18 Ocak 2018 Perşembe

KAROLİN SENİ DE SEVİYORUM!

Dün yağmurlu bir İstanbul trafiğiyle evime ulaşmaya çalışıyordum. Biri bana ah etmiş olmalı ki İstanbul'da yaşamaya mahkum olmuşum. Bu tür düşünceler içerisinde trafikte yol alırken akıllı arabamın navigasyon ablasından eve ulaşmak için kestirme bir yol bulmasını istedim. Adresi yazdım. Fullfortisinthestanbul recidance'min konumunu işaretledim.30 ay düşük faizle taksitle aldığım akıllı evime biran önce kavuşmaya can atıyordum. Telefonumla evimin telini aradım ve komutları sıraladım bir bir.
"Kaloriferi aç karolin. 23 derece olsun."
Karolin evime verdiğim isim. Bir kadında olması gereken...olan demiyorum dikkat! Bütün özelliklere sahip. En azından laf dinliyor.
Arabamın radyosunu diyanet fm'e sabitlemiştim. Yolda hep onu dinlerim. Davudi bir ses tonuyla sunucu Kuran'dan bir ayet okuyordu:
"Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, "alışveriş de faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm de Allah'a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse işte onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır."
Nihayet çileli yolcuğum bitiverdi. Sitenin güvenlik noktasından geçerek direksiyonumu park bölgesine yönlendirdim.
Hemen site içerisinde bulunan thegavuring isimli markete akşam yemeği için alışveriş yapmak üzere dalıverdim. Raflarda envai türde ithal ürünler. Bir an için düşündüm, "Allah'ım bu nasıl bir bolluk. Gençliğimde müthiş yokluklar vardı. Okul kitaplarında yazardı ki tarımsal alanda dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biriymişiz. Ama ekmek, şeker bulamazdık. Şu hale bak. Çok geliştik çok. Sırbistan'dan ithal sığır etinden yarım kilo bofile aldım. Bosna olayından dolayı gıcığım şu sırplara da ama...naparsın bizim milletimiz tembel. Köyleri terkedip doluşuverdiler büyük şehirlere. Herkes doğuştan sosyete anam. Köylerde bile ayranlar köyün marketinden alınıyor artık. Gelişmişlik bütün memleket sathında."
Kredi kartıyla 9 taksit yaptım alışverişimin bedeline. Sonra da tuttum asansörün yolunu. 21. katın düğmesine bastım. Asansörde benimle birlikte yolculuğa çıkmış bir kaç kişi daha. Hepsi de beyaz yakalı denilen türden. Şu keçi sakallı doktor olmalı. Şu fötr şapkalı da avukat. Şu dekolte kıyafetli genç kız sanırım parababası bir kronun kapatması. Elinde pahalı bir markanın poşetleriyle... Lakin hiç birimiz birbirimizi adam yerine koymuyoruz, selam bile vermeksizin asansördeki dijital hatuna kulak vermişiz.
"Welcome to the 11th floor. Attention door hit."
Katıma geldiğimde asansörden inmek için kirpiklerimin ucuyla müsaade istedim doktor beyefendiden. Salisenin milyonda biri bir zaman diliminde bakışlarımız ancak bir araya gelmişti. Kaçırıverdi bakışlarını.
Geldim Karolinim. Kapıya geldiğimde sesli kilit sistemi bulunan karolinime seslendim. "Yiğidin geldi güzelim!" Parolam buydu. Nazikçe karolinim kollarını...pardon kapıyı açıverdi.
İçeri girmemle evin led ışıkları beni takip ederek adım attığım her yeri aydınlatmaya başladılar. Karoline seslendim. "Itriden bir parça koy." Fonda müzik nağmeleri raksa başladılar. Ben milliyetçi adamım kardeş öyle gavurca müzik dinleyemem. İnsan kim olduğunu unutmamalı.
Fondaki müziğe Karolinin sesi iştirak etti.
"Nasılsın sahibim. Hoş geldin. Günün nasıl geçti?" Ulan bu bilim dünyası ne ilginç be. Müteahhitlik hizmetleriyle fevkaledeler. Benim gibi yalnız yaşayan adamları düşünerek, yalnızlık hissimizi bertaraf için mükemmel bir programlama yapmışlar. Yani Karolin benimle konuşuyor. Dırdırı artacak olduğunda"kapat çeneni. Baba evine gönderirirm seni" diyerek espri de yaparak yani, onu susturabiliyorum.
Elimdeki malzemeleri mutfağa bıraktım. Oturma odasına yöneldim. HD tv me seslendim. "Falanca kanalı aç!"
Yatak odama geçtim. Kıyafetlerimi çıkardım. Oradan da banyoya. Yorucu bir gün geçirmiştim. Sıcak bir duş iyi gelecekti. Karoline seslendim. "Suyun sıcaklığını 36 derece yap lütfen!"
Bir güzel yıkandım çıkarken boy abdesti almak istedim. Oda ne. Bir an için abdest almayı unuttum. Karoline yine seslendim. "Karolin boy abdesti nasıl alınıyordu?" Karolin şefkatli sesiyle tarif etti. "Önce niyet etmelisin" cümlesiyle bir bir denileni yaptım. Bursa yapımı bornozumla kurulandıktan sonra ev kıyafetlerimi giydim. Oturma odasına yani salona tekrar geçtim. Tv nin sesini kısmasını rica ettim Karolinden. Sonrada akşam namazını eda ettim. "Ey kalpleri ve gözleri çeviren Rabbim,kalplerimizi dinin üzere sabit kıl." duasıyla da namazımı bitirdim.
Tv koltuğuna oturdum ve biraz tv karşısında dinlenmeye karar verdim. Tv de haberler vardı. Ekranda Reis konuşuyordu:
"Size bir başarı hikayesinden bahsedeceğim vatandaşlarım. Geçtiğimiz senelerde bu kardeşimiz bizden çekeceği bir çizgisinema filmi için destek istemişti. Biz de bu yardımı esirgemedik. Hepinizin beğeniyle izlediği Herotürk filminden bahsediyorum. Bakın bu Herotürk'e bir milyon tl yardımda bulunmuş, sponsor olmuştuk. Bugün Herotürk'ün lisanslı markaya dönüştüğüne şahit oluyoruz. O çocuklarımızı kendi değerlerimizle yetiştirmek için bir rol model oldu. Markalaştı. Tekstilinden, kırtasiye ürünlerine kadar bütün çocuklarımızın hayatlarına girdi. Bir kültür ekonomisi oluşturdu. Artık kültür ihracatına başlamış olduk. Dünyanın bütün çocuklarının gözdesi artık Herotürk. Birkaç yıl içinde tam 25 milyar dolarlık bir işlem hacmine ulaşan Herotürk'ün bu başarısını alkışlıyoruz."
Tabi anlatımımın başında Reisten bugün aldığım ödülden bahsetmemiştim değil mi? Artık Reis'in başdanışmanlarındanım. Bir de bana "sen benim Kültür Kuvvetleri Komutanımsın" diyor. İşte haberlerde izlediğim şey aslında bana dairdi.
Mutfağa geçtim. Akşam yemeğimi hazırlayacaktım. Karoline seslendim.
"Bana bir tarif ver. Ne yapayım?"
"Fehmiciğim...Şu göbeğine bir bak lütfen. Artık yediklerine dikkat etmelisin. Akşam yemeğini hafif şeylerle geçiştirmelisin!"
Karım olsa bu kadar lak lak eyler miydi acaba? "Karolin bana akıl değil tarif ver be kadın!" diye sesimi yükselttim.
Başladı elektronik nikahlım zırlamaya. Evin bütün ayarlarıyla oynamaya başladı öfkesinden. Kaloriferi açıyor, evin pencerelerini. Bütün alet edavatı devreye soktu. Karolinin ağlaması böyle.
"Tamam, tamam. Özür dilerim Karolin." "Ah ulan" dedim kendi kendime. "Nerdesin beyaz ferrarili prenses. Alıp götürsen beni buralardan. Yoruldum artık. Al götür beni Elbruz dağlarına, Kafkasya'ma!"
"Peki" dedim Karoline. Seni dinliyorum. Anlat bana neden yemelerime içmelerime dikkat etmeliyim. İkna et beni."
Biranda ev derin bir sessizliğe büründü. Bir süre sonra Karolinin o akustik sesi tane tane dökülmeye başladı.
"A be millete akıl veren adam. Dünyadaki Gıda teröründen, Tarım teröründen kitabın Dünya 5'ten Büyüktür' de bahseden sen değil misin? İlaç terörü hakeza. Hegemon güçler önce hastalandırıyorlar sonra da tedavi vaadiyle sömürmeye devam etmiyorlar mı? Bak şu marketten aldığın şeylere. Bilmezmisin bir şeyin raf ömrü uzun olsun diye üretilmişse o insan ömrünü kısaltmaya yöneliktir. Yediğin ekmekten içtiğin suya kadar kirli ellerin şeytani hevesleri uzanmadı mı?"
"Karolin" diyerek sözünü kestim bir an.
"Efendim" dedi.
Dedim "Siyasete mi hazırlanıyorsun. Akparti Kadın kollarında mı gözün var, Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlıkta mı?"
"Fehmiiiii" diyerek adeta çığlık attı. "Komik olmaya mı çalışıyorsun? Sus ve dinle!"
"Ah siz insanlar. Ürettiğiniz zehirlerinizle kendi sonunuzu getiriyorsunuz. Kendi zehirinden ölen yılan, akrep, örümcek yok amma...Kendi intiharlarını belirliyor insanlar."
"İyi de ne yapabiliriz ki. Dünyanın gidişatı bu. Ben tek başıma ne yapabilirim bu düzeni değiştirmek için?"
"Senin Reis'le aran iyi değil mi? Söyle ona bir çalışma başlatsın. Köye dönüş projesi. İstanbul doldu taştı. Misal Kanal İstanbul'a ayrılacak bütçeyi bu projeye aktarsın. Köyüne döneceklere teşvik versin. Köy Toki'leri yapılsın. Uzun uzun anlatırım sonra sana projenin ayrıntılarını. Siz Türkler Ergenekon'da Demirden dağları eritenler sizlere ne oldu da hep mazeret üretir oldunuz. Şeksiz ve şüphesiz rabbinizin sizlere ikram ettiği kitabınız ortada. Onu okumazsınız. Cehaletle ram olursunuz. Sonra da gelsin uyduruk mazeretleriniz."
"Yok" dedim Karolin'e. "Sen Diyanet İşleri Başkanlığına oyna!"
"Allah'ın eziği Fehmi. Bu kadar Milliyetçi, mukaddesatçısın. Hatırlasana bu evi aldığın günü. Bana ne isim koyacağını sormuşlardı da...Sen Karolin dedin. Bana sormadın bile. Halbuki ne kadar çok isterdim bana Elif diye seslenmeni!"
Evet anlaşılmıştı. Bu gece bana huzur yoktu. İştahım kaçtı. Yatsı namazını bile kılmayı unutarak yöneldim yatak odasına.
"Elif...Ben yatıyorum. Sabah namazına kaldır beni. Yatarken de lütfen hikayemi oku. Sana hayrlı geceler."
Yorganımı üzerime çektim. Fonda Elifin sesiyle uykuya dalmıştım bile;
Kral vezire sormuş:
Hizmetçimin hayatta benden daha mutlu olduğunu görürüm, neden?
Oysa onun hiçbir şeyi yok.
Ben ise kralım, her şeye sahibim ancak huzursuz ve keyifsizim.
Vezir der ki:
Ona 99 kuralını dene.
Kral, 99 kuralı nedir deyince, gece bir keseye 99 dinar koyup kapısına bırak ve üzerine de bu 100 dinar sana hediyedir yazarak kapısını çal, sonra olanları izle diye cevap verir.
Kral vezirin dediğini yapar. Hizmetçi keseyi alıp dinarları sayar ancak bir tanesinin eksik olduğunu görünce ‘herhalde dışarıda düştü’ diyerek ev halkıyla birlikte aramaya koyulur. Gece biter onlar hala kayıp dinarı ararlar, eksik dinarı bulmadıkları için baba çocuklarına kızar ve sakin iken onlara saldırır hale gelir.
Diğer gün sabah hizmetçi gamlı düşünceli olur çünkü bütün gece uyumamıştır.
Asık suratlı, keyifsiz, tebessümsüz ve halinden şikâyetçi bir surette kralın yanına gider.
Böylece kral da 99 kuralının manasını anlamış olur.
Şöyle ki:
Biz, Allah Teâlâ’nın bize hibe etiği 99 nimetini unutur, bütün hayatımızı kayıp bir nimeti aramakla geçiririz!
Allah Teâlâ’nın bize takdir etmediği, bilmediğimiz hikmetlerden dolayı bizden men ettiği bir şeyin peşine düşer, kendimizi mutsuz, huzursuz eder ve içinde bulunduğumuz nimetleri unuturuz!..
Son olarak derim ki:
Doksan dokuz nimetin tadını çıkarmaya bakın ve Allah’tan faziletini isteyerek sayısız nimetine şükredin. Şüphesiz ki şükürle nimetler artar.

Fehmi Demirbağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder