17 Ocak 2017 Salı

BENİM ANAYASAM NASIL OLMALI?
 Kötülüğe Göz Yummak Felaketimiz Olur!
"İsrâiloğullarından birtakım kimseler günahlar işlemeye başlayınca âlimleri onları bu işlerden önce menettiler. Onlar vazgeçmeyince bu defa da âlimler onlarla oturup kalktılar ve yiyip içtiler. Bunun üzerine Allah Tealâ onların kalplerini birbirine kattı ve Davud'un ve Meryemoğlu İsa'nın diliyle onları lanetledi." (Kur'an,5/78)
Bir yere yaslanmış bulunan Allah Resulü oturduğu yerde doğrularak şöyle dedi:
“Hayır! Canımı kudretinin elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, kötüleri kötülükten tam olarak çekip doğruya yöneltmezseniz, siz de onların akıbetinden selamette kalamazsınız.”
İsrâiloğulları âlimlerinin, kötülük işleyen kimseleri önce o fenalıktan menedip, daha sonra onlarla yiyip içmesi, düşüp kalkması, içli dışlı olması onların da kalplerinin kararmasına sebep olmuştur. Buna göre bir kimse kötülük işleyip, diğeri de onu bundan vazgeçirmeye çalışsa, daha sonra kötülüğü bırakmayan o kişiyle ilişkiyi kesmeyip hiçbir şey yapmamış gibi işi oluruna bıraksa, her ikisi de Allah'ın gazabını hak eder. Bu durumda yapılması gereken, işin peşini bırakmamak, elden hiçbir şey gelmiyorsa bile pasif direniş göstermek, kalben buğzetmektir. Hadîste anılan âyette belirtildiği gibi, böyle davranan İsrâiloğulları gerek Hz. Dâvûd ve gerekse Hz. İsa'nın diliyle Allah'ın gazabına uğramaları için bedduaya hedef olmuşlardır.
Resûl-i Ekrem bu buyruğu yaslanmış durumda iken söylemiş ve Müslümanlara ait olan talimatı vereceği zaman ise, doğrulmakla işin önemini belirtmek istemiştir. Talimatın verdiği mesaj şudur: Müslümanlar haksızlık edenlere "dur!" demeli, onların hakkı kabul etmelerine çalışmalı, mazlumların haklarını iade etmeye gayret göstermelidirler. Bu, onların görevidir. Bu yükümlülüklerini yerine getirmezlerse sorumluluktan kurtulamaz ve İsrâiloğullarıyla aynı akıbete uğramak kaçınılmaz olur.
Umumi Azap Nasıl Gelir?
Hz. Ebû Bekir, bir hitabesinde şöyle der:
"Ey insanlar siz, 'Ey imân edenler! Siz kendinize düşene bakın. Siz doğru yolda olduktan sonra, sapıtan kimseler size zarar veremez." (Kur'ân, 5/105) âyetini okuyorsunuz ve fakat yanlış anlıyorsunuz. Hiç şüphesiz biz Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu duyduk:
"İnsanlar zalimi görüp de kendisine engel olmazlarsa Allah'ın hepsine umumî bir azap göndermesi pek yakındır.”
Bazı kimseler, âyetin zahirine bakarak zannetmişler ki, mü'minler sadece kendi nefislerinden sorumludur. Kendileri doğru yolda olduktan sonra, dalâlete giden kimselerin bu hali onları ilgilendir- mez ve onlara zarar vermez. Hz. Ebû Bekir ise, ayetin yanlış yorumlanmaması gerektiğini belirterek asıl manasını açıklayıcı hadîsi rivayet etmiştir.
İmam Nevevî de âyeti şöyle açıklar:
"Ey insanlar! Siz yükümlü olduğunuz görevleri tam yaptığınız zaman, dışınızdakilerin kusurları size zarar vermez. Bu görevlerden birisi de iyi şeyleri emretmek ve fena şeylerden alıkoymaktır. Mükellef, bu görevini yaptığına rağmen muhatabı kendisini dinlemezse, mükellef olan zat Allah tarafından kınanmaz. Çünkü görevini yapmış durumdadır."
"Yeryüzünde bir günah işlendiğinde, onu görüp de çirkin karşılayan, onu görmemiş kimse gibidir. Onu görmediği halde ondan memnunluk duyan da, ona şahit olan gibidir."
Mü'min elindeki bu Peygamberi ölçüye bakarak niyetine, kalbi arzu ve temayüllerine dikkat etmelidir. Çünkü sadece kötülüğü yapan sorumlu olmaz. Aynı zamanda onu görüp veya duyup da sevinen, ondan memnunluk duyan kimse de sorumludur. Çünkü kötülük yapan kişi, böylelerinden cesaret almakta, kötülüğüne uygun zemin bulmaktadır.
Diğer taraftan kötülüğe şahit olan, yanında kötülük işlenen kimse de bunu yadırgadığı, çirkin karşıladığı ve vazgeçirmek için hiçbir şey yapamasa bile en azından kalbiyle buğzettiği sürece onun günahından korunmuş olur. Manen sorumluluktan kurtulur.
"En faziletli cihâd, zâlim bir hükümdar yanında gerçeği söylemektir.”
İslâm'da cihâd sadece savaş değil, çok daha kapsamlıdır. İyiliği teşvik, kötülükten sakındırmak da cihadın bir çeşididir. Her cihâd türünün şart ve neticelerine göre önem ve mükâfatı farklıdır. İşte zâlim bir hükümdarın yüzüne karşı hak ve gerçeği haykırmak da cihâd, hem de en faziletli cihâddır.
Evet, dilediği kimseyi sorgusuz sualsiz öldürebilen zâlim hükümdarın yüzüne karşı, kendisini hakka, adalete davet etmek, zulüm ve haksızlık gibi fena işlerine son vermesi için uyarıda veya iyi şeyleri yapması için teklifte bulunmak can güvenliğini büyük ihtimalle tehlikeye düşürür. Böyle bir ortamda doğru bir konuşma, elbette, bazen zafer kazanıp gazi olma ihtimali de bulunan, düşmanla savaşmaktan daha tehlikelidir ve her babayiğidin kârı değildir.
Bu konuda şu Peygamber mesajıda çok anlamlıdır:
"Canımı kudretinin elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, ya iyiliği emredecek ve kötülükten alıkoyacaksınız veya Allah kendi katından pek yakında size umumî bir azap gönderecektir. Ondan sonra yalvarıp yakarırsınız ama duanızı da kabul etmez.”
"Kolaylaştırın zorlaştırmayın. Müjdeleyin -bir rivayette de 'ısındırın'- nefret ettirmeyin.”
Kaynaklarda belirtildiğine göre, Hz. Peygamber cihâd ve İslâm'ı tebliğ için birini bir yere gönderdiğinde ona bu tavsiyede bulunurdu. Bu, Hz. Peygamber'in çok özlü sözlerindendir. Dünya ve âhiret saadetini içine almaktadır. Hz. Peygamber bu hadîsinde dünyaya ait işlerde insanlara kolaylık gösterilmesini, âhiretle ilgili konularda da hayırlı vaadler, sevindirici müjdeler verilmesini emretmiş, böylece alemlere rahmet olarak gönderildiğini ispat etmiştir.
Hadîste "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın" cümlesi, insanın yapması zorunlu işlerde taviz verin anlamında değildir. Ancak, bu zorunlu işler karşıdaki insana teklif edilirken kullanılacak bir üslûp vardır. Hadîste bu üslûbun yumuşak, tedricîliği esas alan ve gerektiğinde ruhsatı gösteren bir üslûp olmasını emretmektedir.
Hadîsin ikinci kısmı olan "Müjdeleyin -ısındırın-nefret ettirmeyin" cümlesini ise hadîs sarihleri şöyle açıklıyorlar:
Değişik İlâhî tehdit ve korkutucu emir ve yasakları birden söyleyip şiddet göstermeyin ki, yeni Müslüman olanlar, bulûğ çağına yaklaşan çocuklar ve günahlarından yeni tövbe etmiş bulunan günahkârlar İslâm'a yatışsınlar. Bunları lütuf ve yumuşaklıkla yavaş yavaş ibâdetlere alıştırın. Nitekim İslâm'ın ilk yıllarında bu tedricîlik gözetilirdi.
Haksızlıklara Tepkisizlik ve Hz. Peygamber'in Talimatları
"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" atasözü çoğumuzun hayat prensibi haline gelmiş. Hatta dokunan yılandan bile hakkımızı almayı düşünmez, onu daha da palazlandırır, ejderha haline getiririz. Bundan dolayıdır ki, dünyada bir ağırlığımız bulunmamaktadır. Bir şekilde yaşamak (!) bizim için kafi geliyor. Bunun sürünerek olması bile kimimizin onurunu rencide etmiyor. Acaba dinimiz bizden bunu mu istiyor? Peygamberimiz bu halimizi onaylıyor mu? Burada kaydedeceğimiz Hz. Peygamber'in sözlerine bir bütün olarak bakıldı- dığında, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde O'nun konuya ilişkin eğilimini ortaya koymaktadır. Nasıl olmamızı istediği konusunda açık bir fikir vermektedir. Mesajları gayet nettir. Yoruma ihtiyaç bırakmayacak kadar açıktır. Müslümanın, her çeşidiyle haksızlık ve kötülüğe karşı tutumunun nasıl olması gerektiğini belirlemektedir. Bizden istenen bu tepkinin, usulüne en uygun, en kalıcı, en etkin ve en iyi sonuç alıcı nitelikte olması gerekmektedir. Zaman ve zemine göre bunu feraset ve basiretiyle belirleyecek olan, yine müslümanın kendisidir.
Zorba zalimlere karşı kâmil müslümanın tutumu:
"En üstün cihad zalim hükümdara karşı hakkı söylemektir!” "Zalim bir hükümdarın huzurunda kalkıp, ona iyiliği emreden ve kötülükten meneden, bu yüzden de öldürülen kimse, şehitlerin efendisidir.” "İnsanlar zalimi görüp de, (güçleri yettiği halde) zulmüne engel olmazlarsa, Allah pek yakında Kendi tarafından hepsini kapsayacak umumi bir azap gönderir.” "Ümmetimin, zalime 'Ey zalim, yanlış yapıyorsun!' Demekten korktuğunu gördüğünde, artık ondan ümit kesilmiştir.”
Kâmil Müslüman olmak için, kötülükle mücadele şart
Küçüklerimize şefkat etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen, iyiliği emretmeyen, kötülükten sakındırmayan bizden değildir.”
Hz. Peygamber, sahabilerinden bağlılık sözü alırken, her nerede olursa olsun haktan başkasını söylememelerini ve Allah yolunda hiçbir kimsenin kınamasından çekinmemelerini de şart koşardı.Ebû Zer anlatıyor: “Dostum Hz. Muhammed, bana birkaç hayırlı tavsiyede bulundu: Allah yolunda hiç kimsenin kınamasından çekinmememi, acı da olsa sadece hakkı söylememi bana tavsiye etti.”
Kötülüklerle herhangi bir şekilde mücadele etmemek, imandan yoksun olmanın işaretidir. "Sizden kim bir kötülük görürse (seyirci kalmayıp) onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzet- sin. Bu kadarı imanın en zayıf derecesidir.”
"Benden önce Allah'ın gönderdiği her peygamberin mutlaka ümmetinden havarileri (yardımcıları) ve arkadaşları olmuştur. Bunlar onun yolundan giderler, emirlerini de yerine getirirlerdi. Sonra, bu peygamberlerin ardından öylesi kötülükler zuhur etti ki, bazıları onun yapmadıklarını söyleyip kendilerinden istenenin tersini yaptılar. Kim bu güruhla eliyle mücadele ederse, mü'mindir. Kim onlarla diliyle mücadele ederse o da mü'mindir. Kim de onlarla kalbiyle (yaptıklarını onaylamayıp, nefret duyarak) mücadele ederse, o da mü'mindir. Bunun ötesinde, artık zerre miktar iman yoktur.”
Zayıfların hakkını güçlülerden almayan bir toplumu Allah affetmez:
"Resulullah'ın yanına Habeşistan muhacirleri dönünce, onlara: 'Habeşistan'da gördüğünüz farklı şeylerden bana anlatmaz mısınız?' buyurdu. Onlardan bir grub genç: 'Elbette! Ey Allah'ın Resulü!' dediler ve şunu anlattılar: (Bir gün) biz otururken, onların yaşlı rahibelerinden biri, başının üstünde bir su testisi olduğu halde yanımızdan geçti, onlardan bir gence rastladı. Genç elinin birini rahibenin omuzları arasına koyup onu itti. Kadın dizlerinin üzerine düştü ve testisi kırıldı. Kadın yerden kalkınca, gence döndü ve: 'Ey zalim! Allah Kürsüyü kurup, evvelin ve âhirini toplayıp hesaba çektiği, el ve ayakların dile gelip yaptıklarını anlattıkları o Kıyamet gününde sen bana yaptığın zulmün ne demek olduğunu öğreneceksin! Yarın Allah'ın huzurunda benim halimle, kendi halinin ne olduğunu göreceksin!' dedi. Resulullah: 'Rahibe doğru söylemiş, rahibe doğru söylemiş. Allah, zayıfların hakkını güçlülerden almayan bir milleti nasıl kötülüklerden arındırır? buyurdu.”
Kötülüğe ses çıkarmayan, iyiliği destekle- meyen, yarın Allah'ın huzurunda kendini hor ve hakir duruma düşürür.
Resulullah (bir gün): 'Hiçbiriniz kendisini tahkir etmesin' buyurdu. 'Ey Allah'ın Resulü! Bizden biri kendisini nasıl tahkir eder?' diye sordular. 'Bir kimse öyle bir şey görür ki, onunla ilgili bir şey söylemesi Allah'ın onun üzerindeki hakkıdır. Fakat o, bu hususta konuşmaz. Yüce Allah da Kıyamet günü, ona: 'Şu şu konuda niye üzerine düşen sözü söylemedin?' diye hesaba çeker. Adam: “Konuşma- mı halk korkusu engelledi” der. Yüce Allah da: 'Sen önce Benden korkmalıydın' der.”
İyilikle kötülüğün yer değiştirmesi Ümmet için felaketlerin en büyüğüdür.
Hz. Ali anlatıyor: "Resûlullah (bir gün): “Gençleriniz günah bataklığına düştüğü, kadınlarınız azdığı zaman haliniz nice olur?” diye sormuştu. 'Ey Allah 'ın Resulü, böyle bir hal mi gelecek?' dediler. 'Evet, hatta daha beteri!' buyurdu ve devam etti: 'İyiliği tavsiye etmediğiniz, kötülükten sakındırmadığınız vakit haliniz nice olur?' diye sordu. 'Bu da mı olacak?' dediler. 'Evet, hatta daha beteri!' buyurdu ve devam etti: 'Kötülüğü teşvik edip iyiliği yasakladığınız zaman haliniz nice olur?’
Yanındakiler: 'Ey Allah'ın Resulü! Bu gerçekten olacak mı?' dediler. 'Evet, hatta daha beteri!' buyurdu ve devam etti: 'İyiliği kötülük, kötülüğü de iyilik saydığınız zaman haliniz nice olur?' (Yanındaki ler çok daha büyük bir hayretle) 'Ey Allah'ın Resulü! Bu gerçekten olacak mı?' diye sordular. "Evet, olacak!" buyurdu.”
İyiliği teşvik, kötülüğü menetmek sadaka dır.
(Ashabtan bazıları): 'Ey Allah'ın Resulü!
Zenginler tüm sevapları alıp götürdüler. Onlar da bizim gibi namaz kılarlar, bizim gibi oruç tutarlar, üstelik fazla mallarından sadaka verirler!' dediler. Hz. Peygamber: Allah size de tasadduk edeceğiniz şeyler vermiştir: Her bir teşbih ("Sübhanellah" demek) sadakadır, her bir tekbir ("Allahü Ekber" demek) sadakadır, her bir tahmid (Elhamdü lillah) sadakadır, her bir tehlil (Lâilâhe illellah) sadakadır, iyiliği tavsiye sadakadır, kötülükten sakındırmak sadakadır…’ Başka bir rivayette: 'Kardeşine karşı tebessümün sadakadır; iyiliği tavsiye etmen sadakadır; kötülükten sakındırman sadakadır; yolunu kaybeden kimseye yolu gösterivermen sadakadır; gözü sakat kimsenin gözü olman sadakadır; yoldan taş, diken, kemik (gibi şeyleri) kaldırıp atman sadakadır; kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır.”
Kötülükten sakındırmak, bir kardeşlik görevidir.
Ebû Hureyre der ki: "Biz (Hz. Peygamber'den) şunu da işitirdik: 'Kıyamet günü, tanımadığı birisi kişinin yakasına yapışır ve der ki: 'Sen beni hata ve kötü işler yaparken görüyordun, fakat ondan beni sakındırmıyordun!’
“İnsanların en hayırlısı, Allah'a karşı gelmekten en çok sakınan, akrabalarıyla ilişkileri en iyi olan ve en çok iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırandır.”
İyiliği tavsiye edip kötülükten sakındıran kimse, söylediklerine öncelikle kendisi uymalıdır.
Hz. Peygamber, Mirac'ta, dudakları ateşten makaslarla kesilen, kesildikçe eski haline dönen bazı kimseler görmüş; bunların, yerine getirme- diklerini başkalarına tavsiye edenler olduğunu öğrenmiş. Yine, cennetlik bazı kimselerin, cehen nemde bazı kimseleri gördüklerini, "Neden cehen- nemdesiniz? Oysa biz sizden öğrendiklerimiz sayesinde cennete girdik" diye sorduklarında, "Biz söy- lerdik, ama kendimiz yapmazdık" cevabını aldıkla- rını bildiriyor. Yine, başkalarının gözündeki çöpü görüp kendi gözündeki merteği unutanları yadırgıyor. Böylelerini, kendisi yanıp tükenirken başkalarına ışık veren fitile benzetiyor.

SİVİL/BİREY ANAYASASI
DÜNYA VE AHİRET MUTLULUĞU İÇİNDİR!
● Az ye.
● Az uyu.
● Az konuş.
● Cömert ol.
● Nefsine muhâlefet et.
● Tevâzu'lu, alçak gönüllü ol.
● Güler yüzlü ol.
● Dedikoduya karışma.
● Tefekkürü unutma.
● Mümkün olduğu kadar kimseden bir şey isteme.
● Kat'iyyen kimseyle münâkaşa etme.
● Kimsenin aybını görme ve araştırma.
● Halka fazla meyletme.
● Kim bir şey isterse vermeğe çalış.
● Tembellik etme.
● Zamanını boşa geçirme.
● Gaflet yerlerine hiç uğrama.
● Peygamber sav'in sünnetine tam sarıl.
● Kardeşlerine itirâz etme, peki demeyi öğren.
● Ruhsatlarla değil, azîmetle amel et.
● Muhakkak her gün Kur’ân-ı Kerîm’den bir bölüm oku.
● Dersini her gün muntazam yap.
● Tam edepli ol.
● Sabır dinin yarısıdır; unutma.
● Mekrûhlardan mutlaka kaç.
● Şek ve şüpheden uzak ol, sıdk ehli ol.
● Öleceğini bilsen yalan söyleme.
● İzinsiz başkasının evine veya odasına girme.
● Aceleci olma.
● Asabî olma.
● Sûizannı bırak.
● Hırsı bırak.
● Her şeyin sonunu tevekkül ile bekle, Kadere her zaman teslîm ve râzı ol.
● Müslümana karşı aman buğzetme.
● Benlik taşıma.
*Eller yahşî, ben yaman;*
*eller buğday ben saman* de ve öyle de ol.
● Nefsini dâimâ zemmet/kötüle.
● Duâ ederken kardeşlerini unutma.
● Uyuyan kardeşinin uykusunu hayırlı bil.
● Şeytâna fırsat verme; uyanık ol.
● Nefsine fırsat verme; kontrol et.
● Dilini zikrullahda dâim eyle.
● Evinden dışarı çıkınca *nazar ber kadem*eyle/ayak uçlarına bakarak yürü.
● Sadakayı unutma.
● Erken yat erken kalk.
● Akâid ve fıkıh öğren.
● Hadisleri öğren ve onlarla amel et/en az kırk tane.
● İlminle âmil ol/bildiklerini uygula.
● Devamlı istiğfâr ehli ol.
● Kimden bir nasîhat duysan, kendi ayıplarını düşün.
● İbâdetleri beğenmezlik etme.
● Haktan uzaklaştıracak kötü arkadaşın bulunmasın; varsa terk et!
● Âsî kimselerin yüzüne bakma ki, basîret gözün kapanır.
● Sabah akşam murâkabeyi/iç kontrolü elden bırakma.
● Kibir ve ucubu/amellerini beğenmeyi terk et.
● Namazın vaktinden evvel abdest al, ezan okunmadan câmide bulunmağa çalış.
● Allah’ı ve ölümü aklından çıkarma.
● Yaptığın iyilikleri ve sana yapılan kötülükleri unut!

FEHMİ DEMİRBAĞ


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder