25 Temmuz 2018 Çarşamba


KORKU YAZARI BAY X LE GÖRÜŞTÜM

Ülkemizin dünyaca meşhur korku romanları yazayla bir görüşme, bir röportaj yaptım, bundan bahsetmek istiyorum. Malum kendisinin enterasan yerlerde kitaplarını yazdığı en bilinen özelliklerinden birisidir. “Yazdığım konuları havasında yaşamak için, gerçekliği kaçırmamak için” diye tanımlar bu gerekçesini. Mezarlık, morg, mezbaha kitaplarını kaleme almak için en tercih ettiği yerlerdendir. Cinci hocalardan romanlarına konu alacak hikayeleri toparlar ilk önce. Polislerle düşer kalkar. Cezaevlerini ziyaret eder, ilginç hikayeleri olanların peşine düşer.
Bilebildiğim kadarıyla yazdığı romanların pek çoğu beyazperdeye de yansıdı. İnsanın tek başına kaldığı bir ortamda okuyamayacağı kitaplar yazdı, tek başınayken izleyemeyeceği filmlere konu oldu yazdıkları. Ne kadar doğru bilmem ama, belki şehir efsanesi diyeceksiniz kitaplarını okurken kalp krizinden ölen bir hayli insan olmuş. Filminden birinin çekiminde setteyken bile oyunculardan birinin mortu çektiği de söylenir. Hatta çok sayıda katil vardır ki bu adamın yazdıklarından ilham alarak cinayetlerini işlemiştir.
40 lı yaşlarındaki yazarı yakından tanımaya can atan milyonlarca insanın merakları bertaraf olsun diye kendisiyle yaptığım görüşmeyi kaleme aldım. Siz şu anda kurmaya çalıştığım cümlelerde gözlerinizi gezdirirken ben de tuttuğum notları hızlıca gözden geçiriyorum. Ayrıca hem kendisiyle röportaj yapabildiğim için kendimi çok şanslı adlediyorum.
“Baba katiliyle baban bir safta” isimli romanını dünyada bilmeyen, okumayan yoktur sanırım. Önce o kitaptaki en sarsıcı satırları hele size bir hatırlatayım, sonra röportajı paylaşırım.
“Bütün korku karakterleri Temmuz ayının 27 sinde bir araya gelmiştik. Kanlı ay tutulması vardı bu gece. Beykoz’daki eski kundura fabrikasında buluştuk. Büyük bir ayin gerçekleştirilecekti. Ensest mağduru, dinsizleştirilmiş, uyuşturucu müptelası, terörist bir yapının militanlarından bir kız bulunmuş geniş alanın ortasında gamalı bir haça ellerinden, ayaklarından çivilenmişti. Bu gece biz satanistler için önemli bir geceydi. Lucifer’in mehdisi yeryüzüne inecekti. İsa mesih’in gelişinden önce seronomimizi yapmalıydık. Gökyüzü kaprakaraydı. Gökgürültüsü ise amansızdı. Etrafta yanan kandiller karanlığı yarmaya çalışıyordu. Kandildeki yağ ise daha önce toparlanıp buraya getirilmişti. Çocuk yağları tercih ediliyordu. Zaten Arakan’dan, Filistin’den, Suriye’den çok sayıda ölü çocuk tedarikimiz sözkonusuydu.
Hepimiz geniş bir halka oluşturmuştuk. Herkes te kostümlüydü. Çocuklardan beslenenler tarikati üyeleri, tuzu kurular meclisi, aman sen de boşver kurultay üyeleri, nemelazım, elalem gibi örgütler hepimiz oradaydık.
Kurbanın kutsanması ve kurban edilmesi için akreple yelkovanın saat 3 te buluşması gerekiyordu. Biliyorduk ki bu saatte en büyük rakiplerimiz gece ibadetlerine kalkmış olabilirlerdi. Bize engel olmalarını istemiyorduk.
Mecidiyeköydeki Trump Toversteki ikiz kulelerin önünde bir ekibimiz ecinnilerin padişahını oradan alıp bize getirecekti. Törenimiz öylece başlayacaktı.
Çocuk eşcinseli Mahony’nin pastadan yapılmış heykelinin önünde bizlerde tören süresine kadar ziyafete durduk. Tıpkı pizzagate skandalındaki gibiydi herşey. Yüceler meclisi üyeleri kellesi gövdelerinden ayrılmış küçük bedenlere tecavüz etmeye başladılar. Heryer kan revandı.
Vampirler, kurtadamlar, zombiler kendilerinden geçmişlerdi. İçki, kumar, faiz, zina tanrı heykellerine tapınan tapınana.
Kurbanımız bir yıl öncesinden bu tören için hazırlanmıştı. Markalı ürünlerle bezenmişti bedeni. Gdo lu ürünlerle beslenmişti uzun süre. Obezleştirilmişti. Kurslara, okullara gönderilmişti bu gecenin önemini kavraması için.
Tören bütün hızıyla devam ederken benim de içinde bulunduğum “herşeye sessiz kalanlar” kulüp üyeleri olan biteni sessizce izlemeye devam ediyorduk.
Küçük yaşta tecavüze uğramış çocuklar…katledilmişler…onların isimleri bir bir okunmaya başladı. Her okunan ismin arkasından kalabalıktan çığlıklar yükseliyordu.  Bir kısmı timsah gözyaşı dediğimiz türden ağıtlar yakıyorlardı.
Kadınlı erkekli…hatta cinsiyetsiz yüzlerce insan o anı bekliyorduk. Törene başkanlık eden sarı kafalı bir adam üzerindeki ruhban kıyafetiyle meydanın ortasına kadar geldiğinde sol elini yukarı doğru kaldırdı. Bir anda bütün kalabalık susuverdi.
“Şeytanın çocukları! Ey gıybet yaparak kardeşinin dahi etini yiyenler! Harama helal, helale haram diyenler. Eğriyi doğru, doğruyu eğri bilenler. Kibir tanrısının hasetçi kulları. Acımaktan, merhametten, insaftan uzak olanlar…”
Herbir hitaba “eveett, biz” diye cevap veriyordu kalabalık.
“Bilimi putlaştıranlar! Tanrıya savaş açanlar…İnfak etmeyenler…Zalimler!”
17 dakika boyunca tezahürat eşliğinde başkan konuşmasını sürdürdü. Sonra elindeki neşterle kurbanın derisini etinden sıyırmak için bir hamle yaptı. Çocuğun çığlığını duyan yoktu. Biz duysak ta sessiz kalıyorduk. Çünkü biz “herşeye sessiz kalanlar” kulübünün üyeleriydik.”
Hatırladınız değil mi bu satırları; “Baba katiliyle baban bir safta” isimli kitabın en önemli pasajını?
Şimdi röportajımıza geçelim:
Soru: İlhamınızı nerden alıyorsunuz? Kitabınızda anlattığınız tüyler ürperten sahneleri yazarken nerelerden esinleniyorsunuz? Tabiri caizse şeytanın dahi aklına gelemeyecek sahneleri nasıl betimliyorsunuz? Anlattığınız şeylerin gerçek hayatta gerçeği olabilir mi? Anlattıklarınızda gerçeklik oranı var mı? Abartılı değil mi romanlarınızın konusu? Hayat sizce bu kadar korkunç mu? Neden korku yazıyorsunuz? Hiç komedi türde eser vermeyi düşündünüz mü?
Cevap:

FEHMİ DEMİRBAĞ


   


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder