ÇOCUKLARA HİKAYELER
KARAKTERLER:
MERAKLI: 7 yaşlarında erkek çocuk. Lakabından da belli
olduğu üzere "meraklı" olması en büyük özelliğidir. Meraklı ve neşeli. Öğrenmeye olan hevesi
kendisini her defasında değişik maceralar içerisinde bulmasına sebep olur.
Gözlük kullanır. Kullandığı gözlüğü aynı zamanda bir kayıt cihazıdır. Sırtından
hiç çıkarmadığı yeleği ise adeta bir depo gibidir. Çok sayıdaki cebinde herzaman
ihtiyacı olan bir şey mutlaka bulunur. Akrobatik hareketler yapmaya bayılır. En
sevdiği yiyecek ise sürekli tükettiği süttür. Yazı yazmak en büyük hobisidir.
Not almak, aynen kitap okumayı sevmek kadar onun için bir tutkudur.
ŞEKERŞEY: Meraklının kız kardeşidir. 5 yaşlarındadır. Sevimlilik
ve şirinlik en büyük özelliğidir. Abisinin yaptığı işleri yapmaya çalışır. Abisinin adeta yardımcısı gibidir. Taze
sıkılmış meyve suları içmeyi tercih eder. Yaşadıkları yerdeki ağaçlar ihtiyacı
olan meyveleri karşılamaya yeterlidir. Yanından ayırmadığı küçük çantası ise
sanki abisinin yeleğinin yedeğidir.
HAKSEVER DEDE: Aksaçlı, ak sakallı dedemiz ilerlemiş yaşına
rağmen alabildiğince dinç ve gayretlidir. Çok çalışkandır. Mimar Sinan'ı
kendisine örnek aldığını söyler durur. Öyle ya Mimar Sinan mesleğine 50
yaşlarından sonra başlamış bütün önemli eserlerini ilerlemiş yaşlarında
yapmıştır. Yaylak'taki çiftlik evinde torunlarıyla birlikte sakin bir hayat
sürdürmektedir.
TEMBELSEMER: Ailenin tembel, obur ve hayalci eşeğidir. Bir
işten kaytarmak için her yola başvurur. Kötü niyetli değildir ama
tembelliğinden kaynaklanan sakarlıkları da aynı zamanda komik olayların başına
gelmesinin sebebidir. Yemek yemeyi sevdiği içinde tombulcadır.
BAYVRAG: Kahramanlarımızın yaşadığı yer olan YAYLAK
bölgesindeki TALAS deresinde yaşamaktadır. Hemen dere kenarında ağacın
üstündeki ağaçevi aynı zamanda onun laboratuarı ve kütüphanesidir. Karışık ve
dağınık bu ortamda bilimsel çalışmalarını sürdürmektedir.
YAYLAK ismindeki bu yer fantastik bir coğrafya bölgedir.
TALAS deresinin dibi aynı zamanda yine fantastik bir sualtı dünyasına açılan
bir geçiş kapısıdır.
DİNO4: MÜNYA isimli paralel evrendeki bir gezegende
yaşamaktadır. Yani uzaylı bir dinozordur. Kanatlı bir dinozor. Yaşadıkları
gezegen PASLI ROBOTLAR tarafından işgal edilince yaşadığı gezegeni onların
kötülüklerinden kurtarmak için MÜNYA' dan kaçar. Gezegeninin kurtulması için
Dünyamıza gelir. Kendi kadim kitaplarında yazmaktadır ki kötülüklerden
kurtulmanın yolu İYİLİK İLMİ ni elde etmekdir.
İYİLİK İLMİ ise evrende yalnızca Dünya'da bulunmaktadır.
TAKIR-TUKUR: MÜNYA isimli
gezegeni çöplüğe çeviren KRAL ROBOTİKA'nın hükmettiği PASLI ROBOTLAR
İMPARATORLUĞU'nun iki acar ajan robotlarıdır. DİNO4'ün İYİLİK İLMİ'ni elde
etmemesi için görevli olarak onun peşinden KAOS isimli özel uzay araçlarıyla
Dünya'ya gelirler. TAKIR alabildiğine kötü ve kötümserdir. Tam bir görev
adamıdır. TUKUR ise biraz safçadır. İyiliğe meyillidir. Onun bu yapısı ikisi
arasında zaman zaman komik sürtüşmelere neden olur.
1. BÖLÜM
UZAYDAN MİSAFİRİMİZ VAR
Yıldızlarla bezeli, tabak gibi dolunayın aydınlattığı gecede
Yaylak bölgesindeki talas deresinde gökyüzünün yansıması muhteşem
güzelliktedir. Geceyi aynı zamanda gece kuşlarının, böceklerin ve özellikle
deredeki kurbağaların sesleri şenlendirmektedir. O anda lacivert gökyüzünün
derinliklerinde beliren bir yıldız kayması büyük bir maceranında başlayacağının
alametlerini taşır Yaylak bölgesine. Yıldız kayması olarak gördüğümüz şey
yaklaşarak büyük bir seste çıkararak kahramanlarımızın yaşadığı evin hemen
yakınlarındaki bir yere düşer. Adeta havada yağmur olmamasına rağmen büyük bir gök
gürlemesiyle sanki yere yıldırım düşmüştür.
Güneşin doğması çiftlikteki horozun ötmesi ile başlar. Güneşin ışıkları aynı zamanda nefis bir
manzaranında ortaya çıkmasının nedeni olur.
Çiftlikteki evin kapısı yavaşça açılır. Kapıda beliren
ihtiyar adam iki kollarını yana açar ve esner. Gözlerini havaya diker. Dün
akşamki gökgürültüsünden endişelenerek kendince söylenir:
"Aslında hava normal. Ama akşamki gökgürlemesi belki de
yağacak yağmuru işaret etti. Ben yine de tedbirli olayım. Etrafı
toplamalıyım."
Hemen evin az ötesinde Tembelsemer iki ağacın arasında
kurulmuş olan hamağında horlayarak uyumaktadır. Ara arada sayıklamaktadır.
Dede eğer yağmur yağarsa ıslanıp zarar görebilecek eşyaları bir
çardağın altına ite kalka toplamaya başlar.
O sırada evin üst kat balkonundan torunu Meraklı heyecanlı
bir şekilde dedesine seslenir.
"Haksever Dede!..Hayrlı sabahlar!" Ani şekilde de
içeri girer. Biraz sonra da koşarak dedesinin yanına gelir. Elinde birşey
vardır. Eski bir radyo. Dedesine uzatır.
"Depoda buldum. Bu
kutunun içinden sesler geliyor dede." Dede radyoyu eline alır. Evirir
çevirir. Gülümser.
"Evlat bu eski bir radyodur" der. "Yalnızca
eski bir radyo" der ve geri torununa uzatır. "Bir ara sana radyonun
ne olduğunu anlatırım. Heran yağmur yağabilir. Şimdi etrafı
toparlamalıyız."
Bir tarafdan işine yoğunlaşırken diğer yandanda hamakta
yatmakta olan Tembelsemere de seslenir.
"Haydi tembel, kalk artık. Yağmura yakalanırsan
ıslanırsın orada. Kalk da bana da yardım et!" Tembelsemerin göz kapakları
açılmak bilmez bir türlü. Biranda açılmayan gözler faltaşı gibi olur. Sinsice
sürüklenerek uzaklaşır oradan ve bir köşeye saklanır. Kendi kendine konuşur Haksever
Dede'yi izlediği yerden.
"Çok yorgunum. Çalışmaya gücüm yok. Neyse saklandım ya
nasılsa beni bulamazlar." Sonra da kıs kıs güler. Ancak Haksever Dede'nin
uflaya puflaya taşımaya çalıştığı eşyanın onu zorlaması Tembelsemerin
vicdanının sızlamasına neden olur. Bir üzüntü kaplar içini.
"Hadi be Tembelsemer. Eşeklik etme! Bak sahibin zor
durumda. O na yardımcı olmalısın."
Koşarak dedeye doğru hamle yapar. Ancak o esnada yerde bulunan bir
yükseltiye ayağı takılır. Havada parandeler atarak dedenin üzerine düşer. Haksever
Dede'nin elindeki eşyalar sağa sola
dağılır. Bu duruma da çok öfkelenir Haksever Dede.
Eline geçirdiği şeyleri Tembelsemer'e atar, öfkesini
belirtir.
"Madem bir işe yaramıyorsun be eşek, bari işime engel
olma!"
Tembelsemer ise bir yandan kaçışırken kendince
söylenmektedir. "İşte bak çalışmak
istedim, yine başım bela da. Hep diyorummm; çalışmak bana göre
değil!"
...
Meraklı ile Şekerşey çitlikteki evlerinin çatı katındaki
odalarında dün gece duydukları ses hakkında konuşmaktadırlar. Meraklı ise elindeki eski radyoyu kurcalayıp
durmaktadır. Ara ara radyodan hışırtılı bir ses yükselmektedir. Bir anda çok
tuhaf bir ses yükselir radyodan. Meraklı elinden bir anda bırakır radyoyu yatağın
üstüne ve korkuyla aynı anda yatağın altına saklanırlar. Radyodan ise sesler yükselip
alçalarak çıkmaya devam etmektedir. Meraklı radyoyu talasderesinin yanında
bulunan BayVrag'a götürmeleri gerektiğini söyler. "Belki bu seslerin ne
anlama geldiğini BayVrag bilebilir."
...
Çocuklar tırmanarak çıktıkları ağaçevde BayVrag'ı
çalışırlarken bulurlar. BayVrag çok seri şekilde bir yandan önündeki deftere
birşeyler karalamakta...Önünde açık duran bir kitaptan birşeylere göz
gezdirmekte...Bir mikroskoba bakmakta...Bir de pencerenin önündeki büyük
teleskoptan gökyüzüne bakmaktadır. Bir an için teleskopunun önüne bir uzay
aracı belirir. İçindeki iki robot birbirleriyle didişmektedirler. BayVrag sonrada
uzay aracını kaybeder gökyüzünde.
Meraklı ile Şekerşey'in yanlarına geldiğini farketmez bile
BayVrag. Taki onların verdiği selamı duyuncaya dek. BayVrag'ın aklı ise biraz önce
gördüğü şeye takılı kalmıştır.
Çocuklar ellerindeki eski radyodan çıkan sesi merak
etmektedirler. Bu konuda kendilerine yardımcı olmasını isterler BayVragtan.
BayVrag bir anda irkilir, sese kulak verdikten sonra. Radyodan çıkan tuhaf ses
ve biraz önce gördüğü tuhaf görüntü arasında bir bağ olabileceği ihtimali
belirir kafasında.
...
Uzay gemisinin içinde Takır ile Tukur birbirlerine bağırıp
durmaktadırlar. Bir anda irkilir kalır Takır. Hemen önündeki gösterge ekranının
yanında yanıp sönen kırmızı ışık dikkatini çeker. Eliyle ağzını kapatır
Tukur'un.
"Sus be adam. Görmüyor musun radyo dalga boyu düğmesi
açık kalmış. Sen ise benimle burda kavga edip duruyorsun. Senin saçmalıklarını
bütün evren dinledi durdu yani."
Düğmeyi kapattıktan sonra sonar aletide bulunan önündeki
ekrandan dünyayı taramaya devam eder.
"Hem acilen kaçağı bulup karakola teslim etmeliyiz.
...
Haksever Dede ile Tembelsemer ormanın derinliklerinde odun
toplamaktadırlar. Son odunu da Tembelsemer'in üzerine yükler ve odun bağını
yaptıktan sonra çiftlik evlerine doğru yola çıkarlar.
"Neyse der, yorulduk ettik ama yağmurda yağmadı. Yoksa
odun toplayamazdık bugün." Tembelsemer kendi kendine konuşur."Yağmur
yağacak çalış Tembelsemer. Yağmur yağmadı, odun topla tembelsemer. Yağmur yağsa
da yağmasa da çalış tembelsemer. Hep çalış çalış..."
Bir müddet yol alırlar. Büyükçe bir ağacın dibinde
parıltılar içinde bir kuzu büyüklüğünde Dinodört'ü görürler Haksever dede ile
Tembelsemer. Daha önce hiç görmedikleri birşeydir gördükleri. Temkinli bir
şekilde yaklaşırlar Dino4'e. Dino4'ün az ötesinde ise çatlamış yumurta kabuğu
şeklindeki uzay gemisinden kesifte olsa dumanlar yükselmektedir. Cızırtılar
çıkarmaktadır kabuk.
...
Takır ile Tukur önlerindeki ekrandan Dino4'e yaklaşan iki
dünyalı yaratığı endişeyle izlerler. Tukur, Takır'a sorar:
"Söylesene Takır. Bu insan denilen yaratık bunlardan
hangisi. İki ayaklı olan mı insan, dört ayaklı olan mı?"
Öfkeli bakışları hiç yumuşamayan Takır Tukur'u azarlar.
"Görmüyor musun kanun kaçağını elimizden kaçırmak üzereyiz.
Bırak şimdi soru sormayı da şimdi ne yapacağız onu düşün."
...
Haksever Dede
Tembelsemerin üstündeki odunların üstüne bağlamıştır Dinodört'ü. Çiftlik
evinin hemen yanındaki barakanın yanına itinayla boşaltır, Tembelsemerin
üzerindeki yükleri. Dinodört'ü de bir kenara bırakmıştır. O sırada Meraklı ve
Şekerşey birbirlerini kovalarayak yakalamaca oynamaktadırlar. Koşuşturmaca
esnasında Meraklının dikkatini çeker Dinodört.
"Bu da ne böyle?"
Biraz yaklaşıp parmaklarının ucuyla dürtükler yerdeki şeyi.
Evirip çevirir. Şekerşey'de aynı merakla abisinin yanında yer alır. Bir süre
sonra Meraklının meraklı bakışları mutlulukla kocaman olur açılır.
"Hey dede! Ne zaman şehire gittin de bana bu dinozor
oyuncağını aldın."
Her an sevinci ve şaşkınlığı büyümektedir.
"Çok gerçekçi. Sanki gerçek gibi."
Artık gece olmuştur. Çocuklar odalarına çekilmiş yeni
oyuncaklarıyla oynamaktadırlar. Kanatlarını iki yana açıp havada uçurmakta hertürlü
akrobatik hareketleri yaparak oyunlarının tadını çıkarmaktadırlar.
Ta ki...
Yavaş yavaş Dinodört'ün gözleri açılıp ta, kendini korkuyla
bir kenara atıncaya kadar. Aynı korkuyla çocuklarda kendilerini odanın bir
başka köşesine atarlar.
İlk diyaloğu başlatan Dino4 olur. Usulca konuşmaya başlar.
"Ben başka bir gezegenden geldim ve sizinle arkadaş
olmak isterim."
Ve hikayesini anlatmaya başlar. Gezegeni Münya'dan bahseder. Paslı robotlar
imparatorluğundan...Kralları Robotika'dan...Onun kötü idaresinden. Robotların ise yaşadıkları gezegeni nasıl
büyük bir çöplüğe çevirmelerinden...
...
Atmosferin az ötesinde KAOS isimli uzay gemisinde Takır ile
Tukur'un didişmeleri devam etmektedir.
"Eyvah" der, Takır.
"Dino4 dünyalılara sığındı. İlk fırsatta onu yakalayıp
Münya'mıza geri götürmeliyiz."
...
Dino4 ilginç olan hikayesini henüz bitirmiştir ki Şekerşey
çoktan yatakta olduğu yerde uyuyakalmıştır. Meraklı ise meraktan çatlamıştır.
Dinodört'ün hayatlarına girmesiyle kimbilir ne maceralar beklemektedir
kendilerini...
...
Tembelsemer yattığı hamakta gözünü gökyüzüne dikmiş
yıldızlara adeta tek tek bakınmaktadır.
"Şu koca evrende çalışmanın olmadığı bir dünya yok
mudur arkadaş ya...Yalnızca uyumanın ve yemek yemenin olduğu bir dünya..."
2. BÖLÜM
YENİ ARKADAŞLAR
Yaylak'ta herzamanki gibi sabah gün ışımasıyla birlikte
horoz'un da bunu bütün tabiata haykırmasıyla başlamıştır. Haksever Dede yine
herzamanki gibi çocuklara nefis bir kahvaltı masası hazırlamıştır.
"Çocuklar güne iyi bir kahvaltı ile başlamalıyız!"
Meraklı en sevdiği sütünü içerken kızkardeşi Şekerşey'in
tercihi ise yine taze sıkılmış meyve suyu olmuştu. Neşe içinde kahvaltılarını
yaparlar. Kahvaltı sonrası Meraklı
çekinerek Haksever Dede'ye Dinodört'ün hikayesini anlatır. Haksever Dede
heyecanla Meraklıya seslenir:
"Eee! Misafirimizi kahvaltıya davet etmeyecek
misin?" diye de sorar çocuklara. Şekerşey sevinçle seslenir Dinodört'e.
"Dinodört! Haydi aşağıya gel, dedem seninle tanışmak
istiyor!"
Henüz Şekerşey sözünü bitirmemiştir ki Dinodört yukarı
kattan uçarak gelir ve sofraya oturur.
"Günaydın efendim, günaydın arkadaşlar!"
"Hoş geldin Dinodört dünyamıza ve evimize. Söyle
bakalım siz dinozorlar ne yemeyi seversiniz? Sana ne ikram edelim?"
Haksever Dede tarafından da sıcak bir şekilde karşılanan
Dino4 birazda şımarıklıkla cevaplar dedenin sorusunu:
"Efendim, biz dinozorlar asla yemek ayırt etmeyiz.
Yeter ki güzel pişmiş olsun! Hem siz dünyalılar ne diyorsunuz; 'Misafir
umduğunu değil, bulduğunu yer. Marslı bir yazarın kitabından okumuştum. Aklımda
kalmış işte..."
Neşe içerisinde yemekler yenilir, gülünür eğlenilir.
Haksever Dede Münyalı dinozora sorar:
"Söyle bakalım buraya gelmezden önce anne ve babandan
izin aldın mı?"
Meraklı cevaplar dedesini:
"Dede! Dino4 tam 401 yaşında"
"Olsun, yaşı kaç olursa olsun yine de anne babasının
çocuğu değil mi? İnsan anne ve babasına hep saygılı olmalıdır."
Dino4 hemen cebinden not kağıdını çıkartır ve birşeyler
karalar:
"Dünya seyir defteri. Not 1 İyiliğin ilk şartı anne ve
babaya saygıdır."
Meraklı meraklıca sorar, Dinodört'e:
"Ne yazdın?"
Dinodört gülümser:
"Sanırım Münya için Dünyada bulunacağım süre çok
verimli geçecek."
Çocuklar ve Dinodört'le birlikte BayVrag'ı ziyarete
giderler. BayVrag bir yandan Dinodört'ü dinlerken diğer yandan notlar alır,
onun fotoğrafını çeker. Onu detaylı bir şekilde incelemeye çalışır. Ağzını
açar, bir el feneriyle bakınmaya çalışır. Kulağına, kanatlarına bakınır. Onun
bu hareketleri izleyenlar açısından aslında oldukça komik görüntüler
vermektedir.
Dinodört'ün her bir kelimesinin arasında BayVrag'ın meraklı
hamleleri yer alır.
"Ben,
Dinodört,
Münyalıyım.
Dünyaya,
İyilik ilmini,
öğrenmeye,
geldim!"
BayVrag, büyük bir merakla son sorusunu sorar:
"Peki söyle bakalım Dinozor. Sinek yemeyi sever
misin?"
Dinozor gülümser. "Gezegenimizde yemek menümüz
değişiktir. Ama dünyadayken insanların yemeklerinden tercih edeceğim."
BayVrag alnını siler.
"Güzelll! Seninle iyi anlaşacağız Dinozor. Demek ki
seninle yemeğimi paylaşmayacağım. Bizim dünyamızda kavgalar genelde yemek için
çıkar da..."
Tembelsemer, hamağında her zamanki gibi yatmaktadır. Uzaktan
kendisine seslenen sese pekte rağbet etmez, duymazdan gelir. Ses iyice kendisine yaklaşınca gözlerinden
birini tembelce aralar.
"Tembelsemer! Haydi kalk artık. Öğle oldu, hala
yatağındasın!"
Yarı aralanmış tek gözüyle sesin geldiği yöne çevirir
bakışını. Ve bir anda iki gözü de kocaman açılır. Hamağına dolanır ve
sendeleyerek yere düşer. Çünkü Meraklı ile Şekerşey'in yanında dün ormanda
buldukları oyuncak dinozor yürümektedir. Tırsar bu durumdan, korkarak hamağın
bir ucunun bağlı olduğu ağacın arkasına saklanır.
"Korkma!" diye sakinleştirici bir ses tonuyla
seslenir, Meraklı.
"Hem tembel hem de korkak arkadaşım, Tembelsemer. Bak
bu da yeni arkadaşımız Dinodört!" Bizi Dinodört'ü bulduğunuz yere götürür
müsün?"
Tembelsemer saklandığı ağacın arkasından yine de temkinlice
çıkar. Bir an sonrada savaş kazanmış kumandan edasıyla göğsünü gererek konuşur:
"Ben hiçbirşeyden korkmam meraklı. Evet korkarım; aç
kalmaktan, uykusuzluktan ve çalışmaktan!"
Gülerek onaylar Meraklı, eşek arkadaşını.
"Hadi gidelim! Hem kurt gibi de acıktım. Daha kahvaltı
bile yapmadım. Oranın otları çok ta taze."
Meraklı ve Şekerşey Tembelsemerin sırtında, Dinodört uçarak
yol alırlar. Yolboyu da konuşurlar.
"Bizim gezegen çok güzel idi. Biz dinozorlar ve
gezegenin diğer canlıları teknolojik olarak çok geliştik. Sonra da çalışmayı
unuttuk. Tembelleştik. Gezegenimiz tam
bir tembeller cenneti oldu. Yaptığımız robotlar bir süre sonra gezegeni ele geçirdi. Her yeri teknolojik atıklarla doldurdu.
Kocaman bir çöplük oldu münyamız. Onlar
gezegenimizi mahvediyorlar. Buna engel
olmamız lazım."
Yol boyu konuşmalar sürerken Tembelsemer hayal alemine
dalmıştır bile. Dinodört'ün tarifini yaptığı yer aslında kendisinin yaşamayı
hayal ettiği bir yaşamdır. Hayalinde
artık o bir Münya'lıdır. Hatta robotlar dahi kendisinin hizmetine girmiştir.
Tahtı hamağıdır.
Çocuklar ve dinodört konuşurlarken Tembelsemerde
hayalleriyle onlara iştirak ederlerken bir elma ağacının altından geçmek
üzeredir. Ağaçtan bir elma düşer Tembelsemer'in kafasına. Darbeyle birlikte hayallerinden
uyanır Tembelsemer.
"Bu dünyadan nefret ediyorum. Burada eşekçe bir hayal
bile kuramıyoruz. Ben mutlaka Münya'ya gitmeliyim. "
Kafile hep beraber gülerler, Tembelsemerin bu tepkisine.
Takır ile tukur uzay gemileri Kaos'ta anbean Dinodört'ü ve
dünyalı dostlarını izlemeye devam etmektedirler.
"Dinodört'ü bu çocuklardan uzaklaştırmalıyız.
Kesinlikle İyilik ilmini öğrenmemeli."
Tukur birazda iç çekerek arkadaşına cevap verir.
"Ama görmüyor musun, Takır. Sanırım dostluk güzel bir
şey olmalı. Baksana nasılda mutlular, nasılda eğleniyorlar?"
Takır elindeki şok tabancasını Tukur'un ensesine değdirir.
Tukur cızırtılar arsında yalpalanırken takır bağırmaktadır.
"Saçma çok saçma! Mutlu olmak ta, eğlenmek te çok
saçma. Yaşasın kötülük. Gerçek mutluluk kötü olmaktır."
"Sen öyle diyorsan öyledir, Takır."
Tembelsemer iştahla yemeğini yerken bir yandan da bir plan
düşünmektedir. Dinodört'ün uzay gemisi yumurtayı tamir etmeli ve tembellikle
bir yaşam süreceği Münya'ya doğru yola çıkmalıdır. Bu niyetini belirtmeden
arkadaşlarının yanına yaklaşır.
"Ehem...Dinodört istersen aracını sırtıma yükleyinde
çiftliğe götürelim. Haksever Dede belki aracını tamir etmende sana yardımcı
olabilir."
Tembelsemerin bu teklifi çocukları şaşırtır.
"Hayret " derler.
"Senden birşey istemeden bir görev almak
istiyorsun?"
Meraklı konuyu değiştirir.
"Çiftliğe dönmeliyiz. Dedemin ilaç saati geldi.
Hatırlatmak için gitmeliyiz."
Çocuklar yumurta
aracı Tembelsemerin sırtına yüklerler ve yola koyulurlar.
Takır ile Tukur gemilerinin ekranından olan biteni itinayla
takip etmeye devam etmektedirler.
Takır herzamnki öfkesinde, tukur ise rehavetli halindedir.
"Gemiyi tamir için yanlarında götürüyorlar. Bu dünyalı
çocuklar işimizi zorlaştıracağa benziyorlar. Nefret ediyorum, bütün iyi
çocuklardan nefret ediyorum!" diye bağırır. Tukur her zaman ki saflığıyla
cevaplar arkadaşını.
"Neden öyle söylüyorsun Takır. Bence çokta sevimli
gözüküyorlar. Bizde tanışsak bizimle de arkadaş olurlar mı acaba?"
Daha sözünü bitiremeden Takır önündeki kumanda masasından
bir düğmeye basar. Bir anda tukur oturduğu yerde cızırtılarla sarsılır.
Takır arkadaşına bağırmaktadır. "Seni düdüklü tencere!
Seni bakır maşrapa...Münyaya dönelim seni hurdacıya vermezsem ne olayım?"
Akşam olmuştur. Yıldızların altında Tembelsemer hamağına
uzanmış tatlı hayaller kurmaktadır.
"Şu uzay arabasının tamiri bir bitsin. İlk fırsatta
buralardan gideceğim." Keyifle anırır. Gözünün önünde yaşayacağı tembellik
dolu günler belirir.
"Bekle beni Münya...Kralın olmaya geliyorum."
3. BÖLÜM
TEMİZLİK GİBİSİ YOK
Yaylak yeni bir güne daha uyanmıştır. Tembelsemer hariç
tabiiki de... Tembelsemer dışında bütün Yaylak sakinleri yeni güne çoktan adapte
olmuşlardır. Herkes günlük işinin
başında zamanını değerlendirmeye başlamıştır.
BayVrag çiftlik evinin etrafında elindeki kocaman bir
büyüteç ile etrafı kolaçan etmektedir. Ayrıca elindeki alet çantasından
çıkardığı bir kısım aletler ile de ara
ara arayışını devam ettirmektedir. BayVrag Yaylakta genel temizlik teftişine
çıkmıştır. Sağlığa zararlı olabilecek mikrop arayışındadır. Bütün bölgenin
taraması anca bitirilmiş son olarak çiftlikevi ve etrafı kalmıştır. Bütün
Yaylak tertemizdir. BayVrag bu durumdan olduşça hoşnuttur.
Ancak hani son dakika golü denilirya...İşte öyle bir şey...Son
anda BayVrag'ın büyütecine birkaç mikrop ilişir. Gözlerine inanamaz
BayVrag...Onca titizliğe, onca hijyenik dikkate rağmen Yaylak'ta mikrobun ne
işi olabilir?
Bilin bakalım; BayVrag Yaylak'ta mikrop izlerine nerede
rastlamış olabilir? Elbette eşeğin evinin hemen yanıbaşında. Bu durum
BayVrag'ın sinirlenmesine yol açar. Öyleki sinirden yanaklarını kocaman bir
şekilde şişirir. Öfkeyle Tembelsemer'e bağırır, seslenir.
"Hem tembel, hem pasaklı eşek! Nerdeysen ortaya çık!
Sana sesleniyorum, duymuyor musun beni?"
Dakikalarca bağrınıp durur kurbağa. Tembelsemer'den bir
türlü beklediği cevabı alamaz. Bu hal endişelendirir BayVrag'ı. Öfke duygusu bu
kez merak duygusuna dönüşür.
BayVrag, Tembelsemerin hamakta yatmadığı zamanlarda
kullandığı küçük ahırının kapısının tokmağını usulca çevirir. Kapıyı hafiftende
tıkırdatır. Kapıyı araladığı gibi başını öne uzatır ve ahırın içini
bakışlarıyla kolaçan eder.
O da ne? Tembelsemer sereserpe ve halsizce yatağında
yatmaktadır. Odası ise oldukça dağııktır. Battaniyesini de başına çekmiş, koca
kulaklarının bir kısmı dışarda kalmıştır. BayVrag endişeyle Tembelsemerin pelte
haldeki vücudunu sarsar. Üzerindeki battaniyeyi bir hışımla üzerinden alır.
Tembelsemer bütün bu taarruzlara rağmen gözlerini aralamadan hafifçe yatağından
doğrulur. Mızmızlanarak hasta olduğunu belirtir.
"Ölüyorum...Çok hastayım!..."
BayVrag'ın öfkesi tekrar yerine gelmiştir.
"Hasta olman çok normal, Bay Tembelsemer. Sabahtan beri
Koca Yaylağı taradım ettim de bir senin evinin etrafı mikroplu. "
Gözleri hafifçe aralanır, Tembelsemerin:
"Ne alakası var hasta olmakla, mikropların. Onlarda
bizim gibi canlı işte. Mikroplara yazık değil mi? Onlarında yaşam hakları yok
mu?"
BayVrag' ın öfkesi zirve yapmıştır eşeğin bu sözleri
üzerine.
"Hem tembel, hem pasaklı hem de cahilsin Tembelsemer.
Yazmış olduğum, "Mikropların hastalıklar üzerindeki etkileri" isimli
4 ciltlik kitabımı okumuş olsaydın böyle cahil cahil konuşmazdın!"
BayVrag elindeki spreyi eşeğin odasına rastgele sıkarak
çıkar. Çıkarkende söylenmeye devam etmektedir.
"Cahillik başa bela!"
Bir süre sonrada Tembelsemer ağır hareketlerle kapıya doğru
yönelir. Ağzında tek bir laf vardır.
"Hastalıktan nefret ediyorum. Nefret ediyorum çünkü
iştahımı kapatıyor! Çok acıktım, çok!"
Kapının yaklaştığında ise ellerini gün ışığına doğru uzatır.
"Çok bilmiş kurbağa! Hani nerde mikroplar? Ben onları göremiyorum. Bu kurbağa çok okumaktan kafayı yedi arkadaş.
Bana da kitap oku diyor. Olur okuyayım da senin gibi kafayı mı yiyeyim?
Bir yandan söyleniyor bir yandan da ağır ve aksak bir
şekilde kendini kapının yanına götürecek adımları atmaya çalışıyordu. Dışarı
ulaştığında ellerini gözlerine siperlik yaptı. Güneş ışığı gözlerini sanki
acıtarak kamaştırmıştı. Kapıdan henüz birkaç adım atıp uzaklaşmıştı ki evin
girişinde bulunan elma ağacından kocaman bir meyve Tembelsemerin kafasına
iniverdi. Adeta dalından kopan Elma Tembelsemer için uyandırma servisi görevini
üstlenmişti. Gözlerinin iyice açılmasıyla yere düşen elmayı eğilip alması bir
oldu.
"Evvet! Kahvaltımda hazır." Kocaman bir diş attı
elmaya. Kendince de gülümsedi.
"Kurbağa efendi olsaydı başlardı şimdi vıraklamaya.
Yere düşmüş meyvelerin yıkanması gerektiğine dair konferans bile verirdi.
***
Haksever Dede çiftlik evinin bahçesinde çalışmaktadır. El
arabasıyla taşıdığı küçük sopaları fasülye bahçesinin yanına götürür. Sonrada
herbir sopayı toprakta filiz vermiş fasülyelerin dibine tutturur. Kısa sürede
büyüyecek olan fasülyelerin tutunacak bir dalları olsun diye. Çalışırken biran
için olduğu yerde kalakalır. Dikkat kesilir etrafa. Rüzgarın uğultusu, börtü
böceğin şakırtısı, kurdun kuşun lakırtısı; eyvallah da...Hani nerde Meraklı ile
Şekerşey'in cıvıltısı. Herşeyi olduğu gibi bırakır ve eve doğru seğirtir.
Halbuki sabah kahvaltısını şen-şakrak birlikte yapmışlardı.
Kendisi kahvaltı sonrası günlük işler için evin dışına çıkarken çocuklara
seslenmişti.
"Sofrayı kaldırmayı unutmayın!"
Evin içine girdiğinde gördüklerine inanamamıştı. Kahvaltı
sofrası olduğu gibi yerinde duruyordu. Hemen bir üst kata çıkan merdivenlere
yöneldi. Ordan da çocukların odasına. Aman Allahım, o da ne? Dino4 dahil
Meraklı ile Şekerşey tam bir şekerlemenin girdabında değiller mi? Yani
uyuyorlar. Hem de günün bu saatinde. Haksever dede tatlı-sert bir tonda çocuklara bağırır. Dino4
'e de!
"Yaylak için bir tembel yeter de artar bile. Tembellik
bulaşıcı mı yoksa? Akşam olacak nerdeyse siz hala yatıyorsunuz? Sana ne demeli
uzaylı? Böyle mi kurtaracaksın Münyanı? Ne dünya ne münya yatakta kurtarılmaz!
Haydi kalkın bakalım!"
Mahmur gözler ovalanır minik ellerce, Haksever dedenin
bağırtısının ardından.
"Ama dede! Bugün tatil günü. Hem geç yattık. Biraz daha
uyuyamaz mıyız?"
Haksever dede kaşlarını çatar.
"Tatil günü demek tembellik yap, yangelyat demek değil,
çocuklar."
Cebinden bir kağıt çıkarır okumaya başlar.
"Bakın ben bugünü dünden programlamıştım. Bugün için
yapacaklarım belli. Haydi kalkın da hiç olmazsa günün geri kalanını planlayın.
Mesela güne spor ile başlayabilirsiniz. Arkasından da çiftliğin genel temizliği
ile ilgilenirseniz sevinirim. Sonra da oyun oynayabilirsiniz."
***
Dünyanın atmosferi içerisinde, bulutların arasına saklanmış
Kaos gemisinin içindeki robotlar Takır ile Tukur herzamanki didişmelerinin
aksine alabildiğince sakindirler. Bu sakinliğin bir sebebi de sanırım Tukur'un
önündeki ekrandan çocukları ve Dino4'ü mahzunca seyretmesidir. Takır, Tukur'un
bu sessiz haline dikkat kesilir. Tukur ise hayıflanarak içinden bir özenti ile
gördüklerini kendince yorumlamaktadır.
"Ne güzel. Dostluk ne güzel. Sevmek ne güzel. Bak bak,
hep birlikte etrafı temizliyorlar. Temizlik ne güzel!"
Dalgınlığından bir anda kurtulur, Tukur. Çünkü Takır
Tukur'un kafasına şiddetli bir darbe indirmiştir. Bağırıp çağırmaktadır bir
taraftan da.
"Ruhsuz metal yığını. Transformers özentili pas yumağı.
Görmüyor musun Dino4 insanlardan temizliği öğreniyor. Hergün yeni birşey
öğreniyor. Sense burda şarzda unutulmuş telefon bataryası gibi bön bön dur.
Çabuk birşeyler düşün, birşeyler yapmalıyız. Yoksa seni yetkililere...genel
merkeze rapor edeceğim. Dino4'ün iyilik öğrenmesine engel olllll!"
****
Her zamanki gibi Haksever Dede eşeği Tembelsemer'e
seslenmektedir. Yine bir iş için Haksever Dede'ye lazım olmuştur ve yine ortada
yoktur. Nerdedir peki? Elbette hamağında. Ne mi yapmaktadır? Elbette
yatmaktadır. Hem de göbeğinin üstünde tuttuğu sahan içerisindeki patlamış
mısırıyla. Hem uyumakta hem de uyur uyanık bir durumdayken bile göbeğinde
tuttuğu kaptan ağzına attığı mısır patlamasını çiğnemeye çalışmaktadır.
Kendisine yaklaşmakta olan Haksever Dede'nin bağırtısıyla uyanır, göbeği
üzerindeki sahanı yere düşürür. Sarınıp sarmalanır hamağa. Evinin arkasına
saklanmak üzere kaçıp oradan uzaklaşmaya çalışırken ayağı birşeye takılır,
havada taklalar atarak yere düşmesi komik gibi durmasına rağmen aslında iç
acıtıcıdır. Elma ağacının dibine kadar sürüklenir.
"Ne zaman işten kaçmaya kalkışsam başım beladan
kurtulmuyor. Çalışmak bela, çalışmamak bela! Bu dünyadan kurtulmadan bana
kurtuluş yok!"
Henüz sözleri bitmeden elma ağacından başına düşen elma
başının etrafında kuşların uçuşarak ötüşmelerine sebebiyet verir. Tembelsemer
çok şanssızdır, çokkk!
***
BayVrag günün yorgunluğuna rağmen odasında çalışmasını
sürdürmekte notlar almaya devam etmektedir.
"Genel temizlik notları bölüm 16....Yemeklerden önce ve
sonra eller mutlaka sabunla güzelce yıkanmalı. Bölüm 17...
***
Akşam olmuş çocuklar odalarına çekilmişlerdir. Yorgun argındırlar. Meraklı yatağının
kenarında duran komodinin üzerindeki defter ve kalemine uzanır. Günlüğünü
yazacaktır. Ancak komodinin üzerindeki kalın toz tabakası dikkatini çeker.
Hatta durumdan utanır bile. İçinden seslenir kendine.
"Dedemde BayVrag'ra sanırım haklılar."
Sesi vücunun dışına şaşkınlık ifadesi olarak taşar.
"Uzun zamandır odayı temizlemedik ya...Her taraf toza
bulanmış!"
ŞekerŞey biranda odanın dışına çıkar. Kafasını tekrardan
içeri sokar.
"Bugünün işini yarına bırakmayalım abi. Ben bir kova ve
bez alıp geliyorum." Ve tekrar gözden kaybolur.
Dino4 düşünceli bir şekilde konuşur.
"Şimdi daha iyi anlıyorum. Demek bizim münyalıların hep
hasta olmalarının sebebi bu mikroplar. Meraklı lütfen bana temizliği öğretir
misin? Mikroplardan kurtulmayı..."
***
Tembelsemer büyük bir stadyumda yüzbinlerce kalabalığa hitap
etmektedir.
"Arkadaşlar...vatandaşlar! Mutluluğumuzun sebebi
tembelliğimizdir. Yaşasın tembellik ve yaramazlık kardeşliği!"
Alkışlar tezahüratlar arasında konuşmasını
sürdürmektedir. Aslında bizimkinin yine
uyurgezerlik anıdır yaşadığı. Tam o esnada odanın bir köşesinde yerde bulunan
kalabalık eşyaların arasında bulunan çivili bir tahta uykudan bir anda acılar
içerisinde uyanmasına sebep olur. Acılar içerisinde anırarak odadan dışarı
çıkar. Tek ayak üstünde zıplamaktadır.
"Dağınık olmasaydın eşşek kafam! Ayağına çivi batmazdı
eşşek kafam" bağıra çağıra oradan uzaklaşır.
***
Takır ile Tukur'un kahramanlarımızı uzay gemileri Kaos'tan
gözetlemeleri sürmektedir. Ultraviyole kameraları dünya karanlığa gömülmüş olsa
bile gün ışığı gibi herşeyi görüntülemeleri ve kaydetmeleri için yeterliydi.
Takır yine öfkelidir. Tukur'a seslenir.
"Söyle bakalım Tukur. Bugün bu dünyalı insanların
yaşadıklarından sen ne anladın."
Tukur bilgiç bir edayla cevaplar arkadaşını.
"İnsanlar, asla üşenmiyorlar...vazgeçmiyorlar...ertelemiyorlar...hata
yaptıklarında bile hata yapmamayı öğreniyorlar!"
4. BÖLÜM
DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN
Gece sessiz ise ürkmelisin. Eğer gecenin sesleri devrede ise
sorun yok demektir. Yani gece kuşları, börtü böcek sesleri ve hatta rüzgar
ıslık çalmaktaysa gece geceliğinde demektir. Ancak sessizliğin hükmünde ise
gece temkinli olmakta fayda vardır. Yani heran yeni olaylara gebedir gece.
Gecenin derinliğinde, ama sessizce Meraklı, Şekerşey, Dino4
ve Tembelsemer BayVrag'ın mekanına doğru küçük adımlarla yol almaktadırlar.
Dino4 elindeki fenerle yerden yaklaşık 2 metre kadar yüksekten uçarak
arkadaşlarına yollarını aydınlatarak yol göstermektedir. Dolayısıyla hem ışık
hemde grubun yürürken çıkardıkları minik hışırtılar gecenin sessizliğine sebep
olmaktadır.
"Abi...Dedem uyuyordu değil mi? Umarım evden
uzaklaştığımızı anlamaz."
"Meraklanma" dedi Meraklı da kızkardeşine
fısıldayarak. .
"Fazla kalmayacağız zaten BayVrag'ın yanında. Hazırlıklarımız
biter bitmez döneriz yataklarımıza."
...
Münya gezegeninde hüküm süren Paslı Robotlar İmparatoru
Robotika'ya bağlı Kaos isimli geminin mürettabatı Takır ile Tukur aralıksız
görevlerinin başındadırlar. Ancak Dünyada gece olunca görevlerini nöbetleşe
olarak sürdürürler. Bu gece nöbet sırası Takır'dadır. Tukur ise çoktan sleep
mode (uyku modu) konumundadır. Bataryasını şarz etmektedir.
Takır gecenin bu saatinde Yaylak vadisinde ki hareketliliğe
bir anlam veremez. Alelacele Tukur'un alarm düğmesine basar. Tukur cızırtılar
içinde uyanır. Sersemlemiştir. Uyanmazdan önce gördüğü rüyanın en heyecanlı
yerinde kalmıştır. Rüyasında kendisini
bir mahkemenin başkanı otoriter bir hakim olarak görmekteydi. Bir transformers
cinsi uzay taşıtı faili meçhul bir cinayete kurban gitmişti. Cinayet aletinin
titanyumdan mamul bir konserve açacağı olduğu söyleniyordu. Ve bu cinayetin tek
delili olan açacak ortada yoktu. Cinayetle suçlanan ise Dino4 'tü. Mahkeme
reisi olarak aslında vicdanen Dino4'ün bir katil olduğuna inanmıyordu, inanmak ta istemiyordu. Ancak mahkemenin savcısı Takır ısrarla Dino4'ü mahkum ettirmek
istiyordu. Konserve açacağı nerdeydi
peki? Üzerindeki parmak izleri gerçek katili ortaya çıkartacaktı. Duruşmadan
hemen sonra Tukur odasına çekildiğinde masasının üzerindeki telefon acı acı
çalar. Kimliği belirsiz bir kişi telefonun ucundadır. Konserve açacağının nerde
olduğunu söylemek istemektedir.
"Sayın mahkeme reisi...Aradığınız suç aletinin yerini söylemek istiyorum. Suç
aletinin yeri..."
Tam o esnada müthiş bir alarm sesi hem telefondaki sesin
sesinin kesilmesine, hem rüyanın
bitmesine, hem de Tukur'un uyanmasına sebep olur.
Takır tüm öfkesiyle seslenmektedir mesai arkadaşına.
"Hey hadi uyan. Sanırım hareketli bir gece bizi
bekliyor!"
...
BayVrag'ın mekanı tek oda görünümlü olmasına rağmen
alabildiğince de geniştir. Hem çalışma
alanı hem yaşama alanı...Hadi bir nev'i homeofis dedikleri türden. Laboratuar, kütüphane, küçük bir atölye
özelliklerinin yanısıra güzel bir mutfak, rahat bir oturma odası gibi yerleşimiyle
de ekzantirik bir yaşam alanı. Odanın
duvarlarında ise meşhur kurbağaların resimleri.
Bütün dostlar mekanın değişik alanlarında hummalı bir
şekilde çalışmaktadırlar. Şekerşey ile BayVrag mutfakta...Dino4 ile Meraklı da
bir köşede büyük bir paket hazırlamaktadır. Tembelsemer sizce ne yapmaktadır?
Elbette BayVrag'ın rahat yatağında birazcık kestirmek!
Mutfakta gecenin o saatinde hazırlanan şey aslında gün ışıdığında yapılacak etkinlik için
kullanılacak olan şeydir. Yani bir yaşpasta. Haksever Dede'nin doğum günü
kutlanacaktır. Bütün bu gizliliğin ve gizemin sebebi ise Haksever Dede'ye
yapılacak olan sürpriz kutlamadır.
Dino4 ile Meraklı ise dedeye verilecek hediyelerin
paketlerini büyük bir itinayla hazırlarlarken heyecanlıdırlar da.
***
Haksever Dede çiftliğin bir köşesindeki meyve fidanlarının
bakımını yapmaktadır. Çocuklarda dedelerine şevkle yardımcı olmaya
çalışmaktadırlar. Haksever dede bir yandan elindeki alet ve edavatla hem de
toprağında bakımını yapmaktadır.
"Toprakta canlıdır. Onunda beslenmeye bakıma ihtiyacı
vardır. Havaya, suya...En önemli bakım
onu kirletmemektir. Onun temizlemesi için belki binlerce yıla ihtiyaç duyulur. "
Meraklı Dedesine sevgiyle bakar.
"Dede hani bir padişah öykün vardı ya...Ağaç dikmekle
ilgili. Onu tekrar anlatır mısın?"
Ağaç
dikmekle meşgul yaşlı birisini gören padişah aralarında ki hoşbeşten sonra
sormuş.
- ''Büyük bir ihtimalle diktiğin ağaçların meyvesini yiyemeyeceksin ne diye uğraşıyorsun?''
Yaşlı adam;
- ''Oğul'' demiş. ''Bizden evvelkilerin ağaçların meyvelerini biz yedik, bizim diktiklerimizin meyvesini bizden sonrakiler yesinler diye uğraşıyorum.''
Bu cevap padişahın çok hoşuna gitmiş ve çıkarıp bir kese altın vermiş. İhtiyar;
- ''Allah'a hamd ederim ki başkalarının diktiği fidanlar seneler sonra meyve verirken benim diktiklerim daha dikerken meyveye durdular.'' diyerek cömert yabancıya teşekkür etmiş.
Bu cevap da padişahın hoşuna gitmiş ve çıkarıp yaşlı adama bir kese altın daha vermiş. Aksakallı ihtiyar;
- ''Allah'ıma şükürler olsun ki başkalarının diktiği fidanlar senede bir kez meyve verdiği halde benim diktiklerimi iki defa meyve verdiler.''
Padişah ihtiyarın bu cevabına da hayran kalmış ve çıkardığı bir kese altını verdikten sonra yanındaki zata dönüp burada daha fazla durmayalım, yoksa bu ihtiyar bizde para bırakmayacak."
- ''Büyük bir ihtimalle diktiğin ağaçların meyvesini yiyemeyeceksin ne diye uğraşıyorsun?''
Yaşlı adam;
- ''Oğul'' demiş. ''Bizden evvelkilerin ağaçların meyvelerini biz yedik, bizim diktiklerimizin meyvesini bizden sonrakiler yesinler diye uğraşıyorum.''
Bu cevap padişahın çok hoşuna gitmiş ve çıkarıp bir kese altın vermiş. İhtiyar;
- ''Allah'a hamd ederim ki başkalarının diktiği fidanlar seneler sonra meyve verirken benim diktiklerim daha dikerken meyveye durdular.'' diyerek cömert yabancıya teşekkür etmiş.
Bu cevap da padişahın hoşuna gitmiş ve çıkarıp yaşlı adama bir kese altın daha vermiş. Aksakallı ihtiyar;
- ''Allah'ıma şükürler olsun ki başkalarının diktiği fidanlar senede bir kez meyve verdiği halde benim diktiklerimi iki defa meyve verdiler.''
Padişah ihtiyarın bu cevabına da hayran kalmış ve çıkardığı bir kese altını verdikten sonra yanındaki zata dönüp burada daha fazla durmayalım, yoksa bu ihtiyar bizde para bırakmayacak."
***
"Allah uzun ömürler versin, dedeciğim" diyerek herkes
Haksever Dede'nin elini sırayla öpüp hediyesini verirler.
Haksever Dede hatırlanmış olmanın mutluluğu ile torunlarına
ve diğer yaşam arkadaşlarına sevgiyle bakar. Hepsine teşekkür eder.
"Sağolun çocuklar" der.
"Bu tür günler önemlidir. Ancak herşeyde olduğu gibi
abartılmadan yapılırsa hoşta olur. İsrafa kaçacak kutlamalar yapmamak lazım.
Kutlamalarda başkalarını rahatsız edecek taşkınlıklardan da kaçınmak lazım.
Beni hatırladığınız için hepinize teşekkür ederim."
Sonra yan tarafta bulunan bir dolabın içerisinden bir
fotoğraf makinası çıkartır. Tembelsemer'e uzatır.
"Hadi bakalım bu anı güzel bir fotoğraf karesiyle
sabitleyelim. "
Herkes poz vermek için birbirine yaklaşır. Tembelsemer
makinayı otomatik ayarına getirir. Makinanın düğmesine basar ve fotoğraf için yerini
alır. O kısa anda Dino4 cebinden not
defterini çıkartır ve birşeyler karalar:
"Dünyanın seyir günlüğü...Not 21; Mutluluklar
paylaştıkça çoğalır."
...
Takır ile Tukur kahramanlarımızı gözetlemeye devam
etmektedirler.
"Dino4' ü mutlaka yalnız yakalamalıyız. Lazer ışınlama
asansörü ile de gemimize almamız için bize yalnızca 3 dakika yetecek. Dünya
saatiyle 3 dakika!"
Takır'ın öfkeli halinde en ufak bir ibre değişikliği yoktur.
Tukur ise hala gördüğü rüyanın etkisindedir. Konserve açacağını mutlaka
bulmalıdır.
5. BÖLÜM
EVİMİZDE HAYALET VAR
Gökyüzü bir lacivert perde ile örtünmüş, beraberinde de sarı
yıldızlara bezemişti saçlarını. Gece
ismini verdi insanlar günün yorgun haline. Uyku ile hapsolmadan insanların
gözkapaklarının içine gece, güne son hatıra olarak akıllı çocukların ellerine
alıpta okudukları kitapların satırlarında hükmünü yitirir. Bir yanda Meraklı,
kızkardeşi Şekerşey ve uzaylı dostları Dino4 uyku moduna geçmezden önce günün
son faaliyetini yapmaktadırlar. Meraklı akıllı gözlüğündeki kaydedilmiş
görüntüleri bir harddiske aktarmaktadır. Bilgisayarının başındadır.
"Kaçgündür görüntü aktarımı yapamadım. Biriktiler.
Gözlüğümün belleği doldu dolacak."
Kayıt tuşuna basar, bilgisayar kayıt için işlem yapmaya
başlamıştır.
"Oooo! Kayıt için en az 20 dakika işlem süresi var
diyor. O halde bende kitabıma kaldığı yerden devam edebilirim."
Dino4' te yatağında günlüğünü tutmaktadır. Yatağının odanın
içinde ahşaptan olan kolon ve kirişlerin kesişim noktasında olduğunu söylemiş
miydim? Yani kahramanımız insan dostlarına yukarıdan bakmaktadır. Yatağına
çıkmak için ise ranzalardaki gibi merdivene ihtiyaç duymaz. Çünkü uzaylı
dostumuzun kanatları olduğunu unutmayalım.
" Dünya seyir defteri. Not 15... Sabahın erken
saatlerinde susadığım için mutfağa gittim. O sırada benim hemen peşimden
Haksever Dede' de mutfağa geldi. Vakit buradaki insanların 'sabah namazı'
dedikleri vakitti. Dede namazını kılmış, sabah kahvaltısı hazırlamak için
mutfaktaydı. Bu gezegende dinin gereklerinden insanlar sorumlu. Hayvanların
ibadet etmesine gerek yok. Erken yatmak ve erken yatmanın önemi üzerine
Haksever Dede ile konuştuk. Ayrıca Haksever Dede "Sizin en hayırlınız,
insanlara karşı en faydalı olanınızdır" diye Hz. Muhammed'in bir sözünü
söyledi ki bayıldım bu söze. Münya'ya döndüğümde bu sözü ışıklı tabela yaptırıp
her yere asılmasını isteyeceğim."
Şekerşey ise elindeki kitabı okurken çoktan uykuya
dalmıştır. Dünyanın en güzel manzaralarından biridir, bir çocuğun elindeki
kitabıyla uykuya dalması. Kitap sayfaları arasında okunulan yerin işareti adına
çocuğun minicik parmakları takılı kalır. Ve çocuğun göz kapaklarına dikkat
edin. Aslında çocuk kitabı okumaya gözleri kapalı olsa da devam etmektedir. Genelde uyku bastırdığında kitap
çocuğun göğsüne düşer.
Bir süre sonra Meraklı'da uykuya yenik düşer. Onunda okuduğu
kitap kucağına düşmüştür. Meraklının okuduğu kitabın adı "Hayaletler
Savaşıyor!" du.
Oda sessizliğe büründüğünde Meraklının elindeki kitabın
sayfaları arasından iki tane korkunç görünümlü hayalet süzülerek odaya
girerler.
"Hey dostum... Hadi şimdi çocukları korkutalım."
O sırada koridordan bir gürültü ile kocaman bir gölge
çocukların odasına yönelir. Kitabın hayaletleri dahi çıkan tıkırtılardan ve
heran için büyüyen gölgeden ürkerler. Birbirlerine sarılırlar. Korkudan
titremeye başlarlar.
"Anneee! Hayaletttt! Ya bize birşey yaparlarsa? Ya bizi
yerlerse?"
Bu arada koridordan tıkırtı ve ayak sesleri yükselerek odaya
doğru gelmesini sürdürmektedir. Tabiki de gölgenin de giderek büyüdüğünü
söylememe gerek yok.
Bir süre birbirlerine sımsıkı sarılı kalırlar. Sonra
içlerinden biri kendini toparlar. Diğer hayaletin içinden bir duman gibi girip,
diğer yandan çıktıktan sonra da arkadaşının kafasına kocaman bir yumruk
indirir. Yumruğun etkisiyle darbeyi alanın kafası toz duman içinde kalır. Neyseki "plof" diye bir sesle
birlikte kafa yerine tekrar gelir.
"Saçmalama! Biz de hayaletiz. Hayalet hayalete zarar
veremez ki?"
"Asıl sen saçmalama! Biz kitaplara konu olan
hayaletleriz. Gerçek değiliz yani. Ama bu sess!!! Bu gölge? Demek ki hayaletler
gerçekten varmış."
"İyi ya hayalet varsa da bize birşey yapamaz ki. Çünkü
biz gerçek değiliz!"
Hayaletlerin kendi aralarında kapışması...Koridordan gelen
ses...Meraklının uyanmasının nedeni olur. Meraklının uyanmasıyla birlikte de kitap
hayaletleri geldikleri yere...yani kitabın sayfaları arasına girip kaybolurlar.
Ancak koridordaki ses iyice odanın kapısına kadar gelir. Meraklı korkudan
titremektedir artık. Battaniyesini iyice üzerine çeker. Gözleri odanın
kapısındadır. Çığlık atmak ister ama beceremez. Heyecandan, korkudan boğazı
kurumuştur.
Kapı aralanır. Meraklının korkusu ise katlanır. Aralanan
kapıdan içeri bir el uzanır...Ardından da bir kafa...usulca...
Meraklı battaniyesininin içine gömmüştür kafasını. Odadan
içeriye sessizce giren şey yavaş yavaş kendisine yaklaşmaktadır. İşte az sonra
meraklı'nın boğazına dişlerini geçirecek vampirle karşılaşma anı gelmiştir.
Belki de bir kurt adamdır odadaki şey...Kim bilir; ya zombiyse? Bildiği bütün
korku karakterleri kısa süre içinde meraklının gözlerinin önünden bir film
şeridi gibi geçer. Kont drakula, jaws bile...
Ve gelmemesi gereken an soluk soluğa Meraklı'nın battaniyeyi
kavramış minik ellerine temas eder. Arkasından beklemediği bir sesi fısıltıyla
çıkartarak.
"Güzel torunum...Bak kardeşin Şekerşey, misafirimiz
Dino4 çoktan yatıp uyumuşlar bir güzel. Sen neden uyumadın? Uykun mu kaçtı
yoksa. Bende odanıza sessizce geldim ki sizi uyandırmayayım. Üzerinizi örteyim,
bir kolaçan edeyim dedim."
Gelen hayaletin Haksever Dede çıkmasıyla Meraklı
rahatlamıştır. Gergin vücudu bir anda gevşer. Yatakta uyku pozisyonunu alır.
Ertesi gün için geceden Meraklı'nın aklında kalacak olan tek şey, Haksever
Dede'nin korkudan terlemiş alnına kondurduğu zarif bir öpücükle, nazik bir
hitap olacaktır.
"Allah rahatlık versin evladım."
***
Ertesi sabah Dino4 havada kanatlarını çırparak ağzıyla ve
elleriyle Meraklının sıkıca tuttuğu
battaniyeyi onun üzerinden almaya çalışmaktadır.
"Haydi meraklı...Herkes kahvaltı sofrasında seni
bekiyor. Haksever Dede erken yatılmazsa böyle de yataktan zor kalkarsınız...
diyor."
Bir şekilde nihayetinde yatağından kalkarak kahvaltı
masasına yönelir Meraklı. Ama bu kez Dino4 Meraklının ensesinden tutarak onu
lavaboya doğru yönlendirir.
"Unutma dünyalı genç adam. Uykudan uyandığımızda akıllı
dünyalılar ellerini ve yüzlerini yıkarlar. Dünyanın seyir günlüğüne not
almıştım bunu. Not 7... Hem ayrıca yemeklerden önce eller yıkanmalı!"
"Aman Dino4 yaa...Zaten sabaha kadar uyuyamadım.
Okuduğum kitabın etkisiyle bütün hayaletler, periler odamdaydılar. Onlarla
boğuştum durdum. Uykusuzum anlasana."
Dino4'ün gözleri ışıldar.
"Harika hemen bunu not almalıyım." der ve cebinden
not defterini çıkartır. Karalamaya başlar.
"Dünyanın seyir defteri. Not 16...İnsanlar yaş gruplarına uygun
kitaplar okumalılar. Zararlı kitaplar aynı okumamış cahilliği kadar kötü
neticeler verebilir!"
***
Yaylak'ta Talas Deresi şırıl şırıl akarken çıkan ses iki
arkadaşın sohbetine karışır.
(DEVAM EDECEK)
FEHMİ DEMİRBAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder