22 Ocak 2015 Perşembe



Şansı Olmalı İnsanın


Şansı olmalı insanın! .. Ya da yazgısı iyi...
Allah'ın bir "kelimesi" olarak güzeli ifade etmeli,

Cüz-i irade dahi "mutlak" kontrol altında,
Payına düşense insanın; akıbetini sevmeli.

Düşünsene bir, altının değeri kendinden mi?

Bir anlamı olmalı bütün her şeyin; insan bu
anlamlandırarak var eden,
ve yok eden her şeyi...
Al eline kalemi şair, ruh ver kelimelere
Var dediğim her şey var, yok dediklerimse yok!
Hepsi bu kadar...
Karar verdiğimde ise,

neticem bir tevekkül yoğunluğunda;

Yalnızca "kader"...

Ne yapmalıyım? Solgun yaprağın adını ne koymalıyım?

Var ettiğim korkularımı tekrardan, nasıl yok etmeliyim?
Küssem mi yoksa hayata? Bıkmalı mıyım yaşadıklarımdan?
Yaşadıklarım yaşayacaklarımın bir önsözü mü?
Ne zaman, nerde, nasıl sarfedeceğim son sözü mü?
...
Yağmur yağdığında sokakta kalmışların gözleriyle mi görmeliyim?
Abdal aşıkların romantizmini mi seçmeliyim yoksa?
Yeni birgün doğarken sevinmeliyim "sahice"
Mutsuz birgünü geride bıraktığım için...
Yarınlara dair yeni felsefeler mi üretmeliyim?
Unutmuş olmamalıyım oysa Tanrıyla randevumu!
....
Kırk yaş dedikleri şey mi yoksa tıkanmışlığımın adı?
Görmemem gerekenleri görüyor olmam mı susturan beni?
...
"Yapayalnız" doğduğum günü hatırlayamam belki
"Yalnız" gecelerimin şahidi ay ve yıldızlar,
-bakın, hala gökyüzünde...
Yanağımın ıslaklığı ısrarla öpülmeyi beklemekte...
...
İnsanım be! her şeye rağmen, herkes kadar
Kocaman kelimelerim olsa da cebimde,
Bir küçük merhabaya takas edebilirim
....
Bir yönüm bulutlara uzanmakta,
Delişmen,
Hoyrat,
hatta küstah!

Bir yönümse mahallenin en yaramaz çocuğu
En vahşi küheylanlara biniyor bir yanım,
-devletler kuruyor,
tarihler yazıyor...biteviye,

Bir yanım sarhoşlarla sabah ediyor sahipsiz geceleri,

Bir başıma sürgün edilmişim,
sevdalar kesmiyor beni
Sonu gelmez sancıların müptelası olmuşum...
...
Zonklayan beynimdeyse sahipsiz şarkılar, görülmemiş düşler...
....
Bir adam var benimle; aklımı karıştıran,

insanlardan uzaklaştıran,
Bir adam var, beni onulmaz kalabalıklara salan...
biri var musallayı taht edinmiş

Alkış hesabı yapmayan biri var Karagümrükleri kundaklayan
Kutsalları olan biri var soluğunu heran ensemde hissettiğim
Deniz fenerleri dahi olmaksızın karanlıklarda yol alan,
Tanrıyla randevusu olan, hasretleri olan,
Biri var ki içimde; affedilmez günahların heveslisi...
...
Uğursuz baykuşların tünediği şehirlerin viranelerini nişan eylesem
Kurulu düzenleri bozulasıcalar neyler ki bana?
Sahne sahne kurgulasam tüm Bizans oyunlarını yitik meydanlara
Ağalar, beyler, paşalar...bir olsalar da...kral dahi çıplak olsa...
çıkarmam ben ateşten gömleğimi üzerimden...
Yine de okurum son satırlarına kadar,
sahibini arayan mektupları...

Medya maymunlarından hayvanat bahçeleri kurarım Babil'e nisbet,
Kusarken beynimi kafatasımdan üstad misali,
fikir çilesinden büyük işkenceler yaşarken,
Sabık sapıkların ruhlarını pavlovun köpeğine yem diye atarım...
İksir olup kusarım tüm gerçekleri okul çocuklarına
Tiksinti duymalı körpe yürekleri,
hayatları çalınan gençliğin...
...
Bir yolunu bulmalıyım; akreplerini öldürmeliyim,
bütün saatlerin...

Doğruluk timsali her ne varsa varoş sokaklarda yakmalıyım,

Ertelenmiş mutlulukların reçetelerini yazan doktorların,
basmalıyım muayenehanelerini...
Kim bu kadar yalanı üst üste,
bu kadar,
ahenkli söyleyebilir ki?
....
Kararsızlığım konusunda kararlıyım, hepsi bu!
Bir lanet almış olmalıyım; ama kimden,
bilemiyorum...
Bildiğim; susamışlığım suskunluğuma,
hem de çığlık çığlığa!
....

Yine yol gözüktü; yelken açacağım tutkulu keder denizine
Yolculuğumda hangi diyarları göreceğim,
hangi devleri öldüreceğim,
bilemiyorum...
Nasıl bir seyyahım ki, dönemiyorum sılama...
Mahrem yurtlar ediniyorum durmaksızın,
Asırlardır...
Yok ki; bulamadım onca ülke gördüm de;
bir dost kendime

Birkez daha haykırdım kendimi kendime!

Meçhule giden geminin yolcularından biriyim

Bildiğim herkes kadar herkesim o kadar!
.....
Akrebin kıskacındaki saatler, tik tak seslerini beynime nakşederken...bir bir yok olurken günler...ve ardıma bıraktığım yorgun yıllar...Soluklanmak için nefes nefese yığılmışlıklarım arasında etrafı gözlerken...

Israrla halimi anlatacak sihirli sözcüğü ararken...

Bir başıma yükünü taşırken dünyanın...

Buruk dualarla niyaz ederken yaratıcıya...Eskilerin ezgilerinde, sözlerinde aranırken eskimez, pörsümez yeniyi...küskün aynaların kasvetinde, simamda beliren çentiklenmiş hatıraların karizmatik yorumlarını kendime ikram ederken...
Şehrin telaşesinde dingin ruhlar korosunun söleyebileceği şarkılara sözler yazarken...
Sabrı katık kılmışken deneyimlerime...
Ajans haberlerinden iyiniyet demetlerken...
Uykusuz gecelerin sabahında aç karnına içtiğim katran gibi çaya filitresiz sigaramı katık kılarak...çürümüş nefesimle günlük rızkımı kazanmak için arşınlarken istanbulun sokaklarını...
Oysa bilirim; yetkililer halkı uyarmıştır: İstanbul sağlığa zararlıdır!

Yine bilirim ki heran İstanbul üretilmekte...İstanbul tüketilmekte...

Hele ki vapurla eskilerin esamesini ısrarla üzerinde taşıyan kart fahişelerin endamında,
Boğaz denilen gerdanında,
Vapurla yol alırken istanbulun pis sularında...
şakalaşırken martılarla...
Şehrin diğer kuşları; serçeleri, güvercinleri ve kumruları kale almazken...

Silkeleyerek anılarımı...umutlarımı...yarınlarımı...
...
Sana, bana ve insanlığa dair...
Gülkurusu yanaklı çocukları...Kimsesiz çocukları düşünerek...

Münzevi çığlıklara banarak...
Annemi özleyerek, babamı...
Uzaktaki dostlara gani gani özlemler savurarak!

Şiir şiir beklentilerle...
Rahmani hayallerim ve onları gölgeleyen şeytani heveslerim...

Med-cezirlerim...
Boğulurken kendi tükürüğümde...tevbelerimde...

Masumiyet safında yer tutmuşken...
Kılıç çekmişken yeryüzünün zalim krallarına...

Süzülürken pişmanlıklarım gözlerimden billur damlalar halinde...
Kırkbirkere maşallahlı günlerden... kırklı yaşlara...
....
Anne!
Acıktım, korktum, üşüdüm...
Hatta, imdat be kadın!
....
Formatım savruk! Formatım dağınık!
Toparlayın beni ey kelimeler; anlatın beni!

Onca gürültüye rağmen nedir bu ölümsü sessizliğiniz?
...

Anlatılası bir öyküm var, anlatamadığım...

Ağır romanlarım var, pasajlarında anlamsızlıklar olan,

Berbat tadlar var yaşanmışlıklarımda, kezzap kıvamında...

Biri okusun şu Selayı artık! Biri kessin sesimi!
Söylenmiş sözlerin sanatçısıyım, soluksuz haykıran...
...
Elimde kalem, satıh olmuş merhamet dilencileri
Satır satır ya yazar, ya doğrarım hepsi bu!
....
Akrebin kıskacındaki saatler ne söyler,
n'eylerler bilemem...
Dakika dakika ömrümden çalarlar onu bilirim,
Tiktak tiktak düşerken senelik paydan...
Geriye yine ben kalırım,
Bir ben bir de yalnızlığım
Bir de şu yoğun karalamalar...
Fehmi Demirbağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder