25 Haziran 2018 Pazartesi

SEÇİMİ MATEMATİĞİ SEVEN MİLLET KAZANDI
Seçimin gerginliği ve yorgunluğundan yatamadım seçim gecesi. Sabahı edemedim bir türlü. Sabah namazının ardından sızıp kalmışım. Uyandığımda müthiş bir baş dönmesi, bulantı...Zar zor toparladım kendimi, oyumu kullanacağım okula attım kendimi.
Okulun girişinde berberimle karşılaştım. Mahallede herkes birbirini yakınen biliyor aslında.
"Abi" dedi. "Bu kez tamam, göndereceğiz sizinkileri!"
Dedim "İnce işler, bu işler...Siz anlamazsınız...Kes traşı" deyip takıldım ben de.
Karşı komşumuzun oğlu beni gördü, hürmetle elime sarıldı. Annesi çarşaflı bir hanım. " Reise veriyorsun değil mi" dedim. Gülümsedi. "Fehmi amca sen ne diyorsan o" dedi. Veledin Hdp sempatizanı olduğunu biliyordum oysa.
Üst kat komşumuzun, yan, alt komşumuzun, sokaktaki komşularımızın seçim sandığındaki adreslerini biliyordum yani. Onlar da benimkini...
Hülasa heyecanla sandıkların açılıp oyların açıklanmasına gelmişti sıra.
Cumhur İttifakı genel teveccühü almıştı, Reisi ilk başkan olarak seçtiğinde.
Millet öyle milimetrik oy kullandı ki matematik dehası mubarek. Okumaları da doğru okumak lazım.
Ucu ucuna yaşamayı çoktan öğrenmiş halkım ucu ucuna değerlendirmelerde bulundu verdiği oylarla.
Reis dedi "başkanlık sesin hakkın. Ama Mhp desteği olmasa biraz zor alırdın bu seçimi. Şimdi metal yorgunu teşkilatına söyle önümüzde yerel seçimler var. Malum kibriyadan vazgeçmezlerse bu kredimi tekrarlayamayabilirim. Söyle toparlasınlar. Mecliste yeterli çoğunluğu vermiyorum ki teşkilat aklını başına alsın. Koca partiyi koalisyona sürüklediniz. Artık aldatılma lüksünüz yok! Kendi yerine de bir adam yetiştir artık. Senden sonrasını düşündürtme bizlere!"
Akparti'ye mesajı netti milletin. "Reise dua edin! Yatarak buraya kadar. Kibri bırakın. Usülsüzlüklerden uzaklaşın. Adalet ve kalkınmaya odaklanın. Gençleri ihmal etmeyin. Sizi omuzlarında taşıyan kadın teşkilatınıza da teşekkür edin. Yerel seçimler için çalışmaya hemen başlayın. Bu kez affetmeyiz. Belediye başkanlarınızın, başkan yardımcılarınızın, bürokratlarınızın aklını başına alması lazım."
Bu seçimlerle Türk siyaseti yeni bir siyasi aktör kazandı; Muharrem İnce. Chp nin oy oranının üstündeki oyuyla meydanları şenlendirdi. Seçim sonrası sonuçları kabuluylede siyasi olgunluk göstererek kendi bağnaz yığınlarını sokaklardan uzak tuttu. Bu temposuyla Chp ye alternatif bir lider olduğunu gösterdi. Belki Chp nin İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığına aday olabilir. Ya da Kemali koltuğundan edebilir. Genç oylarında adres olduğunu da gördük. Hdp den uzak durması gerektiğini umarım anlamıştır. Dini argümanlara meyli solun din karşıtı refleksine iyi bir cevap oldu aslında.
Kemal Kılıçdaroğlu... Mezhebi reflekslerinde ki tutumundan vazgeçmezse koltuğu sallantıda. Parti içindeki marjinallerin adresi aslında Hdp ye geçti. Türk ve Kürt koministlerin merkez adresi Hdp oldu. Chp Atatürk söylemlerinde samimiyetini yitirdi. Atatürk' ü partisiz bıraktı.
İyi parti ve Akşener. Mhp den ayrılarak partileşen oluşum aslında mini bir Akparti oldu. 4 eğilim partisi. Bu şu demek, sağlam bir liderle yeni bir partiye hayır demeyecek bir eğilim var halkta da. Ama bu ismin Akşener olmadığını da gördük. Bu acaba Akparti içindeki muhaliflere de bir cesaret verebilir mi?
Geldik Bilge başkana. Oyunun yarısını Akpartiye kaptırdı. Ne gereği vardı denilen bu sonuçla milli görüş efsanesini yerle yeksan etti. Fatih Erbakan a gündoğdu mu acaba? Saadetin bir emekliler kahvesine dönüştüğünü izlemledim.
Gelelim Devlet Bahçeliye. Aldığı oyların yekün kısmı Akparti'den gelen ödünç oylar. Akparti oyları kendisini kurtardı o da Akparti'yi. Garip bir durum çıktı ortaya. Umarım bu kozunu kötüye kullanmaz. Meclisin dengesi kendisine bağlı.
Hüdapar'ın Kürt oylarına karşı talebi hususunda çok çalışması gerektiği ortaya çıktı. Aşiret kafası Kürt oylarında hala çok etkin.
Hdp ye ne desem bilemedim. Terörle olan ilişkin sürdüğü sürece sen ancak din karşıtlığından beslenen Chp oylarıyla varlığını sürdürebilirsin mesajını umarım almıştır.
Batı'ya gelince hevesleri şükürler olsun ki yine kursaklarında kaldı.
Hele Fetö...Kainat imamının (!) vuslat özlemi bir başka bahara kaldı. Rüya telkinlerine devam yani.
Kısaca çok farklı yorum ve eleştirilerle uzun süre konuşulacak bir tablo ortaya koydu millet iradesi. Millet siyasetin kulağını nazikçe çekti.
Bu arada Abdullatif Şener'li, Barış Atay'lı, Ahmet Şık' lı meclisin nasıl çalışacağı da merak konusu şüphesiz.
Artık işimize bakalım.
Ülkemiz için, geleceğimiz için barış içinde yaşayan, gelişen, ahlaklı bir Türkiye için gayretlerimizi sürdürelim.

Fehmi Demirbağ

21 Haziran 2018 Perşembe

VATANDAŞTAN VATANDAŞA BİLDİRİ

Bir vatandaş olarak benim gibi olan vatandaşlara sesleniyorum.
Biz vatandaşız, gündelik yaşamla mücadeleyle geçer ömrümüz.
Bekarsak evlenmektir hayalimiz. Evliysek, hele hayrlısıyla başımızı sokacak bir yuva, helalinden aş bir de çocukları ağız tadıyla okutabilirsek ne ala. Büyüdüklerinde de oğlana iş, kıza yine hayrlısından bir koca. Tekaüt olunca da torun tosbaa...Bir sahil kasabasında bekleriz, hak vaki olsun; budur en büyük hayalimiz.
Biz vatandaşız. Kıt kanaat geçiniriz lakin devletimiz hep yaşasın isteriz. Milletimizle göneniriz.
Haberleri izlediğimizde üzücü haberlere "aman evlerden ırak" deriz.
Basittir işlerimiz, büyüklerimiz iyi bilir der, tevekkül ederiz.
Haydin misallendireyim.
Devir Abdulhamit Han'ın devri. En büyük derdimiz her zamanki gibi geçim derdi. Duyduk ki memleketin çocukları ittihat eylemişler; terakki isterlermiş. Memleketin yönetimini beğenmezuk derlermiş. İstibdat eylermiş, güya koca sultan.
Yıl 1897.Teodor Herlz nam yahudi herze peşinde...
Emmanuel Karaso ile ittihad ve terakki fırkası olmazdan önce, dernek olarak siyonizmin hizmetinde!
Ortadoğu' nun gizli kardinalinin yaşadığı yıllardan çok önce can çekişiyordu ümmetin son kalesi...
O Kardinal ki şatafatıyla oturduğu pensilvanya'daki Cizvit kalesinde beddualar türetiyordu...Bizse, biz vatandaşlar bayılıyorduk düzenlenen olimpiyatlarda Ebru Gündeş şarkısı okuyan çekik gözlü, zenci bebbelere! Türkçe Olimpiyatlarını izliyorduk dev ekranlardan avm' lerdeki starbuks kafeteryalarda yudumladığımız nescafelerle. Go home yankiydi yani.
Derken Resneli Niyazi bey gibileri ve komutanları Mahmut Şevket Paşa yürüdüler meclis-i mebusan üstüne...Üstüne üstüne geliyordu F-16'lar, 15 Temmuz'un gecesinde bütün ülkeyi karanlığa boğmak için.
Eski takvimle13 nisana bağlanan günde, yani 31 martta!
Önlerinde din adamları şeriat isterüz deyu! Kainat imamı da yakın tarihte tecellisi için, yurtta sulhun, cihanda paryalığın...
Biz se, uyu Türkiyem uyu! Tarih tekerrürmüş yani...yaşananlar bugünmüş hani... Şimdi uyanma vakti! Şimdi Türkiye Vakti!
...
Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu seçti hükûmet üyeleri de tek tek istifa etti.
İsyancıların kurduğu yeni hükümet İngilizler tarafından desteklendi...
Bugün gibi...Yine ingiliz, ama bu kez Amerikan mahreçli!
Ama yine ahmaklık!
31 mart ayaklanmasında askerler ön sırada üniformalar Osmanlı, lakin askerler yabancı...
Ayak takımından bazıları galeyana geldi isyana katıldı!
ve isyanı harekat ordusu bastırdı.
Gelişen olaylarsa nihayet devleti batırdı...
31 mart ve arkasından 1 nisan...
şaka gibi...
Alman yanlısı ittihak terakkinin beslemeleri terakkinin farkında,
olmaksızın...İngilizin tuzağına düşüverdi...
Amerikan yanlısı thecemaatin beslemeleri de bugün aynı kucağın sıcağında...Temmuz sıcağında ama...Kastettiler ikballerine...bilerek ve hem isteyerek!
...
Dün Kızıl Sultan dedikleri adamın suyunu kaynatanlar bilemediler memleketin yanışını...göremediler...
politik ikballeri uğruna yatırdılar memleketi musalla taşına...
Bu cenazeyi kim okuya, kim tıkaya, kim taşıya...kabre ise kim sala...
Okundu selalar oysa bir anda da millet birden depreşti 15 Temmuz'da...Muz Cumhuriyeti dedikleri son kalan vatan toprağında.
O günlerden bu günlere 31 mart ayaklanması; gezide provası...
Önde din adamları himmet aşkına, hizmet uğruna...
Hezimetse milletin şanına! Hesaplar çantada...
Nerdesin Akif, zaman safahat zamanı! Sefahat halinde güruh!
Kork! Söner bu şafaklarda bu cehalet sürerse nazlı hilal! Kendi evladın saf tutmuşsa garbın afakıyla!
Ve şimdi tarih 24 Haziran...Hazıra konmak isteyenler...İnce hesabı olanlar...Askeri postallılarla topuklular, Ak şenlenmek isteyenler... Temeli sarsıklar...Ya da çürüklar...İsterler ki tarih...
tekerrürü yazsın!
"İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin" diyen,
Musa'nın izinden gidenler...
Ben vatandaşım...Biz vatandaşız, öyle ince işlerden anlamayız.
Anladık ki lakin şimdilerde yine Türkiye Vakti.
Biliriz "nasıl yaşarsak öyle idare olunduğumuzu!"
Biliriz "bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah'ın o toplumu değiştirmeyeceğini!"
Kızmayız yukarıya...Biliriz aslında yukarısı bizim yetişdiklerimiz.
Yalnız tırsarız ya içimize yerleştirilenler?
Biz vatandaşız...İsteriz ki başımızdaki idarecimiz bizden olsun. Vatan, millet sevdalıları olsunlar. Harama tenezzül etmesinler. Helali-haramı bilsinler. Adil olsunlar. Hele ki asla vatan haini olmasınlar.
24 Haziran olduğunda, işin aslı biz ne yapacağımızı iyi biliriz; biz milli iradeyiz!
Kaybedecek bir vatanımız daha yok, işte bunu çok daha iyi biliriz. 15 Temmuz'da bildiğimiz gibi!

Fehmi Demirbağ

4 Haziran 2018 Pazartesi

FENERBAHÇE CUMHURİYETİ'NDE "TEVHİDÎ MUKADDESATÇILIK" VE REİSİ ANLAMAK!
Hayim Nahum'un torunu başkan oluverdi bir cumhuriyetin başına. General Franko'nun halkı uyutmak için kullandığını ifade ettiği 3F' den ülkemizde yapılanmış futbol'un en revaçta olan kulüplerinden Fenerbahçe'nin, Fenerbahçe Cumhuriyetinin başına geçiverdi.
Hayim Nahum'da geçivermişti bir nev'i Lozan görüşmelrinde genç cumhuriyetimizin başına.
Vehbi Koç'un babası olduğundan söz edilir bu Haham'ın. Yani Rahmi Koç'un babası Vehbi'nin. Sahi Vehbi'nin cesedi neden kaçırılmıştı mezarından? Buraları merak edenler biraz karıştırıversinler tarihin özellikle tozlandırılmaya çalışılan raflarını.
Sonra hele bir bakının mütareke yıllarına...Hani İstanbul'un işgal altındaki 5 koca yılına.
Cesaretiniz varsa Sebatay Sevi'yi konuşalım.
Yok önümüzdeki seçimlere kilitlendi iseniz...Gelin "Dünya 5' ten büyüktür" ü konuşalım, "One Minute"nin ardından. "Ben bu oyunu bozarım" diyen Kasımpaşalı'yı da konuşalım ama. Ki kitaba dönüştürdüm ben de tarihe şerh düşmek için bende bütün bunları.
Yok eğer gündelik meselelere boğmak isteyecekseniz beni; ekonomi, istanbul, eğitim filan...
Siz bir söyleyecekseniz ben veryansın ederim.
Eleştirecekseniz Reis'i bu konularda...Ki zaten itirafını yapıyor ki; "İstanbul'a ihanet ettik" diyor, "eğitimde ve kültürde sınıfta kaldık" diyor, filan...
Hatta uzun süre yol yürüdüğü ciameatin lideri pensilvanya kolonyası için "ne istediniz de vermedik" diye sorarken, 15 Temmuz sonrası "Allah affetsin, aldatıldık" diyen de kendisi.
Lakin...
Stk larımız mükemmel,
Üniversitelerimiz olağanüstü,
Cemaatlerimiz müthiş,
Diyanet, Emniyet, Eğitim, Belediyelerimiz...Wawww! Harikuladeler...
Bütün kurumlarımız sanki kurum bağlamamış?
Herkes kendi makamının hakkını bir güzel vermekteler ki, sormayın.
Bir yanda günah keçisine döndürülen diğer yandan da adeta tanrısallaştırılan bir siyasi kimlik.
Anlayamadık halbuki olan biteni...
Satılık kalemler anlayamadılar.
Münafık din bezirganları anlayamadılar.
Bürokratik zalim oligarşi...
Monark asker...
Sokağın adamı...
Anarşik gençlik...Anlayamadık yaşadığımız hayatı da çağı da...
Yalnızca bir kemik kavgası bildik siyaseti.
Şirretliği erdem, piçliği asalet bildi hatta birileri.
Birileri diyerek tenzih ettik avanemizi...Mübah kıldık herzelerimizi.
Tevhidi Mukaddesatçılık" tı halbuki Reis'in kavgasının adı.
Belki kendisi bile farkında değildi, ifade edemiyordu; Muhafazakar Demokrasi diye kandırıyorlardı yine birileri kendisini.
Onun Tevhid ehli olduğuna inanıyorum. Mukaddesatçı da...Bu milletin tüm kadim değerlerinin kutsamışlığıyla mücadele eden bir aksiyoner de aynı zamanda.
Temur bir dava adamı!
Demirden...Paslı tarafları da olan!
Çeliğe dönüşmesine ramak kaldı lakin.
Hem de müjdesi Hadiyd (Demir) suresinde verilmiş:
"Allah Teâlâ’nın bazı sıfatlarına, evrendeki mutlak egemenliğine dikkat çekilerek başlayan sûrede, iman ve infakın önemi üzerinde durulmakta, âhirette müminler münafıklardan ve kâfirlerden ayrılıp kurtuluşa ererlerken diğerlerinin içine düşeceği acı durum tasvir edilmekte, dünya hayatının âhiret inancından bağımsız olması halinde anlamını yitireceği, buna karşılık insanın iyi bir kul olabilmek için hıristiyan rahiplerinin yaptığı gibi dünyayı tamamen terketmesinin gerekmediği hususu işlenmektedir."
1 Göklerde ve yerde bulunanlar Allah’ı tesbih etmektedir. O üstündür, her yaptığında hikmet vardır.
2 Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız O’nundur. Hem hayat verir hem öldürür. O’nun her şeye gücü yeter.
3 O, evvel ve âhir, zâhir ve bâtındır. O her şeyi bilir.
4 Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istivâ eden O’dur. Toprağa giren ve ondan çıkan, gökten inen ve ona yükselen her şeyi bilir. Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
5 Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız O’nundur ve bütün işlerin dönüp varacağı merci ancak Allah’tır.
6 Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. O kalplerde olanı çok iyi bilir.
Muhakkak ki Allah yalnızca doğruyu söyler.
Fehmi Demirbağ

1 Haziran 2018 Cuma

TANIMANIZI İSTEDİĞİM BİRİ VAR!
7000 bin kişiyle gönderildiği Cebelitarık bölgesinden başladığı fetihlerle İspanya'da 700 yılı aşkın süren İslam medeniyetinin kurucu unsurlarından birisinden bahsediyorum.
Berberi asıllı Nefzafe veya Zenate kabilesine mensup olduğu bilinen Tarık bin Ziyad, Emeviler tarafından Kuzey Afrika topraklarından esir olarak alınmış ve kabiliyetiyle ön plana çıkmıştır. Kökeninin İranlı ya da Arap olduğu yönünde iddialarda bulunmaktadır. Kuzey Afrika valisi Musa bin Nusayr'ın komutası altına giren Tarık, müslüman olmasıyla azat edilmiş ve komutan olarak görevlendirilmiştir. Bu dönemde Tanca ve Ceuta' nın fethine katılmıştır. 708 yılında Tanca valisi olan Tarık Endülüs' ün fethine kadar bu görevde kaldı. Tarık Bin Ziyad, 1492'ye kadar İspanya'da hüküm sürecek İslam Devleti varlığının temelini atmıştır.
Messinin, yani Arjantinli topçunun top koşturduğu topraklardan söz ediyorum, İspanya'dan.
İspanya'da kurulan beşeriyetin yüzakı Endülüs uygarlığından bahsetmeye çalışıyorum. Bugün kü Avrupa'nın kazanımlarının maddi ve manevi kaynağından...
Kuzey Afrika'nın İspanya'ya bakan kıyısı Sebte'nin Kontu Julianos çeşitli sebeplerle Vizigot Kralı Rodrigo’ya kızgın olduğundan Musa bin Nusayr’a başvurarak onu İspanya’nın fethi için teşvik ediyordu. 710 yılında Musa bin Nusayr tarafından Güney İspanya’ya gönderilen Tarif bin Malik kumandasındaki 500 kişilik birliğin keşif seferinde başarı göstermesi ve bol miktarda ganimetle geri dönmesi Endülüs’ün fethi konusunda müslümanları cesaretlendirdi.
Bunun üzerine Musa bin Nusayr, Tarık bin Ziyad’ı Endülüs’e gidecek birliklerin kumandanlığına tayin etti. 7000 kişiden oluşan ordunun büyük çoğunluğu Berberiler’den meydana geliyordu. Sebte’den gemilerle İspanya’nın en güneyindeki Calpe bölgesine ulaşan Tarık, fetihten sonra kendi adıyla anılacak olan Cebelitarık’ta 28 Nisan 711 tarihinde karargah kurdu.
Tarık bin Ziyad’ın askerlerinin geriye dönmesini engelleyip onları savaşa teşvik etmek amacıyla gemileri yaktırması hadisesi ihtilaflıdır. Bunun meydana geldiğini kabul edenler olduğu gibi uydurma olduğunu ileri sürenler de vardır. Gemilerin tamamının değil sembolik olarak birkaç tanesinin yakıldığı da söylenmiektedir.
Tarık askerlerine şu tarihi sözleri söyledi: ''Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız? Vallahi sizin için ancak sadakat ve sabır kalmıştır. Düşmanın silahı, teçhizatı ve erzakı boldur. Sizin silah olarak ancak kılıçlarınız, erzak olarak da düşmanın elinden sahip olabileceğiniz vardır.''
Tarık ilk deneme seferinin ardından kuzeye doğru yöneldi. Çünkü asıl hedefi Cordoba şehriydi. O sırada Vizigot Kralı Rodrigo, Kuzey İspanya’daki bazı şehirlere saldıran Franklar’la mücadele ediyordu. Kurtuba ile Rodrigo’nun bulunduğu Arbune (Narbonne) şehirleri arasında 1000 mil kadar mesafe olduğundan Tarık ilk anda önemli bir direnişle karşılaşmadı ve kuzeye doğru ilerledi. Birkaç defa önüne çıkan Rodrigo’nun yeğeni Bencio’yu mağlup etti. Bunun üzerine Rodrigo büyük bir ordu topladı. Bu ordunun asker sayısı hakkında tarihçiler 40.000 ile 100.000 arasında çeşitli rakamlar vermektedir.
Tarık, Musa bin Nusayr’a mektup yazarak yardım istedi. Musa da 5000 kişilik destek birliği gönderdi. İki ordu Şezune (Sidonia) şehri yakınlarındaki Lekke vadisinde (Rio Guadalate) karşı karşıya geldi. İki ordu arasında sekiz gün devam eden savaş sonunda Vizigot ordusu 26 Temmuz 711 tarihinde ağır bir yenilgiye uğradı. Tarık bin Ziyad Guadalete Muharebesi olarakta bilinen savaşta Vizigot kralını ağır bir yenilgiye uğrattı. Vizigot Kralı Rodrigo’nun akıbetiyle ilgili olarak öldürüldüğü, ortadan kaybolup izini kaybettirdiği, nehirde boğulduğu gibi farklı rivayetler mevcuttur.
Bu zaferin ardından Musa bin Nusayr da 10.000 kişilik bir kuvvetle İspanya'ya geçti. Tarık'ın başarılarını da kıskandığı için daha fazla ilerlememesini emretti. Ancak Tarık bin Ziyad ortamın müsait olduğunu düşünerek harekatı sürdürdü.
Tarık, 712 yılında Toledo'yu aldıktan sonra Kurtuba, Archidor ve Libire kentlerini de ele geçirdi. Toledo'da Musa bin Nusayr'ın ordusuyla buluşan Tarık bin Ziyad emirlerini dinlemediği gerekçesiyle askerin önünde Musa bin Nusayr tarafından azarlandı. Buna karşılık Tarık’ın Musa’ya karşı saygılı davrandığı ve onun gönlünü almak istediği nakledilir. Musa bin Nusayr, Tarık’tan ele geçirdiği ganimetleri ve Hz. Süleyman’a ait olduğu söylenen masayı istedi. Tarık masa ile birlikte bütün ganimetleri Musa’ya teslim etti. Musa bin Nusayr’ın Tarık’a olan öfkesi fazla sürmedi ve iki kumandan İspanya’nın kuzeyine doğru iki koldan akınlarını sürdürdü.
Ertesi yıl İslam orduları Leon (Liyun), Galicia (Cillikıye) bölgeleriyle Lerida (Laride), Barselona (Berşelune) ve Saragossa (Sarakusta) şehirlerini ele geçirdi. Böylece müslümanlar tarihte ilk kez Fransa topraklarına kadar ulaştı.
İspanya'nın fethinden sonra Musa bin Nusayr 714 senesinde Şam'a döndü. Yanında götürdüğü Tarık Bin Ziyad'ı Halife Hişam'a şikayet etti. Halife yaptığı araştırmada İspanya'nın gerçek fatihinin Tarık bin Ziyad olduğunu öğrendi. Onu cezalandırmadı ama ülkesine de geri göndermedi. Tarık Bin Ziyad ölümüne kadar Suriye'de kalarak sakin bir hayat geçirmiş ve 720 yılında hayata gözlerini yummuştur.
Tarık bin Ziyad İslam'ın Avrupa'ya yayılmasında büyük rol oynadı. Ordusuyla çeşitli bölgelere seferler düzenledi. Bu sayede Endülüs'te ki devletin genişlemesini sağladı. Üç yıl gibi bir sürede İspanya'nın tamamı ele geçirildi. Müslüman olduktan sonra yaşamının tamamını İslam'ı yaymak için harcayan Tarık bin Ziyad.
Sekizinci yüzyılın ilk çeyreğini geçmeden vefat etti. İsmi Cebelitarık Boğazı'na verilmiştir. Arapça'da "cebel" dağ demektir. Cebel-i Târık, "Tarık'ın dağı" manasına gelmektedir.
Haydi okumanız bittiyse bu medar-ı iftiharımız olan İslam büyüğümüzü bir gence anlatın, ona tanıtın. Messi'yi bildiği kadar bilmesi gerektiğini anlatın kendi yıldızlarını.
AKLINIZDA BULUNSUN

1. Bol su için.
2. Kahvaltıda çok, öğle yemeğinde orta, akşam yemeğinde 
az yiyin.
3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok,
fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.
4. Hiç bir şeyi içinize atmayın.
5. İbadet ve dua için zaman ayırın.
6. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun.Tefekkür edin.
7. Düzenli uyuyun.
8. Her gün 10-30 dakika yürüyüş yapın. Ve yürürken 
gülümseyin.
9. Hayatınızı başkalarınki ile karşılaştırmayın. Onların 
seyahatinin nasıl olduğuna dair hiçbir fikriniz yok.
10. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere sahip olmayın. Bunun yerine enerjinizi şu an için harcayın, nefes aldığınız her anın kıymetini bilin, keyfine varın.
11. Sadeliğin güzelliğini keşfedin.
12. Hayatı çok da ciddiye almayın. Fâni olduğunuzu unutmayın.
13. Kıymetli enerjinizi başkaları hakkında konuşarak boşa harcamayın.
14. Sû-i zandan kaçının.
15. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır. İhtiyacınız olan her şeye zaten sahipsiniz.
16. Geçmiş meseleleri unutun. Kişilerin geçmiş hatalarını hatırlatmayın. Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar.
17. Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır. Kimseden nefret etmeyin.
18. Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın.
19. Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın. Problemler, cebir dersi gibi gelip giden, ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam ettiği eğitim programının bir parçasıdır.
20. Daha fazla gülümseyin ve pozitif olmaya çalışın.
21. Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz. Aynı fikirde olmasanız da, anlaşın.
22. Ailenizi sık arayın.
23. Her gün diğerlerine iyi bir şey verin. Gülümseme, teşekkür, iltifat, yardım, destek, moral...
24. Herkesi her şey için affedin.
25. 70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit geçirin.
26. Her gün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız birine SELÂM verin.
27. Başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü ile ilgilenmeyin.
28. Doğru olanı yapın, yanlışlarınız için de pişman olmayın. Ne oluyorsa ya da olmuyorsa, hayrımıza olduğu içindir!
29. Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan her şeyden uzak durmaya çalışın.
30. ALLAH her şeyi iyileştirir, şu an fark etmesek de, yaşadığımız her şey iyiliğimiz içindir.
31. Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir. Durumu kabullenin.
32. Nasıl hissederseniz hissedin, kalkın, giyinin ve ortaya çıkın. Kendinizi eve kapatmayın.
33. En iyisine henüz sıra gelmedi.
34. Sabah canlı olarak uyandığınız için ALLAH' a şükredin.
35. Maneviyatınız daima mutluluğunuzdur. Hislerinizi önemseyin. İnanın, dua edin, gerekeni yapın ve gerisini ilahi akışa bırakın...
NE MUTLU MUTLUYUM DİYENE!

Siz bakmayın Hürriyet gazetesinin "Türkiye Türklerindir!" sloganına.
ABD eski Dışişleri Bakanı Albrigth; “Türkiye, Türklere verilemeyecek kadar büyük bir ülkedir.”
Madeleine Albright, 1937 yılında Çekoslovakya'nın başkenti Prag'da doğmuş bir Yahudi politikacıdır. İkinci dünya savaşından sonra diplomat olan babası ile beraber Amerika'ya göçmüştür. ABD'nin BM temsilciliğini yapmış ve Başkan Bill Clinton zamanında da dışişleri bakanı olmuş birisidir. Birçok ABD üniversitesinde ders vermiştir. Bazı düşünce kuruluşlarının yöneticisidir. Dünya Yahudi lobisinin ileri gelenlerindendir. Dünyada Yahudi çıkarlarını koruyan önemli merkezlere öncülük eder.
İsrail devleti kurulduğunda ilk cumhurbaşkanı Chaim Weizman bir konuşmasında "biz Yahudiler 20. yüzyılda orta doğu'da yıkılmaz denen devleti yıkarak 2 tane devlet kurduk. Onlara öyle güzel sistem inşa ettik ki Türkler bize Filistin'i vermeyen Abdülhamit'e en az 200 sene daha söverler!"
Türk siyasetçisi Süleyman Arif Emre de yazdığı "Siyasette 35 yıl" isimli kitabında, "uluslararası bir toplantıda bir sözcü "dünyada şu 4 ülkeyi yahudiler doğrudan yönetmektedirler: Abd, Fransa, Türkiye ve İsrail" derken orada bulunan Türk diplomatlar buna itiraz etmemişlerdir" şeklinde bir anekdot
aktarmaktadır.
...
Müsterih olun, memlekete bişi olmaz. Öyle iç savaş filan da çıkmaz.
Çünkü 1000 yıllık bir davanın karşı tarafı olan haçlı ittifakı henüz bizimle ilgili son kararalarını vermediler. Bu kararı vermek içinde aceleleri yok. Önce hedefleri gerçekleşsin hele.
Ne demişti Glagstone (İngilizlerin Yahudi kökenli Sömürge bakanları) "kafir Türkleri yok etmek için onları Hristiyanlara benzeyen müslümanlara dönüştürmeliyiz!"
Adamlar oryantalizmi boşuna kurdular? Gugukkuşu operasyonlarını haybeye mi yaptılar?
General Alenby ve Gertrude Bell Pera Palasta sarışın bir Osmanlı paşasıyla ki kendisi 1917 de Filistin'i İngilizlere terkeden kişi....Nelerin pazarlığını yapmıştı.
Hatırlatayım...Bir gezi olaylarında şunca milyar dolar kaybetmiyor mu bu ülke? Neden tepemize bir anda bombaları boca etsinler ki? Kültür bombalarıyla yeterince kazanıyorlar. Hem de bu bombalar yaptığı manevi yıkımlarla nesilleri bir bir aslından kopartmıyor mu?
Haa! Şundan emin olun hamasetinize dokunmazlar. Çünkü onunla gazınızı çıkartmak durumundalar. Yani gazınızı almazlarsa beklenilmeyen sonuçlar çıkabilir.
Merak etmeyin gavur hesabını en ince ayrıntılarına kadar yapar ve takipte eder.
Borca dayalı bir ekonomi modelimizin olmasını ister.
Üretim yapmayalım, turizm ve eğlenceye yönelik geçimimiz olsun ister.
İstihdam sorunu olsun ki 3 kuruşa herşeyini satabilecek hala getirsin özellikle memleketin gencini.
Fuhşiyatı körükler.
Uyuşturucu, alkol bol bol tüketilsin ister. Toplumsal uyuşturucu olarak futbol, müzik, dizi-sinema, ciameat ilahlarından destek alır.
İhracat olarak börtü-böcek satman neyine yetmez ki? 80 li yılların salyangoz ihracat rekortmenlerini hatırlatırım.
Şehirlerde yaşamamızı ister. Orada bizi sitelerde hapseder. Avmlerde güdüler.
Demokrasi dininin müminlerine döneriz de haberimiz olmaz, misal kendi dininin emri olan namazı kılmayanlarımızın oranı %78 dir amma hepimiz fena halde İslamcı ve dava eriyizdir.
Faizi hiç sevmeyiz, ismini kar payı yaparsanız o hariç.
Siz gavuru salak mı sanıyorsunuz?
1000 yıllık bir mücadele sonunda bu noktaya getirdiği Müslüman Türk'ü bir başına bırakacak ha!? Onun gelişmesi için yardımda bulunacak filan.
Daha detaylı yazabilirim bu konuyu da, mubarekler siz okumuyorsunuz ki?
Neyse...
Seçimlere ne kaldı ki şunun şurasında...
Hep bir ümit hep, hep.
"Bir topluluk kendini değiştirmeden, Allah onları değiştirmez" diyor halbuki rabbim.
Sahi 50 yıl sonrasının Türkiye'sinde neler olacak?
Kısa bir hatırlatmayla bitirelim yazıyı.
1860 yılında doğar Teodor. 1897 yılında Basel'de topladığı az sayıdaki insanlarla Yahudi Devleti kurulması hususunda "Siyon Protokolleri" başlığı altında uzlaşırlar. Kendisi 1904 yılında ölür. Yani Yahudi Devletinin kurulmasını göremez. 1948 yılında, yani 50 yıl sonrasında Yahudi Devleti kurulmalı kararından kısa bir sürenin ardından İsrail kurulur.
Biz de yaklaşık 100 yıldır muasır medeniyet seviyesine erişmeye çabalar dururuz. Sağdan soldan hayallerimiz hep bunun üzerinedir.
Kısaca Allah reise ömür versin.
Sonrası yine kimlerle teselli olacağız acaba?

Fehmi Demirbağ