13 Temmuz 2018 Cuma


TAVUK KÜMESİ

Alibaba’nın Çiftliği’ni duymayanımız yoktur. Duymayan yoktur da, çiftlikle ilgili kaç kişinin yeterince bilgisi vardır, işte o muamma. Bilenler için tekrar olsun, hatırlatma olsun; bilmeyenler içinde bilgi olsun diye size Alibaba’nın çiftliğini anlatmak istiyorum.
Efendim anlatacağım hikayede zaman unsuru yok, mekan da…
Eskilerin hikaye anlatım tarzıyla gireyim konuya.
Evvel zaman içinde, kalbur saman.Develer tellal iken, pireler berber iken…
Yok bu tarz çok gelenekçi oldu. Biraz modernize edeyim.
Evvel time içinde, elek mazi olmazdan önce. Saman dahi üretilirken memleketimde… Köylüler boca olmamışken şehirlere. Develer PR uzmanıyken, pireler couffure shoplarında imaj yaparlarken…
Ben babamın sözünü ikilerken. Beşik meşik hak getire, bebeler bakıcılara teslim ola. Babamı “ben Mervelerde ders çalışıyorum” diye avuturken…
Dillerin yürekçe olduğu bir coğrafyada…Alibaba nam bir zat yaşarmış. Henüz dünyanın kıt kaynakları insanların sonsuz ihtiyaçlarına yettiği zamanlarda…Bu zat’ın babadan kalma bir çiftliği varmış. Üç kıtaya yerleşikmiş çiftlik. Verimli, bereketli, kanaatkar mış ahalisi çiftliğin. Ve dahi hayvanları da. Nebatat dahi bire on verirmiş mahsülünü. Henüz suni gübrede girmemiş, pullukta toprağına.
Burada koca çiftliğin bütün hikayesini anlatmaya kalkışsam sayfalar yetmez. Ne yani Adem’den bu yana olan geçmişini mi anlatayım ya da de ki 1071 le başlayan hikayesini mi?
Bir nevi özetlemeye gayret edeceğim, çiftliğin içinde yer alan tavuk kümesinden bahsederek.
Çiftliğin genişçe bir bölümü kümeslere ayrılmış. Tavukların ki ayrı, ördeklerin ki ayrı, kazların, hindilerin hep ayrıymış. Hatta diğer hayvanlarında ineklerin, koyunların, keçilerin hep ayrı ayrıymış barınakları. Bir domuz denilen hayvan yaşamazmış Alibaba’nın Çiftliği’nde. Onlarda başka başka komşu çiftliklerde yaşam sürerlermiş.
Derken sebebi bilinmez bir şekilde komşu domuz çiftliklerinden birinde bir yangın çıkmış. Allem kallem bütün ahali bir olup söndürmeye çalışmışlar domuz çiftliğindeki yangını. Derken arkasından bir büyük yangın daha. 1. Çiftlik yangını, 2. Çiftlik yangını derken bütün çiftliklerin rahatı, huzuru kaçıvermiş. Çiftlik sahipleri Yalta Mahallesinde toplanıp kararlar almışlar bütün çiftliklerin bundan sonra nasıl hareket edeceklerine dair. İş ilk etapta Alibaba’nın Çiftliğine sirayet etmiş. Domuz sürüleri için yeni alanlara ihtiyaç duyulmuş. Sınırları küçültülmüş Alibaba’nın.
Geliyoruz şimdi asıl hikayemize.
Alibaba’nın Çiftliği’ndeki Tavuk Kümesinden bahsedeceğim. Tavuk Kümesinde asırlardır bütün tavuklar huzur içinde yaşıyorlardı. Başlarındaki yaşlı horoz ve genç horozla tabiri caizse Tavuk Cumhuriyetinde işler tıkırındaydı. Çiftlik sahibinin verdiği yemle yetiniyor, gündelik ürettikleri yumurtalarla da çiftlik sahibini memnun ediyorlardı.
Yaşlı Horoz İbik kümeste adaletten taviz vermiyor, tavukların kendi aralarında gıdaklamalarına fırsat olmuyordu. Yem dağıtımında o kadar adildi ki  onun bu adaletinden ördekler, kazlar, hindiler arasında bile övgüyle bahsediyordu.
Genç Horoz Üürü İbik’in yönetiminden memnundu. Nasıl olsa sabrederse bir gün kümesin yönetimi kendine geçecekti. O da İbik gibi adil bir şekilde kümesi yönetecekti.
Sırası gelmişken hikayemizin bir başka kahramanından da bahsedeyim; Sarı Tilki’den. Çiftlikte herşeyin yolunda gittiği zamanlarda bile gözünü kümese dikmiş Tilki bir şekilde işin pundunda, fırsat kolluyordu. Zaman zaman kümesin dibine gelip önce Alibaba’nın otoritesini sarsmak için çabalar sarfediyordu.
-Siz çok safsınız tavuklar. Alibaba yemin kıymetlisini Kaz’lara ayırıyor. Size de artakalan yemlerden veriyor diyordu.
Diğer kümesleri de ziyaret etmeyi ihmal etmiyor her bir kümes sakinine başka başka fitneler saçıyordu.
-Hey ördekler. Tavukalr sizinle dalga geçiyorlar. Paytak yürümenizi ti’ye alıyorlar.
-Kabarama kabarama kel Fatma. Annen güzel sen çirkin, diyerek hindileri kızdırıyorlardı.
-Kaz kafalılar diyorlar ahmaklık yapanlara Alibaba ve çocukları. Hey kazlar sizi ciddiye almıyor insanlar, diyordu Kaz kümesinin ahalisine.
Derken o yangın olayları olmuştu.
Alibaba çiftliğinin küçülmesiyle yer kazanmak için bütün kümes hayvanlarını bir yapı içine sokmak zorunda kaldı. Kazlar, ördekler, hindiler artık tavuk kümesinde yaşayacaklardı. Hatta domuzlardan bir kısmı da ineklerin, koyunların, keçilerin aralarına serpiştirildiler. Alibaba’nın Çiftliği’nde huzur dolu günler geride kalmıştı.
Tavuk kümesinde önce bu olay şaşkınlıkla karşılandı. Ancak İbik’in bilge yaklaşımıyla çok kısa sürde uyum sorunu çözüldü.
-Onlar bizim kümes kardeşlerimiz. Biz Ensarız. Onlar muhacir. Kim yerinden yurdundan olmak ister ki? Yemimizi de paylaşacağız, folluğumuzu da. Bütün civcivler bizim evlatlarımız. Yiyeceğimiz bir avuç yem. Bunun için kavga etmeye gerek yok.
Şimdilik olaylar olgunlukla karşılanmış, birlik beraberlik kümes içinde tesis edilmişti. Tavuklar tünek için yerleri daraldığından bir-iki mırın kırın edip gıdaklasalar da huzur içinde yaşamanın yolunun kardeşçe paylaşmaktan geçtiğine kani olup sabretmek durumunda olduklarını kabullendiler.
İbik yine de herkes mutmain olsun diye kümesteki düzen için diğer kümes hayvanlarınında temsil hakları olduğunu söyledi. Kümese başkan seçimi için birlikte bir oylama yaptılar. İttifakla İbik başkan seçildi.
O yine adaletle çiftlik sahibinin verdiği yemleri eşit ve adil bir şekilde kümes sakinlerine dağıtmaya devam emmeye devam etti.
O gün menüde mısır dağıtılmışsa kazlara, ördekler, hindilere fazla fazla veriyor, buğday ya da arpa dağıtılmışsa tavuklar daha fazla nasipleniyorlardı. Hatta hayvanlar kendi yemleri üzerinden barter bile yapmaya başladılar. Sadece ördekler ve kazlar için su havuzları sorun teşkil ediyordu.
Herşey bir şekilde yoluna girmişti. Derken hikayemizin kötü karaktersizi Sarı Tilki yeniden gündem oluşturuncaya dek…
İbik bütün kümes halkını tembihlemişti. Hiçbir kümes sakini kümesin telleri arasından kafasını dışarı asla çıkarmayacaktı. Geçmiş zamanlarda birkaç tavuğun kafası tilkinin midesini böyle boylamıştı.
Tilki de asırlık mücadelesine yeni bir rota çizmeye karar kıldı. Önce kümes hayvanları arasında huzursuzluğa sebep olacak fitneleri besleyecekti. Artık gözünü bütün kümese dikmişti. Öyle bir-iki tavukla yetinecek değildi. Plan büyüktü.
Önce kümesten kendisine destek bulmalıydı. Gözüne genç horoz Üürü’yü kestirdi. Onun üzerinden İbik’in otoritesini sarsmalıydı. Kümesin etrafında pusuya yatıyor, kümeste olan biteni dakika dakika kaydetmeye başladı. Çiftlik sahibi hangi saatlerde kümesi yemliyor, İbik ne kadar yem taksimatı yapıyor, günlük yumurta ne kadar sağlanıyor, civcivlerin nüfusu ne kadar? O kadar ayrıntılı bilgi toplamıştı ki artık harekete zamanı gelmişti Sarı Tilki’nin.
Sabah Namazı vaktiydi. Kafesin bir köşesinde İbik Ezan niyetine yüksekçe bir köşeye çıkmış kümes halkını rızıklarını almak için uyandırmaya çalışıyordu. Çiftlik yangınlarından sonra ahaliye bir hal olmuş uyku düzenekleri karmakarışık olmuştu. Hatta kümese getirilen bir veteriner yangının çiftlik hayvanları arasında travmaya sebep olduğunu söylemişti.
-Pistt, diyerek Üürü’nün dikkatini çekti Sarı tilki, bir eliyle uzattığı darıyla birlikte. Korkma ben senin dostunum. Al sana hediye olarak bir avuç darı. Bu mülteciler geldikten sonra yemleriniz azaldı. Sen gençsin. Çok yemen güçlenmen lazım. Yaşlı horoz ne anlar gencin halinden? Yarın yine geleceğim, yine hediyeyele geleceği.
Üürü daha önceki bildikleri karşılığında şüpheyle yaklaştı Sarı Tilki’nin söylemine de hediyesine de. Sarı Tilki hediyeyi kafesin dibine bırakıverdi ve çabucak uzaklaştı oradan.
Üürü tenezzül etmedi Sarı Tilki’nin hediyesine, oralı da olmadı.
Ertesi gün yine aynı saatte geldi Sarı Tilki kümesin dibine. Kümesin dibindeki Meşe ağacının gövdesini kendisine siper yapmıştı.
-Hey genç adam. Hediyemi beğenmedin mi yoksa? Olsun ben yine de hayvanlığımı yapacağım. Hayvanlık bende kalsın. Hediyen olan bir avuç yemi yine hemen kafesin önüne bırakıyorum. İstediğin zaman alabilirsin.
Günler günleri kovaladı. Tilki sabırla her sabah hediyesiyle kümesin önünde bitiverdi. Hatta Üürü ile bir-iki de kelam etmeye başladılar.
-Nasılsın genç adam.
-Sağol, sen nasılsın?
Tilkinin umudu yeşermişti bu diyalogla. Artık bundan sonrası çorap söküğü gibi gelecekti nasıl olsa.
Birkaç gün Alibaba hastalanmıştı ve kümese gelememişti, yemleri dağıtamamıştı. Kümes hayvanları arasında bu huzursuzluğa sebep oldu. Hayvanlar birkaç günde olsa açlık karşısında zorlanmışlardı. Hatta İbik istifa sesleri bile duyulur oldu.
Zamanı gelmişti.
-Selam genç adam. Bırak inadı da sana verdiğim hediyeleri halkın arasında dağıt. Gördün kü ben senin dostunum. Neden, sana zarar verecek olsam şunca hediyeyi vereyim ki?
Tilki kümesten uzaklaşır uzaklaşmaz Üürü özellikle civcivlerin açlıktan şikayetlenmeleri yüzünden mecburen kümesin önünde birikmiş yemleri dağıtmaya karar verdi. Kümesin yaşlıları bir anda ortaya çıkan bu yemden huylandılar.
-Kimse kimseye sebepsiz yere bir şey vermez. Allah rızasını gözeterek verdi diyorsan verenin önce Allah’ını bulması lazım. Hele ki Sarı Tilki’den geliyorsa bu ikram daha çok şüphelenmeliyiz.
Kümes ahalisi adeta ikiye bölünmüştü. Bir kısmı önemli olan yem diyordu ve kendilerini yenilikçiler diye adlandırdılar. Diğerleri domuzdan post tilkiden dost olamaz diyerek gelenekçiler safında yer aldılar. Nihayet açlık duygusu baskın geldi, kümesin dört bir yanına nöbetçiler koyarak başlarını tel örgüden dışarı çıkararak yemleri gagaladılar. Şükür kü kazasız belasız gün bitmiş kursaklar bayram etmişti.
Alibaba iyileşip normal yem dağıtımları başlamasına rağmen özellikler gençler fazla yem göz çıkartmaz diyerek Sarı Tilki’nin getirdiği hediyeyi dört gözle bekler hale geldiler.
Artık İbik’in otoritesi sarsılmıştı. Bütün uyarıların hükmü kalmamıştı. Her sabah Tilkinin hediyesi olan yemler gençler arasında paylaşılır hale gelmişti. Fazla olan yemlerin etkisiyle genç piliçler iyice semirmişlerdi. Hatta aralarında obez olanlarına bile rastlanlıyordu.
Tilki ile gençlerin samimiyeti artmıştı. Müthiş bir güven ve dostluk başlamıştı. Tilki durumdan istifade edip bütün kümesin etrafına yem yığmaya başlamıtı. Görülmüştü ki tilki düşman değildi. Hem kafalar dışarda olmasına rağmen tilki hiçbirine saldırmamıştı. Ezeli düşmanlık ebedi dostluğa dönüşüyordu. Bu durumu eleştirenler ise ancak yobazlardı.
Kümesin kapısının etrafı da yemlenmeye başlanmıştı. Tavuğun tavuktan başka dostu yoktur diyenler, en iyi ördek ölü ördektir diyenler, kazlara yönelik temel fıkrası anlatanlar, glu glucular artık bolluk ve refah dolu günlerin etkisindeydiler.
Civcivler tilkilerin masallarını dinlemeye başladılar. Tilki oyunları oynanır oldu aralarında. Artık kümes eğitiminde Tilkilerin faziletlerinden bahsedilir oldu. Hatta kendilerini Tilki zanneden hayvanlar bile oldu, kümeste. Tilkilerle evlenelim diyenlerde. Belki yemi artmıştı kümesin ama ne otorite kalmıştı ne huzur; başıbozukluk alabildiğince arıp sarmalamıştı kümesi. Hatta bir kısım hayvanlar kümesin yalnızca kendilerine ait olduğunu, bir kısmı kümesin pay edilmesi gerektiğini bile savunmaya başladılar. Birbirlerini gagalayan gagalayana.
Sarı Tilki yavaş yavaş yem dağıtımını kümesin dışına kadar genişletmişti. Hatta kendi inine kadar uzanıyordu yemin dağıtım mıntıkası.
Bir gün tombullaşmış, semirmiş gençler yemin izini takip ederek Tilkinin inine kadar geldiler. İhtiyarların uyarısı kar etmiyordu.
Kümesin nerdeyse yarı nüfusu yem uğruna girivermişlerdi Tilki’nin inine. Sonra inin kapısı hızlıca üstlerine kapanıverdi.
Kümese kadar çığlıkları geliyordu.
-Gıdak gıdak!
-Glu gluuu!
-Vak vak!
-Gak gak!
Alibaba’nın ise olandan bitenden haberi yoktu. O azan romatizmasının derdine düşmüştü. Keşke bir müşteri bulsa da çiftliği elinden çıkarsaydı. Anadolu’da bir sahil kasabasında geçireceği ememklilik günlerinin hayalindeydi.

FEHMİ DEMİRBAĞ

   


   


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder