21 Ağustos 2013 Çarşamba

İNSANİ YARDIMA DAVET!
 ALLAH RIZASI İÇİN PAYLAŞALIM! 


Sayın Newyork City Belediye Başkanı,

Holywood yapımı fimlerden izlediğimiz kadarıyla şehrinizde pekçok evsiz insan var. Sokaklarda yaşam sürmekteler. Perişanlar...Bir lokma ekmeğe muhtaçlar. Hükümetiniz, dünyanın değişik bölgelerine demokrasi götürmekle meşgul olduğundan dolayı kendi insanlarını ihmal etmektedir. 
Biz Müslüman Türk gençliği olarak ülkemizde bir kampanya başlatarak sizin perişan durumdaki halkınıza el uzatmak istiyoruz. Müsaadenizle onların karınlarını doyurmak istiyoruz. Topladığımız bu yardımların kabulunu rica ediyoruz. Ayrıca yine kabul ederseniz ülkemizde perişan durumdaki insanlarınız için mülteci kampları da oluşturabiliriz. Nasıl Suriyeli 2.000.000 insana bakıyor isek sizinde göndereceğiniz 1000.000 insanınızın bakımını da üstlenebiliriz. 

Sizin mazlumlarınız bizim kardeşlerimizdir. Bunun karşılığında size "demokrasi" gibi bir yaptırım talebimiz olmayacaktır. Kalıcı ilişkiler diliyor, hertürlü yardım taleplerinizin dikkate alınacağını da beyan ediyoruz.

 Stratejik müttefikiniz Türkiye’den, bir grup Müslüman Türk Genç!

Mr. mayor of New York City,
There are many homeless people in your city as far as we watch the films made ​​in Holywood. Assert life on the streets. Perişanlar needy ... a bite of bread. The government of the world, because it is engaged in transporting them to their own people in different parts of the neglect of democracy. We are launching a campaign in the Muslim Turkish youth in our country would like to extend a hand to you to your people in miserable condition. Excuse me, they want to feed themselves. We ask that we collect is enrolled aid. Also if you accept it for your people that are ravaged country kamplarıda create refugees. How to send yourself if we are looking at 2.000,000 people 1000.000 Syrian people also undertake maintenance. In return, you can "democracy" will not demand such a sanction. Oppression is that our brothers and sisters. We wish long-lasting relationships, to help all kinds of requests declare alınacağınıda account.

  Strategic ally Turkey with a group of young Muslim Turks!

17 Ağustos 2013 Cumartesi

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI VE BAYX

“Bu devirde, bu çağda anız yakmakta ne ki?” diye sordum. Gözlerim, otobüsümüzün yol aldığı seyri takip ederken Ankara’nın hemen girişindeki yanan tarlalardaydı. Hasadtan geri kalan samanlar tarlalarda oldukları yerde köylülerce yakılmaktaydılar. Hem de başkent Ankara’nın dibinde…Oysa ateş sadece samanları yakmıyor, aynı zamanda toprağın mineral değerlerini de küle çeviriyordu. Hoş cahil bırakılan insanımızın en dip kısmını oluşturan köylümüz yanlış yürütülen tarım ve hayvancılık politikalarımızın da ayrıca kurbanı değiller miydiler? Şehirleri betondan insan akvaryumlarınaİ insanat bahçelerine dönüştüren mimarlık ve mühendislik yapımız neden bu çağda hala tezek yakan, hala ahır üzerinde ikamet eden insanımıza insanca bir ortam oluşturmak için harekete geçmezdi ki?
Öndeki koltukta oturan genç karı kocanın kucağındaki bebek arkaya dönmüş hemen yanımda oturan BayX 'e bilumum şebekliklerini sergiliyordu. Küçücük elleri BayX'in yorgun yıllar yaşamış, her şart altında hayata ve umuda tutunan parmaklarının arasında kayboluyordu. Abimse bebeğin ipekten dokunuşunu tüm vücudunda hissederek adeta kendisine gençlik aşısı uyguluyordu. Biz bir otobüs dolusu insan İstanbul Ankara arasında yolculuğumuzu sürdürürken sanki o’da idrak ile hikmet arasında bir yolculuktaydı.
“Bu devirde…” sorumu yinelemek istedim bakışlarımı yoldan alıp BayX'e yöneltirken…”…anız neden yakılır ki?” Şefkatli bir ses tonuyla sorumu başka bir alemin cevabıyla karşıladı. “Baksana…” Bebeği işaret etti. “Ne kadar da masum!” Bebeği gözleriyle okşuyordu. “Çocuklarımız…Geleceğimiz…Onları yaradılış gayelerine uygun olarak, inanç ve kültür değerlerimizle yetiştirmeliyiz. Fıtratının dışında bir eğitim verdiğimizde, şu masumiyet nasılda canavarlaşıyor, değil mi?”
Otobüsümüz derinden gelen homurtularla asfalt yolda adeta kayarcasına yol alıp yolcularını bir anda varacakları yere kavuşturmak için sevimli bir telaşeyi yaşarken aynı sevimlilik maalesef ki aracın şöforünde göze çarpmıyordu. Yol boyu otobüsümüz birkaç kez sanki sendelemiş gibi olmuştu. İçimde tezler üretiyordum bu duruma karşı. En son geldiğim tahlil, şoförümüzün alkollü olabileceğine dairdi. İhtimal vermek istemiyordum ama, bunca canın mesuliyetini üstlenmiş olan şoförümüzün yol boyu vermiş olduğu görüntü maalesef ki bu tespitimi doğrular nitelikteydi. İnsanlar şunca yaşanmış acı tecrübelere rağmen nasıl olurda hala araçlarının direksiyonuna alkollü bir şekilde otururlar ki?
Durumu birkaç kez BayX'e  açacak oldum, sanki konuya vakıfmışçasına, “Allah büyüktür! İçimizdeki masumlar yüzü suyu hürmetine korur ve kollar!” dedi. “Ama ya tedbir!” diyecek oldum…”Tedbir başta olur, sistemin tedbir üretmesi evladır! Marifet bu tür olayların ortaya çıkmaması için Allahtan korkan ve gayrı meşruluktan uzak duran bir toplum olmalıyız. Şimdi şoförün sarhoşluğunu şu aşamada dile getirmek ayrı sıkıntılara yol açabilir. Hem başta fark etsek idik, yola çıkmazdan önce uyarı fayda getirir idi. Yolumuzda azaldı. Dua edelim.”
Hayat zaten ucu sıkıntılı değnek gibi değil midir? Nasıl karar alacağınla ya da aldığın kararları nasıl uygulayacağınla ilgili. Benim durumumda kim nasıl davranırdı bilemem ama ben BayX'in  tevekkül anlayışına teslim olmakla yetindim.
“Abi randevuya gecikmeyiz, umarım” dedim. “İnşaallah” diye cevap verirken hala öndeki bebekle yol boyu meşgale edindiği gibi ilgilenmeye devam ediyordu. Bebek bir süre sonra mahmur bir şekilde BayX ile olan ilgisini yitirmiş olarak annesine döndü. Güzel başını annesinin omuzları üzerine biraktı. Ve Allahsıza kadar bir sığınak olan uyku alemine geçerken göz kapakları bu aleme veda ediyordu.
“Başkan bizi heyecanla bekliyor! Gördün yol boyu kaç kez aradı, geliyor musunuz diye?” Bu kez nihayet dikkatini bana vermişti BayX. Ankara’ya birlikte yol almamızın sebebi Diyanet İşleri başkanımız sayın Mehmet Görmez ile yapacağımız görüşme idi. Görüşmenin konusu ise önümüzdeki kutlu doğum haftasında yapmayı düşündüğümüz bir etkinlik idi. Şair’in dediği gibi İstanbul’a dönüşünü sevdiğim Ankara’ya bu kez Genç Türkiye Platformu ile hazırladığımız bir projeyi anlatmak için gidiyordum. BayX aynı zamanda yakın dostu olan başkanımızı arayıpta projemizden bahsettiğinde kendisi bizden daha heyecanla karşılamıştı yapılacak olan etkinliği. Buyur etmişlerdi çarçabuk görüşmek için.
Yusuf İslam, Sami Yusuf…hatta bizden Ahmet Özhan…gibi belirlenecek başka isimlerle Kutlu Doğum Haftasında Ankara’da bir şölen düzenleyeceğiz. Aynı anda 40 hafız ile Hatmi Şerif indirilecek, Mehmet Görmez başkanımızın hazırlayacağı dua merasimi yapacağız. Dua, malum mümin’in silahı…Başka neyimiz var ki zaten? Beyaz barış güvercinleri salınacak gökyüzüne. En önemlisi de Genç Türkiye Platformu üyesi 200 genç hazırlanacak olan Peygamber Efendimiz’in döneminde yaşayan diğer devlet yöneticilerini İslam’a davet ettiği mektupları, günümüz devlet başkanlarına iletmek üzere yola çıkacaklar. Belki sembolik olarak bu ilgili devletlerin Ankara’daki elçiliklerine iletmek şeklinde olacaklardır.
Beyazlar içerisindeki gençler…Ellerinde Peygamber daveti mektuplar…ayrıca Kur’an-ı Kerim…ve hediyelerle…
BayX'e ilk projeden bahsettiğimde, “bunu resmi olarak yapmak zor” demişti. “Olsun başkanımızın duasını alalım, yeter” demiştim bende kendisine!
Düşünsenize, Obama’ya gençlerin eliyle ulaştırılacak İslam davetini! Hem de Peygamber diliyle!
“Esirgeyen, bağışlayan Allah’ın adıyla…
Allah’ın kulu ve Resulü Muhammed’den Bizansın Başı Herakliyusa. Hidayet yolunda gidenlere selam. Bundan sonra ey kral, seni İslâmiyete davet ediyorum. Müslüman ol. Allah seni bütün belalardan korur ve seni iki kat mükâfatlandırır. Amma inkâra sapar ve bu tebliği kabulden imtina edersen, yalnız kendi inkarının günahını değil, tebaalarının inkârının günahı da senin boynunadır. “De ki: Ey kitap ehli! Aramızda müşterek olan bir söze gelin de yalnız Allah’a tapalım, ona hiçbir şeyi ortak farz yapmayalım.” Eğer yüz çevirirlerse “Şahit olun ki biz (Allah’ın iradesine teslim olan) Müslümanlarız” deyin!”
“Aman Fehmi, sakın başkanın yanında Mekke özerk yönetimi fikrinden bahsetme!” BayX yolumuz yakınlaşmışken tipik baba pozuna büründü biranda. E biliyor da beni, bazen yaptığım münasebetsizlikleri. “Her doğru her yerde söylenmez” diye defalarca uyarmasına rağmen, zaman zaman bende onu haklı çıkarırcasına pot kırmaya devam etmekteyim. Allah aşkına siz söyleyin, sizce ben şu Mekke özerk yönetimi mevzuunu Diyanet İşleri Başkanına bahsetmeli miyim?
Son yüzyılda Müslümanların başsız kalması, halifesiz kalması durumu malum. Ehl-i Sünnet İslam algısının yüreğine sokulan israliyat temelli, İngiliz sponsorlu İsrail güdümlü Suudi yönetimi Müslümanların Kabesini işgal etmekte midir? Bir de üstüne üstlük hac ve umre organizasyonlarının gelirinden de tek başına nemalanmakta değil midir? Diyorum ki, Mekke ve Medine de bir İslam şurası yada konseyi oluşturulsa…Bu konsey dünya Müslüman halklarının temsilcilerinden oluşsa…Konsey kendi başkanını seçse…Kararlar alsa…Mesela; hac ziyaretlerinin ritüeli olan tesbihler, seccadeler…satılan bilumum ürünler yalnızca İslam ülkelerinden karşılansa…Çin oraya mal mı satacak, diyelim ki seccade…bunun gümrüğü sudan olsa…seccadeler sadece sudan gümrüğünden geçse Kabe topraklarına… Aslında madem batı 80 yıl öncesinden parçaladığı Osmanlı İslam devletininin parçalarını hala parçalamakla meşgul…Bölünecekse bir devlet, önce suud bölünmeli! O bölünürse İslam coğrafyası birleşir.
İşte bu tür fikirlerimi fazla radikal bulmakta, BayX. “Dur be adam sakin ol!” deyip durmakta bana da.”Ama abi ömür kısa yapılacak çok iş var!” deyip geçiştirmekteyim ben de kendisini.
Bu satırları hastane odasında yazmaktayım. BayX' de amma seveni varmış, ha! O da anca boşaldı. Sabahtan beri yattığımız hastanenin odası bir dolup bir boşalmakta. Kimler gelmedi ki bizi ziyaret için? İlk gelen Diyanet İşleri Başkanımız sayın Mehmet Görmez…Ankara’nın siyasetçileri ve bürokrasisi… Tayyip bey yarın uğrayabilecekmiş. Mısır olayları tek gündem maddesiymiş bu aralar. Bir de artan terör olayları.  “Firavuna karşı bir Musa elbet çıkar!” sözü de ülkenin tek gündemi!
Otobüsümüz Ankara gişeleri geçtikten sonra arkadan gelen bir tırın bize arkadan çarpması neticesinde kaza yapmıştı. Koca otobüs içindeki yolculardan bir BayX bir de ben yaralanarak kurtulmuşuz. Şükür kimseye bir şey olmamış. Bebekte kurtulmuş en ufak bir sıyrık bile almadan.
Bende hasar fazla yokta, BayX bir süre daha hastanenin misafiri olacakmış. Ara ara kafamızı birbirimize çevirdiğimizde konuşmadan bakışarak anlaşmanın yolunu bulmuşçasına hasbihal etmenin yolunu bulduk.
“Fehmi!” diye seslendi bir ara abim. Kısık çıkıyordu sesi. Acı çektiği belli oluyordu sesi. “Ömür kısa…neydi senin şu Mekke projen?”
BAYRAMIN 3. GÜNÜ BAŞBAKANIMIZ

 RECEP TAYYİP ERDOĞAN İLE BİRLİKTE İDİK



Siparişimi almaya gelen garsona kaş göz işaretiyle telefonda olduğumu hatırlatmaya çalışıyordum. “Git biraz sonra gel!” mealindeki hertürlü işaretim kendisine yeterli gelmiyor olacak ki bezdiren bir tavırla adeta sabrımı sınıyordu. Israrla “siparişi almadan şurdan şuraya adım atmam” üslubu bizi karşılıklı olarak manasız bir inatlaşmanın girdabına çekiyordu. Telefondaki seste garsonun gösterdiği acelecilikle ardı ardına sorduğu soruları bir çırpıda tek bir cevapta vermem için beni sıkıştırmaktaydı. Boğulmak üzereydim. İki tarafta cevap istiyordu. Aynı anda…
Selam vererek, oturduğum şahane manzaralı Piyer Lotinin kahvelerinden birinin bir köşesindeki masama BayX yaklaşmamış olsa, cidden tepemde dikilen garsonun ve yaklaşık yarım saattir telefonda benden sorduğu sorulara kesin bir cevap isteyen Kemal abinin ısrarları ecel terleri döktürmüştü bana. Ah bütün bunların sebebi sigara denilen illetti aslında.

Bayramın 3. günüydü. BayX abiyle ta arefeden randevulaşmıştık. Hem bayramlaşırız niyetiyle hem de benimle görüşmek istediği önemli bir hususu paylaşmak ve konu hakkında istişare yapmak için Piyer Loti’yi adres olarak belirlemiştik.
Kendisiyle vakit geçirmek bile bana apayrı keyif verirken böyle bir teklifi değerlendirmek benim için ayrıca bir şerefti. Adam zaten bir derya…Hayattaki Osmanlı…Ondan bir kelime kapmak, bir şey öğrenmek, insanı, eğitimin paralı olduğu şu süreçte usta-çırak ilişkisinin müdavimi kılmakta!
“Sana bir de sürprizim olacak!” demişti BayX randevulaştığımızda telefonu kapatırken. Ki bu cümle heyecanıma bir de “merak” unsurunu eklemişti.
Oldum olası randevularıma da hep erken gitmişimdir. Münafıklığın alameti üç’tür demiş Peygamberimiz: Yalan söyler, verdiği sözde durmaz ve emanete ihanet eder! Ödüm kopar, peygamberin bu uyarısından. “Verdiğim sözde durmalıyım” diye özellikle randevularımı hiç ıskalamam. Dakikasında ordayım…Kul hakkı nazarında bakarım olaya…Neden insanların vakitlerinden çalayım ki?
Hasılı buluşma saatinden önce Eyüp Sultan hazretlerinin türbesinin bulunduğu yerdeyim. Oraya kadar gelipte kendilerine bir Fatiha ikramında bulunmak eğer Vahhabi değilseniz, Ehl-i Sünnet olanın şanındandır deyip bu sebeple de bütün ümmet-i Muhammed’in geçmişini de hayr ile yad ettim. Eyüp Sultan Mezarlığından yukarı çıkmaya başladım bir süre sonra. Nefes nefese bir yandan mezarların arasından tırmanmaya çalışırken bir yandan da mezar taşlarını okuyordum. Oooo amma tanıdık sima varmış buralardada…Necip Fazıl misal…kimler yok ki, dünya sürgününden azad! Yolun yarısına gelmiştim ki münasebetsiz icad cep telefonum acı acı çaldı. Durdum…Nefes aldım, bir an…Telefonu açtığımda tiz bir ses ile acele acele konuşan tanıdık bir ses; Kemal Kılıçdaroğlu!
Önce bayram tebriği… Ardından hal hatır… “Fehmiciğim, acil görüşmemiz lazım!” “Kemal abi, bayram sonrasına ne dersiniz?” O dinlemiyor bile beni. “Acil görüşmeliyiz!” “Olur abi” diyorum. Dinleyen kim? “Acil, acil…” Gezi parkından bahsediyor…Suriye’deki olaylardan…Mısır’dan…”Abi diyorum, CHP malum zihniyetini değiştirmediği sürece ne yapabilirim ki, sizin için?” “Önce memleketin kutsalları ile barışmalısınız, mukaddesatçı bir sol anlayış mesela”diyorum…
Ben Piyer Loti’ye çıkıpta, şahane manzaralı bir köşe edinip oturduğum masaya yerleşene kadar sürekli konuştu durdu. Aslında söyledikleri hep aynı şeylerdi. CHP’ nin 80 yıldır söylediklerinin tekrarı… “Acil görüşmeliyiz!” Bende, kendisine değişik versiyonlarla hep aynı cevabı verdim aslında…”Milletin değerleri ile barışık bir CHP!”
Ta ki o garson tepemde dikilinceye kadar.
Ta ki BayX masama buyur edinceye kadar.
“Hürmetler, saygılar Kemal abi” dedim, telefonu kapatırken. “Abi söz, bayramdan sonra ilk işim seni aramak olacak.” Alnımda biriken terleri elimin tersiyle silerken BayX'in güven verici gülümsemesi ile karşılaştım. “Yok abi, bayramda bile insana rahat yok!”
Bir an nefes aldım derin derin…”Bu siyasilerden bana rahat huzur yok!” “Daha bayramın ilk günü Devlet Bey aradı. Fehmiciğim MHP olarak yeni stratejilere ihtiyacımız var. Bize bir iki tavsiyede bulunsan.” “Hadi abi bu bayram geçti de, istersen önümüzdeki kurban bayramı sen, ben, Kemal abi ve Tayyip abi bir araya gelsek…Hatta diğer siyasi parti başkanları…Beraber bayramlaşıp bu tip konuları birlikte konuşsak” dedim. Daha sözüm bitmeden lafımı ağzıma tıkadı. “Aman Allah yazdıysa bozsun” dedi. Hah dedim bende. Hah işte Mhp’nin sorunu bu! Biraz uzlaşmacı olmak lazım. Türk milletinin ihtiyaç duyduğu şey bu dedim. Yok sanırım diyemedim. Çünkü Devlet bey telefonu yüzüme çoktan kapatmıştı bile.”
Gülümsedi BayX bir kez daha bu anlatımıma…Biraz musafaha edip, hasbihal boyutuna geçerken BayX'den  koparttığı siparişleri bir çırpıda yerine getiren garsonumuz Türk kahvelerini yanlarında lokumları olduğu halde önümüze yerleştirirken “başka bir arzunuz var mı?” diye de sormadan edemedi.
Felsefi meslek garsonluk. Bende derin anlamlar uyandırmıştır oldum olası. Türkiye’mi hatırlarım oldum olası, ne zaman bir garson görsem. “Öz yurdunda parya misali!” Türkiye’m yanlış politikalar gereği batının hizmetkarı…

BayX ömrünü milletine adamış, büyüğüm…Yıllarca danışmanlık yapmış özel sektörde ve kamuda. Benimde bütün siyasilerle aram iyidir aslında. Bir Tayyip bey’le diyalog kuramadım. Aslında kendisiyle de tanışmıştım çok eskilerde. İstanbul’a ilk üniversite sınavını kazandığımda adım attığım Kasımpaşa’da ortam teneffüs etmiştik. Milli Gazete’de çalıştığım günlerde…Fatihteki Refah Partisinde… Radikal ve ve militan İslamcı geçmişim yolumuzu çok kez kesiştirmiştir… Ama onca kalabalığın içinde yakın çevresi aktörlerinden de olmadım. Hoş, kaderin cilvesi yaşadığımız yüzyılın Müslüman lider aktörlerinden biri olması ise hatta en önemlisi olması beni onore etmiştir.
“Bana bahsettiğin o mevzuu var ya…” dedi BayX gözlerini kısarak. Dikkat etmişimdir. Ne zaman önemli bir şeyden bahsedecek olsa önce kelimelerini adeta gözlerinin ucunda biriktirir, arkasından konuşmaya geçerdi. Gümüş beyazı saçları altın sözleri ile tam bir zenginlik ifadesi idi. Öyle ya o saçlar değirmende ağarmamıştı. Şahsında bu topraklardaki İslami mücadelenin çilesinin remzi idi. Şimdi Müslümanlar nihayet iktidar olmuşlardı. Lakin muktedir olmaya daha çok fırın ekmek yemek gerekiyordu.” İllaki kültür ve sanat” dediğimde etrafımda beni anlayan bir onun olması manevi şahsiyesinin bende ulvi sınırlar çizmesine neden oluyordu.
“O mevzuyu ilk ağızdan ilk ilgilisine sen söylemelisin diye düşündüm” dedi, kahvesinden bir yudum alırken. Anlam verememiştim BayX'in sözlerine. Ne demek istiyordu?
Dedi, “Tayyip bey’le muhterem eşlerinin bugün evlilik yıldönümleri.” “Ben senin bu projeni kendileriyle paylaştığımda yanımızda Emine Hnm. da vardı. Emine Hnm. projeyi duyduğunda oldukça heyecanlandı. Bir an önce konunun detaylarını öğrenmek için seni dinlemek istediler. “
Nasıl yani? Türkiye Cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en bizden olan başbakanı…Recep Tayyip Erdoğan…Projemi değerli bulmuş…ve beni…onca işinin arasında…dinlemek istemişti…ve muhterem zevceleri…Tayyip abi ve Emine yenge…
“Ne diyosun BayX?”
BayX şaka yapmazdı ki? Yapacak olsa bile latif takılırdı…Hele bu tür konularda, asla…”Müslüman samimiyet ile laubaliliği karıştırmamalı” derdi.
Heyecan bu olsa gerek! Adrenalin! Tam bir bayram hediyesi!

Sorular sormaya başladım bir anda. “Eee ne dedi?” Ciddimisin? Beğendi mi? Sonra ne dedi? Yengenin tavrı nasıldı?” Sorular sorular…Heyecanımı mülayim tebessümle karşılamaya çalışan BayX beni teskin etmek için tane tane konuşarak susturmaya çalışıyordu.
“Fehmi…kardeşim…anlattığın gibi naklettim olayı…Projeyi…Dedim ki; her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın vardır. Zaten benim bu cümlem Emine Hanımın dikkatini celbetmeye yetti de arttı bile. Anlattım kısaca projeyi… Dünya liderleri değişik vesilelerle bir araya gelirler. Davosta, reykjavikte…G8, D20 gibi organizasyonlarla…Dünya liderlerinin kahir ekserisi ise erkek, malum. Aynı zamanda eş olan baba olan insanlar bunlar…Yani aile reisleri…Erkek ise eşinin hizmetinde aynı zamanda…Yani en yakın etkileşim içinde bulunduğu insan eşi…Yani Dünya politikaları bir nevi aile denilen ortamlarda belirlenmekte…Biz de Türkiye olarak Dünya liderlerinin eşlerini bir araya getirerek “DÜNYA LEYDİLER ZİRVESİ” düzenlesek…Onları Türkiye’mizde ağırlasak. Mesela Safranbolu’da…Geleneksel Türk Misafirperverliğini yaşatsak onlara…Basına kapalı…Kız kıza bir 3 gün geçirseler bir arada…Bayan Obama’yı düşünsenize…Giyinse Türk şalvarını…Geçse bir sacın başına…gözleme yapsa…Bir kaynaşma ortamı sunulsa…Ve kendi aralarında dünya kadınlarının ve çocuklarının sorunlarını konuşsalar…dünya barışını…ve hatta bir de bizim kadınlarımızın yaptığı gibi bir de altın günü düzenlesek…Her bir katılımcı leydi bir milyon dolar koysa ortaya…de ki 200 leydi katıldı bu organizasyona. 200 milyon dolar bir bütçe çıkar ortaya…Bu rakamı bu sene için belirlenecek bir ülkenin eğitim, sağlık gibi konularına harcansa…Havvanın kızları’da dünya meselesine bir el atıverse yani…Bu hem ülkemizin tanıtımı için…”
BayX konuşuyor ama ben onu dinlemiyordum bile. Birazdan Başbakan buraya eşi ile gelecek ve ben bir dünya lideri ile…aynı masada…
“Evlilik yıldönümümüz bu hayırlı işinde başlangıç tarihi olsun”, demiş Emine hanım. Hatta uygulama açısından acaba TÜRKİYE HANIMEFENDİLER ZİRVESİ mi yapsak önce?


BayX buluşmaya karar verdiğimiz gün bugünü kastederek sürpriz derken kelimenin yetersiz kaldığının farkındamıydı acaba?
Bir an için toparlamaya çalıştım kendimi. Göz ucuyla masamıza zırt-pırt gelen garsonu aradım. Birazdan başına gelecekleri nerden bilebilirdi ki? Merak ediyordum, sipariş alırken aynı haytalığı sürecek miydi garsonun? Hınzırca gülümsedim…



fehmi demirbağ

Bu yazı iki yıl önce kaleme alınmıştır.