19 Kasım 2017 Pazar

Naim Süleymanoğlu öldü de sanki biz ölmeyeceğiz?
Mahallenin fakir garip çocuklarıydık. Umutlarımız vardı lakin. Hak gelecek batıl zail olacaktı. Dünyalık sevgisiyle imtihan olma korkumuz vardı. Bina ve zinanın çoğalacağı ahir zaman da korkuturdu bizi. Mal ve kadınla sınanacağımızı da biliyorduk aslında. Şimdilerde ise çokça belayla birlikte obezite ile de sınanıyoruz. Biliyorduk aslında yine efendimizin göbeği göğüs hizasını geçmezdi. Hatta en çok dilimizde olan şey efendimiz ve ashabının açlıktan karınlarına, açlıklarını bastırmak için taş bağladıklarıydı. İsraftan çekinirdik. Sofralarımızda ekmek kırıntılarını ıslattığımız parmaklarımızın ucuyla toparlamamız takva açısından en şık hamlelerimizdendi. İşçinin alınteri kurumadan haklarının verilmesi niyazlarımızdandı. Kapitalizmden nefret ederdik, diğer bütün beşeri ideolojilerle birlikte. Bizim adil düzen gelmesi için milli görüşümüz vardı.
Kadınlarımızda başörtüsü bizim üniformamızdı. Kadınlarımızda bu hassasiyeti en yiğit biçimlerde müdaafa ederlerdi. Birileri tesettüre füruat deyince çileden çıkmıştık. Henüz süslümanlaşmamıştık. Düğünlerde türban mağduru genç kızlarımız uluorta halay çekmezlerdi. Kadın ve erkeklerimiz namahremlerle tokalaşmazlardı. Zemzem suyuna banıpta nargile çeken hanımlarımızda yoktu o zamanlar. Ciplere binenlerimiz pek azdı.
Siyasal İslamcı abilerimizin ideallerinin attaya gideceklerine dair alametlerde henüz ortada yoktular.
2. eş, imam nikahı ve başakşehir de yoktu. İçki içmeye salık veren, vatana ihanet aşamasına müridlerini getirecek olan cia mehdisi selpak sponsorluğunda zırlamaktaydı henüz. Naim Süleymanoğlu henüz Türk vatandaşı olmamıştı. Yanmaz kefenler hayal ötesiydi o zamanlar. Ne face vardı ne de vara yoğa öten bir twit kuşumuz.
Hocalarımız da en az bizim kadar fakirdi. Adnanın kedileri belki de tasarım aşamasındaydılar; hem ailelerince hem de Mossad ve Amerikanın Ortadoğu Masasınca.
Haramlar haram...Helaller helaldi. Hayatlar getiri götürüye bağlı olarak kurgulanmıyordu.
Acunda yoktu, bu kadar acı da. Aleyna Tilki hangi tilkinin itliğiyle peydahlanacaktı nesli garabete çevirmek için, bilemezdik.
Yerde boş arsalar vardı. Göktede yıldızlar. Henüz betona bezenmemişti gökyüzü.
Nenemizin tarhanasına karışmamıştı gdo. Antibiyotik yerine bol sarımsaklı paça çorbası tercih ediliyordu halk arasında. İbne olarak bir zeki bir bülent...Lgbti diye bir orduya dönüşmemişti sapıklar. Ne 11 Eylül vardı görünürlerde ne de Arap Baharı.
Rüşvet alanında vereninde melun telakki edildiği günlerden sözediyorum.
Erbakanla dalga geçiliyordu, kadayıf meselesi yüzünden. Şimdinin starbucks içen, trileçe tatlı kaşıklayan veletleri bilemez bu dediklerimi. Hoş o günlerin çok mücahiti müteahhite dönüştükten sonra yine o günleri hatırlayan da pek kalmadı ya!
Siz beni ciddiye alıpta içerlemeyin. Biraz nostalji yapayım dedim.
Boşverin; yaşamaya devam edin. Nasılsa bir daha gelmeyeceğiz dünyaya.
FEHMİ DEMİRBAĞ



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder