1 Mart 2018 Perşembe

IZDIRABI GÜL SUYUNA BASTILAR!
Seni hangi türkü ağlatıyorsa,
Hangi söz vuruyorsa taa yüreğinden,
Dökül sende hazan yaprakları gibi,
Sonbahar gibi olamaz ama,
İnsan da dökülür bilirsin.
Umutlan yine de,
Bu gelen yeni baharın beklenen esintisi...
Hem "Sabret"
Bunun Mahşeri var, mizanı var, hesabı var!
Nefesin yarısı almakta, yarısı vermekteymiş; ondandır yarım nefeslik ömür denmesi. Ölüm ile veda edersin ölümüne bağlı olduğun bu dünyaya. Yazık lakin, yarine ve yar edindiklerine ölüm dışında bir başka bahaneyle veda ediyorsan; kalıbına yazık. Gidiyorsan da ötelere, gelmeyenlere, gelmesi mümkün olmayanlara, gelse de hiçbir şeyi değiştiremeyecek olanlara sakın Eyvallah deme!
Ne diyordu Endülüsün Bülbülü Muhyiddîn İbn-i Arabî, “Kader, gayrete âşıktır.” Kalksana yerinden! Hem şimdi değilse ne zaman? Vakit bu zaman!
Belki bu hengamede belki birileri seni kazanacak. Birileri de beni; biz kaybedeceğiz ama kardeşim.
Sakın yeni yalanlar söyleme...Ne kendine, ne bana, ne de yüce yaradana.
Muhiddin haykır adıma, Hüzünlü insan,saklı bir inci ve korunan bir sırdır.
Ancak; onun gibi olan tanır ve değerini bilir…
Bugün bi hüzün vαr içimde, bi gαriplik var bende... Yα ben fαzlαyım bu şehirde yα dα biri eksik içimizde! Sinirden gülen,sevinçten ağlayanlar bilir misiniz, insanın yaşı kaç olursa olsun, ağlarken hep kimsesiz bir çocuktur...Yalnızlığım ekmek olsa bir lokma olsun almaz mısın? İçer misiniz gözyaşlarımdan kana kana, gitsin diye sususzluğunuz? Söylesenize niyedir bu suskunluğunuz? İnsan içine sığmadığı bir şehrin, hatta âlemin neresinde olur ki? Anlaşılmak için konuşmaya gerek duyulmadığı bir âna gitmeyi, ne çok isterdim! Bir eşkıya vurgunu hayat...
Göğsüme çöküyorken kent, ellerim duada, elimde tespih yalnızlığın virdini çekiyorum.
Sırtımda mülteci acılar, çatık kaşlı sürgünler sürüyorum yorgunluğumuza. Bu kente ikimiz adına eyvallah çekiyorum...
Hem bilirsen şu gerçeği, mülkü yoktur bir kadının yüreğinden başka...Öyleyse bu hoyratlık niye...Neden isyan ederiz annemize, kırarız kemiklerini ölümüne sevdiğimiz yarimizi ölümüne!
Ah ya rab! Sen hüzünlü kalbi seversin Ya Rab,teşrif buyur kalbime...
Bugün...sarrafını ararım gönlümün. Öylesine hassasım ki devrimlere bileyledim gönlümü! Unutma delim,yokluğuna alışırsam yok olursun...
Sabrın kadar güçlü, şükrün kadar olgunsan...Gel! Gel hayatımızda oluşan çatlaklardan endişe etme! Oradan yeni bir umut doğuyor olabilir. Bil hem, dualarımız kadar değerliyiz Allah katında. "Allah'ım sev bizi. Sevdir bizi, Sevindir bizi!"
Kuldan istemek ve kula yalvarmak senin değerini düşürürken, ancak O'ndan istemek senin değerini artırır.
Meğer ne dün benimmiş, ne de yarın. Meğerse hayat bir günmüş o da bu günmüş.Ne dün yaşadıklarına güven, ne de yarın yaşayacaklarına. Sen üzerine düşeni yap. Ve yalnızca Rabbi'ne güven. Bugün bil gülüm, geriye kalan ömrümün ilk günü...Bu gün benim doğum günüm! Senin ki gibi!..
Ve bugün bir ölünün, unutulmuşluğundaki kırgınlık var üzerimde.
Ah Rabbim; diyorsun ya Enbiya / 89 da “ beni tek başıma bırakma ve SEN, varislerin en hayırlısısın.”
Yoruldukça, kırıldıkça anlıyor insan ;En ağır yük, insanmış insana!
Ya sen, sen insanı ne sandın dedi meczup!
Dağların sırtında taşıyamadığı yükü, O kalbinde taşıyor...
Daraldım...Biliyorum vakit gemilerin yakılma vakti de, ben...Denizleri yakmaya kararlıyım! Atlamaya cesareti olmayanlar meşgul etmesinler uçurumları! Yalanı dolanı çok olanlar, doğrularınızdan kuşkulanıyorum...Bilin istedim!
Çok biriktim Rabbim! Ne güzel bir teklif ediyorsun Nisâ/28 de; Allâh sizden (yükünüzü) hafifletmek ister!..
Râbbim!
Yüreğimin çırpınışlarına yol göster.
Sen ki, kuşları gökyüzünde uçuransın!..
Hüzünlü bir hikayeden arta kalan tek cümledir: "Nasip değilmiş" demek! Böyle bitmesin benim hikayem!
Biri lazımmış meğer, darılınca sarılan...
Buyurmamış mı efendimiz; "Saçları dağınık,
Kapılardan kovulan öyle kimseler vardır ki ;
Birşey için yemin etseler, Allâhu Teâlâ onları doğrulamak için o şeyi yaratır!"
Ümmetin çığlık çığlığa efendim, benimse İçim yanıyor!
İnsanların yaşadığı çağlara hasretim var; Eskisi gibi sevdalar lazım. Mektup yazarak seven,sevdiğinin fotoğrafını cebinde taşıyan. O kadar narin, bir o kadar zarif sevdaların adamları nerdesiniz?
Eskiler koklarken gülü, dillerinden düşürmezlermiş şehadeti...Diken oldu yollar diken oldu kavramlar.
Bugün çok biriktim. Nersiniz eskiler; Küçük şeylerle mutlu olmayı öğretenler?
Ne her gördüğümüzü isterdik,
ne de her istediğimiz olurdu.
Ama öyle hemen depresyonlara girip çıkmazdık.
Bizler varlığa şükür, yokluğa sabreden çocuklardık...
Bazı türküler diyorum " Sen konuşma, ben meseleyi biliyorum " der gibi. .
- Cahildim dünyanın rengine kandım...
Fehmi Demirbağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder