4 Aralık 2018 Salı

SİNEK KÜÇÜKTÜR AMA, MİDE BULANDIRIR
"The fly is little but disgusting." Hani herşeyi gavurca ifadelendirme hastalığımız var ya...Ona işaret etmek için başlığın İngilizce'siyle başlayayalım istedim sözlerime.
Küçük şey yoktur aslında, herşey bir bütünün parçalarıdır. Zerreden kürreye denilir ya, hah işte öyle birşey.
Ama önemsemediğiniz küçük şeylerde daha sonra büyük bir belanın-felaketin başlangıcı olabilir.
Herşeye konan sinekleri bu konuda vurgu sahibi yapanda onun mikrop-bakteri taşıyıcı olması özelliğidir.
Çorbanızdan çıkan bir sineğe mideniz ne kadar tahammül edebilir ki?
Ama...
Olaylara hangi açıdan bakmanızda mühimdir.
Gezegenin en hızlı görüş sistemine sahip olan sineklerin kanatları sensörlerle kaplı şekilde yaradılmışlardır. Dikkat ederseniz kainat kitabında yer alan Allah'ın ayetleri olan mahlukatı açıklarken insanlığın bilgi ve birikiminin kendisini getirdiği bilimsel birikimin kavramlarıyla açıklamak durumunda kalıyoruz; sensör diyoruz misal. Sensör ya da algılayıcı, otomatik kontrol sistemlerinin duyu organlarına verilen addır. İnsanların yerine çevremizdeki fiziksel ortam (sıcaklık, basınç, uzaklık vb.) değişikliklerini algılayan cihazlara “sensör” denir. Fiziksel ortamla elektrik – elektronik cihazları birbirine bağlayan bir köprü görevi görürler. İlk olarak 1987 yılında “Steinel” tarafından kullanılan sensörün 1987 yılındaki üretilme amacı aydınlatmaydı. Şu an ise sensörler bize enerji harcatmamak için birçok problemin üstesinden çabucak geliyor.
Sineğin çevresinden edindiği ses, koku, hareket gibi çok sayıda algısal veri, küçük bir iğne deliğine sığacak şekildeki 100 bin nörondan oluşan beyni tarafından kusursuzca işlenir. Nöronlar sinir sistemiyle alakalı işlevlere katılmakla görevli minik hücrelerdir. Akıllı olmayan hücre yok ken şunca akıllı hücreden ibaret insanın akılsızlığı ne enteresan değil mi?
Yani mide bulandıracak bir şey varsa o da insanın cehaletidir.
Ya bitkilerin sensörlerine ne demeli? Bitkilerin doğru zamanda tomurcuklanmaları için güneşin hareketleri için bilgi sahibi olmaları gerekmektedir. Bunun için özel yaratılmış Filirogen isimli mesajçıları bir sensör olarak heran devrededirler. Dallarının en uç kısımlarına kadar bu mesajcıları sayesinde mevsimlik olayları takip edebilmektedirler.
Ya bizim sensörümüz?
Öncelikli olarak Allah'ın Efendimize gönderdiği Vahiy Kitabıdır. Sonra bu kitabın açıklanması hükmündeki Efendimizin sünnet diye isimlendirdiğimiz söz ve davranışlarıdır. Bir de Kainat kitabını okuyabilmek adına akıl denilen nimettir. Aklın ise hakikat yolcusu olması ve sorgulaması gereklidir.
Misal yaz meyvelerinden olan Karpuz'u bir düşünmesi lazım. Karpuz'un %91'i su'dur. Geri kalanı'da şeker.
Al eline bir bardak suyu, kat içine bir miktar şeker; karpuzu elde edebilir misin?
Karpuzu yerken ağzımıza su hissinden çok hoş ve süngerimsi bir dokuyu hissederiz. Tamamı su ve şekerden oluşan bu güzel meyveye lifli bu özelliği hangi irade vermiş olabilir ki?
Yani sineğe bile varlık aleminde bir rol biçen o mutlak irade herhalde seni başıboşluk adına yaratmış olamaz değil mi insanoğlu?
Ateist gençlerin teologlara sorduğu ve cevabını tatmin edici olarak alamadığı soru şu: "Allah neden önceden bildiği halde cehenneme gidecek, yanacak, azap görecek insanı yarattı, buna engelleyebilirdi, Allah Sadist mi?...
Teologlar bu işin felsefesini bilmiyorlar delili kendi içinden getiriyorlar...İşin aslı bilmezlik girdabında çırpınan ve şüphe içerisindeki insanımıza bir sürü laf kalabalığı yapıyorlar. Kuran'dan delil getirmeye çalışıyorlar.
Bu da insanları tatmin etmiyor. Hele ki günümüz dindarlarının yaşayışından etkilenmeyipte bir sürü önyargıyla da donanmış bulunan gencin sorusu askıda kalıyor.
Aslında gencin sorusu basit, "Allah neden yarattı?"
Soru tam da bu, diğerleri teferruat; iyi-kötü, adalet-zulüm, güzel-çirkin, artı-eksi, yani kısaca karşıtlık/dualite olmasaydı varlık olmazdı...Yokluğun karşıtlığıdır varlık. Varlık olmasaydı yokluğun var olduğu bile manasız kalırdı.
"Yer ve Gök bitişik idi, yani mutlak tekillik idi, biz onu çekip ayırdık.." derken ayet, Bu gerçeği vurguluyor...
O zaman gelelim soruya: Allah niye yarattı?
Eğer bir Allah varsa ki biz inanıyoruz ki Allah var...Cesareti olmayanlar Kozmik Güç diyorlar en azından.
Allah Sübhan olmalı Kur'an'ın ifadesiyle... yani ne demek: Bütün kemal sıfatlarla donanmış, hiçbir noksan sıfatı bulunmayacak, ancak öyle Allah olabilir...Ancak Allah şüphesizlik makamındadır.
Soru 1: yaratmak mı daha donanımlı bir durum yoksa yaratamamak mı? Tabii ki yaratabilmek daha kemalli/donanımlı...
Yaratabilmek daha donanımlı tamam... Soru 2, yaratma yeteneği var ama yaratmamak mı daha donanımlı bir durum yoksa, yaratmak mı?
Yani Van Gogh çok iyi bir ressam ama hiç resim yapmamış bu mantıklı mı?
Soru 2: Galaksileri, evreni, hayvanları, bitkileri bakterileri, atomları yarattı ama bütün bunları idrak edebilecek/anlamlandırabilecek bir varlığı yaratmadı bu mantıklı mı?
Son soru: Melekleri yaratsın onlar evreni anlamlandırsın, onlar da sürekli Allah'a itaat etsin ve cennete girsin bu yetmez mi? Neden cehenneme girecek insanı yarattı ki?
Bütün kemal sıfatlar ile donanmış olan yaratıcının kendine itaatı mecbur kıldığı robotik varlıklar olan melekleri yaratması ve "Bakın işte bunlar bana itaat ediyor.." demesi mi daha donanımlı bir durum, yoksa iradeyi eline verdiği itaat ve isyan kabiliyetini aynı anda taşıyan insan gibi bir varlığın yaratılması mı daha donanımlı bir durum?
Tabii ki ikincisi daha donanımlı bir durum...o zaman insan, iradesi kendi elinde olduğu için cennetini ve cehennemini kendisi seçiyor, kendisi inşa ediyor ve gidip orada oturuyor Allah zulüm etmiyor...
Sineğin bile varlığını bile sorgulayamayan insandır burada zalim olan.
Kendisine zulmeden.
Zulümde sınır tanımayan.
İşte bunu bilip, idrak edip hakikate teslim olanın adıdır zaten Müslüman!
İnsan görünümlü olanlar değil.
Hac Suresi, 73. ayet: Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de.
Fehmi Demirbağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder