24 Ağustos 2015 Pazartesi


AMERİKAN KARTALI MI, 
KAFKAS KARTALI MI?

Metruk manalar kasabasında 15.000 güne sığmış anlatılası öyküleri olan bir adam... Fersiz heceleriyle, takatsiz kelimeleriyle, ölümcül cümleler diyarında.... çürümüş düşler mezarlığında, şehrin çıkmaz sokaklı mahallesinde....siparişli bir yaşam!
Asgarisi hayalin, iyi bir şair olabilmek, azla yetinebilmek...Gıptalar edebilmek köminist ozanlara...Onca fasarya sözler bulurda hedefini, neden adressizdir benim sözlerim?
Bir sabahattin ali, bir nazım...bir de latin amerikalı ve ispanyol şairler saltanatı...Che guavera, Allahsız lenin, yıkar 1000 yıllık payitahtı!
Küskün akif, öfkeli fazıl...zariften adamlar suskun! bir de bizden adam olmaz edebiyatı!

Dedim ya... Bizim mahallenin kelime işçileri azdır...

Duygumuz mu az, ruhsuz muyuz peki?
...
Çarpık kasabamızda çarpık bacaklı oğlanlar höllük sonrası top koştururlardı.
Azmıştık ta, "goool" sesleri kadar duyamazdık, tekbir getiren seslerimizde azdı!
...
Evde kalmış kızlarımız, kaportayı sebepli sebepsiz dağıtmış avrupa menşeeli arabalarımız vardı.

Bu hengamede bir adam vardı!

ilelebet bir öfkeyi çatık kaşları ve nasırlı avuçları arasında saklayan babalarımız...

hep hasta ve mutsuz olan, herşeyi uçucuna ekleyen analarımız...nara atan abiler, sokaklarda terli terli koşturan çocuklar...gölgelerinde ecel ve hırsız bekleyen ihtiyar köpekleri olan dar sokaklarımız...sırnaşık kedilerimiz...aç kuşlarımız...esnaf abilere selam verdiğinde binlerce kez viyanayı fetheden ihtiyarlarımız...ezberlenmiş hayatların oyuncuları olan bu berbat sahnenin hodbin, bedbin, bezgin, bitkin...düğünlerinde ve cenazelerinde aynı çehreyle pozlar takınan adamları vardı...

güneşin doğuşu da aynıydı, batışı da...
her gün batımında evlerine cümbür cemaat çekilen...cemaat çekilince yatsı sonraları kasabanın sokaklarına yalnızlıkta dağılırdı, gizli işlenen günahlarda.

Bu monotonlukta bir adam vardı!

Artık hangi evden yükseliyorsa gürültü-patırtı...Ya da sesi yüksekten açılmış bir acı ses  belki bir pikaptan, belki radyodan, ya da siyah beyaz televizyondan...renkli değildi hiç bir şey begonyaları hariç dul alamancı teyzenin dışında...
Nefes alışlar rutindi. Tıpkı son kez verişler nefesleri, ateşli bir hastalık sonrası bile.

Fotokopiydi aile albümlerimiz...

Dört duvar arasıydı hem evler, hem şehirler...açıkalan mapushaneler...Kölesiydik fabrikalarda ürettiklerimizin...Biçilmiş hayatları yaşıyorduk ki resmi evraklar boş kalmasın diye. Gayrisafi milli hasılaydık...istatistiki bir rakamdı kalp atışlarımız...

Allah'ın arzı genişti eyvallah ta...bizim yüreklerimiz sıkışıktı!

Yıl neydi bilmem amma, gün yaz günüydü. Kerpiçten evler: yorgun...hayat bezgin, köy ki hepten ölüydü! Hikayemizin başlangıç bölümündeki adam Kafkas sürgünüydü,
...
Dedem rahmetli, toplamış tası tarağı,
göç etmiş bir daha, Kafkaslardan ayak bastıkları Anadolu’dan,
Kayseri Pınarbaşından,
Tokatın Zile kazasına,
Sorguncuk köyüne,
ölümüne!
...
Rahmetli nenem memleketin yarısı gibi yetim kalır, Çanakkale'de babası, doğumda anası terkedince kendini. Küçük kız çocuğu hazırlıksızdır hayata...Beslemedir evinde amcasının! Kaç uykusuz gecesi geçmiştir bilemem. Yazgı devrededir; Allah'ın emri, peygamberin kavli derken dedeme kısmet olur mürüveti ne diyem?

Babasından, aklında kalan nenemin,
boynundaki, kocaman lekedir,
leke, Kafkas Kartalı gibidir!
bir de adı kalır,
İshak olan adı!
...
Köylük yerde, yıldızlar mavi sarı güneş başak rengi! İnsanlarsa soluk!
...
Damda seyredersin sabahlara kadar nefes almaksızın yıldızları...
Akılda hesap,
toplarsın rakamları,
hem Allah’a,
hem kullarına borcunu!
...
Kirli yakalı gömlekler giyersin,
serpuş devrimi olalı çok olmuştur.
Nice kelleler daraağacında!
Yakın tarih bile mazi olmuştur!
uydurulan kitabınca!
...
Köylük yerde,
şehirlik hayaller kurarsın!
Çerkesin göçü sürer durur!
bir fabrikada kadrolu işçi olana dek!
...
Eşeği uyuzdur köylünün,
Öyle ya, ya kendi doyacaktır ya bebesi!
Açlıktan anıran eşeğinin sesi, kırık kısmıdır gönlünün!
...
Aşkta vardır ha köyde...ama çeşme başında,
Konu komşu düğününde gaydalı bir ses olur da yankılanır vadilerde! Bağlamanın telinde, sazın tezenesinde!
...
Bir yanda serde gelenek,
öte yanda değişen zaman,
zamana ayak uyduramayan...
hep kınanan, hep kınanan!
...
Amerikan kartalının,
Anadolunun göğünde süzüldüğü Marsall yardımı zamanıydı,
anlatacağım hikayenin, geçtiği an!
dinlemiştim, babamdan!
...
Rahmetli babam, askerdir İzmir Narlıdere’de.
hafta sonu izni için, çarşıdadır.
Her asker gibi, parasız tadını çıkartır,
hen iznin, hem İzmir’in.
Oturur kordon boyuna.
bir süre sonra, bir ihtiyar adam,
sokulur yanına, soluklanmaya!
...
Selamdı sabahtı derken muhabbet koyulaşır.
...
Adam çok olmuş İzmir’e yerleşeli!
aslen Erzurum’luymuş,
aslıda Ermeni!


Anadolunun işgal zamanı ise kimine tehcir zamanı!
...
Fransızlar ve İngilizler,
kışkırtmışlardı Osmanlıya,
milleti sadıka olan,
Ermeniyi!
Taşnak fırkası umut dağıtıyordu,
İngilizden aldığı altınlarla her bir Ermeniyi !
...

dedi: "Gençtim, hevesliydim!
kulağa da hoş geliyordu; özgür Ermenistan!"
...
Köyleri basıyor, şiddet saçıyorduk.
Rahat durmuyorduk!
...
Bir çatışmada yaralandım, arkadaşlarım geride bırakıp beni,
kaçıp giderlerken, bir köşeye saklandım!
...
Sürüne sürene, en yakındaki bir köye ulaştım.
meğer köy Türk köyü!
ıssız ve terkedilmiş adeta!
Kendimden geçip bayıldım!
...
 Gözlerimi açtığımda, bir köy odasındaydım!
...
Oda da benim gibi, yaralı biri daha!
...
Köyde erkek namına,
aynı odada yatan iki yaralı,
dışarda da bir iki ihtiyar,
üç beşte çocuk!
gerisi yüreği yaralı,
TÜRK KADINI!
...
Ne kadar kaldım köyde,
bilmiyorum!
Bildiğim 1914 Kasımında,
yaralarımı iyileştiren,
şefkatli Türk kadınlarının elleri!
Ben el kaldırmıştım halbuki,
onların ırzlarına, vatanlarına!
...
Bir de o adam!
bir Osmanlı askeri!
Sarıkamışa sefere giden,
binlercesinden biri!
...
O da yaralı düşünce,
bir çatışmada,
sanırım yakın zamanda,
bizimle olan çatışma!
benden bir gün önce,
gelivermiş köye!
...
 Babam Ermeni amcadan,
dinlerken hikayeyi,
ben babamdan dinlerken,
aynı heyecanla,
buluşmuştuk zamanı aşarak,
aynı zamanda!
...
Ee dedim babama,
sonra!
...
sonra dedi, Ermeni;
"iyileştik beraber...
Az zaman sonra da,
ayrıldık köyden,
birlikte!
Birlikte 1915 te Çanakkale’ye gittik!"
...
Devlet bizimdi!
Türk, Kürt, Ermeni, Çerkes,
bu toprağın değişik renkte kardeşleri!
...
Çanakkale’de, saf tuttuk, İngiliz’e!
...
Aksayan bacağı yüzünden,
İshak ağır kalıyordu!
Yine bir gün,
bir süngü savaşında,
bir anzak süngüsünden,
kurtarmak isterken beni,
düşmanla aramız giriverdi.

...
Kan oluk oluk akıyordu boynundaki kartal biçimli lekesinden!
...
Ben de yine yaralandım...
uzun süre,
hastanede yattım!
...
ve yıllar sonra,
adımı İshak olarak,
değiştirdim,
dinimi de İslam,
olarak seçtikten sonra!
...
Köylük yer de,
hikayelerle büyür çocuklar!
...
Ben bu hikayelerle büyüdüm!
Bizden hikayelerle.
...
İçimden,
yazmak geldi,
ve yaşamak!

Ben şunca yıl yazarak yaşadım!


FEHMİ DEMİRBAĞ



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder