31 Ekim 2018 Çarşamba

BIG BROTHER BİZİ GÖZETLİYOR
Ne mi düşünüyorum?
Ben düşünüyorum da ne oluyor, atı alan Üsküdar'ı geçmiş. Şaşırtıcı; bir o kadar da ibret verici.
Bosch Ortadoğu temsilcisi, ana tarafından Türk Avusturalya vatandaşı Steven Young, televizyon programında beni çok etkileyen inovasyon, sanayi 4.0 ve mobilite teknolojisiyle ilgili atılımları ve de gelişmeleri konuştular.
Güzel gelişmeler ancak tedirgin oldum. Akıllı telefonumu elime aldığımda ne göreyim?
Bosch markasından matkap, sohbette söz edilen ürünlerden bir dizi reklam telefonumun Facebook ekranına düştü.
Şimdi size soruyorum? Bu nasıl olmaktadır? Akıllı telefon teknolojisi ile bizim hangi TV programlarını izlediğimizden hareketle ilgi alanlarımıza yönelik reklam bombardımanına mı tutulmaktayız?
Cep telefonlarını bir mikrofon gibi kullanıp dinleme yapmak hangi etik kuralı ile açıklanabilir
Hukuk kurumlarımız ne düşünürler?
İletişim kurumu ne yapmalıdır? Siyaset ne gibi tedbirler almayı planlamaktadır?
Kişisel verilerin korunması gerekmez mi?
Ahlak ve humanizma nerede duruyor?
Bizi robotik düşünce sistemi mı yönetecektir?
Geleceğimiz hayrola, bu gidiş iyiye değil, korunması gereken değerlerimiz var. Kim, nasıl koruyacak?
Acil olarak devlet yapılanmasında inovasyondan koruma kurumu benzeri bir yapılanma elzem gibi görünüyor.
Allah hepimizi robotlardan ve bulut teknolojisinden korusun!
VE ROBOTLAŞAN İNSANLARDAN!
Bir değerlendirme daha yapalım.
“Huawei, yeni teknolojiye yaptığı büyük yatırımlarıyla tanınıyor. Geçtiğimiz on yılda 60 milyar dolarlık bir Ar-Ge yatırımı yapmışlar ve yıllık 15-20 milyar dolarlık Ar-Ge bütçelerinin % 20 ila% 30'unu yalnızca “temel bilim” araştırmalarına tahsis etmeyi taahhüt etmişlerdir.
(Toplam araştırma bütçesi inanılmaz büyüklükte. Ayrıca sadece uygulamalı bilimler değil, temel bilim alanlarına da para ayırıyorlar. - bu önemli: kar amaçlı, ticari bir şirketin “basic research”e kaynak aktarması)
Bütün Türkiye’nin Ar-Ge harcaması 2017 de 4,5 milyar$.
OECD ülkeleri Ar-Ge sıralamasında da sonlardayız.
Çin’in (uluslararası sermaye kuruluşu) bir şirketinin ne kadarı ediyoruz?
40 kişiyle Çinlileri dize getiren Kürşat' ın torunları şimdi Ayfon kuyruğundayken...
Ben mi boş konuşuyorum, siz mi çok şey biliyorsunuz?
HAMASETLE NEREYE KADAR?

 
“Bir ülkede her gün hava kararınca, insanlar maymuncuk ve fenerlerini yanlarına alıp komşularının evlerini soymaya giderlermiş.
Fakat gün doğarken geri döndüklerinde kendi evlerini de soyulmuş durumda bulurlarmış. Herkes birbirinden çaldığı için bu ülkede kimse kaybetmezmiş.
Bir gün nasıl olmuşsa olmuş içlerinden bir tane dürüst adam çıkmış. Dürüst adam geceleri diğerleri gibi çanta ve fenerini alıp hırsızlığa çıkmaktansa, evinde kalıp çalışmayı tercih ediyormuş. Hırsızlar onun evinin önüne geldiklerinde evin ışığının yandığını görüp dönüp gidiyorlarmış.
Bu durum birçok hırsızı rahatsız etmiş ve ona kızmaya başlamışlar: “Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını engellemeye hakkın yok” demişler. Bunun üzerine dürüst adam, geceleri ışığını söndürüp dışarı çıkmaya başlamış. Geceleri hırsızlık yapmadan orada burada dolaşır durur, sonunda yatmaya evine dönermiş. Fakat her döndüğünde evini soyulmuş bulurmuş. Sonuçta bir haftadan daha az sürede, evinde yiyecek içecek hiç bir şey kalmamış ve memleketini terk etmek zorunda kalmış.
Bu ülkede hırsızlıkla giderek zenginleşenler ise işi daha da ilerletmiş ve kendileri için soygun yapsınlar diye maaşlı hırsızlar istihdam etmeye başlamışlar. Zamanla, zengin-fakir ayrımı çoğalmış. Zenginleşen hırsızlar mallarını korumak için bekçiler tutmuş, hapishaneler kurmuş, kendi mallarının çalınmasını da yasa dışı ilan etmişler! Ancak yoksulların mallarını çalmak serbestmiş!
Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmemeye başlamış. Çünkü yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da oraları terk edip gitmişler. Zenginler ve maaşlı soyguncular ise ortada soyacak kimse kalmadığından servetlerini yavaş yavaş kaybetmeye başlamışlar.
Sonunda zenginler eski düzeni yeniden kurmak için oraları ilk terk eden dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Sora sora nerede yaşadığını öğrenmişler. Evine gittiklerinde kapıda bir kâğıt görmüşler. Kâğıtta şunlar yazıyormuş: “Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç kalınmış demektir



FEHMİ DEMIRBAĞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder