25 Ağustos 2015 Salı

ÇOCUKLARA HİKAYELER

KARAKTERLER:
MERAKLI: 7 yaşlarında erkek çocuk. Lakabından da belli olduğu üzere "meraklı" olması en büyük özelliğidir.  Meraklı ve neşeli. Öğrenmeye olan hevesi kendisini her defasında değişik maceralar içerisinde bulmasına sebep olur. Gözlük kullanır. Kullandığı gözlüğü aynı zamanda bir kayıt cihazıdır. Sırtından hiç çıkarmadığı yeleği ise adeta bir depo gibidir. Çok sayıdaki cebinde herzaman ihtiyacı olan bir şey mutlaka bulunur. Akrobatik hareketler yapmaya bayılır. En sevdiği yiyecek ise sürekli tükettiği süttür. Yazı yazmak en büyük hobisidir. Not almak, aynen kitap okumayı sevmek kadar onun için bir tutkudur.
ŞEKERŞEY: Meraklının kız kardeşidir. 5 yaşlarındadır. Sevimlilik ve şirinlik en büyük özelliğidir. Abisinin yaptığı işleri yapmaya çalışır.  Abisinin adeta yardımcısı gibidir. Taze sıkılmış meyve suları içmeyi tercih eder. Yaşadıkları yerdeki ağaçlar ihtiyacı olan meyveleri karşılamaya yeterlidir. Yanından ayırmadığı küçük çantası ise sanki abisinin yeleğinin yedeğidir.
HAKSEVER DEDE: Aksaçlı, ak sakallı dedemiz ilerlemiş yaşına rağmen alabildiğince dinç ve gayretlidir. Çok çalışkandır. Mimar Sinan'ı kendisine örnek aldığını söyler durur. Öyle ya Mimar Sinan mesleğine 50 yaşlarından sonra başlamış bütün önemli eserlerini ilerlemiş yaşlarında yapmıştır. Yaylak'taki çiftlik evinde torunlarıyla birlikte sakin bir hayat sürdürmektedir.
TEMBELSEMER: Ailenin tembel, obur ve hayalci eşeğidir. Bir işten kaytarmak için her yola başvurur. Kötü niyetli değildir ama tembelliğinden kaynaklanan sakarlıkları da aynı zamanda komik olayların başına gelmesinin sebebidir. Yemek yemeyi sevdiği içinde tombulcadır.
BAYVRAG: Kahramanlarımızın yaşadığı yer olan YAYLAK bölgesindeki TALAS deresinde yaşamaktadır. Hemen dere kenarında ağacın üstündeki ağaçevi aynı zamanda onun laboratuarı ve kütüphanesidir. Karışık ve dağınık bu ortamda bilimsel çalışmalarını sürdürmektedir.
YAYLAK ismindeki bu yer fantastik bir coğrafya bölgedir. TALAS deresinin dibi aynı zamanda yine fantastik bir sualtı dünyasına açılan bir geçiş kapısıdır.
DİNO4: MÜNYA isimli paralel evrendeki bir gezegende yaşamaktadır. Yani uzaylı bir dinozordur. Kanatlı bir dinozor. Yaşadıkları gezegen PASLI ROBOTLAR tarafından işgal edilince yaşadığı gezegeni onların kötülüklerinden kurtarmak için MÜNYA' dan kaçar. Gezegeninin kurtulması için Dünyamıza gelir. Kendi kadim kitaplarında yazmaktadır ki kötülüklerden kurtulmanın yolu İYİLİK İLMİ ni elde etmekdir.   İYİLİK İLMİ ise evrende yalnızca Dünya'da bulunmaktadır.
TAKIR-TUKUR: MÜNYA isimli gezegeni çöplüğe çeviren KRAL ROBOTİKA'nın hükmettiği PASLI ROBOTLAR İMPARATORLUĞU'nun iki acar ajan robotlarıdır. DİNO4'ün İYİLİK İLMİ'ni elde etmemesi için görevli olarak onun peşinden KAOS isimli özel uzay araçlarıyla Dünya'ya gelirler. TAKIR alabildiğine kötü ve kötümserdir. Tam bir görev adamıdır. TUKUR ise biraz safçadır. İyiliğe meyillidir. Onun bu yapısı ikisi arasında zaman zaman komik sürtüşmelere neden olur.

1. BÖLÜM
UZAYDAN MİSAFİRİMİZ VAR
Yıldızlarla bezeli, tabak gibi dolunayın aydınlattığı gecede Yaylak bölgesindeki talas deresinde gökyüzünün yansıması muhteşem güzelliktedir. Geceyi aynı zamanda gece kuşlarının, böceklerin ve özellikle deredeki kurbağaların sesleri şenlendirmektedir. O anda lacivert gökyüzünün derinliklerinde beliren bir yıldız kayması büyük bir maceranında başlayacağının alametlerini taşır Yaylak bölgesine. Yıldız kayması olarak gördüğümüz şey yaklaşarak büyük bir seste çıkararak kahramanlarımızın yaşadığı evin hemen yakınlarındaki bir yere düşer. Adeta havada yağmur olmamasına rağmen büyük bir gök gürlemesiyle sanki yere yıldırım düşmüştür.
Güneşin doğması çiftlikteki horozun ötmesi ile başlar.  Güneşin ışıkları aynı zamanda nefis bir manzaranında ortaya çıkmasının nedeni olur.
Çiftlikteki evin kapısı yavaşça açılır. Kapıda beliren ihtiyar adam iki kollarını yana açar ve esner. Gözlerini havaya diker. Dün akşamki gökgürültüsünden endişelenerek kendince söylenir:
"Aslında hava normal. Ama akşamki gökgürlemesi belki de yağacak yağmuru işaret etti. Ben yine de tedbirli olayım. Etrafı toplamalıyım."
Hemen evin az ötesinde Tembelsemer iki ağacın arasında kurulmuş olan hamağında horlayarak uyumaktadır. Ara arada sayıklamaktadır.
Dede eğer yağmur yağarsa ıslanıp zarar görebilecek eşyaları bir çardağın altına ite kalka toplamaya başlar.
O sırada evin üst kat balkonundan torunu Meraklı heyecanlı bir şekilde dedesine seslenir.
"Haksever Dede!..Hayrlı sabahlar!" Ani şekilde de içeri girer. Biraz sonra da koşarak dedesinin yanına gelir. Elinde birşey vardır. Eski bir radyo. Dedesine uzatır.
"Depoda  buldum. Bu kutunun içinden sesler geliyor dede." Dede radyoyu eline alır. Evirir çevirir. Gülümser.
"Evlat bu eski bir radyodur" der. "Yalnızca eski bir radyo" der ve geri torununa uzatır. "Bir ara sana radyonun ne olduğunu anlatırım. Heran yağmur yağabilir. Şimdi etrafı toparlamalıyız."
Bir tarafdan işine yoğunlaşırken diğer yandanda hamakta yatmakta olan Tembelsemere de seslenir.
"Haydi tembel, kalk artık. Yağmura yakalanırsan ıslanırsın orada. Kalk da bana da yardım et!" Tembelsemerin göz kapakları açılmak bilmez bir türlü. Biranda açılmayan gözler faltaşı gibi olur. Sinsice sürüklenerek uzaklaşır oradan ve bir köşeye saklanır. Kendi kendine konuşur Haksever Dede'yi izlediği yerden.
"Çok yorgunum. Çalışmaya gücüm yok. Neyse saklandım ya nasılsa beni bulamazlar." Sonra da kıs kıs güler. Ancak Haksever Dede'nin uflaya puflaya taşımaya çalıştığı eşyanın onu zorlaması Tembelsemerin vicdanının sızlamasına neden olur. Bir üzüntü kaplar içini.
"Hadi be Tembelsemer. Eşeklik etme! Bak sahibin zor durumda. O na yardımcı olmalısın."  Koşarak dedeye doğru hamle yapar. Ancak o esnada yerde bulunan bir yükseltiye ayağı takılır. Havada parandeler atarak dedenin üzerine düşer. Haksever Dede'nin  elindeki eşyalar sağa sola dağılır. Bu duruma da çok öfkelenir Haksever Dede.
Eline geçirdiği şeyleri Tembelsemer'e atar, öfkesini belirtir.
"Madem bir işe yaramıyorsun be eşek, bari işime engel olma!"
Tembelsemer ise bir yandan kaçışırken kendince söylenmektedir. "İşte bak çalışmak  istedim, yine başım bela da. Hep diyorummm; çalışmak bana göre değil!"
 ...
Meraklı ile Şekerşey çitlikteki evlerinin çatı katındaki odalarında dün gece duydukları ses hakkında konuşmaktadırlar.  Meraklı ise elindeki eski radyoyu kurcalayıp durmaktadır. Ara ara radyodan hışırtılı bir ses yükselmektedir. Bir anda çok tuhaf bir ses yükselir radyodan. Meraklı elinden bir anda bırakır radyoyu yatağın üstüne ve korkuyla aynı anda yatağın altına saklanırlar. Radyodan ise sesler yükselip alçalarak çıkmaya devam etmektedir. Meraklı radyoyu talasderesinin yanında bulunan BayVrag'a götürmeleri gerektiğini söyler. "Belki bu seslerin ne anlama geldiğini BayVrag bilebilir."
...
Çocuklar tırmanarak çıktıkları ağaçevde BayVrag'ı çalışırlarken bulurlar. BayVrag çok seri şekilde bir yandan önündeki deftere birşeyler karalamakta...Önünde açık duran bir kitaptan birşeylere göz gezdirmekte...Bir mikroskoba bakmakta...Bir de pencerenin önündeki büyük teleskoptan gökyüzüne bakmaktadır. Bir an için teleskopunun önüne bir uzay aracı belirir. İçindeki iki robot birbirleriyle didişmektedirler. BayVrag sonrada uzay aracını kaybeder gökyüzünde.
Meraklı ile Şekerşey'in yanlarına geldiğini farketmez bile BayVrag. Taki onların verdiği selamı duyuncaya dek. BayVrag'ın aklı ise biraz önce gördüğü şeye takılı kalmıştır.
Çocuklar ellerindeki eski radyodan çıkan sesi merak etmektedirler. Bu konuda kendilerine yardımcı olmasını isterler BayVragtan. BayVrag bir anda irkilir, sese kulak verdikten sonra. Radyodan çıkan tuhaf ses ve biraz önce gördüğü tuhaf görüntü arasında bir bağ olabileceği ihtimali belirir kafasında.
 ...
Uzay gemisinin içinde Takır ile Tukur birbirlerine bağırıp durmaktadırlar. Bir anda irkilir kalır Takır. Hemen önündeki gösterge ekranının yanında yanıp sönen kırmızı ışık dikkatini çeker. Eliyle ağzını kapatır Tukur'un.
"Sus be adam. Görmüyor musun radyo dalga boyu düğmesi açık kalmış. Sen ise benimle burda kavga edip duruyorsun. Senin saçmalıklarını bütün evren dinledi durdu yani."
Düğmeyi kapattıktan sonra sonar aletide bulunan önündeki ekrandan dünyayı taramaya devam eder.
"Hem acilen kaçağı bulup karakola teslim etmeliyiz.
...
Haksever Dede ile Tembelsemer ormanın derinliklerinde odun toplamaktadırlar. Son odunu da Tembelsemer'in üzerine yükler ve odun bağını yaptıktan sonra çiftlik evlerine doğru yola çıkarlar.
"Neyse der, yorulduk ettik ama yağmurda yağmadı. Yoksa odun toplayamazdık bugün." Tembelsemer kendi kendine konuşur."Yağmur yağacak çalış Tembelsemer. Yağmur yağmadı, odun topla tembelsemer. Yağmur yağsa da yağmasa da çalış tembelsemer. Hep çalış çalış..."
Bir müddet yol alırlar. Büyükçe bir ağacın dibinde parıltılar içinde bir kuzu büyüklüğünde Dinodört'ü görürler Haksever dede ile Tembelsemer. Daha önce hiç görmedikleri birşeydir gördükleri. Temkinli bir şekilde yaklaşırlar Dino4'e. Dino4'ün az ötesinde ise çatlamış yumurta kabuğu şeklindeki uzay gemisinden kesifte olsa dumanlar yükselmektedir. Cızırtılar çıkarmaktadır kabuk.
...
Takır ile Tukur önlerindeki ekrandan Dino4'e yaklaşan iki dünyalı yaratığı endişeyle izlerler. Tukur, Takır'a sorar:
"Söylesene Takır. Bu insan denilen yaratık bunlardan hangisi. İki ayaklı olan mı insan, dört ayaklı olan mı?"
Öfkeli bakışları hiç yumuşamayan Takır Tukur'u azarlar.
"Görmüyor musun kanun kaçağını elimizden kaçırmak üzereyiz. Bırak şimdi soru sormayı da şimdi ne yapacağız onu düşün."
...
Haksever Dede  Tembelsemerin üstündeki odunların üstüne bağlamıştır Dinodört'ü. Çiftlik evinin hemen yanındaki barakanın yanına itinayla boşaltır, Tembelsemerin üzerindeki yükleri. Dinodört'ü de bir kenara bırakmıştır. O sırada Meraklı ve Şekerşey birbirlerini kovalarayak yakalamaca oynamaktadırlar. Koşuşturmaca esnasında Meraklının dikkatini çeker Dinodört.
"Bu da ne böyle?"
Biraz yaklaşıp parmaklarının ucuyla dürtükler yerdeki şeyi. Evirip çevirir. Şekerşey'de aynı merakla abisinin yanında yer alır. Bir süre sonra Meraklının meraklı bakışları mutlulukla kocaman olur açılır.
"Hey dede! Ne zaman şehire gittin de bana bu dinozor oyuncağını aldın."
Her an sevinci ve şaşkınlığı büyümektedir.
"Çok gerçekçi. Sanki gerçek gibi."
Artık gece olmuştur. Çocuklar odalarına çekilmiş yeni oyuncaklarıyla oynamaktadırlar. Kanatlarını iki yana açıp havada uçurmakta hertürlü akrobatik hareketleri yaparak oyunlarının tadını çıkarmaktadırlar.
Ta ki...
Yavaş yavaş Dinodört'ün gözleri açılıp ta, kendini korkuyla bir kenara atıncaya kadar. Aynı korkuyla çocuklarda kendilerini odanın bir başka köşesine atarlar.
İlk diyaloğu başlatan Dino4 olur. Usulca konuşmaya başlar.
"Ben başka bir gezegenden geldim ve sizinle arkadaş olmak isterim."
Ve hikayesini anlatmaya başlar.  Gezegeni Münya'dan bahseder. Paslı robotlar imparatorluğundan...Kralları Robotika'dan...Onun kötü idaresinden.  Robotların ise yaşadıkları gezegeni nasıl büyük bir çöplüğe çevirmelerinden...
...
Atmosferin az ötesinde KAOS isimli uzay gemisinde Takır ile Tukur'un didişmeleri devam etmektedir.
"Eyvah" der, Takır.
"Dino4 dünyalılara sığındı. İlk fırsatta onu yakalayıp Münya'mıza geri götürmeliyiz."
...
Dino4 ilginç olan hikayesini henüz bitirmiştir ki Şekerşey çoktan yatakta olduğu yerde uyuyakalmıştır. Meraklı ise meraktan çatlamıştır. Dinodört'ün hayatlarına girmesiyle kimbilir ne maceralar beklemektedir kendilerini...
...
Tembelsemer yattığı hamakta gözünü gökyüzüne dikmiş yıldızlara adeta tek tek bakınmaktadır.
"Şu koca evrende çalışmanın olmadığı bir dünya yok mudur arkadaş ya...Yalnızca uyumanın ve yemek yemenin olduğu bir dünya..."






2. BÖLÜM
YENİ ARKADAŞLAR
Yaylak'ta herzamanki gibi sabah gün ışımasıyla birlikte horoz'un da bunu bütün tabiata haykırmasıyla başlamıştır. Haksever Dede yine herzamanki gibi çocuklara nefis bir kahvaltı masası hazırlamıştır.
"Çocuklar güne iyi bir kahvaltı ile başlamalıyız!"
Meraklı en sevdiği sütünü içerken kızkardeşi Şekerşey'in tercihi ise yine taze sıkılmış meyve suyu olmuştu. Neşe içinde kahvaltılarını yaparlar.  Kahvaltı sonrası Meraklı çekinerek Haksever Dede'ye Dinodört'ün hikayesini anlatır. Haksever Dede heyecanla Meraklıya seslenir:
"Eee! Misafirimizi kahvaltıya davet etmeyecek misin?" diye de sorar çocuklara. Şekerşey sevinçle seslenir Dinodört'e.
"Dinodört! Haydi aşağıya gel, dedem seninle tanışmak istiyor!"
Henüz Şekerşey sözünü bitirmemiştir ki Dinodört yukarı kattan uçarak gelir ve sofraya oturur.
"Günaydın efendim, günaydın arkadaşlar!"
"Hoş geldin Dinodört dünyamıza ve evimize. Söyle bakalım siz dinozorlar ne yemeyi seversiniz? Sana ne ikram edelim?"
Haksever Dede tarafından da sıcak bir şekilde karşılanan Dino4 birazda şımarıklıkla cevaplar dedenin sorusunu:
"Efendim, biz dinozorlar asla yemek ayırt etmeyiz. Yeter ki güzel pişmiş olsun! Hem siz dünyalılar ne diyorsunuz; 'Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer. Marslı bir yazarın kitabından okumuştum. Aklımda kalmış işte..."
Neşe içerisinde yemekler yenilir, gülünür eğlenilir. Haksever Dede Münyalı dinozora sorar:
"Söyle bakalım buraya gelmezden önce anne ve babandan izin aldın mı?"
Meraklı cevaplar dedesini:
"Dede! Dino4 tam 401 yaşında"
"Olsun, yaşı kaç olursa olsun yine de anne babasının çocuğu değil mi? İnsan anne ve babasına hep saygılı olmalıdır."
Dino4 hemen cebinden not kağıdını çıkartır ve birşeyler karalar:
"Dünya seyir defteri. Not 1 İyiliğin ilk şartı anne ve babaya saygıdır."
Meraklı meraklıca sorar, Dinodört'e:
"Ne yazdın?"
Dinodört gülümser:
"Sanırım Münya için Dünyada bulunacağım süre çok verimli geçecek."
Çocuklar ve Dinodört'le birlikte BayVrag'ı ziyarete giderler. BayVrag bir yandan Dinodört'ü dinlerken diğer yandan notlar alır, onun fotoğrafını çeker. Onu detaylı bir şekilde incelemeye çalışır. Ağzını açar, bir el feneriyle bakınmaya çalışır. Kulağına, kanatlarına bakınır. Onun bu hareketleri izleyenlar açısından aslında oldukça komik görüntüler vermektedir.
Dinodört'ün her bir kelimesinin arasında BayVrag'ın meraklı hamleleri yer alır.
"Ben,
Dinodört,
Münyalıyım.
Dünyaya,
İyilik ilmini,
öğrenmeye,
geldim!"
BayVrag, büyük bir merakla son sorusunu sorar:
"Peki söyle bakalım Dinozor. Sinek yemeyi sever misin?"
Dinozor gülümser. "Gezegenimizde yemek menümüz değişiktir. Ama dünyadayken insanların yemeklerinden tercih edeceğim."
BayVrag alnını siler.
"Güzelll! Seninle iyi anlaşacağız Dinozor. Demek ki seninle yemeğimi paylaşmayacağım. Bizim dünyamızda kavgalar genelde yemek için çıkar da..."
Tembelsemer, hamağında her zamanki gibi yatmaktadır. Uzaktan kendisine seslenen sese pekte rağbet etmez, duymazdan gelir.  Ses iyice kendisine yaklaşınca gözlerinden birini tembelce aralar.
"Tembelsemer! Haydi kalk artık. Öğle oldu, hala yatağındasın!"
Yarı aralanmış tek gözüyle sesin geldiği yöne çevirir bakışını. Ve bir anda iki gözü de kocaman açılır. Hamağına dolanır ve sendeleyerek yere düşer. Çünkü Meraklı ile Şekerşey'in yanında dün ormanda buldukları oyuncak dinozor yürümektedir. Tırsar bu durumdan, korkarak hamağın bir ucunun bağlı olduğu ağacın arkasına saklanır.
"Korkma!" diye sakinleştirici bir ses tonuyla seslenir, Meraklı.
"Hem tembel hem de korkak arkadaşım, Tembelsemer. Bak bu da yeni arkadaşımız Dinodört!" Bizi Dinodört'ü bulduğunuz yere götürür müsün?"
Tembelsemer saklandığı ağacın arkasından yine de temkinlice çıkar. Bir an sonrada savaş kazanmış kumandan edasıyla göğsünü gererek konuşur:
"Ben hiçbirşeyden korkmam meraklı. Evet korkarım; aç kalmaktan, uykusuzluktan ve çalışmaktan!"
Gülerek onaylar Meraklı, eşek arkadaşını.
"Hadi gidelim! Hem kurt gibi de acıktım. Daha kahvaltı bile yapmadım. Oranın otları çok ta taze."
Meraklı ve Şekerşey Tembelsemerin sırtında, Dinodört uçarak yol alırlar. Yolboyu da konuşurlar.
"Bizim gezegen çok güzel idi. Biz dinozorlar ve gezegenin diğer canlıları teknolojik olarak çok geliştik. Sonra da çalışmayı unuttuk.  Tembelleştik. Gezegenimiz tam bir tembeller cenneti oldu.  Yaptığımız  robotlar bir süre sonra  gezegeni ele geçirdi.  Her yeri teknolojik atıklarla doldurdu. Kocaman bir çöplük oldu münyamız.  Onlar gezegenimizi mahvediyorlar. Buna engel  olmamız lazım."
Yol boyu konuşmalar sürerken Tembelsemer hayal alemine dalmıştır bile. Dinodört'ün tarifini yaptığı yer aslında kendisinin yaşamayı hayal ettiği bir yaşamdır.  Hayalinde artık o bir Münya'lıdır. Hatta robotlar dahi kendisinin hizmetine girmiştir. Tahtı hamağıdır.
Çocuklar ve dinodört konuşurlarken Tembelsemerde hayalleriyle onlara iştirak ederlerken bir elma ağacının altından geçmek üzeredir. Ağaçtan bir elma düşer Tembelsemer'in kafasına. Darbeyle birlikte hayallerinden uyanır Tembelsemer.
"Bu dünyadan nefret ediyorum. Burada eşekçe bir hayal bile kuramıyoruz. Ben mutlaka Münya'ya gitmeliyim. "
Kafile hep beraber gülerler, Tembelsemerin bu tepkisine.
Takır ile tukur uzay gemileri Kaos'ta anbean Dinodört'ü ve dünyalı dostlarını izlemeye devam etmektedirler.
"Dinodört'ü bu çocuklardan uzaklaştırmalıyız. Kesinlikle İyilik ilmini öğrenmemeli."
Tukur birazda iç çekerek arkadaşına cevap verir.
"Ama görmüyor musun, Takır. Sanırım dostluk güzel bir şey olmalı. Baksana nasılda mutlular, nasılda eğleniyorlar?"
Takır elindeki şok tabancasını Tukur'un ensesine değdirir. Tukur cızırtılar arsında yalpalanırken takır bağırmaktadır.
"Saçma çok saçma! Mutlu olmak ta, eğlenmek te çok saçma. Yaşasın kötülük. Gerçek mutluluk kötü olmaktır."
"Sen öyle diyorsan öyledir, Takır."
Tembelsemer iştahla yemeğini yerken bir yandan da bir plan düşünmektedir. Dinodört'ün uzay gemisi yumurtayı tamir etmeli ve tembellikle bir yaşam süreceği Münya'ya doğru yola çıkmalıdır. Bu niyetini belirtmeden arkadaşlarının yanına yaklaşır.
"Ehem...Dinodört istersen aracını sırtıma yükleyinde çiftliğe götürelim. Haksever Dede belki aracını tamir etmende sana yardımcı olabilir."
Tembelsemerin bu teklifi çocukları şaşırtır.
"Hayret " derler.
"Senden birşey istemeden bir görev almak istiyorsun?"
Meraklı konuyu değiştirir.
"Çiftliğe dönmeliyiz. Dedemin ilaç saati geldi. Hatırlatmak için gitmeliyiz."
Çocuklar  yumurta aracı Tembelsemerin sırtına yüklerler ve yola koyulurlar.
Takır ile Tukur gemilerinin ekranından olan biteni itinayla takip etmeye devam etmektedirler.
Takır herzamnki öfkesinde, tukur ise rehavetli halindedir.
"Gemiyi tamir için yanlarında götürüyorlar. Bu dünyalı çocuklar işimizi zorlaştıracağa benziyorlar. Nefret ediyorum, bütün iyi çocuklardan nefret ediyorum!" diye bağırır. Tukur her zaman ki saflığıyla cevaplar arkadaşını.
"Neden öyle söylüyorsun Takır. Bence çokta sevimli gözüküyorlar. Bizde tanışsak bizimle de arkadaş olurlar mı acaba?"
Daha sözünü bitiremeden Takır önündeki kumanda masasından bir düğmeye basar. Bir anda tukur oturduğu yerde cızırtılarla sarsılır.
Takır arkadaşına bağırmaktadır. "Seni düdüklü tencere! Seni bakır maşrapa...Münyaya dönelim seni hurdacıya vermezsem ne olayım?"
Akşam olmuştur. Yıldızların altında Tembelsemer hamağına uzanmış tatlı hayaller kurmaktadır.
"Şu uzay arabasının tamiri bir bitsin. İlk fırsatta buralardan gideceğim." Keyifle anırır. Gözünün önünde yaşayacağı tembellik dolu günler belirir.
"Bekle beni Münya...Kralın olmaya geliyorum."






3. BÖLÜM
TEMİZLİK GİBİSİ YOK
Yaylak yeni bir güne daha uyanmıştır. Tembelsemer hariç tabiiki de... Tembelsemer dışında bütün Yaylak sakinleri yeni güne çoktan adapte olmuşlardır.  Herkes günlük işinin başında zamanını değerlendirmeye başlamıştır.
BayVrag çiftlik evinin etrafında elindeki kocaman bir büyüteç ile etrafı kolaçan etmektedir. Ayrıca elindeki alet çantasından çıkardığı  bir kısım aletler ile de ara ara arayışını devam ettirmektedir. BayVrag Yaylakta genel temizlik teftişine çıkmıştır. Sağlığa zararlı olabilecek mikrop arayışındadır. Bütün bölgenin taraması anca bitirilmiş son olarak çiftlikevi ve etrafı kalmıştır. Bütün Yaylak tertemizdir. BayVrag bu durumdan olduşça hoşnuttur.
Ancak hani son dakika golü denilirya...İşte öyle bir şey...Son anda BayVrag'ın büyütecine birkaç mikrop ilişir. Gözlerine inanamaz BayVrag...Onca titizliğe, onca hijyenik dikkate rağmen Yaylak'ta mikrobun ne işi olabilir?
Bilin bakalım; BayVrag Yaylak'ta mikrop izlerine nerede rastlamış olabilir? Elbette eşeğin evinin hemen yanıbaşında. Bu durum BayVrag'ın sinirlenmesine yol açar. Öyleki sinirden yanaklarını kocaman bir şekilde şişirir. Öfkeyle Tembelsemer'e bağırır, seslenir.
"Hem tembel, hem pasaklı eşek! Nerdeysen ortaya çık! Sana sesleniyorum, duymuyor musun beni?"
Dakikalarca bağrınıp durur kurbağa. Tembelsemer'den bir türlü beklediği cevabı alamaz. Bu hal endişelendirir BayVrag'ı. Öfke duygusu bu kez merak duygusuna dönüşür.
BayVrag, Tembelsemerin hamakta yatmadığı zamanlarda kullandığı küçük ahırının kapısının tokmağını usulca çevirir. Kapıyı hafiftende tıkırdatır. Kapıyı araladığı gibi başını öne uzatır ve ahırın içini bakışlarıyla kolaçan eder.
O da ne? Tembelsemer sereserpe ve halsizce yatağında yatmaktadır. Odası ise oldukça dağııktır. Battaniyesini de başına çekmiş, koca kulaklarının bir kısmı dışarda kalmıştır. BayVrag endişeyle Tembelsemerin pelte haldeki vücudunu sarsar. Üzerindeki battaniyeyi bir hışımla üzerinden alır. Tembelsemer bütün bu taarruzlara rağmen gözlerini aralamadan hafifçe yatağından doğrulur. Mızmızlanarak hasta olduğunu belirtir.
"Ölüyorum...Çok hastayım!..."
BayVrag'ın öfkesi tekrar yerine gelmiştir.
"Hasta olman çok normal, Bay Tembelsemer. Sabahtan beri Koca Yaylağı taradım ettim de bir senin evinin etrafı mikroplu. "
Gözleri hafifçe aralanır, Tembelsemerin:
"Ne alakası var hasta olmakla, mikropların. Onlarda bizim gibi canlı işte. Mikroplara yazık değil mi? Onlarında yaşam hakları yok mu?"
BayVrag' ın öfkesi zirve yapmıştır eşeğin bu sözleri üzerine.
"Hem tembel, hem pasaklı hem de cahilsin Tembelsemer. Yazmış olduğum, "Mikropların hastalıklar üzerindeki etkileri" isimli 4 ciltlik kitabımı okumuş olsaydın böyle cahil cahil konuşmazdın!"
BayVrag elindeki spreyi eşeğin odasına rastgele sıkarak çıkar. Çıkarkende söylenmeye devam etmektedir.
"Cahillik başa bela!"
Bir süre sonrada Tembelsemer ağır hareketlerle kapıya doğru yönelir. Ağzında tek bir laf vardır.
"Hastalıktan nefret ediyorum. Nefret ediyorum çünkü iştahımı kapatıyor! Çok acıktım, çok!"
Kapının yaklaştığında ise ellerini gün ışığına doğru uzatır.
"Çok bilmiş kurbağa! Hani nerde mikroplar?  Ben onları göremiyorum.  Bu kurbağa çok okumaktan kafayı yedi arkadaş. Bana da kitap oku diyor. Olur okuyayım da senin gibi kafayı mı yiyeyim?
Bir yandan söyleniyor bir yandan da ağır ve aksak bir şekilde kendini kapının yanına götürecek adımları atmaya çalışıyordu. Dışarı ulaştığında ellerini gözlerine siperlik yaptı. Güneş ışığı gözlerini sanki acıtarak kamaştırmıştı. Kapıdan henüz birkaç adım atıp uzaklaşmıştı ki evin girişinde bulunan elma ağacından kocaman bir meyve Tembelsemerin kafasına iniverdi. Adeta dalından kopan Elma Tembelsemer için uyandırma servisi görevini üstlenmişti. Gözlerinin iyice açılmasıyla yere düşen elmayı eğilip alması bir oldu.
"Evvet! Kahvaltımda hazır." Kocaman bir diş attı elmaya. Kendince de gülümsedi.
"Kurbağa efendi olsaydı başlardı şimdi vıraklamaya. Yere düşmüş meyvelerin yıkanması gerektiğine dair konferans bile verirdi.
***
Haksever Dede çiftlik evinin bahçesinde çalışmaktadır. El arabasıyla taşıdığı küçük sopaları fasülye bahçesinin yanına götürür. Sonrada herbir sopayı toprakta filiz vermiş fasülyelerin dibine tutturur. Kısa sürede büyüyecek olan fasülyelerin tutunacak bir dalları olsun diye. Çalışırken biran için olduğu yerde kalakalır. Dikkat kesilir etrafa. Rüzgarın uğultusu, börtü böceğin şakırtısı, kurdun kuşun lakırtısı; eyvallah da...Hani nerde Meraklı ile Şekerşey'in cıvıltısı. Herşeyi olduğu gibi bırakır ve eve doğru seğirtir.
Halbuki sabah kahvaltısını şen-şakrak birlikte yapmışlardı. Kendisi kahvaltı sonrası günlük işler için evin dışına çıkarken çocuklara seslenmişti.
"Sofrayı kaldırmayı unutmayın!"
Evin içine girdiğinde gördüklerine inanamamıştı. Kahvaltı sofrası olduğu gibi yerinde duruyordu. Hemen bir üst kata çıkan merdivenlere yöneldi. Ordan da çocukların odasına. Aman Allahım, o da ne? Dino4 dahil Meraklı ile Şekerşey tam bir şekerlemenin girdabında değiller mi? Yani uyuyorlar. Hem de günün bu saatinde. Haksever dede  tatlı-sert bir tonda çocuklara bağırır. Dino4 'e de!
"Yaylak için bir tembel yeter de artar bile. Tembellik bulaşıcı mı yoksa? Akşam olacak nerdeyse siz hala yatıyorsunuz? Sana ne demeli uzaylı? Böyle mi kurtaracaksın Münyanı? Ne dünya ne münya yatakta kurtarılmaz! Haydi kalkın bakalım!"
Mahmur gözler ovalanır minik ellerce, Haksever dedenin bağırtısının ardından.
"Ama dede! Bugün tatil günü. Hem geç yattık. Biraz daha uyuyamaz mıyız?"
Haksever dede kaşlarını çatar.
"Tatil günü demek tembellik yap, yangelyat demek değil, çocuklar."
Cebinden bir kağıt çıkarır okumaya başlar.
"Bakın ben bugünü dünden programlamıştım. Bugün için yapacaklarım belli. Haydi kalkın da hiç olmazsa günün geri kalanını planlayın. Mesela güne spor ile başlayabilirsiniz. Arkasından da çiftliğin genel temizliği ile ilgilenirseniz sevinirim. Sonra da oyun oynayabilirsiniz."
***
Dünyanın atmosferi içerisinde, bulutların arasına saklanmış Kaos gemisinin içindeki robotlar Takır ile Tukur herzamanki didişmelerinin aksine alabildiğince sakindirler. Bu sakinliğin bir sebebi de sanırım Tukur'un önündeki ekrandan çocukları ve Dino4'ü mahzunca seyretmesidir. Takır, Tukur'un bu sessiz haline dikkat kesilir. Tukur ise hayıflanarak içinden bir özenti ile gördüklerini kendince yorumlamaktadır.
"Ne güzel. Dostluk ne güzel. Sevmek ne güzel. Bak bak, hep birlikte etrafı temizliyorlar. Temizlik ne güzel!"
Dalgınlığından bir anda kurtulur, Tukur. Çünkü Takır Tukur'un kafasına şiddetli bir darbe indirmiştir. Bağırıp çağırmaktadır bir taraftan da.
"Ruhsuz metal yığını. Transformers özentili pas yumağı. Görmüyor musun Dino4 insanlardan temizliği öğreniyor. Hergün yeni birşey öğreniyor. Sense burda şarzda unutulmuş telefon bataryası gibi bön bön dur. Çabuk birşeyler düşün, birşeyler yapmalıyız. Yoksa seni yetkililere...genel merkeze rapor edeceğim. Dino4'ün iyilik öğrenmesine engel olllll!"
****
Her zamanki gibi Haksever Dede eşeği Tembelsemer'e seslenmektedir. Yine bir iş için Haksever Dede'ye lazım olmuştur ve yine ortada yoktur. Nerdedir peki? Elbette hamağında. Ne mi yapmaktadır? Elbette yatmaktadır. Hem de göbeğinin üstünde tuttuğu sahan içerisindeki patlamış mısırıyla. Hem uyumakta hem de uyur uyanık bir durumdayken bile göbeğinde tuttuğu kaptan ağzına attığı mısır patlamasını çiğnemeye çalışmaktadır. Kendisine yaklaşmakta olan Haksever Dede'nin bağırtısıyla uyanır, göbeği üzerindeki sahanı yere düşürür. Sarınıp sarmalanır hamağa. Evinin arkasına saklanmak üzere kaçıp oradan uzaklaşmaya çalışırken ayağı birşeye takılır, havada taklalar atarak yere düşmesi komik gibi durmasına rağmen aslında iç acıtıcıdır. Elma ağacının dibine kadar sürüklenir.
"Ne zaman işten kaçmaya kalkışsam başım beladan kurtulmuyor. Çalışmak bela, çalışmamak bela! Bu dünyadan kurtulmadan bana kurtuluş yok!"
Henüz sözleri bitmeden elma ağacından başına düşen elma başının etrafında kuşların uçuşarak ötüşmelerine sebebiyet verir. Tembelsemer çok şanssızdır, çokkk!
***
BayVrag günün yorgunluğuna rağmen odasında çalışmasını sürdürmekte notlar almaya devam etmektedir.
"Genel temizlik notları bölüm 16....Yemeklerden önce ve sonra eller mutlaka sabunla güzelce yıkanmalı. Bölüm 17...
***
Akşam olmuş çocuklar odalarına çekilmişlerdir.  Yorgun argındırlar. Meraklı yatağının kenarında duran komodinin üzerindeki defter ve kalemine uzanır. Günlüğünü yazacaktır. Ancak komodinin üzerindeki kalın toz tabakası dikkatini çeker. Hatta durumdan utanır bile. İçinden seslenir kendine.
"Dedemde BayVrag'ra sanırım haklılar."
Sesi vücunun dışına şaşkınlık ifadesi olarak taşar.
"Uzun zamandır odayı temizlemedik ya...Her taraf toza bulanmış!"
ŞekerŞey biranda odanın dışına çıkar. Kafasını tekrardan içeri sokar.
"Bugünün işini yarına bırakmayalım abi. Ben bir kova ve bez alıp geliyorum." Ve tekrar gözden kaybolur.
Dino4 düşünceli bir şekilde konuşur.
"Şimdi daha iyi anlıyorum. Demek bizim münyalıların hep hasta olmalarının sebebi bu mikroplar. Meraklı lütfen bana temizliği öğretir misin? Mikroplardan kurtulmayı..."
***
Tembelsemer büyük bir stadyumda yüzbinlerce kalabalığa hitap etmektedir.
"Arkadaşlar...vatandaşlar! Mutluluğumuzun sebebi tembelliğimizdir. Yaşasın tembellik ve yaramazlık kardeşliği!"
Alkışlar tezahüratlar arasında konuşmasını sürdürmektedir.  Aslında bizimkinin yine uyurgezerlik anıdır yaşadığı. Tam o esnada odanın bir köşesinde yerde bulunan kalabalık eşyaların arasında bulunan çivili bir tahta uykudan bir anda acılar içerisinde uyanmasına sebep olur. Acılar içerisinde anırarak odadan dışarı çıkar. Tek ayak üstünde zıplamaktadır.
"Dağınık olmasaydın eşşek kafam! Ayağına çivi batmazdı eşşek kafam" bağıra çağıra oradan uzaklaşır.
***
Takır ile Tukur'un kahramanlarımızı uzay gemileri Kaos'tan gözetlemeleri sürmektedir. Ultraviyole kameraları dünya karanlığa gömülmüş olsa bile gün ışığı gibi herşeyi görüntülemeleri ve kaydetmeleri için yeterliydi.
Takır yine öfkelidir. Tukur'a seslenir.
"Söyle bakalım Tukur. Bugün bu dünyalı insanların yaşadıklarından sen ne anladın."
Tukur bilgiç bir edayla cevaplar arkadaşını.
"İnsanlar, asla üşenmiyorlar...vazgeçmiyorlar...ertelemiyorlar...hata yaptıklarında bile hata yapmamayı öğreniyorlar!"

4. BÖLÜM
DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN
Gece sessiz ise ürkmelisin. Eğer gecenin sesleri devrede ise sorun yok demektir. Yani gece kuşları, börtü böcek sesleri ve hatta rüzgar ıslık çalmaktaysa gece geceliğinde demektir. Ancak sessizliğin hükmünde ise gece temkinli olmakta fayda vardır. Yani heran yeni olaylara gebedir gece.
Gecenin derinliğinde, ama sessizce Meraklı, Şekerşey, Dino4 ve Tembelsemer BayVrag'ın mekanına doğru küçük adımlarla yol almaktadırlar. Dino4 elindeki fenerle yerden yaklaşık 2 metre kadar yüksekten uçarak arkadaşlarına yollarını aydınlatarak yol göstermektedir. Dolayısıyla hem ışık hemde grubun yürürken çıkardıkları minik hışırtılar gecenin sessizliğine sebep olmaktadır.
"Abi...Dedem uyuyordu değil mi? Umarım evden uzaklaştığımızı anlamaz."
"Meraklanma" dedi Meraklı da kızkardeşine fısıldayarak. .
"Fazla kalmayacağız zaten BayVrag'ın yanında. Hazırlıklarımız biter bitmez döneriz yataklarımıza."
...
Münya gezegeninde hüküm süren Paslı Robotlar İmparatoru Robotika'ya bağlı Kaos isimli geminin mürettabatı Takır ile Tukur aralıksız görevlerinin başındadırlar. Ancak Dünyada gece olunca görevlerini nöbetleşe olarak sürdürürler. Bu gece nöbet sırası Takır'dadır. Tukur ise çoktan sleep mode (uyku modu) konumundadır. Bataryasını şarz etmektedir.
Takır gecenin bu saatinde Yaylak vadisinde ki hareketliliğe bir anlam veremez. Alelacele Tukur'un alarm düğmesine basar. Tukur cızırtılar içinde uyanır. Sersemlemiştir. Uyanmazdan önce gördüğü rüyanın en heyecanlı yerinde kalmıştır.  Rüyasında kendisini bir mahkemenin başkanı otoriter bir hakim olarak görmekteydi. Bir transformers cinsi uzay taşıtı faili meçhul bir cinayete kurban gitmişti. Cinayet aletinin titanyumdan mamul bir konserve açacağı olduğu söyleniyordu. Ve bu cinayetin tek delili olan açacak ortada yoktu. Cinayetle suçlanan ise Dino4 'tü. Mahkeme reisi olarak aslında vicdanen Dino4'ün bir katil olduğuna  inanmıyordu, inanmak ta istemiyordu.  Ancak mahkemenin   savcısı Takır  ısrarla Dino4'ü mahkum ettirmek istiyordu.  Konserve açacağı nerdeydi peki? Üzerindeki parmak izleri gerçek katili ortaya çıkartacaktı. Duruşmadan hemen sonra Tukur odasına çekildiğinde masasının üzerindeki telefon acı acı çalar. Kimliği belirsiz bir kişi telefonun ucundadır. Konserve açacağının nerde olduğunu söylemek istemektedir.
"Sayın mahkeme reisi...Aradığınız  suç aletinin yerini söylemek istiyorum. Suç aletinin yeri..."
Tam o esnada müthiş bir alarm sesi hem telefondaki sesin sesinin kesilmesine, hem  rüyanın bitmesine, hem de Tukur'un uyanmasına sebep olur.
Takır tüm öfkesiyle seslenmektedir mesai arkadaşına.
"Hey hadi uyan. Sanırım hareketli bir gece bizi bekliyor!"
...
BayVrag'ın mekanı tek oda görünümlü olmasına rağmen alabildiğince de geniştir.  Hem çalışma alanı hem yaşama alanı...Hadi bir nev'i homeofis dedikleri türden.  Laboratuar, kütüphane, küçük bir atölye özelliklerinin yanısıra güzel bir mutfak, rahat bir oturma odası gibi yerleşimiyle de ekzantirik bir yaşam alanı.  Odanın duvarlarında ise meşhur kurbağaların resimleri.
Bütün dostlar mekanın değişik alanlarında hummalı bir şekilde çalışmaktadırlar. Şekerşey ile BayVrag mutfakta...Dino4 ile Meraklı da bir köşede büyük bir paket hazırlamaktadır. Tembelsemer sizce ne yapmaktadır? Elbette BayVrag'ın rahat yatağında birazcık kestirmek!
Mutfakta gecenin o saatinde hazırlanan şey aslında  gün ışıdığında yapılacak etkinlik için kullanılacak olan şeydir. Yani bir yaşpasta. Haksever Dede'nin doğum günü kutlanacaktır. Bütün bu gizliliğin ve gizemin sebebi ise Haksever Dede'ye yapılacak olan sürpriz kutlamadır.
Dino4 ile Meraklı ise dedeye verilecek hediyelerin paketlerini büyük bir itinayla hazırlarlarken heyecanlıdırlar da.
***
Haksever Dede çiftliğin bir köşesindeki meyve fidanlarının bakımını yapmaktadır. Çocuklarda dedelerine şevkle yardımcı olmaya çalışmaktadırlar. Haksever dede bir yandan elindeki alet ve edavatla hem de toprağında bakımını yapmaktadır.
"Toprakta canlıdır. Onunda beslenmeye bakıma ihtiyacı vardır. Havaya,  suya...En önemli bakım onu kirletmemektir. Onun temizlemesi için belki binlerce yıla ihtiyaç duyulur. "
Meraklı Dedesine sevgiyle bakar. 
"Dede hani bir padişah öykün vardı ya...Ağaç dikmekle ilgili. Onu tekrar anlatır mısın?"
Ağaç dikmekle meşgul yaşlı birisini gören padişah aralarında ki hoşbeşten sonra sormuş.
- ''Büyük bir ihtimalle diktiğin ağaçların meyvesini yiyemeyeceksin ne diye uğraşıyorsun?''
Yaşlı adam;
- ''Oğul'' demiş. ''Bizden evvelkilerin ağaçların meyvelerini biz yedik, bizim diktiklerimizin meyvesini bizden sonrakiler yesinler diye uğraşıyorum.''
Bu cevap padişahın çok hoşuna gitmiş ve çıkarıp bir kese altın vermiş. İhtiyar;
- ''Allah'a hamd ederim ki başkalarının diktiği fidanlar seneler sonra meyve verirken benim diktiklerim daha dikerken meyveye durdular.'' diyerek cömert yabancıya teşekkür etmiş.
Bu cevap da padişahın hoşuna gitmiş ve çıkarıp yaşlı adama bir kese altın daha vermiş. Aksakallı ihtiyar;
- ''Allah'ıma şükürler olsun ki başkalarının diktiği fidanlar senede bir kez meyve verdiği halde benim diktiklerimi iki defa meyve verdiler.''
Padişah ihtiyarın bu cevabına da hayran kalmış ve çıkardığı bir kese altını verdikten sonra yanındaki zata dönüp burada daha fazla durmayalım, yoksa bu ihtiyar bizde para bırakmayacak."
***
"Allah uzun ömürler versin, dedeciğim" diyerek herkes Haksever Dede'nin elini sırayla öpüp hediyesini verirler.
Haksever Dede hatırlanmış olmanın mutluluğu ile torunlarına ve diğer yaşam arkadaşlarına sevgiyle bakar. Hepsine teşekkür eder.
"Sağolun çocuklar" der.
"Bu tür günler önemlidir. Ancak herşeyde olduğu gibi abartılmadan yapılırsa hoşta olur. İsrafa kaçacak kutlamalar yapmamak lazım. Kutlamalarda başkalarını rahatsız edecek taşkınlıklardan da kaçınmak lazım. Beni hatırladığınız için hepinize teşekkür ederim."
Sonra yan tarafta bulunan bir dolabın içerisinden bir fotoğraf makinası çıkartır. Tembelsemer'e uzatır.
"Hadi bakalım bu anı güzel bir fotoğraf karesiyle sabitleyelim. "
Herkes poz vermek için birbirine yaklaşır. Tembelsemer makinayı otomatik ayarına getirir. Makinanın düğmesine basar ve fotoğraf için yerini alır.  O kısa anda Dino4 cebinden not defterini çıkartır ve birşeyler karalar:
"Dünyanın seyir günlüğü...Not 21; Mutluluklar paylaştıkça çoğalır."
...
Takır ile Tukur kahramanlarımızı gözetlemeye devam etmektedirler.
"Dino4' ü mutlaka yalnız yakalamalıyız. Lazer ışınlama asansörü ile de gemimize almamız için bize yalnızca 3 dakika yetecek. Dünya saatiyle 3 dakika!"
Takır'ın öfkeli halinde en ufak bir ibre değişikliği yoktur. Tukur ise hala gördüğü rüyanın etkisindedir. Konserve açacağını mutlaka bulmalıdır. 



5. BÖLÜM
EVİMİZDE HAYALET VAR
Gökyüzü bir lacivert perde ile örtünmüş, beraberinde de sarı yıldızlara bezemişti saçlarını.  Gece ismini verdi insanlar günün yorgun haline. Uyku ile hapsolmadan insanların gözkapaklarının içine gece, güne son hatıra olarak akıllı çocukların ellerine alıpta okudukları kitapların satırlarında hükmünü yitirir. Bir yanda Meraklı, kızkardeşi Şekerşey ve uzaylı dostları Dino4 uyku moduna geçmezden önce günün son faaliyetini yapmaktadırlar. Meraklı akıllı gözlüğündeki kaydedilmiş görüntüleri bir harddiske aktarmaktadır. Bilgisayarının başındadır.
"Kaçgündür görüntü aktarımı yapamadım. Biriktiler. Gözlüğümün belleği doldu dolacak."
Kayıt tuşuna basar, bilgisayar kayıt için işlem yapmaya başlamıştır.
"Oooo! Kayıt için en az 20 dakika işlem süresi var diyor. O halde bende kitabıma kaldığı yerden devam edebilirim."
Dino4' te yatağında günlüğünü tutmaktadır. Yatağının odanın içinde ahşaptan olan kolon ve kirişlerin kesişim noktasında olduğunu söylemiş miydim? Yani kahramanımız insan dostlarına yukarıdan bakmaktadır. Yatağına çıkmak için ise ranzalardaki gibi merdivene ihtiyaç duymaz. Çünkü uzaylı dostumuzun kanatları olduğunu unutmayalım.
" Dünya seyir defteri. Not 15... Sabahın erken saatlerinde susadığım için mutfağa gittim. O sırada benim hemen peşimden Haksever Dede' de mutfağa geldi. Vakit buradaki insanların 'sabah namazı' dedikleri vakitti. Dede namazını kılmış, sabah kahvaltısı hazırlamak için mutfaktaydı. Bu gezegende dinin gereklerinden insanlar sorumlu. Hayvanların ibadet etmesine gerek yok. Erken yatmak ve erken yatmanın önemi üzerine Haksever Dede ile konuştuk. Ayrıca Haksever Dede "Sizin en hayırlınız, insanlara karşı en faydalı olanınızdır" diye Hz. Muhammed'in bir sözünü söyledi ki bayıldım bu söze. Münya'ya döndüğümde bu sözü ışıklı tabela yaptırıp her yere asılmasını isteyeceğim."
Şekerşey ise elindeki kitabı okurken çoktan uykuya dalmıştır. Dünyanın en güzel manzaralarından biridir, bir çocuğun elindeki kitabıyla uykuya dalması. Kitap sayfaları arasında okunulan yerin işareti adına çocuğun minicik parmakları takılı kalır. Ve çocuğun göz kapaklarına dikkat edin. Aslında çocuk kitabı okumaya gözleri kapalı olsa da  devam etmektedir. Genelde uyku bastırdığında kitap çocuğun göğsüne düşer.
Bir süre sonra Meraklı'da uykuya yenik düşer. Onunda okuduğu kitap kucağına düşmüştür. Meraklının okuduğu kitabın adı "Hayaletler Savaşıyor!" du.
Oda sessizliğe büründüğünde Meraklının elindeki kitabın sayfaları arasından iki tane korkunç görünümlü hayalet süzülerek odaya girerler.
"Hey dostum... Hadi şimdi çocukları korkutalım."
O sırada koridordan bir gürültü ile kocaman bir gölge çocukların odasına yönelir. Kitabın hayaletleri dahi çıkan tıkırtılardan ve heran için büyüyen gölgeden ürkerler. Birbirlerine sarılırlar. Korkudan titremeye başlarlar.
"Anneee! Hayaletttt! Ya bize birşey yaparlarsa? Ya bizi yerlerse?"
Bu arada koridordan tıkırtı ve ayak sesleri yükselerek odaya doğru gelmesini sürdürmektedir. Tabiki de gölgenin de giderek büyüdüğünü söylememe gerek yok.
Bir süre birbirlerine sımsıkı sarılı kalırlar. Sonra içlerinden biri kendini toparlar. Diğer hayaletin içinden bir duman gibi girip, diğer yandan çıktıktan sonra da arkadaşının kafasına kocaman bir yumruk indirir. Yumruğun etkisiyle darbeyi alanın kafası toz duman içinde kalır.  Neyseki "plof" diye bir sesle birlikte kafa yerine tekrar gelir.
"Saçmalama! Biz de hayaletiz. Hayalet hayalete zarar veremez ki?"
"Asıl sen saçmalama! Biz kitaplara konu olan hayaletleriz. Gerçek değiliz yani. Ama bu sess!!! Bu gölge? Demek ki hayaletler gerçekten varmış."
"İyi ya hayalet varsa da bize birşey yapamaz ki. Çünkü biz gerçek değiliz!"
Hayaletlerin kendi aralarında kapışması...Koridordan gelen ses...Meraklının uyanmasının nedeni olur. Meraklının uyanmasıyla birlikte de kitap hayaletleri geldikleri yere...yani kitabın sayfaları arasına girip kaybolurlar. Ancak koridordaki ses iyice odanın kapısına kadar gelir. Meraklı korkudan titremektedir artık. Battaniyesini iyice üzerine çeker. Gözleri odanın kapısındadır. Çığlık atmak ister ama beceremez. Heyecandan, korkudan boğazı kurumuştur.
Kapı aralanır. Meraklının korkusu ise katlanır. Aralanan kapıdan içeri bir el uzanır...Ardından da bir kafa...usulca...
Meraklı battaniyesininin içine gömmüştür kafasını. Odadan içeriye sessizce giren şey yavaş yavaş kendisine yaklaşmaktadır. İşte az sonra meraklı'nın boğazına dişlerini geçirecek vampirle karşılaşma anı gelmiştir. Belki de bir kurt adamdır odadaki şey...Kim bilir; ya zombiyse? Bildiği bütün korku karakterleri kısa süre içinde meraklının gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçer. Kont drakula, jaws bile...
Ve gelmemesi gereken an soluk soluğa Meraklı'nın battaniyeyi kavramış minik ellerine temas eder. Arkasından beklemediği bir sesi fısıltıyla çıkartarak.
"Güzel torunum...Bak kardeşin Şekerşey, misafirimiz Dino4 çoktan yatıp uyumuşlar bir güzel. Sen neden uyumadın? Uykun mu kaçtı yoksa. Bende odanıza sessizce geldim ki sizi uyandırmayayım. Üzerinizi örteyim, bir kolaçan edeyim dedim." 
Gelen hayaletin Haksever Dede çıkmasıyla Meraklı rahatlamıştır. Gergin vücudu bir anda gevşer. Yatakta uyku pozisyonunu alır. Ertesi gün için geceden Meraklı'nın aklında kalacak olan tek şey, Haksever Dede'nin korkudan terlemiş alnına kondurduğu zarif bir öpücükle, nazik bir hitap olacaktır.
"Allah rahatlık versin evladım."
***
Ertesi sabah Dino4 havada kanatlarını çırparak ağzıyla ve elleriyle  Meraklının sıkıca tuttuğu battaniyeyi onun üzerinden almaya çalışmaktadır.
"Haydi meraklı...Herkes kahvaltı sofrasında seni bekiyor. Haksever Dede erken yatılmazsa böyle de yataktan zor kalkarsınız... diyor."
Bir şekilde nihayetinde yatağından kalkarak kahvaltı masasına yönelir Meraklı. Ama bu kez Dino4 Meraklının ensesinden tutarak onu lavaboya doğru yönlendirir.
"Unutma dünyalı genç adam. Uykudan uyandığımızda akıllı dünyalılar ellerini ve yüzlerini yıkarlar. Dünyanın seyir günlüğüne not almıştım bunu. Not 7... Hem ayrıca yemeklerden önce eller yıkanmalı!"
"Aman Dino4 yaa...Zaten sabaha kadar uyuyamadım. Okuduğum kitabın etkisiyle bütün hayaletler, periler odamdaydılar. Onlarla boğuştum durdum. Uykusuzum anlasana."
Dino4'ün gözleri ışıldar.
"Harika hemen bunu not almalıyım." der ve cebinden not defterini çıkartır. Karalamaya başlar.
"Dünyanın seyir defteri.  Not 16...İnsanlar yaş gruplarına uygun kitaplar okumalılar. Zararlı kitaplar aynı okumamış cahilliği kadar kötü neticeler verebilir!"
***
Yaylak'ta Talas Deresi şırıl şırıl akarken çıkan ses iki arkadaşın sohbetine karışır.

(DEVAM EDECEK)




FEHMİ DEMİRBAĞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder