KENDİNE GEL
bir söğüt ağacı olsun,hemen yanında,
içinde,
parlak taşları arasında dolaşan,
küçük balıklar olsun,
dalgın akan derenin.
ve ağacın dibinde,
tahta bir masa,
tahta sandalyeler.
kimse olmasın,
bir sen ol,
bir de ben!
masanın üzerinde,
bir de semaver.
iki ince belli cam bardak,
çay, tavşan kanı,
çok sıcak!
şeker atma sakın çayına,
şekersiz içelim çaylarımızı.
sakın, diyor doktorlar,
tuzdan, undan ve şekerden.
konuşalım; eskilerden.
...
sen ilkokul arkadaşım ol gel,
ya da mahalleden biri,
uzaktan akrabam ol gel,
ya da çılgın bir liseli.
çocukluğumdan kopta gel,
al yanına tekerleri kopmuş arabamı,
herhangi bir oyuncağımı.
ya da biraz büyü öyle gel,
öğrenci yurt köşelerinden,
bir arkadaşım ol gel,
üniversite sıralarından...
silah arkadaşım ol gel,
işyerinden mesai arkadaşım!
...
gel,
hatıralarla gel,
şen bir kahkaha ol gel,
ya da hayal kırıklığı,
hıçkırıklarla gel.
dert ol, tasa ol gel,
omuzuna yaslanacağım ol,
öyle gel!
...
mevsim bahar olsun,
çayımız soğumadan gel!
esen rüzgarla gel,
iç ürperten ayazlarla...
cehennem sıcaklığıyla,
gel, yeter ki gel!
karanlık ol, ışık ol!
okuduğum kitaplardan bir satır!
...
bugün doktordan geldim,
unutma hastalığıymış benimkisi,
belki son kez sesleniyorum sana,
nolur ara ara olsa da gel!
...
komik;
bir ömrü,
kendimi bulmak için geçirdim,
şimdi; kendimden geçtim.
belki son kez,
sesleniyorum kendime,
kendine gel!
...
bir ihtiyar adam,
ve içimdeki çocuk...
saatlerce konuştuk!
...
eskiler,
seslendiler;
bir söğüt ağacının dibinde,
tahta masada,
tahta iskemlede,
avuçlarımı ve içimi ısıtan,
cam çay bardağının sıcaklığında...
dediler;
biz hep geldik!
seni hiç kendinde bulamadık!
...
offf!
hatıralar bulanık!
fehmi demirbağ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder