9 Temmuz 2015 Perşembe

SİZİ UYANDIRSAM BANA KIZAR MISINIZ?
Bir şair neden yazar?
işin aslı tutunacak dal arar!
...
misal ben,
eşyalar dile gelir,
konuşurlar benimle,
dağ, taş, kurt, kuş,
ne varsa çevremde,
anlat bizi derler,
bizden habersiz,
çevrendekilere...
...
ölüler görürüm,
bedenli,bedensiz ölüler,
nedenli,nedensiz gürültüler
varlığın her türü,
fısıldarlar türlü türlü...
...
 kelimeler ruha bürünür,
görünmezler denilenler
gün boyu bana görünür!
...
reçetesini ararım adam olmanın,
şifacıyım hasılı,
dokunurum ruhlarına insanların!
...
bir şair neden yazar?
işin aslı ölümsüzlüğü arar!
...
kimsesizlere kimse,
zalime kılıçtır sözüm,
adalet dağıtırım,
naifinden şiirlerimle,
misal aşıksa bir adam,
açılamıyorsa sevdiğine,
buzdan bedenlere,
kor közüm!
...
ilhamım, suskunlar
ben ki sessiz yığınların çığlığıyım!
...
biliniz de isterim,
dilden dile söylenecekse sözlerim,
satılık değildir kalemim!
...
ben ateşim!
bazen çöllere rahmet!
fırtına!
şimşekler gibi kükrerim,
milletim adına!
...
şairim;
iç alemim dağınık,
varlığım varlık adına yoklukla karışık!
...
şairim ya,
aşkların türlüsüne dair,
tılsıma sair!
...
bir şair neden yazar?
okundukça nefes almak için!
...
Kifayetsiz ve fersizdir çoğu zaman eskilerin tarih adı verilen hikayeleri. Son kalan nefesleriyle cılız da olsa dokunmak isterler gelecek nesillere. Çerçevelenip asılmak isterler eski dükkanların badanası dökülmüş duvarlarına. Bir nevi resimli tarih oluvermek isterler şiir olup ta anlatacakları hikayelerin önemlerine dair. At izleri, it izleri ve kahramanlarla hainlerin tozduman arasındaki ayakizlerini paylaşmakta isterler çoğu. Bilirler, bal gibi bilirler okumanın ölülerle konuşmak olduğunu. Ve yazmanın geleceğe bırakılan mektuplar olduğunu. 
Onun için insafına sığındık ve şiirlerle resmettik yakın tarihin boğucu ve basık labirentlerinde dolaşmak için fersiz ifadeleri. 
Varın siz anlayın ötesini!


ŞİİRLİ CUMHURİYET TARİHİ



-UZUNCA...AMA, TEK PARÇA ŞİİR; İTLAF OLMUŞ, PARAMPARÇA OLMUŞ ZİHNİMİZE İTHAFTIR-

"Kendi kadınlarına kıyan toplumlar,
kendi kadınlarını baştacı yapan,
toplumların yetiştirdiği,
çocukların kölesi olurlar!" derim her daim.

İnsanlığa niyet ederek söyleyeceğim; belki uzun gelecek sözlerim; sıkılacaksınız...
sevdiğiniz diziniz kaçacak belki, bir süre eğlenemeyeceksiniz...

Yine de takılı kalacaksa gözleriniz sözlerimde siz de hala umut var; siz ki lütfen önemseyin kendinizi... siz ki dünyayı değiştirecek olan! Ve lütfen olan bitene müşahade de geç kalmayın!
Bilmez miyim hiç? Alışkanlıklarınız değiştikçe... siz de değiştiniz...İnandığınız şekilde yaşamaktan vazgeçtiniz, yaşadığınız gibi inanmaya başladınız!
Öyle ya sizinde haklılıklarınız var...Öyle ya sihirli söz yumağı şiirin yazanı da kalmadı, okuyanı da...
Kendimden bahsedeceğim evvel ahir. Sonrasında dedelerimin geçmişinden....bir de bakarsınız hep beraber sizi konuşuruz. 
...
Bir küçücük çocuktum,
hiç kumbaram olmadı,
bende kelime biriktirdim,
ondandır şimdi kocaman sözlerim!
babam işçiydi nihayetinde,
bisikletimde olmadı,
ülkeleri aşan kanatlarım ondan.
korkardım da en çok karanlıktan,
cehalete kükremem ondan!
oyunlarım vardı, hayalden kahramanlarım
hayatı ciddiye alışım ondan!
Başım okşansın isterdim,
Kara sevdalarım ondan!
isterdim hep,
verişim ondan,
ağlardım,
gülüşüm ondan!
hep ben vardım benle,
yalnızlığım ondan!
kendimle konuşurdum,
şimdilerde susuşum ondan!
neden arardım, neden?
Bildim sebebi,
ne gelirse, O' ndan!

inancım ondan!
....
Dostlar hayattaki en değerli şeyinize talibim. Zamanınıza...kelime kelime tüketeceğim sizleri...kelime kelime hayat bularak sizlerden. Ben sihirli...ben tılsımlı sözlerin hükumdarı! Dem dem anlatacağım saklanmış kelimelerin esrarını! Artık gizli de kalmayacak saklı da...Ayan edeceğim olan biteni; RESİMLİ YAKIN TARİH ANSİKLOPEDİSİYLE... 
HAYDİ;  çevirelim sayfalarını beraberce...beraberce göz aratak talihimize ve tarihimize!
...
Pus kokan, zift kokan, kardeşin kardeşe... kin kustuğu...

Bu günlerde yazmak, başlamak söze sorgularla...
Kime nasıl? öykünmek, iktidara misal?
Yazmak, vatandaşı olarak ahiret yurdunun, dünyayı yurt edinmişlere...Kürdistan ya da Türkistan derken Kabristan Cumhuriyetinin Cennet mahallesinde mukim olanları unutmak!...
Yaldızlı kelimeler üretmek, methiyeler dizmek...ki kestirmesi işin!
Ağır konular bunlar geç... Girme! Anlamazlar!
Hem ki onlar, ağlamayı unuttu! Hem zahar Akif yazdı yazılacak olanı...
Almam bu konuda elime kalem!
"Korkma sönmez bu şafaklar da yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak!"
...
Kalemime takat isterim rabbimden, hançereme de çığlık!
miras düştü yalnızlık, hayatı çalınmış dedemden!
...
Halim, ahvalim, hakikatim;
Mekkeli yetimin dediği gibi;
"Dünya ile benim ne alakam var.
 Ben, dünyada bir ağaç altında gölgelenip de,
 bırakıp giden bir yolcu gibiyim." 

Barut gibiyim aslında; öfkeli!
Göreli, olup biteni...
Bileyledim, kalemimi!
Kalemimi, ençok birilerinin üstünü çizerken kullandım.
Son günlerde, içerlenmem ondan!
Kahırlanmam da!

Bana bir şiirler oluyor...
Sorsan herkes çok iyi!
Sanki bütün kötülüklerin müsebbibi ben...
Aslıma bakarsan, aslında tek tükenen, ben ki harfiyyen!

Naifi var konuların, sakın sakın yazma ve konuşma vatana dair...İnsana ve insanlığa...Mahzun ümmete, ümmetin hazin öykülerine...
Çok satanlar safında yer al!
Ezberden döktür karamela şairi; stoktan harca sözlerini...
Misal;
kelebek misalidir aşk,
anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük!
Siz yine de, Aşk demeyin bana sakın! Görmez misiniz insanların kirpiklerinin gölgelerinin arkasına sakladıklarını?
O bakışlar bakış değil,
Dertler belli! Üreme uğruna ürümeler! Faceler; twitler de kuluçkalara yatırılan yeni kurtçuk nesiller... Artık edebiyatın bile sülbü kesildi be dostlar!

Bilmez miyim üslubu? Bu tarz benim değil lakin! Kimin, kimin peki! Sen kimsin, ben kimim?
Sen duyulması istenileni ver şair!
Biraz güce tap, biraz yala...yut gerçekleri, kaba yerleri, Ah kabbala'nın öğretileri!
El, etek öp... ayar ol, ayar et...
Tınlama söylensede hakikatin...
Korkuların, ya da beklentilerin, halbuki kıyametin!

Mevlanadan bahset, misal, bizim Yunustan...
Kaben Roma ise, ah Romeo!
Fırlama Juliet! Sittir et!
Kerem ile aslı; sorma nedir işin aslı!
Ferhat! Haybeye feryat!
Şimdi siz söyleyin a dostlar;
sözlerimi necip bir nazıma mı bağlamalıyım? 
O necip ki; 
MERMERLERİN NABZINDAKİ SEDAYI TAŞTAN ADAMLARA İPEKSİ SÖZLERLE NAKŞEDEN ADAM!
Yani necip sözlerin, tılsım hükumdarı,
fazıl  ahlakın, son mihmandarı,
kısa küreklerlerle karanlığın ummanında, dalgalarla boğuşan adam!
Seni unutman mümkün mü?
Bir adam yaratmak hülyasında reistin benim için!
Sakarya oldun damarlarımda; üç-beş damlalık kanımla!

Nerde kırk odalı bir metruk bina görsem; Ahşaptan, safranbolu model!
Sinerim dibine de bir izbe de sessizce bağırırım;
-Necip! Necip!
Bir bekleyis, bir lahza!
Kırık camlarından, ikinci katından, metruk binanın, bir baş uzanır çekinik!
Ben nasıl bağırdıysam yukarı, aynı tonda ses verir, aşağı;
-"Necip,yok artık! Onu buralarda arama!
Büyük doğu mahallesinde, bu metruk binada, bir başınasın... yani!

Hani?..
Büyükdoğun, zindana dönüşmüştü!...
Baba katilleriyle bir saftaydın ya; fikir çilesinden büyük işkenceleri öz kafatasından, kusarken...
Kurumlu modanın kaldırımlarında!
Seksen üçün mayısında ben artık öksüzdüm!
Bir millet şairleriyle var!
Şairlersiz ruhsuz kelimeler! Ruhsuz çıplak cümleler!
O kadar yalnızım ki, şimdi bana düştü bu yük!
Bu dava hor, bu dava büyük!
Bir hayat ki, hayata kurmuş pusu!
Sen yoksun, Arif Nihat Asyam... Mehmedim, Akifim!
Çoktan taklitçi kuşlar, tünedi yuvamıza!
Çıplak hakikatler şuursuz! Bulanık bütün rüyalar!
Ben senden kalan hecelerle, savaşıyorum lanetli cümlelerle!
Fısıltısı şeytanın ve ortaklarının...
Uğursuzundan hemi de...
Kahrolası bu uğultuda başım dönüyor abim! Takatsizim!..
...
Durma haydi, mesaj yaz!
De ki; seni seviyorum!... bir de kalp işareti... devrede ki Eros!
Tav oldu bak kız, bu kaçıncısı...ne hız, ne hız!
Seviyeli ilişkiler çukur dibinde! alçaklık, irtifa kaybı! Arkasından imza günleri...
ürkütmeyen kelimeler senden yana, bense o kadar itici!
Ben seni sevebilme ihtimalini sevdim!
Bir ihtimal daha var, ölmek mi dersin?
Muamma, akaidi insanın...
gayya kuyularında ötesiz hisler,
bilin bakalım; ben ne dedim şimdi?
Yıl 2015; aylardan kasım ya da; november! Ya da Teşrin-i sani!
Üzümayı... Hasılı, Babil, Roma, süryani!

Evvet uzatmayayım, mevzuya da gelelim burada bulunmamızın maksadına.
Dizi dizi rezalet, sütun sütun kepaze!
Dor değil, iyon!
Marka marka kölelik!
Herkes ki ibretlik!
Kölelerimiz el değmeden modern tesislerde üretilmiştir!
Maarif tescilli, cemaat destekli! Amerikan patentli...Kraliçe dualı!
Dualıyız dualı, bed lakin!
-Anne cennette köşkler var da, rezidance de var mıdır? Plaza, avm?
-Çocuğum gelince babana sor, biliyorsun o müteahhit! Şimdi diğer ananın yanında......

Salam sosis...sanayağ derken... nescafe bittabii...
Rahmani Kelimeler tükendi, kro anadil derdinde!
...
Sizden öncekilerin çektiklerini çekmeden, cennet hayali kuranlar 79 da uyandı, Hindikuş dağlarında.
Hikmet yardı, Rabbani Rahmani!
Az ötede İmam Humeyni!
Büyük şeytan şaşkın, güruh umutlu!
Ani duraksama arkası fast food İslamizasyon!
Bizdeki henüz netekim evresi. Daha çağ atlayacağız tontonca...
Dünya ise şekilden şekile girmekte, yeni aktörler, yeni yıldızlar, millenyuma starwars!
Büyükayı'ya glastnost!
Abrahanın filleri 79 da yine kabe'de!
Yakın gelecekte ikiz kulelerde oynanacak oyun büyük,
büyükçe  Ortadoğu... genişletilmişinden...En küçük parçalara ayrılarak!
100 eşit parçanın 94'ü hindikuş dağlarında artık...
Yeni kitlesel imha silahı eroin; hemi de kilosu 100 amerikan doları!
Hünere bak hünere, şapkadan kuş çıkacak!
100 olur 7000 kardeş pakistanda...
aşırı dinci iranda 12... seküler memleketimde 22.000, kısaca 40.000 vatan evladı!
500 milyar dolar asyadan avrupaya, biz avrupa kapılarında! Kara para coğrafyasında kara afrika rüyası!
Yetkili ağızlar da aynı sakız, pkk! De hadi get lo! Süreç, barış süreci! Oslo, moslo!
Biz niye kavgadayız, soran yok!
Önümüzde aynı temcit pilavı! Ali veli kırkdokuz; elli, elli! %50 zor zapt ediliyo!
Biz büyük aileyiz, baksanıza 150 milyar dolar, ihracatımız!
Pardon kar marjımız ne?
Hele fitneci! O nasıl bir soru öyle! Sıcak sudaki kurbağaya sorulur mu böyle?
Dershane mershane, biraz da üniversite...
Şarkılarla markılarla uyuturken ahali, neden ses çıkardın, abes adamsın vesselam!
...
Bak yine yaptın yapacağını... Sana ne! Bana ne...Ona ne...Kime ne?
Aşk yaz, meşk! Kim kime dum duma!
Bi şi olmaz ki yurduma!
Kör kurşuna gelesice; geberesice!
Gitti ki kelimelerin efendileri, ne oynarsın kelimelerin çöplüğünde!
Sana mı düştü bu yük, bu dava himmete ayarlı... bu dava sölüman gadar böyyük!
Mübarek olan anlar halden; sanane pazardan, halden!
Bozma oyunumuzu; mızıkçı adlederiz huyunuzu!

(O esnada kapı çalınır. Biri kapıda belirmiştir. Uyandırma servisinden olmasın bu gelen!)

TAK TAK TAK!
-Kim O?
-Aç! Benim!
-Sen kimsin?

Eskiden evlerin dış avlu kapılarında iki tokmak bulunurmuş. Biri beyler, biri hanımlar için. Çıkan sese göre evin içindekiler karşılama için tedbirlerini alırlar imiş. ZERAFET!

BESMELE ile açılırmış çarşı-pazar! Aynı şekilde de kapanırmış.
AÇMAK-KAPAMAK!
Söz bile Besmele ile başlar...
Dua ile bitermiş!
ESKİDEN!
Şimdi yalnızca açmak-kapamak kaldı; düşüncesizce-fütursuzca!
Meclisi Mebusan açıldı!
Kapandı peşi sıra...
Tbmm açıldı!
Camiler kapandı.
Kadınlar açıldı!
Vakıflar kapandı...Ayasofya misal...

Toplum batıya açıldı...
Kuran kapandı!

AÇ-KAPA!
SLOGAN ORTADA; Aydınlığa açık-Karanlığa kapalı! Tersi miydi yoksa?

Bir yerler açılıyor...bir yerler de kapanıyor...
Bir şeyler...
Okullar açıldı...
Dershaneler...İmam Hatipler...
Ya da tersi; meyhaneler, kerhaneler...
Birini aç diğerini kapa!
Ya zihinler?
Biri bizim ayarlarımızla oynuyo! 
Kim bizi açıp-kapatan?
YALAMA OLDUK YA HU!
BELKİ DE BOZULUŞUMUZ ONDANDIR?

Aç kapa!
KAPA ÇENENİ!
ARALIK TUTMAK YOK! ORTASI YOK!
Ya aç, ya kapa!
Gözlerini aç!
Kısa kipler; emir hükmünde; aç-kapa!
Diyaloğa açık mısın; Konumuz bu değil ki?
Kapılar çalınıyor tek tonda!

TAK, TAK, TAK!

-Kim O?
-Aç! Benim!
- Sen kimsin?

PEKİ...SEN KİMSİN?

kuyu derin değil, ip kısa 
tuz kokmuş, zahir... 
ben buraya yıldızsız gecelerden geldim, 
kabullendim; buymuş meğer yasa... 
....bir ressam hazin bir tablo çizmiş, 
rica-minnet, işe yaramaz iksirmiş... 
... 
aklıma emanet ettim, inançlarımı... 
inançlarım dönmüş acaba? ya... 
...birşeyler sindirdi beni, 
dostlarım incitti, 
bu sözler benim değil, 
aranızdaki bu ben, ben değil, 
nefsim egomla aramda, sırnaşık... 
olmayan ne ki dünyamda karışık... 
ihtiyar bir adam umutlarım, 
zıpır bir delikanlı, bitmez isteklerim... 
... 
kundağımın teri kurumadan, 
kundaklama peşinde kefenim. 
ne zaman başladı bu oyun? 
bitti bitecek faslında... 
... 
hiç olmazsa şehadet, 
dudağımın ucunda...
Yani;
-TAK TAK TAK!Demeyecek,Azrail!
Habersizce gelecek,
ve SEN!
-KİM O! 
...diyemeyeceksin!

SEN iyisi mi şimdiden KİMİM BEN de!

***
Sen düşedur kimliğinin peşine. Düşünedururken hele bende birşeyler anlatıvereyim dinleyecek olana kulağını veriverene:

Beldenin birinde ikindiye yakın zahar oturmuşta esnaf birarada beklemekteler hocayı...
içilirken beş çayı...okunsunda ezan kılalım namazı.

Sıcak mı sıcak, bir temmuz gününde köylü hasad için tarlada...
Esnaf sinek avında...
İşçi mesaide...
Memur tatilde...
Yüksek tahsil yapan öğrenciler de baba evinde...

İşte öyle birgün... Bıldır beldeden 3 gişi getti böyük şehere...öniversiteye... Biri İstanbul'a abugat olmaya... İzmir'e geden tabip olacakmış... Angara'ya geden de öğretmen...

İstanbula geden talebe aşırı dincilere garışmış. Ordodoks İslam mı ne, radikal mi filan... Bir garip oluvermiş. Ağzından Kur'an lafı heç düşmüyo. Lakin Kur'an okuduğu da yok, Namaz gıldığı da... Gurbet elde garibimi anasının dantelinden, daha da ince işlemişler, entel diye bezemişler.
Hadis filan gabullendiği yoh... Böyük şeherde dini mubin, türlü türlüymüş hani...
Nurlusundan nursuzuna, abdestsizinden namazsızına, paralelinden üçgenine...
Salavat getiren yok, dine kural koyan amma da çok!
Abugat olacakmış bizim ki işte. Paralel devlet yapılanmasında, adalet dağıtacakmış biz yol bilmezlere... Haddini ve ecdadını bilmez olarak...

İzmir'e giden çağdaşlık derdinde...İçki dermiş içilmeli,o da atasının izinde. Kadın erkek ilişkileri, düzeyli seviyelerde...Birlikte yaşam varken ne gerek evliliğe? İbneler ise evlilik peşinde. Bak sen şu işe...
Sosyal hukuk devletinde, laiklik elzem mi elzem...La zaten biz layık olduğumuz gibi yaşamıyok mu? Gafamızı ne garıştırıyonuz seküler meküler diyerekten. 
Velet köylüyü uyandırmalı derken, bütün memleketi uyutma hevesinde...
Halkların kardeşliği derken de uyandırdığı korku kendi halkının ensesinde...
işte bizim köyün çocukları... Her biri apayrı bir serden seri...
Unutmuşlar kerpiçten evleri de rüyalarını süsler olmuş şehrin betondan kümesleri! Bizim cücükler çıhtıhları yumurtayı beğenmez olmuşlar; biraz a biraz be'yi öğrenince. Yumuşah g heç bir suçu üstlenmiyo!

Angara'lı öğretmen olacak ya... Çıhtıya bunun için baba ocağından...öğrenememiş lakin gittiği okulunda ne sevgiyi ne de saygıyı...Üstüne üstlük burda öğrendilerini unutarahtan!
Daha geçen yıla gadar... birlikte güderlerdi köyde, köyün davarlarını köyün merasında...
Şimdi mektepli oldular da, birbirlerine selam vermez oldular.
Birlikte büyümüşlerdi oysa, köyün sokaklarında...
Birlikte oynamışlar, birlikte söylemişlerdi memleket türkülerini.
Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslümandılar...
Şimdi memleketi gurtarmak adına, birbirlerine düşmanlar!
 Okumuşları birbirlerini düşman bilsinler, bellesinler...Cahilleri ikindi namazını beklerler,
birlikte içtikleri çayın eşliğinde...
Son seçimi birlikte değerlendirirler.
-Söylesene emmi, dinlemedin beni...
bak sana dedim di,
memlekete koalisyon olmaz...
Onlar birbirlerini dinlemezler. Herbiri bir sahibin sesi.
Ama biz öyle mi? Biz ayrı da düşünsek hakkın sesiyiz, Hakkın!
baksana veletleri...OKUMAYA GÖNDERDİKLERİMİZİ,
Döndülerde köylerine bilmez oldular birbirlerini.
Aha da biz...biz köylüler imeceyle yapmadık mı köyün okulunu da, camisini de...
Yolunu da, ahırını da...
Sanki memleket ahanda, bizim köy gibi yönetilmez mi?

Gelin şu veletleri, bayram namazında biraraya getirek, öpüştürüp barıştırak...
La diyek; Gardaştan düşman olur mu hiç?
Bu örf değil, huy değil, edindikleriniz biz değil!
Bu köy bizim köyümüzdür, bu huylar düstur değil!
Siz de bu köyün çocukları...Aslınız belli astarınız...
Biz de küslük olmaz!
Ortasını buluptahasbihalsiz,muhabetsiz kalmak hiç olmaz!

****
Kükresin kelimeler! Sözün korkağından tiksinirim... sözüm ise zalime kılıç, mazluma şefkatimdir!
Bu ne gayesiz hayat? heyhat, heyhat!
Malzeme belli; İmansız akıl ki,  şeytanın ihtilal planı!
merhametsiz bir yürekse, her daim ateşe köz sürecek!
Tevbe et be adam! Unutma; biraz içten bir dileyiş şeytanı sürgün edecek!
Korkma, cesurca yaşamaktan! Cesaret günaha kefaret değil!
Safını bil, safını tut, ya da unut, hapı yut!
Küçük şey yok dostum; bak dua' ya; 3 harfe bir dünya girecek!
Öyle değil midir siz söyleyin; Değil midir, geçmişimizin keşkeleri, geleceğimizin endişeleri,  anımızı çalan iki hırsız? En büyük şaiya, insanlık ki insafsız ve vicdansız!

***
Aramayın, bende bulamazsınız; Failün, mefailün, failatün, uyakta yok bende, ölçüde!
Benim şiirlerim, tek kelimelik... tıpkı sizin tek gecelik, aşklarınız gibi...
Tek hücreli yaşamlar, 1+1 haneleriniz!
3 ya da 5 kelimelik, kültürünüz... yaşam görgünüz...
Hoş büyük şair olma,  derdimde yok benim, büyükse davam büyük!
Sahibi, davamın! Ben söyledim mi, bana yeter, yaldızlısı sözlerin, vesvese verenin!
Şirkiniz sizin, şiirim benim! Neonlara da bezemeyin, alkışta istemem, yalnızca dinleyin!
Ku's bin saide gibi belagattir ilmim, benim!
Yol onun, varlıkta yüzüstü sürünen ırmakta; peki angarya kimin?
Failün faili meçhul cinayet... hep şikayet, hep hep... mum yakasıcalar, kalaylayasıcalar,
Uyak yok, ölçüde! Edepte! İntizam mı dediniz? O ki,  nizamiye kapısı! El kapısı...Kul yapısı...
Helvalar bir ölüye, bir secdeye!
Bel ki acıktım, korktum, üşüdüm! Hepi topu o kadar!
Ancak üşenmedim, sokağın diliyle seslendim...
Siz beğenin ya da beğenmeyin, ben dilimce söylendim!
Mefailün yani... uysa da, uymasa da! Failatün!

Anlatacağım şeyler için henüz rakam yoktu; Adem babamıza da, Havva anamıza da!
Sonra rakamı buldu Ademoğlu, 570 gibi mubarek olanlarını...
1071 rakamların efendisi! Anlatacakları vardı, 1,2,3'ün; 1453'ün!
...
1492; Endülüs, colombus ve medrese...

YIL! 1699; ÇÖKÜYOR MUYUZ NE?
YILDIK TA...

ÖNCE YILANLA GİRDİK YATAĞA; 1839!
ISLAHAT DEDİLER, FERMAN BUYURDULAR; 1856!
FRANSIZ KALDIK OLAN BİTENE!
Aziz hükümdar ve Buhar devrimi,
Biraz da Livingston...

ALAMANLARA VERDİK GENEL KURMAYI,
LİMON VON SANDERS!
Cihan şümul bir fitne! İlki hemi de...

ÇANAKKALE DE;
BİR ÇANAK ÇORBAYA HASRET GİDEN 254.000 ÇOCUK
1. OSMAN'DAN 2. ABDULHAMİT'E BİR UZUN YOL,
3. BİR ŞANS VERİLMEDİ LAKİN!
KURTULUŞA PANGALTI!
Karga peşinde bir çocuk,
tanıyamadı güvercinleri (Üvercinka!)

DEVRİM DEDİLER DEVRİLİŞİMİZE...
DEDİ, DEMEDİ ARASINDA BİR 90 DAKİKA!
Askıya alınışı hesabımızın...
HÜKMEN MAĞLUBUZ,
KAYBETTİĞİMİZ BİR ÜÇ PUAN DAHA!
UZATMALARDAYIZ...
...
Ayasofya'ya cenaze namazı!
İmamın cüppesi FRAK İLE FİRAK!
netice; alaFRANg (Dominieken-Fransisken)
...
Paşam pekte sever VARDAR OVASI KARDEŞİM!
...
Kasım'ın ilk bir bölü üçünün son günü!
...
times ile zaman arasında algı zamanı!
İKİ OYUNCU DEĞİŞİKLİĞİ; yakın zaman terennümü...Amerikanın tereddüdü...
 Dershane... Birazda derthane!
Haneler Figan! BİR UMUT! BELKİ BİR UMUT DAHA... RÖVANŞA NE KALDI Kİ?
SON 300 YILIN FİNAL MAÇI! YA BU MAÇI ALACAĞIZ!
Furkan gir oyuna... Sağlı-sollu!
Kızlı-erkekli! Kızlı erkekli gezideyiz...
Uzan yanıma paralelim; HADİ senle GEZİYE GİDELİM!  70 Lİ YILLARda olduğu gibi,
DENİZ GEZMİŞ ile kızılderelerde...Sahi Deniz ,BİZ NİYE GEZEMEDİK?
...
Hadi, geziye gidelim!
Bütün mahalle, doluşsunlar minübüse...
babalar, çizgili pijamalarını giysinler,
Analar dolma sarsınlar...
Kızlı erkekli hadi, geziye gidelim!
İp atlayalım, top oynayalım,
Bir köşede nineler, gelinleri çekiştirsinler...
Ocaklar yansın, kebaplar yapılsın...Hadi geziye gidelim!
...
2013' LER de, ANLAMLIDIR GEZİLER...
Yok sa SİZ HALA ANLAMADINIZ MI?
...
Böylede gezi mi olur be!
Haydi, taksime gidelim!
kıralım, dökelim, sayıp sövelim, faşizme direnelim! Ve dahi ölelim, öldürelim! İlla  geziye gidelim!

Biber gazı yiyelim, gülüp eğlenelim!

Biri bizi attaya götürsün, tahtadan atlara binelim, tahtadan kılıçlarla, savaşlar edelim! Çocuklar küçük mermilerle öldürülmezden evvel!

Geziye gidelim! Degav degav diyelim, parmaklarımız tabanca olsun, mahsuscuktan ölelim!
Haydi tımarhaneye gidelim; deli gömleği giyelim, şişe şişe serum yiyelim,

Çok eğlenelim! Mahallenin abileri, eskiden olduğu gibi para versin bize, verdikleri mektubu, yine abayı yaktıkları kızlara verelim...Verelim bu kez hatta memleketin tapusunu abiler aracılığıyla samdan amcalara!
Geziye gidelim, niye gittiğimizi bilmeyelim! Biri bizi attaya götürsün, eğlenelim!
Nesiller boyu sürsün! 

taksime, ta s..kme!
...
Pijamalı babalar, eşofmanlı abiler, maksi etek giymiş ablalar, telaşeli anneler!
şehrin bir ucuna ekmek almaya gitmiş, nazardan korunmaya niyetli kurşun dökünmüş veletler!
...
her yer taksim, her yer hidayete, direniş! Hayırdır vatandaş; ne iş?
 malumdur meyhaneleri; seküleritenin mabedinin!

istikbali kıble ve taksim edilmiş hayatlar! Oynanan büyük oyunun en büyük sahnesi, özdeşiği yani rejimin istiklal caddesi!
Ve kulları kuru kalabalıklar! Yani yaradılışa bile öfkeli isyanın çocukları!

Fatih harbiyede Peyami Safa -bu vitrinler, Türk kızlarını bizden alacaklar der, kahramanının, istiklal caddesindeki sergüzeşt dolaşmasına!

Tokatlıyan otelini mi anlatsam, Atlas Pasajını mı?
El hamraya mı, yenilir yutulur olmayan haramları mı?
Neyini anlatsam, adı istiklal olupta, müstemleke olmanın adımlarını mı?
Galatasaray lisesi, batılılaşmanın okulu; re re ra cim bom bom!
Profeterol mü inci de, yoksa Türk lokumu mu?
Melek sinemasında yeşilçamın ilaheleri!
Pera da Agathanın kayıp anahtarı...
Cami yakışmaz nedense metrekaresine, tasalluttur kiliseleri!
Neyini anlatsam istiklalin, gezi olaylarını mı?
Havaya sıkılan, sol yumrukları?
Bir mayısını, katledilen onca canı, kayıp annelerini! Cılızdan çıkan sesleri!
Ya da ara sokaklarında, ayrık otlarını mı?
Ot sarıp, ot gibi yaşayanlarını...
Vur patlasın çal oynasın, birahaneleri ya da  kulağı kesikleri...
İstiklal caddesi ve mahsun, Ağa camii...
ve seküleritenin mabedi istiklal caddesi!
şimdilerde caddenin ibneleri!
...
Tünelde başlar hikayesi, İstanbul'un ilk metrosu da... banisi büyük deha da... Arnavut kaldırımlı yapısı da...Koşuşturan atlı tramvayları da bir mazi şimdi!
Değişmeyen değişimi yol boyu konsolusluklar... İştahı her daim kabarık kapitalizm tanrısı... ki kendine yeni kullar ister...aday kullar ise  istiklal caddesini bir baştan bir başa tavaf eder.

Taksim anıtı istanbul sularının taksim kılındığı yerde taksim edilesi, anadolunun salyası sarkık sevdalılarınca özgürlük türküsü söylüyorlar siyah tshirt üniformalı lejyonerleriyle...Çav bella çav!
...
Atatürk kültür merkezi tasavvuru londranın...belki de ah Newyork'un!
Cafesinde the marmaranın şanzelize özlemlilerinin ah ki ne ah avangard tutkuları...
Başka mahallelerin imalat hatası çocukları, çapulcu diye ümmetin ıskaladığı çocuklar!
Acılı mı acılı yani!
Ya istiklal ya istikbal!
Bal gibi de yuvası, guguk kuşlarının!
İstiklal street gardaşşş, sittiret!
Yani; KAHROLSUN ÖTEKİLER! BİRAZ GENÇLİK, BİRAZ ROMANTİZM, DAHA ÇOK İSYAN,
KARA CEHALET İLE OKUMUŞ CEHALETİ BİR DE... DEVRİME HAZIRIZ BİZ DE!
BİR DE KIT YÖNETİM, ben BU İŞTEN ÇOK EKMEK YERİM! YAŞASIN DEVRİM!
BİR DE İKTİDARA SÖVGÜ EFENDİLERİMDEN ÖVGÜ;  BU İŞİ ÇOK SEVDİM! WHAT'S HAPPENING IN TURKEY! ANARŞİ FESTİVALİNE WELCOME!

Emrediyorum kullarım sizlere; yakılıp yıkılacak, korku salınacak, faşist devletten, hesap sorulacak; çav bella çav!
Taş atılacak molotofta barış dolu dünya için kıyamet kopacak!
Can verilecek, canlar alınacak; bu düzen yıkılacak; çav bella çav!
Analar ağlasın, sokaklar yansın, bekle bizi devrim gelmez-gitmez ağustosta!
...
Al şimdi yukarıdaki dizeleri, ah benim Kemalist gencim, solumtrak bomboş delikanlım, marksistim, narsistim;  al yanına birde cırtlak dişi, dal sokaklara...
Bu ülkenin geleceği için sana çanak tutan, bugünlerin içine et!
Sağcılarla işbirliği et! memleketin içine et!
...
et kafa!
...
İlim neymiş, irfan, kültür neyine; pavlovun köpeği gibi ezberle efendilerinin öğrettiği gibi...
Gebermeye hazır ol kör kurşunla, dudaklarında palavradan şehadetin; ölümsüzdür, devrim şehitleri!
...
Memleketin bahanesi bitmez ki, sebeptir her türlü bakteriye, yetişir mikrobun türlüsü,
kölelerin dudaklarında, yer etmiş, salak bir özgürlük türküsü!
...
Çav bella! çav! sağ... sol... ah! cool!
 Kim ki bu ülkenin sağcısı ya da solcusu cehaletin yolcusu!
 By! by! Adios amigos...Maya, Aztek, İnka!
 Ki tek ideoloji kahrolmuşu; Amerika tutkusu; perhiz turşusu!
...
Seni fena halde I love you!

(Biraz nefeslenelim. Oksijenler tüplerde!)

"Kün", varlık sebebi; "Ben" dedi iblis, ya da "lucifer";
"Yeryüzünde bozgunculuk yapacak olana, secde yapmam!", ilk oyun bozan olarak!

Kadim hikaye böyle başlar, Ademin hikayesi...
224. 000 adam varlığın nefesi! Hermetik inanışlar, İdris'in gölgesinde...
Mısırda esmer tende, Babil'de  Harut ile Marut unutulmuş hikayelerde...Bir kuyu dibinde!
Nuh yol alırken denizlerde...İbrahim ya ateşte ya İsmail'in derdinde...
Eyüp ya sabr derken Süleymanın asası yenik...
Musanın ki ejder! Meryem iki eli böğründe; oğluna mı üzülsün, Amine'nin yetimine mi sevinsin!
Suhuf suhuf işleyen ve ilerleyen tarih...4'te kocaman kitap; onlar ki satır aralarına saklarlar idraki ve hikmeti!
Şifre, 570! Düzlem Kerbela! Enlem 4 hak mezhep! Boylam mızraklı ilmihal! Meridyen 'Hakkadır hakka tapan hem istiklal hem istikbal'...Paralel ise...malum yapı! Koordinatları aldınız mı? Uçuşa geçiyoruz, kemerlerinizi bağlayınız...
Hedefse ahir! Kabristan hava yollarını tercih ettiğiniz için teşekkürlerimizle!!!
Torunlarının torunları Adem'in yani tıpkı babaları gibi; bir Habil, bir Kabil!
Yıldızlar gece boyu, Endülüs semalarında kaydı bütün yıldızlar...
Bir yıldız ki Alparslan soyu!
Teharet bilmezler Alamut kalesinde öğrenirler oyunu! Ehl-i salip olarak gelir dayanırlar Anadolunun kapısına, sefer-i haç olarak!
1,2,3 bilumum ehli salib! Engizisyon, kan deryası! ve gözyaşı... üzerinde gotik uygarlık!
Rengin sarı ise ya da kızıl... kara belki; ey ademin nesli; beyaz hiç bu kadar kirlenmemişti!
Cihanşümul bir fitne, ardından ikincisi... işgal her yerde! vadedilmişin peşinde; Arz-ı mevud; sen beni nil ile fırat arası uyut!
Kaos yer misin, fitne fücur; yecüc mecüc! Of course!
Tapınak katilleri, izdüşümü baronlar, neylesin sarı çizmeli ağam, memedim!?
Ben de bunları bilmem ki?
Teharet bilmezlerin çocukları pisliğe bulandılar, pisliğe buladılar...
Hani sözün başındaki lucifer var ya, şimdiler de pek bahtiyar!
Bana kaldı tek dava, işkembe ve apış aram...
Eloğlu ki neyin peşinde? Germeyin beni, germeyin; Meryemin oğluna benzetmeyin!
4 melek 4 kitap; 4x4 lük hitap...
Duyan yok, uyan da!
Uyanda balığa gidek diyecem; balıkta yok... umman da!
Bir başınasın, derin uykudasın, bir de bitmez yasın...
Değince ıslak toprağa, nihayet"kün" ile başlayan hikaye,
bitecek yani "elasti bi rabbiküm" ile!

Ey, kardeşlerim! Didişmekten fırsat bulursanız, bir de beni dinleyin!
Luciferin fısıltılarına, verdiğiniz kulaklarınızı, bir kez olsun bana verin!
Bilmez miyim; siz nasihat sevmezsiniz, lafa söze de gelmezsiniz; yalnızca hikaye söyleyeceğim!
Hem seversiniz masal dinlemeyi...Martavalını bir de sözün...
Masalım ki farklı lakin uyutmak için değil, uyandırmak için...
Bundan çok uzun yıllar önce, insanlığın ilk cinayetinin işlendiği, o yıllarda başlar hikayemiz...
Her cümleye haşa demeyeceğim ama, haşalıktık sözlerimiz.
Adem babamız ve Havva anamızın çocukları, biz goyimler doğmuşuz.
ilk haşamız; Luciferle Havva anamızın çocukları da herşeyin uğruna yaratıldığı, Yahovanın ...
ve iki nehir kuşatır siyon yıldızını biri nil, diğeri fırat...hesapta bizim 'gayseri' bilem var!
Onlar çekyat üretedursun, Beyoğlundaki seçkin goyimlerin mabedi, nur-u ziya sokağının,
bizim nurcularla ilgisi yok lakin!
O da ne demeyin biraz araştırın, inceleyin!
Herşeyden, herkesten hakkını almak isteyen bu çocuklar şimdilerde Filistin'de beslenmekteler; One minute, oh my god!
Eşkenaz, seferad, sebatay!
Vay yavrum vay!
Biz gül ağacından italyan tasarımlı avrupa kazıklarıyla donatırken, toplu konutlu evlerimizi...
Onlar gargat ağacı dikmekteler...
Biz apartmanlarda korkak çocuklar yetiştirirken onlar ilk 500' e sahiplendiler!
Bankalar, borsalar, sendikalar onların; bize meydanlar!
Filmler onların, seyreden biz! İşte böyle hikayemiz!
Ülkemizin kahir ekseriye nüfusu, şehirlerde... Üç çocuksa hayalimiz!
Nesilleri telef makinasının mucidi onlar, düğmeye basan biz!
Görünmez medeniyet onların, tek dünya devleti de...
Biz de acının menüsü geniş...Kahır coğrafyası yani...
Nerde ümmet?
Onlarla diyalog, kendimize blog!
Sıkıldınız mı, anlattıklarımdan!
Anti ya da değil semitist mi oldum yoksa?
Kurbağalar mı ürktü?
Sözün özü; biz onların gargat ağacını 700 yıl önce bir çınarla kuruttuk!
O yer, söğüttü! Anlayana öğüttü...
Sözlerim aşmasın maksadını; kötülemek değildir kötüyü!
Bakma sen ona buna ya da Yahudaya; kul ol sen kendi yaradanına!
İbret al yeter yani...
Bak 6 milyon yahudi; kök salmışsa davasın, senin de davan laklak olmasın...
Otur bu Yahudiler var ya edebiyatına; ebediyyen sıkıntı başına!
Ey hak yolun yolcusu hakikatı ara ki başarasın,
Cehennem aynı çukur, beğenmediğinle yanarsın!
Şapka çıkar luciferin çocuklarına, sen ademin oğlu bak, yaptıklarına...
Bilmediğin şeymiş gibi, neden şaşarsın?
Yahudi yahudi de, sor bakalım kendine;
Sen kimin nesi, kimin fesi?
Sor bakalım;
fatiha suresine!

Elbette, biz... bi yerlerde yanlış yaptık! ki mutsusuz, huzursuz, ve artık umutsuz da!
Sular çekildiğinde Nuh'un çocukları çoğaldılar ve dağıldılar...
Bizimse gobi çölünden yayıldı efsanemiz.
72 hizmetkarla Süleyman Şah! Mucizelerin adamı, Musa! Göğe yükselen İsa!
Biz onların hikayelerinde yokuz.
40 yaşındaki Mekkeli yetimin ayak izlerinde ise, tozuz!
Talas ırmağında arındık; Malazgirtte peygamber sancağı!
Bu yurt ilelebet ümmet kundağı!
Atomun nasıl varsa çekirdeği, şehid kanlarıyla karış karış, bu topraklar tevhidin simgesi!
Haçlı seferleri bize! Gazap bize, kahır bize! Anadolum;  evlatların, peygamber gözdesi... ismin, islamla müsavi!
...
Şimdi operasyon zamanı!
Karlofça anlaşması, mondros... serv ve müterake yılları... lozan ki oyunbozan, yakın zamanda  zincirbozan!
Türk kabuğunda! Suçu kavuğunda!
Çanakale'de talebeler, İstiklal mahkemelerinde dedeler!
Babalar devri başlasın!
Vur patlasın, çal oynasın!
Sincanda tanklar; güya ulusalcı Türk uyanacakmış, modern Ergenekonla!
Belgeselde hem penguen, hem anakonda! Koyun'larımız da... uyumakta, koyunlarımız'da beslediğimiz yılan da ne yılan!
Yalan, dolan! Var birazda sen oyalan Erdoğan! Takrir-i sükun her zaman!
Cenazeyi cemaat kaldıracak, gıyabi imam gülen taraf olarak! Beddualar savurarak!
...
İçi boşaltılmışlar, çığlık çığlığa! Yaşa, varol, nurol! Kahrol!
...
Kahkahalar, tarihin dehlizlerinden; şimdi intikam zamanı!
Resul mahzun! analar perişan! Çocuklar...ürkmüş...

Haykırsam kollarımı, makas gibi açarak! Durun kalabalıklar! Bu yol, çıkmaz sokak!
...
Şimdi sükut, şimdi hüzün zamanı!
...
Ben se! Ben bu oyunu bozarım, telaşında... bir yalnız adam!
...

Şimdi mevsim sarı, iklim hüzün arkadaş...
İnsanlar hazanda, kaynayan kazanda...
Eti budundan ayrılan devlet, her bir zerrede kopan kıyamet...
Evlatları bile olmuş akbaba; leş kesilmiş letafet!
Kelimeler yer değiştirmekte!
Ayaklar baş, başlar ise kesilmekte!
Yemin olsun yemen demeyeceğim bir çanak dolusu kan da,
ulu çınar acımasızca budanmakta!
Bir mizansen mi acaba?Çekirge yemeğin hası...Gurmelere layık...At sidiği ki içecek... Ekmek hepten rüya... Çorba kaynayan suyun adı...Yırtık mintan, urbalarla revan, millet perişan! Çocuklarımız asker, kadınlarımız siper! Zifiri günlerin menüsü zehir! Kara yanında , kapkara o kadar ak! Derken bir başlangıç daha; yolun sonundan, bir başka yola...
Kahramanımız  Selanikten; Sarıoğlan! 
Yaşı küçük henüz; elinde bir sopa, karga peşinde...Lafontenin kargasını, kovalar, dayısının tarlasında...
Fasılsa; bir devir bitmek üzeredir. 625 yıllık uzun bir masal, son sözlerinde.
Hasılı son 25 yıl büyütür sarıoğlanı...  Inın ınının ınınnnn! O da artık bir masal kahramanı!
Paşa paşa bandırma vapurunda... Cast geniş; Enver mi desem, Cemal mi, Talat?
Diğerleri gibi telaşeli oyuncumuz...Çün;  dağılmakta dev, hangi ucundan tutsa  ne ip kalmış, ne halat?
Kansa kan, bolca gözyaşı, ağıt!
Anlatmaya ne kalem yeter ne kağıt!
Kemal bir çocuğun, kamal öyküsü sanki!
Bir küçük çocuğun ya deccale,  ya ilaha dönüşümü. Bir toplumunda yığına...sürüne sürüne sürüye...
Olmasaydı olamazdık diyenlerle, olmasa iyi olurdu diyenlerin; başka öykülerin başlangıç hikayesi...
Vakit 1900'ü 23 geçe artık bambaşka bir metin replikleriyle yerini alır tarihin sahnesinde! Sesler belki de dublaj? Birilerince sonradan seslendirmesi yapılan...
Kurgumu desem ilahi adalet mi?
Sarı çocuk bu kez sahnedeki tek adam!
Kargalar değişir, olur mollalar...Kovala kovala bitmez, ardından takrir-i sükun, 150likler listesi...
Teneşirler, darağaçları yetişmez... Daha çok devrim, yüzlercesi ardısıra...
Balıkesirdeki konuşan adam yok, O ki artık Çankaya'da bir gece yarısı kestane ağacının gölgesinde...
Bir fısıltı, bir karabasan; bu adam bizden değil...Latif bir hanımın sözleriyle şerh düşülür maziye.
Ululayanlarla, uğursuzluk biçenlerin, üç çeyreklik asrı aşan saf tutuşumuz, yeni telaşemiz...
Herkesin cebindeki bu adam kiminin aklında, kiminin fikrinde... milletse yeni bir dil öğrenmekte! Seviyom, sevmiyom! Oh, my god! Kısaca Amk!

Konuşsam olmuyor, sözüm zülfü yare... Sussam içim yara! Diyor ki rakamlar 660.000 çocuk geçen yılın taciz kurbanı... Çocuk pornogrofisinde dünya beşinciliğimizle hangi siyasi iftihar eder, bilemem. 2015'in Ramazanında yüzbinlerce sapık...Türkiye'nin ahlaksızlık terör örgütü LGBTİ İstiklal (Özgürlük) caddesinde; Onur yürüyüşünde! 
Sokak çocuklarını bi geç şimdilik... ve dahi çalışanlarını. Şiddet mağdurlarını, çocuk gelinleri...Ki nikahlısı makbul! Hele, güzellik yarışmalarındaki menü özel sipariş...
Kalitesiz eğitim mağduru bu konuda da oynamakta.
Öpülesi koklanası Cennet meyvası evlatlarımız şeytanın mezesinde;  yürür dururlar E5 lerde tengarenk! Pardon rengarenk! Yine öpülüp koklamaktalar başkalarınca hayvanca! Şeytanca! Yuh!
"Kendi evlatlarına kıyan toplumlar, kendi evlatlarını iyi yetiştiren, toplumların kölesi olurlar!" diyen Hacı Bayram-ı Veliden Alisiz Alevilere;  Ah yine kafası karışık Türkiye!
Boş konuşuyoruz, boş! Kafalar boş, yürekler!
Boşluktayız!
Dolduracak birileri tarihteki yerimizi... Ya da şeytan dolduracak, patlatacak boş beyinlerimizi!
Fast food a tavuk yetiştirir gibi hormonlu ve turfanda evlatlar milli eğitim onaylı!
% 100' ün içinde %50 miyiz? 50 nin ne yanı bizim, diğeri kim? Kimin? Biz kimiz?
İki tarafta üçün birinin taliplisi! Üç dönem kurbanı ya da!
Çocuk mu? Bırak ağlasın, nedir ki? Sen üç eyle yeter! Düşe kalka büyür nasılsa!
Ağlasın! Aç kalsın! Dönsün o da tez zamanda, babasının sıfatına; bir canavara! Usul erkan malum; yani... 
Bir oğulun babaya benzeme operasyonu için geriye sayım işlemi başlamıştır; Dayak ki, cennetten çıkma!
Hadi beni oylayın, ben de oyalanayım, oyalayayım! Yaşasın parlamenter sistem; çağdaş kölelik!
Çocuklarımızı kurban eyleyelim Moderniteye; bırakın artık İbrahim'in tanrısını!  
Tarihe yolculuk varsa kaptanım ben kaptan! Herkes yerlerini alsın, kemerler bağlansın ve affetsin yaradan!
Konjönktür böyle!
Ademoğlunun, nefsi uyanıyorsa nesline, konuşmak nafile! Ensest; enfest! Şimdi okkalı bir kalay basacam ya...
Kararsızım, konuşmalı mıyım, susmalı mı?
Hay Allah bak sızlanırken geçti vakit, zamana kıydım. Halbuki sabah yatıracaktım. Hürriyet mahallesindeki bankaya uğrayacaktım. Radikal karar almıştım. Sözcüsü olunca, Türkiye'min bende posta koymaya yeltendim. Cumhuriyetin nimetlerinden habersiz milliyetini bilmezler oyaladılar beni, Geciktirdim banka taksidimi!
Bana ne elalemin veletlerinden oldum işimden, gücümden!
Henüz dışarı çıkmadan, bakayım maillerime... Hah! işte beklediğim; reklam yazarı olarak yaptığım iş başvurusu onanmış! Bir fast food firmasına slogan bulacakmışım! Gecikme koş, başla işine!
"Ateş seni çağırıyor!"

Lakin fikir kirli, bilgi çöplük!.. Bilgisiz fikirler kainatın değil, kanaatin sahibi...
Yeryüzü, bize mescid mi kılınmıştı?
Ben ki sokağın şaiiri sizler gibi şaşkınlıkla,öfke ile izlemekteyim olanı ve biteni!
Necip Türk milleti... işte posaları ekranlarda, okullarda...Çanakkalede yok edilenlerin,
Güruh çaresiz, güruh korkak... daha çok ta nefret dolu!
Biraz elif ba, ardından a,b,c!
Ne tam kafiriz, ne de tam müslüman modunda! Ne demiş ti Glagstone; "Hristiyanlar gibi yaşayan Müslümanlar!"
Merak etmeyin sayın sömürge bakanımİ Türkiye'de işler yolunda; köyünde tezekli yaşam sürenler şehirde de boktan bir hayat içinde!
Okumuş çocuklar işsizlik vadisinde tatminsiz iş peşinde!
Kaos üreten politika... İşte bak o çalınmış hayatlar hırsızı!
Betondan da çalınır, hayalden de!
Memlekette herkes kemale ermiş, herkes kör derviş... Hünerli adalet; birbirinin ardına sıra ile geçmekmiş!
Bir tavuk uğruna, bir inek... köyünde birbirini boğazlayanlar, şeherde elm sokağında frediye komşu!
Aldatanlar ile aldananlar arasında köşe kapmaca en heyeceanlı oyun!
Din uluları... en çokta onlar kaos'tan nemalanmakta!
Şaklabanlık ve yalakalık; şeytani rütbe!
El etek öpmek, haşa efdal ibadet!
Şehirde  senaryo başka... mekan için önce gecekondu...arkasından müteahhitli yaşamlar, milletten çalınan arsalar, yeni yaşam alanları!
Ah apartımanlar! Çarşı pazardan avmler! Kul üretim çiftlikleri, kolejler...
Yeni ürünlerimiz raflarında; üniversitede, askerde...
Memur kılınanlar... yeni dünya düzeni için! (Eskiyen ne ise...)
Kırbaçlar bordro... Taltifler rüşvet! Haraç...Pul parasının içi aynı! Ha kemalist düzen...
Ha bilmem ne! Zindan hep aynı, değişen gardiyan! Çaycı getirse de katran dolu çaydan, hesap düşülmez senelik paydan...
Bu düzen değişmeli diyenler sakıncalı piyade!
Sağdan soldan esen aynıyeller!
Garibim memo ne bilsin? Kendini mıncıklayan aslında aynı eller!
Dedem yaşadı ve öldü aynı masallarla... babam da! Şimdi ben bu kelimelerle, avunmakta!
Oğullarım iftar için fast food kuyruğunda!
Kıyıma uğradığımızda meğer kellelerimiz gitmemiş, yaşayanlar yalnızca  kelle kalmış...
Salla başı, al maaşı kavlinden!  
Padişahım çok yaşa!
Devir, demokratik padişahlık!

İnanmadınız mı şimdi siz benim bu dediklerime? Bakın misal vereyim sözlerime:
Bizim köyden ırgatların üseyinin oğlu abugat çıkmış. adalet dağıtacakmış saraylardan.
Emmisinin oğlu da profesör! Karşı köyden şükran, olmuş şarkıcı... aşağı köyden, adını unuttum... neyse...pala dayı diyek! Onun da oğlu, transseksüel! Eyi bişey olmalı ki,
bu meslek grubunun sayıları her geçen gün çoğalmakta... Öniversite imtaanları ile mi olunuyo, hemen bende küçük torunu, yazdırayım dershaneye...
kerhaneye de, garaköye de  rağbet galmamış, cümle istanbul...açıkhava... tevbe tevbe!
bizim apartımanın kapıcısı, hah işte o... onun oğlu da...Heroinman! Süperman gibi bi şi...Uçup dururmuş havalarda...
Öyle diyolar...
bak kaldık gene lafa...
Vakitte cuma saati... Namaza gecikecem... Bi ara gene görüşek... babana, anana selam de... Dua edecem size de! 
( Bir iç ses)  "Yav...memo! Yıllardır edersin dua...da; ettiğin duanın hangisini kabul etti mevlam... baksana, gayrisafi milli hasılada değişen bişi yok! Hala Filistin...Şimdilerde Suriye'de katliam, Mısır'da...
"Bir kavim kendini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez" ilahi kuralı dua kapsamında mıdır?
"Ne zaman ki iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmez iseniz Allah başınıza kötülerinizi musallat eder de iyilerin bile duaları kabul edilmez" derken Allah'ın resulu...O resulun ümmeti hala nedendir dualarla gökten altın ve gümüş liralar neden umar?

Üç yaşında bir çocuk haykıradursun zalimlere karşı; "sizi söyliyecem Allah'a!" diye... Yaşayan ölüler sokağında ise  eşkiya; dünyaya hükümdar!
Biz tesbih çeke duralım kahır ya da sabır!
Keder denizinde ise çocuklar... ağlayan... kan kusanlar... soğuktan, hastalıktan, savaştan,
açlıktan ve hatta! Başı okşanasıcalar illa yetimler!
Herkes sahibinin sesiyken onlar sessiz çığlıklar!
Biz avunmalarımızla ve savunmalarımızla rahmetinden emin olmak için, ulaşmak için tanrıya...
Aynı zamanda vazgeçemediği putlarının eteklerine sokulanlar, heran, her saniye soluksuz kalanlar!
Ah! çatık kaşım! Çocuktan beslenenler bir de!
Onların üzerinden nemalananlar!
Alnımın yazgısı, kaderin coğrafyası!
Akıp gittiğinde zaman düşmanların kötülükleri değil de dostların sessizliğinde, yitecekler!
Laf ebeleri, laf canbazları!
Beceriksizler ve hatta korkaklar!
Çocuklardan beslenenler;  en çokta zalimlerin safında saf tutanlar!
Safmış ayağına yatanlar!
Bu satırlar yazıldığında belki hava soğuk, yüreğim ayaz! Ya da cehenne mi bir sıcaklık ne farkeder. Hakikat her ısı değerinde aynı...acı da...
Sütunlarında da gazetelerin yıkılmış değerler! Herbir köşesinde bir medya maymunu pisten sırıtmakta. 
Ben sizi bildim timsah soyları!
Cukkasına ve makamına tapanlar!
Kürsü mücahitleri en çok ta size kılım!
Çocuktan beslenen her kim var ise, siz de suçlusunuz,
YANMAZ KEFENLER LTD. ŞTİ. de çalışan herkes!
Yanmaz kefenlerimiz, kıblesini şaşıranlara pusulalı china malı seccadelerimiz, tesbihlerimiz,   mekke hilton'da kabe manzaralı umreler, reddedilemez duaların bulunduğu kitaplarımız, nefesi kuvvetli hocalarımız, pop hocalarımız bir de...siyasi yandaşlar, ticari paydaşlar...university of the teoloji...zekatlarınıza talip yardım kuruluşları...kafanızı ve imanınızı karıştırmaya hazır belamlar...tağutlara tabutçular...bilumum çaputçular...
Can veren her çocuğun kanında, sizinde parmağınız var... her acı çeken çocuğun, canında... kanında...
Bedenleri, ruhları kirletilenler onlar başkalarının çocukları; sizinkiler peygamber tohumu!
Sözlerim ağır gelmesin size. Çocuk katili olmaktansa yani...onları hem bedenen... hem de ruhen öldüren!.. Razıyım ben kötü şair olurum,  sevilmeyen!
Zalimlerin ekmeğine yağ sürüp te yetimlerden bir lokma ekmeği esirgeyenler!
Esirgeyen, bağışlayan rabbime... Sığınırım sizlerin şerrinden!

Unutmak ihanettir, unutmak sevdaları...
Malum hainlerle doldu yeryüzü! İnsanlığa ihanet edenler, işgal ettiler dünyanın başkentlerini... Cinayetle başladıya hikayesi insanlığın; geleneğe devam!
En kolay öldürme çocuklara...
Çürük binalar yap! Yıkılsın da, altında kalsınlar, hatta aç bırak!
Seslerini nasıl duyursunlar!
Yağmur ol, yağ bombalarla!
Kefensiz gömülsün minicik elleri!
Annesiz bırak, babasız; diri diri gömülsünler!
Sevgisizlik mezarlığında acımasızlık taşını dikin başucuna!
En moda ölüm biçin onlara hele ki müslüman çocuklara...
Kimini açlıktan öldürün, kimini tıka basa şişirerek...
Mazeretiniz olsun petrol kuyuları, gayri safi milli hasılalar!
Siz hala bir çocuk öldüremediniz mi?
Beceremediniz mi yoksa teşebbüs ettiniz de?
Üzülmeyin! Cinayetten pay almak, çok kolay!
Susmanız yeterli! Görmezden gelmeniz cinayeti!
Ya da çalın hayatlarından; öldürmek kadar kutsal, hırsızlık!
Marka marka kemirin, onların çocukluk düşlerini!
Okutun, yetiştirin... onları da insanlığın ihanet şebekesine kaydettirin!
Öldüremediklerinizi kendinize benzetin!
Önce unutmayı öğretin; kendileri olmayı bilmesinler, unutsunlar insanlığı!
Şen kahkahalarla başlayın derse, girsinler kümese!
Yemleyin; dizilerle, filmlerle! Semirtin! Bana ne demeyi öğretin, önce sokakta bir kediyi tekmeletin! Düşene bir tekme de sen atasın oğlumun ilk dersi!
Sana ne desin ardından! Kendini kurtaran kaptan oluversin!
Bencil olmayı öğretin...
Adına da kendi ayaklarıyla durmasını, öğrensin deyin!
Merhamet musluklarını bir şekilde kesin, o da ağlamayı hemen kessin!
Unutma; ağlayan çocuk dil kullanmakta aslında. İtiraz etmekte kendince yanlışa.
Sesinizi mutlaka yükseltin, soru sormasına müsade etmeyin! Gerekirse dayak faslına hem geçin...Çocukların sesini mutlaka kesin! Kesin ki size hemen benzesin!
Dünyanın masumlarını, çocukları yani...Nasıl bir canavara dönüştürüyoruz, asla bilmesin!
Ona çocukluğunu mutlaka unutturun. 

İşte bu! Asıl akla gelmez sorun! Hitler çocuk değil miydi? Şimdilerin Esed'i, Sisi'si? Lenin'i, Stalin'i? 
Tarihteki onlarca zalimin hikayesi...ve bu hikayenin tarih diye neşri... büyümüş çocukların küçük çocukları katli!

Hal o ki, insanlık sevdası lazım bize hafızası kaim! Unutturmayın asla çocuklara,
çocukluklarını! Nerden bilsinler, korkmayı, sevmeyi, nefreti? Emerler annelerinden süt gibi, dünyanın bütün çocukları, her bir kelimeyi!

Ya çikolata tutuşturun ellerine, ya yetim deyip geçiştirin...
Onları sömürün, taze etlerini kemirin!
Okullar kurun, mezar misali bedenlerinde, insanlıklarını kurutun!

Beşeri ideolojilerinizle rablerini unutturun! Deliler gömleği giydirin ergenlerine. Tornadan geçirin, tesviye!.. Nasihat edin veresiye!

Yine de hatırlatmamazlık yapmayın o Noel zamanını.  O Noel, Allahüekber dağlarında,
bu kez kar çölünde... Anadolumun aslanları!
 73 makinalı tüfek, birazcık top...218 kadar...
Azıksa; kuru ekmek ve zeytin! Haydi aslanlar yine ve yeniden gazveye!
1914 ün son günleri, 90.000 vatan evladının da! Adım adım buzdolabına!
O an ki karşında en büyük düşman yalnızca Rus değil, hem cehalet, hem yazlık ceket!

Sarıkamış... kar beyazı! Soğuk üşüyor, kar donuyordu... Evlad-ı Fatihan'a yine bir haller oluyordu! Rus'a ne hacet, ahmaklığımız bize yetiyordu!

Sarıkamışın sarısı...Ah! zaman solmuştu! Yetmedi Mehmedimin nefesi, ayaz onu da vurmuştu... Akrep, yelkovan ve can aynı anda durmuştu! Söz, şehadet her ne varsa herşey buz, nefis dahil! Herşey kör bir an'a hapsolmuştu!
Acı bir hikayenin soğuğun aslında yakıcı olduğunu, ateş olduğunu söyleyen, Sarıkamışım...Sen de mehmetçik dahil tarih donmuştu!
Sanal alemin ilk  büyük Turan İmparatoru Enver Efendi buyurmuştu. Kağıt üzerinde kolay eylemiştik nasılsa... Batum'u alacaktık, öyle çıkmıştık yola, yol ki bilemedik; Kar'bela!
Onlar...donarak öldüler bir defalık... ve biz hala yanıyoruz nesiller boyu!
Allahüekber dağlarında bu kez kar çölünde...
Anadolumun mazlumları, kayı boyu!
Anlatasım var benzerlerini, benzer hikayeleri...Saatler boyu...
Hele bir yol dinleyin; Ben sizlere kendi hikayelerimi anlatmanın derdindeyken... BUCKİNGHAM sarayından aşağı sarkıttı saçlarını Rapunzel! Yukarı çıkartmak istedi, yanına dünyanın bütün çocuklarını... Kraliçe masal söyleyecekmiş uyutacakmış, bütün uyanıkları.
Bende uyandırmak için bütün uyuyanları...yedi uyuyanları, yedi iklimin yedi bölgenin çocuklarını; Çocukluk ki; "Gecenin bir yarısı tuvaletten odana koşarken kimsenin seni yemediğine sevinmektir."
Ancak, belirteyim! Benden gaydalı sözler beklemeyin. Söylenmesi gerekeni aslında Akif söyledi!
"Şu boğaz harbi nedir?  Var mı ki dünyâda eşi?"

İşte ben de, öylesi muhteşem şiirlerin, şaiiri değilim ki!

"Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rap, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pâk alnı değer."

Yalın, tatsız, tuzsuzdur; sözlerim. Tek gideri,azıcık...içtenliğim! Güzel sözlerin sahipleri, atlara binip...gidenler! Ben de sizler gibi, yalınayak...geride kalanlardan! O Kahramanlıkları tasvir edemem!
Anlatacaklarım, bilgi kirliliğinize...yani size yeter mi, bilemem!

"Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in aslanları gibi şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler
"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın."

İçim acı dolu, dilim lal! Ben ki koca çınardan, kırık bir dal! Gardınızı alın artık, girizgah bitti; hikayemiz başlıyor!

"Arkadaşım, İbraam çavuştan,
10 mecidiye borç aldıydım!"
Halil onbaşı çektiği acıya aldırmadan,
kucağında yattığı gumandanına baktı,
belki dudaklarında kalan, son laftı!
"Söyleyin arkadaşıma,
hakkını helal etsin!"

Hayatların, helal ile haram arasında, geçtiği o günlerde,
(şimdilerde kar-zarar, daha da çok; getiri-götürü)
-iktidar, şehadet payitahtı, dershane bütün cephe!-
Çanakkale'de, bir hazin tablo; tıpkı asr-ı saadetlik!
254.000 okumuş çocuğu memleketin...Küffar! Yani İngiliz hilafet makamına! ümmetin kalbine! İstanbulum'a murdar çizmesiyle girmesin uğruna...
Ki şimdi her yer, street! Site, site, sittiret!
Kiliseler, çan çalmasın diye! Ki imdi liseliler çarmıhta!
Oy anam oy!
Nerdesin Sivas lisesi! Mersin! Balıkesir! Tokat'ın onbeşlikleri???
Nice bıyığı terlememişler! Face'yi bilmemişler! Tweetlememişler!
Sanki hiç olmamışlar, unutulmuşlar, unutturulmuşlar! La Anzaklar düşmeseydiler kendilerine bir tarih uydurmak niyetine Çanakkale'nin peşine! 38 yıl kim hatırladı siperlere gömülen memleketin okumuş çocuklarını?  Bir de Anafartalara kahraman olması kaydıyla!
Oy! oy! oy!
Yok edilen bir neslin ardından nesline uyanan, nefis sahipleri!
Oy! oy! oyyy!
Okumuşları, okunmuşları, yokolmuşları!
Oy ki, Oy!
Tek derdimiz oy, oy, oy!
Son darbe Nablus bozgununda ardına bakmadan kaçan kahramandan... Yunan Polatlıya dayanmışken frenkli gözü silah arkadaşlarının karılarının bacaklarında...güzel bacak yarışmalarında! Şemsi Paşa mektebi mezunu Selanik kökenli; a-b-c! Ya da alfa-beta-gama! Gir kanıma!
Harf harf, hece hece oyulan... Ve oo7 nin ecdadı, İstanbul'da! Yepyeni maceralarda...
Bir film adı gibi! Bir dokuz bir sekiz, yani ingiliz... Güya; geldikleri gibi gidecekler! Ah Rüya!
Gittiler de... Hemi de geride ingilizliklerini bırakarak! Bir anılarımız kaldı bize, hatıratımız... ibraam çavuşla, halil onbaşının, seyid onbaşının bir de!
Biz Sarıkamışta donduk...
Yemende kavrulduk...
Çanakkalede vurulduk...
İstanbul'da ise; bu günlere kurulduk!

İngiliz gittiğinde bir de İstanbul'un, düşman işgalinden kurtuluşunun günü! Bayraklarla,
resmi demeçlerle kutladığımız...Kokteyllerinde zafer naraları atarak, kadeh tokuşturduğumuz! ve ardından cılız sorulara bile tahammül gösteremediğimiz; anlı şanlı tarihimiz!
Desem ki misal; Çanakkale'de, İngiliz girmesin diye İstanbul'a...Öyleyse niye kıydık Sarıkamış'ta kıydığımız gibi, Yemende nikahları kıyılmamışları misal???
Kıyıma uğrattık...ardından... Silahsız tek bir mermi atmadan çıktı gitti İngiliz de biz kemale erdik! Yürekten yana ne eksiği vardı İstanbul'un bir Antep'ten...Bir Maraş'tan...Urfa'dan...Diren İstanbul niye denilemedi zahir!
Ve değiştik biz! Bomonti'de arpa suyu fabrikamız... Bir Fener, bir Beşiktaşımız, okuluyla da Galatasarayımız! İdealimiz hababam sınıfı! 
Çanakkale'de seyid çavuşun topu, meşinden bir yuvarlak değildi lakin!
Yuvarlaklar, fırıldaklar, yeşil sahalarda...
Yeşil dolarlarla oynanan oyunlar da! Yeşil türbelerden mahrum, binlerce... milyonlarca kefensiz ölüler!
Lakin, Knupp marka değil yeni toplarımız ya nike, ya adi das!
Bir de güzellik yarışmalarımız...kainat fatihlerinin nesli artık kainat güzeli!
Muasırlık çağında mes'ut ve bahtiyarız!
Safiye Ayla'dan, sonraları da Zeki Müren'den... şarkılar dinlediniz!
Biz kanı denize karışanların çocukları, dedelerimizin akıbet olduğu  yerlerde...yani  aynı sahilde anadan üryan denize girenleriz!
"çanakkale içinde vurdular beni!
ölmeden mezara koydular beni!"

"Ey şehît oğlu şehît, isteme benden makber,
Sana ağûşunu açmış duruyor peygamber."

SÖYLE BANA MECALSİZLER MAKAMININ SULTANI,

HALA GEÇMİŞ ZAMANLAR COĞRAFYASINDA ŞİİR SEVMEYE CESARETİN VAR MI?

HELE BİR BAK DİYECEKLERİME; HAZIR KİRPİKLERİNE ŞİİR LEKELERİ DEĞMİŞKEN....

UZAN DOKUN SÖZLERİME Kİ, BELKİ DEĞİŞİR BU KEZ DÜNYA!

Ete kemiğe bürünüp Ademoğlu görünenler vay gidi oyalanasıcalar!
Geçim derdi olmayıp seçimde zorlananlar. Ay onu mu seçmeliyim, bunu mu? İnsan türlü türlü derler... Bunların dertleri dert, keder ki keder!
Varmayın üstüne, üstüne gitmeyin, ağlar! Dinle adamın derdini;
"Hay Allah, kararsızım! Onu mu yemeliyim, bunu mu giymeliyim? Şimdi dinlence, eğlence zamanı; nereye gitmeliyim? Yorulduk ayol, sayarken haramdan gelen paraları..."
Onlarda insan, üzülürler de çoğu...
Gözyaşları bol, timsahlısından...kıyafetleri gibi...Kalblerinin hizasına bakıverde gönüllerinin markasını görüver.  Marka marka teselli züğürde çerez.
"Ay şekerim, doktor alışveriş yap dedi!"
Salık verme usul, talkın talkın! Salkım; benim payım!
Deve, görgücüyle mideye... Erkan böyle, huy böyle!
Sahtesinden besmele, sahteden adamlara...Allah'ın adıyla başlanırda herşey  şanıyla bitirilmez nedense çokşey...
Slogan malum, çok şükür! Tuzu kurular ülkesinde Allahın on kuluna bir pul, bir puluna on kul!
Nuhun ki başka kardeşim asıl benden sonrası tufan! Çıkmaz bu bedenden o can! vermem, veremem!
Göm başını kuma çal böyle, çal söyle! Herodot tarih söylesin, ninni ninni!
"Ay çok banalsin, çok avami"
Harami ki ne harami! Burunlar havada, kaf dağında, dağları ben yarattım edasında!
Kibir katık, öfke aparatif...Palavra; masallar devri!
Tuzu kurular ülkesi Güce tapanlar ülkesinin, az ötesinde...
Tahtım taht, bahtım baht! Şans, çirkin şansı...
Marifet, iltifata tabi...
Övgü? İlla ki! Yergi, gereksiz... Sabırsa fakir işi... umut, garibana fildişi!
"Bunaldım, stresteyim canım...Hiçbişey kesmiyo beni...Bende keseyim bari bileklerimi..."
Dert; İkikere iki neden dört? Rögar kapakları açık ört, ört!
Şişikler, hepsi bir millet tuzu kurular ülkesinde...
Mevsimi gelsin hele...Sunaklar hazırsa itinayla ahkam kesilir, kurban niyetine!
İbrahimin hikayesi mi? Halil ibraam sofrası yani...Kuş sütü, aslan sütü mutlaka olmalı be birader! Bereketli, kaderli kısmetli!
İsarda ne, hele infak! Artıklarım fakire zekat! Fitre, sadaka; oh rahatladım!
Ben ki seçkin, sen zavallı! Ben ki pek bi akıllı! Sen ise zararlı!
Tuzu kurular ülkesinde rütbe Allah'ı kandırmak...
Dua değil, bol bol maval okumak... İnsanlık mı? Hepsi birer basamak!
Egoma dokunanı yakarım, şeytandır benim, ortağım!
Kader, günah keçisi!
Ben güçlerin efendisi...
Tuzu kurular ülkesinde tek korku mazlumun ahı!..Bir de göz yaşı...
Görmeyin canım, sizde, ya da görmezden gelin! Tuzu kurular ülkesinde, velhasılı; işler; yaş, yaş!
Beis yok! Yeiste...Aynı yatakta sabahladıklarım, şimdi düşmanlarım...
Zekatımı çaldılar, fidyemi, sadaka mı? İmdaat! Kimse yok mu? Keçi sakallı lejyonerler saldırın!  
Az ötede ise...Yani Güce tapanlar ülkesinde kemik, kutsal aş!
Sunaklarda çocuklar...Hernevi alınacak canları...Ruhsuz bedenlere dönüşecekler ve avmlerde boy gösterecekler...
Milli marş; ne kuru, ne yaş! Dedik ya Ruhlar taş!
Kadınlar meta, aile mevta, adamlar kukla! Ferisiler oyunlar yazıp, oyunlar bozmakta...
Oyun; ibadet kıvamında...tanrılar dahi vatandaş!
Gayri safi milli amentü!
Anayasa yok, akla esen kanun...itiraz eylersen iflastır sonun! Yok, mühür sende ise bük bileğimi gardaş...
Güce tapanlar ülkesinde önemsiz, ne yaz ne kış. Çün, mevsim ne dediysek o!
Kar yağacak ya da yağmayacak! Küresel ısınma, kutup ayılarına!
Bugün sıra bende, şimdi istismar zamanı!
Eskilerden bahsedeyim mi canım, uyuturum belki...
Helal ile haram yasak kelime, fetvalar ise resmi onaylı. Gereği düşünüldü; yani karar; el-cevap: kazançlar ya getiri ya götürü...
Güce tapanlar ülkesinde mevzuat hazretleri şah mı şah! O ki önünde daha çok eğilen tek padişah!
Mürekkep yasak, harf yasak...savsaklamak hususunda kokmayın diye çözüm, sarımsaklamak! Ama illa ki savsaklamak!
Yok yok değil lakin fikir,izan ve insaf...Bedeli mukabili herşey pak herkes saf!
Güce tapanlar ülkesinde birdirbir binbirdirek! Direk söyle;  sınırı olmayan ülkeden seslen! Hani başkenti egonuz, rüyaların bile patentli olduğu memleketten.
Ütopyamız; Belki bir kadın...bir de bir adam gerekecek...Beklenen gelecek!
Firavun varsa eğer bil, mutlak Musa doğacak... Asasının gölgesinde, vaad edilmiş bir ülke belirecek! Alan memnun, satan memnun derken güce tapanlar ülkesinde değişmeyen tek şey değişim gündemi belirleyecek.
Putlar satranç tahtasında ise yani...piyon bir sensin, bir benim!
Böyle gelmiş böyle gider...Akmaklıktır zahir tekkerrür ettiren talihi...
Hiçbir vakit arama; ilk taşı atacaklar yok lakin, herkes günahkar, herkes ki bir çocuğun...bir meleğin masumiyetinde!  
Bir mermer lahit belki bu kahreden şehrin tek çıkış yolu. Kefen üniforma, ceplisinden...
Meyyitler başvekil, meçhuller mebus! Güce tapanlar ülkesinde, korku elzem, beklemek kabus! Acele et vatandaş bu topraklar senden önce yaşamışların ayak izleriyle dolu; bas sende birinin izine...Göm ve dahi kafanı...İzzetin ve onurunla...Görmezden geldikçe köstebek olurda hükumranlıklar kurarsın karatoprağın meçhul kursağında... 
Ah kudüs, ah kudüs! Kara ki, renklerin sultanı... Ak güvercin kafesinde çoktandır sus! Karabasan tek kabus! Bir uzak düş, Endülüs! Burdan Kabe'ye yol yok, yordam yok...Var sen umreni de yap haccını da... Sus ama sus! 360 put yeniden dikilmiş haramül harameyn de! Ortam pus mu pus! Tanrılar rahatsız kendilerinden şikayetinden, kanun namına sus!

Ey! inandığı gibi yaşamayıp ta, yaşadığına inanan milletim, bunları unut! 
Hani..."Ne zamanki iyiliği emredip, kötülükten vazgeçirmez iseniz Allah başınıza içinizden kötüleri musallat eder de iyilerin duası dahi kabul olmaz!"
Hani Asr suresinin gereğinden bizarlar...
Hani, yüzyılın başında...Almanlar ve sairleri arkeolog olmuşlardı. Bağdat demiryolu filan...derken petrol bölgelerine girmişlerdi de...
Hani güzide anadolum, o daim tezek yakmakla meşguldü...
Bakın kuluncağa...Battalım, Gazimin memleketi, kayısı diyarı Malatyama...Toryum yataklarına...Şimdilerde orada Amerikanın füzesavarları var...Biz güya ikti'dar'da iken...Bilemedik cidden "dar" da olduğumuzu da...
Dikkatimizi savarak...Dolmabahçelerden, Savaronalı günlere, arkasından bitmez fasıla, Aksaraylara!
Biz ki hala burnumuzu boktan çıkarmadan, yakarız kendi çıramızı da, tezeğimizi de...

Üniversitelerde eğitim tırt...Hadi istisnalarını hocaların, tenzih edelimde ürkütmeyelim fincancı katırlarını!
Neymiş dershaneler, üniversitelere öğrenci hazırlıyormuş...
Yuh! Sorarım gafiller, delalet ehli ve hainlere...Kendi çocuklarına müşteri muamelesi yapan başka memleket var mı yeryüzünde!
Bahaneler en kemiklisinden; filanda filan işte... Emir ve görüşlerinize hazırız efendilerim.
Programlanmaya ve kodlanmaya cümbür cemaat hazırız. Artık boş beyinlerimize yeni gündemlerimizi belirleyebilirsiniz...

(Kayıt işlemi bitinceye kadar bilgisayarınıza müdahele etmeyiniz.)

Amerika güdümlü topraklarda, iblisin laboratuarında, el değmeden en modern tesislerde son model tekniklerle üretilmiştir.
Kullanım süresi cehennemin dibine kadardır. Amblajı betondan, naylondan ve sentetik mamüllerdendir. Bozuk ambalajlı ürünleri geri dönüşüm ünitelerimize iletiniz. İnsaf, vicdan, ahlak, şeref, haysiyet, onur gibi duygulardan arındırılmıştır.Çağdaş ortamlarda muhafaza ediniz. Manevi ortamlardan uzak tutunuz. Günlük bakımlarını ihmal etmeyiniz; tv. gazete, film, facebok,twetter gibi yöntemlerle şarz ediniz. Şarkılarla, markılarla, kitlesel eğlence merkezlerinde oyalayınız.  Hertürlü duygusal ve mantıki manyetik alan ürünlerimize zarar verebilir. Kullanmadan önce prıopektüsünü okuyunuz.
Memnun olmadığınız ürünlerimizi Allah'a havale ediniz. Demokratik platformlarda yıllık bakımını yapınız. Ürünümüzün ortalama kullanım süresi 70 yıldır. Bir erkek ile bir dişiyi rayiç alışkanlık ortamında bir araya getirdiğinizde ürün çoğalması sağlanacaktır. Medeniyet beşiğinde sallayınız bebek ürünleri...Yetişkin ürünlerimize ait özellikleri okul denilen servis sağlayıcılarımızda küçük ürünlerimize programlatınız.
Samimiyetsiz, içten pazarlıklı, her türlü günaha meyilli, güvensiz, saygısız, sevgisiz, menfaatçi, bencil olan ürünlerimiz şehir ortamları için mükemmeldir. Gayri safi milli hasılada, kişi başı tüketimi maximum düzeyde gözeten "vatandaş kimlikli" tescilli marka, oyunu kullanan, vergisini veren, iteatkar olan ürünlerimizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz. Sağcı ve solcu olarak iki ayrı çeşidimiz mevcuttur. Fikirsiz ve kişiliksiz yeni modellerimiz kitlesel üretime tabiidir.
 Londra, paris, roma, moskova, newyork, tel aviv, vatikan gibi modellerimiz bulunmaktadır. Üçüncü dünya ülkelerindeki modellerimiz batı ülkelerindeki asılları gibi özelliklere sahip original emitasyonlardır. Dünyadaki en sağlam örnekler T.C. serisidir. Koleksiyonerlerin gözbebeği muhafazakar ve kemalist modeller özel üretimdir.Milli hislerinden arındırılmış, şovenizm ve dogmatizm eksenlidir. İnsani değer adı altında fabrikamızın ayarları esas alınmıştır. Polemik ve hurafe inançlarla besleyiniz. Dedikodu, gıybet, iftira gibi gıdalarını ihmal etmeyiniz. Fitne çıkarmaya bayılır, ortamlarında bulundurunuz.
Genç modellerini anarşi çıkarmada kullanabilirsiniz. Gezi parkında test edebilirsiniz. Paralel programlamaya müsaittirler. Sloganlar başlama komutlarıdır. Lider modellerimiz özeldir. Ancak fabrikamızın bilgisi dahilinde belirli alanlarda kullanılabilir. Modellerimizin  kullanım hatalarından dolayı müessesemiz sorumlu değildir.

Dil bedenden bağımsız beyne yerleştirilmiş böcek sorularla depreşmekte. Sorular sorun olmuş beyinleri kemirmekte...
Taştan kalpler berbat ritmlerle atmakta!
İşkembe, doymaz hisler içinde...
Salgının her türlüsü yani,
sahibini kuşatmakta,
boğmakta!

Ben modern insan,
yepyeni bir yaratık!
acımasız!
vahşi!
ve hatta aşağılık!
Muasırlık medeniyetinin yılmaz savaşçısı!

Beni;
çocuklardan uzak tutunuz.

Kodlama işleminin yapıldığı yakıntarihlerden birinde;
mazbut...
ama kaygıları olan bir adam,
hayattan başka kimseyle kavgası olmayan...
bir lokma kopardı elindeki simitten,
bir lokmada martılar için...
Aklında türlü düşünceler hemen sahilde, çıkılmaz hesapların içinde...
Gözler batmakta olan güneşte, içi ateş dolu, öfke de!
Adam henüz çıkmış cezaevinden...

Tam otuz yıl önce daha dün gibi hatırında; onsekizinden onsekiz gün almadan...girmesi kodese!
Öldürmüştü kendi yaşlarındaki bir vatan hainini. Unutmuştu da sebebini, sanırım siyasiydi! Hafifletici sebepler derken kırılmadı kalemi. Tam otuz yıl hapis yedi!
Öldürdüğü sağcı mıydı, solcu mu? Vatan için demişti, tetiğe dokunurken...
Kendi neydi, onu da bilmiyordu... Hiçbir şey hatırlamıyordu!
O çoktan kendisini cezaevinde unutmuştu!

Otuz yıla fax girdi...Fotokopi! Renkli televizyon, bilgisayar,cep telefonu! Akıllısı akılsızıyla  iletişim çağı girmişti alemi insan. Oysa onun bağlantısı, ömrüyle kesilmişti?

Vurmasaydım keşke, dedi, günde milyonlarca... İçindeki maktülüyle birlikte yaşadı, birlikte yaşlandı!
O içerdeyken dünya yaşlandı. Ömür ve zaman... Gözü yaşlı anası, babası ki kalmamıştı yaşayan akrabası...
onsekizinde yaşlı bir adam bugün çıkmıştı iki kişi olarak cezaevinden!
 Yıl bin dokuzyüz seksen, zaman yerde iki seksen...
 İhtilal dedi büyükler...Oysa o daha çocuktu! Bir başka çocuğun katili... Hep sordu da içerde; ya benim katilim hani nerede?

Dün Dünya değişsin diye, insanca bir yaşam arzusuyla duvarlara yazdığı yazılar ve ona yazılan kader!
Yaşasın diyordu ya da kahrediyordu!
Bilmiyordu ki bu başkalarının oyunu... O daha çocuktu ve sahi sahi sanki oyun oynuyordu!

O içerideydi... Aşkı bilmedi misal büyürken...Hayal kurmak belki! Okuduğu şairlerden öğrenmişti duyguya dair ne varsa...
Çıkınca mahpustan bir simidi paylaşmak, özgürlüğün kuşlarıyla...
Aklındaki tek hayalin resmi, tek hevesi!
Bedeni girince cezaevine o da içine hapsetti ruhunu...Otuz yıl hep sustu...
 Hayal meyal hatırası o günlerin...
O günler,yok yok yok!
Ekmek, gazyağı, sanayağı!
Bir umut vardı; bu umudun yaşaması içinse ölmeliydi bütün vatan hainleri!
Öyle diyordu siyasiler, devletin büyükleri!
Herkes kin ekip, nefret biçiyordu?
Eylüle çeyrek kala, konuştu elindeki silahı!
Kurşun konuştu...namlunun ucundaki bir başka genç beden sustu!
Türkiye'm sustu! Yaşanılan, aslında kabustu! Ülkemin nutku tutulmuştu!

O şimdi, mazbut... Bedeni ona tabut! Bir adam, özgür...görünüşte hür...Sahilde ve hayatta!
Türkiyem aynı ayol, hiç değişmemiş.
Duvarlara yazılmıyor yazılar...
Şimdinin duvarları değişmiş yalnızca...Facelerde, twitlerde aynı öfke; yaşasın ya da kahrol!

Ekmek var, şükreden yok! Gazyağı yok, doğalgaz var!
Sanayağı obezite!
Türkiyem aynı, yine cümbüş derdinde!

Artık ölmüyor, onsekizinde delikanlılar, yok eğer karanlığa kalıp ta çıkmamışsa kandile.
Onlar sokaklarda zombiler...Yaşayan ölüler... ruhsuzundan cesetler, sertifikalı...Ah pek fiyakalı!
Türkiye'm külliyyen artık cezaevinde!
İnanın, zaman aynı ihanetin, ayrı aldatmaların içinde...
Figürler belki değişik...Zindansa aynı,gardiyan bambaşka!
Hemen akabinde yani, Eylülün ertesinde biz de, 
Kasımpaşa’da, Fatih’in gemileri indirdiği yamaçta, hayaller kurardık.
Bakıp da Haliç’in, katran sularına; nefesimizi tutar, pis kokusunda, cenneti arzulardık.
Oyunlar oynardık...
Sen Fatih olurdun, Akşemsettinse hocamız! Bense, Ulubatlı!
Dayanırdık şehrin surlarına, Bizans’ın İstanbul’una.
Ayasofya’yı açardık önce. Ferman buyururdun, kırardık zincirlerini. Tekbirler getirirdik sevinçten.
Sen se çaktırmazdın; bakışlarını saklar, gizlice ağlardın.
Bacılarımız derdin, örtünmeli, yetimlerse sevinmeli. Adil düzen, gömleğimizin rengi.
Oysa yamalı giyinen, mahallenin garip, fakir çocuklarıydık
Gazetemiz bile milli. Zaman ötesiydik o zamanlar.Başkalarından farkımız, zengin hayallerimizdi.
Sen ki mahallemizin abisi, teşkilatın reisi; biz kırk kişi iken, içimizden biri.
Şimdi kimine asrın lideri, kiminin dilinde ise asın lideri!
Oysa mahallede, kimse ciddiye almazdı bizi; dürüst çocuklardık, o kadar!
Bir sen, içimizdeki büyümüş çocuk, kocaman laflar ederdin...
Belki biz bile oyun derdik, sana gülerdik.
Öyle ya Hak gelecek, batıl zail olacak; Hayali cihan değer!
Kasımpaşa yamaçlarında, hayatın yamaçlarında, yürütülmesi gereken onca gemi.
Haliç’in sularına döşeli; tarihten ve cehaletten mamul kocaman bir zincir!
Kırılması gereken onca da put!..
Uzanan eller İbrahim; sabır, içimizdeki ateş!
Bizse oyun peşinde, 39 sergüzeşt!
Surda açılan gedik...Hep peşindeydik!
‘Zaman’la, oyundan dönenler oldu. Yar göğsüne baş komadan, ölenlerde... Savrulup sönenlerde!
Derken; One minute! One minute, One minute!

Biz, oyun oynadığımızı sanırken boş gezi’ntilerde;
Sen oyunu ciddiye almışsın...Bir bakmışız, cidden Fatih olmuşsun!
Şimdinin Bizansı ise hepten ciddi.
Pensilvanya’dan Çandarlı, Telaviv’den ayarlı...
Obama oyunbozan! Putin her daim istepne!
Bilumum nifak-ı cedid, hocamın deyişiyle Bremen mızıkacıları çok şedid!
Şimdi anladım seni abi; Oynanan oyunu.
O zamanlar oynadığımız; oyun! Oyunun da son versiyonu buymuş
Sen ki şimdi cidden Fatih olmuş, Bense asıl şimdi, cidden Ulubatlı!
Rüzgar tenimizi savurdu...Şimdi biz ihtiyar çocuklar Çocukken oynadığımız oyunu, yeniden oynayacak!
Yeni nesil; malumu zahir...Asımın eskimeyen nesli!
“İstanbul yeniden feth olunacaktır! O’nu feth eden komutan ne büyük komutan, Feth eden asker, ne büyük asker!”: Tarih bu, yeniden tekerrür eder!
Kasımpaşa yamaçlarında, yeniden tekbir sesleri!
Artık 40 çocuk değiliz lakin; milyonlar çoktan Kudüs hayalinde, bir kısmı da Endülüs!
Abi, Selahaddin Eyyubi de olur musun?
Tarık Bin Ziyad?
Yakarız değil mi, gemileri?
Demek isterdim: Alkışlar, iltifatlar, övgüler, ya da lanetler, sövgüler arasında bırakıldın ya... Ne desem?
Olsun!
Ya devlet başa,
Ya kuzgun leşe!
Yezid gibi yaşayıp da Hüseyin gibi anılmak isteyenler anlamaz ki beni!
En çok da 17 yaşındaki, masum kızın şehadeti Mısır meydanından seni bize geri getirdi...
Bilmez miyim? İyi bilirim; yüreğin, Gazze!

Abi, haddime değil belki; bu kez büyük oyuna oyun bozanları alma!
Kurtulmuş olmak için, yiğit görünümlü ve soyluda olsa alma aramıza mızıkçıları adı soyadında olsa, misal...
Her yüze gül’en’e aldanma!
Hocamız derdi ya; önce ahlak ve maneviyat!
İşte öyle yani...
İkinci yarı başlıyorken elzem: İtikat ve fikriyat!
Kimse aldanmasın kravatlı halimize...
Üniforma kefen,Rütbe şehadet; Sen bize işaret et!
Dilimiz öfkeliyse...Uğradığımız haksızlıklara, ümmetin perişanlığına!
Rabbim! Sen yine de zikrimize beddua değil, dualar nasip et!
Kardeşlerimize de, bize de, tövbeler kapısı, Cümle kapısı!
Bakanların değil, görenlerin ordusu, Ak neferler ki, hakkın yolcusu!
Bilmez miyim abi, sende ısrarımın sebebini?
Modernite, teknoloji ile hemhal olup, Kapitalizmi bu topraklara ram edince, Altınboynuz namlı bir cennet bölgesi, İnsan ve makina gübresi bir çukur oldu.
Haliç pisliğin rumuzu,
Haliç kaybedilen insanlığın ruhu,
Ümmetin vesikası,
Pislik deposu!
Umutların kesildiği anda Haliç’ten Netekim paşadan icazetli, Dalan efendi Haliç’in kıyılarını bir çırpıda yıkıverdi.
Arkasından, kıyılarında büyüyen çocuk...Haliç’in, Kasımpaşa’nın reisi, temizlenmeli dedi, bu utanç abidesi...
Balıklar doluşuverdi tekrardan, Haliç’in mazisinin ardından.
Karadeniz’in suyu can olarak verilince, bir Karadenizli tarafından...
Haliç bizim hikayemiz, biziz biz!
Yani insanlığımız kirlendi, kirletildi, batı kültürü ile.
Kokuştuk, yozlaştık
Yıkın dedi Bediüzzaman gönüllerin putlarını!
Ardından Süleyman Hilmi Tunahan, Mehmet Zahid ve Erbakan!

Nice gönül Halicimizi işgal eden, çokça yapıyı.
Ve Erdoğan temizledi Gönül pasımızı; neden olmasın demeyi öğreterek, Haliçimizi temizler gibi içimizi!
Şimdi, suyumuza su gerek, temizlenmek!
Pislik akmaya devam ederken, aklımızın, gönlümüzün damarlarına;Bir dur demek!
Şimdi çocuklarımızı, kendi değerlerimizle yetiştirme zamanı!
Haliç gibi, Sadabadlı günlere...
2071’e var mısınız?
Emsal dedim, misal verdim Haliç’le...
Halimiz çöpten, Haliçimiz gibi.
Lakin bir çöpçü gerek, pisliğimizi temizleyecek. Bu neden sen olmayasın, Tayyip abi?
Haliç’i temizlediğin gibi, temizle gönülleri de sonunda ‘gülen’ biz olalım 
Ya da oyalanalım, oynayalım eski günlerdeki gibi.
Yapabilir misin abi? Yap abi!
Ciğerlerimiz temizlensin diye de yasakladığın tütün var ya abi.... Hah işte, tütünü ilk orada kağıda sarıpta içmiştik, Kırımda...
ilk ciddi kıyıma uğradığımız yerde!
Kurşunlar dökülmüştü tepemize de biz nazar değmesin deyip gülüp geçmiştik...Ciddiye almamıştık tarih efendiyi yine, ama bu kez 1856 de Kırım harbinde.
Kanayan yerlerimize ilk tütün basmayı da orada öğrenmiştik...

Pahalıya maloldu sonra öğrenmelerimiz...Kara kapkara oluvermişti karadeniz, yüzbinlerimiz soykırıma uğradığında, Kafkasya da!
Çatısı çöküverdi cihan şümul devletin, çerkezler ölü ya da diri kopunca yurdundan.
O gün bugün, çığlıklar yükselir kafkasyanın dağlarından! Karadenizin karanlık sularından!
 Rus harbi denildi 1878'e... Plevnede bir yiğit adam, hemşehrim... diren babam diren...
Ardından çıkan arbedeye balkan harbi denildi payitahtan uzaklaştırılınca ulu hakan. Bir, iki... İttihatın itleri parçalamadalar, ölmeden ölen cesedi!
 1914...nasıl örtersen ört, Sarıkamıştaki ayıbı! 19 a kadar bir çığlığın rengi kızarmakta, bozarmakta...nefesi kesilmekte ümmetin!
Çanakkale'de top sesleri arasında, millet kıskaç altında...Yıkılırken bile öyle zarifsin ki ey ecdadım...küffar şapka çıkarmakta! Destanlar yine senin kaleminden çıkmakta!
...
Kuşçubaşı, Zenci Musa, Mehmet Akif, Fahrettin Paşa... ve niceleri... ve meçhul askerleriyle insanlığın iftihar tablolarından birini daha resmeyleyelim mi?  
Cık olmadı;
Anladım...Tamam; Yaşa Mustafa Kemal Paşa!
Hıck! Bak şimdi oldu!

Devrim... Bir dizi silsile! Ne de çok...Darağaçları boyu devrim...Herşey kanuna nizama uygun. Alem-i nizam peşindekiler imdi aileye yeni nizam derdinde. Bir inkılap tarihi özeti; şapka ve maymunla susturuldu nihayet, Kayı boyu! Yaşasın yeni dünya düzeni!

Gelenin gideni arattığı yıllar ve biteviye yılgınlıkla yakın siyasi tarih!
Yakın tarih, ateizm ve bilumum sapkınlık!
 Pes etmeyin canım hemen sizde; bakın tarihe...ŞİMDİ; 2015 haziranı; Hiç ecdada bu kadar yakın durmamıştık!
Kasımpaşadan İstanbulun fethi için, gemilerin karadan yürütülmesi, ah gemiler, gemiler!
Fonda uzun uzun korna sesi!
Kasımpaşadan bir uzun adam uzun hikayenin yeni kahramanı!

Sandıklara kilitli milletin makus talihi!
Kod adı pensilvanya ile zehirli sarmaşık, bu kez yine ama eğitim kurumlarında!

To be Contuined devam ediyor. 1915 ten 2015'e: Çanakkale 2!

İlla ki geçilecek!
New age anzaklar bu kez kürtler... Sponsor yine aynı kahpeler, yine ingiliz destekli...
İttihadın artıkları, hürriyet ve itilaf fırkası, cilalı cumhuriyet muhafızları, enver paşa müdavimleri, yani turancılar... ham kaba softa yobazlar bir de...bilumum bremen mızıkacıları! ınınınınnnnn!
Bilumum yedi düvel Kasımpaşalıya karşı;

hoşt! millette size!

Tanrı uludur, tanrı uludur,
Hocam otoritenin bir kuludur!

Ululadıklarımız, uluyanlarımız!
...
Bu kez cık!
...
Tarih tekerrür etmeyecek!

Ben ki bir başıma yükünü taşırken dünyanın...

Buruk dualarla niyaz ederken yaratıcıya...Eskilerin ezgilerinde, sözlerinde aranırken eskimez, pörsümez yeniyi...küskün aynaların kasvetinde, simamda beliren çentiklenmiş hatıraların karizmatik yorumlarını kendime ikram ederken...
Şehrin telaşesinde dingin ruhlar korosunun söleyebileceği şarkılara sözler yazarken...
Sabrı katık kılmışken deneyimlerime...
Ajans haberlerinden iyiniyet demetlerken...
Uykusuz gecelerin sabahında aç karnına içtiğim katran gibi çaya filitresiz sigaramı katık kılarak...çürümüş nefesimle günlük rızkımı kazanmak için arşınlarken istanbulun sokaklarını...
Oysa bilirim; yetkililer halkı uyarmıştır: İstanbul sağlığa zararlıdır!

Yine bilirim ki heran İstanbul üretilmekte...İstanbul tüketilmekte...

Hele ki vapurla eskilerin esamesini ısrarla üzerinde taşıyan kart fahişelerin endamında,
Boğaz denilen gerdanında, vapurla yol alırken istanbulun pis sularında... Şakalaşırken martılarla... Şehrin diğer kuşları; serçeleri, güvercinleri ve kumruları kale almazken...

Silkeleyerek anılarımı...umutlarımı...yarınlarımı...
...
Sana, bana ve insanlığa dair... Gülkurusu yanaklı çocukları...Kimsesiz çocukları düşünerek...

Münzevi çığlıklara banarak... Annemi özleyerek, babamı... Uzaktaki dostlara gani gani özlemler savurarak!

Şiir şiir beklentilerle... Rahmani hayallerim ve onları gölgeleyen şeytani heveslerim...

Med-cezirlerim... Boğulurken kendi tükürüğümde...tevbelerimde...

Masumiyet safında yer tutmuşken... Kılıç çekmişken yeryüzünün zalim krallarına...

Süzülürken pişmanlıklarım gözlerimden billur damlalar halinde... Kırkbirkere maşallahlı günlerden... kırklı yaşlara...
....
Anne!
Acıktım, korktum, üşüdüm...
Hatta, imdat be kadın!
....
Formatım savruk! Formatım dağınık! Toparlayın beni ey kelimeler; anlatın beni!

Onca gürültüye rağmen nedir bu ölümsü sessizliğiniz?


Anlatılası bir öyküm var, anlatamadığım... Ağır romanlarım var, pasajlarında anlamsızlıklar olan, berbat tadlar var yaşanmışlıklarımda, kezzap kıvamında...

Biri okusun şu Selayı artık! Biri kessin sesimi!
Söylenmiş sözlerin sanatçısıyım, soluksuz haykıran...
...
Elimde kalem, satıh olmuş merhamet dilencileri. Satır satır ya yazar ya doğrarım hepsi bu!
Akrebin kıskacındaki saatler ne söyler n'eylerler bilemem...
Dakika dakika ömrümden çalarlar onu bilirim,
Tiktak tiktak düşerken senelik paydan...
Geriye yine ben kalırım,
Bir ben bir de yalnızlığım
Bir de şu yoğun karalamalar...

Toparlamak gerekirse sözlerimi, diyeceğim odur ki kardeşlerim. 
Cola ile oruç açanlar, pizza ile sahur! Yanmaz kefenlere göz koyanlar...
Pusulalı seccadelerde kıble arayanlar...
Madem ki,
Türkistan uzak diyar,
ben de cihadımı sultanahmette eyliyecem,
koreli döverek hemi de diyenler.
Sahi kahrolsun "siyonizm" demiş miydim?
İman ki kumar masalarında, paralel izdüşümlerinde haram helalin!
Boko haram' sa; kim ışid' ir beni?
Bayan Gerdrude Bell desem? Ecükde Lawrence...Hampher? Hammerden tarih dersi ya da???
İnsanlıktan ırak kaldık ya...petrolü var ya Nijeryanın. E aşırı dinci örgüt gerek oralara da, kafirden kurtarmaya cahil müslüman halkı!

Kafiye zorlasa da söylemiyecem..."Boko Haram" aklınıza çağrıştıranı...varın siz söyleyin canım! Ümmetin yemişliğinin hali!

Boko haram,terör helal!
Işid, El Kaide! Say babam say. İntihar komandoları,Şii, mii! Suni sunnilik...
Taliban!
Vay anam vay!
El Nusra!
Dili dualı kardeşinin kellesini tekbirle almak...sorun değil!
Sorun takva; yani buna fetva bulmak!

Kaynayan kazan diyar-ı müslüman!

Bir de biz!
O parti bu parti, şu cemaat bu yapı!
Yutmuşuz hapı...
Kazanan hep batı!
Söyle bana hollywood kimdir, son gülen?

"Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile"

Bir imamı,bir hocaefendiyi görmez isem laboratuarda...
Bir dinciyi görmez isem empati panayırında tınlamam kardeşim, öylediklerinize!

Kur'an neden yetmez neyinize/neyimize!

I am sory/ye! Ah! Suriye! USAndık canımızdan...San Uncle emi, zıkkımın kökünü ye!

Kör cehalet, entellektüel cehalet! Ahval berbat çağdaş dünya işimizi hallet!

Hal o ki oysa, kör testere iner ensemize; bir sana bir bana yedi sülalemize!

Kaos ortamında ya da fitne. Ateşi körükleyenler kına yakıcıların kardeşi. Görmez misin ekranlarda kravatlı binlerce leşi! 
Petrol ve cehalet bizden, fetva bizden geçinenlerden...
Ölen ben, öldürende...
Mermi telavivden, silah münasip yerden. İlaçlar modern dünyadan, insani yardımlar ve gözyaşları timsahın  suskun milyonlardan!

Kahrolsun sünni ya da şii İslam! Yaşasın halkların kardeşliği!
Eşcinsel evliliği, pyd, pkk! Hal ki çok kaka!
Lgbti! Yeni evrensel teşkilatımız...
Sınır peşindeyken Arab-ül Memleketler, velev ki Kürdistan!
Ah şeytan, seni gidi iflah olmaz, Acaüb-ül Garabet asla sınır tanımaz...

Oyun burada bitti. 

Söylemeden edemiyecem; Boko Haram haramdan kaçamayanların, boka bulaşmasıdır!
Boko Haram boku yedik'in bu kez Afrikancası!


BİTMEDİ. ŞİMDİLİK ARA VERDİK. ALLAH ÖMÜR VERİRSE DEVAM EDECEĞİZ!






1 yorum:

  1. "Türban"
    Fatih doğurmasın diye analar.
    Doğdu fatih. Artık en mahremlerinde "Türban"
    kalemine, yüreğine sağlık. "Kurban" :)
    Sizler olduktan sonra bu dava batmayacaktır.

    YanıtlaSil