18 Aralık 2017 Pazartesi

SON EŞEĞİN ÖLÜMÜ

Yıl 2040...
Dün berbat bir gün geçirdim. Son eşek Mr. Merica'nın cenaze törenine katıldım. Bir devlet töreniyle defnettik hayvancağızı. Dünyanın her ülkesinden üst düzey katılımlar oldu. Cenaze töreninde konuşan bay başkan soyu tükenen hayvanlar listesine eşeğinde eklenmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Bilimsel gelişmeler doğrultusunda klonlanmış evcil hayvanlar pazarı yavaş yavaş hayvanların asıllarının yok olmasıyla listenin kabarmasına yol açtı. En son sokak kedisi mırnav 7 yıl önce, en son sokak köpeği karabaş ise 9 yıl önce tarih oldu.
Yaklaşık 15 yıl önce meydana gelen nükleer facia hem 3. dünya savaşının hem de dünyanın sonunu getirmişti. Dünyada yalnızca insan ırkının yaşadığı alan İstanbul kaldı. Diğer uluslardan arta kalan insanlarla İstanbulun nüfusu da 35 milyon oldu.
Hadi size günümüzün İstanbul'unu anlatayım.
Marmara denizi kurudu. Dolayısıyla köprülere ihtiyaç kalmadı. Gebzeden Silivriye İstanbul'un etrafına manyetik bir koruma alanı yapıldı. Bu alanların dışındaki dünyadan kimsenin haberi yok. İstanbul' un dışına da çıkış yok. İstanbul dünyanın değişik milletlerine taksimlendirilmiş durumda. Yahudiler Taksime konuçlandılar. Hristiyanlar Ayasofya ve etrafındalar. Müslümanlar Eyüp civarını mesken edindiler. Çinliler Avcılar, Japonlar Beylikdüzü, Afrikalılar da Ümraniye civarındalar. 39 ilçe 39 millete bölündü.
Evlilik müessesesi başkanlığın iradesinde. Çocuk edinmek ise çekilişle yapılıyor.
Hastalıklar yok. Ancak insan ömrü 33 yıl. Hükümet haddi aşan olduğunda onları İstanbul'un manyetik alanının dışına bırakıyor. Akıbetleri meçhul.
Balık, çiçek, sebze, meyve gibi kavramlar dijital resimlerde yer alıyor. Bilgisayar dönemi bitti. Artık her insanın makatına yerleştirilmiş chiplerle cyborg bir nesil elde edilmiş durumda.
Gençler çiftliklerde yetiştiriliyorlar. Gençler nostalji olsun diye tablet, cep telefonu kullanmaya bayılıyorlar. Ben evlenmeyecem diyenlere hologram hatunlar veriliyor. Megabaytları ödenen bitcoine bağlı. Gençler konuşmayı unuttular. İşaret dili ve emogine en yaygın anlaşma aracı.
Bir de söymeyi unutmayayım. Müslümanlar hala okumuyorlar ve yazmıyorlar.
Hay Allah söylemeyi yine unuttum. Ben bir eğitim müfettişiyim. İsmim bay enkaz2789...Savaş öncesi ismim Fehmi Demirbağ idi.
Savaşta kafama aldığım darbenin etkisiyle gelgitlerim oluyor. Sanıyorum hala Acun Ilıcalı hayatta. Sözcü gazetesi hergünkü manşatinden benden Cihad kışkıtkanı yazar diye bahsediyor sanıyorum. Kılıçdaroğluna benzetiyorum bay başkanı. Bir de Fetullah...Ayasofya'da papazlık yapıyor sanıyorum. Gelgitlerim çok oluyor yani.
Neyse bu yazıyı yazmamın gerekçesine gelince...Bugün bir gençlik çiftliğine gideceğim. Orayla ilgili bir çalışmam var. Sizinle paylaşmak istiyorum. Raporum şöyle;
"Hayatın gerçekliklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor. Şehitler için gözyaşı döken eski günlerin özlemindeki kendi ana babalarını anlamıyorlar. Başkalarının çocukları için ağlamaya anlam veremiyorlar. Yaşadığımız 3. dünya savaşı, acı çeken çocuklar, ölen milyarlarca insan onları hiç ilgilendirmiyor. Tüm acı gerçekleri çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri hiç acımıyor. Hayatlarının odağındaki tek şey eğlenmek. Eğlenemedikleri tüm zamanları kendilerine bir işkence olarak görüyorlar.
Kendileri için yapılan fedakarlıkların hiç farkında değiller. Kıymet bilmiyorlar ve vefasızlar. Herkesi kendine hizmet etmek için yaratılmış görüyorlar. İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle orantılı.
Hayatlarında eğlenmeden başka bir amaç olmadığı için artık tek eğlence kaynağına dönmüş telefon ve tabletlerini ellerinden aldığınızda dünyanın sonunun geldiğini zannediyorlar.
Geçmiş onları pek ilgilendirmiyor, atalarımıza karşı vefasızlar. Dedelerinin canları, kanları pahasına vermediği vatan toprağını en iyi fiyatı verene satacak kadar maneviyattan yoksunlar. Vatan, onlar için son model bir cep telefonundan daha değersiz.
Milletimizin geleceği açısından endişeleniyorum.
20 yıl sonra bu nesil, nasıl ana-baba olacak? 2060 yılını düşünemiyorum bile.
Kendine hayrı olmayan bu nesil nasıl çocuk yetiştirecek?
Evlerini nasıl idare edebilecek?
İstanbul'u nasıl yönetecek?
Vatanı nasıl savunup can verecek?
Bütün bunlar neden oluyor izah edeyim.
Altın kafeslerde çocuklar yetiştiriyoruz artık. Uçmayı bilmeyen kuşlar gibi. Çocuklar hayattan bihaber.
Açlık nedir bilmiyorlar, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, acıkmalarına fırsat bile vermiyoruz. Öyle ki yemek yemeyi bile işkence görür hale geliyorlar.
Susuzluk nedir hiç bilmiyorlar. Hiç susuz kalmamışlar. Üç adımlık yolda bile susarlar diye yanımızda içecek taşıyoruz. Çocuk daha “susadım” demeden ağzına suyu dayıyoruz.
Çocuklar hiç üşümüyorlar. Soğuk havalarda evden çıkarmıyoruz. Okula giderken kırk kat sarmalayıp çıkarıyoruz dışarı, hiç titremiyorlar.
Çocuklar hiç ıslanmıyorlar, evden arabaya kadar bile üç metrelik mesafede şemsiyesini başına tutuyoruz. Saçına bir tek yağmur damlası düşürmüyoruz. Bu yüzden çocuklar ıslanmak nedir bilmiyorlar.
Yorgunluk nedir bilmiyor çocuklar. İki adımlık mesafelere bile arabayla götürüyoruz onları yorulmasınlar diye. Birazcık parkta koşsalar, hasta olacak diye engel oluyoruz. Onlar takatleri tükenecek kadar hiç yorulmuyorlar.
Yokluk nedir bilmiyorlar, daha istemeden her şeyi önlerine sunuyoruz. Bu yüzden varlığın kıymetini bilmiyorlar.
Onlar bir yanığın veya bıçak kesiğinin acısını bilmiyorlar. Elleri yanmasın, kesilmesin sakın diye onlara ne bıçak tutturuyor ne ocak yaktırıyoruz.
Çocuklar hissetmiyor yaşamı, açlığı bilmediği için açlara acımıyor, üşümek nedir bilmedikleri için sokaktaki evsizleri umursamıyor. Yokluk nedir bilmedikleri için ekmeğe gelen zam onların dikkatini bile çekmiyor, haber kalabalığı olarak görüyor, gülüp geçiyorlar. Sıcak odalarında yaşadıkları için evsizlik nedir, sürgün nedir anlamıyor, savaşları, kurşunlanan, ölen insanları umursamıyorlar. Acımıyorlar……
Kıymetini bilmiyorlar ekmeğin, elbisenin, barışın ve huzurun, ana babanın….
Müdahale edilmezse gelecek iyi şeyler getirmeyecek güzel İstanbul'umuza. Bu sorunu Devlet derinden hissetmeli. Bu sorunun çözümü için ciddi çalıştaylar düzenlenmeli. Öğretim programları ve ders materyalleri revize edilmeli. Okulların duygu eğitimi konusunda rolleri artırılmalı. Geç kalınmadan bu sorun mutlaka çözülmeli.
Bu sorun çözülmezse İstanbul çözülecek…Başka da İstanbul yok!"

FEHMİ DEMİRBAĞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder