluşturulur.
Kitlelerin geçim biçimi memuriyet ve işçilik üzerinedir.
Bunlara servis sağlayan esnaf dediğimiz yemleyiciler vardır.
Bankalar tam umudun tıkandığı yerde kartlarıyla devreye
girerler umut tazelerler. Devran hep nesillerin devşirilmesi ve tekerrür
üzerine kuruludur. Kahramanlar ve düşmanlar hep vardır, bunların mücadelesine
tarih ismi verilir. Hep bir tarafın adamı olmak zorundasındır. Hayallerin ve rolün
onların belirlediği senaryolara uygun olmak zorundadır.
Kazara ağzından kaçıracak olursan; Allah’tan başka ilah
tanımıyorum diye…Beni yaradanın normuyla yaşamak istiyorum dersen…Kan
kustururlar, kan!
Yalancısındır artık, bozguncusundur. Adalet, empati,
hürriyet, eşitlik gibi kelimeleri sarf edemezsin. Kelimelerde onların istediği
evsafta anlam taşımalıdır. Kavramları sorgulayamazsın.
Hazcılık, konfortizm, bencillik dinsizlik arazisinde yaşam
bulmuştur. Din afyondur. Irkçılık sürekli körüklenen ateştir. Üstünlük
tartışmaları üstünlerin seni yakapaça ettiği hususlardandır. Hele cinsi
düşkünlük…Homoseksüelliğin türlüsü…Bilumum cinsel sapkınlık insanlığın yeni
rotasıdır. Şehirlerde ki aşırı nüfus artışının önüne başka nasıl geçilebilinir
ki?
Eğitim, sağlık, güveblik…hatta trafik bile kaosa dayalı
olmalıdır. Genel bir umutsuzluk, karamsarlık kendisini kurtaran kaptan
formülüyle biçimlendirilir. Emeklilik posa çıkartma müessesesidir. Üretimi
yavaşlatacak her ne varsa engel konulur. Tüketim ise alabildiğince hızlı
olmalıdır. Aradaki paradoks “kar” ile telafi edilir. Kar’ın olduğu yerde ise
merhamete yer yoktur.
Bahsettiğimiz her bir husus ayrı ayrı müteala edilebilinir.
Ancak okuma, bilme, öğrenme tükendiğinden bizim gibi sızılı adamların
veryansınları mahdut manada kişilerle çerçevelenmiştir.
Bütün bunların dışındaki bir teklife ise insanlar kapalıdır.
Misal İslam!
Eskilerin hikayesidir artık bu devrimci duruş. Özellikle
müslümanlık iddiasındaki kalabalıklar kendi iddialarını unutup mevcut kabilenin
görüşlrine kendi görüşlerini benzetmenin telaşesine girmişlerdir.
Bir meydan okuyucuya ihtiyaç var.
Matah bir adama yani.
Matah topluluklara belki!
FEHMİ DEMİRBAĞ