11 Şubat 2013 Pazartesi

NAMAZI HAKKIYLA EDA ETMEK
Geçtiğimiz haftadan aklımda takılı kalan en önemli şey, Adnan Hoca ismiyle bilinen ve mehdilik iddiasındaki kişinin müridlerinden olan zarif hanımefendilerin verdikleri beyanat idi. Kendileri Namazlarını eda ederlerken dahi tesettüre ihtiyaç duymadıklarını söylediler. Bir de Bülent Arınç beyefendinin bebek katili Abdullah Öcalan’ın gençliğinde kıldığı namaza dikkat çekmesi idi. Ne uzaya gönderdiğimiz Göktürk uydusu ne de Maya kehaneti bu noktada bu olayı aşarak dikkatimi celbetmedi. Namaz kıldığımızda sık sık okuduğumuz Maun Suresi (Eraeytellezi) silkeledi durdu, beni hafta boyu. Ne buyuruyordu Rabbimiz;
1- Dini yalanlayanı gördün mü?


2- İşte o, öksüzü iter, kakar.


3- Yoksulu doyurmaya önayak olmaz.


4- Vay, o namaz kılanların haline ki;


5- Onlar kıldıkları namazdan gafildirler.


6- Onlar gösteriş yaparlar.


7- En ufak bir yardımı esirgerler.


Bu kıldıkları namazlarından gafil olan namaz kılanların helak edilmelerine ilişkin bir beddua veya tehdittir. Kimdir acaba kıldıkları namazlarından gafil olan bu kimseler?

İşte onlar gösteriş yapanlardır, iyiliğe engel olanlardır.


Onlar namaz kılarlar fakat namazı hakkı ile ikame etmezler. Namazın hareketlerini yerine getirir, namazın dualarını okurlar fakat kalpleri namaz gerçeğine,

namazda okunan Kur'an'a, dualara ve tesbihlere ve bu tesbihlerdeki gerçeğe katılmaz. Onlar namazı sırf Allah için değil, insanlara gösteriş için kılarlar.
İşte bu nedenle onlar namazlarından gafildirler. O'ndan habersizdirler. O'nu hakkı ile ikame etmezler. İnsandan asıl istenen namazı ikame etmektir. Sırf
onu eda etmek değildir. Namazı ikame etmek ise ancak onun gerçeğini yaşamak ve onu yalnız Allah için kılmakla olur.

Namazlarını gaflet içinde eda eden bu namaz kılanların işlerinde namaz bu yüzden etkilerini göstermez. Ve bu nedenle onlar yardımlaşmayı engellerler. İnsan

olan kardeşlerine yardımı; hayır ve iyiliği engellerler. Yani Allah'ın kullarından iyiliği esirgerler. Eğer onlar gerçekten namazı Allah için ikame etselerdi,
onun kullarından iyiliği esirgemezlerdi. İşte Allah katında kabul edilen gerçek ibadetin mihengi budur.


Böylece bir kere daha kendimizi bu inanç gerçeğinin önünde bu dinin karakterinin önünde buluyoruz. Görüyoruz ki Kur'an'ın apaçık bir hükmü namazı hakkı
ile ikame etmedikleri için namaz kılanları "veyl" ile uyarıyor. Namazı ruhsuz bir şekilde sırf hareketleri ile eda ettikleri için, namazda kendilerini sırf Allah'a vermedikleri için, gösteriş hareketleri ile namaz kıldıkları için. Bundan dolayı namaz onların kalplerinde ve eylemlerinde etkisini bırakmamıştır.
Öyle ise bu namaz boşa gitmiştir. Hatta bu namaz bir günaha dönüşmüştür.

Bu gerçeklerin ışığı Altında yüce Allah'ı insanlara peygamberler göndermesinde, kendisine iman etmeleri ve O'na kulluk etmeleri için mesajlar göndermesinde
kullarından istediği şeyin gerçekliğini görebiliyoruz...

Yüce Allah imanı ve ibadeti kendisinin ihtiyacı olduğu için onlardan istememektedir. Zira O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Bu emirlerle onların kendi
iyiliklerini istemektedir. Onlar için iyilik istiyor, kalplerinin arınmasını istiyor. Hayatta mutlu olmalarını diliyor. Onlar için tertemiz bir bilinç, güzel bir dayanışma, şerefli bir huzur,sevgi, kardeşlik, kalb ve ahlâk temizliği üzerine kurulan üstün bir hayat diliyor.

Öyle ise insanlık bu iyilikten uzaklaşıp nereye gidiyor? Bu rahmeti, bu güzel, üstün ve şerefli zirveyi bırakıp nereye yöneliyor? Yol ayrımında bu nur önünde
olduğu halde cahiliyyenin hangi karanlık, uğursuz çöllerinde batmaya gidiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder