19 Şubat 2016 Cuma

VATAN MAAŞ İÇİN SEVİLMEZ!

Çanakkale’den, ilçesi Havran’daki köyüne kadar 145 kilometreyi 13 günde yayan yürür. Yola ne ayak dayanır, ne tırnak. Nefes kesmeksizin yürür de yürür.
Geldiğinde evine giremez.  Çünkü köyünde onu herkes öldü bilmektedir. Çünkü 9 yılda belki karısı, yeniden evlenmiş olabilir. Çünkü o cepheden cepheye koşturup durmuştur ki, "vatan elden gitmesin'" diye.
Akşamdan geldiği evini sabaha kadar göz hapsine alır. Sabah koyunları çıkarmak için gelen bir akrabası ile karşılaşır. Selam verir yanaşır akrabasına bilindik hikayenin kahramanı;

“-Sen kimsin?

-Ben Seyid'im.

-Biz seni öldü biliyoruz.

-İşte sağ döndüm. Benim hanım evli mi?

-Hayır evli değil. Bir çocuğun var içeride, çocuğu korkutursun. Bağırarak git, haberi olsun.”

Kapıdan eşinin ismini seslenir. 8 yaşında bir kız çocuğu kapıya gelir. “Anne” diyor, “kapıda sakallı biri var korktum.” Annesi geliyor kapıya bakıyor ki, adamı. 

“Korkma kızım o senin baban.”

Ve 9 yıl sonra kızıyla böyle tanışıyor.

O kız, sonradan nine olduğunda torunlarına, “Baba deyip de bir müddet kucağına oturamazdım” der.

***

Kocaseyit namı, "Seyit Ali Çabuk" tam adı.

Çanakkale’de 276 kiloluk top mermisini tek başına sırtlayıp İngiliz zırhlısını vuran kahraman.

1889'da Balıkesir'in Havran ilçesine bağlı bir orman köyü olan Manastır köyünde doğan Seyit Ali, Yörük çocuğudur. Mavi gözlü ve ufak tefektir.

Gariban Anadolu köylülerinden biridir, işte!

Keçi güder arada kaçak odun kömürü yapar satar.

18 yaşında 1909’da askere gider. 1912’de Balkan Savaşı’na katılır. 1914’te Birinci Dünya Savaşı başlayınca Çanakkale cephesinde topçu eri olarak bulunur. 18 Mart1915'te Müttefik donanması Çanakkale Boğazı'nı geçmek için saldırıya geçti. Bu sırada Seyit Ali, Rumeli Mecidiye Tabyası'nda görevlidir.

(Savaşın en kritik anlarından birinde Queen Elizabeth zırhlısından atılan bir top mermisi Mecidiye Tabyası'na isabet eder. Mecidiye Tabyası'nın pozisyonu çok kritiktir. Boğazdan geçen düşman savaş gemilerini vurmak üzere oradadır. Ve hedef alınan tabyada geriye sadece iki er ve tabya komutanı kalmıştır. Bu erlerden bir tanesi Seyit Ali Çabuk'tur.)

24 yaşındaki Seyit, 276 kiloluk bir mermiyi, mataforası yani vinci bozuk olan topçu bataryasına tek başına sırtlayarak yerleştirmeyi başarır.
Ve Ocean gemisini dümen sisteminden vurmayı başarır. Ocean daha sonra sürüklenir ve Nusrat’ın döşediği mayınlardan birine çarparak batar.

Bu başarısından ötürü onbaşı rütbesine yükseltilmiş bir de ödül olarak çift tayın (Mc Donaldcılar bilemezler tayını) verilmiş. O da bir hafta sonra aç arkadaşlarının arasında kursağından geçmeyince istememiş.

Seyit Ali, 1909'da gittiği askerden, 1918'de onbaşı olarak döner. 1915’teki zaferden sonra 3 yıl daha Çanakkale’de askerliğe devam eder. 1918’de terhis olur.

***

Kocaseyit, harpten döndükten sonra burada köyünde kimseye savaş ile ilgili bir şey anlatmaz. 9 yılda yaşadıklarını kendine saklar. Kolay değil, yaşanan olaylar, büyük travmalar yaratmıştır muhtemelen. 1929’da Kemal Atatürk, bir açılış için Havran'a gelir. Açılıştan sonra Havran Nahiye Müdürü’ne der ki, “Burada bir Seyit Onbaşı olacaktı onu görmem lazım.”

Ancak Havran Nahiye Müdürü, Seyit Onbaşı’nın hangi köyde olduğunu bilmez. “Buluruz tabii Paşam” deyip, Edremit askerlik şubesinden Seyit’i sordurur. Manastır köyünde bulunur. Şubeden 2 jandarma görevlendirilip salınır. Sabah çıkan jandarmalar akşamüstü köye gelir. Kocaseyit, dağa kömüre gitmiştir. Jandarmalar evinin önünde akşama dek bekler. Akşam geç saatte evine gelen Seyit, jandarmayı görünce, kaçak kömür için geldiklerini sanır. Ama bozuntuya vermez. Askerlere “suçum ne ki” diye sorar. “Hayır, suçun yok biz seni bekliyoruz. Seni Paşa çağırıyor.” Seyit, sevinir.

Gece yarısı vardıklarında nahiye müdürü, Seyit’i perişan vaziyette görünce, önce onu bir güzel yıkatır, berberde saç sakal traşı yaptırır. Sabah da elbisesini verir. Atatürk’ün yanına çıktığında, biraz sohbetten sonra Paşa ‘ne istersen, iste sen büyük kahramanlık yaptın’ der.

Maaş bağlatılmasını teklif eder. Seyit Ali, “Hayır paşam" demiş, "biz görevimizi yaptık maaş için değil” der. Tek bir isteği olur Atatürk’ten, “Ben dağda kaçak odunla kömür imal ediyorum. Havran ve Edremit'te gece kaçak satıyorum. Senin emrinle o dağdaki ormancılar baltamı almasa. Rahat çalışsam, maaş da istemem”

Atatürk, nahiye müdürüne talimat verir, Seyit’e dokunulmasın diye.

Ancak iki yıl sonra yeni gelen nahiye müdürü bu emri uygulamaz, Seyit’e pek rahat verilmez. (Atatürk'ün talimatının etkisi buraya kadarmış.)

Seyit Ali Onbaşı, bir süre daha dağda odun kömürü yapar.

Yaşlanmaya başlayınca zorlanır, Havran’da bir fabrikada hamallığa başlar.

Seyit Ali Çabuk, 1939'da 50 yaşındayken, zatürreye yakalanır ve yaşamını yitirir. Köyündeki mezara gömülür. Mezarı anıtmezar değildir.

Kocaseyit'in köyü, hala yoksul...

Yüze yakın torununun yaşadığı Kocaseyit Köyü (köyün adı sonradan Çamlık, 1990’da da Kocaseyit olmuştur), büyük oranda elektriksiz ve susuz.

Güneydoğu’dakilerden farksız köylü topraksız, koyun keçi güdüyor, ovaya yevmiyeye gidiyor. Aynı dedeleri Kocaseyit gibi.

ve kimse dağa çıkmıyor. Yokluk ya da yoksulluklarını bahane edip vatana ihanet gibi düşüncelerin peşine de düşüyor değiller. 

Ey masum bebeler...Alnı secdeli gençler...Dudakları dualı ihtiyarlar... Sizin hatrınıza döner dünya! Sizin hatrınızadır Türkiyemin güzellikleri...

Ruhunuz Şad olsun ey kıymetlerini bilemediklerimiz!

fehmi demirbağ



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder