A-     KUR’AN’DA GENÇLER
Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’e baktığımızda, tarihin değişik safhalarında önemli roller üstlenen bazı gençlerden ve Peygamberlerden söz edildiğini görmekteyiz. Allah Teâlâ, onları örnek göstermekte ve onlar üzerinden bizlere bazı dersler vermektedir. Onlardan bazılarına burada işaret etmek istiyoruz.
1-      Hz. Âdem’in Oğulları:
HZ. Âdemin iki oğlu (Habil ve Kâbil) birer kurban sunmuşlar ve Allah sadece muttaki olanınkini kabul etmişti. Kurbanı kabul edilmeyince nefsine yenik düşen oğul, kardeşini öldürmeye kalkışmış, ancak muttaki olan kardeş, ona karşı elini dahi uzatmamıştı. Neticede onu öldürmüş ve cesedi nasıl gömeceğini de bir kargadan öğrenmişti.(Mâide sûresi, 27-31)
Hz. Âdemin oğullarından birincisi, olumlu, sorumlu, Allah’a ve başkalarına saygılı, takvalı bir genç iken; ikincisi hırslı, kıskanç, nefsine esir olan, kan dökmekten dahi çekinmeyen olumsuz bir tiplemeyi gözler önüne sermekteydi. 
2-      Hz. İbrahim:
Genç bir peygamber olarak Hz. İbrahim’in, Nemrud’un ülkesinde putlara ve putperestliğe karşı verdiği mücadele, putları kırması, yakalanarak mancınıkla ateşe atılması ve Allah tarafından kurtarılması tafsilatıyla anlatılmakta, Hz. İbrahim ve beraberindekiler “güzel bir önek“ olarak sunulmaktadır. (Şuara sûresi, 69-83; Saffât sûresi 83-113; İbrahim sûresi, 35-73)
3-      Hz. Yakub’un Oğulları:
Babalarının Yusuf’a gösterdiği ilgi ve sevgiyi kıskanan on bir üvey kardeşin, genç Yusuf’u öldürmek istemeleri, onu çıkamayacağı bir kuyuya atmaları, sonra bir kervan tarafından bulunan Yusuf’un köle olarak satılması, Mısır Azizi’nin malikânesinde yetişmesi, Aziz’in eşi tarafından taciz edildiği halde kendisini koruyabilmesi, zina etmektense hapis yatmayı tercih etmesi, netice de hakikatin ortaya çıkmasından sonra Mısır’da Maliye Bakanlığına getirildiği. Kendisinden kurtulmak isteyen kardeşlerini affetmesi ve onlara yardım etmesi “kıssaların en güzeli“ diye anılan Yusuf sûresinde nefis bir şekilde anlatılmaktadır. Burada Hz. Yusuf (a.s.), masum ve mazlum oluşu, iffet ve sabrı, kadirşinaslığı, hizmet ve başarıyı, hoşgörü ve affı temsil ederken; on bir kardeşler hırs ve kıskançlığı, zulüm ve cehaleti, komlo ve ihaneti temsil etmektedir.
4-      Hz. Musa:
Firavun’un emri gereği bütün erkek çocukların öldürülmesine rağmen, onun sarayında yetişen Hz. Musa’nın kardeşi Harun’la birlikte Firavun’lave İsrail oğullarıyla olan mücadelesinden, taraftarlarından birinin dövüştüğü düşmanına karşı yardım istemesi üzerine attığı yumrukla düşmanın ölümüne sebep olduğundan, davarlarını sulayan Hz. Şuayb’ın iki kızına yaptığı yardım sayesinde, kızların babalarından talebi üzerine 7 yıl onların yanında çalıştığından ve buna mukabil onlardan biri ile evlendiğinden, genç uşağıyla yaptığı esrarengiz bir yolculuğundan söz edilir. (Bakara sûresi, 49-74; Tâhâ sûresi, 9-101; Kasas sûresi, 3-43)
5-      Hz. Meryem, Hz. İsa ve Havariler:
Genç Meryem’in beşeri bir ilişki olmaksızın mucizevî bir şekilde nasıl anne olduğu ve oğlu İsa’yı doğurduğu, suçlamalara karşı kendisini nasıl savunduğu; Hz. İsa’nın İsrail Oğulları’nın çeşitli mucizelerle dine davet ettiği, kendisine sadece Havarilerin inanıp yardımcı oldukları, İsrail Oğulları’nın ise buna karşı çıktıkları, onu çarmıha germek istedikleri ve neticede Allah’ın onu kendine yükselttiği anlatılır. (Meryem sûresi, 16-34; Âl-i İmran sûresi, 42-59)
6-      Hz. Lokman ve Oğlu:
Bilge bir şahsiyet olan Hz. Lokman’ın genç oğluna yaptığı tavsiyeler, aslında onun şahsında bütün gençliğe yapılmıştır.
a-      Allah’a şirk koşmaması,
b-      Anne-babaya iyi davranması,
c-      Evladını şirke zorlamaları halinde buna itaat etmemekle birlikte onlarla güzel geçinmesi,
d-      Allah’a yönelenlerin yoluna girmesi,
e-      Allah’ın herşeyden haberdar olduğu ve bunları karşısına çıkaracağı,
f-       Namaz kılması,
g-      İyiliği emredip kötülükten vazgeçirmesi,
h-      Başa gelenlere sabretmesi,
i-        İnsanları küçük görüp yüz çevirmemesi,
j-        Yeryüzünde böbürlenerek yürümemesi,
k-      Yürüyüşünde bile tabii olması ve
l-        Sesini kısması onun tavsiyeleri arasındadır. (Lokman sûresi, 13-19)
7-      Ashâb-ı Kehf (Yedi Uyuyanlar) : 
Tefsirlerdeki bilgilere göre inananlara yaptığı zulmüyle meşhur olan Roma imparatoru Dekyanus zamanında inançlarını koruyabilmek için bir mağaraya gizlenen bu gençler, Allah’ın yardımıyla orada uzun yıllar uyutulduktan sonra Roma imparatorluğunda Hristiyanlığın yayıldığı I. Theodosius zamanında uyanmışlardır. Onlar Rablerine inanmış birkaç gençti. Allah onların hidayetlerini artırdı ve gönüllerini sağlamlaştırdı. Allah, sözünün hak olduğunu ve kıyametin kopacağından şüphe edilemeyeceğini bilmeleri için, insanların onları bulmalarını sağlamıştı. (Kehf sûresi, 9-22) 
B-     BİR GENÇ OLARAK HZ.PEYGAMBER
Peygamber Efendimizin hayatına baktığımızda, O’nu çocukluğundan beri her türlü kötülükten uzak duran, Mekke halkı tarafından sevilen, kendisine güvenilen edepli ve erdemli bir şahsiyet olarak görürüz.
Abdurrezzak (ö. 211/826) ve İbn Hişam’ın (ö. 213-8/828-833) naklettikleri gibi,“Allah (c.c.) Hz. Muhammed’in yükselişini ve risaletini istediği için, onu cahiliyye pisliklerinden alıkoyuyor ve Rasûlullah’ın gençlik yılları böyle geçiyordu. O kadar ki, toplum içinde o, mürüvvet, ahlâk, neseb, komşuluk, ağırbaşlılık, doğru sözlülük, güvenilirlik bakımından en üstün; kirleten fuhuş ve kütü ahlâktan, insanların en uzak ve münezzehiydi ve gözde bir insandı. Öyle ki Allah (c.c.) bu güzellikleri onun şahsında topladığı için, kendi toplumu içinde onun yegâne ismi “Emin = Güvenilir” idi. Nitekim Müslümanlara eziyeti ile bilinen Nadr bin el-Haris bile, bir defasında Kureyş’e şöyle diyordu: “Muhammed, genç iken aranızda en hoşnut olduğunuz, en doğru sözlü, en fazla güvenilir biri idi... Olgunlaşıp da getirdiği bu diniyle gelince siz ona sihirbaz dediniz. Hayır, vallahi o sihirbaz değildir...“
C-     FİCAR HARBİNE VE HİLFU’L-FUDUL’A İŞTİRAKI
Hz. Peygamber Efendimiz 20 yaşındayken amcalarıyla beraber Kureyş saflarında Ficar harbine katılmıştır. Onun, bu savaşta amcalarını düşman oklarına karşı koruma dışında, komuta, idare, kahramanca çarpışma vb. Aktif bir görev icra etmediği söylenmektedir. Bu tek çarpışmanın dışında, Hz. Peygamber, nübüvvetten önceki dönemde, başka her hangi bir savaşa veya kavgaya katılmadı. Bu husus Hz. Muhammed’in cahiliyye döneminde kavga ve kısır çekişmelerden uzak durduğunu ortaya koyuyordu. Ayni yıl, amcalarından Zübeyr’in girişimleri sonucu, Mekke’nin ileri gelenlerinin katılımı ile yapılan Hilfu’l-Fudul denilen bir anlaşmaya iştirak etti. Anlaşmayı imzalayanlar, mazlum ve hakkı yenen kişiyi destekleme kararı aldılar ve hakkının geri alınması için ellerinden geleni yapacaklarına dair and içtiler. İster Mekkeli olsun, ister dışarıdan gelen diğer insanlardan olsun, kimseye zulüm yapılmasına vermeyeceklerini kararlaştırdılar. Abdurrahman bin avf, Hz. Peygamberin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Henüz delikanlı iken, amcalarımla beraber, iyi insanların yapmış olduğu anlaşmada hazır bulundum. Bana kızıl develer dahi verilse, bu anlaşmayı bozmak istemezdim. “Efendimiz (s.a.v.)’in bu toplantıya hangi sıfatla çağırıldığı hakkında herhangi bir bilgi verilmemiştir. Ancak onun, sadece bu genç yaşta böyle bir toplantıya katılmış olması bile, hem ahlâkını, dürüstlüğünü ve hakşinaslığını, hem de Mekke toplumundaki saygınlığını göstermesi bakımından çok önemlidir. Nitekim O, böyle bir anlaşmaya katıldığı için peygamber iken de gurur duymakta, böyle bir toplantıya İslâm dönemin de dahi davet edilse, mutlaka    icabet edeceğini ifade etmektedir.
D-     ADANMIŞ GENÇ SAHABİLER
Sahabe nedir sorusuna cevap verelim. Sahabenin klasik anlamda ki tarifini şöyle anlatalım; İbn-i Hacer yazdığı kitabında “Efendimiz (a.s)’ı az yada çok dünya gözü ile görmüş, dünyada bir araya gelmiş, onunla sohbeti olmuş herkes sahabedir” diyor. Ama değer itibari ile sahabe nedir diye soracak olursak, ona çok daha farklı cevaplar veririz: Sahabe nesli, vahyin ilk muhatapları… Allah resulünün mübarek ellerinde yetişmiş ilk nesil, onlara ben acizane “Semanın armağanı” derim. Çünkü nasıl ki Kur’an bize semadan inmiş ilahi mesajlarsa, onlar da semanın şekillendirdiği bir topluluk. Yani Allah’ın gözetiminde yetişmiş bir topluluk. Onun için de sahabe neslinin dini anlamada, dini algılamada çok çok yeri ve değeri var. Bu değer noktasında, eğer gerekli bilince eremezsek, biz o neslin aslında bizlere vermiş olduğu mesajları da doğru bir biçimde anlayamayız.
Sahabe hakında pek çok ayet nazıl olmuştur./Tevbe.117-118' Fetih.18-19, Haşr.8-9, Zumer.23,Secde,15-17, Şura.26,29, Ahzab.23-24, Zumer.9, Tevbe. 100)örneğin Allah teâla bir ayeti kerime,de  Resulu'nun ashabınışu şekilde övmektedir. (Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile olanlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük 'kurtuluşve mutluluk budur.)(tevbe/100) başka bir ayeti kerime'de (siz insanlar için çıkarılmışen hayırlıümmetsiniz)al-imran, 110
E-      İLK SAHABELER GENÇLERDEN OLUŞUYORDU
Hz. Peygamber Efendimizin hayatını ve sahabeyi düşündüğümüzde, her nedense hep olgun ve yaşlı insanlar canlanır zihnimizde. Kırk yaşında risalet görevine başlayan Efendimiz (s.a.v.)’in etrafındaki ilk Müslümanlara baktığımızda, onlardan çoğunun gençler olduğunu görürüz. Peygamber Efendimiz İslâmi tebliğ ederken, toplumun yeniliğe acık, idealist ve enerjik kesimini oluşturan gençlerden büyük ölçüde destek almıştır. Nitekim ilk Müslümanlardan bir kaç kişi 50 yaş civarında, birkaç kişi 35 yaşın üzerinde, geri kalan çoğunluk ise 30 yaşın altında bulunuyordu. Mesela genç yasta İslâm’ı kabul edenlerden; Hz. Ali 10 yaşında, Abdullah bin Ömer ve Ubeyde bin el-Cerrah 13 yaşına, Ukbe bin el Amir 14 yaşında, Cabir bin Abdullah ve Zeyd bin Harise 15 yaşında, Abdulah bin Mesud, Habbab bin Eret ve Zübeyr bin Avvam 16 yaşında, Talha bin Ubeydullah, Abdurrahman bin Avf, Erkam bin Ebi’l-Erkam, Sad bin Ebi Vakkas ve Esma binti Ebi Bekir 17 yaşında, Muaz bin Cebel ve Musab bin Umeyr 18 yaşında, Ebu Musa el-Eşarî 19 yaşında, Cafer bin Ebi Tâlib 22 yaşında, Osman bin Huveyris, Osman bin Affan, Ebu Ubeyde, Ebu Hureyre ve Hz. Ömer efendilerimiz 25-31 yaşların da idiler. (Sarıçam İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, S. 304-305)
Cihan Serveri Efendimizin yanında bulunan, onunla birlikte savaşanlar da gençlerdi. (Age., s. 390) Bu yüzdendir ki Hz. Peygamber Efendimiz gençlere ayrı bir önem atfetmiştir. Semure bin Cündeb’in naklettiğine göre, Server-i Kâinât Efendimiz ashabına, müşriklerin gençlerini öldürmemeleri talimatını vermişti. Abdullah, babası Ahmet bin Hanbel’e bunun tefsirini sorunca cevaben o: “Yaşlı neredeyse İslâm’a girmez! Genç ise İslâm’a yaşlıdan daha yakındır“diyor. (Ahmet bin Hanbel, Müsnet, V/13)
F-      MEDİNE’DEKİ GENÇLER
Enes bin Mâlik’in anlattığına göre, Ensar’dan 70 genç vardı, kendilerine “Kurra“ denilirdi. Aksamları Medine’nin çeşitli bölgelerine dağılırlar, ders halkaları oluştururlar, oralardaki halka namaz kıldırırlar, sabah olunca da Hz. Peygamber Efendimizin mescidine gelirlerdi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) (İslâm’a davet için) onları Bir-i Maune’ye göndermişti. Ancak onlar tuzağa düşürüldü ve hepsi de şehid oldular. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) tam 15 gün Sabah namazlarında kunut okuyup beddua etti. (Buhârî, Megazi, 38; Ahmet bin Hanbel, Müsned, III/235) Bazı rivayetlerde de bir ay olarak Rasûlullah (s.a.v.) sabah namazında kunut okuyup beddua ettiği zikredilmektedir. Peygamberimizin bütün gayret ve hedefi, inançlı, dindar, ahlâklı ve iffetli bir gençlik oluşturabilmek idi. Rasûlullah Efendimiz, Allah’ın arşının gölgesinden başka hiçbir gölgenin olmadığı o günde yedi sınıf insanin Allah’ın gölgesinde gölgeleneceğini haber vermiştir. Bu hadiste ilk olarak “adaletli yönetici“, ikinci sırada da “Rabbine ibadetle yetişen genç“ zikredilmektedir. (Buhârî, Ezan, 36)
Başka rivayetlerde ise “Allah, gençliğini Allah’a itaatle geçiren genci sever“; “Allah tevbe eden genci sever“ buyurulmaktadır. “Kıyamet günü âdemoğlu şu beş şeyden sorgulanmadıkça Rabbinin huzurunda (sorgudan) kurtulamayacaktır: Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede geçirdiğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, bildiğiyle ne denli amel ettiğinden.“ (Tirmizî, Kıyame, 1)
“Yaşından dolayı bir ihtiyara ikramda bulunan genç için, Allah Teâlâ ona ikramda edecek kimseler hazırlar.“ (Tirmizî, Birr, 75)
“Ey gençler topluluğu! Evlenmeye gücü yetenler derhal evlensin! Zira bu, gözü haramda korur, ırzı muhafaza eder. Gücü yetmeyenler ise oruç tutsun! Çünkü onun için o şehevi arzuyu gidericidir.“ (Buhârî, Nikâh, 3) Bir gün gencin biri Rasûlullah’a gelerek zina etmek için izin istedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ona, sırasıyla; annesi, kızkardeşi, halası ve teyzesi için böyle birşey yapılmasını isteyip istemediğini sordu. Genç herbiri için “hayır“ cevabını verdi. Efendimiz de “İnsanlar da böyle bir şeyi istemez!“ buyurdu, sonra elini onun göğsüne koyarak; “Allah’ım! Onun günahını affet! Kalbini tertemiz et! Irzını sağlamlaştır!“ diye dua etti. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, V/257) İşte Kur’anî öğretilerin yanı sıra, Hz. Peygamber’in bu sıcak ve samimi ilgisi, nebevi eğitim ve öğretimi sayesinde genç sahabiler, canlarını, mallarını, ailelerini, varlıkarını yoklarını Allah yolunda feda edecek kıvama gelmişlerdi. Müslüman olur olmaz birçoklarının başta ailesi olmak üzere, Mekkelilerden gördükleri baskılar, eza ve cefalar, korkunç işkenceler, açlık ve abluka yılları asla yıldırmamıştır onları! Allah Rasûlü’nden aldıkları inanç ve ahlâkın gereği olarak onlar, değil Mekke’den ayrılmayı, zamanı geldiğinde dünyadan ayrılmayı da göze almışlardı. (Burhan Dündar, Rasûlullah’ın Gençlere Karşı Yaklaşım Metodları)
G-     HZ. MUS'AB İBNİ UMEYR (ra) (H.3. Yılı)
Ashab-ı kirâm'ın ileri gelenlerinden Künyesi Ebâ Muhammed'tir. LAKABI MUS’ABU’-L HAYRDIR.  NESEBI MUS’AB B UMEYR B. HİŞAM B. ABDİMENAF  B. ABDUDDAR B. KUSEY EL KUREYŞİ..DIR.(asr’ı sadet) Mus'ab Radıyallahu Anh, Dâru'l Erkam'da Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dinlemeye geldi ve orada ıslam ile şereflendi. Mus'ab Radıyallahu Anh'ın tam olarak hangi yılda Müslüman olduğu bilinmemekle birlikte Bi'set'in 7. yılında ıslam'ı kabul ettiği rivâyet edilmektedir. Bi'set'in 7. yılında Müslüman olan Mus'ab Radıyallahu Anh, hicretin 3. yılında Uhud'da şehid düştü. Dünya hayatında mü'min olarak 9 yıl kaldı. Vallahi, onun yani Mus'âb ibn-i Umeyr'in veya müslümanlar ara­sındaki lâkabına göre Mus'âbu'l-Hayr'ın şahane bir hikâyesi vardir.O, İslâm'ın çıkarıp Muhammed (s.a.v.)'in yetiştirdiklerinden biri­dir. Fakat o, herhangi biri miydi? Şüphesiz onun hayat hikâyesi bütün insanoğlu için bir şereftir...(m.halid)     
H-     MUS’AB IN ÖZELLİKLERİ VE İSLAMDAN ÖNCEKİ DURUMU
Mekke'nin en zengin ve asil ailesine mensup olan Mus'ab, refah ve bolluk içinde yetişmiş  O gençliğine rağmen meclislerin vazgeçilmez insani olan mus’ab her mecliste bulunması istenen bir sahsiyet olmuştu sözlerının güzelliği ve aklının üstünlüğü kendisine bütün kalbleri ve kapıları açıyordu onu dinliyen muhabetine doymıyordu. Anne ve babası onun üzerine titrerdi. Özellikle, Mekke'nin en zenginlerinden sayılan annesi, oğluna güzel elbiseler giydirir ve güzel kokular sürerdi. Mekkeliler de onu hayranlıkla seyrederlerdi. Bir defasında Hz. Peygamber de onun hakkında şöyle buyurmuştu: "Mekke'de Mus'ab b. Umeyr'den daha güzel giyinen, daha yakışıklı ve nimetler içinde yüzen başka bir genç görmedim" (İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Beyrut 1960, III, 116)
1-      Kılık kıyafetiyle,
2-      Nezaketiyle ve fiziki yapısı ile herkesin beğenisini kazanmış, son derece
3-      Zeki
4-      Akıllı aynı zamanda
5-      Güzel ve açık konuşmasıyla da herkesin gıpta ettiği bir gençti.
6-      Sabırlı idi, hiddetlenmez idi, konuşmayı tercih ederdi
Mus'ab'ın erişemediği herhangi bir dünya nimeti yoktu. Ancak manevi bir boşluk, ruhi bir bunalım içerisindeydi.
İ-        İSLAMİYETİ KABULÜ
Mus'ab, Mekke'de o günün şartlarına göre zenginlik ve ihtişam içinde yaşarken, kendini bir boşlukda hissediyordu, Mekkede yüksek yerlere çıkar ve mekkenin manzarasını izlerdi, bir arayış içerisindeydi, buda onu tatmin etmedi. Birgün evden çıkıp Mekke sokaklarında geçerken yolu Habab bin eretin dükkanı üzerinden geçiyordu. Musabda onu ziyaret etmek istiyordu. Habab bin eret uzaktan Musab bin umeyri görünce islama davet etmesi halinde acaba Mekkenin bu en ihtişamlı gencine daveti sunması halinde daveti kabul edermiydi aklına geldi. Musab bin umeyr Habab bin erete yaklaşınca kendisinden daha dertli olduğunu gördü ve sordu kendisine “Ey Habab seni düşündüren şey nedir?” Habab bin eret Musab bin umeyre dediki “senin bu halini düşünüyorum” dedi ve islama davet etti. Ruhi bir boşluk içerisinde olan Musab bin umeyr davete icabet ederek Habab bin eret ile birlikte Hz. Peygamber'e giderek iman edip müslüman oldu. O sırada Mekkeliler, müslümanlara yoğun bir baskı uyguladığından, Hz. Mus'ab müslüman olduğunu ailesinden gizlemek zorunda kalmıştı. Ama o, Peygamberimizi gizlice ziyaret etmeyi de ihmal etmezdi. Ne var ki Osman b. Talha, Mus'ab'ın namaz kıldığını görüp durumu annesi ile akrabalarına bildirmişti. Bunun üzerine akrabaları yakalayıp hapsettiler. Mekke'nin bu nazlı ve zengin genci için artık çile dolu zor günler başlamıştı.
J-       MUS’AB BİN UMYER İMAN EDERKEN MÜSLÜMANLARIN DURUMU
Mus'ab (Ra) bu yaşantısını sürdürürken, Mü'minler Dâru'l Erkam'da muhasaraya alınmıştı. Mü'minlerle ticaret yapmak yasaklanmıştı, Mü'minlerle konuşmak yasaklanmıştı, Mü'minlerle dostluk yasaklanmıştı,
Mü'minlere yardım etmek yasaklanmıştı, Mü'minlerle evlenmek yasaklanmıştı, Mü'minlerle bir arada bulunmak yasaklanmıştı. Mü'minler her bakımdan muhasara altına alınmışken, açlık, fakirlik, zulüm, işkence dayanılmaz boyutlara ulaşmışken, Dâru'l Erkam'ın kapısını, Mekke'nin göz bebeği bir genç çalıyordu. Mus'ab (Ra), Kâinatın Efendisi (S.A.V)'i dinliyor, bir daha bir daha ve sonuçta kararını veriyordu."Ya Resûlullah! Allah'a ve Resulüne iman ettim."
K-      MUS’AB BİN UMYER İMAN ETMEKLE NELERDEN VAZGEÇTI
1-      Mus'ab (Ra) iman ederek, bolluk ferah içindeki bir hayatı bırakarak açlığı seçti. Mus'ab (Ra) iman ile lüks ve saltanatı bırakarak, ailesi, eşi, dostu tarafından aşağılanmayı dahi göze alarak imanı seçti, (Bizdeki karşılığı safımızın belirlenmesi, hangi safta olduğumuza karar vermemiz gerekiyor. Musab gibi kibrimizi, gururumuzu yenerek sade ama inançlı, ahrette karşılığı olan bir yol mu seçiceğiz, yoksa kibrimize yenik düşerek Abdulmunim hocanın dediği gibi sürü psikolojisi ile taklıtçiliğin arakasından dalarak, ayette geçtiği gibi sürüler gibi daldığından bahseder.)
2-      Mus'ab (Ra) iman ederek, peşinde koşan dünya nimetlerini terk ederek, ilahi bir yol seçti. (bizdeki karşılığı dünkü sohbette geçtiği gibi hayatımıza sınır koymak ve sınırlarımızı bilmektir. Özellikle başımıza musallat olan sanal ortamı kontrol altına almaktır üzerimizdeki hakimiyetini kırarak kendi hakimiyetimizin altına almaktır bu konuda ve diğer birçok konuda gençler olarak nefsimizi kontrol altında tutmamızdır. Ruhumuzu özgürleştirmektir. Bağımlılığımızı yenip Müslümanlığımızın farkındalığını bilmektir. Rahat yaşadığımız bu ortamın ve imkanların değerlendirilmesini bilmektir
3-      Mus'ab (Ra) iman ederek, rahat ve özgür ortamı terk ederek, meşakatli bir hayatı seçti. (Bizdeki karşılığı dünyada hayatın rahat zevk sefa içerisinde geçmeyeceği Müslümanların bir takım imtahanlardan geçirileceğini bilmemizdir. Musibetler olacak ama bunlar karşısında ayakta durmamızdır.
4-      Mus'ab (Ra)iman ederek, bütün dünya nimetlerini elinin tersi ile iterek, Allah ve Resûlü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i seçti. (Bizdeki karşılığı Allahın bize vermiş olduğu nimetleri Bilinçli Dengeli Bir şekilde kullanmaktır.)
5-      Mus’ab (Ra)hep verenlerden idi, şehid olduğunda üzerinde ki elbisesinden başka bir şeyi yoktu. (Bizdeki karşılığı elimizden geldiğince paylaşmak İnfak etmektir. Maddi İmkanlara aşırı Dalmamaktır helali Haramı Bilmektir.) işte tüm bu sıkıntıların bir parçası olan Musab bin umeyrin bir derdi daha vardı, annesi. Onu imanından vazgeçirmek için her türlü baskıyı yapıyordu, ama Musab tüm bunlara göğüs gerdi ve bir fırsatını bularak ilk hicret edenler ile hicret etti.
L-      HABEŞİSTAN’A HİCRETİ
Habeşistan'a hicret eden ilk kafileye katılıncaya kadar hapiste tutulan Hz. Mus'ab, hicret imkanı çıkınca, dinini daha rahat bir şekilde yaşayabilmek için Habeşistan'a hicret etti. Habeşistan dönüsünde Hz. Mus'ab'ın durumu tamamen değişmiş ve bu nazlı delikanlının yerini, kalbi islam ve imanla dopdolu iradesi güçlü kuvvetli, metin bir genç almıştı. Annesi ondaki bu kararlılık ve metaneti görünce, üzerindeki baskısını biraz hafifletmek zorunda kaldı.
M-   İSLAM’İN İLK ELÇİSİ ÖĞRETMENİ HZ.MUS’AB’ BİN UMEYR
Bu sırada Birinci Akabe Beyati olmuş ve Medinelilerden bir grup islâm'ı kabullenmişti. Kendilerine islâm'ı anlatmak ve diğerlerine de tebliğ yapmak için Rasulullah'tan bir öğretici istediler. Hz. Peygamber de bu önemli görev için Hz. Mus'ab b. Umeyr'i görevlendirdi. Hz. Mus'ab onlara hem namaz kıldıracak, hem Kur'an öğretecek, hem de diğer insanlara islâm'ı anlatacaktı ve yeni kimseleri islâm'a davet edecekti. Mus'ab (R.A) Medine'de şehrin ileri gelen eşrafından Es'ad bin Zürare (R.A)'ın evine yerleşmişti. Es'ad bin Zürare (R.A) Medineliler'in içinde ilk Müslüman olan altı kişiden biriydi. Mus'ab (R.A) Es'ad (R.A)'ın evini üs olarak kullanıyordu. Mus'ab (R.A) insanlara ıslam'ı anlatıyor, Kur'an okuyor, ıslam dinini tebliğ ediyor, bu faaliyetler neticesinde her geçen gün Müslüman olanların sayıları artıyordu. Bu durum Mekke'de olduğu gibi burada da Medine'nin kodomanlarını rahatsız etti. Medinenin kodomanlarından iki tanesi Sad bin ubade ve Sad bin muaz Musab bin umeyrin o güzel davet metodu sayesinde Müslüman olunca tüm Medine Müslümanlaştı. Medine'de birçok kişi İslam'a onun çabasıyla girdi, birçoğu İslam'ı ondan öğrendi.
N-     BİLELİM VE HAYATA GEÇİRELİM
Bugün gençliğimizin çoğunun mus’ab bin umeyri tanımadığini biliyoruz. Dahası bugünku gençliğimizin çoğunun Allahı bilmediğini peygamberi tanımadığını misyonunu davasını bilmediğini biliyoruz. Deve kuşunun başını koma soktuğu gibi Bugün gençliğimizin çoğunun başını sanal aleme gömdüğünü biliyoruz. Evet bugün her beş babadan dördü çocuğu için endişelendiğini biliyoruz. Ve bugün babalarımızın çoğu camileri dernekleri vakıfları güvenli liman olarak gördüklerini biliyoruz. Fakat şunu da biliyoruz ki Sahabe gençliği gibi dinamik, çalışkan, cömert, fedakâr, yürekli ve tavizsiz gençlere bugün her zaman kinden daha çok muhtacız. Ve bunların var olduğunu da biliyoruz. İslâm davasının bayrağını şerefle taşıyacak, inancına hizmeti en büyük hedef telakki edecek, İslâm kardeşliğini bizzat yaşayacak gençlerinde var olduğunu biliyoruz ve görüyoruz.İşte bu Bu gençlik sizsiniz ve sayınız kur’an ın buyurmasıyla az olmasına rağmen her biriniz bir kandil gibi etrafınızı aydınlatacaksınız.
O-    BUNUN İÇİN EY MUS’AB LAR                              
İslâm Dini'ne inanan ve onu tüm gü­zelliği ile yaşamak ve yaşatmak isteyen siz gençliğimizin kaderi Mus'ab b. Umeyr'in ki gibi olabilir? şunu bilelim mus’ab şehid olalı asırlar oldu fakat mus’ab ın davası misyonu  tap taze devam etmektedir ve varislerinde sizlersiniz. Belki bizler İslâm'î kurallar ve değerlerin yurdumuzda bütün ihtişamı ile tekrar hükümran olduğu­nu göremeyeceğiz. İslâm'ın iktidarından bize maddî bir pay düşmeyecek. Fakat önemli mi? Hayır önemli değil Bizler, İslâm'a gelecek hazırlayan Mus'ab b. Umeyr'ler olduğumuz zaman «Mü'minlerden Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var...» âyetin de tak­dis ve takdir olunan yiğitlerden olacağız. Bu şeref ve ebedî Cennet'ler bize yetmez mi? Hayatlarının en verimli ve en değerli çağının ve aynı zamanda en dinamik ve en kritik zamanının gençlik olduğunu unutmamalı; geçen her saatin önemini bilerek değerlendirmelidirler. “İki şeyin elden gitmeden, değerini anlamak zordur: Biri sağlık, ötekisi de gençliktir.” (Hz. Ali) Yaratılış gayelerinin Allah Teâlâ’ya kulluk olduğunu bilmeli; bu gaye doğrultusunda yaşamaya gayret etmeli ve özellikle dünya hayatının bir imtihan süreci olduğunu unutmamalıdırlar. “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” ayetini sürekli hatırlamalıdırlar. Allah'a karşı görev ve sorumluluklarını halisane duygularla ve layıkıyla yerine getirmeli, ibadetlerin kabulünün İhlâs’a bağlı olduğunu ve ihlâs’ın ebedi saadete vesile olduğunu unutmamalıdırlar. Özellikle de, ilim-amel-ihlâs düsturunu rehber edinmelidirler. Çünkü ilimsiz amelin bir anlamı olmayacağı gibi, ihlâs gözetilmeden yapılan bir amel de Allah katında kabul görmez. Amellerin boşa gitmesine sebep olan her türlü davranıştan ve özellikle riya ve gösterişten kaçınmalıdırlar. Riya ve gösteriş için yapılan ibadetin kişiye hiçbir fayda vermediğini, sevap kazandırmadığını unutmamalıdırlar. İslam’ın hakikatleri ve ilahi düsturlarıyla beraber, güzel ahlak önderi Hz. Muhammed (s.a.v)’in ders dolu örnek yaşam ve yaşantısını öğrenmeli, öğrendikleriyle amel etmeli ve başkalarına da öğretmeye çalışmalıdırlar. İbadet ve itaat, hayâ ve iffet, doğruluk ve dürüstlük, güler yüz ve güzel ahlak gibi davranışlarla örnek olmaya çalışmalıdırlar. Zamanı daha verimli değerlendirme adına mutlaka günlük, haftalık ve aylık programlar hazırlamalı ve bu programlara eksiksiz riayet etmeye çalışmalıdırlar. Okumanın, gelişme ve ilerlemenin en önemli aşaması olduğunu bilmeli ve düzenli okuma saatleri belirlemelidirler. Özellikle de, Kur’an-ı Kerim’i anlamaya çok büyük ehemmiyet göstermeli ve düzenli olarak okumalıdırlar. İşlenen cürüm, hata ve yanlışlardan sonra muhakkak tövbe etmeli; tövbeleri çokça kabul buyuran Allah Teâlâ’nın af, mağfiret ve rahmetinden ümit kesmemelidirler. “Allah Teâlâ, çölde devesini kaybedip sonra bulan kimseden çok, kulunun tövbe etmesine sevinir” hadisi üzerinde tefekkür etmelidirler. “Bir kimsenin vesilenizle hidayete ermesi yeryüzünde bulunan ve güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha hayırlıdır” tavsiyesini şiar edinmeli, İslamî davet çalışmalarını (Emr-i bi’l ma’ruf, nehy’i ani’l münker sorumluluğunu) aralıksız sürdürmeye çalışmalıdırlar. İslam’a uygun bir evlilik yapmalı, özellikle günümüzün en belirgin hastalıklarından biri olan evlilik dışı ilişkilerden ve bu yola götürecek söz ve davranışlardan şiddetle uzak durmalıdırlar. Kardeşlerinin dertleriyle dertlenmeli, işleriyle meşgul olmalı ve özellikle de, Din-i Mubin’in selameti yolunda istek ve arzuyla çalışmalıdırlar. Her gece yatmadan evvel nefislerini muhasebeye çekmeli; işledikleri cürümlerden tövbe ve yaptıkları iyilikler için de şükür etmelidirler. Televizyon ve internetin fayda ve zararlarını iyice bilmeli ve bu bilgiler doğrultusunda, ihtiyaç halinde ekran başına geçmelidirler. Gelişmelerden haberdar olmak adına, güncel konuları ve özellikle Ümmet-i Muhammedî ilgilendiren haberleri takip etmelidirler. Gittikleri ortamlara uyan değil, ortamları, İslam’ın yön veren ve yol gösteren hakikatlerine uyduran olmalıdırlar. Kötülükleri görmezlikten gelmemelidirler. Gördükleri kötülükleri düzeltmeye çalışmalıdırlar. Gururlu, kibirli ve inatçı olmamalı; mütevazı, cömert ve yumuşak huylu olmalıdırlar.
“Her kim Allah’a ve O’nun Resulüne (koydukları hükümlere ve çizdikleri sınırlara) itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları Cennetlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.” [Nisa / 13]Yüce Rabbimizden, bizlere Mus'ab b. Umeyr olmak aşkını ve imkânı bahşetmesini dilerim. Ne mutlu bu aşkla yaşayabilen gençlere büyük kurtuluşa erişmek dileğiyle