ŞEYTAN BU KİTABI OKUMA DEDİ
Sen bu kitabı okuyup bitirdiğinde üzerindeki yüzyılların
laneti kalkacak. Uyuşukluğun, tembelliğin, üşengeçliğin bitecek. O dayak yemiş
halinden eser kalmayacak. Keşkelerin azalacak. Bütün fethedilmemiş toprakların
adeta tek Fatih'i bir tek sen olacaksın. Geçimsizliğin de bitecek,
huysuzluğunda. O anlamsız mide yanmalarında bitecek. Sağa sola manasız
sataşmalarında. Vara yoğa küfretmelerinde. Hastalıklı kahkahalarında. Vesveselerin başta gelmek üzere bütün manevi
kirlerinden arınacaksın. Bundan emin olabilirsin. Garanti veriyorum sana. Ben
de eminim ki kendimden, bu kadar büyük iddialarda bulunuyorum.
Çünkü bugün önemli bir gün. Geriye kalan ömrümüzün ilk günü.
Muhteşem bir gün yani. Kıymetini bilmemiz gereken tek gün! Ki zaten hayat
dediğin 3 günlük değil midir? Hani nerede "Dün"? Keşkelerle,
pişmanlıklarla, ah-vahlarla o'nu geride bırakmadık mı? Kim bilir hangi
kimsesizler mezarlığına gömüverdik onu? Yetim kalmış günler ardından ağıtlar
yakmadı mı? Tek mirası deneyim'i bize
bırakırken bir de bir pusula bırakmıştı okumamız için, hala bakıp okumadın mı:
"Hayat yediğimiz kazıkların bileşkesidir. Deneyimlerde bu kazıkların
fatura koçanı!"
Hele bir bak; "Bugün"ünü nasıl zehirlediğini...
"Dün"ün pişmanlıkları ile "Yarın"ın korku, kaygı ve
beklentileri arasındaki müebbet hayatını? Bir saniye sonrası bile henüz yaratılmamışken
ölümsüzlüğün peşine düşmeni hangi aklıevvel sana salık verdi de güzelce yaşanması
gereken tek varlığın olan bugünü nasıl ıskalarsın? Nasıl ertelersin bugünün
mutluluklarını ilerde çok mutlu olacam beklentisiyle. Biliyormusun bugünde
dünün yarınıydı. Hani bugün mutlu olacaktın. Dün öyle demiyor muydun? Güya
yarın mutlu olmanın derdine düşmüşsün yine bugünkü bütün somurtukluğunla.
Bu söylediklerimden sakın "boşver, herşey nasılsa
olacağa varıyor" sonucunu çıkartma. Sen hayatı "insanca"
yaşamaya kurgula kendini. Hayallerin olsun sonsuzca. Sınırsızca programla
kendini hayallerini gerçekleştirmek için. Ahmakça yaşayıpta "kader"
deme saçmalamalarına, Rabbini de suçuna ortak etmeye kalkışma. Cehaletini
gidermelisin öncelikle insanca yaşamanın erdemine nail olmak için. Bil; yeryüzü
sana mescid kılındı kardeşim. Kendini küçük coğrafyalara mahkum edişin neden?
Sür atını Roma'ya, süratlıca...Yak gemilerini de öyle yola koyul Tarık Bin
Ziyad gibi aşılmaz denizlerin ötesine. Söyle,
gemilerini karadan yürütmeye var mısın?
Bırak gündelik hayatın seni kanser gibi kuşatmış saçma salak
sorunlarını.
Hadi gel, önce gülümse şunca satırdan sonrada ben de sana
tılsımlı bir hayatın kapılarını aralayayım. Üzerindeki laneti kaldırayım.
Büyülerini çözeyim.
Bunun karşılığında benimde senden ufak tefek ricalarım
olacak ama. Öncelikli olarak yanında kalem bulundur. Kitabı okurken olaki o
anda anlamadığın...ya da benim anlatamadığım şeyler olabilir. Kitabın bir
kenarına not al. Hasılı okur- yazar olarak sohbet edelim. Sen okur, ben
yazar...Sen hem okur hem yazar... Sen ki ayrıca not et; tarihi bir gündesin ya
hani. İlk Vakaünüvis'imiz Naima'yı yad ederek bu tarihi günü not al. Bugün
dönüşüm günü. Adeta bugün senin doğum günün.
Bilir misin ki okumak ölülerle konuşmak, onlarla iletişime
geçmektir. Ve dahi hatta, Tanrı'yla konuşmaktır. Yazmak ise doğmamış nesillerle
bile iletişime geçmektir. Okur-yazar olmak ise adeta bir zaman makinasının
yolcusu olmaktır. Dün ile yarının arasında köprü olmaktır okumak ve yazmak!
Hani "ikra" diyordu ya rabbin? "Oku"
diyordu. Biz ki okuyamadık bir türlü türlü tarihsel desiseler neticesi. Bak
etrafına eline mikrofon alan birisini gördüğünde genelde başlangıç cümlesine
dikkat et; "Oku der Rabbimiz..."
Eyvallah okuruz da, ümmet olarak...Canına, malına...okuruz
martaval...palavra okuruz...Okumanın türlü türlüsü...lakin okuyamayız
Rabbimizi...Misal ilk nüzul sebebli suredir Alak! Yani "yaratılış" ve
ikincisi "Kalem" suresidir. Yine İkra suresinin 4. ayeti yine lkalemi
işaret eder de bilemeyiz olan biteni cehaletimizden; okumadığımızdan
olayları...
"Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
1- Yaratan Rabbinin adıyla oku!
2- İnsanı bir kan pıhtısından yarattı!
3- Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.
4- O Rab ki kalemle yazmayı öğretti.
5- İnsana bilmediği şeyleri öğretti."
1- Yaratan Rabbinin adıyla oku!
2- İnsanı bir kan pıhtısından yarattı!
3- Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.
4- O Rab ki kalemle yazmayı öğretti.
5- İnsana bilmediği şeyleri öğretti."
İlk insandan nasıl türediyse insanlık,
ilk günahta bütün ahlaksızların atasıdır. Şu anki ahvalimiz dna misali
dedelerimizin babalarımıza, babalarımızın bizlere, bizlerinde torunlarımıza
devrettiğimiz bir silsilenin devamıdır. İşlediğin günah eğer tevbe etmezsen
torununa bulaşır kardeşim.
De ki an geldi, uydun şeytanada içki
içtin. Bak bu tavrının adıdır günah. Lakin hadi şimdi o alkollü halinde araba
kullanda görelim; bir günahın nasılda ahlaksızlığa dönüştüğünü.
"Banane" diyemez insan.
"Sanane" de...Herkes derse bu kelimeleri yepyeni bir hayvani nesil
peydah oluyordur, biline.
Bismillah!
Söze yeni başlıyoruz.
Herşeyin başlangıcı, unutma "Rabbinin
adı!"
...
"İnsan eşref-i mahlukattır derdi
babam. Bu sözün sözler içinde bir yeri vardı. Ta ki bir eylül sabahı,bilek
damarlarımı kestiğimde söz sözler içinde yerini buldu" der; kızıl, kominist, Allahsız, kitapsız bir
hayatın müdavimliği ve müminliğini yaşarken intiharın kapısından dönüpte
Rabbine teslim olan şair İsmet Özel.
İnsan ve eşref-i mahlukat! Sahi neydi
insan? Maddi gözlemle ve verileriyle insan; 7 kalıp sabunu oluşturacak kadar
yağmıydı? Sokalım bir laboratuarada insan nedir in sorularına yanıt arayalım.
Bir ortaboy inşaat çivisini oluşturacak kadar demir midir insan? Bir tavuk
kümesini boyayacak kadarkireç?..Ya da bir kutu kibrit çöpünün üzerindeki kadar
fosfor mu?
Nedir insan? Biyolojik varlığından ne
kadar haberdarız ki. Misal merhamete dayalı döktüğümüz gözyaşının midemizi
koruduğu, ülseri engellediğiyle alakalı kim ne kadar haberdardır misal.
Sağlıklı erkek gözyaşı döken erkektir desem, cevabınız erkek adam ağlamaz mı
olur? Sağlıklı beslenmeyle alakalı
bildiklerimiz kaç satırlık bilgiden ibaret ki? Daha maddi varlığını
çözemediğimiz mahluktan bahsediyoruz. Katı, sıvı ve gaz olarak kimyanın üç
halinin bileşkesi iki ayaklı tüysüz maymun mudur yani insan? Onca kütlenin
içindeki nohut büyüklüğündeki bir küçük bahsedeyim dilerseniz;
Timüs bezi, tiroid bezinin altında, göğüs boşluğunda
ve soluk borusunun önünde bulunur. Bu bez insanın bağışıklık sisteminin
merkezidir. Yani bütün bağışıklık sistemi buradan yönetilir. Timüs bezi ne
kadar çok titreşirse kişi o kadar sağlıklı ve bağışıklık sistemi sağlam olur. Yani
Timüs'ü eşşek sudan gelinceye kadar dövmek lazım. Genç ve sağlıklı olmak ve
kalmak için Timüs'ü eşşek sudan gelinceye kadar dövmek lazım. Anadolu’da ağıt
yakan kadınların göğüslerine vurduklarına hepiniz şahit olmuşsunuzdur. Bu
refleks kaynaklı basit bir el hareketi değildir. Bu beynin otomatik
gerçekleştirdiği bir davranıştır. Kişi göğsüne vururken Timüs bezini
titreştirir. Bu sayede üzüntü kaynaklı bağışıklıkta meydana gelen direnç
azalmasının önüne geçmeye çalışır. Bu bez ne kadar sıklıkla titreştirilirse
kişi o kadar genç ve sağlıklı yaşar ayrıca geç yaşlanır. Sizde parmaklarınızla
göğsünüzün ortasına yapacağınız küçük vuruşlarla timüs bezini
titreştirebilirsiniz. Yada daha basit bir yolu kullanırsınız.
"KAHKAHA" atabilirsiniz. Çünkü kahkaha da göğüs kafesini oynattığı
için bu bezi harekete geçirir. Hani yıllar geçerde aradan bir arkadaşımıza
rastlarız neşeli halleriyle tanıdığımız bu insanı görünce "hiç
değişmemişsin, ne gamsızsın..." deriz ya, işte timüs bezinin gücü. Sonuç
olarak kahkaha bağışıklık sistemini güçlendirir ve sizi genç tutar.
Bir de Google'dan
bakalım: Mutluluk ve Timus bezi .. "Mutluluk bir seçimdir. Mutsuzluğumuz
kadere, şansızlığa ve talihsizliğe inancımız ölçüsündedir." Mutlu
duyguların hissedilmesinde hormonların rolü büyük. Bedenimizde o hormonları
salgılayan salgı bezlerinden minicik ama çok güçlü bir salgı bezi var: timus.
Timus uyarıldığında salgıladığı hormonlar kişide haz ve mutluluk duygusu
yaratır.Çünkü timus aktive olduğunda bedenin kimyasının değişimine neden olur.
Bu değişiklik sinir sistemini sakinleştirir ve beyin fonksiyonları nı
hızlandırır. Bu da kişide rahatlama duygusu yaratır. Avustralyalı Nobel ödüllü
kanser araştırmacısı Sir MacFarlane Burnet timus bezinin aktif hale
getirilmesiyle insan bedeninin kendisini kanserden koruyabilme yeteneğine sahip
olacağını savunuyordu. Çocuklarda iri olan timus ergenlik döneminde bir ceviz
kadar irileşiyor. Ama yas ilerledikçe bir bezelye tanesi kadar küçülüyor,
yaşlılıkta ise tamamen köreliyor. Ama bazı insanlarda ileri yaslarda bile hala
ceviz büyüklüğünü koruması, bilimin henüz çözemediği alanlardan biri. Timusun
sağlığımız üzerindeki önemli yararlarından biri de T hücrelerini üretiyor
olması. T hücreleri denilen lenfositler bedene zarar verebilecek zararlı hücreleri
yok ederler. Bu küçük T hücrelerine yaşamımızı borçluyuz. AIDS gibi bağışıklık
sistemini çökerten hastalıkların ölümcül olması T hücrelerinin haberleşme
hatlarını öncelikle kesmelerinden kaynaklanıyor. Timus göğüs kafesinin üst
kısmının tam arkasında, göğsün tam ortasında yer alıyor. Timusu uyarmanın üç
basit yolu var: Timusu uyarmanın birinci yolu gülmek.Yani gerçek, içten, sıcak
bir gülüş, bir kahkaha. Her gülündüğünde timus bezi aktive oluyor. Her aktive
olduğunda bedenimize kimyasal dalgalar göndererek kendimizi iyi hissetmemizi
sağlıyor. 1993 yılında California Üniversitesi' nde Dr.Paul Ekman tarafından
yapılan araştırmada gülmenin timusu ve beynin değişik haz bölgeleriyle
bağlantısı olan kasları harekete geçirdiği ve insanda haz duygusu yarattığı
kanıtlanmış. Timusu uyarmanın ikinci yolu iki parmakla timusun üzerine gelen
noktaya vurulması, yani elle uyarmak. Timusu uyarmanın üçüncü yolu ise dilin
üst dişlerin arkasında damağa ve ağzın tavanına değdirilmesi. Dr. John Diamond
ve ekibi dilin bu pozisyona getirilmesi ile sol ve sağ beyin küresi arasında
denge oluşmasını sağladığını tespit etmiş.Bu da insanin daha iyi düşünmesi ve
kendini daha iyi hissetmesine yardımcı oluyor.
Evet ama bu çalışmamız külliyatlarca bir ansiklopedi
olmayacak. Orta hacimde, kalınlıkta bir kitap olacak nihayetinde. İnsan ile
ilgili araştırma ve incelemeye kalkıştığınızda bilin ki mevcut ömrünüz size
yetmeyecektir.
İnsanlar üç türlüdür
gardaş. Delileri vardır...Dahileri...ve de senin benim gibi olanları. Yani
sıradan olanlar kahir ekseridirler alemi insanlığın. Bunlarda kendi
aralarında iki türlüdür gardaş. Makadlarını mahattan kaldıranlar ile ilelebet
zıbarıp yatıverenler. Yani tembeller...
Deliler ve dahiler
ibretlikdir gardaş. Normaller şükretsinler diye yaratılmışlardır yüce yaratıcı
tarafından. Sözümüz yoktur onlara. Velakin normaller mühimdir işte. Normallerin
anormalleri ise tembel olanlardır. Kıllarını kımıldatmazlardır onlar. Sürekli
şikayetçi olanlardır yani.
Bak gardaş, bir hikaye anlatayım da kısadan,
kıssadan hisse kapasın gardaş.
"Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun
üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım
neler olacak?.
Ülkenin en zengin
tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler,
sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek
çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları
temiz tutamıyordu. Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze
getiriyordu.
Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde. "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı. "Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır."
Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde. "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı. "Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır."
İnsan "eşref-i mahlukattır" kardeşim. Yani hani
bugün geriye kalan ömrünün ilk günü ya...Kendini önemsemelisin. Sen en önemli
günün, en önemli mahluğusun. Sen yaratılmışların en şereflisisin. Yeryüzünde
Allah'ın halifesisisn. Hele ki bir de ilim tahsili yapıyorsan ayrıca
efendimizin buyurduğu gibi peygamberlerin varisisin. Çünkü "alimler peygamberlerin
mirasçısıdırlar." Hele hele bir de kadınsan...Cennet annelerin ayakları
altındadır. Yani üç ayrı payitahtla yeryüzünün efendisisin. Yeter ki kendinin
farkına var, yeter ki kendini önemse.
EY YARATILDIKTAN
SONRA BAŞIBOŞ BIRAKILACAĞINI ZANNEDEN İNSAN;
Kün deyince rabbim, oluverdi varlık...Varlık ki türlü türlü...Sonsuzluk
deryasında yüzen bir nihayetsiz kainat...Her biri bir zerre ki, her biri ayrı
kainat!
Her bir zerre de ilahi emre amade...Sonsuz büyük galaksilerden sonsuz küçük zerreye...
Nasıl yaratılmışlarsa, hangi gaye uğruna ve hangi programla...İtiraz edende yok...Aykırı olanda...
Lakin pişmiş topraktan yaratılan...ve eşref-i mahluk olan...Yani şunca yaratılmışın arasında zirvede olan...Yaratıcının irade bahşettiği...Ruh üflediği...Hep isyanda...Hep, hepp!
Çün onu irade sahibi kılmakla imtiyazlandırmış yaratıcı...
Sen demiş "kul'um, kullarım arasında özelsin." Hoş ne yok ki yaratılmışlar arasında rabbine kul olan...
Kul'luk mevzuunda bir tek seçim sahibi insan...
Her bir zerre de ilahi emre amade...Sonsuz büyük galaksilerden sonsuz küçük zerreye...
Nasıl yaratılmışlarsa, hangi gaye uğruna ve hangi programla...İtiraz edende yok...Aykırı olanda...
Lakin pişmiş topraktan yaratılan...ve eşref-i mahluk olan...Yani şunca yaratılmışın arasında zirvede olan...Yaratıcının irade bahşettiği...Ruh üflediği...Hep isyanda...Hep, hepp!
Çün onu irade sahibi kılmakla imtiyazlandırmış yaratıcı...
Sen demiş "kul'um, kullarım arasında özelsin." Hoş ne yok ki yaratılmışlar arasında rabbine kul olan...
Kul'luk mevzuunda bir tek seçim sahibi insan...
Misal...Toxplazma
tarzı bir et bakterisi yaratmış yerkürenin brezilya topraklarında...Hele
rezillik derdine düşmeyi bırakta hele bir dinle bakayım ey insan bu bakteri
kulun hikayesini...Mikroskopla dahi zor görülen bu kul bu hikayemizin başrol
kahramanıdır.
Der ki rab; "ey
bakteri kulum." Sen Brezilyada, filanca mıntıkada yaşayasın. Yumruk büyüklüğündeki
falanca salyangozun vücudunda. Lakin üreme zamanın gelince çık salyangozun
gözüne. Gözlerini salyangozun çevir bir kurtçuğa. Kımıl kımıl mıldasın
salyangozun gözleri. "Sen ey salyangoz kulum!" Bakteri kulum
yerleşince gözlerine tırman hemen yanındaki ağacın tepesinde kavuş gökyüzüne. Salyangoz
halbuki bu emir gelinceye dek agacın dibinde, nemli zeminde sürdürür hayatını.
Yemesi belli, içmesi de...
Salyangoz bir süre sonra çıkar ağacın tepesine. Meğer ağacı yurt edinmiş serçeye benzer bir de kuş yaşarmış. Salyangozün gözündeki kurtçuğa dönmüş bakteri kurt kuşla cilveleşir hasılı. Der, vücut diliyle; ey kuş...gel ve benle açlığını gider!
Kuş rızkı önüne gelince çeker besmelesini...Gaga gaga yutar salyangozun gözündeki kurtçukları....oh elhamdülillah! Bugünde karnım doydu, şükür.
Kuşun bağırsakları meğer bakteri kulun zifaf alanıdır. yani bakterilerin balayı merkezi. Yani bakteri üretim merkezi. Cicim aylarından sonra genç bakteriler dalarlar kuşun dışkısına...Bir iki ıkınma derken kuş kul ağaçlardan aşağı bırakır kakasını.
Salyangoz bir süre sonra çıkar ağacın tepesine. Meğer ağacı yurt edinmiş serçeye benzer bir de kuş yaşarmış. Salyangozün gözündeki kurtçuğa dönmüş bakteri kurt kuşla cilveleşir hasılı. Der, vücut diliyle; ey kuş...gel ve benle açlığını gider!
Kuş rızkı önüne gelince çeker besmelesini...Gaga gaga yutar salyangozun gözündeki kurtçukları....oh elhamdülillah! Bugünde karnım doydu, şükür.
Kuşun bağırsakları meğer bakteri kulun zifaf alanıdır. yani bakterilerin balayı merkezi. Yani bakteri üretim merkezi. Cicim aylarından sonra genç bakteriler dalarlar kuşun dışkısına...Bir iki ıkınma derken kuş kul ağaçlardan aşağı bırakır kakasını.
Ağaçların dibinde bir
salyangoz o sırada rızkını aramaktadır. O da ne? Tam önünde sıcacık bir kuş
kakası. Hem de en sevdiği. Ziyafeti önündedir. Genç bakteriler ise yeni
yurtlarına kavuşmuşlardır. Yolculuk bu kez onlar için yeni başlamıştır. Tabi ki
karşılarına bir Fetö çıkıpta kendilerini fıtratlarının dışına çıkarmaya
kalkışmazlar ise.
Bütün bu hikayenin
bütün kahramanlarında irade değil itaat sözkonusudur.
düşünsene bütün atomların bir anda birbirlerinden ayrıştıklarını...Al sana kıyamet!
düşünsene bütün atomların bir anda birbirlerinden ayrıştıklarını...Al sana kıyamet!
Bir tek sen! Bu
hikayeyi okuyan...Sen irade sahibi olarak rabbine itaatte bu küçük bakteriye
özenmedin mi?
(ŞEYTAN BU KİTABI OKUMA DEDİ KİTABIMIZDAN ALINTIDIR.)
(ŞEYTAN BU KİTABI OKUMA DEDİ KİTABIMIZDAN ALINTIDIR.)
FEHMİ DEMİRBAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder