6 Kasım 2018 Salı


MEMLEKET TIMARHANE!

DİB 85000 Camisi var
853 İHL’de 1000000 öğrenci var.
102 İlahiyat ve İslami İlimler Fakültesi var
Dernek ve Cemaatler var
TV kanallarında ve Radyolarda yoğun yayınlar yapılıyor.
10 Yıl içinde
Suç artışı %434
Uyuşturucu Madde Bağımlılığı % 678 artmış
Fuhuş %734 artmış
İcralık Dosya Sayısı 15 Milyon
Şeklinde dehşet verici rakam ve istatistikler… Bunlara ilave Deizm veya başka musibetler de eklenebilir.
Hocalarımız var iken bize söz düşmez.
Hazirunu tenzih ederek, sanki devrimizde bilgi, ilim çok ama amel yok. Yanılıyormuyum ama, Ashabın tümü alim değildi. Ama Ashabın tümü ehli amel idi. Amel ise sadece namaz oruçtan ibaret değil.
Diyeceğim o ki; din deyince toplumda insanların aklına sadece Namaz kılmak, camiye gitmek veya hacca gitmek geliyor. Bu düşünce-algıya sebep olan sorunların üzerine gidilmeli. Bir hıristiyanın dini kiliseye hapsetmesi gibi, toplumun büyük bir kesimi de dini seccade, cami, mezarlık ve Mekke’den ibaret düşünebiliyor.
Toplumun gözünde, din veya dindar deyince; sözünde duran, ticaretini doğru yapan, komşusuna eziyet etmeyen, komşusunun hal hatırını soran, çevresine faydalı olan, kornaya gereksiz basıp milleti rahatsız etmeyen, maddi imkanı fazla olsa bile israf etmeyen, imkanlarını gerektiğinde çevresi için kullanan, rüşvet vermeyen, rüşvet almayan, adaletsizliğe tahammül etmeyen, hakkına razı olan, yolsuzluk yapmayan bir Müslüman örnekliği gösterilemedi.
Dini anlatım sanki özellikle yanlış yöntemlerle yapılıyor. Ashabın hayatı veya Ömer’in adaleti erişilemez bir hayat şeklinde sunuluyor. Peygamber örnekliğini, peygamberin yaşadığı gibi yaşamak şeklinde değil, ancak ona kul olmak, şefaatine nail olmaya gayret etmek, tesbih çekip salavat getirmeye hapsedilerek, kabri şerifi ziyaret etmeyi bir makam gibi gö(ste)rerek erişilemez ulvi bir hayat şeklinde takdim edilmek suretiyle, yaşanacak olmaktan öte sadece olmuş bitmiş numune-i imtisal bir hayat gibi takdim ediliyor. Veya kimileri peygamberin hayatının, yaşadığının söylediğinin hiçbir değerinin olmadığını söyleyebiliyor. Kimisi överek kimisi yererek Peygamber örnekliği sanki kasıtlı bir şekilde hayatın dışına itiliyor.
TV’lere kasıtlı olarak birleri çıkarılıyor; 1400 yıl evvel ki şartlara insanları mahkum edercesine, yaşanması neredeyse imkansız, manastırlarda yaşanacak türden bir din takdimi yapılıyor. Kasıtlı olarak horoz döğüşünden öteye gitmeyen, halkın gözünde dinin yaşanabilirliğinden veya dini yaşamanın erdemliliğinden öte çelişkilerle dolu bir din algısı oluşturularak bir yığın sorunla halkın dimağı zehirleniyor.
Her nedense, ya yaşanamayacak bir dini anlatanlar veya dinin sabitelerine saldıranlar, veya birbirleriyle seviyesiz ve gereksiz kavga edenler TV’lerde daha çok görünüyor. Bazen de TV’lerde anlatılanı dinlemenin verdiği huşu veya programın sonunda yapılacak güzel bir dua ile dini vecibe veya vazifenin ifa edildiği havası estirilebiliyor.
Tüccarların tebliğinin çek ve senetlerine, ödeme ve borçlarına sadakatten başlaması gerektiği hatırlatılmalıdır. Esnafın tebliğinin dürüstlüğü ile olabileceği öğretilmelidir. el Emin sıfatının hayatımızın tüm alanlarda karşılık bulması halinde gençlik tüm aksiliklere rağmen Müslüman topluma gıpta edebilecektir.
Müslüman tüccarın durumuna örnek diye; hac ve umre sektöründe tüketicilerin tamamına yakını, programa kayıt yaptırırken mağdur edilecekleri kaygısı ile hareket ederek bu yönde sorular sormaktadırlar. Hatta bu soru ve sorunlarla uğraşmaktan, benim ibadetim irşadım ne olacak şeklinde soru ve kaygıları hatırlamıyorlar bile. Ve de maalesef mağdur olanlarını da görüyoruz. Yine Umre veya Hacca gittiği halde ödemesini yapmayan veya bir kısmını ödemeyenlerle karşılaşabiliyoruz.
Asıl üzüntü verici olanı ise, diğer bölgelere tur düzenlendiğinde; Bosna, Balkanlar, Endülüs, Fas, Mısır, Ürdün, Macaristan, Roma, Paris, Brezilya gibi turlara katılanların kandırılma gibi bir kaygıları olmuyor. Ve de bu turlarda aksaklık umre veya Hac’da yaşanan aksaklıktan daha azdır. Hac ve Umre’yi yapan acenteler dindar olduğu halde, diğer kesim dine mesafeli olduğu halde bu tezat bizlere bir şeyler anlatmalıdır.
Beş vakit namazını kılan, orucunu tutan, zekatını veren ticaretinde yanlış yapabiliyor. Namaz kılmayan oruç tutmayan dinle pek ilgisi olmayan ise ticaretinde bizimle kıyas edildiğinde daha düzgün davranabiliyor.
Bu kadar cami, DİB, İlahiyatlarımız, hocalarımız, büyüklerimiz harekete geçmelidir. İyi bir örneklik iyi bir önderlik sergileyebilmelidir. Yeterince geç kalınmıştır. Daha da gecikmeden karınca kararınca, ne olur ki? Demeden bir yerden başlanmalıdır. Yanlış din anlatımına müdahale edilmelidir. Ortak deklarasyonlarla gerektiğinde medya veya birileri protesto edilmelidir. Gerektiğinde bu konuda periyodik 3 aylık risaleler yayınlanmalıdır. Sosyal medyada rutin ama güçlü bir faaliyet gösterilmelidir. Sahih din anlatılabilmeli ve bunun gereği sahih amel teşvik edilmelidir.
Evde, mahallede, çarşıda, pazarda, okulda, siyaset ve kamu’da iyi bir din ve dindar örnekliği oluşturulamıyorsa, yukarıdaki Cami, İlahiyat, vb sayılarının işlevini birileri sorgulamadan, sorgulanabilmeli veya güncellenebilmelidir.
Musa Biçkioğlu kaleme almış yukarıdaki satırları. Biz de ekleyelim bir şeyler.
Kafayı mı yediniz birader? Tozuttunuz mu?
Siz Kuran, Sünnet derken birbirinizi yemeyi nasıl beceriyorsunuz? Dini her türden kavramdan nasıl bu kadar tartışma çıkarabiliyorsunuz? Her iki Müslüman birbiriyle hasmane olabiliyorsa İslam'ın barış dini olduğu vurgusuna diğer insanları nasıl inandıracaksınız?
Özellikle gençler hele ki boşlukta olan ve din konusunda cahil olan gençlik sizi örnek olup da nasıl kendisini bir Müslüman olarak adledebilir ki?
Uygulamaları, muamelatı geçiyorum. Bir de İslam'ın yasakladığı herşeyi kendisine kimlik edinmiş dinciler nasıl rol model olabilirler?
Fetö'nün de heybesinde İslam ve İslami kavramlar vardı.
Bizim "dava" diye nitelendirdiğimiz iktidarda hükmeden arkadaşların da dillerinden düşmeyen bir İslam var.
Sokakta ki dilencinin bile dilinde "Allah rızası" kavramı var.
Ne kadar çok da cemaat, stk var ki herbiri dini referansları diledikleri gibi tevil etmekte mahirler.
İslam Müslümanlık iddiasındaki cahil yığınlarla kuşatılmış durumda; bırakın kafirin İslam coğrafyası üzerindeki emellerini.
Hangi İslam?
Hangi Müslümanlık?
Zaten ahlaksızlık ve cehalet bizi bir yok oluş cenderesinde sarıp sarmalamışken!
Bu gürültü, bu uğultu nasıl nihayetlenecek?
Gel de bu kaos girdabına bulaşmadan genç nesillere işin hakikatini anlat?! Hoş hakikat ne?
Benim gibi ateizmin dibini görmüş bir adam bu konuları ziyadesiyle anlıyor ama...Bizim de elimiz kolumuz bağlı. Bir yandan küfürle uğraşırken bir yandan da ahmaklarla, aymazlarla uğraşıyoruz.
Tam da "işimiz Allah'a kaldı" aşamasındayız. Buyruk onundur. Elbette bizim yerimize başka bir topluluğa emaneti yükler. Kaybeden biz oluruz. Çocuklarımız olur.
Enformatik cühelalar sürüsü akaidimizle oynuyorlar; bilerek ya da bilmeyerek.
Salih amellere ulaşmak için gösteriş-riya çemberinden geçmek ne mümkün?
Kibir budalaları bütün kapıları tutmuşlar. Kifayetsiz muhterislerin merhametsiz dudakları arasına sıkışmış kalmış ümmetin kaderi!
Allah belamızı vermiş de işin aslı haberimiz yok.
İki müslüman bir konuda uzlaşamazken ümmed şuurundan ve birliğinden bahsetmek ne mümkün!
Bundan büyük afet mi olur?
Dinsizlik bir yandan, donsuzluk bir yandan, ırkçılık bir yandan...Bir de bunların asıl müsebbibi cehalet bir yandan!
Allah'ım!
Allah'ım!
Allah'ım!
Bizarız Ya Rab!
fehmi demirbağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder