18 Aralık 2015 Cuma

 Bugün bölücülük yapanlara 
en güzel cevaptır; 


ZENCİ MUSA!

Eyvallah!
Pek çok eksiğimiz bulunabilir; ama biz milletçe vefasız olmamalıyız düşüncesiyle Özbekler Tekkesi'nin önünden geçerken derin bir acı duyardım. Çünkü Zenci Musa son nefesini bu tekkede vermişti; onu hatırlatan bir tabela veya mezar taşı ise yoktu.

Bu haftasonu alın çoluğunuzu çocuğunuzu yanınıza...varıvarın Üsküdarımıza...
Dar gelmesin vatan toprağı deyu bize...Hayatlarından geçenlerden biri olan Musa'yı yad için Özbekler Tekkesine...

 
‘’ Eşref Bey’in emireri Zenci Musa.
İsa peygambere omuzlarını ödünç verir
Ve peygamber bu sayede göğe tırmanabilir..’’

Bu dizeleri merhum Mehmet Akif, Eşref Beyle Mısır’a görevli gittiği zaman, Safahat’ına dahil ettiği Zenci Musa sadece Safahat’ta değil hepimizin gönlünde başköşede ağırlanmaya layık bir kahramandır. 

Girit’ te Sudan asıllı bir yiğit doğar. O topraklarda yaşanan olumsuz koşullar ve kıtlıktan dolayı doğan çocuklar genelde hep zayıftırlar. Ama dünyaya gelen bu yiğit diğer çocuklara nazaran daha yapılı ve olumludur. Babasının ölümü üzerine o yiğidi dedesi büyütür.  "Torunum İslam ahlakıyla büyümeli" arzusunu duyan dedesi  onu, Sudan’dan Kahire’ye götürür. Burada yaşamaya devam ederlerken, dedesinin hep bir Osmanlı hayranı oluşu torununa da yansır ve torununu bir Osmanlı Türk’ü gibi yetişmesini ister. İstanbul’a göndermeye karar verir. İstanbul’a varır ve müthiş bir Türkçe öğrenir. O artık dedesinin büyük arzusunu yerine getirir. Arkadaşlarından onu ayıran bir özelliği vardır. İri cüssesi ve siyah teni, bu yüzden ona Sudanlı Zenci Musa diye seslenirler…

Türk mahallesinde büyüyen Zenci Musa Türkçeyi cok iyi öğreniyor. Trablusgarp’ta Türk subaylar ve Şeyh Sunusi’nin önderliğinde İtalyanlara karşı verilen mücadele bütün İslam dünyasında yankı bulmuştu. Zenci Musa bu savaşa katılmak için Kahire’den Libya’ya gitti ve buradan sonra artık Osmanlı Devleti için nerede tehlike baş gösterdiyse bütün heybetiyle orada biten kahraman bir asker oldu.
1900’lü yılların başında Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarına hakim olmak isteyen İtalya, Fransa ve İngiltere, Osmanlı topraklarını kendi topraklarına katmak için fırsat kolluyordu. Aralarında paylaşmak için gizli gizli çeşitli planlar yapıyorlardı. İşte bu planların dahilinde 1911 yılında İtalya, İngiltere ve Fransa ile anlaşma yaptı. Osmanlı’ya savaş açarak, Trablusgarp’a asker çıkardı. Trablusgarp’ın İtalyanlarca işgal edildiğini öğrenen Osmanlı ordusunun genç subaylarından bir bölümü Trablusgarp’ı savunmak için gönüllü olarak cepheye gittiler.  Zenci Musa da bağlı olduğu birlikle beraber bu savaşta İtalyanlar’a karşı yüreğini koyarak savaştı. Trablusgarp savaşı devam ediyordu ki 1912 yılında, bir yıl sürecek Balkan Savaşı patlak verdi. Trablusgarp’ta savaşan askerler, Balkan Cephesi’nde görevlendirilmek üzere İstanbul’a gönderildi. Zenci Musa da Trablusgarp’tan sonra bu sefer Balkan Cephesi’nde savaştı vatanı için.

Bir avuç subayın gayretleri, Şeyh Sunusi Hazretleri'nin maddi ve manevi destekleriyle Libyalı gençlerden oluşan mukavemet gücü toplu, tüfekli, uçaklı İtalyan ordusunu sahile mıhlar. Dünyaya rezil olmaları üzerine İtalya Kralı'nın kayınpederi Karadağ Kralı "Balkan Savaşı" için devreye girer. Rus çarı da hükümetimizi aldatır; "Yıllardan beri Trakya'da bunca askeri silah altında tutuyorsunuz; yazıktır, terhis edin; Balkan savaşı çıkmaz" diyerek Çar bize teminat verir. Bizimkiler de ona inanıp yüz yirmi tabur askerimizi terhis ederler. Bunun üzerine bir araya gelen Balkan devletleri bizden alacakları toprakların paylaşımında aralarında anlaşmazlık çıkarsa, Rus Çarı'nın hakemliğine razı olacaklarında anlaştılar. Balkan Savaşı patlak verdi; particilik kavgasıyla çalkalanan ordumuz feci şekilde yenildi; Manastır'dan Büyükçekmece Gölü'nün yakınındaki Muratlı tepelerine çekildi; Alman imparatoru "İstanbul Bulgarların olmalıdır" şeklinde beyanatlar verirken Bulgarlar da başkentimize girmek için hazırlık yapıyorlardı. Hükümetimiz ise Enez-Midye hattının ötesini Bulgarlara verip İstanbul'u kurtarmanın peşindeydi.

1913 yılında Balkan Savaşları yeni bitmişti ki, 1914 yılında tüm dünya milletlerini etkileyecek 1. Dünya Savaşı başladı. Osmanlı İmparatorluğu da dört yıl gibi çok uzun bir zaman sürecek bu savaşın içinde buldu kendini. Türkler, Çanakkale cephesinde, Kafkas, Irak ve Kanal cephelerinde işgal kuvvetlerine karşı var gücüyle savaştı. Çanakkale cephesinde korkusuzca savaşan askerler arasında yine Zenci Musa vardı. Zenci Musa, o dönem Teşkilât-ı Mahsûsa’da görev alan Kuşçubaşı Eşref Bey’in emrinde de çalışıyordu. Vatana hizmet etmek için zorlu görevler üstleniyordu. Teşkilât-ı Mahsûsa, günümüzdeki Milli İstihbarat Teşkilatı’nın karşılığıdır. Eşref Bey’in emrinde çalışan Musa’ya, bir gün 300.000 altını Yemen’de Tevfik Paşa’ya teslim etme görevi verildi. Altınlar, düşman güçleri ile savaşan Türk kuvvetlerine silah alımı için kullanılacaktı. Bu altınların, düşman askerlerinin eline geçmeden, eksiksiz olarak Tevfik Paşa’ya teslim edilmesi gerekiyordu. Her tarafta işgal kuvvetlerinin askerleri kol geziyor, ajanları kulaklarını dört açmış, duydukları her haberi değerlendiriyordu. Bu zorlu şartlar altında Zenci Musa, altını yerine ulaştırarak, kendisine verilen görevi başarıyla yerine getirdi. İşgal güçleri komutanı General Harrington bu tür zorlu ve güven gerektiren görevlerin Musa’ya emanet edildiğini öğrendi. Musa’yı kendi saflarına çekmek isteyen General, Musa’yı yanına getirtti. General, Musa’nın gözlerinin içine bakarak, “Türkler için değil bizim için çalışırsan, seni altına boğacağım”dedi. Bu sözler üzerine çılgına dönen Musa, öfkeyle General Harrington’a dönerek “Her teklif herkese yapılmaz. Bu sözleriniz beni rencide eder; benim bir devletim, bir bayrağım var, ay yıldızlı bayrak; bir kumandanım var, Eşref Bey” cevabını verdi. Bu sözler üzerine general, karşısında duran bu zenci Türk’ün sadakati, vatanına duyduğu sevginin büyüklüğü ve vefakarlığı karşısında hayretler içinde kaldı. Daha sonra Zenci Musa, Anadolu’daki Millî Mücadeleye destek için İstanbul’a geldi. Galata gümrüğünde hamallık yapıp, gece Anadolu’ya silah kaçırıyordu. Tüm bu çalışmalar sırasında vereme yakalandı. Onun bu durumunu gören Ali Paşa ona emekli maaşı bağlamak istedi. Zenci Musa, çok hastaydı ve parasal olarak ihtiyaç içerisindeydi. Buna rağmen “Paşam, ben bu fakir milletin emekli maaşını alamam” diyerek teklifi geri çevirdi. Zenci Musa öldüğünde, bavulundan; bir Osmanlı haritası, Kuşçubaşı Eşref ‘in resmi, bir de kefen çıkmıştır. Zenci Musa ve onun gibi bu vatan topraklarının bağımsızlığı ve biz gelecek nesiller için canlarını hiçe sayarak savaşan, çalışan, vatanın çıkarlarını, kendi kişisel çıkarlarının üstünde tutan, vatanını, milletini büyük bir sadakatle seven milyonlarca ismini bilmediğimiz kahramanımız büyük “vatansever”lerdir. Onların vatanları için yaptıkları bunca fedakarlığın yanında bizlere onları ve verdikleri mücadeleyi hiç unutmamak, ülkemiz ve milletimiz için çok, daha çok çalışmak düşüyor.

Bugün bölücülük yapanlara en güzel cevaptır, Zenci Musa! Biz tek devlet, tek bayrak, tek din olarak yaşadık yüzyıllarca ve öylede yaşayacağız ALLAH’IN izniyle.
Bizleri bölmeye çalışanlara inat, her zaman Zenci Musaları, Çerkez Ethemleri, Akifleri,  konuşacağız, yaşatacağız..

Fehmi Demirbağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder