18 Eylül 2015 Cuma

okuyun-okutun...
mümkünse de sahneleyin...



İTİNAYLA İNSAN KOPYALANIR
“Klon 60”

Bütün hikaye 1908 le başladı.
Ülkeyi iyi yönetmiyorsun, hürriyet istiyoruz itirazı ile... İttihatçı diye isimlendiyorlardı kendilerini. İttihad ve terakki!
Devletin toprakları herşeye rağmen 23 milyon kilometrekareydi. Üç kıtada idik. Üç paşa, isyancıların elebaşı olarak başı çekmekteydiler. Enver, Cemal, Talat... Bilmiyorlardı ki “cehenneme giden yol, iyiniyet taşlarıyla bezeliydi!”
Abdulhamid Han derdest edilir gayrımüslim temsilcilerle...
Arkasından yaşanan onca facia!
Balkanları kaybederiz önce...Ardı sıra Trablusgarp, Yemen, Sarıkamış ve Çanakkale! 780 bin kilometre kare toprak Sevr, Mondros ve Lozan anlaşmaları neticesi Kuvva-i Milliyenin destansı direnişiyle kalakalır elimizde.
10 yılda 700 yıllık birikim kül olur yitip gider elimizden.
Onlar hürriyet istemişlerdi.
Hürriyet sahibi oldu, başkaları!
Sonra ne mi oldu?
Neler olmadı ki? Alfabe devrimi yaptık, cahil halkımızı okur yazar yaptık. Kılık kıyafette muasırlaştık. Otomobiller, uçaklar yaptık. Fotoğraf makinaları, kameralar ürettiğimiz gibi milli içerikli sinema filmleri, çizgi filmler de yaptık. Üniversitelerimiz dünyaya bilim ihracı yaptı. Eğitimin millisi de bizdeydi, dershanelerinde. İhracatta neler satmıyorduk
108
ki dış dünyaya...Beyin göçü de bizdeydi, memleketi her on yılda revize etmekte. Ne mutlu Türküm diyorduk ta anlam veremiyorduk bu nankör halkın mutsuzluğuna. Oyuncak mağazalarımızda çocuklarımızı yetiştirmeye yönelik oyuncaklar mı ararsın, çocuk edebiyatında dünyaca ünlü yazarlar mı??? Yok yoktu artık! Para değerimiz bile öyle zengin gösteriyordu ki kendini bol sıfırlıydı. İmamlarımız çalışkan, polislerimiz dürüst, askerlerimiz paşaydı paşa. Vatandaşlarımız nasıl çalışkandılar bir bilseniz. Dedikodu, gıybet, iftira bilmezlerdi. Tarımda, hayvancılıkta “köylü milletin efendisiydi.”
İlim, kültür, sanat, edebiyat ve ahlak muhtaç olduğumuz kudretle birlikte damarlarımızdaydı. Her günün bize bayram olması yetmezmiş gibi noel, cadılar, hamursuz bayramı gibi ayrı etkinlikler bile edinmiştik. Terör denilen organizasyonlarla birbirlerimize şakalar bile yapıyorduk. Aya bile gidecektik te bir ara köhne geleneğimizi temsilen başörtüsüne takılmıştı füzemizin ucu. Hasılı biz “Paralel” düzlemde aritmatik oyunları oynamaya bayılıyorduk.
Uzatmak istemem yakın tarihe kadar yaşadıklarımızı.
109

ÖZEL NOT:
“Kendi kadınlarına kıyan toplumlar, kendi kadınlarını baştacı yapan, toplumların yetiştirdiği, çocukların kölesi olurlar!”
Sertifikalı, fiyakalı yeni modellerimiz teşhir salonumuzdadır.
Yeni ürünümüzün adı: “MODERN İNSAN!”
Amerika güdümlü topraklarda, iblisin laboratuarında, el değmeden en modern tesislerde son model tekniklerle üretilmiştir.
Kullanım süresi cehennemin dibine kadardır. Amblajı betondan, naylondan ve sentetik mamüllerdendir. Bozuk ambalajlı ürünleri geri dönüşüm ünitelerimize iletiniz. İnsaf, vicdan, ahlak, şeref, haysiyet, onur gibi duygulardan arındırılmıştır.Çağdaş ortamlarda muhafaza ediniz. Manevi ortamlardan uzak tutunuz. Günlük bakımlarını ihmal etmeyiniz; tv. gazete, film, facebok,twetter gibi yöntemlerle şarz ediniz. Şarkılarla, markılar110
la, kitlesel eğlence merkezlerinde oyalayınız. Hertürlü duygusal ve mantıki manyetik alan ürünlerimize zarar verebilir. Kullanmadan önce prıopektüsünü okuyunuz.
Memnun olmadığınız ürünlerimizi Allah’a havale ediniz. Demokratik platformlarda yıllık bakımını yapınız. Ürünümüzün ortalama kullanım süresi 70 yıldır. Bir erkek ile bir dişiyi rayiç alışkanlık ortamında bir araya getirdiğinizde ürün çoğalması sağlanacaktır. Medeniyet beşiğinde sallayınız bebek ürünleri...Yetişkin ürünlerimize ait özellikleri okul denilen servis sağlayıcılarımızda küçük ürünlerimize programlatınız.
Samimiyetsiz, içten pazarlıklı, her türlü günaha meyilli, güvensiz, saygısız, sevgisiz, menfaatçi, bencil olan ürünlerimiz şehir ortamları için mükemmeldir. Gayri safi milli hasılada, kişi başı tüketimi maximum düzeyde gözeten “vatandaş kimlikli” tescilli marka, oyunu kullanan, vergisini veren, iteatkar olan ürünlerimizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz. Sağcı ve solcu olarak iki ayrı çeşidimiz mevcuttur. Fikirsiz ve kişiliksiz yeni modellerimiz kitlesel üretime tabiidir.
Londra, paris, roma, moskova, newyork, tel aviv, vatikan gibi modellerimiz bulunmaktadır. Üçüncü dünya ülkelerindeki modellerimiz batı ülkelerindeki asılları gibi özelliklere sahip original emitasyonlardır. Dünyadaki en sağlam örnekler T.C. serisidir. Koleksiyonerlerin gözbebeği muhafazakar ve kemalist modeller özel üretimdir.Milli hislerinden arındırılmış, şovenizm ve dogmatizm eksenlidir. İnsani değer adı altında fabrikamızın ayarları esas alınmıştır. Polemik ve hurafe inançlarla besleyiniz. Dedikodu, gıybet, iftira gibi gıdalarını ihmal etmeyiniz. Fitne çıkarmaya bayılır, ortamlarında bulundurunuz.
Genç modellerini anarşi çıkarmada kullanabilirsiniz. Gezi parkında test edebilirsiniz. Paralel programlamaya müsaittirler. Sloganlar başlama komutlarıdır. Lider modellerimiz özeldir. Ancak fabrikamızın bilgisi dahilinde belirli alanlarda kullanılabilir. Modellerimizin kullanım hatalarından dolayı müessesemiz sorumlu değildir.
111
Dil bedenden bağımsız,
beyne yerleştirilmiş böcek sorular beyinleri kemirmekte...
taştan kalpler berbat ritmlerle atmakta!
işkembe, doymaz hisler içinde...
salgının her türlüsü yani,
sahibini kuşatmakta,
boğmakta!
...
ben modern insan,
yepyeni bir yaratık!
acımasız!
vahşi!
ve hatta aşağılık!
...
beni;
çocuklardan uzak tutunuz.
ÖZEL NOT, DİP NOT;
YENİ FORMATLAMA İÇİN RTE BİLİŞİM SERVİSİNDE DÖNÜŞÜM PROGRAMI UYGULAMASI YAPILMAKTADIR. ÇOCUKLARINIZI UZAK TUTUNUZ.
DIŞ SES:
İmdi sen bileğine sağlam, yüreğine kırk batman bir civanmert olmak istersen çivili gömleği geçireceksin sırtına. Ihh ettin mi olmaz!
Vah dedin mi geçmiş ola!
Yol yokuş; iti var çakalı var. Daha Bismillah ilk adımda telef ederler adamı.
Hep tetikte, hep hazırda olmak icap eder. Uyku yok bu yolda!
Gözünü kapayıp da kana kana bir tas su içmeyi de unut!
112
Elin saldırmanda, gözün dörtbir yanda. Bastı mı gaflet, ilişeceksin bir iskemleye; gözün biri açık biri kapalı.
Tokadı bastın mı zulme yetmiş okka çekecek. Öyle aşk edeceksin ki, yiyen kahpe felek vurdu zannedecek.
Narayı bastın mı Çukurbostandan, Langadan işitilecek.
Aman dileyene aman edeceksin. Kadına, tıfıla, yetime elleşmeyeceksin.
Hatun kısmısıyla işin olmayacak.
Bir kere seveceksin, birini seveceksin, bir sen bileceksin bir Allah.
İdmansız kalmayacaksın.
Hergelecenin nice oyunu var ezberinde olacak. Paça kazıktan tut, Arnavut kündesine dek hepsini bi hakkın bilip, bi temiz yapacaksın.
Osmanlı tokadı dendi mi seni misal verecekler. Bayrampaşa usülü, Perada çaktın mı, Kuzguncuktan aksi seda edecek!
İngilizin, Fransızın boks dediği isporda en iyi olacaksın. Vurdun mu aparkütü kürre-i semada kaç yıldız var bir nefeste saydıracaksın.
Büyüklenmeyeceksin, gururlanmayacaksın, benim! demeyeceksin.
Efendi olacaksın, mecliste yol yordam bileceksin. Anane tanıyacaksın.
Örf güdeceksin. Eli öpülmeye layık birini buldun mu öpecek, bileği bükülmek icap edeni görünce çolak bırakacaksın.
Hem öyle hem böyle olacaksın. Hem nalına hem mıhına diyecekler. İki elle sarılırken bilmediğin kişiye, üçüncü elin saldırmanda olacak. İktiza etmedikce çekmeyeceksin, çekince, hasmını bitirmeden kuşağına komuyacaksın!
Nam salacaksın. Namının icabını bi tamam edeceksin.
113
Yetimdir, garibtir, fukaradır, gurabadır gördün mü, zillet elbisesini bitamam giyeceksin. Küçülmekse küçülecek, vermekse her şeyinle her şeyini vereceksin.
Dua bileceksin. Hatır sayacaksın. Olana kadar, ustan tamam diyene kadar, beline allı kuşağı dolayana kadar, çivili gömleği çıkartmayacak, ateşten, oddan, közden yandım anam diye feryatlanmayacaksın.
De söyle şimdi, var mısın bu yola?
2.ANLATICI Mr. NOSAM
(Sahne gerisinde bir afiş asılıdır. Afişte “geleneksel kötülük kongresine hoş geldiniz” yazılıdır. Salonda hemen ön sıralarda oyuncular bulunur. Nosam konuşmasının sonunda bunlarla diyaloga geçer.)
Şimdi sen çok kazanan hep kazanan biri olmak istersen, dediklerimi, şirketin kurallarını uygulayacaksın. Ama bu kadarını yapamam, bu beni aşar dersen olmaz!
Yol uzun, safı var, temizi var.
Dinleme hocaları, kır kalemleri, kağıtlarını yırt kitapların.
Nasihate kulak tıka; daha ilk adımda yumuşatırlar adamın kalbini. Hep merhametsiz, hep acımasız olacaksın. Uyku yok bu yolda! Elin nette, gözün karda ve ekranda olacak, hep daha çok karda, hep kazanmakta. Yeter bu kadarı, olmayacak hayatında!
Hiç yetmeyecek sana hiçbirşey. Daha çoğunu, daha fazlasını, en fazlasını, en büyüğünü isteyeceksin! Kudurtacaksın ananı-babanı!
Ocak söndürecek ilikleri kemikleri kurutacaksın. Voleyi vurdun mu uzaklaşacaksın! Döneceksin köşeleri! Düşeni görürsen bir tekme de sen basacaksın! Garibe acıma yok. Dolandırdığına üzülme yok.
Ne bulursan satacaksın! Sattığını bir daha satacaksın. Sattıkca
114
daha çok satmaya, elde avuçta kimin nesi varsa alacaksın.Alacak ve satacaksın! Gerekirse gençliğini! Kutsalın olmayacak!
Her metodu bileceksin. Kimine duygusal görünecek, kiminin hırsına yükleneceksin. Hep kazandırmayı, hemen kazandırmayı, lüks olan her şeyi vaad edeceksin. Hep vaad edeceksin. Havucu gösterip gösterip çekeceksin. Daha iyisini, en iyisini, en yükseğini, en pahalısını önereceksin.
Bizim yolumuzda kimse satmaktan daha önemli değildir. Şirketimizin tek ve biricik prensibi kardır.
İnsanları ikiye ayıracaksın, alanlar ve satanlar. Sen hep satan olacaksın.
Logomuz olan, şirket bayrağımız asılı olan heryer bizim vatanımızdır.
Savaşta silah satıp, barışta sattığın silahları yok pahasına geri alıp, semirmek isteyen açgözlü ülke liderlerine allayıp pullayıp yeniden satacaksın. her şeyi satacaksın. Umudu, ağaçların yeşilini, suyu, hatta havayı bile.
Bu kadar da olur mu diyene aldırmayacaksın. Onun aklının almayacağı kadarı yapacaksın.
Bu şirketin bayrağını her yere dikmek için, herkesin her şeyini elinden almaya bakacaksın.En çokta çocukları aldatacaksın. Müzikle, filmle, futbolla, teknolojiyle.
Gördüğün, algıladığın, dokunduğun, düşlediğin her şey satılabilir. Dua isteyene dua, villa isteyene villa, daha güzel bir gelecek isteyene en güzel geleceği satacaksın.
En büyük karı umuttan, vaadden kazanacaksın.
Gözyaşlarını satacaksın. Açgözlülüğü satacaksın. Her ulusun vatandaşı, her dinin keşişi olacaksın.İnsanlığı satacaksın!
Söyleyin bakalım, var mısın yolumuzda yürümeye?
115
1. ANLATICI
Ey Oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..
Ey Oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığı nı parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize vaat edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Oğul!
Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.
116
Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...
Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözü pek) derler.
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar. İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..
Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz.
117
Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!..
Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.
Herotürk! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.
Salondaki oyunculardan biri ayağa kalkar.
OYUNCU 1: Dünya çocuklarının obez olması için gerekli çalışmaları itinayla sürdürüyorum efendim. Hamburgerler ve gazlı içeceklerle kimyalarını bozdum onların. Helal yeme alışkanlıklarını da köreltiyorum. Tıp sektörüne de gereken desteği veriyor, türlü hastalıklar türetiyorum. İlaç sanayimizde bu sene çok kar yaptı.
NOSAM: Aferin, brawo…Durmak yok, yola dewam!
OYUNCU2: Silah sanayinde dünyanın her tarafında çıkardığımız savaşlarla karımıza kar katmaya devam ediyoruz. Dünya nüfusunu azaltmak yakın vadedeki hedeflerimiz arasında. Yalnız bu Türkler çıkardığımız onca entrikaya rağmen hala “dirliğimiz birlikten geçer” diyerek oyunumuza gelmiyorlar.
NOSAM: Onların kadınlarını ve kitaplarını bozun demedim mi ben size? Tarihlerini unutturun, küfrettirin atalarına. Daha çok özgürlük deyin, medeniyet deyin. Sahte hocalar salın ekranlara. Yeni oyuncaklar bulun. Eğitim diyerek cahil bırakın. Ezberci kılın. Kompleksli yapın. Tv lere mahkum edin. Dizilerle saldırın, programlarla… Yılmak yok, yola devam!
118
OYUNCU 3: Aileleri yıkarak sokak çocuklarının sayısını artırıyorum. Gayrı meşru ilişkileri teşvik ediyorum. Tütünü, alkolü, uyuşturucuyu normalleştiriyorum. Terör artık çocuklarla sokaklarda.
NOSAM: Aferin! Kaosa devam!
OYUNCU 4: Efendim, yalnız son zamanlarda başımıza bir Herotürk çıktı. Bağımsız Türkiye, yeniden büyük Türkiye deyip duruyor bu bacaksız.
NOSAM: Bana Herotürk demeyin. O bacaksıza ne yapacağımı iyi biliyorum. Onu bana bırakın. Er ya da geç icabına bakacağım ben onun! Neyse biz işimize bakalım.
Bu yılın kongresinin siz değerli iştirakçilerimize birde sürprizi olacak. Bu sürprizle bu sene karımıza kar katacağız.
…ve karşınızda binbir emekle, binbir zahmetle ürettiğimiz modern teknolojinin son mucizesi….
…ve karşınızda…Etnik klon!
Sahneye 15 yaşlarında robotumsu tavırları olan bir çocuk gelir. Sahnenin ortasında durur. Seyirciyi selamlar.
Gerekli programlama çalışmaları başarıyla test edilmiştir. Uzaktan kumandası ile bir komutla bu klonu istediğimiz şekilde yönlendirebiliriz. Bu klonun bir özelliği asla bir sahibi olmayacaktır. Sokakların klonudur bu, sokaklar için üretilmiştir. Bu klonun tekbir sahibi vardır, o da şirket!
Bakın şu düğmesine bastığınızda kolbastı yapar…
Şu düğme ile Molotof kokteyli atar. Kan davası güder, berdel yapar…
119
(Kürtçe bağımsızlık diye bağırır klon.)
Kırmızı ışıkta araba sildirir, bir uzvunu kopararak dilendirebilirsiniz de.
Uyuşturucu sattırır, kiralık katil bile yapabilirsiniz. Bu hizmetlerin karşılığında yapacağınız işe bağlı olarak elde ettiğiniz karın % 40 ını talep etmektedir şirket. Hor kullanımlardan şirketimiz mesul olmayıp zarardan siz sorumlusunuz. Evet kongre sonunda siparişleriniz için görevli arkadaşlara form doldurmayı unutmayınız. Ürünlerimiz stoklarla sınırlı olup acele etmenizde fayda mülahaza etmekteyim. Önümüzdeki uluslar arası kötülük kongresinde görüşmek üzere kötü kalın, Şeytanaısmarladık diyorum.
Işık söner.
RAP RAP
Anlamsız
ve cüretkar şu insan
kocaman bir yalnız…
Aden’den beri havasız…
umudu yıldız falı
imdadına koşar reçeteli antidepresan
tut sende elinden koşubandı,
Bodrumlarda saadet aile boyu
yetiş ya botoks
hepi topu iki sutun dört satır vefat ilanı
e nereye
e bilmem
öyle işte
atalarından miras sanki
silikon vadisi
120
you are wellcome böl-parçala-yönet!
komşuda pişen bize düşmediğinden beri
bu işte bir yalnızlık var
modern dogmalar
yalancı dolmalardan daha lezzetli
ucuz bir sos
kepaze bir tabakta
temcit pilavına katık
her on yılda önümüze
konup kalkmakta konup kalkmakta
sallasana salla dökülecek
ceplerimizden karanlık adresler
en temiz en steril ihanetler
gülümsemekte model model protezler,
kulaklarını kapa
günah bulaşmamış çocuk çığlıklarına
kahkahalar kafiye
yama yama
kalbine kalbine
Aboneyim abone!..
İlmek ilmek!
naylonlaşmış çiçekler,
yürekler…
betondan cumartesi geceleri,
parfümlenmiş cenazeler,
ılık ılık davetler
var mısın yok musun?
İhalede gözlerin
hıdırellez bakıyor ardından
hayır, hızır burdan hiç geçmedi
121
hiç de geçmeyecek
e nereye
belediyeye…
ye ye ye,
öyle işte ecdada sitem
enter e bas; saldır-öldür-yoket!
elektrik çarpan bir şey,
nükleerli belki,
birazda Karadeniz sahili…
şok eden üçüncü sayfa haberleri
netameli her sabah
kapıda kapıcının bıraktığı
ekmeğin gramajı
ve kapı çelik kapı
korku dağları sarmış şehirde
güvenlikli siteler
güvenliksiz ilişkiler
gerillaysa dağda
papuçları o gün bugün pek kan lı
seyret beni vebcamden
korkuyorum üç boyutlu gerçekten
Facebooktasın
sülbün sallantıda
idrakte problem
kapat gözlerini
yavaş yavaş gayya
sallan yuvarlan
eskiden dünyaydı bir yuvarlak olan
figürsüz fütürsuz köşesiz herşer!
122
kalleş bir rotanın dümen suyunda
meydanlarda arap rüzgarı
Twitle beni
ha babam de babam
karamba karambita
Kurtlar vadisinde
dansın ya da kıvırmanın türlüsü
biz enseyi kararttıkça
aksansız bir dilsizlik
beynelmilel lisanı zalimin
rezidanslarda, şimdilerde
seyrelt bıyıklarını
büyüt gardrobunu
mukaddesatçı ol
sus işte
sustukça
Jeep in ne marka
hepimizin adı okunuyor
sırat cetvelinde sırayla
olacak o kadar!
bu çarşı kime karşı
eski açık uyuma
şike ama kime
e nereye
e bilmem
öyle işte baltacıdan devraldık,
Can you speak illaki messenger
numaralar çoğaldı
0 bilmem kaç
ip üstünde yürüyen cambaz demode
fritöz ve mikrodalga fırın
123
aşımız pizza
kalbimizi kavuruyor
maximum ayarda
alışveriş sepetinde
matik matik torbaların yanında
hazır çorba
hamburger ve cola
kanatlı pedler
çocuk mamalarıyla aynı rafta
yani baba katiliyle baban bir safta
her şeyimiz taklit ve de çakma
hişt baksana bana
survivor adalarında da o var
yaşasın şirket
Öyle bir geçer zaman ki,
otobüs durağı deniz kenarı
ormanlık alan iffetin yatak odası
zenci marka saatler
sevdalar çakma
el çabukluğu
marifetin tınısı
kini nefreti hırsı
sattılar satılacak ne varsa
her yol roma her yer piyasa
ayağımızda top aklımız pop
burnumuzda halka sıçratıkça
sıçradı sıçrayacağı kadar necaset
e nereye
e bilmem
öyle işte
yok böyle dans
124
help help; memleket festival
unutma
derin bir nefes al
gelecek yok,
geçmiş acı hatıra…
aldanma!..
Kobay ve klon aynı kundakta!
1 ANLATICI
Tarih bazımızı yazdı bazımızı yazmadı.
Talih bazımıza güldü bazımıza gülmedi.
2 ANLATICI
Hayat bazımıza acı patlıcan suyu? Benim ki can!
Memat meselesi oldu soluk almak! Anne acıktım ve üşüdüm!
3 ANLATICI (gelerek)
Memati bazımızı vurdu bazımızı vuracak,
Alem dar geldi bu korku niye?
1 ANLATICI
Ne o zaman ortak yanımız? Ya da nedir bizi bir araya getiren; düğünde, cenazede, camide, mektepte, otobüste, şarkılarda filan..Öyleyse birbirimizi öldürmek niye?
2 ANLATICI
Asansörde niye kuşkuyla bakıyoruz birbirimize? Kadın erkek fark etmez, niçin potansiyel sapık ya da katiliz birbirimizin gözünde? Bu güvensizlik niye? Ne oldu bize?
3 ANLATICI
One minute! One minute!.. Dağdaki in artık ovaya! Yoksa biz
125
geliriz oraya!
1 ANLATICI
Durum biraz karışık anlayacağınız.. Boğazımıza kadar pisliğe batmış olsak da, görmezden geliriz, hala kuyruk dik! Umut var ısrarla yarınlara!
3 ANLATICI
Güzel hikayedir…
2 ANLATICI
Hangi hikaye?
3 ANLATICI
Kuyruğu dik tutma meselesi..
1 ANLATICI
E anlat bari de bilelim.
3 ANLATICI
Hikaye malum aslında. Açlık sınırındayken ormanlar kralı aslan, düşer bir farenin peşine.. En azından ağzımız tatlansın diyerek.. Fare önde, aslan arkada.. Fare can, aslan arasıcak derdinde..
Can havliyle bir köşeyi dönünce bizim bahtsız bedevi fare, derenin kenarında boylu boyunca uzanmış güneşlenen bir malakla kafa kafaya gelir..
2 ANLATICI
Hikaye şenleniyor gibi.. Aslan, fare, ordövr arasıcak derken bir de malak.
3 ANLATICI
Bundan sonrası hazin.. Yardım dilenir malaktan bizim fare..
126
1 ANLATICI
Malaktan?
3 ANLATICI
Can boğaza geldi mi, ha malak ha mabadı dört kanat özel kalem müdürü.. fark eder mi?
2 ANLATICI
Özel kalemlerin mabadları dört kanat mı?
3 ANLATICI
Kalemine bağlı.. Kimi standart iki kanatla başlar öyle koyar noktayı. Kimi palazlanır, dörde çıkar kanatların sayısı..
2 ANLATICI
Başka belirtileri var mı kanatları dörtleyenlerin?
3 ANLATICI
Olmaz mı? Bıyıklar incelir, sakallar iyice bir seyrelir, göbek çıkar kaçak balkon misali, ibadette ve ihalede sınır tanınmaz.. Bir yanda Allah korkusu, bir yanda manita bir içim su..
1 ANLATICI
Dallandırmayın hikayeyi.. Daha işin başındayız.. Sen fareye, malağa dön!
3 ANLATICI
Hay hay.. Dedik ya, aslandan kaçan fare can havliyle yanlar malağa.. Kurtar beni baba diye inleyerekten..
2 ANLATICI
Ben bu sözü hatırlıyorum! Ama benim hatırladığımda beni değil bizi diyorduk.
127
3 ANLATICI
Senin için fesat.. Kurtardı mı bari baba sizi?
2 ANLATICI
Kaç kere denedikse de babaları, niyeyse olmadı.. Hep sonunda biz babayı …… uğurladık!
1 ANLATICI
Açıyorum artık perdeyi.. Oyuncular sabırsızlanıyor..
3 ANLATICI
Tamam bitiriyorum hikayeyi.. Fareye acıyan malak, lök diye yapar ortalık yere şeyini. Sonra da atla der içine, fareye. Buna mı der fare. Soru sorma da atla der, malak. Aslan köşeyi dönünce malağa güvenir. Atlar fare malağın lökünün içine. Tamamen gömülür, kaybolur. Nasıl olursa kuyruğu dışarıda unutur. Aslan sorar malağa, buradan bir fare geçti mi diye.. Görmedim der malak, güneşleniyorum gördüğün gibi işte. Geçip gidecekken ormanlar kralı, gözü malak pisliğinin dışında dimdik duran kuyruğa ilişir. Dişleriyle kıstırır kuyruğu çekip çıkarır fareyi. Sonra doğru dereye.. Birkaç kez batırır fareyi dereye, lökten temizler. Sonra tek hamlede atar ağzına, iş biter..
1 ANLATICI
İyi güzel de kıssadan hisse nerde?
3 ANLATICI
Kıssadan hisse üç tane… Bir; seni boğazına kadar pisliğe batıran herkes düşmanın değildir.
İki; seni pislikten çekip çıkarıp temizleyen herkes de dostun değildir..
2 ANLATICI
Harika doğrusu.. Da, üçüncüyü çok merak ettim..
128
3 ANLATICI
Zaten esas hisse orda..
2 ANLATICI
Yani?
3 ANLATICI
Yanisi şu, eğer burnuna kadar löke pisliğe batmışsan kuyruğu dik tutmanın alemi yoktur!...
1 ANLATICI
Vay be!.. Güzelmiş hakikaten.. E, bize düşen pay ne?
3 ANLATICI
Ben ortaya anlattım. Neresini beğendiyseniz orasını alın!..
2 ANLATICI
Haydaaa!.
3 ANLATICI
Şimdi sıra geldi malakları, aslanları ve burnuna kadar pisliğe batıp kuyruğu dik tuttuklarını sananları göstermeye taklit sahnesinde….
Ha bir de dip not meraklısına.. Hikaye mesneviden.. Taklitler bizden!..
1 ANLATICI
Global dünyanın kapağını kaldıralım bakalım.. Yalnız dikkat edin bu oyunda her şey satılıktır. Marka değeriniz varsa fiatınız parlaktır. Ben satılacak insan mıyım demeyin.. İnanın bu çivisi çıkmış dünyada her şeyin bir fiatı vardır!
2 ANLATICI
Ayrıca biliniz istedim:
129
Sokaklarında İstanbul’umun,
kimsesizlere kimse...
pınarları kurumuşken,
çeşmeleri...
yad edilesi günlerin,
kuru hatıralara terk edilip te...
Beyazıt meydanında, kahrolsun nidaları altında
yakıp ta israil ya da amerikan bayraklarını,
hayta mı çocuklardık yoksa!
Yoksa yoksulluğumuz muydu,
bir arada tutan bizleri?
Şimdilerde randevu peşinde koşarken
polis kovalardı oysa bizi,
cebimizde demokrasi risalesi,
bir diğerinde Hasan El-benna!
En çokta bediüzzaman!
Bir mahallenin 40 kişisinden birisi,
şimdilerde tanıyanı olmayan,
oysa bağırınca sokağın bir ucundan,
sarhoş sadaları susardı...
Biz konuşurduk,
Hakim susardı, savcı...
Yürekliydik...
Zalime sille, mazluma teselli!
Birileri müjganla ağlaşırken,
biz hocaefendi derdik, efendi efendi..
Bir reisimiz vardı, yüreğimiz,
Uğruna gömlek değiştireceğimiz...
oysa haramilerin peşindekiler,
bizlerdik...
İstanbul vardı, lağım kokardı...
İstanbul geleceği boğardı...
Abilerimiz vardı az da olsa,
Bulamaç değildi hiç bir şey,
130
Bir Ayasofya açılsa
Bahar gelecekti sadabad’a!
Sanki peygamber sancağı!
Toplanmalar gizliydi,
taarruzun adı tebliğ!
Parola ayrılırken,
selamun aleykum.
Parmakta gümüş yüzük,
Koltukaltına sürülen hacıyağı,
Beyazıtta beyazsaray!
Valilik makamı, Çakaloğlu!
Masrafsız militanlardık hasılı!
Devletler kurar, yıkardık sabaha doğru...
Aşk namahrem, oyalanmak abes,
nalbur rıza sponsorumuz!
milli gazeteyi beyoğlu meyhanelerine sokmak,
cihadın en büyüğü: Allahüekber!
32. günler istihbaratımız!
Edip yüksel sapıtmış; şok!şok!şok!
80 ler, 90 lar...
şimdi hepsi birer dizi...
Ya biz yanlış çocuklardık,
ya yaşadıklarımız yalan...
Teğet geçerken hayat bizi,
biz yanlış şıklar kurbanı...
Aynı mahallenin başka çocuklarını bilmedik,
Biz bize büyüdük, birlikte büyüttük,
dinlediğimiz masalların canavarlarını...
Derken,
gökten 3 elma düştü!
Lat, menat, uzza!
Kimimiz servetin kulu,
Şehvetin bazımız,
Şöhretse hepimize İlah!
131
Tevbe kapısı yok!
Akıllar kira da!
Binlerce helvadan tanrı,
Acıkınca yediğimiz...
Seccadeler boyu eğilip bükülmeler,
sayısız umre,
sayısını unuttuğumuz kabe turizmi,
Aç kalışımızın bittiği dominoslar,
elimizin altında zemzemimiz, colalar!
Arakanda yakılmış Müslümanlar,
Hemen yardım toplayalım!
Suriye, ırak, pakistan!
Yardımlar!
Kimse yok mu?
Çok olduk, çoğaldık...
İstanbulumun sokakları şimdi pek şenlik!
Site site kuşatıldık,
Planlarımız bizden gibi...
Necibimiz yok lakin...
Cemil adamlarımız..
Hışırtılı kasetlerden çıkmıyor sesi Timurtaş’ın!
Tam ekran, HD kaliteli hocalar şimdi.
Biz savaşı kazandık, öyle dediler...
Ganimet milyar dolarlar!
Öyleyse...
hala neden gelir mazlumların iniltileri,
sokak aralarından!
Neden hıçkırıklar...
ben neden yazdım bu dizeleri?
neden mutsuzum, lale bahçelerinden?
...
Kır kalemi şair,
Radikal şimdi gazete adı;
Herkes Cuma kılıyor artık,
132
Mektup bitti, e-mail devri!
bak Hasan Nail’de gideli 9 yıl olmuş,
ara eskilerden bir köşe kapanı,
bük boynunu, yut, yut!
iş iste, ihale!
eskiler mi?
rahatlat kendini; unut!
Avun ve avut!
1 ANLATICI
Al gözüm seyreyle!
2 ANLATICI
Al gözüm seyreyle!
şimdilerde asrın en büyük musibeti
LBGT ye kuluçkaya yatadursun,
ateist, kominist eli kanlı terör örgütü hdp,
ve gözyumsun,
çanak tutsun buna haşhaşiler güruhu,
biz ki genç idik bir zamanlar,
ilim yayma yurdunda,
başka sabahlara uyanırdık,
seksen sonrası üniversite öğrencisi olarak...
...
rüyalarımızda,
tesettürlü bacılarımız,
okul koridorlarında koşuştururlardı
gümüş yüzüklü hocalarımız vardı.
gençler vardı alınları secdelere değen,
ayasofyada tekbir sesleri...
ya işte öyle;
ya ve sin arasında gider gelirdik...
çokta sinkaf eylerdik!
133
...
aslında çok şeyde istemezdik,
belki ne istenileceğini de bilmezdik.
...
cuma namazı kılan bir başbakan,
takunyalı müsteşarlar,
yeterde artardı...
...
erbakan; hep çıtayı yükseltirdi ,
gümüş motor derdi,
oysa biz gümüş yüzüğe tavdık!
...
reis vardı bir de,
üçüncü viyana kuşatmasından dem vuran,
ilim yayma gecelerinde biz ki,
demli çaylar eşliğinde devletler kuran!
...
bir beyan insan; yayınevlerimizdi,
islam mecmuası iskenderin paşası,
ismailağada ağzımızda misvak,
şalvar yavuzselimde islamcının üniforması...
...
gelgitlerimiz vardı,
türkiye darül harp mı, islam mı?
...
yedi güzel adamdan cahit pek zarif,
bir kısmı pek kurumluydu,
yetişirdi özel adam ismet,
erbain derdi amentü derdik
biz ali şeriatiyle
dört zindanı tırnaklarımızla kazırdık...
işaretlerimiz vardı yollarda,
kutup ayılarını görmezden gelirdik.
...
134
biz islamcı gençlerdik...
badem bıyıklı nurcuları pek sevmezdik,
nedense onlarda bizi!
...
kurumuşsa içimiz sakaryayı salardık,
üsdat yıpranmış sesiyle
masum çocuğuydu anadolunun!
sende durma hasan nail,
içimizi kanat!
üçüncü sınıf düğün salonlarında,
imdadımıza yetişirdi hz. ömerin adaleti!
biz hayatı başka türlü sahnelerdik!
...
öğrenci yurt odalarında yurttan sesler korosu,
anadolunun herbir köşesinden gelen,
garip çocuklar ordusu!
...
ah ali bulaç,
mekke resuller yolu,
neden kafalarımız bulamaç!
...
adnanımın henüz bir kedisi bile yok!
...
metin, sadrettin ve edip,
ey nesil,
durma yüksel!
...
gazete milli,
devir yeni devir!
zamansa kapıda!
akitleşmemiştik te,
dilimiz pak idi,
hem ki lümpenin fehmisi,
koru Allahım, aklımı koru!
135
...
gurbette bir kımıldanma,
alman markı milli görüşün hizmetinde,
anadolumda bir yığın holding!
we are going!
...
kasetler beyazıt meydanında,
timurtaş uçar,
uçur hocam uçur!
hele şu ağlak adam,
sızıntısında bütün adamların kellesi uçuşur!
...
islamizasyon!
...
ilim yayma yurdu bize söğüt,
sabahlara kadar öğüt!
humeyni bir buğday tanesi,
ey şehid ey şehid!
kaçardı uykularımız,
biz de kuşların kanadına,
sabahlara kadar hak yol islam yazardık!
...
hasan el benna firavunun sarayında,
henüz ne taliban ne ışid var kulaklarda,
yaşasın said havva,
en çok ta mevdudi...
cami çıkışlarında
ışıkçılar bedavadan dağıtırlardı,
herkese lazım olan eman’ı.
...
tanrı dağı kadar Türk,
hira dağı kadar Müslüman olan türkçüler
hep oyunbozandı!
...
136
sülümancılar ve diyanet erbabı,
bize göre çok kıldı!
...
hele namaz kılmaz ise,
bir de manita yapmışsa kendine,
bir de termonilijisi entelse,
onlar radikal müslümandı!
...
sonra,
aradan çokca zaman gecince,
yani yurtlarda kalan gençler,
büyüyünce,
büyülenince dünyanın nimetlerine...
para ve kadın eli değince,
makamların sıcağıyla,
bir haller oluverdi,
müslümanın her türlüsüne...
...
tekfirler, ifratlar...
tefritler bir de...
...
vefamıza boza pişiren,
ilim yayma günlerinden
pilav günlü hatıralara!..
...
kadayıfın altı kızardı mı bilmem,
biz kadayıf olduk onu bilirim...
ak saçlarımızla akpartili günlere,
islamcılığın tarihinden söz ettim!
...
rüyalarımızın ötesine geçtik,
kabuslara uyandık
...
sahi;
137
Ayasofya açılacak mı?
(Karanlık)
OZAN
Tazesi kalmadı kartlaştı herşey
Bir delikli kuruşa gitti dünya
Yazıldı ve çizildi parlak kağıtlara
Geleceği satanlar boy boy ekranlarda
3D tiridine bandım
güzel günler göreceğim HD kalitesinde
Ya tek başına öleceğim
Ya da kervana katılacağım bende
Tüneldeki şaşkın
Karşıdaki ışık treninse yandın
Elektronik öyküler
Anlatılan sensen cidden yandın!
BAŞLADIK
Klon 60
Bir ev dekoru. Anne-baba evdeler. Evde telaşeli bir ortam söz konusudur.
Baba: En sevdiği yemeği yaptın mı canım?
Anne: Evet canım!
Baba: Pastanın mumları hazırmı?
138
Anne: Evet canım!
Baba: Birazdan okuldan gelir, hediye paketleri yerinde mi?
Anne: Evet canım!
Baba: Tv’yi açsanda, bugün uluslararası kötülük kongresinin açılışı vardı, canlı yayınlanacaktı izlesek diyorum.
Anne: Hayatım bir saat önce bitti tören. Sen işten geldiğinde çoktan bitmişti. Belgesel başladı Tv’de bende kapattım.
Baba Tv’yi açar.
Tv’den Ses: Yıllar süren nükleer ve kimyasal savaşlar neticesinde nesli tükenen hayvanların arasında dikkati çeken kedi ve köpek diye isimlendirilen hayvanlarda bulunmaktadır. Şirketin gündeme aldığı “klon” mucizesi insalardaki kedi-köpek sevgisinin boşluğunu da doldurmuştur. Klonlar sayesinde hem evlat hem de ev hayvanına olan sevgi boşluğu şirketin sağladığı imkanlarla giderilmiştir. Sayın izleyiciler evinde klon barındıranlar lütfen yıllık klon vergilerini ödeme merkezlerine yapmayı unutmayınız. Programımız burada sona ermektedir. Yayınımıza şimdi ‘Öyle bir geçer zaman’ isimli dizinin 15448. bölümüyle devam ediyoruz. Bakalım Ali kaptan Cemileyle tekrar bir araya gelecek mi? Küçük Osman bedelliden istifade edebilecek mi? Soner ve Aylin kavuşacak, Carolin aslında ölmemiş Ekber’le hesaplaşabilecek mi? Bütün bu soruların cevaplarını merak ediyorsanız bizden ayrılmayın!
Baba: Hay Allah! Belgeselde bitti. Neyse diziyi internetten izlerim nasılsa. Tv’yi kapatayım bari.
O sırada kapı çalar. Anne açmak için kapıya yönelir. İçeri klon 60 girer. Robotumsu tavırları vardır.Üzerini çıkartır. Çantasını bırakır.
Klon 60: Selam anne! Selam baba!
139
Anne: Hoş geldin oğlum. Yok mu anneye bir öpücük?
Çocuk anneyi yanağından soğuk bir ifadeyle öper.
Klon 60: Mucuk!
Baba: Bana yok mu? (Çocuk babaya soğukça sarılır.)
Gel bakalım, gel otur şöyle yanıma. Yemek hazırlanana kadar baba oğul konuşalım biraz.
Eee söyle bakalım dersler nasıl gidiyor?
(Anne sofrayı hazırlamaktadır. Tabaklar servis edilir. Tencere yerine kavanozlar konulur sofraya.)
Klon 60: Derslerim çok iyi baba. Yarın matematikten sınavım var. Programlanmalıyım.
Baba oğlunun başına elini atar.
Baba: Eğil bakayım, harddisk’in ne konumda bir bakayım.
Ensesine bakar.
Hay Allah! Belleğin dolmak üzere. Bazı şeyleri çöpe boşaltmak lazım.
Eşine seslenir.
Hanım, 60’daki geçen yıla ait bir kısım hatıraları sileyim mi? Oğlanın kafası iyice dolmuş. Hem onları ayrıca yedeklemiştik zaten.
Anne: Dikkat et komple resetleme de çocuğu? Biliyorsun servisler bu ara çok yoğun. Çocuğun da sınav haftası. İdare ederse haftaya bırak. Ben hallederim bir ara. Aslında yıllık format zamanı da gelmişti.
Baba: Bu ara bütün eşyalarda nükleer serpintiden dolayı bir
140
sıkıntı var. Aracımın da hibrit ayarları bozuldu. Gelirken servise bıraktım. Eve de metrobüsle döndüm. Yıl sonuna kadar da Beylikdüzünden Silivriye kadar yeni hat yapılacakmış. Trafik ana-baba günü anlayacağın.
Anne: Eveeeet yemekler hazır. Buyurun sofraya. Kusura bakmayın, zeytinyağlı dolma kapsülü kalmamış. Sipariş vermiştim, ancak önümüzdeki ay gelir dediler.
Evet nasıl beğendinizmi menüyü?
Şu kuzu dolması kapsülü, yeşil olan ıspanaklı yumurta. Bir de içli pilav kapsülümüz var. Tabiî ki yemeğin sonunda da klonumuza bir sürprizimiz olacak değil mi babası?
Klon 60: Nedir? Nedir? Sürprizi öğrenmek istiyorum. Söyle anne, hemen söyle! Ok. Tamam!
Baba: Aaaa! Olmaz oğlum! Annen sürpriz dedi. Israr etme.
Klon 60: Peki baba! Anladım ok. tamam.
Baba: Aferin oğluma.
Anne: Amanda üzmezmiş annesini babasını biricik oğulları.
Geçen Tv’de bir belgeselde izledim. Eskinin insanları; Domates, biber, patlıcan gibi bir kısım sebzeler varmış, o zamanlar yeryüzünde, onlardan yemekler yaparlarmış.
Baba: Çok geriymiş canım insanlık o zaman? Böğk nasıl yerlermiş o garip şeyleri. Bulmacalardaçıkıyor bazen eskinin yemek isimleri. Kuru fasülye, pırasa… en komiği de kapuska! Çok gülüyorum eskinin o yemeklerine. Hımm nefis şu kapsüllere, şu tabletlere baksana! Nefis! Hay Allah şu kuzu kapsülünden bir tane daha mı alsam ne? Şişkinlik yapar diyede korkuyorum yaa…
141
Anne: Bey, geçenlerde müzede gördüm, bu bizim kapsüllerin geçmiş zamanlardaki geçiş aşamasındaki hallerini. Hamburger mi ne diyorlarmış. Başarılı bir uygulama değilmiş o zamanlar. Tüketildikleri toplumlarda fast food denilen o gıdalar insanların metabolizmalarını bozuyor, hastalanmalarına sebep oluyormuş.Obez miş hastalıklarının adı.
Baba: Öyle deme hanım bir duyan olur. Şirketin önemli gelir kaynaklarından birini oluşturuyordu fast food zincirleri. Teknolojimiz bu günlere geldiyse o gıdalar sayesindedir. İnsanlar yavaş yavaş yok olarak savaşlarında etkisiyle zaten kıt olan yeryüzü kaynakları biz yeni nesle ancak kalabildi. Şirket doğrusunu bilir.
Klon 60: İnsan hakları ne demek anne?
Anne baba bu soru üzerine susakalırlar.
Anne: Buda nereden çıktı şimdi Klon60?
Klon 60: Bugün sınıftaki insan çocuklar kendi aralarında konuşuyorlardı. Onlardan duydum.
Anne: Ah güzel oğlum. Bırak sen şimdi bu işleri. Hem ben sana kaç kere dedim, insanlarla diyaloğa geçme diye. Hem insanlardan hem de sokak klonlarından uzak durmalısın!
Baba: Yok yok! Bu iş o HeroTürk denen veledin başının altından çıkmıştır. Bütün okul şikayetçi ondan. Şirkette alabildiğince rahatsız bu durumdan, ondan ve babasından. Naparsın ki babası üst düzey bir devlet yetkilisi.Klona tabi olmayan bürokratlardan. A sınıfı bile değiller. Bizim gibi B sınıfı olanların halinden de anlamazlar ki? Şu toplumun bu ayrılıkçılardan nedir çektiği ya rab?
Anne: Aman bey! Girme hemen siyasete. Bugün önemli bir
142
gün unutma. Yemeğiniz bittiyse sofradan kalkın. Baba oğul biraz sohbet edin, bende oğlumun sürprizini hazırlıyayım!
Baba söylenmeye devam eder.
Baba: Türkler arasında sınıf ayrımı yoktur deyip duruyorlar. Bir kısım Türkler kabullenmedi şirket yasalarını. Sanki biz Türk değilmişiz gibi.
Baba oğul bir kenara geçer sohbete koyulurlar.
Anne sofrayı kaldırmakla meşguldür.
Klon 60: Baba aşk ne demek? Biz klonlar neden aşık olamıyoruz?
Baba: Kem küm, efendim, şimdi, ben, hay Allah nasıl anlatayım sana bunu.
Klon 60: Sevmek ne demek?
- His ne demek?
- Acı ne demek?
- Mutluluk ne demek?
- Biz klonların insanlardan farkı ne? Neden insan olamıyoruz?
-Klonlar neden rüya görmezler? Neden hayallerimiz yoktur bizim?
Baba: (Hiddetlenir) Klon60! Sen derslerinle ilgilenir misin lütfen? Elektriğini mi enerjini mi esirgiyoruz senden? Yıllık bakımını yapmıyor muyuz? En ufak arızanda servise götürmüyor muyuz? Bu sorularınla yeterince insanlaştın sen klon60! Nedir bu
143
isyanın?
Klon 60: Afedersin baba! Seni kızdırmak istemedim. Ama HeroTürk dedi ki?
Baba: HeroTürk – Herotürk! Yeter! Bu ismi duymak istemiyorum. (duralar) Sen gel bakayım buraya. Çocuğun ensesine tekrar eğilir. Bakar, inceler. Sakın HeroTürk denen o velet sana bir virüs yüklemiş olmasın?
Baba anneye seslenir.
Baba: Hanım, 60’ı formatlarken bir anti virüs programı da yükletsene lüzumsuz soruları engellemesi için. Çocuğun bütün düzeneği bozulmuş.
Anne, bir büyük kavanoza konulmuş yanan mumlarla içeri girer.
Anne-Baba: Happy birtday klon60
Anne elindekileri masaya bırakır. Kollarını açarak çocuğa sarılır.
Anne: 17. doğum günün kutlu olsun canım oğlum.
Klon 60: (donuk) teşekkürler anne!
Baba, tebrik eder çocuğu.
Baba: Mutlu seneler oğlum!Duralar. Hüzünlenir, iç çeker.
‘Mutlu sene, sene, sen…’ oğlum.
Anne: Yok mu anneye gülücük? Sarılırlar
144
Yok mu anneye öpücük?
Klon 60: Muckkk!
Anne içeri koşar, hediye paketleriyle gelir. Paketin birini açar oğluna uzatır.
Anne: Amanda annesi ne almış oğluna. Bak harici bir hard disk. Hem de okunmuşundan. Mahallenin imamına da okuttum ki Allah nazardan, kazadan, beladan korusun oğlumu. (Muska gibi takar oğlunun boynuna)
Klon 60: Teşekkürler anne ok tamam.
Baba: Ben de oğluma yeni bir güç kaynağı aldım. Artık geceleri bir saat geç yatabileceksin. Daha çok Tv seyredip, bilgisayarla oynayabileceksin. Şu küçük chip sayesinde de hafızana dünya klasiklerini yükleyebilirsin.
Klon 60: teşekkürler baba ok tamam. Bende siz değerli ailem için dans etmek istiyorum müsaadenizle… Ok! Tamam!
Elektro dans gösterisi yapar. Anne- baba alkışlarla tebrik ederler çocuklarını.
Anne: Yavrum benim, nasılda yakışıyor dans etmek. Babası oğlumuzu seneye klonlar arası yetenek sizsiniz yarışmasına katsak mı?
Sözünü bitirmeden hüzünlenir.Anne kavanozdan kapsülleri çıkarır. Çatala takılı olarak hem babaya hem çocuğa yapmacık bir sevinçle uzatır.
Anne: Nasıl, doğum günü pastanı beğendin mi?
145
Baba: Hanım çok güzel olmuş, nereden aldın?
Anne: Yok bu kez almadım! Kendi ellerimle yaptım.
Baba: Ellerine sağlık benim hamaratlı karım.Molekülleri, proteinleri, karbon hidratları dağıtmışsındır sen şimdi. Mutfağın halini düşünemiyorum bile.
Anne: Aşk olsun bey! İşten eve gelip bir de pasta yapıyoruz yaranamıyoruz.
Baba: Şaka, şaka …Bi tanem!
Klon 60: Ellerine sağlık anne ok tamam.
Anne: Afiyet olsun güzel klonum benim.
Klon 60: Anne biraz bilgisayarda oyun oynayabilirmiyim?
Anne: Önce dersini bitirmelisin oğlum. Sonra oynarsın. Unutma en fazla bir saat. Sonra da doğru yatağa.
Klon 60: Tamam anne ok anlaşıldı.
Çocuk uzaklaşırken,
Anne ders çalışmama yardımcı olur musun? Ok.
Anne: Tamam canım, nerede cd’lerin senin?
Yandaki dolaptan cd’leri karıştırır. Neydi yarınki matematik sınavının konusu?
Klon 60: Pisagor bağlantısı anne ok.
Anne cd’leri karıştırmaya devam eder.
146
Anne: Üçgenler, prizmalar, denklemler, asal sayılar, doğal sayılar… nerde bu cd? Hah buldum.
Çocuğu yanına çağırır.
Anne: Gel oğlum buldum. Aç bakalım cd writer’ını.
Çocuk göbeğini açar, anne cd’yi yerleştirir. Bir süre duralarlar.
Çocuk Pisagor bağlantısını anlatmaya başlar.
Klon 60: Bir dik üçgende hipotenüsün uzunluğunun karesi, dik kenarların uzunluklarının kareleri toplamına eşittir. Bu bağıntıya (Pythagoras) Pisagor Bağıntısı denir.
Hipotenüs 90 derecenin karşısındaki kenardır. Dik kenarlar ise 90 derecenin oluştuğu kenarlardır.
Anne: Tamam canım şimdi bilgisayarının başına geçebilirsin.
Çocuk masaya oturur, bilgisayarla oynamaya başlar.
Anne, eşinin yanına gelir. Adam gazete okumaktadır.
Anne: Hay Allah bugün çok yoruldum. Çok mutluyum ve de çok üzgünüm. Söylesene canım ne kadar kaldı geriye. Bu son doğum günüydü değil mi? Ne de çabuk geçiyor zaman? İlk günü hatırlıyorum da…Oğlumu ambalajında görevlilerin ilk teslim ettikleri günü…İlk ıngaa sını ancak programları yüklendiğinde duyabilmiştik…Soğuk bir İstanbul akşamında…Lisanssız hiçte bir program yükletmedik sonra yavrumuza…
Kadın konuştukça adam başını sallamaktadır. Adam yüksek sesle gazeteyi okumaya başlar.
Baba: Şirket yetkilileri yaptıkları açıklamada klonlar için yıllık vergilerin yılbaşından itibaren %10 artırıldığını söylediler. Ayrıca klon sahibi olmakta güçleşiyor. Artık klon sahibi olmak için toplam 170.000 Nosam Doları ödenecek. İlgili bankalar ödemede
147
her türlü kolaylığı gösterecekler. Çiftler en fazla üç kez klon sahibi olabilecekler. Klonlar için kasko ve sigorta bedelleri de artırıldı. Hasarsızlık indirimlerinde de kısıtlamaya gidiliyor. Başkalarının klonları komşuları tarafından bakkala ekmek almaya dahi gönderilmeyecekler.
Adam öfkelenir. Gazeteyi yere fırlatır.
Baba: Bunlarda işin cılkını çıkarmışlar. Zam, zam, zam! Başka şey bilmez oldular. Şu makinelere dünyanın parasını ödüyoruz, onca risklerini üstleniyoruz… bir parçada his programı ekleseler ya! Çuvallarca para ödediğimiz halde kullanım süreleri boyunca şöyle doya doya evladımız olarak sevemiyorum bile. Bağrıma basamıyorum. Nasılsın oğlum diyorum “iyiyim baba ok tamam” diyor. Sen nasılsın dediğini duymadım bir kez.
Kadın sesini alçaltarak;
Anne: Yavaş konuş bey, klon60 duyacak.
Adam hiddetlenir.
Baba: Ne olur duyarsa? Üzülür mü? Ağlar mı? Benim kadar kahrolur mu yoksa? Uykularımı kaçar? Ürtiker mi olur? Egzama mı? Kahrından ülser mi olur? Kanser mi? Sen hiç hayatında depresyona girmiş klon gördün mü? Bütün dertleri ne? Ekran korucum kirlendi anne? Harddiskim sıkıştı? Kapsama alanı dışına bile çıkamıyorlar hayatları boyu. Aman sende, siz kadınlar olmasanız ne gereği var bu klonlara onu da anlamadım ya? İllaki annelik hissiymiş?
Kadın hüzünlenir.
Anne: Ama bey denkleştiremedik bir türlü on milyon Nosam dolarını bir araya. Bunun içinde A grubu elit insan olamadık. B grubuyuz ne yapalım. Ben istemiyor muyum sanki kendi çocu148
ğumuzun olmasını! Biliyorsun B grubu insanlara doğurmak yasak. Hepimiz kısırlaştırıldık. Tabi bulursak on milyon Nosam dolarını o zaman durum başka. Bizde kendi çocuğumuzun sahibi olabiliriz. Hem şükredelim halimize bizde C grubu insanlardan olabilirdik. Onlara evlenmek bile yasak, görmüyor musun? Aşık olanlara, evlenmek isteyenlere büyük cezalar veriliyor. Halimize şükredelim bey!..
O sırada çocuk seslenir anne ve babasına;
Klon60: Anne hastalandım ben. İşlemcim yoğunluktan aşırı ısındı. Soğumam lazım. Yatabilir miyim, uyku moduna geçebilirmiyim? Ok tamam.
Anne telaşla çocuğun yanına koşturur.
Anne: Bilgisayarla oynamayacak mısın? Daha zamanın var oğlum.
Klon60: Hastayım anne, belkide voltajım düştü. Biraz dinlensem iyi olur. Hem sabah erken kalkacağım. Sınavım var.
Anne sıkıntıyla çocuğu yatağa yatırır. (Yatak dikeydir.)
Anne: Hay Allah, çocuk sınav stresinden ne hale geldi. O kadar söyledim öğretmenlerine, yüklenmeyin şu çocuklara diye. Neymiş efendim insan çocuklara örnek olsunlar diye ağırlaştırılmış programları. Onlar insan her türlü yükün altından kalkabilirler. Bunlar öylemi? Zavallı yavrum benim.
Çocuk yatağına uzanır. Kafasını önüne düşürür sabit kalır.
Kadın çocuğun fişini çeker. Kocasının yanına gelir.
Anne: Bey acaba diyorum servise haber versek mi? Bu saatte de nöbetçi servis nereden bulacağız ki, hay Allah?
149
Baba: Biraz soğusun, belki geçer. Biraz daha anti virüs yükle olmazsa…
Anne: Aman bey sen klon60’a duygusuz diyorsun ya sende ondan farksızsın yani. Hatırlasana; tam 17 yıl önce bugün siparişimiz teslim edilmişti bize. Çocuğumuz klon60’ımız. Adını bile sen koydun unuttun mu? Sırf Tokatlısın diye 60 olsun bunun plakası, yani adı diyen sen değil miydin? İlk geldiğinde sende en az benim kadar mutlu değil miydin? Beraber büyütmedik mi onu? İnternetten bile fake programlar indirmeyip yasal kalsın, farklı olsun bizim klonumuz demedik mi?
Bak şu dolaba yaşadığımız her anın görüntüsü şu cd’lerde değil mi? İlk baba deyişini hatırlamıyor musun?
Baba: Hatırlamaz mıyım? Programı yüklerken Marlon Brando’nun baba filminin müziğiyle birlikte yüklemiştin de “baba” değil godfather demişti.
Anne: Onu da kendin gibi BJK’li yapmadın mı? Beraber maçlara gittiğiniz o günleri unutmuş olamazsın!
Baba: Atılan gollerde bile gol tamam, ok demesi çok içtendi. Kamufle olmuş, çarşıya karışmış bir fenerli gibiydi.
Anne: Beraber gittiğiniz bayram namazları, Cuma namazları.
Baba:Tabi canım Mr. Nosam ruh veremediği için bu varlıklara camide dua bile edemiyordu. Cennet de cehennem de bunlar için değil hanım. Kahroluyorum; klonumuzun görev süresi bittiğinde cenaze namazını bile kılamayacağız. Çocuk dediğin günah işler. Tevbe eder. Dilim varmıyor ama hayatımıza sokulan laboratuar kobayları gibiler. Tek söylediği Ettehiyyatüyü bile ancak kayıttan mahreçiyle okuyordu.
Kadın ciddileşir.
150
Bana baksana sen. Sen bu olamazsın. Biliyorum üzüntünden söylüyorsun bunları biliyorum ki onu sen de en az benim kadar seviyorsun.
Adam hüzünlenir. Başını öne düşürür.
O sırada çocuk garip hareketler yapmaya başlar.
Klon60: Ok tamam okey anlaşıldı! Vakit geldi! gibi sesler çıkarır.
Kadın telaşlanır. Çocuğa doğru gider.
Anne: Sayıklıyor yavrucak.
Adam telaşla karısına seslenir.
Baba: Klon60’ın kullanma kılavuzu neredeydi? Sende telefon aç, en yakın servisi ara.
Kadın raftan kalınca bir kitap çıkarır, adama uzatır. Kendiside telefon görüşmesi yapmaya başlar.
Ses: Aradığınız hatta yönelik bütün müşteri temsilcilerimiz doludur. Beklemek istiyorsanız bir’e, beklemek istemiyorsanız iki’ye, biraz düşüneyim diyorsanız üç’e, şikayetleriniz için dört’e, siparişleriniz için beş’e, laf olsun diye aradım diyorsanız altı’ya, yediyede basmak istiyorum diyorsanız sekiz’e basınız. Konuşmalarınız kayıt altına alınacaktır. Kayıtları single yapıp remixleyip adresime gönderin diyorsanız dokuz’a, istemiyorsanız herhangi bir tuşa basınız. Basacak tuş kalmadı diyorsanız patlamayın birazdan ilgili müşteri temsilcine yönlendirileceksiniz.
Anne: Alo iyi günler. Müşteri numaram TR 0000 4416 6133
151
3789…
Evet Bekliyorum.
-Evet hanımefendi. Biz adres değişikliği yaptık.
Unutmuşuz bildirmeyi.
Kent dönüşüm projesi çerçevesinde evimizi belediyeye teslim ettik.
Yeni taşındık.
Evet hanımefendi, deprem büyük felaket. Allah göstermesin.Yöneticiler kadar biz de suçluyuz bu konuda efendim. Başımıza gelince belalar…Akıllanmıyoruz efendim…
Sizde mi taşındınız.
Bakın acelem var. Söz daha sonra sizi yine ararım. Sohbet ederiz. Eşimde Tokatlı…Yok içinden değil…
Evet klonumuz rahatsızlandı. Daha öncede rahatsızlık geçirmişti… Ama bu kez biraz sıkıntılı gibi.
Yağına suyuna baktık.
Kullanım süresinin bitmesine daha bir yıl var.
Evet kasko primlerini hep zamanında yatırdık.
Borcumuz yok.
Tamam bekliyoruz, iyi akşamlar.
Adam kullanma kılavuzunu okumaktadır.
Baba: Klon nedir? Ne değildir? Hastalanır mı? Ne yapmalı? Görev süreleri? Servis durumu? Yedek parça? Servis ücreti? Şirket kuralları… Şirket tavsiyeleri… ben bulamayacağım, sen bakar mısın?
Kitabı karısına uzatır.
Kadın şefkatle kocasının ellerini tutar.
Anne: Canım biliyorum sen de en az benim kadar üzgünsün
152
aslında. Bastırma duygularını… ah siz erkekler yok musunuz, hep örtersiniz hislerinizi, bastırırsınız.
Adam geveler…
Baba: O bizim oğlumuz hanım! Ağlamaya başlar.
Anne: Ağla canım ağla… Erkek dediğin ağlayanıdır.
Sonra kitabı açar kadın okumaya başlar.
…Klon… “Bundan yıllar önce azalan kıt yeryüzü kaynakları, artan savaşlar ve azalan dünya nüfusu gereği şirketimiz yönetim kurulu başkanı Mr. Nosam’ın talimatıyla klon çalışmalarına başlanıldı. Donör kobay olarak da X-Man adı verilen kimliği kamuoyundan itinayla gizli tutulan birinin DNA’ları kopyalandı. Çok pahalı olan bu sistemle bütün klonlar bu coğrafyada bu kişiden türediği için kendisine Biyolojik Adem’de denilmektedir.
B grubu evli çiftler ancak klon sahibi olabilirler. Klonların ömürleri onsekiz yıl ile kısıtlı tutulmaktadır. Görev süresi biten klonlar üç saat içinde merkezimize bildirilmek durumundadır. Ruh transferi gerçekleştirilemediği için yiyip içme, gezip tozma, eğlenme gibi özellikleri olan klonların davranış şekilleri aileleri tarafından kendi inanç ve yaşam tarzlarınca şirketimizce belirlenmiş programlarla desteklenebilirler.
Gerçek evlat hissine yakın klonlar için orijinal ürünleri tercih ediniz. Gerekli zamanlarda servis hizmetlerini aksatmayınız. Kopya programlardan sakınınız. Garantinin bozulmaması için kullanma kılavuzuna göre hareket ediniz.
Kadın duralar.
- Acaba diyorum klon rahatsızlandı ya, sakın biri gizlice fake programları yüklemiş olmasın.
153
Adam karısını teskin eder.
Baba: Yok canım nereden çıkardın? Kim gizlice müdahale edebilir ki klonumuza.Herkes gibi bizimki de. Facesinde, messangerinde, twitinde…Herkes gibi aynı filmleri izliyor aynı müzikleri dinliyor…Rock, metal, pop hep aynı…Elini sürmez program dışı olaylara. Kim görmüş iki satır kitap okuduğunu…Bi mektup yazıp, günlük tuttuğunu?...
Anne: Başka neden olabilir ki? Neden hastalanır bir klon?
Baba: Ben HeroTürk diyorum. Okuldaki çocuk. O bir virüs bulaştırmış olmalı. Millete yemin ettiriyor muş şu şekilde.
Allah’ın verdiği ömür nimetinin her bir anını ailem için,ülkem için ve insanlık için en verimli şekilde değerlendirmeye;insanlara,hayvanlara,bitkilere, klonlara ve bütün tabiata karşı saygılı olacağıma,insanları dil,din,ırk gibi bir ayrımla ele almayacağıma,engelli insanlara karşı özürlü gibi yaklaşmayıp kendimi onların yerine koyacağıma,annemi, babamı, akrabalarımı ve dostlarımı üzmeyeceğime,gerçek kahramanlığın doğru, dürüst,çalışkan,fedakar,hoşgörülü olmakta olduğuna kani olarak;her zaman ve her yerde bir HEROTÜRK olacağıma ANT İÇERİM.
Anne: Sanmıyorum bey. Alma insan evladının günahını.
Baba: Aslında o, bu, şu değil… hastalıkta değil. Klon 60’ın aramızdan ayrılmasına az kaldı. İçim kan ağlıyor. Önceki klon 34’üde pek sevmiştim ama bu… nasıl desem. Daha insan… daha evlat… üzüntüm bundandır.
Anne: Eee Çin malı da değil ki klonumuz. Direk şirket malı. Kurallarınada uygun kullandık. Gözümüzden esirgedik.Aklım almıyor. Hiç böyle ciddi rahatsızlığı olmamıştı.
154
Baba: Bu ara şehir şebekesinde problem vardı ondandır mı acaba? Ya da artan nükleer serpintiler? Servis gelsin olmazsa bir de regülatör taktıralım.
Çocuk ara ara abuk sabuk hareketler yapmaktadır.
Anne baba beraberce çocuğun yanına geçerler.
Kapı çalar, iki görevli sedyeyle içeri girerler.
Görevli 1:İyi akşamlar bizi servis gönderdi, şirketten. Arızalı bir klon varmış.
Baba: Arızalı değil hasta, hasta.
Anne: Şirket oldular adam olamadılar. Klon mlon o bizim evladımız. Makineden bahseder gibi arıza demeyin lütfen.
Görevli 1: Afedersiniz, açılın efendim işimize bakalım.
Klon60 ı bir makineye bağlarlar.
- Göstergeler tamam
Rem, Ekran özellikleri, Ön Bellek, Modem, Scanner,Bellek…
…………..
Görevli 1: Yok yok her şey tamam. İyi de nesi var? Niye çalışmıyor bu?
Görevli 2: Bay Z imalat yılı ne klonun?
Görevli 1: Bir saniye bakıyorum. Eee sanırım seksen imalatı
Adam kenara umutsuzca bırakır kendini.
155
Görevli 2: Beyefendi sizin haberiniz yok mu? Bu modeller hep toplatıldı. 12 Eylül 1980 sonrası imal edilen bütün klonlarda fabrika hatası tespit edildi. İade etmeniz gerekiyordu.Tabi bir veli olarak sizde haklısınız. Kafanız da karışmıştır. Talep te yoğun olunca şirket hepsine yetişemedi. Bir dönem Milli görüş adı altında da tamir atölyeleri yetkisiz olarak kuruldu. Şirket kapatabildiğini kapattı onların. Şimdilerde onarım işlemini okyanus esintisiyle-kasımpaşa havası vererek yapıyor birileri.Şirket bu durumdan da rahatsız ama…
Baba: Eeee ben bir tanıdık vardı ona götürdüm.
Görevli 2: Yetkili servis miydi bari?
Baba: Valla bilmiyorum. Ergenekon sokakta yeri vardı. Şimdi taşınmış, Silivri’ye yerleşmiş diyorlar. Yetkili miydi değil miydi bilmiyorum. Hem bu kadar ciddi soruna sebebiyet vereceğini de bilmiyordum. Belki de pensilvanyaya taşınmıştır.
Görevli 2: Anlaşıldı. Siz ürünü garanti kapsamı dışında da kullanmışsınız. Bunu da not almak zorundayım. Şirkete bildirmeliyim, sanırım bir daha klon sahibi olamayacaksınız.
Haydi Z kapat makineyi. Yapabileceğimiz bir şey yok. Baksana anahtar vurulmuş buna yetkisiz olarak.
Alet edavatlarını toparlarlar, çıkarken.
Görevli 2: Beyefendi eğer klonunuz stop ederse unutmayın üç saat içinde şirketi arayınız. Makine geri dönüşüme gönderilecektir. Organlarını, böbreklerini, korneasını, karaciğerini bekleyen onlarca hasta var unutmayın. İyi akşamlar.
Bir sessizlik olur.
156
Klon gözlerini açar. Kafasını sağa sola çevirir.
Klon60: Anne baba! Ok!
Anne baba klona yaklaşır sarılırlar
- Anne baba
- Vakit tamam! Ok, anlaşıldı, tamam!
Kafa yana düşer anne çığlığı basar
Anne: YAVRUUUUUM!.
Ozan
Anam anam oy!
Ciğeri dağlandı oğulun
Söküldü ilmek ilmek
Başını okşadığın nerede şimdi
Kirpiklerin ıslak kaldı anam
Yanağımda dudağın izleri
Merhamet senmişsin bilemedim
El parçalar beni şimdi
Ruhum niye yok
Kim boşalttı içimi
Kim sever kim okşar ki
Anam hasretin alır beni
Uykumda severdi ya babam
Vara yoğa kızardı
Yokum ya ben şimdi
Vuslatı kime şimdi!
Laboratuar dekoru içerisinde iki ayrı kişi denek masasındadırlar. Biri Osmanlı kostümündeki biyolojik adem, diğeri pijamalı
157
piknik modellemesinde türk tipidir. Ortada dr. olarak bilim adamı Çağdaş vardır. İki denek arasında koşuşturmaca içerisindedir. Yanına bir görevli gelir doktorun.
Görevli:Efendim deneklerin hafıza aramasında biyolojik ademin dip hücrelerinden bir hatıra çıktı.Bir göz atmak ister misiniz?
Dr. hışımla notu alır, okumaya başlar.
Dr. Çağdaş: Ben ki Tanrı’nın izniyle tahta oturmuş Türk Bilge Kağan.
Sözümü sonuna kadar dinle…
Önce kardeşlerim, çocuklarım! Sonra bütün soyum.
Milletim: Bu sözümü iyice işit, iyice dinle…
Üstte mavi gök, altta kara yer yaratıldığında ikisi arasına insanoğlu yaratılmış.
İnsanoğlu üstünde atalarım Bumin Kağan, istemi Kağan Hükümdar olmuş. Türk milletinin ilini tutmuş töresini düzenlemişler…
Ordu yürütüp dört bir yandaki başlıya baş eğdirmiş dizliye diz çöktürmüş…
Çin milleti ile komşu olmuşlar. Altını, gümüşü, ipekliyi sıkıntısızca veren Çinlinin sözü tatlı ipeklisi yumuşak imiş…Bunlarla uzak kavimleri kendisine yaklaştırır, sonra kötülük edermiş…
Bilge kişiyi, yiğit kişiyi sevmez, yürütmezmiş…Türk milleti varlığa, tokluğa ve rahata alışıksın. Böyle olduğu için boş tatlı sözlere kanıp Kağanının, Beyinin sözünü beklemeden her yere gittin, aldandın, aldatıldın, böyle olunca oralarda hep mahvoldun…
itaatsizliğin yüzünden seni kalkındırmış Kağanına ve eline kendin kötülük getirdin, kendin yanıldın…
iyice düşün:
Silahlılar gelip seni nasıl dağıttılar mızraklılar gelip seni nasıl sürdüler?
Mukaddes Ötüken ormanının milleti dağıldın…
158
Doğuya giden gitti, batıya giden gitti. Gittiğin yerde kanın su gibi aktı, kemiğin dağ gibi yattı.
Bey olacak erkek evladın köle, hanım olacak kız evladın cariye oldu.
Kocamışlara , bilgelere itaatsizligin yüzünden…Tahta oturduğumda; şuraya buraya dağılmış olan milletim ölüp biterek yaya ve çıplak olarak geri geldi. Milletimin adı yok olmasın; Töre yok olmasın diye, gündüz oturmadım gece uyumadım.Gözden yaş gelse önleyerek, gönülden çığlık gelse geri çevirerek düşündüm.
iyice düşündüm.
Milletimi kalkındırayım, besleyeyim diye kuzeye, güneye ve doğuya on iki büyük sefer yaptım, savaştım.
Ondan sonra Tanrı bağışlasın; talihim ve kısmetim varolduğu için Ötüken‘i il tuttum. Açları doyurdum, çıplakları giydirdim. Yoksul milleti zengin kıldım. Az milleti çoğalttım. Artık kötülük yok.
Ve Türk Kağanı Mukaddes Ötüken Ormanında oturdukça ülkede sıkıntı olmayacak, töre yaşayacak..
Üstte Gök Basmasa Allta Yer Delinmese Senin ilini ve Töreni Kim Bozabilir?
Bu da neki? Zırva bişi işte canım, neyse biz işimize bakalım. Eskilerin masalları bunlar.
O sırada uzaklardan ezan sesi gelir. Baygın olan ihtiyar bir an kendine gelir etrafına bakınır.Tekbir alır, namaz pozisyonu alır.
B.Adem: Allahüekber!
Dr. görevliye seslenir.
Dr. Çağdaş: Kapat şu camı! Burasıda çok sıcak ama…Bu sesi duymak rahatsız ediyor beni!
Pencere kapatılır. Ses kesilir. İhtiyar tekrar kendinden geçer.
159
Dr. un dikkatini çeker bu durum
Dur bakiiim
Görevliye seslenir.
Dr. Çağdaş: Aç camı.
İhtiyar tekrar dirilir.
Bu sahne birkaç kez tekrarlanır.
Elindeki Deftere not alır dr.
Dr. Çağdaş: “Yaptığımız bütün bilimsel müdahalelere ragmen görülmüştür ki biyolojik ademin algıları hala teolojik mesajların kapsama alanı dahilindedir.”
Dr. görevliye seslenir.
Dr. Çağdaş: Modern Türkle ilgili yapmış olduğunuz bilimsel testlerin sonuçlarını alabilir miyim asistan bey?
Notları okumaya başlar dr.
Günümüzde yaşayan Türkler garip zevklere sahiptirler. Sevgilerini ifade için gözlerinden öperim derler. Henüz bir öpene rastlanmamıştır. Ayrıca yine gözün yağını yemek, çapağını yemek, yemek menüsünde kendilerini Çinlilerden bile iğrenç yapmaktadır. Birbirlerine çok düşkündürler.İşinde iyi olan birisini överken, Şerefsizin oğlu ne is yapmış be kardeşim, helal olsun gibi sözlerle hakaretle iltifat etmeyi severler.
TV de film seyrederken filmin oyuncularıyla muhatap olup dur oraya gitme öldürecekler seni diye olaya taraf olur, yolda işlenen kadın cinayetini ise şahit yazarlar diye görmezden gelirler.
Türkler Düğünlerinde bol bol silahlı atış talimi yaparak düğün ve eğlence şehitleri kavramını dini literatüre bile sokmuşlardır.
160
Düğünlerde “Dom Dom Kursunu” ile göbek atilmaktadir.”Bir avci vurdu beni, bin avci beni yedi” gibi sözler esliginde kendinden geçerek halay çekerler.Çocuklarına nüfus cüzdanı çıkartırken, erkek çocuklarının yaşını askere geç gitsin diye büyük yazdırır, kız çocuklarının yaşını ise erkenden evlendiririz mantığıyla yine büyük yazdıran tabii ki bir Türk ailesidir. Kışın kızgın sobanın üzerine tüküren sonra da tükürüğünün misket gibi yuvarlanmasını keyifle izlemek milli sporlarındandır.Sevdi mi ölümüne severler, Maça bile ölmeye giderler. Yaşamalarının tek bir sebebi vardır. İlk fırsatta ölmek. Türk insanı, bir ömrü iki arada bir derede tamamlar.
Ya sevmeyi bilmez, ya da sevmekte geç kalır !
Ya aşkı tanımaz, ya tanıyınca kölesi olur.
Ya tuttuğu takım kazanmaz, ya kazanan takımı tutmaz!
Ya iş bulamaz, ya bulduğu iş para kazandırmaz.
Ya okul kazanamaz, ya kazandığı okul idealine uymaz!
Ya evde kalır, ya koca dayağına dayanamaz.
Türk insanı en çok kendi elleri ile seçtiği siyasetçilerden nefret eder. Oysa o siyasiler o makamlara hep kendi oylarıyla gelmişlerdir; hatta zorla gitmişler, ama hiç zorla gelmemişlerdir.Askeri darbeleri suratlarına alkışlar, arkalarından da söverler.
Vergiyi mecbur kalmadan ödemez, ancak gazetelerde gördükleri vergi kaçakçılarına ana avrat söverler.
Karısına kızına ters bakanı, alim Allah, delik deşik eder; elalemin karısına, kızına kendisi ters bakmayı ise hovardalık olarak görür. Eskiden savaşta bile yaşlıya, çocuğa, hastaya ve kadına el kaldırmazken şimdilerde önüne kim çıkarsa dövüp hatta öldürmekten çekinmez haldedirler.
Karpuzu portakal gibi soyarak keserler. Portakal aromalı meyveli gazozlara ise sarı kola derler. Türkler gözkapaklarını ters çevirerek çocuğuna komiklik yaptığını zannederek korkutabilirler.
Hepsi okur ve de yazardır. Gözlüğünün camını silmek için önce ağzının içine sokup hohlar daha sonra da gömleğinin kenarıyla
161
iyice ovuşturarak silerler. Aynı şekilde pencere camlarına da hohlayarak parmaklarıyla çeşitli sanat eserleri çizerek yeteneklerini gösterirler. Edebi makalelerini ise tuvalet duvar ve kapılarına aktarırlar. Ayrıca tuvalet kapıları bilinmeyen numaralar servisi gibidir.Okurlar her şeyin canına. Bütün eğitim öğretim hayatları boyunca pergel, gönye ve pergel taşıyıp ta onları hiç kullanmadan mezun olmayı başarırlar. Türk örgencileri, ilköğretimin beşinci sinifina kadar ögretmene “öğretmenim” diye seslenirken altincı sınıta bir anda “hocam”diye seslenmeye baslarlar.
Türkler sınavlarda “4 yanlıs bir doğruyu götürür” seklinde bir uygulama ile öğrencileri cezalandırırlarda “4 doğru bil, bir doğru da bizden” seklinde bir kampanya başlatılıp zekaya ve riske girme cesaretine asla ödül vermezler.
Konuşma yeteneği olan hayvanlara ilk olarak küfür etmesini öğretirler.Yabancı dil öğrenirken ilk önce o dilin küfürlerini öğrenir, ya da bir yabancıya Türkçe öğretirken ilkönce Türkçe küfür öğretirler. Ancak bir Türk gazete bulmacasını hep başkalarına sora sora çözebilme becerisini gösterir , kendisi çözdü diye de sevindirik olabilir. Sakal traşı olduktan sonra kanayan yerlerine gazeteden kopardığı küçük parçaları yapıştırır.
Gazete pek okumasalar da kağıdını Cam silme bezi, külah, mendil,sofra bezi gibi şekillerle en iyi biçimde kullanırlar.En çok okudukları şey olan takvimleri alıp duvarlarına asar, günü gelince de yapraklarını koparmayıp tuğla gibi bir sene boyu bekletirler.Kağıdı pek bi severler. Kağıt paraların üzerine not alır ve parayı harcadıkları için aldıkları notu hemencik kaybederler. Ya da paranın elden ele dolaşacağını bildiğinden üzerine komik yazılar yazarlar. Paranın ön yüzüne tehlike anında arkayı çeviriniz diye not düşerler. Parayı eline geçiren çevirince de şimdi değil salak tehlike anında demiştik diye vurgulamada bulunurlar. Bir Türk esnafı , müşterisinden aldığı parayı önce iki ucundan tutup iki defa gerginleştirir daha sonra da güneşe doğru tutup bakarak sahte olup olmadığını anlar. Cebinden çıkardığı paraların içinde en eskisini özenle arayıp bulduktan sonra para üstü verir. Türk esnaf dükkanini kapatıp giderken kapı162
ya “10 dakika sonra dönücem” yazar, ne zaman gittiğininin nasıl anlaşılacağının cevabı ancak Nobel ödülü gerektirir.
Arabalarının egzozunu çamaşır ipiyle bağlarlar. Kutsal olan arabaları arıza yapıp yolda kaldıklarında sorunu öğrenmek için ön kaputu açtıklarında hemen diplerinde gökten zembille inmiş gibi başka Türkler ortaya çıkar. Karbüratördendir abi, yok be buji uçları yanmıştır, aküye bakın aküye… gibi klasik tavsiyelerde bulunurlar. Trafikte iken aracın sinyal lâmbaları dururken kolunu çıkararak dönüyorum hareketi yapar. Trafik ışıkları kırmızıdan yeşile döndüğünde önündeki aracın hareket mekanızması sanki kendi aracının klaksonunuymuş gibi basarda basar. Trafikte ambulansın pesine takılarak sıkışıklıktan kurtulup , uyanıklık yapmayı marifet zannederler. Geçirdiği bir trafik kazasından sonra kanlar içinde çıkıp, ilk yaptıkları şey çarpılmış arabasına üzülmektir. Otoyolda, otomobilin gaz pedalına tuğla koyup, yorulmadan kullanma fikri motor icad olmuşta hala otomobil üretemeyen Türk’e aittir.
Arabalarını satacak olduklarında ençok tercih ettikleri ilan şekli “doktordan temiz araba” ve sigara içilmemiş ibareleridir. İnsan kuşkulanmadan edemiyor, Hipokrat yemininde “arabami temiz kullanacagim” seklinde bir madde mi var diye? Doktorluk o kadar saygıdeğer bir meslektir ki bu mesleği tüm tabiatla paylaşır. Sırtını ayıya ya da ağır bir arkadaşına çiğneterek şifa bulmaya çalışan birini görürseniz üzülmeyin, bilin ki o acısını dindiren bir Türk’tür. Dişlerini gazoz açacağı , fındık ve ceviz kıracağı olarak kullanmak her sağlıklı Türk’ün uygulamalarındandır.
Çorabının kirlenip kirlenmediğini burnuna sürerek kısa süreli koklayarak anlayan kişi temizliğine düşkün bir Türk tür.Hele ki sigara… Halıya düşen sigara külünü parmağının ucunu tükürükleyip mıknatıs ucu gibi hiç dağıtmadan alma başarısını sadece bir Türk gösterebilir. Rüzgarlı havalarda küller uçmasın diye küllüğe su koyar. Sigarası Söndürmek yerine filtresinden masaya dik koyan birini görürseniz bilin ki o bir Türk tembelidir.
163
Görevliye seslenir dr çağdaş.
Dr. Çağdaş: Burası yine sıcak oldu. Şu camı açta rüzgar gelsin.
Cam açılır. Dışarıdan İsmailyk nın “ Allah belanı versin!” parçası gelir.
Dr. Çağdaş: Bu gürültüde ne? Kapat şu camı!
Müzikle birlikte pikniktürk hareketlenir, olduğu yerde oynamaya başlar. Bu durum da Dr. dikkatini çeker. Cam birkaç kez aç-kapa yapılır.
Elindeki Deftere not alır dr.
Dr. Çağdaş: “Yaptığımız bütün bilimsel çalışmalar neticesinde görülmüştür ki yeni kobayımız pikniktürk’ün algıları yeni nesil klon üretmeye müsait olup şirket menfeatleri doğrultusunda zengin pozitif bulgulara haizdir.”
Dışarıdan bir ses duyulur.
Görevli: Dikkaattt! Şirket yönetim kurulu başkanımız pek sayın, muhterem Mr. Nosam Şirket klonlama laboratuarını denetleyeceklerdir.
Mr. Nosam: Selam doktor. Nasıl çalışmalar bitti mi? Malumunuz son zamanlarda Türkiye’de meydana gelen klon arızaları sebebiyle şirketimiz ciddi zararlar etmiştir. Buna dur diyebilecekmiyiz? Aynı zamanda Şirketimizin Türkiye masasının altına gazete kağıdı sıkıştırılmamış tek görevlisi olan sen prf. Dr. Çağdaş Haddini bilmez umarım sevindirici haberler verirsin bana.
Dr. Çağdaş: Efendim arızanın sebebinide bulduk. Yeni donörümüzüde. Arıza eski kobaydan kaynaklanıyor. Dip dna sını
164
incelediğimizde gördük ki biyolojik adem hala eskinin özlemi içindedir. Ve tıpta bir yenilik gerçekleştirdik bizde. Klondan kobay ürettik ilkkez. Pikniktürk. Bozuk bir klonu alladık, pulladık ve onu kobaya dönüştürdük. Şimdi bu kobay üzerinden tamda şirket menfeatlerine uygun milyonlarca klon üretebileceğiz.
Ancakkk…
Mr. Nosam: Ancak ne Dr.
Dr. Çağdaş: Tavsiyem odur ki atakobay Biyolojik adem’i kamuoyunda küçük düşürmelisiniz efendim. Halk bilmeli ki ademin genetik bozukluğu klon arızalanmalarına sebebiyet vermiştir.
Mr. Nosam: O işin kolay kısmı dr. O işi bana bırak.
Tel. açar.
Mr. Nosam: Alo kızım bana manipilasyon masası şefini bağlayın. Alo, hah. Bana bak sayın mr. Cnbc fox. Sözlerimi iyi dinle.Ve not al. Sırasıyla bunların uygulamasını da takip et.Şu klon beceriksizliğini telafi edecek planlamamı iyi dinle!
Acilen yolsuzluk olayları tertipleyiniz ki topluma güvensizliği yerleştiresiniz. Merkezi yönetime olan güven duygusu zedeleyiniz. Kanaat önderlerini hafife alınız. Bilimsel ve toplumsal adı altında konferanslar yapınız.Yerel vakıf ve “think tank” dernekleri kurunuz. Siyasi partilere eğitim programlarıyla, particilik dersleriyle yaklaşarak kadrolarını yönlendiriniz. Gençliği “düşünce özgürlüğü” ve “siyasi katılımcılık” propagandasıyla örgütleyiniz. Etnik ayrılıkları güçlendirmek üzere kültür anımsatma programlarını başlatınız. Yerel toplantılardan uluslararası toplantılara adam taşıyınız. Gizli ve yarı gizli istihbarat çalışmalarını azaltıp buna karşılık medya muhabir ağıyla açık ve yaygın istihbarat toplayınız.Bunları da olanaklıysa Amerikan televizyonlarının yerli şubelerinden yayına geçiriniz. Eksik-yanlış bilgilendirmeyle kitleleri yönlendirip, yerel medya ile
165
eğitim-konferans-gezi düzenleyerek bunalımı toplumun her kesimine mal ediniz. Sokak çatışmalarını körükleyiniz. Orduyu da ulusal kimliğinden koparınız.
Yazdın mı söylediklerimi. Kamuoyu oluşturuculara yani aydınlara, yazarlara, bilim adamlarına- yönelik içerde ve dışarda masrafları karşılayarak, konferanslar, toplantılar düzenlemeyle başlayın dediklerimi yapmaya.
Propaganda aygıtlarını yani radyo, gazete, dergi, televizyon, sinema, video yayınlarını da devreye sokunuz. İnsan hakları ihlallerinin yaratılmasıyla sürecin hızlandırılmasını gerçekleştiriniz.
Hadi bakayım göreyim sizi. Durmak yok kaosa devam!
PERDE
Sahneye iki kişi flamayla çıkar. Flamada “ reklamlar” yazmaktadır.
Reklamcı: Yiyiniz, içiniz, israf ediniz. Har vurup harman savurunuz. Tüketiniz, tükeniniz. Azınız, azdırınız. Komşunuzu aç, kendinizi tok tutunuz. Önce sen varsın. Sen yoksan senden sonrası tufan. Unutmayın şirket’e danışmadan hayatınıza yön vermeyin. Bir dünya markası şirketimize dahil olmak için daha ne bekliyorsunuz. Müşteri temsilcilerimiz telefonun diğer ucunda sorularınızı cevaplamak için bekliyorlar.
“Ateş seni çağırıyor, connectin people”
Sunucu sahneden çıkar. Arka planda bir tv açık oturum pozisyonu vardır.
166
Ses: Şirketin sunduğu “ gerçeğin peşinde” isimli tartışma programınıza devam ediyoruz.
Sunucu: İyi akşamlar, idiyot tv de yayınlanan “gerçeğin peşinde” isimli programımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Pek muhterem “bakar görmez, görse fark etmez, farketse banane diyen” kıymetli izleyenlerimiz. Bu akşamki programımızda “klonların hayatımızdaki yeri ve önemi” isimli konuyu saygı değer konuklarımla tartışmaya devam ediyoruz. Tv sini yeni açan izleyicilerimiz için konuklarımızı yeniden tanıtmak istiyorum.
• Hemen sağımda din büyüğümüz, ilahiyatçı, medyatik hoca, “her yol mübah ve duruma göre fetva risaleleri” gibi kitapların yazarı pek muhterem sayın Yaşar Beyaz sosyetik mehdi beyefendi bizlerle konunun dini boyutunu derinlemesine irdeleyecek. (mehdi başını salar, kibirli bir pozdadır.)
• Hemen onun yanıbaşında konunun Türkiyedeki en önemli uzmanlarından psikolog sosyolog, araştırmacı gazeteci, yazar bozar sayın Manik Depresifyan….
• X- Man sıfatlı bütün klonların ata kobayı sayın biyolojik Adem ilk kez “şirket”in özel izniyle huzurlarınızda sorularınıza cevap verecek.
• Solumda ise ülkemizin dünya çapında şöhrete bulaşmış klonlama üstadı ünlü bilim adamımız doktor, cerrah, felsefeci, siyasetçi prof. Dr. Sayın Çağdaş Haddinibilmez
• Hemen ilim adamımızın yanında, klonları klon60’ın vadesi gelmeden arızalanıp kullanma süresinin bitmesiyle kamuoyunda büyük tartışmalara neden olan sade vatandaşlar sıradan anne babayı konuk ediyoruz olayla ilgili bizleri aydınlatmaları için.
• Ve ben Orhan Ortalıkkarıştıran programın ilerleyen bölümlerinde sürpriz telefon konuklarınında katılacağı bu olağanüstü programı siz izleyicilerimize sunmakla kendimle iftihar ederim. Heyt be var mı benim gibisi…
Programımızın ilerleyen bölümlerinde şirket yönetim kurulu
167
başkanı sayın Mr. Nosam da aramızda olacak.
Sayın mehdi yıllardır tartışır dururuz bu klon meselesini. Lütfen bizi aydınlatır mısınız yüce dinimiz açısından klonların durumlarını. Toparlayacak olursak kamuoyu en çok klonlarla ilgili şu konuları merak etmektedir.
Klonlar insanmı? Ruhları olmadıklarına göre, insan olmadıkları söyleniyor. İnsan olmadıkları için hayvan olarak mı görmek gerekir. Hayvan gibi iseler klondan kurban olurmu? Klonun cenaze namazı olurmu? Klondan cariye olurmu? Klonun din seçimi söz konusumudur? Klon namaz kılacaksa namazları cem etmeli midir? Klonlarda mehdiye tabi olacaklar mı? Klonlar ölünce cennetemi, cehennememi giderler? Klon cenneti ile eşek cenneti arasındaki fark nedir? Klonları misyonerlerin şerrinden nasıl korumalıyız? Buna benzeyen soruları twitter’dan da izleyicilerimiz sorular ekleyebileceklerdir.Nedir efendim klonların dinimizdeki yeri ve önemi?
Yaşar Beyaz sosyetik mehdi: Efendi! Ben bu konuları detaylarıyla yeni kitabım “Klonsuz kolonlara içtihatler” isimli kitapta ayrıntılarıyla anlattım. Ben anlattım. Benden başkasıda anlatamaz zaten. Söyleyin sunucu bey şu memlekette varmıdır benim gibi anlatan? Ben anlatırım. Benim işim anlatmak. Anlatmak deyince ben gelirim. Bakın geçen bir otel odasında turnedeydim. Belgeselini izledim. Klonlarla ilgili bir belgeseldi. Caizdir, mekruhtur, haramdır, efendim ve de külliyen yalandır, külliyen kolondur. Bilmem anlatabildim mi? Ben anlattım anlamadıysanız sizin aptallığınızdandır. Ben efendi. Ben, ben, ben!
Araya Prof. Çağdaş Haddinibilmez girer.
Çağdaş Haddinibilmez: Ne münasabet. Yobazlıktır, gericiliktir. Biliyorsunuz ben ülkemizdeki klonlama çalışmalarını başlatan kişiyim. Yürüten kişiyim. Sürdüren kişiyim. Ödüllerim var benim.
168
Hocama katılıyorum ve de iştirak edemiyorum. Ben yaptım klonu. Bir sorunuz neden diye. Evet sorunuz neden, neden diye.
Sunucu: Neden?
Çağdaş Haddinibilmez: Çünkü Cumhuriyet’in ilelebet payidar kalması için. Yazık değil mi, bu ülkenin güzelim gençlerine? Onlar ölmesin diye klon yaptım. Klon yaptım çünkü anneler babalar ağlamasın diye. Hastalar ölmesin diye. Ancak gerici ve yobaz iktidar klon yaşını onsekiz de durdurdu. Halbuki profesyonel askerlik için yaşları yirmiikiye çıkarılmalı. Her klona şehitlik yakışır. Terörü ancak Mehmetçik klonlar durdurabilir. Bakın terörist başının klonlarına sürekli ürüyorlar. Ya biz ne yapıyoruz? Ayrıca klonlar rejimin kurucu iradesinin partisine müntesip olmalılar. Ancak bu şekilde oy oranımız artacak, müreffeh hayat seviyesine yükseleceğiz. Konuyla ilgili cübbemi giydim ve Ankara’ya gittim. Yüce öndere gerekli şikayette bulundum. Şirkette gerekli desteği verir ise klon cumhuriyetine az kaldı. Yaşasın diyorum efendim, yaşasın ve kahrolsun.
(Her konuşmacının konuşmaları arasına birer paragraf arayla Sahimi Bozan girer. “ Ben gencim, ben de biliyorum, itiraz ediyorum, kabul etmiyorum.” gibi laflarla girmeye çalışır.)
Sunucu: Programımıza az birazdan kaldığımız yerden devam edeceğiz. Sakın bizden ayrılmayın. Söz mü ayrılmayacaksınız değil mi? Ölümü öpün bak ayrılırsanız. Hemen geliyoruz.
Şimdi tanıtıcı reklam!
Sahneye iki kişi girer. Tanıtıcı reklam yazısı ile.
Reklamcı: Söyleyin bakalım! Var mısınız, yok musunuz? Kurtlar vadisinde kim kiminle dans ederken, yok böyle dans diyenler,
169
söyleyin kim 500 milyar kazanmak ister? Ali Rıza Bey’mi? O ki yaprak yaprak döküldü de kimse aşk-ı memnu olamadı. Olacak o kadar diyorsanız, iffetinize sahip çıkın. Hayat devam ettiğinde bilin ki öyle bir geçer zaman ki. Memleket doğu batı ikilemine sürükleniyor ne gam? Kuzey güney daha mühim. Hanımın çiftliğinde Ali baba’nın klonları varmış. Fazla söze ne hacet; Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan!
Ses: “Şirketin sunduğu gerçeğin peşinde” isimli tartışma programına kaldığımız yerden devam ediyoruz. İyi seyirler.
Sunucu: Evet nerede kalmıştık, sayın izleyiciler? Söz sırası siz de sayın Manik Depresifyan.
Manik Depresifyan: Efendim saygılar sunuyorum size, katılımcılar ve tv ekranları başında bizi izleyen izleyicilerimize ve diasporaya. Malım efendim, konuyu enine boyuna irdelediğimizde görürüz ki psiko sosyal açıdan 1915 olayları bu konuda çok büyük önem arz eder. Hepimiz bu konuda Hırantız. Bakın konuyla ilgili Birleşmiş Milletlerde, uluslararası Lahey adalet divanında ve güney Kıbrıs Rum parlementosunda mavi marmaraya yapılan saldırıyla ilgili gerekli mütealalar sayın Obama ve İngiliz yönetimi tarafından da hık-mık cart-curt yani diyorum. 1915 de ve diğer tehcir zamanlarında klonlara yönelik hazırlıklar yapılmıştır. Irkçılıktır ve faşizanlıktır. Ne demek efendim klonun klondan başka dostu yoktur. Evrensel değerler bu konuda hepimizin; barış, adalet, sevgi, hak, hukuk, demokrasi dememizi gerektirmektedir. Geçenlerde stockholm’de katıldığım bir panelde de aynısını söyledim. Tarihçiler el ele vererek klonların çalınan hayatları için ortak ve uzman çalışmalar bıtbıtlayacaklardır. Bende bu konuda sayın hocama (beyazı işaret eder) ve sayın bilim adamımıza (işaret eder) zerremiskal hak vermeden katılarak onları onaylamadan onlar gibi düşünmediğimin altını çiziyor barış diyorum, sevgi diyorum, saygılar sunuyorum.
170
Sunucu: Şimdi bir telefon bağlantısı yapacağız. Cacık üniversitesi hıyar bölümü kürsü başkanı sayın Hermok Tananlar beyefendinin söyleyecekleri varmış. Kendisini dinliyoruz buyurun efendim.
Hermok Tananlar: İyi akşamlar sayın program moderatörü. Pek kıymetli konuklar. Öncelikli olarak programı baştan sona heyecanla takip etmekteyim. İnanın bu yaşımda bile olsa zaman zaman ateş basmakta beni. Nereden bulursunuz bu güzelliği. Konuya tüm detaylarıyla vakıf olmamama rağmen yine de birkaç hususa değinmeden edemeyeceğim. Efendim protez ve silikon uygulamaları fevkalade başarılı olmuş. Saç renk tonu kestane olsa sanırım daha göz alıcı olacakmış. Pastel tonları ara ara canlı tonların arasına serpiştirilmesi de pekt e yakışmış doğrusu. Ben yine de ten için bir uzman olarak salatalık sütünün kullanılmasında ısrar ediyorum. Ülkemizi best model yarışmasında temsil edecek bu güzide kızımıza başarılar diliyorum.
Sunucu: Sayın Hermok. Sayın Hermok Tananlar ne diyorsunuz? Var mı efendim klonla ilgili söyleyeceğiniz.
Hermok: Orası kıldan tüyden tv değil mi? Hay Allah! Kusura bakmayın sayın sunucu. Ben güzellik yarışması tartışmasına katılmak istemiştim. Bir yanlışlık oldu. Ama fark etmez. Ben profesörüm. Bu konuda da bir şeyler söyleyebilirim, hazır bağlanmışken. Klon modasından bahsetmek istiyorum müsadenizle. Klonları normal insanlardan ayırmak için kostüm yarışması düzenledik, üniversite şirket işbirliği ile. Sponsorlarımız da bize desteklerini sunmaktalar her daim. Sayın Erkan beyle seneye uluslar arası klon güzellik yarışması düzenlemek istiyoruz. Bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Daha detaylı bilgi istiyorsanız evim kanalınıza çok yakın hemen gelebilirim isterseniz.
Sunucu: Biz teşekkür ederiz programımıza katkılarınızdan dolayı görüşmek üzere iyi akşamlar. Sayın seyirciler şimdi aldığımız
171
bir habere göre şirket yönetim kurulu başkanı sayın Mr. Nosam programımıza katılmayacakmış. Kendisi HeroTürk’ün Cumhuriyet savcılığına bilgi ve belge aktarımından sonra insanlığı suistimal suçlarından tutuklanmış. Davası Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilişkilendirildiğinden dava süresince aramızda yer alamayacak. Her ne kadar Mr. Nosam tutuklansa da şirket ise yaptığı yazılı açıklamada tüm faaliyetlerine daha çok azim ve aşk ile devam edeceklerini belirttiler.
Evet programa kaldığı terden devam ediyoruz. Son iki konuğa da söz hakkı verdikten sonra programımız sona erecektir.
Peki siz ne diyorsunuz bu konuda sayın ana-baba?
Anne: Evladım klon60 her ne kadar klon olsa da bizim çocuğumuzdu. Doğru onu ben doğurmadım. Ancak ben büyüttüm. Sütümle ve sevgimle… ben örttüm geceler boyu üstünü, altını ben temizledim. Belki bir özürlü gibiydi. Ne yani özürlüler insan değil mi? Deniliyor ki klonların ruhu yok. Doğrudur. Peki hangimizin ruhu var ki? Hangimiz duyarlıyız birbirimize? Hangimiz yetim başı okşuyor ki? İyilik nasılda lüzumsuzluk oldu? Ben evladımı yitirdim acım büyük. Anne olan anlar beni, her ne kadar ruhu olmasa da çocuklarımızın; onları klonlayan onları programlayan biz değil miyiz? Onlar öğrettiklerimizden ibaret değil mi?
Sunucu: Sayın yönetmenim, hanımefendinin sesini alır mısınız stüdyodan. Acısından saçmalamaya başladı. Şirket aleyhine konuşmanıza müsaade edemem hanımefendi.
Peki sayın X-Man… Ya da sayın biyolojik adem. Ülkemizdeki klonlama işinin temelinde siz varsınız. Bu coğrafyadaki klonlama da sizin DNA larınızdan istifade edildi. Bozukluk hususunda ençok siz hedef gösteriliyorsunuz. Ne diyorsunuz bu konuda?
X-Man ayağa kalkar. Seyirciye yaklaşır. Konuşmak isterken su172
nucu dahil ana-baba hariç herkes konuşmasına müdahale eder.
Susar diğerleri de susar. Konuşur, diğerleri de. Birkaç kez tekrarlanır.
Sunucu: Gördüğünüz gibi sayın seyirciler söyleyecek sözleri olmayanlar kafalarımızı karıştırmak istemektedirler. Ne dedikleri de anlaşılmamaktadır. Söz hakkı verdiğimiz halde hala da bizden şikayetçidirler. Yorumu siz kıymetli izleyicilerimizin vicdanına bırakıyor, sakın bizden ayrılmayın diyorum. Programımız burada sona ermiştir. Ancak yayınımız eğlence programımız ‘bizden seslerle’ devam edecektir. Bizi izlemeye devam edin.
Yayınımız, Kıymetli sanatçımız TARKAN konseriyle devam ediyor.
SON
173
BİTİRİRKEN
1492
Emirliklerden oluşan ve Avrupa’nın göbeğinde 800 yıl hükümranlık süren Endülüs Uygarlığı ve Devleti, Hristiyanların aralarına soktuğu fitnelere aldanarak, birbirleriyle girdikleri çatışmalar neticesinde zayıf düşmüş ve nihayetinde tarihin “vazgeçilmezler mezarlığındaki” yerini almıştı.
Son kalan Gırnata Emiri, şehrin anahtarını işgalci güçlere verip te şehrinden uzaklaşırken yüksek bir tepeden son kez ecdadının mazisinin olduğu topraklara baktı. Gözyaşları içerisindeydi. Yanında bulunan annesi oğluna seslendi; “Ağla oğlum ağla! ERKEKLER GİBİ MÜCADELE ETMEDİN, ŞİMDİ KADINLAR GİBİ AĞLA!”
1839; İngilizlerle ticaret anlaşması yaptık.
1864; İngiliz Sömürge Bakanı Glagstone dedi ki, “Müslümanları Hristiyanlar gibi yaşar hale getirmeliyiz!”
1864; Çerkez kavimlerinin birbirleriyle didişmeleri neticesi, soykırım ve sürgünü ile de Kafkasya’yı Ruslara teslim ettik. Osmanlının çatısının yıkılışını izledik.
1876; Tanzimat fermanı ile Fransızlarla yakınlaştık.
1908; Dört ayrı gayrı müslimin Sultan Abdülhamid’i görevinden azlini seyrettik. İT’ lerin (İttihat ve Terakki) hareketi Türk siyasi hayatına ilerici-gerici kavramlarını hediye ederlerken 23 milyon kilometrekare vatan toprağını 780 bin kilometrekareye dönüştürdüklerinin acı hikayeleri artık tarih olarak yazılıyordu.
1914; Birinci Dünya Savaşının artık kazanarak kaybedeniydik. Müttefikimiz Almanlardı ve biz yine unutmuştuk domuzdan pos174
tun, gavurdan da dostun olmayacağını...
Sarıkamışta donduk,
Yemende kavrulduk!
Çanakkale’de vurulduk can evimizden!
İstanbul işgal altındayken kültürel işgalimizin de temelleri atılmıştı aynı zamanda!
İstiklal Savaşı ayrı hikaye, İstiklal Mahkemeleri ayrı! İstiklal Caddesi apayrı!
Bir başbakan sallandı demoklesin iki kılıcı arasına kurulan salıncakta!
İlim, kültür, sanat, edebiyat ve ahlakta yozlaştık!
Millet “mefkure” ye hasret...
Yokluk ve yoksulluk makus talihimiz oldu...Cehalet yavan ekmeğimize katık kıldığımız sentetik gıdamız!
Ulu önderlerimiz oldu da Allah’ın ezanını bile uzun süre “Ulu” ladık! Olanları “Normal” sandık!
Sandıklarda çeyizlerini sakladı gelinlik kızlarımız, millet olarak ta bizler kaderimizi!
Elimizden kitabımız alınmıştı. Okuyamadık, anlayamadık...Duvarlarımıza astık, bizi çarpmasından hep korktuk.
Evlatlarımızı kendi değerlerimize göre yetiştiremedik bile...
Aile kavramı, kavga alanlarımız oldu.
Yeryüzü coğrafyası kandan ve gözyaşından sınırlar çizdi bize. Çok dayak yedik emperyal abilerden; Afganistan, Filistin, Keşmir, Doğu Türkistan, Myanmar, Sudan, Nijerya, Libya...Saymakla bitmez acının haritası!
Bizde emsal bildik çağdaş yaşamı da karılarımızı dövdük, çocuklarımızı...asker dövdü, polis, öğretmen...sokakta dövdük birbirimizi vatan uğruna; yurtseverler ve milliyetçiler olarak VE DİNDARLAR...DİNİDARLAR OLARAK!
175
SONRA;
“O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır!”
YA DA;
sony marka telefonunuzun,tuşlarına aceleyle dokunuyorsunuz...
bir, iki sinyal sesi derken,karşı tarafa sesleniyorsunuz;
doktor bey! vakit tamam! italyan takım elbiseniz üzerinizde, üzerinizde tatlı bir telaş, öyle ya vakit baba olma zamanı!
apar topar oturmuş olduğunuz, plazanın 24. katından, biniyorsunuz asansöre!
sesleniyorsunuz eşinize; “tamam tatlım, dayan biraz!”
vakit baba olma zamanı! aylar önce başlamıştı heyecanınız!
canınıza can katacak, haber almıştınız!
eşiniz hamile!
sağlıklı olsun da, kız ya da erkek farketmez demiştiniz!
erkek olduğunu öğrenince, içten içe sevinmiştiniz!
akraba-ı taalluk, gelecek bebek için, topyekün seferberlik başlatmıştı! Mavi bir hazırlık!
çocuğun odası, beşiği, kundağı... hep mavi, hepsi de, mickey mouse! miki fare!
wolkswagen arabanızın, kontağını çevirdiğinizde, istikamet medicine hospital! Hemi de İbni sina sokağında! Plazalar, rezidanslar arasında! Bir sokak isimleri kaldı, değişmedik! mall istanbul kavşağında...
176
...
şükür doğar, yeni bir müslüman türk evladı daha! yaşlılar ezan okurlar kulağına! Şimdilik çocukların isimleri eskilerden...
Çocuk artık işgal odasında; biberon, emzik, bağlama bezi; hep mickey!
Çocuğun gözleri tavanda, sağında ya da solunda, kafasını nere çevirse, duvar kağıdında... hep miki, ah! mickey!
Patileri miki, donu, fanilası, yemeğini yediği tabağı,
Büyür de tez zamanda! Üzerindeki battaniyesi, nevresimi, ayakkabısı, okul zamanı; kalemi kağıdı! oyuncakları...
Bilgisayarla tanışmıştır; sanalı gerçeği hep miki! ah! mickey! Bilgiler hepten mickey!
Belki; yaz tatillerinde, gittiği camide öğrendiği, ettehayyütüsü bizden! gerisi hep miki! Guantamoya WELCOME!
Okulda formal eğitim, torna zamanı!
EĞİTİLMESİ GEREKEN EĞİTİMCİLER...
Paralel yapı, dershanede, sadık sempatizen derdinde! Şakirt caillou iş peşinde!
Markalar, işgalci kolluk kuvvetleri!
Önce bedenlerimiz, ardından ruhlarımız, madein usa patentli!
...
Kafası karışık ülkemin, kafası karışık veledi!
...
Gençlik bunalımı der geçeriz, sorunları erteleriz!
...
ve çocuk büyür, annesinin ve babasının, yarım kalan hikayesi, onun şahsında devam eder!
...
to be contıuned! İnşaallah; tez zamanda;
the end!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder