27 Temmuz 2016 Çarşamba

ŞEYTAN BU KİTABI OKUMA DEDİ


Sen bu kitabı okuyup bitirdiğinde üzerindeki yüzyılların laneti kalkacak. Uyuşukluğun, tembelliğin, üşengeçliğin bitecek. O dayak yemiş halinden eser kalmayacak. Keşkelerin azalacak. Bütün fethedilmemiş toprakların adeta tek Fatih'i bir tek sen olacaksın. Geçimsizliğin de bitecek, huysuzluğunda. O anlamsız mide yanmalarında bitecek. Sağa sola manasız sataşmalarında. Vara yoğa küfretmelerinde. Hastalıklı kahkahalarında.  Vesveselerin başta gelmek üzere bütün manevi kirlerinden arınacaksın. Bundan emin olabilirsin. Garanti veriyorum sana. Ben de eminim ki kendimden, bu kadar büyük iddialarda bulunuyorum.
Çünkü bugün önemli bir gün. Geriye kalan ömrümüzün ilk günü. Muhteşem bir gün yani. Kıymetini bilmemiz gereken tek gün! Ki zaten hayat dediğin 3 günlük değil midir? Hani nerede "Dün"? Keşkelerle, pişmanlıklarla, ah-vahlarla o'nu geride bırakmadık mı? Kim bilir hangi kimsesizler mezarlığına gömüverdik onu? Yetim kalmış günler ardından ağıtlar yakmadı mı?  Tek mirası deneyim'i bize bırakırken bir de bir pusula bırakmıştı okumamız için, hala bakıp okumadın mı: "Hayat yediğimiz kazıkların bileşkesidir. Deneyimlerde bu kazıkların fatura koçanı!"
Hele bir bak; "Bugün"ünü nasıl zehirlediğini... "Dün"ün pişmanlıkları ile "Yarın"ın korku, kaygı ve beklentileri arasındaki müebbet hayatını? Bir saniye sonrası bile henüz yaratılmamışken ölümsüzlüğün peşine düşmeni hangi aklıevvel sana salık verdi de güzelce yaşanması gereken tek varlığın olan bugünü nasıl ıskalarsın? Nasıl ertelersin bugünün mutluluklarını ilerde çok mutlu olacam beklentisiyle. Biliyormusun bugünde dünün yarınıydı. Hani bugün mutlu olacaktın. Dün öyle demiyor muydun? Güya yarın mutlu olmanın derdine düşmüşsün yine bugünkü bütün somurtukluğunla.
Bu söylediklerimden sakın "boşver, herşey nasılsa olacağa varıyor" sonucunu çıkartma. Sen hayatı "insanca" yaşamaya kurgula kendini. Hayallerin olsun sonsuzca. Sınırsızca programla kendini hayallerini gerçekleştirmek için. Ahmakça yaşayıpta "kader" deme saçmalamalarına, Rabbini de suçuna ortak etmeye kalkışma. Cehaletini gidermelisin öncelikle insanca yaşamanın erdemine nail olmak için. Bil; yeryüzü sana mescid kılındı kardeşim. Kendini küçük coğrafyalara mahkum edişin neden? Sür atını Roma'ya, süratlıca...Yak gemilerini de öyle yola koyul Tarık Bin Ziyad gibi aşılmaz denizlerin ötesine. Söyle,  gemilerini karadan yürütmeye var mısın?
Bırak gündelik hayatın seni kanser gibi kuşatmış saçma salak sorunlarını.
Hadi gel, önce gülümse şunca satırdan sonrada ben de sana tılsımlı bir hayatın kapılarını aralayayım. Üzerindeki laneti kaldırayım. Büyülerini çözeyim.
Bunun karşılığında benimde senden ufak tefek ricalarım olacak ama. Öncelikli olarak yanında kalem bulundur. Kitabı okurken olaki o anda anlamadığın...ya da benim anlatamadığım şeyler olabilir. Kitabın bir kenarına not al. Hasılı okur- yazar olarak sohbet edelim. Sen okur, ben yazar...Sen hem okur hem yazar... Sen ki ayrıca not et; tarihi bir gündesin ya hani. İlk Vakaünüvis'imiz Naima'yı yad ederek bu tarihi günü not al. Bugün dönüşüm günü. Adeta bugün senin doğum günün.
Bilir misin ki okumak ölülerle konuşmak, onlarla iletişime geçmektir. Ve dahi hatta, Tanrı'yla konuşmaktır. Yazmak ise doğmamış nesillerle bile iletişime geçmektir. Okur-yazar olmak ise adeta bir zaman makinasının yolcusu olmaktır. Dün ile yarının arasında köprü olmaktır okumak ve yazmak!
Hani "ikra" diyordu ya rabbin? "Oku" diyordu. Biz ki okuyamadık bir türlü türlü tarihsel desiseler neticesi. Bak etrafına eline mikrofon alan birisini gördüğünde genelde başlangıç cümlesine dikkat et; "Oku der Rabbimiz..."
Eyvallah okuruz da, ümmet olarak...Canına, malına...okuruz martaval...palavra okuruz...Okumanın türlü türlüsü...lakin okuyamayız Rabbimizi...Misal ilk nüzul sebebli suredir Alak! Yani "yaratılış" ve ikincisi "Kalem" suresidir. Yine İkra suresinin 4. ayeti yine lkalemi işaret eder de bilemeyiz olan biteni cehaletimizden; okumadığımızdan olayları...
"Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
1- Yaratan Rabbinin adıyla oku!
2- İnsanı bir kan pıhtısından yarattı! 
3- Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.
4- O Rab ki kalemle yazmayı öğretti.
5- İnsana bilmediği şeyleri öğretti."
İlk insandan nasıl türediyse insanlık, ilk günahta bütün ahlaksızların atasıdır. Şu anki ahvalimiz dna misali dedelerimizin babalarımıza, babalarımızın bizlere, bizlerinde torunlarımıza devrettiğimiz bir silsilenin devamıdır. İşlediğin günah eğer tevbe etmezsen torununa bulaşır kardeşim.
De ki an geldi, uydun şeytanada içki içtin. Bak bu tavrının adıdır günah. Lakin hadi şimdi o alkollü halinde araba kullanda görelim; bir günahın nasılda ahlaksızlığa dönüştüğünü.
"Banane" diyemez insan. "Sanane" de...Herkes derse bu kelimeleri yepyeni bir hayvani nesil peydah oluyordur, biline.
Bismillah!
Söze yeni başlıyoruz.
Herşeyin başlangıcı, unutma "Rabbinin adı!"
...
"İnsan eşref-i mahlukattır derdi babam. Bu sözün sözler içinde bir yeri vardı. Ta ki bir eylül sabahı,bilek damarlarımı kestiğimde söz sözler içinde yerini buldu" der;  kızıl, kominist, Allahsız, kitapsız bir hayatın müdavimliği ve müminliğini yaşarken intiharın kapısından dönüpte Rabbine teslim olan şair İsmet Özel.
İnsan ve eşref-i mahlukat! Sahi neydi insan? Maddi gözlemle ve verileriyle insan; 7 kalıp sabunu oluşturacak kadar yağmıydı? Sokalım bir laboratuarada insan nedir in sorularına yanıt arayalım. Bir ortaboy inşaat çivisini oluşturacak kadar demir midir insan? Bir tavuk kümesini boyayacak kadarkireç?..Ya da bir kutu kibrit çöpünün üzerindeki kadar fosfor mu?
Nedir insan? Biyolojik varlığından ne kadar haberdarız ki. Misal merhamete dayalı döktüğümüz gözyaşının midemizi koruduğu, ülseri engellediğiyle alakalı kim ne kadar haberdardır misal. Sağlıklı erkek gözyaşı döken erkektir desem, cevabınız erkek adam ağlamaz mı olur?  Sağlıklı beslenmeyle alakalı bildiklerimiz kaç satırlık bilgiden ibaret ki? Daha maddi varlığını çözemediğimiz mahluktan bahsediyoruz. Katı, sıvı ve gaz olarak kimyanın üç halinin bileşkesi iki ayaklı tüysüz maymun mudur yani insan? Onca kütlenin içindeki nohut büyüklüğündeki bir küçük bahsedeyim dilerseniz;
Timüs bezi, tiroid bezinin altında, göğüs boşluğunda ve soluk borusunun önünde bulunur. Bu bez insanın bağışıklık sisteminin merkezidir. Yani bütün bağışıklık sistemi buradan yönetilir. Timüs bezi ne kadar çok titreşirse kişi o kadar sağlıklı ve bağışıklık sistemi sağlam olur. Yani Timüs'ü eşşek sudan gelinceye kadar dövmek lazım. Genç ve sağlıklı olmak ve kalmak için Timüs'ü eşşek sudan gelinceye kadar dövmek lazım. Anadolu’da ağıt yakan kadınların göğüslerine vurduklarına hepiniz şahit olmuşsunuzdur. Bu refleks kaynaklı basit bir el hareketi değildir. Bu beynin otomatik gerçekleştirdiği bir davranıştır. Kişi göğsüne vururken Timüs bezini titreştirir. Bu sayede üzüntü kaynaklı bağışıklıkta meydana gelen direnç azalmasının önüne geçmeye çalışır. Bu bez ne kadar sıklıkla titreştirilirse kişi o kadar genç ve sağlıklı yaşar ayrıca geç yaşlanır. Sizde parmaklarınızla göğsünüzün ortasına yapacağınız küçük vuruşlarla timüs bezini titreştirebilirsiniz. Yada daha basit bir yolu kullanırsınız. "KAHKAHA" atabilirsiniz. Çünkü kahkaha da göğüs kafesini oynattığı için bu bezi harekete geçirir. Hani yıllar geçerde aradan bir arkadaşımıza rastlarız neşeli halleriyle tanıdığımız bu insanı görünce "hiç değişmemişsin, ne gamsızsın..." deriz ya, işte timüs bezinin gücü. Sonuç olarak kahkaha bağışıklık sistemini güçlendirir ve sizi genç tutar. 

Bir de Google'dan bakalım: Mutluluk ve Timus bezi .. "Mutluluk bir seçimdir. Mutsuzluğumuz kadere, şansızlığa ve talihsizliğe inancımız ölçüsündedir." Mutlu duyguların hissedilmesinde hormonların rolü büyük. Bedenimizde o hormonları salgılayan salgı bezlerinden minicik ama çok güçlü bir salgı bezi var: timus. Timus uyarıldığında salgıladığı hormonlar kişide haz ve mutluluk duygusu yaratır.Çünkü timus aktive olduğunda bedenin kimyasının değişimine neden olur. Bu değişiklik sinir sistemini sakinleştirir ve beyin fonksiyonları nı hızlandırır. Bu da kişide rahatlama duygusu yaratır. Avustralyalı Nobel ödüllü kanser araştırmacısı Sir MacFarlane Burnet timus bezinin aktif hale getirilmesiyle insan bedeninin kendisini kanserden koruyabilme yeteneğine sahip olacağını savunuyordu. Çocuklarda iri olan timus ergenlik döneminde bir ceviz kadar irileşiyor. Ama yas ilerledikçe bir bezelye tanesi kadar küçülüyor, yaşlılıkta ise tamamen köreliyor. Ama bazı insanlarda ileri yaslarda bile hala ceviz büyüklüğünü koruması, bilimin henüz çözemediği alanlardan biri. Timusun sağlığımız üzerindeki önemli yararlarından biri de T hücrelerini üretiyor olması. T hücreleri denilen lenfositler bedene zarar verebilecek zararlı hücreleri yok ederler. Bu küçük T hücrelerine yaşamımızı borçluyuz. AIDS gibi bağışıklık sistemini çökerten hastalıkların ölümcül olması T hücrelerinin haberleşme hatlarını öncelikle kesmelerinden kaynaklanıyor. Timus göğüs kafesinin üst kısmının tam arkasında, göğsün tam ortasında yer alıyor. Timusu uyarmanın üç basit yolu var: Timusu uyarmanın birinci yolu gülmek.Yani gerçek, içten, sıcak bir gülüş, bir kahkaha. Her gülündüğünde timus bezi aktive oluyor. Her aktive olduğunda bedenimize kimyasal dalgalar göndererek kendimizi iyi hissetmemizi sağlıyor. 1993 yılında California Üniversitesi' nde Dr.Paul Ekman tarafından yapılan araştırmada gülmenin timusu ve beynin değişik haz bölgeleriyle bağlantısı olan kasları harekete geçirdiği ve insanda haz duygusu yarattığı kanıtlanmış. Timusu uyarmanın ikinci yolu iki parmakla timusun üzerine gelen noktaya vurulması, yani elle uyarmak. Timusu uyarmanın üçüncü yolu ise dilin üst dişlerin arkasında damağa ve ağzın tavanına değdirilmesi. Dr. John Diamond ve ekibi dilin bu pozisyona getirilmesi ile sol ve sağ beyin küresi arasında denge oluşmasını sağladığını tespit etmiş.Bu da insanin daha iyi düşünmesi ve kendini daha iyi hissetmesine yardımcı oluyor.

Evet ama bu çalışmamız külliyatlarca bir ansiklopedi olmayacak. Orta hacimde, kalınlıkta bir kitap olacak nihayetinde. İnsan ile ilgili araştırma ve incelemeye kalkıştığınızda bilin ki mevcut ömrünüz size yetmeyecektir.
İnsanlar üç türlüdür gardaş. Delileri vardır...Dahileri...ve de senin benim gibi olanları. Yani sıradan olanlar kahir ekseridirler alemi insanlığın. Bunlarda kendi aralarında iki türlüdür gardaş. Makadlarını mahattan kaldıranlar ile ilelebet zıbarıp yatıverenler. Yani tembeller...
Deliler ve dahiler ibretlikdir gardaş. Normaller şükretsinler diye yaratılmışlardır yüce yaratıcı tarafından. Sözümüz yoktur onlara. Velakin normaller mühimdir işte. Normallerin anormalleri ise tembel olanlardır. Kıllarını kımıldatmazlardır onlar. Sürekli şikayetçi olanlardır yani.
Bak gardaş, bir hikaye anlatayım da kısadan, kıssadan hisse kapasın gardaş.

"Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacak?.
Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu.
Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde. "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı. "Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır."
İnsan "eşref-i mahlukattır" kardeşim. Yani hani bugün geriye kalan ömrünün ilk günü ya...Kendini önemsemelisin. Sen en önemli günün, en önemli mahluğusun. Sen yaratılmışların en şereflisisin. Yeryüzünde Allah'ın halifesisisn. Hele ki bir de ilim tahsili yapıyorsan ayrıca efendimizin buyurduğu gibi peygamberlerin varisisin. Çünkü "alimler peygamberlerin mirasçısıdırlar." Hele hele bir de kadınsan...Cennet annelerin ayakları altındadır. Yani üç ayrı payitahtla yeryüzünün efendisisin. Yeter ki kendinin farkına var, yeter ki kendini önemse.
EY YARATILDIKTAN SONRA BAŞIBOŞ BIRAKILACAĞINI ZANNEDEN İNSAN;
Kün deyince rabbim, oluverdi varlık...Varlık ki türlü türlü...Sonsuzluk deryasında yüzen bir nihayetsiz kainat...Her biri bir zerre ki, her biri ayrı kainat!
Her bir zerre de ilahi emre amade...Sonsuz büyük galaksilerden sonsuz küçük zerreye...
Nasıl yaratılmışlarsa, hangi gaye uğruna ve hangi programla...İtiraz edende yok...Aykırı olanda...
Lakin pişmiş topraktan yaratılan...ve eşref-i mahluk olan...Yani şunca yaratılmışın arasında zirvede olan...Yaratıcının irade bahşettiği...Ruh üflediği...Hep isyanda...Hep, hepp!
Çün onu irade sahibi kılmakla imtiyazlandırmış yaratıcı...
Sen demiş "kul'um, kullarım arasında özelsin." Hoş ne yok ki yaratılmışlar arasında rabbine kul olan...
Kul'luk mevzuunda bir tek seçim sahibi insan...
Misal...Toxplazma tarzı bir et bakterisi yaratmış yerkürenin brezilya topraklarında...Hele rezillik derdine düşmeyi bırakta hele bir dinle bakayım ey insan bu bakteri kulun hikayesini...Mikroskopla dahi zor görülen bu kul bu hikayemizin başrol kahramanıdır.
Der ki rab; "ey bakteri kulum." Sen Brezilyada, filanca mıntıkada yaşayasın. Yumruk büyüklüğündeki falanca salyangozun vücudunda. Lakin üreme zamanın gelince çık salyangozun gözüne. Gözlerini salyangozun çevir bir kurtçuğa. Kımıl kımıl mıldasın salyangozun gözleri. "Sen ey salyangoz kulum!" Bakteri kulum yerleşince gözlerine tırman hemen yanındaki ağacın tepesinde kavuş gökyüzüne. Salyangoz halbuki bu emir gelinceye dek agacın dibinde, nemli zeminde sürdürür hayatını. Yemesi belli, içmesi de...
Salyangoz bir süre sonra çıkar ağacın tepesine. Meğer ağacı yurt edinmiş serçeye benzer bir de kuş yaşarmış. Salyangozün gözündeki kurtçuğa dönmüş bakteri kurt kuşla cilveleşir hasılı. Der, vücut diliyle; ey kuş...gel ve benle açlığını gider!
Kuş rızkı önüne gelince çeker besmelesini...Gaga gaga yutar salyangozun gözündeki kurtçukları....oh elhamdülillah! Bugünde karnım doydu, şükür.
Kuşun bağırsakları meğer bakteri kulun zifaf alanıdır. yani bakterilerin balayı merkezi. Yani bakteri üretim merkezi. Cicim aylarından sonra genç bakteriler dalarlar kuşun dışkısına...Bir iki ıkınma derken kuş kul ağaçlardan aşağı bırakır kakasını.
Ağaçların dibinde bir salyangoz o sırada rızkını aramaktadır. O da ne? Tam önünde sıcacık bir kuş kakası. Hem de en sevdiği. Ziyafeti önündedir. Genç bakteriler ise yeni yurtlarına kavuşmuşlardır. Yolculuk bu kez onlar için yeni başlamıştır. Tabi ki karşılarına bir Fetö çıkıpta kendilerini fıtratlarının dışına çıkarmaya kalkışmazlar ise.
Bütün bu hikayenin bütün kahramanlarında irade değil itaat sözkonusudur. 
düşünsene bütün atomların bir anda birbirlerinden ayrıştıklarını...Al sana kıyamet!

Bir tek sen! Bu hikayeyi okuyan...Sen irade sahibi olarak rabbine itaatte bu küçük bakteriye özenmedin mi?

(ŞEYTAN BU KİTABI OKUMA DEDİ KİTABIMIZDAN ALINTIDIR.)
FEHMİ DEMİRBAĞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder