TAVUK KÜMESİ
Alibaba’nın Çiftliği’ni duymayanımız yoktur. Duymayan yoktur
da, çiftlikle ilgili kaç kişinin yeterince bilgisi vardır, işte o muamma. Bilenler
için tekrar olsun, hatırlatma olsun; bilmeyenler içinde bilgi olsun diye size
Alibaba’nın çiftliğini anlatmak istiyorum.
Efendim anlatacağım hikayede zaman unsuru yok, mekan da…
Eskilerin hikaye anlatım tarzıyla gireyim konuya.
Evvel zaman içinde, kalbur saman.Develer tellal iken,
pireler berber iken…
Yok bu tarz çok gelenekçi oldu. Biraz modernize edeyim.
Evvel time içinde, elek mazi olmazdan önce. Saman dahi
üretilirken memleketimde… Köylüler boca olmamışken şehirlere. Develer PR
uzmanıyken, pireler couffure shoplarında imaj yaparlarken…
Ben babamın sözünü ikilerken. Beşik meşik hak getire,
bebeler bakıcılara teslim ola. Babamı “ben Mervelerde ders çalışıyorum” diye
avuturken…
Dillerin yürekçe olduğu bir coğrafyada…Alibaba nam bir zat
yaşarmış. Henüz dünyanın kıt kaynakları insanların sonsuz ihtiyaçlarına yettiği
zamanlarda…Bu zat’ın babadan kalma bir çiftliği varmış. Üç kıtaya yerleşikmiş
çiftlik. Verimli, bereketli, kanaatkar mış ahalisi çiftliğin. Ve dahi
hayvanları da. Nebatat dahi bire on verirmiş mahsülünü. Henüz suni gübrede
girmemiş, pullukta toprağına.
Burada koca çiftliğin bütün hikayesini anlatmaya kalkışsam
sayfalar yetmez. Ne yani Adem’den bu yana olan geçmişini mi anlatayım ya da de
ki 1071 le başlayan hikayesini mi?
Bir nevi özetlemeye gayret edeceğim, çiftliğin içinde yer
alan tavuk kümesinden bahsederek.
Çiftliğin genişçe bir bölümü kümeslere ayrılmış. Tavukların
ki ayrı, ördeklerin ki ayrı, kazların, hindilerin hep ayrıymış. Hatta diğer
hayvanlarında ineklerin, koyunların, keçilerin hep ayrı ayrıymış barınakları. Bir
domuz denilen hayvan yaşamazmış Alibaba’nın Çiftliği’nde. Onlarda başka başka
komşu çiftliklerde yaşam sürerlermiş.
Derken sebebi bilinmez bir şekilde komşu domuz
çiftliklerinden birinde bir yangın çıkmış. Allem kallem bütün ahali bir olup
söndürmeye çalışmışlar domuz çiftliğindeki yangını. Derken arkasından bir büyük
yangın daha. 1. Çiftlik yangını, 2. Çiftlik yangını derken bütün çiftliklerin
rahatı, huzuru kaçıvermiş. Çiftlik sahipleri Yalta Mahallesinde toplanıp
kararlar almışlar bütün çiftliklerin bundan sonra nasıl hareket edeceklerine
dair. İş ilk etapta Alibaba’nın Çiftliğine sirayet etmiş. Domuz sürüleri için
yeni alanlara ihtiyaç duyulmuş. Sınırları küçültülmüş Alibaba’nın.
Geliyoruz şimdi asıl hikayemize.
Alibaba’nın Çiftliği’ndeki Tavuk Kümesinden bahsedeceğim.
Tavuk Kümesinde asırlardır bütün tavuklar huzur içinde yaşıyorlardı. Başlarındaki
yaşlı horoz ve genç horozla tabiri caizse Tavuk Cumhuriyetinde işler
tıkırındaydı. Çiftlik sahibinin verdiği yemle yetiniyor, gündelik ürettikleri
yumurtalarla da çiftlik sahibini memnun ediyorlardı.
Yaşlı Horoz İbik kümeste adaletten taviz vermiyor, tavukların
kendi aralarında gıdaklamalarına fırsat olmuyordu. Yem dağıtımında o kadar
adildi ki onun bu adaletinden ördekler,
kazlar, hindiler arasında bile övgüyle bahsediyordu.
Genç Horoz Üürü İbik’in yönetiminden memnundu. Nasıl olsa
sabrederse bir gün kümesin yönetimi kendine geçecekti. O da İbik gibi adil bir
şekilde kümesi yönetecekti.
Sırası gelmişken hikayemizin bir başka kahramanından da
bahsedeyim; Sarı Tilki’den. Çiftlikte herşeyin yolunda gittiği zamanlarda bile
gözünü kümese dikmiş Tilki bir şekilde işin pundunda, fırsat kolluyordu. Zaman
zaman kümesin dibine gelip önce Alibaba’nın otoritesini sarsmak için çabalar
sarfediyordu.
-Siz çok safsınız tavuklar. Alibaba yemin kıymetlisini Kaz’lara
ayırıyor. Size de artakalan yemlerden veriyor diyordu.
Diğer kümesleri de ziyaret etmeyi ihmal etmiyor her bir
kümes sakinine başka başka fitneler saçıyordu.
-Hey ördekler. Tavukalr sizinle dalga geçiyorlar. Paytak yürümenizi
ti’ye alıyorlar.
-Kabarama kabarama kel Fatma. Annen güzel sen çirkin,
diyerek hindileri kızdırıyorlardı.
-Kaz kafalılar diyorlar ahmaklık yapanlara Alibaba ve
çocukları. Hey kazlar sizi ciddiye almıyor insanlar, diyordu Kaz kümesinin
ahalisine.
Derken o yangın olayları olmuştu.
Alibaba çiftliğinin küçülmesiyle yer kazanmak için bütün
kümes hayvanlarını bir yapı içine sokmak zorunda kaldı. Kazlar, ördekler,
hindiler artık tavuk kümesinde yaşayacaklardı. Hatta domuzlardan bir kısmı da
ineklerin, koyunların, keçilerin aralarına serpiştirildiler. Alibaba’nın
Çiftliği’nde huzur dolu günler geride kalmıştı.
Tavuk kümesinde önce bu olay şaşkınlıkla karşılandı. Ancak
İbik’in bilge yaklaşımıyla çok kısa sürde uyum sorunu çözüldü.
-Onlar bizim kümes kardeşlerimiz. Biz Ensarız. Onlar
muhacir. Kim yerinden yurdundan olmak ister ki? Yemimizi de paylaşacağız,
folluğumuzu da. Bütün civcivler bizim evlatlarımız. Yiyeceğimiz bir avuç yem.
Bunun için kavga etmeye gerek yok.
Şimdilik olaylar olgunlukla karşılanmış, birlik beraberlik
kümes içinde tesis edilmişti. Tavuklar tünek için yerleri daraldığından bir-iki
mırın kırın edip gıdaklasalar da huzur içinde yaşamanın yolunun kardeşçe
paylaşmaktan geçtiğine kani olup sabretmek durumunda olduklarını kabullendiler.
İbik yine de herkes mutmain olsun diye kümesteki düzen için
diğer kümes hayvanlarınında temsil hakları olduğunu söyledi. Kümese başkan
seçimi için birlikte bir oylama yaptılar. İttifakla İbik başkan seçildi.
O yine adaletle çiftlik sahibinin verdiği yemleri eşit ve
adil bir şekilde kümes sakinlerine dağıtmaya devam emmeye devam etti.
O gün menüde mısır dağıtılmışsa kazlara, ördekler, hindilere
fazla fazla veriyor, buğday ya da arpa dağıtılmışsa tavuklar daha fazla
nasipleniyorlardı. Hatta hayvanlar kendi yemleri üzerinden barter bile yapmaya
başladılar. Sadece ördekler ve kazlar için su havuzları sorun teşkil ediyordu.
Herşey bir şekilde yoluna girmişti. Derken hikayemizin kötü
karaktersizi Sarı Tilki yeniden gündem oluşturuncaya dek…
İbik bütün kümes halkını tembihlemişti. Hiçbir kümes sakini
kümesin telleri arasından kafasını dışarı asla çıkarmayacaktı. Geçmiş
zamanlarda birkaç tavuğun kafası tilkinin midesini böyle boylamıştı.
Tilki de asırlık mücadelesine yeni bir rota çizmeye karar
kıldı. Önce kümes hayvanları arasında huzursuzluğa sebep olacak fitneleri
besleyecekti. Artık gözünü bütün kümese dikmişti. Öyle bir-iki tavukla
yetinecek değildi. Plan büyüktü.
Önce kümesten kendisine destek bulmalıydı. Gözüne genç horoz
Üürü’yü kestirdi. Onun üzerinden İbik’in otoritesini sarsmalıydı. Kümesin
etrafında pusuya yatıyor, kümeste olan biteni dakika dakika kaydetmeye başladı.
Çiftlik sahibi hangi saatlerde kümesi yemliyor, İbik ne kadar yem taksimatı
yapıyor, günlük yumurta ne kadar sağlanıyor, civcivlerin nüfusu ne kadar? O
kadar ayrıntılı bilgi toplamıştı ki artık harekete zamanı gelmişti Sarı Tilki’nin.
Sabah Namazı vaktiydi. Kafesin bir köşesinde İbik Ezan niyetine
yüksekçe bir köşeye çıkmış kümes halkını rızıklarını almak için uyandırmaya
çalışıyordu. Çiftlik yangınlarından sonra ahaliye bir hal olmuş uyku
düzenekleri karmakarışık olmuştu. Hatta kümese getirilen bir veteriner yangının
çiftlik hayvanları arasında travmaya sebep olduğunu söylemişti.
-Pistt, diyerek Üürü’nün dikkatini çekti Sarı tilki, bir
eliyle uzattığı darıyla birlikte. Korkma ben senin dostunum. Al sana hediye
olarak bir avuç darı. Bu mülteciler geldikten sonra yemleriniz azaldı. Sen
gençsin. Çok yemen güçlenmen lazım. Yaşlı horoz ne anlar gencin halinden? Yarın
yine geleceğim, yine hediyeyele geleceği.
Üürü daha önceki bildikleri karşılığında şüpheyle yaklaştı
Sarı Tilki’nin söylemine de hediyesine de. Sarı Tilki hediyeyi kafesin dibine
bırakıverdi ve çabucak uzaklaştı oradan.
Üürü tenezzül etmedi Sarı Tilki’nin hediyesine, oralı da
olmadı.
Ertesi gün yine aynı saatte geldi Sarı Tilki kümesin dibine.
Kümesin dibindeki Meşe ağacının gövdesini kendisine siper yapmıştı.
-Hey genç adam. Hediyemi beğenmedin mi yoksa? Olsun ben yine
de hayvanlığımı yapacağım. Hayvanlık bende kalsın. Hediyen olan bir avuç yemi yine
hemen kafesin önüne bırakıyorum. İstediğin zaman alabilirsin.
Günler günleri kovaladı. Tilki sabırla her sabah hediyesiyle
kümesin önünde bitiverdi. Hatta Üürü ile bir-iki de kelam etmeye başladılar.
-Nasılsın genç adam.
-Sağol, sen nasılsın?
Tilkinin umudu yeşermişti bu diyalogla. Artık bundan sonrası
çorap söküğü gibi gelecekti nasıl olsa.
Birkaç gün Alibaba hastalanmıştı ve kümese gelememişti,
yemleri dağıtamamıştı. Kümes hayvanları arasında bu huzursuzluğa sebep oldu.
Hayvanlar birkaç günde olsa açlık karşısında zorlanmışlardı. Hatta İbik istifa
sesleri bile duyulur oldu.
Zamanı gelmişti.
-Selam genç adam. Bırak inadı da sana verdiğim hediyeleri
halkın arasında dağıt. Gördün kü ben senin dostunum. Neden, sana zarar verecek
olsam şunca hediyeyi vereyim ki?
Tilki kümesten uzaklaşır uzaklaşmaz Üürü özellikle
civcivlerin açlıktan şikayetlenmeleri yüzünden mecburen kümesin önünde birikmiş
yemleri dağıtmaya karar verdi. Kümesin yaşlıları bir anda ortaya çıkan bu
yemden huylandılar.
-Kimse kimseye sebepsiz yere bir şey vermez. Allah rızasını
gözeterek verdi diyorsan verenin önce Allah’ını bulması lazım. Hele ki Sarı
Tilki’den geliyorsa bu ikram daha çok şüphelenmeliyiz.
Kümes ahalisi adeta ikiye bölünmüştü. Bir kısmı önemli olan
yem diyordu ve kendilerini yenilikçiler diye adlandırdılar. Diğerleri domuzdan
post tilkiden dost olamaz diyerek gelenekçiler safında yer aldılar. Nihayet
açlık duygusu baskın geldi, kümesin dört bir yanına nöbetçiler koyarak
başlarını tel örgüden dışarı çıkararak yemleri gagaladılar. Şükür kü kazasız
belasız gün bitmiş kursaklar bayram etmişti.
Alibaba iyileşip normal yem dağıtımları başlamasına rağmen
özellikler gençler fazla yem göz çıkartmaz diyerek Sarı Tilki’nin getirdiği
hediyeyi dört gözle bekler hale geldiler.
Artık İbik’in otoritesi sarsılmıştı. Bütün uyarıların hükmü
kalmamıştı. Her sabah Tilkinin hediyesi olan yemler gençler arasında paylaşılır
hale gelmişti. Fazla olan yemlerin etkisiyle genç piliçler iyice semirmişlerdi.
Hatta aralarında obez olanlarına bile rastlanlıyordu.
Tilki ile gençlerin samimiyeti artmıştı. Müthiş bir güven ve
dostluk başlamıştı. Tilki durumdan istifade edip bütün kümesin etrafına yem
yığmaya başlamıtı. Görülmüştü ki tilki düşman değildi. Hem kafalar dışarda
olmasına rağmen tilki hiçbirine saldırmamıştı. Ezeli düşmanlık ebedi dostluğa
dönüşüyordu. Bu durumu eleştirenler ise ancak yobazlardı.
Kümesin kapısının etrafı da yemlenmeye başlanmıştı. Tavuğun
tavuktan başka dostu yoktur diyenler, en iyi ördek ölü ördektir diyenler,
kazlara yönelik temel fıkrası anlatanlar, glu glucular artık bolluk ve refah
dolu günlerin etkisindeydiler.
Civcivler tilkilerin masallarını dinlemeye başladılar. Tilki
oyunları oynanır oldu aralarında. Artık kümes eğitiminde Tilkilerin
faziletlerinden bahsedilir oldu. Hatta kendilerini Tilki zanneden hayvanlar
bile oldu, kümeste. Tilkilerle evlenelim diyenlerde. Belki yemi artmıştı kümesin
ama ne otorite kalmıştı ne huzur; başıbozukluk alabildiğince arıp sarmalamıştı
kümesi. Hatta bir kısım hayvanlar kümesin yalnızca kendilerine ait olduğunu,
bir kısmı kümesin pay edilmesi gerektiğini bile savunmaya başladılar.
Birbirlerini gagalayan gagalayana.
Sarı Tilki yavaş yavaş yem dağıtımını kümesin dışına kadar
genişletmişti. Hatta kendi inine kadar uzanıyordu yemin dağıtım mıntıkası.
Bir gün tombullaşmış, semirmiş gençler yemin izini takip
ederek Tilkinin inine kadar geldiler. İhtiyarların uyarısı kar etmiyordu.
Kümesin nerdeyse yarı nüfusu yem uğruna girivermişlerdi
Tilki’nin inine. Sonra inin kapısı hızlıca üstlerine kapanıverdi.
Kümese kadar çığlıkları geliyordu.
-Gıdak gıdak!
-Glu gluuu!
-Vak vak!
-Gak gak!
Alibaba’nın ise olandan bitenden haberi yoktu. O azan
romatizmasının derdine düşmüştü. Keşke bir müşteri bulsa da çiftliği elinden
çıkarsaydı. Anadolu’da bir sahil kasabasında geçireceği ememklilik günlerinin
hayalindeydi.
FEHMİ DEMİRBAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder